DOSYA
"Ne?!"
Teoman'dan özel ders almamı mı istiyorlardı? Bunun neden mümkün olamayacağını nasıl anlatabilirdim ki?
"Senin daha hızlı ilerlemeni istiyoruz. Bu yüzden salı ve perşembe günleri inceleme dersi yerine Teoman'dan özel ders alacaksın."
"Teoman'ın bundan haberi var mı peki?"
Diyerek bakışlarımı Teoman'a diktim. Orada mahçup bir şekilde duruyordu.
"Aslında..."
Diye söze başlayacak oldu ki babası lafını ağzına tıktı.
"Aslında ben Teoman'a sordum, o da tabiki olur, ben her türlü yardımcı olurum dedi. Bu yüzden Buse'ciğim, bundan sonra ders programın böyle. Şimdi çıkabilirsin, iyi akşamlar."
Hiçbir şey söyleyemezdim bunun üzerine. Adam resmen bu konunun kapandığını ve itiraz hakkımın olmadığını söyleyip kestirip atmıştı. Ben de hemen sandalyemden kalkıp kapıya yöneldim.
"Buse, limonatan..."
Diye panikle seslenen ise Emre hocaydı. Yine tek yudum almadığım limonata masadan bana göz kırpıyordu.
"İstemiyorum sağ olun."
"Ama kaç gündür dolduruyoruz içmiyorsun. Boşa gidiyor, yazık değil mi? Başka bir şey mi isterdin?"
Benim bir şey içip içmemem onları neden bu kadar ilgilendiriyordu tanrı aşkına! Artık gerçekten onların içine bir şeyler kattıklarını düşünmeye başlıyordum.
"Ben zaten oturup bir şeyler içmeyi pek seven bir kız değilimdir. Ne limonataya ne de başka bir şeye gerek yok. Sağ olun."
Dedim ve başka bir şey demelerine fırsat vermeden oradan çıkıp kapıyı ardımdan kapattım.
Uğurcan'ı koltukta otururken bulamadım ama hemen sonra köşedeki duvar ve vitrin arasından çıktı.
"Belki Teoman ile birlikte çıkarsın diye saklanmıştım. Seni her gün beklediğimi bilsinler istemiyorum."
Gülümseyip başımla onayladım. Sonra da deminki olayı pat diye söyledim.
"Teoman'dan özel ders almamı istiyorlar."
Uğurcan birden olduğu yere çakıldı. Yüzündeki ifadeden bunun bir şaka olmasını istediği belliydi.
"Öyle bir şey olmayacak."
"Tabi ki öyle bir şey olmayacak Uğurcan! Sadece söyledikleri şeyin ne kadar komik olduğuna gül diye söylemiştim."
Diye çıkıştım ve yürümeye devam ettim. O da peşimden geldi.
"Hiç komik değil. Onunla yalnız kalmayacaksın."
Gülerek, sinir olacağını bildiğim şeyi söyledim.
"Senin hayatın ben karışmayayım diyen sendin ama."
"Karışmama izin veren de sendin ama."
Haklıydı. Hazırcevap olmasına güldüm. Konu kapandı ve bahçeye çıktık. O sırada Uğurcan da Teoman'a bahçeye gelmesini belirten bir mesaj attacaktı ki, onda Teoman'ın numarasının olmadığını hatırladı. Numarayı benden aldı ve mesajı attı.
Macera başlıyordu.
"Hadi bakalım sen odana."
Tam maceraya hazırken beni kovması hiç hoş değildi. Kaşlarımı çatıp kollarımı önümde birleştirdim.
"Ben. Burada. Kalıyorum."
O da bana döndü ve dalga geçmek için beni taklit etti.
"Hayır. Kalmıyorsun."
Oflayıp kollarımı çözdüm ve Uğurcan'ın da çözmesi için koluna hafifçe vurdum.
"Ya benim maceram bu, tabiki içinde ben de olacağım Uğurcan! Bak eğer beni kovabileceğini düşünüyorsan fena halde yanılıyorsun. Hiçbir yere gitmiyorum. Ve bu konuda çok ciddiyim."
"Ben de çok ciddiyim. Tehlikeli diyorum."
Bu sefer gerçekten saçmalıyordu ama.
"Bak, eğer bir gün güçlerimizi kullanarak onlarla ıssız bir ormanda savaşmamız gerekirse o zaman tehlikeli olur. O zaman nereye istersen giderim. Şimdi sadece bir dosya inceleyeceğiz. Altı üstü bir dosya!"
Ona bir adım yaklaşıp ellerimi çenemin altında birleştirdim ve yalvardım.
"Lütfeeen!"
Oflayarak saçlarını geriye attı.
"Tamam. Ama yanımdan ayrılmıyorsun."
Kendi içimde zafer nidaları atarken Teoman'ı fark ettim. Yanımıza gelip ellerini göğsünde birleştirdi.
"Tamam. Size kendimi kanıtlamaya hazırım. Dileyin benden ne dilerseniz."
Ne istersek yapmaya öylesine hazır duruyordu ki, ben şimdiden ona güvenmiştim.
Zaten hiçbir zaman Uğurcan kadar şüphe duymamıştım ondan.
"Arşiv."
Dedi Uğurcan. Tek kelime.
"Arşiv derken, ne yani?"
"Arşivde bir dosya var. Üstünde kocaman, kırmızı bir 'Top Secret' damgası var. Bize onu vereceksin. Arşivde değilse bile o dosyayı bulacaksın."
Daha tehditkar görünmek için ona bir adım yaklaştı. Boyu Teoman'dan biraz daha kısaydı ama bu sert havasından bir şey kaybettirmiyordu. Dişlerinin arasından konuşmaya devam etti.
"Ve sakın başka bir şeyi oymuş gibi göstermeye çalışma. O dosyayı gördüm. Ne olduğunu biliyorum."
"Madem ne olduğunu biliyorsun, neden dosyayı istiyorsun?"
Ben olsam buna cevap veremezdim ama Uğurcan sanki bu soruyu bekliyormuş gibi hazırcevaptı.
"Her kelimesini ezberleyeceğim. Bir sorun mu var?"
Teoman kaşlarını çattı. Bir adım geri giderek kollarını çözdü, saçını geriye attı.
"Böyle bir dosyadan haberim yok."
Uğurcan güldü.
"Eminim yoktur."
"Hayır, gerçekten yok. Ama sizin için yine de onu bulacağım. Babamın ne karıştırdığını bir an önce öğrenmezsem kafayı yiyeceğim çünkü."
Son cümleyi daha çok kendi kendine söylemiş gibiydi. Belki de gerçekten babası yaptığı şeyi ondan gizliyordu ve o da ne olduğunu bulmaya çalışıyordu.
"Güzel. O dosyayı nasıl alacağına dair planını yapman için bir dakikan var. Süren başladı."
Uğurcan kolunda olmayan saate bakar gibi yaptı.
"Bir dakikaya ihtiyacım yok. Nasıl yapacağımı biliyorum."
Teoman'ın telefonunu çıkardığını gören Uğurcan birden telefonu çocuğun elinden çekti.
"Telefon yasak!"
"Ne yapıyorsun ya? Ver şunu!"
"Kimi arayacaksın?"
"Plan istedin ve bir planım var. Uygulayabilmek için telefonum lazım, ver şunu."
Uğurcan tereddüt etti, bana bakıp ne yapması gerektiğini sordu gözleriyle.
"Telefonu ver, ne yapacaksa yapsın. Sonuçta yanındayız ve telefonu izleyebiliriz."
Ben böyle deyince telefon Teoman'ın elerine geri döndü. Ardından Uğurcan onun ne yaptığını görebilmek için telefona eğildi. Neyse ki Teoman bu sefer bir şey demedi. Ben de göz ucuyla ekrana bakıyordum.
Teoman babasını aradı.
"Alo babacığım? E, ben şey diyecektim... İki arkadaşımla beraber ders çalışacaktık da, birkaç bilgiye ihtiyacımız var. Bana arşivin anahtarını verebilir misin?"
Uğurcan da ben de Zafer hocanın ne diyeceğini heyecanla bekliyorduk.
"Kütüphane... Kütüphanede de çalışabiliriz tabi babacığım ama biliyorsun arşivde bu okulun geçmişi ile ilgili falan daha kapsamlı bilgi bulabilriz. E senin oğlun herkesin kullandığı bir kütüphaneden daha fazla bilgiye layık değil mi ama?"
Uğurcan'ın gözlerini devirdiğini gördüm.
"Tamamdır babacığım. Biz şimdi gelip alıyoruz anahtarı."
Telefonu kapattı.
"Bize bir çok yerin anahtarının olduğu bir anahtar destesi verecek. Onların bir tanesinin arşivdeki gizli bölmeyi açtığını biliyorum."
Bize gerçekten yardım ediyor gibi görünüyordu. Bu kadarına ben bile şaşırmıştım, Uğurcan'ı düşünemiyordum.
"O dosya oradan çıkmazsa yanımıza dahi yaklaşamazsın bir daha."
◇◇◇
Arşive girdiğimizde Teoman doğruca ileriki köşedeki masaya yöneldi. Onu kenara ittirdi ve arkasında, duvarın aşağısında küçük kare bir çıkıntı belirdi.
"İşte burada."
Dedi ve anahtarları tek tek deliğe denemeye başladı. Ama az önce yanımda dikilen Uğurcan bir anda Teoman'ın yanına eğildi ve anahtarları elinden resmen çekti.
"Ben yaparım."
"Ya sen bana güven diye daha ne yapabilirim acaba? Gizli bölmeyi bile gösterdim neden hala inanmıyorsun?"
Temoman'ın Uğurcan'a attığı dehşet dolu bakışı gördüğümde olaya müdahale etmem gerektiğine karar verdim. Uğurcan gerçekten biraz fazla şüpheciydi.
"Tamam! Durun ikiniz de ben yaparım."
Dedim ve ben de Uğurcan'ı kenara ittirip elinden anahtarı kaptım. İkisi de bir şey demediler ama öfleyen seslerini duyuyordum.
Sonunda beşincide, aradığım anahtarı buldum ve kilit tık diye açıldı. Kapağı açmamamla Teoman ve Uğurcan'ın içinde ne var diye başıma toplanması bir oldu.
Gizli bölmede tek bir şey vardı. Ve o da neyse ki aradığımız şeydi.
İncecik dosyayı elime aldığımda dev kırmızı top secret yazısı korkutucu görünüyordu. Birkaç saniye açamadım, bu dosyanın içinde beni kesinlikle çok ilgilendiren ve ne yazık ki sonunun kötü biteceğini hissettiğim bir şey vardı. Doğru olmadığını bildiğim halde açmazsam kurtulacak gibi hissediyordum.
Neyse ki ben donup kalınca Uğurcan benim yerime bu görevi üstlendi. Dosyayı nazikçe elimden aldı anında açtı.
"Bu o."
Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Belki de az sonra okuyacaklarına hazır olmalarını istiyordum. Bakmak zorundaydım.
Ve baktım.
İlk sayfa açıktı. Tıpkı Uğurcan'ın da anlattığı gibi bir kızın fotoğrafı, yanında da alev simgesi vardı. Yazanları okumaya başladım.
Ad Soyad: Afet Seymen
Yaş: 21
Sınıf Seviye: Ateş 4
Ayrıntılar: Son sınıfta tetikleyici duygudan kurtulmayı başardı ve ani bir başarı artışı sergiledi. Plana katılmaya hak kazandı. 1 numaralı plan uygulandı. Ailesi sorun çıkartmadı.
"Bu ne demek şimdi?"
Uğurcan merakla diğer sayfayı çevirdi. Burada da başka bir kızın fotoğrafı ve yanında da bir damla resmi vardı. Burayı da okudum.
Ad Soyad: Hale Yaprak
Yaş:20
Sınıf Seviye: Su 3
Ayrıntılar: Baştan beri yetenekli olduğundan programa girebilecekler arasındaydı. Üçüncü sınıfa geçtiğinde tetikleyici duygusundan kurtulmayı başararak erken bir başarı sergiledi. Hemen plana dahil edildi. 1 numaralı plan uygulandı. Ailesi sorun çıkartmadı.
O kadar merak ve heyecan altındaydım ki okuduklarımı gördüğüm anda ezberliyordum. Uğurcan da aceleyle diğer sayfayı çevirdi. Bu seferki erkekti ve yanında bir toprak resmi vardı.
Ad Soyad: Bora Kartal
Yaş: 21
Sınıf Seviye: Toprak 4
Ayrıntılar: Başından beri yetenekliydi. Son sınıfta tetikleyici gücünden kurtuldu ve plana dahil edildi. 1 numaralı plan uygulandı. Ailesinden sorun çıkartanlar oldu, üstünde çalışılıyor.
Bu Bora denen çocukta diğer ikisinden farklı olarak ailesi sorun çıkarttı ibaresi kullanılmıştı. Ne demek olduğunu bilmiyordum ama her yazanı kelimesi kelimesine ezberlediğimi hissettim.
Sıradaki benim sayfamdı. Uğurcan sayfayı çevirdiğinde ve ben kendi fotoğrafımla yanındaki metal vidayı gördüğümde başımdan kaynar sular dökülüyordu. Daha iyi görebilmek için sanki mümkünmüş gibi Uğurcan'a daha da yaklaştım. O da dosyayı gözünün yakınına çekti. Hatta Teoman bile tepeden dosyaya bakıyordu.
Ad Soyad: Buse Sayar
Yaş:18
Sınıf Seviye: Metal hükmü
Ayrıntılar: Plan 2'nin başarılı sonucudur. Türünün tek örneği olduğundan sırasıyla plan 2 ve plan 1 uygulanacak.
Plan ikinin başarılı sonucu mu? Benim plan ikinin başarılı sonucu olduğum ve bana da plan iki ve plan birin uygulanacağı yazıyordu.
Bu planlar da neydi böyle, tanrı aşkına, aklım başımdan gitmek üzereydi!
Dosyayı biraz daha yakından görmek için Uğurcan'dan çekip elime aldım. Gözlerimle beraber parmaklarım da kendi sayfamdaki kelimelerin üzerinde tekrar tekrar geziniyordu ama hiçbiri bana bir anlam ifade etmiyordu.
Birden, sayfada gezinen parmaklarım küçük bir çıkıntı hissetti.
"Bu da ne?"
Diye ağzımdan kelimeler döküldü.
"Bence de bu da ne. Hiçbir anlam ifade etmiyor."
Uğurcan hala kendi sayfamdan bahsettiğimi sanıyordu.
"Ondan bahsetmiyorum."
Kendi sayfamı çevirip arkadaki iki daha küçük boyuttaki, daha önce fark etmediğimiz sayfayı ortaya çıkardım.
"Bu, da ne?"
Ve fark ettiğim, gördüğüm şey her şeyi daha da korkunç bir hale soktu.
Çünkü o iki minik sayfadan bir anneme, diğeri babama aitti.
"Bunları fark etmemiştim."
Uğurcan'ın dediklerini duyamayacak kadar dipteydim. Beynimin, düşüncelerimin en dibinde. Tek gördüğüm, o iki sayfada yazanlardı.
Ad Soyad: Ahu Sayar
Yaş: 20'de plana dahil
Sınıf Seviye: Ateş Mezun
Ayrıntılar: Plan 2 için mükemmel olduğunun üçüncü sınıfta anlaşılması üzerine plan 2 uygulanmaya başlandı. Başarılı sonuç verdi. Aile sorunu yok.
Ad Soyad: Taner Sayar
Yaş: 20'de plana dahil
Sınıf Seviye: Toprak Mezun
Ayrıntılar: Plan 2 için mükemmel olduğunun üçüncü sınıfta anlaşılması üzerine plan 2 uygulanmaya başlandı. Başarılı sonuç verdi. Aile sorunu yok.
O kadar çok şoku bir arada yaşıyordum ki artık nefes alamaz haldeydim. Ne anlama geldiğini bilmediğim onlarca şey çıkmıştı birden ve kafamda yüzlerce soru oluşturmuşlardı.
Benim bu dosyada bir yerim olduğunu biliyordum ama ya ailem? Annem ve babam... Onların da burada olması onların da zamanında bu plana dahil edildiklerini gösteriyordu. Acaba haberleri var mıydı? Olsa bana söylemezler miydi? Birini onun haberi olmadan nasıl bir plana dahil edebilirdin ki? Bu planlar neydi? Annem ve babam hayatta ve sağlıklı olduklarına göre onlara uygulandığı söylenen plan 2 zararsız olmalıydı. Bu planın bana da uygulanacağı yazıyordu, hatta onlara uygulanırken fark etmediklerine göre belki de çoktan... Düşünmek bile istemiyordum. Başından beri tehlikede olmamın, beni laboratuvara bağlayıp zorla üstümde deneyler yaparak neden farklı olduğumu araştırmaları anlamına geldiğini düşünmüştüm. Ama şimdi, plan bir ve plan iki diye bilmediğim iki şey vardı ve elimdeki tek bilgi plan iki uygulanırken fark etmediğindi. Annem ile babam fark etseler, plan iki kötü olsa beni asla buraya göndermezlerdi.
"Buse, iyi misin?"
Gözlerimi dosyaya dikmiş, donup kalmıştım. O kadar boş, o kadar kendi düşüncelerine dalmış gibi bakıyordum ki Uğurcan'ın bu soruyu sorması tuhaf değildi.
"Bunlar..."
Diye zar zor çıktı bir kelime ağzımdan. Konuşmayı unuttuğumu sandım. Endişe ve mutsuzluk tüm bedenimi ele geçirmişti.
"Benim annem ve babam."
"Ne?"
Dosyayı elime alıp fotoğrafları incelemeye başladı. Bana benzeyip benzemediklerine bakıyor, ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.
Annemin ve benim gözlerimi yan yana gören herkes benim onun kızı olduğumu anlardı. Uğurcan da anladı.
"Kafayı yiyeceğim, ne demek bunlar?!"
Uğurcan sinirle bağırarak umutsuzca Teoman'a soruyordu bu soruyu. O bile Teoman'a soruyorsa yani, durum vahim demekti.
Ben ise hiçbir şey soramıyordum. Konuşamıyordum. Belli ki bu insanlar ve ailem üzerinde bir plan yapmışlardı. Ve ben yine belli ki bu planın büyük bir parçasıydım. Ne olduğunu bilmediğim şeyleri kurcalamak hep hoşuma giderdi ama bu belirsizlik beni öldürüyordu.
"Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum."
Teoman Uğurcan'ın aksine sakince cevap verdi. Sonra dosyayı Uğurcan'ın elinden alıp biraz daha yakından bakmaya başladı.
"Nasıl bilmezsin ya? Bir fikrin de mi yok? Baban bu adam senin, ne yaptığını ne ettiğini anlatmıyor mu sana?"
"Ya anlayın artık!"
Dedi birden dosyayı kapatıp masanın üstüne atarak.
"Babam bana her şeyi anlatırdı. Okulu nasıl işletiyor, laboratuvarda nasıl deneyler yapıyor... Hepsini benimle yapardı, bana öğretmeye çalışırdı. Ama son zamanlarda..."
Biraz durakladı ve bir gözünü ovuşturdu.
"Son zamanlarda aynı değil. Ne zaman laboratuvara girmek istesem bir bahane buluyor ve beni uzaklaştırıyor. Artık benimle eskisi gibi konuşmuyor. Her gün gelip derste neler olduğunu, o gün neler yaptığını anlatırdı. Artık yapmıyor. Benden bir şey gizliyor. Kötü bir şey . Biliyorum. Her ne ise siz de fark etmişsiniz ve belli ki ucu Buse'ye dokunuyor."
Gözlerini benim donuk mavilerime dikti.
"Ve asla sana zarar gelsin istemiyorum Buse."
Kalbimdeki buzların eridiğini hissettim. Ben onun gerçekten hiçbir şey bilmediğine artık ikna olmuştum. Dosyayı vermişti, ona inanmamız için ne istediysek yapmıştı. Ve gözlerinde görüyordum, bana değer veriyordu. Böyle içten konuşan, böyle bakan biri yalan söylüyor olamazdı.
İnsanlar yalan söylerdi ama kimse bu kadar inandırıcı olamazdı.
"Baksana bana bir..."
Teoman bakışlarını benden çekip Uğurcan'a döndü.
"Gözlerimin içine bak ve bana bu olaylarla bir alakan olmadığını söyle."
Teoman anında, kesinlikle tereddütsüz bir ses tonuyla cevap verdi.
"Bu olaylarla kesinlikle, hiçbir alakam yok Uğurcan."
◇◇◇
Dosyanın fotoğraflarını çekip dışarı çıktık ama fotoğrafa hiç gerek yoktu. Hepsinin yüzünü ve orada yazan her kelimeyi adım gibi ezberlemiştim çoktan.
Yaşadığım şok hala bedenimi tesiri altında tutuyordu. Teoman ve Uğurcan ile bahçeye doğru yürürken yüzüm tamamen ifadesizdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ailemi arayıp olanları anlatmalı mıydım, yoksa birkaç şey daha netleşene kadar beklemeli miydim? Peki o birkaç şeyi nasıl netleştirebilirdim?
"Buse, iyi değilsin sen."
Teoman haklıydı. Hiç iyi değildim.
"Evet. Ve yapabileceğin hiçbir şey yok."
O sırada bahçeye çıkmıştık bile. Temiz havayı ciğerlerime çekince en azından başımın zonklaması biraz hafiflemişti.
"Emin misin? Yapmamı istediğin bir şey olursa yaparım."
Bir anlığına bakışlarımı yeşil gözlerine çevirdiğimde yardım etme isteğinin içten geldiğini fark ettim.
"Tek isteğim odama gitmek."
Dedim ve adımlarımı kızlar yatakhanesine yönelttim.
"Buse..."
Bu sefer seslenen Uğurcan'dı. Cevap vermeden sadece arkamı döndüm ona baktım. O ise birden gelip bana sıkıca sarıldı.
İnkar edemem. Bu temiz havadan bile iyi geldi.
"Her zaman yanındayım biliyorsun değil mi? Sen benim kızdığıma küstüğüme bakma. Bu işin üstesinden birlikte geleceğiz."
"O birliktelik arasında ben de varım değil mi?"
Bize seslenen Teoman'dı ama Uğurcan beni bırakıp cevap vermek yerine kulağıma fısıldadı.
"İstersen bugün de bahçede uyuyabilirsin. Hem konuşuruz."
Teoman Uğurcan'ın umurunda bile değildi. O hala beni düşünüyordu. Kötü durumda olduğumu biliyor, ona neler neler demiş olamama rağmen gururunu yeniyor ve hâlâ, hâlâ benim için uğraşıyordu. Bu okulda daha iyi bir arkadaş edinemezdim herhalde.
Tabi beni sadece arkadaşı olarak görüyorsa...
"Teşekkür ederim ama hayır. Odamda olsam daha iyi."
"Ne fısıldaşıyorsunuz siz? Biz artık bir ekip değil miyiz, bana da söyleyin."
Uğurcan beni bırakırken Teoman da bir çocuk gibi mızmızlanıyordu. Uğurcan onu aramıza kabul edecek miydi merak ediyordum. Gerçi ortaya bir anlaşma koymuştu ve Teoman kendi üstüne düşeni layıkıyla yerine getirmişti. Şimdi sıra Uğurcan'daydı.
"Teoman..."
Dedi Uğurcan ona dönerken.
"İsteğimizi yerine getirdin. Sana güvenmemek için hiçbir sebebim kalmadı."
Teoman'ın yüzü ufak bir gülümsemeyle aydınlandı.
"Ama..."
Uğurcan bir şeyler daha eklemek için birkaç adım ona doğru ilerledi. Ellerini de ceplerine sokup olabildiğince ciddi görünmeye çalıştı.
"Güven öyle ha dedin mi oluşacak bir şey değil. Şimdilik testi geçtin, bir puandasın. En ufak hatanda sıfıra düşersin."
Teoman'ın gülümsemesi soldu. Sanki biraz sinirlenmiş gibi yüz kasları gerildi ama sonra hemen yumuşadı.
"Tamam. Sen nasıl istersen."
Ardından Uğurcan, içten olmadığı çok belli olan bir gülümseme gönderdi ona ve tokalaşmak için elini uzattı. Teoman da aynı gülümseme eşliğinde onun elini sıktı.
Bu, muhtemelen çok da uzun sürmeyecek bir barışın göstergesiydi.
Olabildiğince uzun sürmesini umdum. İkisi arasında kalmaktan yorulmuştum.
Onlar daha ellerini bile ayırmadan hiç beklenmedik bir şey oldu.
Uğurcan ve benim telefonlarımız aynı anda çalmaya başladı.
"Bu ne ya?"
Teoman bu komik tesadüfe gülerken biz de telefonlarımızı aldık.
"Furkan arıyor."
"Elif arıyor."
Aynı anda konuşmuştuk ama onu Furkan beni Elif arıyordu.
Kesin bir şey olmuştu aralarında. Biliyordum zaten ikisinin biraz fazla yakınlaştığını.
Telefonu açtığımda Elif'in sesinin fena halde kötü geldiğini fark ettim.
"Neredesin sen? Odana geldim ama yoksun."
"Teoman ve Uğurcan ile bahçedeyim. Ne oldu neyin var?"
"Şu yapmayı planladığımız kızlar gecesini bugün yapsak olur mu?"
Sesinden moralinin fena halde bozuk olduğunu anlayabiliyordum ama en azından ağlamıyordu.
"Tamam. Tamam hemen geliyorum."
Telefonu kapattığımda Uğurcan da Furkan ile konuşmayı bitirmişti.
"Morali bozuk ve beni yanına çağırıyor."
Dedi.
"Aynen Elif de öyle."
Diye karşılık verdim. Kesin aralarında bir tartışma geçmişti.
Ardından ikisine de el sallayıp odama doğru yola koyuldum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top