Bölüm 121

Araba evin önünde yavaşça durduğunda Ali Ömer kollarının arasında merakla dışarıyı izleyen karısına baktı. Yol boyu pencereden bakmıştı, önceleri aklından geçenleri merak etse de sonradan onun kapatıldığı bir hastane odasında baygın bir halde yattığı yatağından görebildiği kadarıyla değil de özgürce etrafa bakabilmenin mutluluğunu yaşadığını anlamıştı. Yine de eskiden düşündüklerini bile içinde tutamayan karısının şimdi onun adını bile cılız bir yakarışla söyleyip susuyor olması canını acıtıyordu. Bu durumdan kurutulmaları zor olacaktı ama geçecekti. O yine eski Sera olacaktı. Eski Sera. Sahi neredeydi o?

Rıfat arabanın kapısını açınca inmelerini büyük bir mutlulukla bekleyen Şirini ve annesini gördü Ali Ömer. Nisan ayı baharın geldiğini ağaçlardaki rengarenk çiçekler ve kuşların neşeli cıvıldamalarıyla belli etse de hava serindi. Ali Ömer arabadan inip hevesli ikiliye beklemeleri yönünde bir işaret yaptıktan sonra eğilip elini uzatarak "Seram, hadi gel. Bak evimize geldik." dedi. Onu yavaşça arabadan indirirken omuzlarından kaymış olan paltoyu yeniden onun incecik kalmış bedenine sardı. Sera üzerinden hastane önlüğünü çıkarmış ve evden gönderilen kalın kıyafetlerini giymişti ama hâlâ çok üşüyordu. Elinden tutup boşta kalan koluyla onu sarmalarken korkudan olmalı diye düşündü Ali Ömer. Artık yanlarındaydı ve korkacağı bir şey kalmamıştı ama iki senenin izi bir kaç saate silinmezdi elbette. Bir kaç adım atmaya başlatınca Ali Ömer, Seranın merakla etrafına bakınmakta olduğunu fark etti. Bu ev onun için yeniydi. "Yeni evimizi beğendin mi?" diye sordu ona. Sera cevap vermek yerine başını ondan yana çevirip olumlu anlamda salladı. Mutluluğun içindeki hüzün. Varın içindeki yok. Azın içindeki çok. Şimdilik bu da yeterdi. Yetinirdi Ali Ömer. Sevdiği yanındaydı. Bulmuşlardı sonunda. Buradaydı ya, geçecekti elbet. Bu da geçecekti. Yine hiç susmamacasına konuştuğu günler gelecekti. Yine gülecekti. Kendisi yüzünden bozulan mutlulukları yine onları bulacaktı.

Şirin daha fazla dayanamayıp Seraya koşar adım yaklaşıp sarıldı. Ali Ömer ve Rıfat onun ne tepki vereceğini merakla izlerken Sera da donmuş gibi iki yanında hareketsiz duran kollarını ağır çekim bir film misali yavaşça kaldırıp Şirine sarıldı. İkisi de ağlıyordu. Şirin Seradan ayrılıp ellerini sıkı sıkı tuttuktan sonra "Evine hoş geldin canım arkadaşım." dedi. Karşılığında da Seradan gözleri yaşlı küçük bir gülümseme alabilmişti. Yanlarına Ali Ömerin annesi yaklaşınca Şirin titreyen elleriyle gözlerindeki yaşları silerek "Artık buradasın. Bizimlesin. Hem daha fazla ağlamayalım yoksa tüm makyajım birbirine girecek ve Rıfat bir palyaço olduğumu düşünecek." dedi. Sera bu sözler üzerine yeniden kırık bir gülümseme gönderirken bu kez Ali Ömerin annesi ona "Kızım hoş geldin. "  diyerek sarıldı. Bu arada Şirin, Ali Ömere dönerek yavaşça "Çocuklar yukarıda. Odalarında.  Nasıl tepki vereceğini bilmediğimiz için buraya getirmedik." dedi. En iyisi bu diye düşündü Ali Ömer de fakat düşündüklerini yüksek sesle söylemedi. Çocuklar annelerini uzun bir aradan sonra göreceklerdi ve bu karşılaşma hepsi için en iyi zaman da ve durumda olmalıydı.

Ali Ömer annesinin yanında duran karısının omuzlarına kolunu sarıp "Hadi içeri geçelim. Sera da dinlensin, üşüdü de hem." dedi. Ali Ömerin kolları arasında eve doğru ilerlerken Sera, ona dönüp "Çocuklar?" diye sordu. "Merak etme aşkım. İçeride, seni bekliyorlar."

Eve girdiklerinde onları karşılayan sıcak hava başkaları için bunaltıcı olabilirdi fakat Sera üşüyordu ve hiç biri bu durumdan şikayet etmiyordu. Salona girdiklerinde Ali Ömer biraz da nasıl davranacağını ya da ne söyleyeceğini bilemez halde çekinerek "Seram istersen yukarı çıkalım biraz uyu. Yoruldun. " dedi. Karşılığındaysa elini tutup gözlerinin içine bakan karısının "Çocuklar nerede?" diye soran cevabını aldı.  Karısı bir anneydi. Ve her zaman çocukları kendisinden önce gelmişti.

Merdivenlerden yukarı çıkıp çocukların olduğu odanın kapısının önüne geldiklerinde Ali Ömer içeri girmek için uzattığı kapı kolunun üzerinde duran elinin üzerinde bir el hissetti. Zayıf ve ürkek bir dokunuştu. Ve evin içindeki yüksek sıcaklığa tezat teşkil edecek bir şekilde soğuk bir elin dokunuşuydu bu. Ali Ömer bakışlarını karısından yana çevirdiğinde onun gözlerindeki korku ve özlem dolu hisleri gördü. "Çok büyüdüler mi?"  Sanki aksini söyleyebilirmiş gibi sanki mümkünmüş gibi düşündü Ali Ömer. İki yıl geçmişti ve evet çocukları büyümüştü. Zaman belki de şu ana kadar fark etmediği ya da fark etmek istemediği denli hızlı geçmişti. Sera aslında bunu sormamıştı. Çocuklarının büyüdüğünü o da biliyordu. O an Ali Ömer anladı. Karısının asıl sormak istediği, dilinin ucuna kadar gelip soramadığı ve kendince yumuşattığı, içini kemiren o hissi anladı. Unutulup unutulmadığını merak ediyordu. Geçen zamana inat çocuklarının zihinlerinden ve belki de kalplerinden silinmiş olmamayı ümit ediyordu. Onu unutmadıklarına dair tek bir kelimeye tek bir işarete muhtaçtı.

"Çocuklar seni çok özlediler. Her gün seni sordular biliyor musun? Hep geleceğin günü beklediler. Deniz her gün seni sordu hatta gün içinde kaç kere. Güneş de hep seni bekledi. Toprak ve Çiçek de. Onlar seni unutmadı Seram. Unutamazlar. Sen onların annelerisin."

Sera yüzünde onu bulduklarından beri beliren belki de ilk defa gördüğü gerçek bir gülümseme ile Ali Ömere sarıldı. Gözleri yaşlıydı ama artık mutluluktan ağladığını biliyordu Ali Ömer. Bu yüzden o da ona sıkıca sarılıp özlediği kokusunu içine derince çekerken  sadece "Ağlama." dedi.

"Ben de onları unutmadım.....Hiç..... Ve seni de. .....Bir gün gelip beni bulacağını düşündüm hep."

"Seram beni affet ne olur. Bu....bu kadar uzun olmamalıydı......Seni daha önce bulmalıydım."

"Senin suçun yok. Sen elinden geleni yaptın. Biliyorum ben. Uzakta bile olsam kalbin hep benimleydi. Beni ne kadar çok aradığını biliyorum Ali Ömer."

Ali Ömer. karısının göz yaşlarını sildi ama kendi hâlâ ağlıyordu. Kendini bir türlü affedemiyordu. O gün evden ayrılmasaydı belki de Serası bunları yaşamayacaktı. Kahrolası inadı ve gururu yüzünden iki koca yıl kaybetmişlerdi. Tüm bunlara değer miydi diye düşündü. Sera onun içinden geçenleri anlamıştı. Eve geldiklerinden beri ilk defa duygular bu kadar açıkça ortaya konuyor düşünceler bu denli açığa çıkıyordu. İkisi de bunu fark edemeyecek kadar mutlu ve konuşup sarılmaya muhtaçtılar. Sera ellerini Ali Ömerin yüzüne koydu. Çok özlediği yeşil gözlerine dalıp saatlerce kalabilirdi. Zaman, mekan ya da insanlar umurunda değildi. Ali Ömerinde ondan farkı olmadığını biliyordu. Fakat önce çocuklarını görmeliydi. Sonra zaten konuşacaklardı. Sarılacaklardı. Kaybettikleri zaman geri gelmezdi belki ama şimdi bir aradaydılar, mutluydular.

"Çocuklarımı göreyim sonra sana her şeyi anlatayım olur mu?"

Ali Ömer daha fazla dayanamadı, karısını iyice kendine çekip öpmeye başlayınca ve onun da karşılık verdiğini hissedince içini çocukça bir sevinç kaplamıştı. Bir yanı karısının onu sevmeyi bırakmış olmasından korkmuştu hep. O itiraf edemediği yanı onu bulduklarından beri içini kemirirken şimdi unutulmamış ve hâlâ seviliyor olmanın verdiği mutluluk o buruk ve korkutucu hissin yerini almıştı. Alnını onun başına dayayıp "Belki söylememeliyim ama seni çok seviyorum." dedi. Sesi o kadar hafif ve yumuşaktı ki Seradan başkasının duyması imkansız gibiydi. Sera başını kaldırıp onun gözlerinin içine baktı ve gülümsedi. "Ben de seni çok seviyorum." Ali Ömer kanatları olsa uçabilirdi. Sihirli güçleri olsa kullanıp ortadan kaybolabilirdi. Elbette karısıyla birlikte. Ve çocukları. On an çocuklar aklına gelince güldü. Bunca zamandır kapının önündeydiler. Sevdiği çocuklarını görmek istiyordu. Oysa sadece karısı onunla konuşşun, ona gülsün, ona dokunsun, ona gülsün, ona sarılsın istiyordu. Bencillikti, fakat o kadar çok seviyordu ki onı. Nasıl olup da onu bulamadan o iki yılı geçirmişti. Yine de biraz daha bekleyebilirdi. Karısı yanındaydı bu sefer üstelik.  "Hadi içeri geçelim." dedi. "Sonra zaten bir saniye bile benden ayrılmak yok."

"O kadar çok mu özledin beni?"

"Seni ne kadar çok özlediğimi ve ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor musun ?"

"Biliyorum çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum seninle."

Ali Ömer aldığı cevaptan mutlu bir şekilde odanın kapısını açtığında Seher hanımın yanında duran Deniz ve Güneş göründü önce. İkisi de içeri birilerinin girdiğini fark edemeyecek kadar oyuna dalmışlardı. Seher hanım onlara doğru bakıp gülümsedikten sonra eğilip kapıyı işaret etti. Deniz oynadığı oyununun kesilmesine kızmış bildik bir homurdanma eşliğinde gelenin kim olduğuna bakmak için anlık bir bakış attı. Sonra tekrar oyununa döndü. Güneşse hiç bir tepki vermeden ondan tarafa sabitlemişti bakışlarını. Sera içi acıyarak Ali Ömere baktı. Onu unutmuşlardı işte. Tam bunu yüksek sesle Ali Ömere söyleyecekken odanın duvarında etrafında dört çocuğuyla çekilmiş aile fotoğraflarına takıldı gözleri. Fotoğraf o kadar büyüktü ki neredeyse tüm duvarı kaplıyordu. Ali Ömer, Deniz, Güneş, ikizler ve kendisi. Nasıl mutluydular. Nasıl gülüyorlardı. "Seni unutmalarına asla izin vermem. " diye Ali Ömerin kendine fısıldayan sesi sonrası Deniz uykudan uyanmışcasına bakışlarını tekrar ona çevirdi. Gördüklerinin bir rüya olmasından korkar gibiydi. Sera dizleri üzerine çöküp kollarını iki yana açınca Deniz koşarak yanına geldi ve durdu.  Bir süre gözlerine batıktan sonra "Annneeeee. " diyerek küçücük kollarının yettiğince ona sarıldı. Kızı duygularını göstermeyen bir çocuktu ama şimdi ağlıyordu. Sera biliyordu ki ağlaması mutluluktandı, çünkü o da ağlıyordu. Kızının uzamış yumuşacık saçlarını okşadı ve öptü. Bu sırada Güneş de yanlarında gelmişti. Sera bir kolunu ona uzatıp "Oğlum, gel bebeğim. " deyince Güneş de "Anniii" diyerek ona sarıldı. Gittiğinde minicik bir bebekti, şimdiyse büyümüş kocaman, olmuştu. Tıpkı babası gibiydi. Aynı gözler, aynı burun, aynı saçlar. İfadesi bile aynıydı. Ali Ömer bu manzarayı izlerken gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Seher hanım da onun gibiydi. Zaten olanlara şahit olan herkes ağlardı. Biraz sakinleştikten sonra Deniz  "Gitme." dedi. onun bu tek kelimeye sığdırdığı korkusu karşısında Ali Ömer bir kere daha kendisine kızdı. Onun yüzünden çocuklar annelerinden ayrı kalmıştı. Sera hâlâ kollarını arasında olan iki çocuğuna bir daha sarıldı. Sonra onların gözlerinin içine bakarak "Artık gitmek yok, hep yanınızdayım. " dedi. Ortam bir an da sessizleşmişti. Yattıkları yerden güçleri yettiğince ayağa kalkan Toprak ve Çiçek de yataklarının demirlerine minicik ellerini dayamış olanları izliyorlardı. Çiçek olduğu yerde sıkıldığını belli eden bir ses eşliğinde "Annn" dediğinde Seranın bakışları onlara çevrildi. Ne kadar büyümüşlerdi?  Yavaşça oturduğu yerden kalkıp beşiklerin yanına yaklaşırken annelerinden ayrılmak isyemeyen Deniz ve Güneş de küçük adımlarıyla yanında geldiler. Sera eğilip Çiçeği beşiğinden kucağına alırken Çiçek büyük bir mutluluk ve hevesle minik kollarına annesine uzatmıştı. Toprak sesini çıkarmadan annesine ve kardeşlerine bakıyordu. Sera onun beşiğinin yanına gelip elini yüzüne koyunca yüzünde bir gülücük oluştu ve çıkardığı sesle minik bir kahkaha attı. Sera eğilip onu da usulca kucağına aldı ve tekrar yere oturdu. Toprak önce yüzünü annesinin göğsüne sakladı sonra tekrar ona bakıp güldü. Çocukları yanındaydı. Onu unutmamışlardı. Dört çocuğu da yerde kollarının arasındayken Sera sevdiği adama baktı. Kollarını bağlamış, omuzunu duvara dayamış yüzünde mutlu bir gülümsemeyle onlara bakıyordu. Hayatı boyunca bakmaktan asla bıkmayacağı bu yakışıklı ve iyi adam onun kocasıydı. Onundu. Elini uzatıp "Gelsene. " dedi. Ali Ömer olduğu yerden ayrılıp yanlarına geldi. Ve karısının yanına oturdu. Hiçbir şey söylemelerine gerek yoktu, o yüzden sadece birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Aslında konuşmak için kelimlere ihtiyaçları yoktu. Ali Ömer karısına küçük bir öpücük verdi. Çiçek ve Güneş babalarını kucağında Deniz ve Toprak da annelerinin kucağında o odada yerde otururken ve Güneşle Deniz dilleri döndüğünce onlara bir şeyler anlatırken Ali Ömer de Sera da biliyordu ki mutluluk buydu.

******************************

Merhaba,

Nasıl buldunuz?

Sera ve çocuklar kavuştu.

Sera ve Ali Ömer de kavuştu.

Beğendiyseniz oylarınızı bekliyorum.

Önerileriniz ya da eleştirileriniz var mı?

Varsa lütfen yorumlara yazın.

Görüşmek üzere.

***********************************

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top