Bölüm 129

Ali Ömer'e baktığım zaman gördüğüm şeyin adını koymakta hiç zorlanmıyorum, çünkü aynı duygular beni de ele geçirmiş durumda. Bu adamı ne kadar çok sevdiğimden eminsem onun da beni o kadar, hatta daha fazla sevdiğinden eminim.  Onun bir bakışı bile içimi titretmeye yeterken bana şu an göz kırpışı ile kızaran yanaklarımı ondan saklayabilmek adına kafamı yanımda duranlardan tarafa çevirdim. Yine de beni izlediğinin farkındayım. Bana kendimi liseli ve yeni aşık genç bir kız gibi hissettiriyor. Onunla atamızdaki bağ o kadar güçlü ki adına sadece aşk demek haksızlık olur. O benim nefesim. Yaşama sebebim. Mucizem. Her şeyden ve herkesten umudumu kesmişken ve öylesine yaşayıp gidiyorken karşıma çıkan ve bu gün bile beni seçmesine hala inanmadığım mucizem. Mucizeler hep vardır, derlerdi, varmış gerçekten. 

"Demek Ali Ömer'in karısı sizsiniz?"

"Sonayyyy"

"Ay ne var canım ? Şu meşhur eşle tanıştık sonuçta.  Merak ediyordum ben de."

"Merakınızı giderebildiysem ne mutlu."

"Ali Ömer sizi dilinden düşürmüyor da. "

"Yaaa.  "

"Yani öyle devasa bir şey beklediğimden değil tabi ama yani yanlış anlamayın sıradan şeylere çok alışık değilimdir de."

Yanımda duran Şirin bana doğru eğilerek "Bu kadını yolarım" deyince ona gülümsedim. Geçen yıllar boyu sevdiğim adamı ayartmaya çalışan kadınlar olmuştu. Kıskanmadığımı söyleyemem. Kıskandım, hem deli gibi. Ve Şirinin az önce söylediği gibi saçlarını yolmaktan çok daha fazlasını yapmak istedim. Şimdi karşımda duran ve her zaman ki o boya küpü, çarpık bacaklı çakma estetiklilerden birini bile  dikkate almadım. Arzu hariç. Bir de Ceyda vardı, ha bir de Yonca. Sonra bir de..... Ne yapıyorum ben? Ali Ömer hiç birine umut bile vermedi.  Bu Sonay da kendi kendine kuruyor işte.

"Peki siz ko-camı nereden tanıyorsunuz?"

"A ben Demir Aslanın kızıyım."

"Demir Aslan?"

"Duymamış olamazsın, ülkenin en zengin inşaat şirketlerinden birinin sahibi."

"Yaaaa. Peki siz ne iş yapıyorsunuz? Babanızla mı çalışıyorsunuz?"

"Ay hayır tabi ki. Babam zengin yani çalışmama gerek yok."

"Anladım."

"Anladın mı? Gerçekten mi? Senin gibi orta sınıftan gelip evlilik sayesinde aramıza katılmış birinin anlamasına sevindim."

"E ama seni var ya....."

"Şirin dur canım. Sanırım Sonay hanım beni çok yanlış tanımış. Ben de zengin ve ünlü bir aileden geliyorum ama bu benim pek de umurumda değil.  Bunu söylüyorum çünkü eşim sayesinde burada değilim. Dört güzel çocuğum var. A bir de, mimarım ben. Şu an çocuklarım yüzünden çalışmıyorum ama boş durmak pek bana göre değil.  Hani hazır parayla alışveriş yapıp sosyal medyaya abartılı resimler eklemek yerine eşime ve çocuklarıma vakit ayırıyor olmak çok daha anlamlı ve güzel geliyor bana.""

Sonay'ın yüzünün kırmızıdan mora dönüşmesini izlemek keyif vericiydi. Ali Ömer yanımıza gelip kolunu belime sarınca keyfim ikiye katlanmıştı. Kulağıma eğilerek, "Sanırım birileri kıskançlık yapıyor." diye fısıldadığında, yüzümdeki gülümsemeyi daha da genişleterek ona cevap verdim. "Birileri kıskançlık yaptırıyorsa." Ali Ömer bu cevabıma karşılık yüksek sesli bir kahkaha atınca bir çok kişinin bizden tarafa bakmasına neden olmuştu.  O'ysa bu bakışları hiç umursamıyorcasına, beni öptü. Biliyorum burası yeri değildi fakat onun kolları arasında olmaktan duyduğum mutluluk Sonay'ın sinirli ve kıskançlıktan çatlamış bir halde uzaklaşışını izleyince ikiye hatta üçe katlanmıştı. 

"Aşkım yapma,  sırası mı şimdi?"

"Ne olmuş yani? Karım değil misin, öperim."

"Öpersin tabi ama yaklaşık yüz elli kişilik bir davetteyiz ve herkes bize bakıyor."

"Ne kadar şanslı bir adam olduğumu düşündükleri için bakıyorlar. Çünkü hiçbiri senin kadar zeki, akıllı, güzel ve çekici değil. "

"Abartma istersen. Ya da abart. Sen söyleyince kulağa çok güzel geliyor."

"Abartmıyorum ki aşkım. Ben sana sahibim ve dünyanın geri kalanı umurumda değil."

"Peki ya bu, Sonay hanım? O nereden çıktı?"

"Şu an şaka yapıyor olmalısın. Gerçekten soruyor olamazsın bana bunu."

"Yoooo. Gayet ciddiyim. Tamam beni dilinden düşürmüyormuşsun ama bunu bilecek kadar ne ara yakın oldu sana?"

"Hayatım, babasıyla iki üç kere toplantı yaptık ve bir kere de öğle yemeği yedik. Öğle yemeğine o da katıldı. Sonra bir kere de ofisime geldi. Hepsi bu."

"Ofisine neden geldi?"

"Bir dosya getirmek için."

"Dosya?"

"Evet."

"Ali Ömerrrrrr."

"Serammmmm."

"Anlat  kocacım."

"Tamam tamam. Şansını denedi ve ağzının payını aldı, oldu mu?"

"Şansını mı denedi? Ben şimdi onun..........."

"Seram, dur ne yapıyorsun?"

"Onun saçını başını yolmaya gidiyorum. Benim olana el uzatmak neymiş gösteririm ben ona."

Ali Ömer beni iyice kendine çekip öpünce bir an hareketsiz kaldım, ama sonrasında kendimi ona bıraktım. Etrafımızdakiler umurumda bile değildi. Ayrıldığımızda Ali Ömer kulağıma, "İşte bu yüzden ona babasıyla ortaklıktan vaz geçtiğimi söyledim." deyince gözlerinin içine baktım. Benimdi Ve beni asla  aldatmayacağını bilsem de, yanında başka bir kadın görmek beni deli ediyordu.  "Artık gidelim mi buradan?" deyince güldüm. "Bence çok bile kaldık."

Eve dönüş yolunda sessizce gözlerimi dikip yanımda arabayı kullanan adamı izliyordum. Buraya gelene dek çok şey atlatmıştık. Birlikte olduğumuz sürece de her şeyi atlatırdık. Tam bütün umutlarımı yitirmişken karşıma çıkan ve beni yeniden yaşama bağlayan bu adam benim nefes alma sebebimdi. 

"Acaba o güzel kafanın içinden neler geçiyor?"

"Ali Ömer, sanırım seni tekrar işe göndermek iyi bir fikir değildi."

"O da ne demek?"

"Baksana ilk fırsatta etrafını çeviren zombiler  var."

"Zombiler mi?"

"Yani. Anladın işte. Uzun çarpık bacaklı, estetikli ve boya küpü çakma zombiler işte."

"Peki, önerin nedir?"

"Belki de sen ev de otursan ve ben çalışsam daha iyi olacak."

"Kesinlikle mümkün değil, hayatım. Söz konusu bile olamaz."

"Nedenmiş o? Karizman mı çizilir?"

"Karizmam mı? Elbette hayır sevgilim. Mümkün değil, çünkü seni takım elbiseli ve kravatlı bir sürü erkeğin arasında yalnız bırakacak kadar aptal değilim."

"İyi ama biz böyle ne yapacağız? Ben seni, sen beni kıskanarak nereye kadar devam edebiliriz ?"

"Biz birbirimize güveniyoruz aşkım. Bizim aşkımız ne testlerden geçti. "

"Ya bir gün,.... yani.... hani olur ya .....başkasını seversen?"

Ali Ömer aniden arabayı yolun kenarına çekip farları yaktıktan sonra bana döndü. Bir süre hiç bir şey söylemeden gözlerimin içine baktı. Parmakları yüzümde gezerken tokasından firar etmiş bir kaç saçımı kulağımın arkasına itti. Dokunuşları o kadar yumuşak ve şefkatliydi ki, kendimi kırılacak bir biblo gibi hissettirmişti. Buna sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim bilmiyordum, çünkü bana bakışında, gözlerinde farklı bir şey vardı. Sanki söylemek istediği ama nasıl söyleyeceğini bilemediği bir şey. Söyle artık, diye geçirdim içimden. Dayanabilirim. Her şeye hazırlıklıyım, söyle. Fakat gerçekten hazır mıydım? Ya bitti derse? Ya artık yokum derse? Gerçekten dayanacak gücüm var mıydı? Yapabilir miydim? Yaşayabilir miydim? Çocuklarım için evet ama sadece nefes alıp veren bir ölü ne kadar yaşarsa o kadar yaşardım. Daha fazlası olmazdı. İmkansızdı.

"Sera."

Hayır demek istedim. Sus, konuşma. Söyleme. Bırak, o son öpüşün. bakışın kalsın aklımda. Canımı yakma. Acı şeyler söyleme.

"Seram, neden ağlıyorsun? Ve neden konuşmayayım? Hangi acı sözler? Hiçbir şey anlamıyorum."

"Yine sesli düşündüm ben değil mi? Sen bakma bana. Nasıl olsa söyleyeceksin. Söyle de kurtulalım hadi."

"Neyi?"

"Bittiğini. Merak etme dayanabilirim. Yani sanırım."

"Ne? Bittiğini mi? Sera sen ne bitmesinden söz ediyorsun?"

"Bana olan aşkın bitti, onu söyleyeceksin işte. Bak ben sana yardımcı oluyorum."

"Benim mi sana olan aşkım bitti?"

"Bitmedi mi?"

Ali Ömer beni, "Gel buraya deli sevgilim, gel " diyerek kendine çekince ona sokulup kokusunu içime çektim. "Benim mi sana olan aşkım bitecek? Benim ki sadece aşk değil ki. Bu aşktan çok daha öte bir şey Seram. Sen bu işkolik, sert ve duygusuz adamı, aşık, seni ve çocuklarını kaybetmekten deli gibi korkan ve duygusal adama dönüştürdün. Dünyadaki hatta evrendeki bütün kadınlar bir araya gelse benim gözüm senden başkasını görmez. Neden biliyor musun? Çünkü ben bir kere sevdim ve bu sevgim o kadar güçlü ki, ne bir başka kadın ne de başka bir sebep onu yok edebilir. Seram, ben seni çok seviyorum."

Göz yaşlarım birbiri ardına akarken, "Yani, hâlâ beni seviyorsun." diyebildim. Ali Ömer gülerek, "Hâlâ ve hep." diyerek cevap verdi. "Biliyor musun bunlar hep hormonlar yüzünden, yoksa ben hiç sulu göz biri değilim  biliyorsun."

"Hormonlar mı?"

"Yani, biraz ondan biraz da senin devasa yakışıklılığından. Ve kalbinin güzelliğinden."

"Seram hormonlar derken?"

"İstediğin oldu aşkım. Hamileyim."

"Seram. Sen var ya, bana dünyaları verdin, yine." diyerek beni öpücüklere boğunca,  "Ya yine ikiz olursa?" diye sordum. Ali Ömer de ben de ağlıyorduk ama mutluluktandı. Yüzümü elleri arasına alıp, bir öpücük daha verdikten sonra cevap verdi.

"Bence ikiz olmasında bir sakınca yok aşkım. Hatta üçüz ya da dördüz bile olabilir."

*****************************************

Merhaba,

Uzunca bir aradan sonra yeni bölüm geldi.

Umarım beğenerek okumuşsunuzdur.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Görüşmek üzere.

***************************************


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top