Bölüm 111
"Öhö öhööö"
Sabah sabah tepemde dikilip kimbilir hangi notadan çıktığı belli belirsiz bu ses illa tam da şu an da duymak zorunda olduğum ses mi olmalı? Oysa günlerdir huzurlu ve rahat bir uykuya muhtaç bedenim ve ruhum yeteri kadar kendini yenileyememiş ve açılmamak üzere direnen göz kapaklarıma rağmen. Bu bana yapılr mı?
"Öhömm öhömmm"
Oldukça tok bir sesten çıkan ikinci ya da daha doğru bir anlatımla kulaklarımın duyduğu ikinci fakat kim bilir ne zamandır devam eden uyarılara karşı sadece içten gelen bir offf çektim. Huzurumu kaçıran ve rahatımı keskin bir bıçakla bölen bu kişiye karşı elimden geldiğince nazik olmam buraya kadardı. Ağzımı açıp aklıma gelen ilk sövgü sözcüğünü sıralayacağım sırada koluma dokunan sıcak ve narin bir elin temasıyla durdum. Gözlerimi açmadan da kim olduğunu biliyordum. Kollarımın arasında sabaha kadar ona sımsıkı sarılarak uyumuş, bir çok kereler uykumdan aniden uyanıp rüya ya da hayal olmadığını kontrol etmiştim. Eminim o melek yanakları şimdi kızarmıştı. Habersizce odamıza giren ve bizi bir arada uyurken yakalayan her kimse onu oldukça utandırmıştı. Karımı tanıyordum, fakat benim umurumda değildi. O yanımdaydı ya, varsın dünya görsündü.
"Ali Ömer."
Az önceki uyarılar hiç ilgimi çekmemişti ancak duymaktan asla bıkmayacağım bu ses adımı söylerken tepki vermemem imkansızdı. Gözlerimi açınca odaya dolmuş olan gün ışığına alışmaya çalışan gözlerim, biraz süre geçip alışma sürecini atlattıktan sonra karşımda duran ve bizi sabahın köründe rahatsız edenin kimliğini anlama amacıyla baktı. Elbette tek bir kişiyi görmeyi beklerken yıllara ve derecelerine göre sıralanmış bir dizi doktor ordusu görmek hayli şaşırtmıştı. Üstelik en arkada bulunan ve diğerlerine göre nispeten daha genç sayılabilecek olanlar kendi aralarında gülüşüyorlardı. Önlerinde duran üstleri arada bir onlara sert bir bakış atıp uyarıyor ama önlerine dönünce onlarda gülümsemekten kendilerini alamıyorlardı. Ne yani? Hiç mi birbirine delicesine aşık bir çift görmemişlerdi? Evet karımı çok seviyorum ve bunu göstermekte de herhangi bir sakınca görmüyorum. Karım. Yüzümde oluşan gülümseme ile ona bakınca tahminimde yanılmadığımı anladım. Benim güzel karım al al olmuş yanakları eşliğinde başını göğsüme gizlemiş beni yavaşça kolumdan çekiştiriyordu. Eğilip başının tepesine bir öpücük kondurdum ve "Günaydın karıcım." dedim. Yüzünü biraz kaldırınca bakışlarımız birleşti. Gözlerinden ne yapıyorsun, görmüyor musun dediğini anladım. Ona göz kırpıp yavaşça yattığım yerden kalktım. Doktor ordusuna dönerek "Hoş geldiniz. Sizi bu kadar erken beklemiyorduk." dedim. Seramın yüzü daha bir kırmızıya dönerken "Yani biz uyuyakalmışız, kusura bakmayın." diye ekledim.
Bana kalsa kusura bakabilirlerdi. Hiç sakıncası yoktu. Ne yani o kadar stresli ve endişeli günlerin ardından karım kurtulmuş, uyumuşuz ve saat sekiz olmuş. Sekiz? Ama ne ara sekiz? Ben sabah altı gibi kalkacaktım. Yerim rahatsa ve gönlüm huzurluysa demek ki. Yani biliyorum Seramın iyiliği için buradalar. Zaten öyle olmasa şu kapıdan içeri giremezlerdi ya neyse.
En önde duran ve en yaşlıları olan doktor babacan bir edayla bana bakıp gülümsedi. Az önce kendi içimde yaşadığım ikilemi anlamıştı galiba.
"Sizi anlıyorum elbette zor ve kötü zamanlar geçirdiniz. Yorgun olmanız gayet normal. Ancak şimdi izin verirseniz eşinizi kontrol edelim, bakalım durumu nasıl?"
"Elbette doktor bey. Anlayışınız için teşekkür ederiz."
Babacan doktor kontrolünü yaparken hemen arkasında duran ve Serayla tüm bu süreç boyunca ilgilenen doktor omuzumu sıvazlayarak kafasını salladı.
Onlar muayenelerini yaparken ben de sessizce bir köşeden onları izledim. Her şey bitince kıdemli doktor bana dönüp, "Herhangi bir sorun görünmüyor. Eşinizin durumu gayet iyi. Yine de kontrol amaçlı bir kaç gün daha hastane de kalması gerekli. Size onu tamamen sağlıklı olarak teslim edelim." dedi. Günün en güzel haberi bu olmalıydı. Karımın durumu iyiydi. Dünya tekrar dönmeye başlamıştı.
"Teşekkür ederiz doktor bey, bu çok güzel bir haber. Çocuklarımızı ne zaman eve götürebiliriz?"
"İstediğiniz zaman çıkarabilirsiniz. Onların da durumları gayet iyi."
"Onları görebilir miyim?"
"Elbette. Hemşire hanımlar bebeklerinizi size getirsinler. Ama unutmayın zor bir ameliyat geçirdiniz. Durumunuz iyi ama kendinizi zorlamak yok. Yorulmayacaksınız."
"Siz merak etmeyin, ben kendisini yormasına asla izin vermem."
"Tekrar geçmiş olsun."
Doktor ordusu odadan çıkarken yatağa yaklaşıp karımın elini tuttum ve öptüm. "Duydun mu aşkım, durumun iyiymiş."
"Duydum duydum da. Sen ne yaptın öyle doktorların yanında? "
"Ne yapmışım?"
"Hem o kadar çekiştirmeme rağmen uyanmadın hem de beni öptün."
"Ne olmuş yani? Karım değil misin?"
"Ali Ömerrrrr."
"Serammmmm."
"Oldu mu böyle?"
"Ne oldu ki?"
"Ne olacak ayıp oldu."
"Ayıp felan olmadı. Ayrıca bu hastanenin doktorları değil isterse tüm dünya gelsin, fark etmez. Karıma günaydın deyip, bir öpücük vermişim çok mu?"
"Hiç utanmadın yani?"
"Hayır neden utanayım. Onlar utansın. Gelmiş karımla güzel uykumu bölmüşler."
"Bak şimdi."
"Yerim rahatsa." deyip gülüşünden öptüm. "Ben gidip çocukları getireyim. Sen onları görmeden kahvaltı da etmezsin şimdi."
"Etmem tabi."
"Kıskanıyorum ama."
"Kimi? Üç günlük çocuklarımızı mı?"
"Ben seni kendimden bile kıskanıyorum hatun. Çocuklara dalıp beni unutma bak."
"Seni unutamam ki ben, çünkü sen kendini unutturmazsın."
"Yani sırf bu yüzden?"
"Tabi ki bu yüzden değil beyyyy. Seni çok sevdiğim için de unutamam."
Ben bu kadını ne kadar sevsem az gelirdi biliyorum. Acaba kime, ne gibi bir iyilik yapmıştım da onunla ödüllendirilmiştim? Dudaklarına küçük bir öpücük kondurup kalkacakken, "Ama bu yaptığınız çok ayıp, ben evliyim." dedi.
Yüzümdeki gülümsemeyle ona iyice yanaşıp "Benimle evlisin." dedim.
"Öyle mi? Tam olarak hatırlayamadım da."
"Hatırlayamadınız?"
"Yani başımdan ameliyat oldum. Zaman zaman gidip geliyor işte. Hani bir hatırlatsanız?"
Şu an benimle dalga geçtiğini biliyordum. Onun oyununa katılıp "Ne gibi bir hatırlatma istersiniz? " diye sordum. Bir süre düşünür gibi yapıp gülümsedi. "Mesela bir öpücük daha verebilirsiniz? Tabi siz de isterseniz."
Az önceki öpücüğü zararı olmasın diye küçük tutmuştum ama orta seviyede bir öpücük onu yormazdı sanırım. Başını tutup dudaklarımızı buluşturdum. Ben de karımı çok özlemiştim. Geri çekildiğimizde yanağını okşayıp "Hatırlayabildiniz mi ? Kocanızı?" diye sordum.
"Aaaa evet kocamsınız. Hatırladım."
Yanağından bir makas alıp bir öpücük de alnına kondurdum ve odadan çıktım. Kapının önünde iki koruma vardı. Rıfat sağ olsundu. Onlara "Gözünüzü karımdan ayırmayın. " dedikten sonra bebeklerimizi getirmek üzere hemşirelerin yanına yöneldim.Hayat bana bir kere daha gülmüştü. Karım ve dört çocuğum da iyiydi. Onları bana geri vermişti. Bundan sonra onların saçlarının teline zarar gelmemesi için her şeyi yapacaktım. Dedemlerle konuşup şirketi bırakacağımı söylemeliydim. Karşı çıkacaktı, eminim. Kabul etmeyecekti. Umurumda değildi. Semihle Doğa? Şu an başlarına neler geleceğinden habersiz gözetim altında tutuluyorlardı. Onlara acıyacak değildim. Yaptıklarını misliyle ödetecektim onlara.
"Ali Ömer bey?"
"Efendim?"
"İyi misiniz? Kaç kere seslendim ama duymadınız?"
"Ben......iyiyim. Kusura bakmayın, aklımda başka bir şey vardı."
"Sorun değil. Kolay şeyler yaşamamışsınız. Hadi gidip bebekleri annelerine götürelim."
Çocukları getirmek için hemşireyle birlikte asansörlere yürürken telefonumun çalmasıyla duraksadım. Arayan yine Seranın babasıydı. Normalde kıznı senede bir kere bile aramayan bu adam şimdi ne olmuştu da arıyordu acaba? Hemşire bana doğru dönüp " İsterseniz siz konuşun. Ben çocukları birazdan odaya getiririm." dedi. Bir an için aramayı reddetmeyi düşünsem de akla yatkın olanı cevap vermekti. Bir şekilde derdini öğrenip kapatırdım telefonu nasılsa. Hemşireye tamam anlamında başımı sallayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Ali Ömer. Oğlum Sera nerde? Hala ulaşamıyorum ona."
"Sera iyi. Dinleniyor. Doğum yaptı. Takdir edersiniz ki ikiz bebek doğurmak kolay değil."
"Demek ikizleriniz oldu. Güle güle büyütün oğlum. Seraya aradığımı söylersin."
"Söylerim. Hoşçakalın."
Telefonu sinirle kapatıp cebime attım. Güle güle büyütünmüş. Sana soracaktık zaten. Diğer torunlarını bir kere sordun da Toprakla Çiçek kaldı. Hemşirenin yanına gitmekle Seranın yanına dönmek arasında kalmışken odaya dönmenin daha mantıklı olduğuna karar verdim. Seranın odasına yaklaştığımda iki korumanında orada olmadığını fark ettim. Nereye gitmişti bu adamlar? Rıfat kapıya sağlam olmayan adamı dikmezdi ama..... Ama bir an aklıma gelen şeyle etrafımda soğuk bir rüzgar esti. Olamazdı. Semihte Doğa da şu an gözetim altındaydı. Yine de..... Hızla kapıyı açıp içeri daldım. Lütfen Sera lütfen içeride ol. Gözlerim boş yatağa kilitlenmişken cebimde çalmaya başlayan telefon kötü bir şeyin habercisi olabilir miydi?
*****************************
Merhaba,
Seraya ne olmuş olabilir?
Yoksa Semih ya da Doğa kaçtı mı?
Ya da başka biri mi?
Bu sefer nasıl bir son olacak acaba?
Artık bir şey demiyorum.
İster okuyun, ister oy verin, ister yorum yapın.
Ya da hiçbiri.
Neyse ne işte.
Görüşmek üzere.
******************************
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top