Bölüm 42

        Kalbimin en ücra en ıssız en buz tutmuş kuytu köşeleri duyduklarına inanmak isterken bir yanım hala belki de duyduğu o kısacık cümlenin gerçek olduğuna, olabileceğine inanmayı reddediyordu. Herşey bir kabustan ibaretti ve kimbilir bugün bu sıradışı kabusun kaçıncı evresindeyken içime sinmeyen ve inatla bilinçaltına attığım bana yabancı ama herkese tanıdık, pejmürde ikilemler arasında çoktandır yasını tutmaya alışkın olduğum bir yalnızlığın cefasını çekerken kendi kendimi rahatlatma çabasıydı bu.

    Aslında herşey bir o kadar da tanıdıktı. Ve bir o kadar da yabancı. Günlerdir hayalini kurduğum şeyin aslını yaşamaya mecalim kalmamıştı belki de. Bir rüya. Sadece bir rüya bunu sağlayabilirdi. Ve biliyorum, az sonra açacağım gözlerimin önünden kaybolup gidiverecek görüntün. Ama bu zalim gerçek yüzüme çarpmadan önce bırak da biraz daha gözlerine dalsın gözlerim. Bırak da biraz daha izlesin seni oracıkta. Konuş sesini duyayım. Gül ki günüm şenlensin. Sonra gideceksin işte. Bana kalan da bu......


     "Sera. Sen iyi misin?"

     "Galiba şok geçirdi abi. Kendinde değil gibi."

     "Seram. Çiçek bahçem. Birşey söyle. Hadi susma böyle."

    Bana doğru endişeyle yaklaşan Ali Ömer, tam da şu an zaman dursa ve biz bu şekilde kalsak diye düşünürken etrafımızı saran ne kadar ağaç ve çiçek varsa aynı anda yapraklarını ve gövdelerini sallamaya başladılar. Aniden gökyüzü karardı. Birden bastıran yağmurdan ve iyice soğuyan havadan içeri kaçışan Ali Ömer ve benim dışımdakiler sayesinde yalnız kalırken bedenimi titreten soğuğu da yağmurun beni sırılsıklam etmesini de umursamıyordum. Tek istediğim içinde bulunduğumuz anın hiç bitmemesiydi. Ne var ki aklım ve kalbim hala bunun gerçek olduğuna inanmayı reddediyordu.Kapkara olmuş gökyüzüne gözlerimin kararması eşlik ederken dengemi sağlayabilmek adına sandalyenin birine tutunmaya çalıştım. Beni son anda yere düşmekten kurtaran kokusunu alır almaz artık gerçek olduğuna inandığım sevdiğimin kollarıydı.

     &&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

     "Bence bir doktor çağırmalıyız. Baksanıza hala kendine gelmedi."

     "Sakin ol kuzen. Günlerdir merak ve stres içindeydi. Normal. Birazdan kendine gelir."

    "İyi ama Şirin neredeyse bir saat oldu. Öylece yatıyor."

    "Sakin olur musun lütfen? Hem bence sen uyanmasını değilde uyanınca ona ne anlatacağını düşün.  Bir aydır ortada yoktun. Hiçbir haber vermeden ortadan kayboldun ve Sera seni terk edip gideceğini söylemeseydi hiçbir şey anlatmayacaktın. Söylesene kuzen o kız gerçekten de kardeşin mi?"

      Tam kendime gelmişken, konuşmaları duyup hala baygın olduğum numarama devam edip etmeme kararı arasında bocalıyordum. Sesinden anladığıma göre Şirin de gelmişti ve cevabını oldukça merak ettiğim konularda Ali Ömer'i  sıkıştırıyordu.

    "Evet Şirin. Kardeşim. Yani ben de aslında yeni öğrendim sayılır."

    "Ama bu.... bu nasıl olabilir? Ben gerçekten hiçbir şey anlayamıyorum.Üstelik o.... o hamile."

     "Haklısın. İlk okuduğumda ben de inanamamıştım."

    "Okuduğunda mı?"

    "Seram. Sen...... sen iyi misin? Nasıl hissediyorsun? Bak istersen hemen bir hastaneye gidelim ya da doktor çağıralım?"

    "Kuzen kızcağızı rahat bırak. İyi o değil mi arkadaşım?"

    "Ben iyiyim. Şirin haklı. Lütfen devam et. Neyi okuduğunda? Nasıl yani?"

    "Evet okuduğumda. İki buçuk ay kadar önce imzasız bir mektup aldım. Daha doğrusu arabamın ön camına bir zarf bırakılmıştı. Zarfın içinde bir kağıt ve bir fotoğraf vardı. Kağıtta bir kardeşimin olduğu, onun zor durumda olduğu ve onu bulabileceğim adres yazılıydı. Ve fotoğrafta...... "

   "Fotoğrafta ona aitti. Anladım. Ama nasıl inandın bunun gerçek olduğuna? Kandırılıyor olabilirsin, oyuna getirilmiş olabilirsin. Hatta bunu o kız kendisi bile yapmış olabilir. Ali Ömer kimin bıraktığı belli olmayan, şüpheli bir kağıt parçasına nasıl inanırsın? Üstelik hamile. Kuzen bak .yYarın öbür gün bebeğin babasının sen olduğunu iddia edip para ya da başka şeyler isteyebilir."

   "Tüm bunları ben de düşündüm. Onunla konuşmadan önce bir süre izledim zaten."

   "Ne yani? İzleyerek mi onunla kardeş olduğuna kanaat getirdin? O sana benzemiyor bile."

   "Şirin elbette hayır. Onunla konuştuktan ve aldığım nottan bahsettikten sonra test yaptırmak istediğimi söyledim. Gerçeği ancak bu şekilde öğrenebilirdik."

    "Ve?"

   "Onunla bu meseleyi konuştuktan 2 hafta sonra beni aradı ve test yaptırmayı kabul ettiğini söyledi. Ben de yanına gittim ve o testi yaptırdık. Sonuç notta yazılanların doğru olduğunu gösterdi. Amacım onu alıp hemen buraya getirmekti, ama hamileliği sorunlu geçiyormuş ve doktor ancak dün seyahat etmesine izin verdi. "

  "Peki ya kocası? Bir akrabası? Kimsesi yok mu?"

  "Hayır sevgilim. Hiç kimsesi yok. Ayrıca......"

   "Ayrıca ne kuzen?"

  "Kocası kim biliyor musunuz?"

  "Kim?"

  "Thomas'ın kardeşi. Darrell."

  "Ama bu..... bu... Şakamı yani, nasıl olabilir böyle birşey? "

  "Hayır değil. Gerçek bu. Angel onunla zorla evlendirilmiş."

  "Angel mi? Adı bu mu?"

  "Evet. Tam adı Angeletta. Fransızca da melek demekmiş. Doğduğunda annesi ona bu ismi vermiş. Ama Angel bir buçuk yaşına gediğinde annesi onu bırakıp gitmiş. Onu bir süre sonra bir aile evlat edinmiş ve ona Robin adını vermişler."

   "Robin mi?"

  "Evet. Tam olarak Robinetta. Küçük kızılgerdan demekmiş. Bir kuş türünün adı." 

  "Anlamını biliyorum kuzen. Fransızcam iyidir  biliyorsun."

  "Babası yani onu evlat edinen ailedeki babası huysuz ve paragöz adamın tekiymiş. Zaten para uğruna da kızını Thomas'ın kardeşine vermiş. Evlendikten sonra da arayıp sormamışlar bile. Angel da zaten bir süre sonra evi ve kocasını  terk edip kaçmış, çünkü kocası hem işsiz aylağın tekiymiş hem de onu sürekli aldatıp dövüyormuş."

   "Ali Ömer ama bunlar çok........ çok fena. Bir insan hele ki Angel gibi biri nasıl dayanmış tüm bunlara? Yani o iyi huylu ve sessiz birine benziyor."

  "Haklısın Seram ama Angel bebeği için bir süre herşeye katlandığını ama dayanacak gücü kalmadığında kocasını terk ettiğini söyledi."

   "Kuzen"

   "Biliyorum Şirin. Yani soracağın soruyu. Merak ettiğin şeyi. Babam böyle bir şeyi nasıl yaptı değil mi?"

   "Evet. Onun gibi karısına aşık bir adam. Yani aklım almıyor. Amcam anneni çok seviyordu kuzen. Bu işte bir oyun olmadığından, onun gerçekten kardeşin olduğundan emin misin?"

   "Ve bir de Thomas'ın kardeşiyle evliymiş aşkım. Bence Şirin haklı. Bu kadar tesadüf fazla değil mi?"

   "Bakın farkındayım inanması gerçekten güç. Ama testi iki defa tekrarlattım. Farklı hastanelerde. O benim kardeşim. Bundan şüphem yok. Thomas'ın kardeşiyle evli olması sadece kötü bir tesadüf."

   "Bilmiyorum kuzen. Aklıma yatmayan şeyler var. Tamam. Peki kardeşin. Ama işin içinde Thomas olunca insan olumlu düşünemiyor. Ve sen ne kadar emin olsan da bence bu işte bir iş var."

  "Peki ya o notu sana kim bırakmış? Öğrenebildin mi?"

  "Hayır sevgilim. Rıfat araştırıyor ama henüz bir sonuç elde edemedik."

   "Yine de onu buraya getirmemeliydin Ali Ömer. Yani Sera da burada. Ve her ne kadar Thomas cevabını almış olsa da düğünde terk edilmenin intikamını almak isteyecektir. Şimdi iki kere şansı var. Hem Sera hem de kardeşinin kaçan karısı bebeğiyle birlikte burda. Elbette senden nefret etmesini saymıyorum bile."

   "Ne Angel'ın ne de Seramın burada olduğundan kimsenin haberi yok Şirin. Üstelik beni öldü biliyor. Semih ettiğini bulana dek de böyle kalacak."

   "Yine de dikkatli olmalıyız. "

  "Sen merak etme. "

   "Pekala. , ben şimdi gitmek zorundayım, çünkü bir toplantım var. Yarın uğrayıp şu kardeşinle yani yeni müstakbel kuzenimle tanışırım. Sera canım lütfen kendine ve bu deli adama dikkat et.  olur mu?"

  "Araban burada mı?"

  "Merak etme kuzennn. Beni Rıfat bırakır. Sen sevdiceğinle ilgilen. Hatta biraz yemek yedir. Sen yokken fotosentezle beslendi kendisi. Hoşçakalınnnn."

  Şirin çıktıktan sonra Ali Ömer salonda beni yatırdıkları ama artık oturduğum koltuğa gelerek yanıma oturdu. Gözlerindeki sinirli bakış bana güzel sözler söylemeyeceğinin kanıtı gibiydi.Ki öyle de oldu.

   "Demek ben yokken yemek de yemedin?"

  "De derken?"

   "Seram sorumu geçiştirmeye çalışma. Bana cevap ver."

  "Geçiştirmiyorum ki. Sadece soruyorum. Üstelik daha aniden bir aylığına ortadan kaybolmanın, bana haber vermemenin ve geldiğinde de anlatmayıp çektirdiklerinin hesabını sormadım.Sen de bana cevap ver. De derken?"

  "Biliyor musun aşkım derlerdi de inanmazdım. Gerçekten siz kadınlar her zaman haklı çıkmayı bir şekilde başarıyorsunuz değil mi?"

  "Ali Ömerrrrr."

  "Serammmm"

  "Hadi cevap ver."

  "De derken hem yemek yemedin hem de ağladın. Ben sana ağlamayacaksın demedim mi?"

  "O zaman sen de bir daha ortadan kaybolma. Aklıma neler geldi."

  "Mesela? Acaba seni terk edip başka biriyle birlikte gittiğim gibi şeyler mi? "

  "Ama.... ama sen bunu nasıl bilebilirsin ki? Ah tabi yaaaaa. Nasıl da unuttum. Rıfat değil mi? "

 "Bana bak kadın nasıl konuşuyorsun öyle sen? Kocan eve gelmiş. Kalk da iki kap yemek koy önüne. Hem hani nerede benim mantım? Ben sana mantı yap demedim mi?"

  "Yok sana canım mantı felan. Hem o bir ay önce ortadan kaybolmadandı. Kalmadı. Bitti."

  "Gerçekten mi?"

  "Ne gerçekten mi?"

 "Mantı..... bitti mi?"

  Gel de kıy şimdi bu adama. Gel de yok sana mantı açacak Sera de. Kız, bağır çağır. Say söv. Kır dök. Yapamam ki. Üzemem ki. Hem ne olacak? Alt tarafı mantı. Açarım. Elime mi yapışır.Kalk kızım Sera. Oturma öyle.

   Sevdiğine sarılıp yanağına kocaman ve en sulusundan  bir öpücük konduran bendeniz mutfağa doğru yol almaya başlamışken arkamdan duyduğum sesle kahkaha atmama engel olamadım.

   "Bir de dolma sar hatun. Ama ince olsun."  

********************************************************************

Merhabalar,

Biliyorum bölüm o kadar da eğlenceli olmadı, belki sonlara doğru birazcık ? ? ?  :))))

Ama en azından bir şeyler azıcık açığa çıktı.

Gelecek bölüm eğlenceli ve sürprizli olsun söz. Olsun mu?

Okursanız oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Görüşmek üzere.

******************************************************************* 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top