DOĞUM
◇Eğer bu hikayeyi Wattpad harici bir platformdan okuyorsan, kötü amaçlı yazılım saldırısı riskinde olabilirsin. Eğer hikayemin orijinalini güvenli bir şekilde okumak istiyorsan, lütfen Wattpad platformundaki @bal___arisi profilim üzerinden oku.◇
18 yıl önce...
Taner en az onun kadar heyecanlı, Ahu'yu arabadan indirip kucağına aldı.
"Her şey güzel olacak karıcığım. Dayan. Derin derin nefes al ve sakin ol tamam mı?"
Ahu ter içinde, bırak tamam demeyi, başını bile sallayamadı acıdan. Tek isteği o doğumhaneye bir an önce ulaşmaktı. Taner girmişken hastanenin kapısından, tekerlekli sedye imdada yetişti. Usulca, sanki kırılgan, incecik bir cammış gibi koydu karısını sedyeye. Elini tuttu sonra, başladı doktorlarla koşmaya.
"Buradayım hayatım. Buradayım. Dayan. Derin derin nefes al."
Endişeliydi Ahu. Ve canı yanıyordu tabiki. Sıktıkça sıktı kocasının elini.
"Taner geliyor bebek!"
Diye bağırdı sonunda. Bu, acısını çığlığıyla dışarı vuruşuydu. Herkesin dönüp onlara baktığını ise kimse fark etmemişti.
"Geldik geldik. Şimdi kızımızı çok sağlıklı bir şekilde doğuracaksın aşkım."
Ve doğumhaneye girdiler. Doktorlar onları hazırladı ve doğum başladı. Yaklaşık on dakika sonra Ahu'nun çığlıklarının arasından daha ince, daha tiz bir ses duyuldu.
Bir bebek çığlığı.
O ses kulaklarını doldurduğunda, hayatında yaşadığı en büyük mutlulukla baktı kocasının toprak rengi gözlerine Ahu.
Ve Taner ise içine sığamayan heyecanıyla bakıyordu karısının deniz mavisi gözlerine.
Ve bebek, o minik elleriyle nasıl bir dünyaya geldiğinden bihaber ağlayarak, verildi annesinin kucağına. Onun kokusu susturdu cılız çığlıklarını.
Ahu ve Taner kızlarının yüzüne ezberlemek ister gibi bakarken, bebeğin eli annesinin gümüş kolyesini yakaladı. Ve kimsenin, kimsenin beklemediği o şey oldu.
Gümüş zincir bir sıvı olup aktı bebeğin ellerinden.
Neyse ki bunu gören bir tek anne ve babasıydı. Şaşkınlıkla bakarlarken birbirlerine, tek bir şey düşünüyorlardı.
Bu nasıl mümkün olabilirdi?
◇◇◇
"Bu imkansız! İmkansız!"
Dedi Taner hastane odasında, yatağında yatan karısına. Bebekleri dışında kimse yoktu odada. Baş başa konuşabilirlerdi.
"Biliyorum Taner. Ben de anlamakta güçlük çekiyorum. Ateşe veya toprağa hükmediyor olması gerekirdi. Hükümsüz bile olabilirdi. Ama metale hükmetmek... Aklım almıyor!"
Akılları almıyordu tabi. Daha önce dört temel element dışında bir elemente hükmeden kimse olmamıştı.
"Ne yapacağız? Okuldan birine söylemeliyiz. Bize bir tek onlar yardım edebilir. Bu işlerin uzmanı onlar sonuçta."
Dedi Taner. Okul onları anlayan, bilen tek yerdi. Bu dünyaya yıllardır hükümlüler gelirdi. Onlar ateşe, suya, havaya veya toprağa hükmederdi. Okul ise her hükümlünün lise bitince gittiği bir üniversite, yeteneklerini kullanmayı öğrendiği yatılı, dört yıllık bir kurstu. Bu kursun amacı ise hükümlüleri güçlerini insanlığın yararına kullanabilmeleri için eğitmekti. Eğitimsiz olan hükümlüler, yani henüz liseyi bitirmemiş olanlar, eğer güçlerini kullanırlarsa ceza alırlardı. Tarih boyunca eğitimsiz olan hükümlüler birçok felaketlere yol açtığından böyle bir uygulamaya gidilmişti.
Ahu ve Taner de hükümlüydüler. Ahu ateşe, Taner toprağa hükmediyordu. Onlar okulda tanışmış ve aşık olmuşlardı.
"Bence de onu araman en doğrusu olur."
Diye kocasını onayladı Ahu. Böylece Taner, aynı zamanda okulun kurucusu da olan hocalarını aradı. Telefonu karısı da duyabilsin diye hoparlöre aldı.
"Alo? Zafer hocam nasılsınız?"
"Taner? Sen misin evladım?"
Diye seslendi Zafer denen adam. 62 yaşındaydı ve haliyle zor duyuyordu. Buna rağmen hükümlüler hakkında çok bilgili bir profesördü. Hala canlı bir kitap gibi bilgeydi. Kendisi hükümlü olmamasına rağmen kendini onların gizemine adamıştı.
"Benim hocam benim."
"Ooo bu ne güzel sürpriz. Ben iyiyim ama sizi sormalı. Ahu nasıl? Doğum yaptı mı?"
Bu sefer Ahu cevap verdi.
"Evet. Bugün yaptım. Hatta şu an hastanedeyiz ama... size danışmak istediğimiz çok önemli bir şey var."
"Tabi, tabi çocuklar. Söyleyin ne oldu?"
Taner anlatmaya başladı.
"O farklı. Yani nasıl desem... O şey yaptı... Ahu'nun gümüş kolyesini eritti. Sanırım... Sanırım metale hükmediyor. Bu nasıl mümkün olabilir?"
Zafer'den yanıt bekliyorlardı ama uzun sayılabilecek bir sessizlik oldu. Sonunda Taner hocaya seslenmek zorunda kaldı.
"Zafer hocam? Orada mısınız?"
"Hı? Evet evet buradayım çocuklar. Eee ben... Ben de nasıl olur bilmiyorum. Bunu araştıracağım. Bence... Bence şimdilik bunu pek kimseye söylemeyin. Kızınız on sekizinde liseden mezun olup okula geldiğinde onunla özel olarak ilgileneceğim. Siz... Siz şimdilik onu koruyun. Onu mutlaka koruyun."
"Merak etmeyin hocam. O bizim kızımız. Tabiki koruyacağız. Ama siz bunun sebebini, daha doğrusu bunun nasıl mümkün olabildiğini bulursunuz değil mi? Onun gibi başkaları da varsa, okul onları da eğitip insanlığa yararlı hale getirebilir."
"Tabi tabi evet ben bulurum. Yani araştıracağım. Eee... Size haber veririm. Şimdi kapatmalıyım. Ona iyi bakın."
Ve telefon suratlarına kapandı.
"Sence de biraz... Tuhaf davranmadı mı Taner?"
Taner de aynı fikirdeydi.
"Evet... Ama o da sonuçta ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyor. Şaşırmış olmalı."
"Evet. Şaşırmış olmalı. Biz de şaşırdık."
Kısa süren sessizlikte ikisi de az önceki konuşmayı düşünmüştü. Bebeğin ağlaması ise tüm sessizliği delip geçti ve bütün ilgiyi üstüne topladı.
Onlar bebekle ilgilenirken, bu dünya hain planlarını uygulamaya devam ediyordu...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top