Bölüm 53

Merhabalar,

Yeni bölüm geldi.

Bu bölüm biraz romantik ve mutlu oldu. Olsun.

Nasılsa bir daha ki bölüme ya da sonrakine biraz bir şeyler değişir. Ya da hepten değişir.

Kim bilir.

Gerçi şimdi size sorsam siz de bir şey demiyorsunuz ki nasıl olsun diye. Desenize ne olur.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Görüşmek üzere. Sevgiyle kalın.

*******************************************************************

İnanılması zor durumlar inanılması zor sonuçlar koyar ortaya. Hani bir hikayenin bir romanın sonuna gelmek ama etkisi altında kalıp bitmesine üzülmek ve bunu kabullenemeyip hayaller kurarak kendi dünyanda daha iyi bir versiyonunu yaşamak gibi. Pamuk Prensesin ya da Sindirellanın asıl evlendikten sonraki hayatlarını kurgulamak ve bunun seni belki de umarsızca mutlu etmesi. O güzel kadın o yakışıklı adamın bir o kadar romantik evlilik teklifini kabul eder ve çoğu zaman bulutların üzerinde uçarcasına büyülü bir aşk ve mutluluk onların ve elbetteki okuyucu olan bizlerin kalplerini esir almışken bir sayfaya ya da bir iki paragrafa sığdırılan düğün merasimlerinin sonundaki söylenen bir kaç özlü söz aslında tüm hikayenin özetidir. Biraz da sabun köpüğü pembe dizilere benzer veya romantik komedi filmlere. Esas oğlan esas kızı nasıl büyük bir aşkla severse aynısı istenir hep. Gerçek hayatta her şeyin mükemmel olmayacağını bile bile. Adının önündeki "gerçek" ibaresini dikkate almadan. Sonsuz mutluluk diye bir şey var mıdır oysa gerçekte? Ya da aşk gerçek midir?

Aşkın zaman ve mekan tanımadığını bir yana bırakıp bulabilmenin hazzına erişmiş şanslı kişilerdenseniz ve eğer hele ki bir de karşılıklıysa adına mucize dense yeridir. İşte o zaman "Mucizeler hep vardır." cümlesine de daha bir inanası gelir insanın ötesini berisini fazlaca kurgulamadan, hep mutlu olacağına inanarak ve son sahneden sonrasını bu umutlarla yaşayarak cana yakın bir tez canlılık katar aşkına. Adı aşksa umut her zaman vardır. Adı aşksa o zaten bir mucizedir........

Masaların üzeride camdan ve küçük rengarenk mumlukların içerisinde titreşen ışıkların aydınlattığı bahçede yemyeşil çimlerin üzerine kondurulmuş masa, her renkten çiçeklerin kokularıyla eşlik ettiği görüntüyle beraber çalan o şarkı sanki bambaşka bir zaman diliminde yer edinmişcesine gözlerimin önündeydi. Oysa Zeliş yemeği bahçeye hazırladığını ve bunu Ali Ömer'in istediğini söylediğinde aklımdan geçen tamamen sakin bir gece geçirmek istediğiydi. Aslında şu an da olmak istediğim yer tam da burasıydı. Elbette Ali Ömer ile birlikte.

"Bu güzel bayan acaba bu dansı bana lütfederler mi?"

Arkamı döndüğümde bana gülümseyerek bakan yakışıklı yüzüne ve gece karanlığını anca aydınlatabilen mumların titrek ışığında bile parlayan gözlerinin yeşillerinde kendimi kaybetmeme ramak kalmışken bana uzatmış olduğu elini tutup "Bu yakışıklı beyefendi teklif eder de ben kabul etmez miyim." dedim.Ali Ömer kollarını nazikçe belime sararken ben de kollarımı boynuna doladım.Gözleri önce gözlerimde sonra yüzümde gezindikten sonra "İşte böyle." dedi.

"Nasıl?"

"Böyle işte. Ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimde. Ben bir ömür böyle kalabilirim."

"Ya gün gelir bıkarsan? Sıkılırsan?"

"Ben senden bıkarım öyle mi? Seram böyle bir şey mümkün mü?"

"Değil mi?"

"Değil tabi. İsterse dünyanın bütün güzel kadınları toplanıp gelsinler. "

"Ne yani hiç bakmaz mısın onlara?"

"Bakmam tabi. Ben senin saçının bir tek telini değişmem onlarla."

"Bu kadar çok mu seviyorsun beni?"

"Ben sana seni ne kadar çok sevdiğimi hala anlatamadım galiba."

"Anlatamamak demeyelim de duymak hoşuma gidiyor diyelim."

"O zaman bir daha duy Seram. Ben seni çok çok çok seviyorum."

"Ben de seni çok seviyorum."

"Seram."

"Efendim sevgilim?"

"Acıktın mı?"

"Ne yalan söyleyeyim acıktım."

"O zaman gel bakalım senin içindeki o küçük canavarı doyuralım."

"Canavar mı? Obur muyum ben?"

"Yani aşkım obur demeyelim de yemek yemeyi seviyorsun diyelim. Bu kadar çok yiyip de böyle zayıf kalabilmen anca bunla açıklanır sanırım."

"Sen benim lokmalarımı mı sayıyorsun?"

"İnan aşkım o kadarına fırsatım olmuyor. Biraz hızlı yediğini kabul et. "

"Ali Ömer sen...... sen çok.... çok kötüsün. Yemiyorum işte. Rahat rahat ye sen. Odama gidiyorum ben."

"Yazık oldu oysa Zeliş mantı yapmış sen seviyorsun diye. Kızcağız da üzülecek şimdi yemedin hiç."

"Mantı mı?"

"İnanmıyorum. Şu gözlere bakar mısın? Seram çocuk gibisin."

"Bir kere Zeliş üzülmesin diye yiyeceğim. Azıcık. Bir kaşık. Belki iki. O kadar."

Ali Ömer'in kahkahası bahçede yankılanırken "Gel buraya gel." diyerek beni çektiği sandalyeye oturtturdu. kendisi de karşıma geçip oturdu. Bir süre bana baktıktan sonra tabağımı alıp deminden beri gözümün kaldığı mantıdan koymaya başladı. Dördüncü kaşığı koyarken gözlerini yüzümde gezdirdikten sonra "Sanırım şimdilik bu kadar yeter." deyip tabağı önüme bıraktı. Onun kendisine almasını bekleyemeden hevesle yemeğimi yemeye başladım. Çok acıkmıştım. Üçüncü kaşığı kaşığı ağzıma götürdüğümde Ali Ömer'in şaşkınlıkla ve gülümsemeyle beni izlediğini fark ettim.

"Ne yapayım çok acıktım ben. Hem Zeliş üzülmesin diye."

"Zeliş..... üzülmesin diye" derken gülmemek için kendini zor tuttuğunun farkındaydım ama başımı tabağıma eğip umursamayarak yemeye devam ettim. Kaşığı ağzıma götürüdüğümde ağzıma gelen sert bir cisimle durakladım. Dudaklarımın arasından çıkarıp peçeteyle temizleyince bir an yanlış gördüğümü sandım ama oradaydı işte parmaklarımla tutuyordum onu. Tam Ali Ömer'e dönüp Zelişin onu nasıl olup da yemeğin içine düşürdüğünü anlamadığımı söyleyecekken önümde diz çökmüş bir Ali Ömer ile karşılaştım. Yüzüğü elimden alırken "İşte hızlı yiyorsun derken tam da bunu kastediyordum aşkım neredeyse yüzüğü de yutacaktın. " dedi.

"Hiçte bile. Bir kere gördüğün gibi yutmadım. Hem mantının içinde yüzük neden gezer?"

"Seram. Çiçek bahçem. Bu yüzüğü takıp sonsuza kadar evimin kadını çocuklarımın anası olur musun derdim ama......."

"Ama?"

"Ama ilerde torunlar sorduğunda ki sayıları oldukça fazla olacak çünkü bizim en az bir düzine çocuğumuz olacak."

"Bir düzine mi?"

"Yani az diyorsan iki düzine olsun aşkım."

"Ali Ömerrrrrrr."

"Tamam bir düzine de anlaşalım hayatım. İşte torunlarımıza anlatabilmen için sana daha romantik bir şekilde soruyorum. Seram. Sevdiğim. Seveceğim. Bir ömür boyu benim nefesim olur musun? Sabahları uyanınca ilk gördüğüm gece uyumadan ilk sarıldığım olur musun? Benimle evlenir misin Seram? "

Gözlerimden yaşlar birbiri ardına süzülürken heyecandan ve mutlulıktan kısılan sesimle "Evet" dedim. "Evet senin karın olurum."

Ali Ömer üzerinde hala biraz mantı sosu bulunan yüzüğü parmağıma takarken aklıma Ali Ömer'e bir zamanlar yapacağım mantılı evlilik teklifi geldi. Bu adam aklımı mı okuyor diye düşünürken beni sarmalayıp döndürmeye başladı.

Evet oldukça romantik bir evlilik teklifim olmuştu. Torunlarıma dedeniz benim yapmayı planladığım teklifi kendisi yaparak beni şaşırttı. Ancak hepsi bu kadar da değildi. Yüzüğüm mantının içindeydi ve ben neredeyse onu yutuyordum diyebilirdim. Ya da kısaca şöyle derdim: Çocuklar sevgili torunlarım teklifin nasıl olduğunun ne önemi var? Sonuçta dedeniz ve ben birbirimizi çok sevdik ve seviyoruz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top