Bölüm 131
Hayatıma anlam katan tüm güzel şeyler bir arada toplanmışken eksik olan parçalar da var elbette. Unutmak isteyip unutamadiklarım. Avazım çıktığı kadar bağırdığım ama sustuğum. Şimdi geriye dönüp baktığımda küçücük bir çocukken kurduğum hayallerin neresindeyim diye düşünüyorum. Zamanın geçerken götürdükleri mi daha fazla yoksa her şeye inat verdikleri mi ? Yalnız kaldım. Yalnız hissettim. Yalnız bırakıldım. Yalnızlığı en dibine kadar yaşadım. Kimsesiz kaldım. Çevren insanlarla doluyken kimsesizlik neymiş öğrendim. Çok ağladım belki ama güldüğüm zamanlar da oldu. Ne yapacağımı bilmediğim anlarda oldu, çıkmazlardayken yolumun açıldığı zamanlarda. Kaybolup gitmek istedim bazen. Bazense sadece hayat ne verdiyse ona uydum. Aslında direndim hep ama kalbim ağlarken gülmeyi öğrendim. Pes ettim. Bıraktım. Nasılsa hiçbir şey değişmiyor diye direnmeyi bıraktım. Dışarıda yağmur yağarken gökyüzüne baktım hep, bulutlar beni anlar diye. Beni anlayan yokmuş, bilemedim. Ne zaman kopsa içimde bir şeyler, artık alıştım dedim. Anlatmaya mecalim yoktu, anlatsam da anlayacak yoktu zaten. Süper güçlerim yoktu belki ama çok sorguladım neden bu dünyada olduğumu. Sorularıma bir cevap ararken mevsimler geldi geçti. Ben geçemedim kendimden. Hep ufacık bir umut kırıntısına takılı kaldı söz dinlemez kalbim. Hevesim kalsa da her seferinde kursağımda, bir tek kelimeye gücü olmasa da gönlümün, tek bir can siparane dilek bile bulmasa da yerini, yaşadım. Adım özlemmiş, rüyaymış, dilekmiş ne fark eder?
Sonra kader mi acıdı halime, hayat mı güldü yüzüme? Sen çıktın karşıma. Varını yoğunu koyup kalbimin orta yerine nefes oldun bana. Sevmekten çok sevilmek neymiş, öğrettin bana. Çarpıyorsa kalbim uçsuz bucaksız duygularla ve ışıldıyorsa gözlerim sana ve bana ait olanlara her baktığımda, bil ki senin sayende gülüyorum. Herşeyden ve herkesten her şekilde vazgeçmişken, şimdi sadece ikimize ait bu küçücük dünya yetiyor bana. İçinde senin, benim ve çocuklarımızın olduğu bu dünya. Mucizeler hep varmış. Ben seninle mucizelere inandım...
Parmaklarım yumuşak saçlarının arasında dolaşıp yakışıklı yüzüne dalmışken, içimden geçenleri sana yüksek sesle söyleyemem. Bana ne kadar iyi geldiğini ya da yanımda olmadığın anlarda nefes alamadığımı anlatamam. Ama biliyorum, ne tek bir kelime etmeme gerek var ne de halimi belli etmeme. Sen zaten hepsini biliyorsun, biliyorum. Fakat bilmediğin bir şey var. Ben sana her baktığımda, yeniden seviyorum. Tekrar aşık oluyorum. Şimdi duysan bu söylediklerimi, gülersin belki de. Ama sen hep gül. Gül ki, benim de dünyam aydınlansın....
"E insanın bu kadar yakışıklı bir kocası olursa, elbette her an yeniden aşık olur."
"Ama sen... nasıl yani? Uyumuyor muydun Ali Ömer?"
"Aslında uyuyordum ama o kadar konuştunki, uyandırdın. "
"Bak ya. Nerde konuştum ben? Sesimi çıkarmadım bir kere. Sadece saçlarını sevdim biraz. Bir de yüzünü. Bir iki kere de öptüm, o kadar."
"Orda dur bakalım sevgilim. Ben bir iki kereden fazla öpüldüm. Sen değilsen, kimdi ki o? "
"Ali Ömer, seni bir öperim, üç gün kendine gelemezsin. Ne dediğinin farkında mısın sen? Hem saçımı da bırak. Bana öyle bakmayı da bırak."
"Nasıl bakıyor muşum acaba?"
"İşte şey gibi. Fırsatını bulsa öpecek gibi."
"Bunun için fırsat kollamama gerek yok ki. Ben seni istediğim zaman öperim de...."
"De si neymiş? Ayrıca yok canım öyle istediğim zaman öpmek falan. Aklında varsa.... oyle bir....düşünce..... çıkar yani....aklından. Ay bakmasana şöyle"
Ali Ömer beni çekince kendimi kollarının arasında bulmam bir olmuştu. O bana sımsıkı sarılırken "Ama sen de çok fırsatçısın." diye söylendim.
"Fırsatçıyım evet. Karımın sabah sabah beni nasıl sevdiğini öğrenmişim. Mutlu olmayayım mı? Hem nerde beni üç gün kendimden geçirecek o öpücük? Ben alamadım onu hala?"
"Sen önce o kadınlar kim onları açıkla."
"Hangi kadınlar?"
"Hani dedim ya bir ikiden fazla öpülmüşsün. Ben değilmişim. Demek ki hayalindeydiler. Kim onlar? "
"Seram sen inanılmazsın."
"Hadi canim anlat bakalım. Hangi boya küpü, çırpı bacaklı, estetik harikası hayaline girmeye teşebbüs edebildi? Anlat. Anlat ki yolayım o saçlarını. Kırayım o ellerini. Patlatayım o dolgulu dudaklarını. Gözlerine çiviler sokayım paslı paslı. Yüzlerini....."
"Seram, bir sakin olur musun? Bir dur hatun. Yavaş."
"Hatun deme bana. Seram da deme. Tabi artık güzel değilim eskisi gibi. Kilo da aldım. Gönlün geçti benden. Sen birazdan çocuklarımın anasısın sadece de dersin."
"Seram bak bakayım sen bana. Sen az önce ne güzel şeyler söylüyordun bana. Nerden çıktı başka kadın? "
"Senin yüzünden. Ay işte senin yüzünden. Ne yapayım, korkuyorum seni kaybedersem diye."
"Beni kaybetmek mi? Neden beni kaybedesin ki,"
"Ay ne bileyim be adam ben de akıl mı bırakıyorsun sanki."
Yataktan Ali Ömerin bir hareketi olmadan kaçabileceğimi sandım fakat elbette yanılmışım. Zaten bütün kadınların gözü üzerinde diye söylenerek banyoya ilerlediğimde, bir an için durdum. Ben buraya kadar gelmişim. Gelebilmişim. Nasil oluyorda bana bir cevap verme zahmeti bile olmadı bu adamın. Kalkarken durdurmadı da. Ah aptal Sera. Kendi kazdığın çukura düştün. Hareket yok. Tek bir sözcük bile yok. Bunun anlamını gör artık. Eskiden böyle miydi? Fakat kendin istedin. Kabullen. Tevazuyla kabullen. Sakinlikle kabullen. Zaten seni istemeyeni isteyip ne yapacaksın? İstesen de boş zaten. Yalvarıp da gururunu ayaklar altına alma sakın. Hem o kaybetti. O kaybetti. Nerde o kaybetti? Sen gidiyorsun kızım. Sen gidiyorsun ve genç, güzel bir manken gelir. Sonra onu da beğenmezse yenisi gelir. Çocuklarim? Ama benim çocuklarım kaç tane cici anne görecek? Bir de cici anne olsalar, hepsi çakma, sahte. Ya bu karnımdaki? Daha cinsiyeti bile belli değil. Benim evladım daha anne karnında babasız mı kalacak? Gerçi çok iyi bir baba. İnkar edemem. Fakat ya o cici annelerden üvey kardeşleri olursa benim çocuklarımın? Olmaz. Olamaz öyle bir şey. Götürürüm ben çocuklarımı. Ya vermezse? Nasıl vermezmiş? Kaçırırım. Kaçarım ben. Hala bir şey demiyor. Son sözü söyleyen ben olayım, arkam dönük tabi suskunluğunla terk et beni. Arkamı dönüp iki kelime edeyim de görsün. "Ayy Ali Ömer...... Sen ne zamandır öyle....arkamda duruyordun? Bir de gülüyor. Valla gülüyor. Bıraksana... Sarılıyor bir de."
"Gülmeyeyim mi?"
"Gül. Gül tabi."
"Seram bir şeyi çok merak ettim. Ne söyleyecektin arkanı dönüp?"
"Ay yine mi ya? Yine dışıma dışıma konuştum ben. Bir türlü öğrenemedim."
"Hem de en başından beri."
"En başından?"
"En başından."
"Peki ne dedim ben mesela en başından beri?"
"Aaa bakalım, önce yalnızlığından, kimsesizliğinden bahsettin. Sonra benim yakışikliliğimdan ve iyiliğimden. Benimle mucizelerin hep var olduğuna inanmışsın. Gibi şeyler. "
"Gibi şeyler."
"Ama bunda utanacak bir şey yok ki sevgilim. Neden başını önüne eğiyorsun öyle. Hem o yanaklarının hali ne, kızarmış."
"Ali Ömer yapma şunu."
"Ne yapmayayım? Daha devamı var aşkım. Sonra çakma manken bozuntularıyla seni değiştirecekmişim ama çocuklar ne olacakmış? En son onlarla kaçıyordunuz."
"Yaaa ne yapayım, dedim işte öyle....söyledim."
"Peki sonuç?"
"Sonuç mu?"
"Evet, sonuç. E söyle ki, ben de durumumuzu bileyim. Hani gidecekseniz, bu evi yenilemek gerek. Eski eve yeni hanım olmaz."
"Ali Ömer."
"Efendim sevgilim?"
"Seni gebertirim. Hele öyle bir şey yap."
"Galiba Seram geri döndü. Döndün değil mi aşkım?"
"Ben hep buradayım zaten. "
"Burada olsan benim senden başkasına gözümün ucuyla bile bakmayacağımı bilirdin. Seni ve çocuklarımızı nasıl sevdiğimi bilirdin. Saçının bir teli uğruna dünyayı yakacağımı bilirdin."
"Biliyorum da... Hep hormonlar işte aşkım. Arada git gel yapıyor."
"Gel buraya deli sevgilim gel."
Ali Ömerin kolları beni sardığında ve ben de ona bir koala misali sarıldığımda kendimi mucizelerin hep var olduğunu bir kez daha düşünürken buldum. Beni öptüğündeyse, biliyordum üç gün kendime gelemeyecektim. Ve tekrarlanan bu öpücüklerle sanırım sonsuza kadar Ali Ömerin aşkıyla mutluluktan uçacaktım.
++++++++++++++++++++
Merhaba.
Uzun zaman sonra yeni bölüm geldi.
Nasıl buldunuz?
Bu kitap ilk göz ağrım sayılır.
Çok seviyorum.
O yüzden de bitmiyor sanırım.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum
Sevgiyle kalın.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top