Bölüm 115

    Hayat sen planlar yaparken başından geçenlerdir derler, durum tam olarak buydu. Galip gelen yine hayat olmuştu ve mağlubiyet bu sefer derin bir bilinmezlikle gelmişti. O karanlık ve pis kokulu odada Ali Ömer, Semihten hesap sorarken yaşamın onun için daha bir çok kötü sürpriz hazırladığından bihaberdi. Aslında insanların bu kadar kötü olması onu şaşırtıyordu, sonuçta karısını kaybetmenin eşiğinden dönmüş bir adamdı o. Yine de bu kadarını o bile tahmin edemezdi.

    Aradan tam iki yıl geçmişti. İki koca yıl. Sera olmadan, sesini duymadan, saramadan, öpemeden geçen iki yıl. O gün telaş ve aceleyle içimdeki korkuyu bastırmaya çalışarak evin önünde durup sadece baktığı o an anlamıştı aslında, yine de içinden küçücük, ufacık bir umut kırıntısı bütün bunların sadece kötü bir kabustan ibaret olduğunu ve az sonra karısının yanında uyanacağını söylüyordu.  

    Fakat öyle olmamıştı. Sera yoktu. Hatta ondan en ufak bir iz bile yoktu. Ne kamera kayıtları ne korumalar ne annesi ne  de çalışanlar. Kimse bilmiyordu. En son annesi  Sera uyurken çocuklara bakmak için yanından ayrıldığını söylemişti. Geri döndüğünde ise yoktu. Çalışanlardan birine biraz hava almak için bahçeye çıkacağını haber vermiş, sonrasında ise kaybolmuştu. Ali Ömerin aramadığı yer, bakmadığı taş altı kalmamıştı. Poliste bir şey bulamamıştı. En sonunda karısının kendi isteğiyle gittiğini söyleyip soruşturmayı kapatmışlardı. Fakat yapmazdı, Sera öylece çekip gitmezdi. Ali Ömeri ve çocuklarını bırakıp gitmezdi o, gidemezdi. İ

     Ali Ömer omuzuna dokunan bir elin hafif ağırlığıyla daldığı düşüncelerden sıyrılıp elinde tuttuğu çerçeveye bir kez daha baktı. Nasıl da güzel gülmüştü karısı bu fotoğrafta, gözlerinin içiyle. Beraber katıldıkları ilk davetti. O zamanlar karısı değildi, hatta sevdiği olduğunu bile kendisine itiraf edememişti. Kapalı bir kutuyu açmıştı Sera, hem de hiç hesapta yokken. Şimdiyse yoktu ve yokluğu her şeyden çok can yakıcıydı. Ali Ömer gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle kurulayıp her gördüğünde içinde yeniden yeşeren umutla Rıfata döndü. "Bir haber mi var?" Kardeş bildiği arkadaşı kafasını olumsuz anlamda iki yana sallayıp anlayışlı bir şekilde omuzunu sıktı. "Merak etme, pes etmek yok. Bulacağız onu."

    "İki yıl geçti Rıfat. Ne bir haber ne de bir iz bulabildik."

    "Ama bu bulamayacağımız anlamına gelmiyor."

    "Ya bulunmak istemiyorsa?"

    " Sera öyle bir şey yapmaz abi. Polis de insanlarda ne derse desin ben inanmıyorum."

  " Ben de öyle olduğuna inanmıyorum ama nerde Rıfat? neden bulamıyoruz onu? Bazen belki de kendi isteğiyle gitmiş olması daha iyidir diye düşünüyorum biliyor musun? Yaşadıkları kolay şeyler değildi tamam ama benden va.....vazgeçti tamam ama benim bildiğim, sevdiğim Seram çocuklarından vaz geçmez Rıfat. Onları bırakmaz."

    Rıfat abisi bildiği adama yaşlı gözleriyle bakıp "Merak etme abi onu bulacağız." dedi. Kendisi Şirini kaybetse ne yapardı hiç bilmiyordu. Kendi karısı, Şirini. Seranın yokluğunda küçük bir nikahla evlenmişlerdi. Daha fazla beklemeyin demişti Ali Ömer. Onlara kalsa Sera bulunduktan sonra evlenirlerdi ama Ali Ömer hayatın ne getireceğinin belli olmadığı ve Seramın da  bunu isteyeceği konusunda onları ikna etmişti. Aslında Ali Ömer iyi dayanıyordu, buna dayanmak denirse elbette. Çocukların yanında dertsiz tasasız, mutlu baba rolünü oynuyordu, yalnız kaldığında ise elinde karısının resimleriyle kaç kere göz yaşları içinde yakalamıştı onu. Belki sadece bir anlığına Seranın kendi isteğiyle gitmiş olabileceğini ve bulunmak istemediğini o da düşünmüştü, ama hemen sonra bu düşüncesini bir kenara fırlatıp atmıştı. Sera ne durumda olursa olsun böyle bir şey yapmazdı. Ali Ömerin de dediği gibi çocuklarından vaz geçmezdi. Hem Ali Ömer ve onun birbirlerini nasıl sevdiklerini görmüştü. İkisi de birbirleri olmadan nefes alamazlardı. Semihin o gün söyledikleri de cabasıydı üstelik. Bulacaktı. Her neredeyse Serayı bulacaktı. Bu kabus sona erecekti. Çocuklar annelerine kavuşacaklardı. Abisi de karısına.

   "Hadi kalk salona geçelim. Şirin başımızın etini yer sonra. "

   "Rıfat o....o....öl....ölmemiştir değil mi?"

         Bu soru Rıfatın aklına da defalarca kez gelmişti ve Ali Ömer de ona defalarca kez sormuştu. Bu da bir seçenekti ama Rıfatın bu seçeneği seçmeye de dillendirmeye de gücü yoktu. Sera Ali Ömerin sevdiğiydi, karısıydı ama Rıfatın da yengesiydi. Hiç olmayan kardeşiydi. Ali Ömer ve Sera onun ailesiydi. İçinden belki milyonuncu defa böyle bir şeyin mümkün olmadığına kendini de ikna etmek ister gibi "Hayır abi." dedi. "Ne Semih ne Thomas ne de onlar gibi bir başkası eğer öyle bir şey olsaydı bununla böbürlenirdi. Saklamak yerine gözümüze sokarlardı."

   "Umarım Rıfat umarım."

   "Hey siz ikiniz. Hâlâ burda mısınız ? Her şey hazır."

   "Geliyoruz hayatım."

   "Rıfat, Ali Ömer iyi mi?"

      Şirinin fısıltıyla karışık sorduğu soru karşısında Rıfat, Ali Ömere baktı. Yıllar omuzlarına tonlarca yük bindirmiş gibiydi. Eski Ali Ömerden eser yoktu. Karısına olumlu bir cevap vermek istedi ama o da biliyordu ki Seradan bir haber gelene ve o dönene dek bu mümkün değildi. O yüzden kafasını iki yana sallayıp Şirinin elini tuttu fakat bu yaptığına hemen pişman olmuştu çünkü Ali Ömer Şirinle birleşen ellerine üzüntülü bir şekilde bakıyordu. Elini çekip Şirinden biraz uzaklaştı. Karısını kaybetmiş ve onu delicesine seven bir adamın karşısında böyle ufak sevgi gösterileri yapmamalılardı.  Zaten yeterince üzgündü. Yıkılmakta olan bir duvardan bir tuğlada onların çekmesine gerek yoktu. Ali Ömer Şirinle yanlarına gelip ayrılan ellerini tutup yeniden birleştirdi. "Ne düşündüğünüzü biliyorum ama gerçekten buna gerek yok. Sizin mutluluğunuz beni de mutlu eder." dedi.

    "Abi biz....."

    "Bizi sizi yok Rıfat. Biz bir aileyiz. Kötü bir dönemden geçiyoruz evet ama bunun sizin mutluluğunuzu gölgelemesine izin vermem. Hele benim durumum yüzünden asla. Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın, tamam mı Şirin?"

     Şirin dayanamayıp Ali Ömere sarıldı. "Serayı bulacağız, bak göreceksin seneye bugün o da aramızda olacak ve biz çok mutlu olacağız."

    Seneye bugün. Koskoca bir yıl daha. Oysa Ali Ömer değil bir yıl, bir ay, bir gün, bir dakika bile nefes alabilir miydi bilmiyordu. Sadece çocukları için katlanıyordu günlere. Ve kalbindeki o küçücük umut için. Bir mucize için. Mucizeler hep vardır derlerdi ya hep. Serası derdi. Keşke o mucize tam da bugün, şu dakika, şu an gelip bulsaydı onu. Artık Denize yalan söyleyecek gücü de kalmamıştı. Zaten çoktan gücünü tüketmişti ama çocuklar için mutlu götünmeye çabalıyordu. Deniz artık çok sık olmasa da her annesini sorduğunda ona yeni yalanlar uydurmak da zor geliyordu. Ama Deniz hep böyleydi. Kendi kahrolasıca hatası yüzünden onları dünyanın bir ucunda bir yıl boyunca yalnız bıraktığında da içinde yaşamıştı her şeyi kızı. Ona anlatmadığından fazlası olduğunu biliyordu Deniz de. Biliyordu ama elinden gelen bir şey yoktu işte. Kızına sımsıkı sarılıp annen yakında gelecek demekten başka bir şey yapamıyordu. Deniz hiç sesini çıkarmasa da Ali Ömer onun o küçük kalbinde açılan yaranın farkındaydı. Güneş de bazen annesinin resmini gösterip onu sorduğunda Ali Ömer çaresizlik içinde ne cevap vereceğini bilmiyordu. İkizler, Toprak ve Çiçek de, artık dilleri döndüğünce zaman zaman anne demeye çalışıyorlardı. Ve çocuklarını bu hâl de görmek Ali Ömerin bir baba olarak kendini son derece yetersiz hissetmesine neden oluyordu. Çocuklarına annelerini getiremeyen bir baba. Sevdiği kadını yanında güvende  tutamayan bir baba. Şimdi küçüktüler, peki ya büyüdüklerinde onlara ne diyecekti? Benim yüzümden anneniz yanınızda değil çocuklar, ben onu koruyamadım. Büyüdüklerinde? Daha kaç yıl geçecekti Sera olmadan? Beraber geçirebilecekleri o anlar ayrı ayrı geçerken? Yeni bir eve taşınmışlardı şimdi, çocukları ve ailesini güvende tutabilmek adına, ama eski evi kapatmamıştı. Sera gelir, onları sorar diye bunca zamandır çalışanlar ve korumalardan bir kaçı oradaydı. Zaman zaman o da gidiyordu, anılara dalıp mutlu zamanlarını hatırlamak için. Gerçi sadece o ev de değil hiç aklından çıkmıyordu ki ne kötü anları ne mutlu zamanları. Sera onun her şeyi olmuştu. Nefes alma nedeni. Bir sürü hayalleri vardı ortak oysa. Ve şimdi neredeydiler. İki yıl geçmişti ve elinden gelen bir şey yoktu işte. Bakabileceği her yere bakmış yapabileceği her şeyi yapmıştı. Yine yapardı. Bir ipucu olsa küçücük bir iz bile peşinden koşa koşa giderdi, ama bilinmezliğin içinde bir mucize bekliyordu. O mucizenin gelmesine o kadar sıkı tutunmuştu ki zaman zaman aklına gelen olumsuz düşünceler bile yerle bir edemiyordu. Keşke Semih ve Doğanın yanına gitmek yerine o gün ev de Seranın yanında kalsaydı. Hesap sorma hırsına yenik düşmüştü. Oysa karısı sanki olacakları hissetmiş gibi bu işi adalete bırakmasını söylemişti. Bırakmamıştı. Her şeyi kendi yapacaktı. Her şeye gücü yeter sanmıştı. Yetmemişti işte. O gün ev de, karısının yanında olsaydı bugün birlikte olacaklardı. Yanında olacaktı. Keşke. Ne menem bir kelimeydi. Pişmanlık kor bir ateş gibi sarmalamıştı onu. Yüzü yoktu. Sera haklıydı. Semih de Doğa da ömür boyu hapis cezası almışlardı, ama bu bile Ali Ömerin içini soğutmaya yetmemişti. Defalarca Semihe gitmiş fakat ne tehditleri ne yumuşak konuşmaları ona Seranın nerde olduğunu söylettirememişti. Bir kaç ay önce Semihin hapishane de öldüğü haberini almışlardı. Kanser yakasını bırakmamış ve bu dünyadan Ali Ömerin defalarca kez sorduğu sorulara sadece bilmiyorum cevabı vererek ölüp gitmişti. Thomas şerefsizi ona Serayı götüreceğinden başka bir şey söylememişti. Öleceğini anladığı zaman içini saran vicdan azabıyla Ali Ömerden tüm yaptıkları için af dilese de Ali Ömer onu affedememişti.  Yapamazdı da. Karısı iki yıldır yanlarında değildi, onların yüzünden kendisi ve ailesi bu durumdaydı.

     Şirin yanına usulca yaklaşıp kolunu Ali Ömerin koluna doladı. Neler hissettiğini anlamasına imkan yoktu, biliyordu. Fakat o da Serayı çok severdi. Onun yokluğunda çocuklara annesizliklerini hissettirmemeye çalışıyordu ama bir hala annenin yerini ne kadar tutabilirdi ki? Yine de elinden geleni yapıyordu işte. Keşke bugün bir mucize olsa ve Sera kapıdan içeri girseydi. İkizlerin doğum günü için hatta hepsi için ne kadar güzel bir hediye olurdu. Ali Ömerin saçlarının arasına aklar düşmeye başlamıştı. Hayat ne tuhaf diye düşndü Şirin, bir dakika önce benim dediğin bir dakika sonra benim olmayan oluyor. Yine de inanıyordu Serayı bulacaklardı. Sera evine geri dönecekti. Zaman zaman içini olumsuz duygular sarsa bile bundan emindi Şirin. Ve Ali Ömerin kendisini ümitsizliğin ellerine teslim etmesine de asla izin vermeyecekti. "Onu bulacağız Ali Ömer. Sadece buna inan."

     "Zaten elimde başka bir şey kalmadı Şirin. Sadece bu."

    "Sadece bu bile yeterli değil mi kuzen?"

     "Haklısın Şirin. Vaz geçmiyorum. Sera geri gelecek. Onu bulacağız. O bir yerlerde onu bulmamı bekliyor. Ve ben onu bulacağım. Yalnız ve çaresiz bırakmayacağım onu."

      Şirin ve Rıfat birbirlerine bakarak gülümsediler, o an ikisinin de aklından ve kalbinden geçen artık bunun gerçek olmasıydı.

*************************************

Merhaba,

Bölüm nasıl olmuş?

Beğendiniz mi?

Sevdiyseniz oy da verirsiniz değil mi?

Sizce Seraya ne oldu?

Öldü mü?

Thomas mı götürdü?

Yoksa kendi isteğiyle mi gitti?

İki yıl neden ondan bir iz yok?

Sizce nasıl olsun?

Lütfen yorumlara yazın.

Görüşmek üzere.

******************************


    

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top