Bölüm 43

         Kuş cıvıltıları güneşin sıcaklığına, ağaçların yeşilliğinin her tonuna, çiçeklerin kokularına karışırken sonunda onları duyabiliyor ve görebiliyor olmanın nasıl bir duygu olduğunu anımsayan gözlerimi açmadan önce yattığım yerde tıpkı bir kedi gibi gerindim. Herşey çok güzel hissettiriyordu. Sanki bir mucize olmuş ve........ Ama bir dakika. Ya hepsi, herşey sadece bir rüyaysa? Sonuçta yeni uyandım. Olanları rüyamda görmüş olamam değil mi? Gerçekti değil mi ? Ali Ömer geri geldi, hatta ben ona yemek yaptım. En sevdiğinden. Mantı. Dolma. Sonra kardeşi. O da geldi. Ay yok. Kalk kızım Sera. Gözünle gör de sevdiceğini için rahat etsin. Zaten bir evlensek gözümün önünden ayırmayacağım kocamı da işte. Adam durmuyor ki yerinde. Şimdi nasıl derim ben otur evinde diye. Evinin kocası, çocuklarının babası ol diye. Hayır derim de, o da bana hangi sıfatla diyorsun derse? Der mi? Ya derse? Yok demez. Hem niye evlenmiyoruz biz hala? Ay ne saçmalıyorum ya?

        Üzerime griye kaçan bir tulum giyip saçlarımı da at kuyruğu yaptıktan sonra aynada kendimi seyrederken bari biraz makyaj yapaydım iyiydi diye düşündüm. Zaten bu kıyafetle bir de hasır şapka takarsam eski Türk filmlerinde bahçıvan rolü üstlenmiş tonton amcalara benzeyecektim. Tek farkımız belki de tonton ve yaşlı olmayışımdı ama olsun. Biraz makyaj şu solgun yüzüme bir parça renk verip beni hayaletten yaşayan bir canlıya dönüştürebilirdi ama buna vakit yoktu. Yürü kızım Sera. Hatta koş. Uç. Bak bakalım gerçek miymiş? 

      Odamdan çıkıp salona geldiğimde kimsecikleri göremeyince birazcık işkillenmedim değil elbette, ancak Zeliş'in gülen yüzü az da olsa rahatlamamı sağladı.

      "Günaydın abla. Kahvaltıyı bahçeye hazırladım. Abim öyle istedi."

     Abin. Ne güzel de dedi öyle. Demek rüya değilmiş. Gerçekten gelmiş. Gerçekten buradaymış. Mucize gerçekmiş. Koşar adımlarla bahçeye yürürken elbetteki birazcıkta Ali Ömer'e bir an önce kavuşmak istememin verdiği heyecanla dikkatsiz davranınca ayağım takıldı. Tam yeri boylu boyunca boylamak üzereyken beni kurtaran Ali Ömer'in kolları oldu.

      "Ama sevgilim. Koşma böyle, bak düşecektin neredeyse."

     "Olsun. Sen varsın ya, tutarsın beni yine."

    "Tutarım tabi. Her zaman. Her yerde. Ne zaman istersen. Ne zaman ihtiyacın olursa." 

    Ali Ömer'in beni tutan kolları bana daha sıkı sarılırken ve onun gözlerinin içinde karamel kıvamında eriyip giderken ne yaptım da bu adamı hak ettim acaba diye düşünüyordum. Hayır bu kadar doğru, bu kadar merhametli, vicdanlı, sevgi dolu, yakışıklı, güvenilir, beni seven, benim sevdiğim bir adam. Acaba karşıma çıkmasaydın ne olurdu? Hiç karşılaşmasaydık? Hayatım, hayatlarımız nasıl olurdu? Ben nefes almanın anlamını bilmezdim belki de böyle. Belki de bomboş, ıssız bir hayatı sürdürüyor olurdum hala. Evlensek ya artık biz. Desem ne olur? Ben sorsam. Zaten soracaktım. Sorayım. Evlenelim mi? Diyeyi......

       "Olur aşkım."

       "Ne olur aşkım?"

       "Sorduğun soruya cevabım."

        "Ne sordum ki ben? "

        "Evlenelim mi? dedin."

       " Kim dedi?"

      "Sennnn."

      "Bennnn? Kime dedim?"

     "Bana dedin ya sevgilim."

    "Ay ne zaman dedim?"

     "Az önce."

      "Ay ben yine sesli düşündüm değil mi? Sesli şey ettim. Dışımdan yani."

       Ali Ömer'in kahkahaları bahçeyi şenlendirirken ben utanmaktan kızaran yüzümü saklamak için başımı önüme eğmiştim. Bu huyum kime çektiyse artık, kendini gösterdiği anlar nedense beni utandırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ali Ömer'in bana sarılışı şu an yüzümü göremediği için işime geliyordu. 

     "Ben onu öylesine şey ettim. Söyledim.  Yani yoksa seni sıkmak, zorlamak için değil."

    Ali Ömer beni bırakıp karşımda öylece bana bakmaya başladı. Ellerimi tutuyor olmasa onu kızdırdığımı düşünecektim. Aslında düşünebilirdim de, çünkü ne hissettiği konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.

    "Seram bana bakar mısın?"

       Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Yapamam. Ben.... çok utanıyorum."

       "Serma bana bak lütfen."

    "Ali Ömer ben çok özür dilerim. Ben yani aslında nasıl desem senin bir sürü sorunun var ve ben kalkmış burada..... "

       "Seram."

     "Özür dilerim."

     Yüzümü tutup kendisine bakmaya zorladığında gözlerim onun yüzü hariç her yere bakmaya çalışıyordu. Neden bu kadar düşüncesiz davranmıştım ki? Kesin beni evlilik delisi biri gibi görüyordur. Yani tamam evlenmek istiyorum onunla, hem de çok, ama şu an söylemenin bile sırası değildi ki.

   "Seram lütfen gözlerime bak. Ben istemiyor muyum sanıyorsun seninle  evlenmeyi? Bir aile olmayı? Toprağı, Çiçeği? Gülü? Çınarı? Rüzgarı? Güneşi? Suyu? Ve diğer çocuklarımızı? Ben istemiyor muyum nefes almayı? Sana ve onlara birşey olacak diye bir saniye bile korkmadan yaşamayı? Seni çok seviyorum ben Seram. O kadar çok ki, bu sevgi kalbime sığmıyor. O güzel gözlerinde endişe görmekten bıkmadım mı sanıyorsun? Buraya tıkılıp kaldın. Arkadaşlarını, aileni özledin. Farkındayım. Bu beni üzmüyor mu sanıyorsun?"

    "Ben senden ve buradan başka bir yerde olmak istemiyorum ki. Sen yokken nasıl yaşadım, nasıl nefes aldım ben sanıyorsun? Senin öl...öldüğü... öldüğünü zannederken yaşamıyordum ki ben. Arkadaşlarım arasında en yakınım Ceren, o da gelip gidiyor zaten. En büyük sevgisi para olan bir annem ve ona karşı koyamayan bir babam var.Hem benim ailem sensin. Yani senin için de uygunsa tabi. "

    "Ne demek uygunsa Seram? Sen benim nefesimsin. Ve sakın bir daha  benden söylediklerin ya da yaptıkların için utanma. Biz evlenip hayalimizi gerçek yapacağız tamam mı? Çok az kaldı. Biraz daha tamam mı?"

    "Tamam aşkım" derken yaşla dolan gözlerim yüzünden ortam bulanıklaşmaya başlamıştı.

    "Ali Ömer ben seni çok seviyorum. Bunu sakın unutma tamam mı?"

    "Aşkım ben de seni çok seviyorum. "

     "Abi."

    Ali Ömer'in beni sımsıkı saran kolları biraz gevşerken ikimizde dönüp sesin geldiği tarafa baktık. Yeni ortaya çıkan görümcem oldukça narin, sarı saçlı, mavi gözlü ve oldukça güzel bir kızdı.

     "Ah, günaydın Angel. Nasıl rahat uyuyabildin mi ?"

     "Evet. Çok güzel uyudum. Teşekkür ederim."

    "Ama o çok güzel Türkçe konuşuyor."

   "Evet Seram, babam öğretmiş. Angel, bu güzel bayan Sera. Benim nişanlım. Seram bu güzel kız da kardeşim Angel."

    "Ben çok sevindim tanıştığıma. Abim çok bahsetti sizden."

    "Ben de çok sevindim. Ama lütfen bana sen de. Aramızda resmiyete gerek yok."

    "Peki yenge."

     "Yenge? "

       "Rıfat abim sana öyle diyor ya. Hem benim de yengemsin değil mi?"

      "Ah, evet Rıfat tabi. Bak ne diyeceğim canım. Nasıl istersen öyle hitap edebilirsin bana. Hiç sorun değil."

     "Hanımlar, sizi bilmem ama ben gerçekten çok acıktım. Artık kahvaltı edebilir miyiz?"

      "Elbette aşkım."

     Masaya oturup, kahvaltımızı ederken tek hissettiğim uzun zamandır duyumsamadığım bir mutluluktu. Belki de şimdilik bununla yetinip, ötesini berisini kurcalamadan anı yaşamak en iyisiydi. 

    Kahvaltı bittikten sonra Ali Ömer işleri yüzünden gitmek zorunda olduğunu söyleyince söyleyemediğim sözcüklerden değil ama hareketlerim dikkatini çekmiş olacak ki elimi bana güven vermek istercesine tuttu.

    "Merak etme Seram. Geri geleceğim. Halletmem gereken bir iki iş var sadece. Eee siz iki güzel bayan ne yapacaksınız bakalım ben yokken?"

    Sorduğu soru karısında Angel ile birbirimize bakarken aynı an da ikimiz birden "Bilmemmmm"  deyince gülmeye başladık. 

   "Aslındaaaa benim bir fikrim var aşkım. Şirini ve Cereni çağırıp biraz laflarız. Hem Angel' a da iyi gelir. Kız kıza ne dersin Angel?"

   "Olur ama ben onları tanımıyorum. Yani.... hani..."

   "Merak etme. Sera sana zarar gelmesine izin vermez."

    "İstersen zorlamayalım sevgilim. Angel nasıl isterse öyle olsun."

     "Ben sadece..... yaşadıklarım.... yani. Abim seni çok seviyor ve sana güveniyor yenge ve ben de seni çok sevdim. Sadece onları tanımadığım için ben...."

   "Tamam canım. İnan bana hiç sorun değil. Sen nasıl istersen öyle yaparız. "

    "Gelsinler yenge. Burada güvendeyim biliyorum. Hem sen varsın yanımda. "

   "Emin misin canım? Bak gerçekten nasıl istersen öyle yaparız."

   "Hayatım boyunca kaçarak yaşayamam yengecim. Burada onlardan uzaktayım. Arkadaşlarını ben de çok seveceğim hissediyorum. Hem biraz düğün hazırlığı için plan yaparız olmaz mı? "

   "Düğün hazırlığı mı?"

  "Yani eninde sonunda evleneceksiniz değil mi?"

   "Hah şimdi tamam oldunuz işte. Bu işler kadın işi hanımlar beni aşar. "

   "Ama abiiiii. "

   "Aşkım kaç kurtar kendini."

   "Seram akşama görüşürüz. Size iyi eğlenceler."

   "Yengelerin en güzeli hadi çağır arkadaşlarını da başlayalım."

Başlayalım küçük görümcem, başlayalım. Ama benim düğünüme değil. Sırada Şirinle Rıfat var. Önce onlar.

***********************************************************

Merhabalar,

Nasıldı bölüm?

Ben bu Angel'ı tam anlayamadım. Adı gibi bir melek mi yoksaaa bişeyler mi dönüyor?

Bu sorunlar ne zaman hallolur da bizim iki sevdalı evlenir sizce?

Aslında yakında olabilir, çünkü okumuyorsunuz. 

Oy yok. Yorum yok.

E o zaman final yapayım gitsin. Ne dersiniz?

Gerçi ne soruyorsam, okumadığınıza göre bu soruma cevap veren ya da verenler de olmaz.

Bakalım bakalım ne yaparız?

Ama artık gerçekten üzülüyorum, çünkü emek verip yazıyorum ve karşılığında ne oy veren var ne yorum yapan.

Ne diyebilirim ki?

Görüşmek üzere.

**********************************************************

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top