8. Bölüm. Ölümün Ayak Sesleri


Sonra yarı şaşkınlık arası güldü,

" Bu neydi böyle yaa? Bu neydi oğlum! Bu gerçek miydi.? Ben ne gördüm böyle az önce?"

Oktar kısa bi an neler oldugunu anlamaya çalışırken devam etti;

"Daha neler yapıyorsun haa? Daha ne marifetlerin var..

" Ne diyorsun sen!?..

"Şey melela. Uçabilir misin? Haa, uçabilir misin? Hadi uç bakayım. Yada neydi, senin süpürgen falan vardır degil mi? Evet. Filmde görmüştüm. Senin gibi bi cadı vardı. Süpürgesine binip, fıırr..

" Delimisin?

" Varya. Kim bilir daha ne yapabiliyor
sun sen! .. Ölüyü, geri getirebilir misin sen haa? Yangın çıkıyor mu gözünden? İnsanın aklını da okuyorsundur belki de? Dinime imanıma, seni bi' patrona götürsem varya, tüm eşkiyalar kaçacak delik arar.

" Ne diyorsun sen?

" Sen görünmez oluyor musun mesela? . Yada yangın çıkartıyorsudur sen.. Ay beni yakma. .yakma beni bayan cadı".

Deyip kahkahalar eşliğinde eğlensede de Oktar, Esmira hiç eğlenmiyordu. Dahası kızmaya başlamıştı bile. Sonunda Esmira, Oktar'ın vaz geçmeyecegini anladığında:

" Oktar!. Yüzüme bak!

" Ne?

Oktar için artık çok geçti. Esmira'ın
karşısında durmuş öylece bakarken, kısa süre sonra küçük bi çocuk gibi oldu. Esmiranın göz esirinde bir girdaba düşmüştü Oktarın ruhu sanki.

Bedeni bi yana, benliği bi yana savrulmuştu adeta. İçine çeken bir bataklık gibi sarmıştı tüm damarlarını bir karanlık. Kendi aynı idi ama akıl seviyesi, 6 yaşında ki bir çocuga eşit oldu bi anda. Kısa süre sonra degişen yüz ifadesi ve tavırları ile bambaşka birinin haline bürünmüştü. Hâlâ elinde tuttuğu silahı oyuncak sanıp, biraz sonra sıkılıp bi kenara attı.

Az önce yaşadıklarının etkisi ile eline bir çalı alıp onun üstüne cadı gibi binip
etrafta oyunlar oynayıp koşturmaya başladı. Tabi bu durum geçici idi. Bir kaç gün sonra eski akıl sağlığına kavuşacaktı muhtemelen ama yaşadığı son üç günü hiç hatırlamayacaktı.

Esmira Arda'yı ayıktıramayınca bir şeylerin yolunda gitmediğini anladı. Efsun u çağırdı.

" Efsun. Bir şeyler yap..Uyanmıyor. Bunda başla bi'şey var.
Ne oldugunu bulamadığım, adını koyamadıgımım bir şey...

Efsun Arda'yı kısa bi muayene ettiğinde, daha bir arttı yüzündeki tedirginlik. Mırıldandı istemsizce.

" Bu hiçte normal değil. Bunda başka bi şey var. Kazadan bu yana, uyanması gerekirdi.

" Ne var hemşire? Nesi var onun?

" Bilmiyorum. Emin olmadan bi şey diyemem. Ama durumu ciddi. Onun acilen hastaneye kaldırılması gerek.
Israr ediyorum. Onun fazla zamanı olmayabilir..

Esmira çaresiz;

" Efsun,bu hastaneye kadar dayanmaz.
Birilerini ara. Yardım et. Yardım isteyecek kimsen yok mu.?

Efsun sonunda saglık ocağı ile irtibata geçmeyi başardı. . Orada görev yapan doktor aile dostlarından biri idi. Ne var ki oraya gidebilmesi için, araç bulmak gerekiyordu.

Efsun, sitemle;

" Oraya başka türkü ulaşmamız imkansız.. Bu vakitte bu dağ başında bi araç nereden buluruz biz.
Allah ım sen yardım et. Zor bela iki üç araç geçiyor yoldan ama biz yolda bile degiliz. Buraya gelenler ise kendi akrabalarını alıp alıp gidiyor. Hiç mi bizi gören yok.!

Efsun devam etti;

Esmira Hanım. Biz yoldan uzaklaşma malıyız. O zaman bi şansımız olur belki

" Hayır Efsun. Bizi muhakkak şehir hastenesine götürmek isterler. Şehire çok uzağız. Yetişemeyiz. . Arda beyi kaybedebiliriz"

" Bir an önce hastaneye gitmesi gerek, yoksa ölecek!"

" Anlamıyorsun Hemşire!

Dedikten sonra Esmira içinden kendi kendine;

"Yoldan gidersek te ölürüz. Bizi arıyor lar. Bu defa bu ikisinden kurtulduk. Ama daha kimler var, bilmiyorum."

Esfun sordu;

" Neyi anlamıyorum efendim.? .

" Biz Arda beyi en kısa yoldan, yani dağ yolundan götürmemiz gerek.

" Bu çılgınlık!..

" En azından bi şansımız olur o zaman.

Karacabey konağında hiç bir şeyden habersiz tatlı bir telaş vardı. Tüm konakta herkes Esmira'ın gelişine hazırlık yapıyordu. Odası hazırlanıyor, sevdiği yemekler yapılıyordu. Herkesin içinde çokça heyecan olsa da, bir o kadar da merak vardı.

Konağın yeni sakinlerinden pek tanıyan yoktu onu. Anlatılanlardan biliyorlardı, hakkında bildikleri pek az şeyi.

Tüm bu tatlı telaşa Korhan Karacabey katılmıyordu. Esmira bu konakta ki herkesten daha fazla şey ifade ediyordu onun için. Onun içinde tarifsiz bir tedirginlik ve korku vardı. Esmira nın konağa gelmesi, en büyük kabusu olabilirdi muhakkak. Onun konağa gelmemesi için elinden geleni ardına koymuyordu bu yüzden.

Daha Esmira köye gelmeden adamları nı göndermiş ve ne olursa olsun onun köye ulaşmasını engellemek için, ne gerekiyorsa yapmalarını emretmişti.

Korhan Karacabey, adamlarını arayıp sık sık bilgi almak istese de bunu açık dan yapamazdı. Konakta herkes onun gelişine hazırlanırken, onun tedirgin ve telaşlı halleri, dikkat çekebilirdi.. Bu yüzden konakta ayrı yaptırdığı evinin çatı çatında kendine ait, öyle herkesin girmesine izin vermediği odasından yürütüyordu işlerini. Normal çalışma odası konakta idi. Ama evinin çatı katı, kendine ait mahzeni gibiydi.
Tüm kirli ve bilinmesini istemediği işlerini oradan hallederdi.

Turgut Karacabey vefat edeli bir hayli zaman olmuştu. Onun yokluğunda ise
tüm konağın yönetimini oğlu Korhan Karacabey ile biricik hayat arkadaşı Dilruba Karacabey ele almıştı.

Dilruba hanım Esmira'ın babaannesi idi. Onu yıllardır görmüyordu. Nitekim bunca zaman sonra, torununun ziyare tine geliyor olması, kendini sevindirdi ği kadar da tedirgin ediyordu. Nede olsa o da, hiç sevmediği ve hayatı zindan ettiği gelininin kızı idi.

Nihayetinde Esmira'ın ve ailesinin bu çiftlikten gitmeleri pekde iç açıcı olmamıştı. Eskiden, tüm geçmişini bir kor gibi yakan azabın, yaşandığı zamanlarda Esmira daha çok küçüktü. Annesi ve babasına yaptıklarını hatırlayabilecek yaşta değildi. Ona bakılırsa dedesini ve kendisini seven bi çocuktu Esmira.
Üstelik ne annesine benziyordu ne de Mislina ablasına benzemiyordu o.. Esmira Mislina gibi değil di . Başka türlüsü olsa,hepsinin sonu demekti bu.

Konakta tüm hazırlıklar devam ederken, konağın aşçısı Dürdane hanım;

"Hadi kızım. Çabuk ol. Daha hazır olmadı mı bu dolmaların içi? Ne zaman doldurulacak bunlar? Elini çabuk tut hadii.."

Yanında çalışan yardımcı kız Edibe;

"Tamam abla ya.. Kırk elim yok benim. Yapıyorum işte..

" Kız, çemkireceğine git şu tatlının şerbetini hazırla.. Daha şu mantıların yogurdunu hazırlaman gerek.

" Off abla yaa..

" Söylenme.. Dilruba hanımın)torunu geliyor. Her şeye çok özen gösteriyor.. Bilmezmisin. Tersi pistir. Maazallah bi eksiklik filan olur. Hepimizi kapının önüne koyar billahi.

" Tamam abla. Sabahtan beri nefes aldırmadın.. Şuracıkta bayılıp düşeceğim sonunda. Ne kıymetli torunmuş bu.

"Sus kız. Kıymetli olacak tabi. Kos koca Karacabey konağın varisi o.

" O dediğin erkekten olmaz mıydı?

" Ya karışma. Önüne işine bak!

" Bi şey soracagım abla. Bu Esmira nasıl biri.? Sen gördün mü?

"Gördüm. Küçük bi çocuk iken. Şimdi koca kız olmuştur tabi. Aynı babasına benziyordu...

" Ya şimdi..?

" Sana benziyor..

" Hıı!

" Kız, nereden bileyim kime benziyor. Önüne bak sen. İşimiz çok. Patatesler doğrandı mı?

" Elimdeki ne abla!. Doğruyorum işte.
Ama abla, bu kadar zaman neredeymiş bu?

" Okuyor du..

Edibe bu defa;

" Yetimhane de mi?

" Kız sen ne biliyorsun. Bu işlere burnunu sokma sen!. .

Bu sırada hiç beklemedikleri bi ses;

" Bence de burnunu sokma! Sen işini yap! Dır dır edeceksen, söyle bileyim. Senin gibilerin sonu ne olur biliyorsun!

Dürdane hanım korkuyla ürperdi gelen sese dönünce yönünü.

" Dilruba hanım! Buyurun efendim! . Bi şey mi arzu etmiştiniz? Haber verseydi niz ben gönderirdim..

" Neyi gönderiyorsun sen. Daha elindeki şerbeti bitirememişsin. Yanında ki Edibe'yi kasdederek;

" Birileri ile çene çalacaksan, söyle işi başkasına vereyim. Şurada bi misafir gelecek. İşini dürüst yapamayan yer yok burada..

" Bağışlayın efendim. Sadece soru soruyordu. . Esmira hanımı merak etmiş te.

" Fazla merak iyi degildir. Yoksa o da gider yanına. Nerede olduğunu bizzat kendi görür. Haa. Ne dersiniz.?

" Tamam Efendim. Bi daha olmayacak.

Dilruba hanım nihayet mutfaktan çıktıktan sonra, Dürdane hanım ve Edibe derin bi soluk aldı. Ve;

Dürdane öfkeyle;

"Kız ben sana ne dedim haa. Vallaha etlerini yolarım senin. Sus.. Sus ta işini yap..

Edibe bu defa;

" Abla. Ben ne dedim ki.
Dedikten sonra bir kaç damla gözyaşı süzülüverdi yanaklarına.

Dürdane hanım ise, şefkatle uzandı eli omzuna. Ve sevgi dolu bi sesle;

" Hadi. Üzülme. Sen devam et. Hele bi şu günleri bi atlatalım. Yine yumuşar o. Şimdi gergin ondan. Dedikten sonra devam etti.

" Sen etlerin terbiyesini Kazım efendiye söyle. Baharatlar getirecekti kasabadan. Çabuk olsun. Dada kuzu kesilecekti. Nerede kaldı şu kasab?

" Abla, çıragı gekecekti ya, unuttun mu?

" Nee! Ne demek çırağı gelecek ti.? Olmaz..

" Neden olmaz abla? Söyledi ya, akrabasının düğünü varmış. Bu defa çıragını gönderecekmiş..

Dürdane hanım bi an;

" Kız sen benimle dalga mı geçiyorsun!
Dua et de kasap telefona baksın. Yoksa bu bizim cenaze yemegimiz olur. Bunu diyeyim sana. Dila (Dilruba) hanım bizi keser kuzu niyetine. Bu akşama kadar gelmesi gerek Esmira hanımın. O zamana kadar her şey hazır olmazsa..

" Aman sus abla. Ağzını hayra aç. Dilruba hanımın elinde sağ çıkan olmadı bu güne kadar.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top