I. "Neden sizi seçmeliyiz?"


Oturduğu yerde ayaklarını sallamakta olan adam kaç saattir karşısındaki boş duvara bakıyordu bilmiyordu. Bunca bekleyiş onu sıkılmaya, saçma şeyler düşünmeye yönlendirmişti. Örneğin, saatlerdir bakıştığı duvarın renginin ne olduğuyla ilgili iç çatışmaya girmesine. Fildişi miydi? Hayır hayır, kum beji gibiydi daha çok. "Ama fildişi de olabilir," diye düşündü.

O kendi içinde duvarın ne renk olduğuna karar vermeye çalışırken kalın topukların yere vuruş sesini duydu. Beş adım.

Tak, tak, tak, tak, tak.

Adımlar yaklaşık bir metre ilerisinde durduğunda kafasını kaldırdı.

"Sıra sizde, Bay Novak."

Neredeyse buraya gelme nedenini unutacak kadar beklediği koltuktan kalkarken ceketinin eteklerini düzeltti. Boynunu sıkan kravatı çıkarsa ne olurdu? Saygısız ve sorumsuz bir görüntü mü sunardı? Daha da kötüsü, işi alamamasına mı sebep olurdu? Böyle bir şansı ihtimallere bırakamazdı. Bu sebeple de koridorun tam ortasında, duvara asılmış olan aynaya gelince durdu ve kravatına çeki düzen vermeye çalıştı. Lakin endişe ve heyecan dolu bedeni buna pek izin vermedi. Düzeltmeye çalıştıkça daha da bozulan kravatını neredeyse çıkarıp bir köşeye atacaktı ki kendini durdurdu. Derin bir nefes alıp son kez yukarı çekti kravatı. "Ne olursa olsun artık,"

"Bir kravat yüzünden eleyecek değiller ya."

Kapıyı açmış ve kendisinin içeri geçmesini bekleyen kadın, adını seslendi.

"Bay Novak, buradan."

Kapıdan içeri girmeden önce son kez büyük bir nefes çekti içine ve güzel bir tebessüm yerleştirdi yüzüne.

İçeri adımını attığı an kapanan kapı bir kez daha düşünmesine neden olmuştu. Ne işi vardı burada? Bir işe ihtiyacı olduğunu biliyordu ama şansının bu kadar düşük olduğu bir yere -sabahtan beri içeri giren kişi sayısı yüzü geçmişti- başvuru yapması ne kadar mantıklıydı ya da hâlâ kapının önünde duruyor olması?

Büyük masanın arkasında oturan adam yorgun ama alaycı ses tonuyla konuştuğunda, adama boş boş baktığını yeni fark etmişti.

"Daha ne kadar uzaktan izlemeye devam edeceksiniz? Bu kadar uzaktan konuşacaksanız internet üzerinden de başvurunuzu yapabilirdiniz."

Şansını daha da azaltmamak için hızlı adımlarla masaya ilerledi ve adama minik bir "Merhaba," diyerek deri koltuğa oturdu. Ortamı daha şimdiden sevmemişti. Bir kere deri koltukları vardı, deri! Hareket etmeye korkacağı bir başvuru olacağını hissediyordu. Nitekim öyle de oldu.

"Merhaba, Bay..." Elindeki dosyaya baktıktan sonra cümlesini tamamladı "Novak. Öncelikle bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Formumuzu doldurdunuz ve bunun karşılığında bu şirkete uygun olup olmadığınızı anlamak için sizi yüz yüze görüşmeye davet ettik. Görüşmeye başlamadan önce, bir şey içmek ister miydiniz? Çay, kahve ya da sadece su?"

Daha görüşme başlamadan terleyen avuç içlerini dizine sürttü. "Ehm, şey, su- su yeterli olur, teşekkürler."

Masanın arkasındaki genç - yönetici asistan olduğu yazıyordu masa isimliğinde - önündeki telefondan bir tuşa basıp bir bardak su ve kahve istedi. Telefonunun hemen yanında duran dosyayı alıp -büyük ihtimalle kendisine ait olan dosyaydı- ilk sayfasında gözlerini gezdirdi. Elleri hala terlemeye devam ediyordu gök mavisi gözlere sahip olanın. Parmaklarını iç içe geçirip kucağında buluşturdu. Gerginliğini bir nebze de olsa azaltmak istiyordu. Birkaç saniye sonra kapı çaldı ve az önceki -onu içeri çağıran- kadın elinde tepsiyle içeri girdi. Tepsinin üzerindeki bardakların birini kendisinin, diğerini de hala dosyada göz gezdiren adamın önüne bıraktı. Çıkmadan önce asistanın teşekkürüne "Afiyet olsun," diye karşılık verip kapıyı ardından kapattı.

"Evet, şimdi sıra geldi tanıma kısmına." Dosyayı bir kenara koyup ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Gözleri, mavi gözlünün üstündeydi. "Ben yönetici asistan Lev Sergeyevna. Bize vermiş olduğunuz CV'de eski bir polis memuru olduğunuz yazıyor. Neden o işi bıraktığınızı sorabilir miyim?"

Daha önce de aynı soruyu sormuştu pek çok kişi. Aslında sebebi basitti.

"Ayakta çalışmaktan yoruldum."

Bu kadardı işte, bu kadar basitti. Lakin yine de, her defasında karşılaştığı yüz ifadesini gördü gri gözlü adamda: yukarı doğru kalkmış kaşlar, hafif büyümüş gözler ve şüpheli bir bakış. Herkes polisliği bırakmasının ardında daha derin, daha büyük bir sebep arıyordu ama yoktu; sıkılmıştı sadece, bir de yorulmuş.

"Anlıyorum. Verdiğiniz bilgiler herhangi bir insanın yapabileceği şeyler aslında. Bu yüzden size şu soruyu soracağım: Neden sizi seçmeliyiz?"

Bak işte bu farklı bir tepkiydi.

Hiç düşünmediği bir soruydu. Neden onu seçsinler?

Kendisi de bilmiyordu.

"Bundan ben de pek emin değilim Bay Sergeyevna. Az önce söylediğim gibi, ayakta çalışmaktan bıktığım için masa başı bir iş arayışındayım. Pek fazla özelliğim olmadığını söylediniz fakat çok sabırlı ve sadık biriyimdir. Geç saatlere kadar çalışıp erken saatlerde işe başlayabilirim. Saat sıkıntım yoktur; herhangi bir ihtiyaç anında burada olabilirim. Tatillerimin tamamını burada harcayamam ama yine de o zamanlarda da çalışabilirim."

Suyundan bir yudum alıp kuruyan boğazını ıslattı.

"Çalışmayı seviyorum Bay Sergeyevna fakat masa başında. Bedenimi yormaktansa zihnimi yormayı tercih ediyorum diyelim. Ayrıca zamanlama konusunda da çok iyiyimdir. Hiçbir şeyi unutmam ve de her şeyi düzenli yaparım."

Başlangıçtan beri vücudunu ele geçiren gerginlik kendini yavaşça öz güvene bırakıyordu. İçinde yükselen bu hisle hafifçe gülümsedi ve masaya -gri gözlüye- doğru eğildi.

"Peki siz neden beni seçmeyesiniz?"

Kendisine yöneltilen soru karşısında gri gözleri büyüyen adam -beyaz saçlı olduğunu da es geçmemek gerekiyordu- nasıl cevap vereceğine şaşırmıştı. Fakat bu şaşkınlığı kısa sürdü ve yüzünde sahte bir gülümseme yer edinirken ayağa kalktı.

"Görüşmeye geldiğiniz için teşekkür ederiz Bay Novak. Biz size daha sonra döneceğiz."

Saçları kadar beyaz olan kemikli elini uzattığında Castiel de uzatılan elin havada kalmaması için avucunu onunkiyle buluşturdu.

Masadaki bardağını aldıktan sonra kapıya ilerledi. Kapıyı ardından kapatırken aklından tek bir düşünce geçiyordu.

"Sıçtım."

medya: lev sergeyevna

her salı 21.00'da buluşalım faaaam


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top