Bölüm 119
Ali Ömer, Rıfatın söylediği cümleyi zihninde sindirip sonuca varmaya çalışırken ne anlama geldiğini de çözmeye uğraşıyordu. Kadını bulmuşlar ne demekti? Ya karısı? Ondan haber yok muydu? Tam aklından geçenleri Rıfata sormak üzereyken kapıdan onların bulunduğu tarafa doğru gelenleri gördü. Rıfatın içeri gönderdiği adamlardan ikisi yanlarında bir kadınla onlara doğru yaklaşıyordu. Korkmuş olduğu gözlerinden belli olan kadın iki yanında olası bir kaçışını engellemek üzere çevrelenmiş adamlara bakmadan usulca yürüyerek onlara ulaştı. Adamlardan biri Rıfata dönerek "Abi Selda Soycan. Hemşire. " dedi. Ali Ömerin kalbi bir an için duracak gibi olmuştu. Doğruydu. Kadın gerçekten vardı. O zaman karısı da burada olmalıydı. Heyecanla kadına dönüp "Karım nerde ?" diye sordu. Rıfat onun bu sabırsızlığını bekliyordu ama kadını ürkütmemeliydiler. Ellerindeki tek işe yarar şey şimdilik bu kadının ağzından çıkacaklardı. O yüzden tekrar Ali Ömerin kolunu tutup sakin olmasını işaret etti. Bu arada kadın da konuşmaya karar vermişti. "Karınız mı? Anlamıyorum, karınız kim?" Sesi korku doluydu ve çaresiz. Yine de erkenden sevinmeden önce az önce sakin olması için Ali Ömere yaptığı telkini Rıfat bu kez kendisine yaptı. Kadın iyi bir oyuncu olabilirdi ya da söyleyecekleri Serayı bir daha bulamamalarına mal olabilirdi. Akıllıca yaklaşmalıydı. Kadının kendiliğinden çözülmesini sağlayabilirlerse her şey daha kolay ve güvenilir olurdu.
"Bakın Selda hanım. Farkındayım sizi bu şekilde buraya getirmekle hiç nazik bir davranış sergilemedik. Öncelikle bunun için sizden özür dileriz. Benim adım Ahmet, bu bey de Harun bey."
Rıfatın kibar ve uysal yaklaşımı kadını biraz olsun rahatlatmış gibiydi. Eskisi kadar korku dolu ve panik halinde görünmüyordu. Ali Ömer sabırsızlanıyordu ama Rıfat haklıydı, kadını ürkütüp kaçırırlarsa ya da kadın göründüğünden akıllıysa Serayı kaybedebilirlerdi. Bu yüzden susmaya ve beklemeye karar verdi. Rıfat da onun bu sakin ve sessiz halinden hoşnut bir şekilde oyununa kaldığı yerden devam etti.
"Selda hanım dediğim gibi kusurumuza bakmayın. Aslında hepsi heyecandan oldu. Bizim kardeşimiz kayıp. Kendisi evden kaçtı ve kendisinden uzun zamandır haber alamadık da. Buraya da şehir dışından, uzaktan geldik. "
"Kardeşiniz mi evden kaçtı?" Kadının merakla sorduğu soru karşısında Rıfat içinden gülümsedi. Oyunu iyi oynuyordu demek ki. Balık oltaya takılmak üzereydi, elbette göründüğü denli saf bir kadınsa.
"Evet sormayın. Neymiş, onu evlendirecekmişiz. İyi de önce kendi istedi, sonra yok dedi. Sorduk neden diye, hani bi şey mi oldu? Bir yanlışı, kötü bir huyu mu var? Yokmuş, hayatını yaşayacakmış, evlenip hayatından olamazmış. Söylesenize kardeşimizin iyiliğini ve mutluluğunu istememiz kötü bir şey mi? Hem de öyle yaşlı biriyle felan değil. Baksanıza şu adama, yakışıklı, efendi, eğitimli üstelik zengin. Şu zamane kızları yok mu? Ne isterler anlamadım ki? Ama bir bulsak söz kötü bir şey yapmayacağız, evlenmek istemiyorsa evlenmesin ne diyelim. Annem perişan oldu üzüntüden. Kızını bulup ona götürebilsem yeter."
"Peki benimle ne ilgisi var? Yani kardeşinizin?"
"Aslında direk sizle ilgisi yok Selda hanım. Arkadaşların kusuruna bakmayın. Dikkat çekip buradaysa kaçırmamak için bi soruşturalım dedik. Arkadaşlar da sizi böyle kaba bi şekilde getirdiler. "
"Anladım. Ama kardeşinizin bu hastanede olduğuna emin misiniz? Yani nasıl biliyorsunuz ki?"
"Bizim bi akraba sabah hastaneye gelmiş, kardeşimi gördüğünü söylemek için aradı. Kalktık hemen uçağa atladık geldik. İnsan bir yandan da hem merak ediyor hem de korkuyor, acaba durumu nasıl? Başına ne geldi diye? Kardeşimiz sonuçta. Canımız."
"Doğru tabi. Kardeşiniz. Zaman kötü. "
Rıfat kadının oyununa geldiğine artık iyice emin olmuştu. Yine de son bir hamle yapmaktan kendini alıkoyamadı. "Sizin çocuğunuz var mı Selda hanım?"
İşte bu soru tam yerini bulmuştu, kadının yüzüne bir gülümseme gelerek gözleri heyecanla parladı. Doğru yoldaydılar. Yine de Ali Ömerin sabrı taşmadan kadından alabileceklerini almak zorundaydı. Her an bir şey söyleyip oynadığı oyunu zararlarına çevirebilirdi.
"Evet, bir kızım ve bir oğlum var. Kızım üniversiteye gidiyor, mimar olacak, oğlum da lise 2 de. Sizi anlıyorum. Peki size nasıl yardımcı olmamı istiyorsunuz?"
"Selda hanım arkadaşlar kaba bir şekilde olsa da iyi ki sizi getirmiş bize. Bu zamanda halden anlayan bulmak da zor. Kardeşim burada kendi adıyla yatmıyor, çünkü size bahsettiğim akrabamız sabah onu görünce hakkında bilgi alabilmek adına biraz soruşturmuş ama o isimde birinin burada kalmadığını söylemişler. Ya onu bulmamamız için sahte isimle hastaneye giriş yaptı ya da birileri onu bu duruma soktu. Şimdi biz içeri girsek ve araştırsak belki de bizi görüp korkup kaçabilir. Size onun bir fotoğrafını göstersek bize yardımcı olursunuz değil mi?"
"Elbette. Bakayım."
Ali Ömer elleri titreyerek telefonundan karısının fotoğrafını açarken Rıfatta göz ucuyla etrafını süzdü. Kadını kandırmayı başarmışlardı, fakat onları izleyen birileri olabilirdi. Sonradan gelen adamlar görevlendirdikleriyle beraber etrafı sarmıştı, yine de dikkatli olmalılardı. Şüpheli bir durumla karşılaşmayınca bakışlarını tekrar telefondaki fotoğrafı inceleyen kadına ve umutla ondan gelecek cevabı bekleyen Ali Ömere çevirdi. Ortamda hüküm süren sessizliği Selda hemşirenin konuşması bölmüştü. "Evet hatırlıyorum tabi. 105 numarada kalıyor, yaklaşık bir buçuk yıldır. Zeynep hanım bu. Hatta girişini ben yapmıştım geldiğinde. Yabancı biri getirmişti hastaneye. Ted miydi? Todd muydu neyse işte. "
Rıfat, Ali Ömerin heyecanla alıp verdiği solukları ve kalbinin atışını olduğu yerden duyabiliyordu. Yine de arkadaşının bu kadar mutlu olmasına sevindi, sonunda Serayı bulmuşlardı. Ve kısa bir süre sonra yanlarında olacaktı.
Ali Ömerin biraz da korkarak, kısık bir sesle sorduğu soru karşısında Selda hemşire bakışlarını onun yüzüne çevirdi. "Peki.....o.....iyi mi? Yani .....neyi var?"
"Onu getiren adam geçmişini hatırlamadığını ve geçirdiği sinir krizlerini artık kontrol edemediklerini söyledi. Dediğim gibi yaklaşık bir buçuk yıldır burada yatıyor. Geldiği ilk zamanlar kendini kaybediyordu. Onu zorla alıkoydukları gibi şeyler söylüyordu. Bir kaç kez de kaçmaya çalıştı. Ama son bir kaç haftadır sakin. Fakat artık hiç konuşmuyor. Sanırım verilen ilaçlar etkili olmaya başladı. "
"Ne ilacı?"
"Kişilik bozukluğu için verilenlerden ve bir de sakinleştiriciler."
Rıfat, Serayı bulurlarsa riske atmamak ve oyuna gelmemek adına polisleri çağırması için daha önceden adamlarına işaret vermişti. Polislerin geldiğini görünce daha fazla beklemenin anlamsız olduğunu düşünüp Selda hanıma doğru dönerek "Bizi onun yanına götürebilir misiniz lütfen?" diye sordu. Seraya ulaşana kadar polisle işbirliği içinde sessizce çalışacaklardı. Kadın bu soruya karşılık çekimser davranarak bir adım geriledi. "Ama doktoruna sormadan onu görmenize izin veremeyiz."
"Bakın Selda hanım anlıyorum elbette ve haklısınız da. Ancak siz de bizi anlayın. Çok uzun bir yoldan geldik ve yine çok uzun bir uzun zamandır onu görmüyoruz. Doktoruna sormak elbette mantıklı ama dediğiniz o yabancı adam kim? Biz öyle birini tanımıyoruz. Bakın kardeşim tehlikede olabilir. Lütfen onu görmeme yardım edin, kendi gözümle göreyim. Sonra zaten doktoruyla konuşup durumu hakkında bilgi alacağım."
Selda hemşire bir süre durumun olumlu ve olumsuz yanlarını kafasında tartıyor gibi sessiz kalıp onu inceledi. Elbette Serayı odasından onun yardımı olmadan da alabilirlerdi ama olayın arka planındaki kişileri bulabilmek adına bu gerekliydi. Kadın sonunda kararını vermişcesine dudaklarını araladı. "Pekiala, benimle gelin. Sizi ona götüreyim."
Binanın taş duvarları ve kasvetli havası bir hastanede olduklarını unutturacak kadar dağılmışken Rıfat, Ali Ömere baktı. Önleri sıra yürüyen kadının ardında sessiz ama bu sessizliğinin ardında iki yılın özlemini bir kaç saniye sonra bitirmeye hazırlanan heyecanlı ve gözleri yaşlarla dolu bir adam yürüyordu. Rıfat elinde olsa onun hepsini geride bırakıp koşmaya başlayacağını biliyordu. 105 numaralı odanın önüne geldiklerinde hepsi durdu. Hemşirenin eli kapı tokmağını usulca çevirip açarken polis de sivil kıyafetler içinde hastaneyi sarmıştı. İçeri doğru ilerlediklerinde beyaz bir odanın içerisinde tümünün gözleri bir tek kişiyi arıyordu. Ve Ali Ömer zayıflamış ve küçük bir çocuğu andıran bedendeki, korku dolu gözlerle kimlerin geldiğini anlamaya çalışan kişiye baktı. Bembeyaz yüzü ve iki yılın getirdiği özlemle karısı karşısındaydı. Sonra Ali Ömer yıllardır bir daha duyamayacağını sandığı özlediği kelimleri onun korkmuş ve kısık sesnden duydu.
"Ali Ömer."
**************************
Merhaba,
Sera bulundu.
Bakalım bundan sonrası nasıl ilerleyecek?
Thomas yakalanacak mı?
Belki de bu olayda Thomas da yalnız değildir.
Ona hiç umulmadık biri yardım etmiş olabilir.
Kim olduğunu tahmin edebilir misiniz?
Yorumlara bekliyorum.
Oylarınızı da.
Görüşmek üzere.
*******************************
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top