3. Bölüm. Yaralı Kuşun Kanadı
Yine yogun geçen bir günün akşam saatlerinde, okuldan dönen çocuklar, bahçede kitap okuyor ve yarım kalan ödevlerini tamamlıyordu. Bunların dışında bazıla rı vardı onların gayeleri biraz farklıydı. Bu gençlik çaglarına yeni giren yeni yetme delikanlarlardan biri ise Afakan dı..
Afakan kızlar sınıfından bir genç kıza ilgisi vardı. Buna binaen okul çıkışlarında onu bahçede bekler, küçük jestler yapardı bazen. Onun ödevine yardım eder, onunla vakit geçirmekten hoşlanırdı. Yine Afakan bahçede arkadaşları ile ödev yapan Gülin'i aradı gözleri. Gülin bu defa da bahçede güllere yakın olan masaya oturmuş ve ödev yapıyordu. Afakan onu görünce usul usul yanına gitti. Maksadı, bahçedeki güllerin içinden özenle seçip kopardıgı bir dal gülü mutlu et mek istediği Gülin'e vermekti.
Ama işler biraz ters gitti ve Afakan elindeki gülü Gülin'e veremeden bahçi vana yakalandı. Bahçivan sanki bir suçluyu suç üstü yakalamış gibi ;
" Dur! Sakın kıbırdama. Dön yönünü bana doğru.
" Eyvah! Dercesine iki büklüm olan Afakan, süt dökmüş kedi mahçubiyeti ile yüzünü bahçivana döndü ve;
" A.. A. Abii...
" Abi deme bana. Ben nereden senin abin oluyorum, densiz!
" Abi. Abi yaa.
" Bırak sululuğu. Elindeki ne?
" Neye benziyor " diyecekti ama bunu demek sıkardı biraz. Devam etti Afakan. " Gül.. Gül abi.
" Onu görüyorum. Kör degilim. Elinde ne işi var.?
" Şey.. Yere düşmüşde. Onu çöpe atacaktım abi.
" Bana hiç öyle gelmiyor ama. Onu nereye götürüyorsun?
Bahçede gülleri koparmak, çimlere basmak, bahçe çeşmsinden su içmek, gibi okulun bazı katı kuralları vardı. Bu kurallar basit ve saçma gibi görünse de, ciddi disiplin cezaları uygulanırdı. Bu yüzden Afakan, hafta sonuna yine ceza almak istemiyorsa, acilen bi çözüm bulmalıydı.
Afakan birden;
" Şey. Aslında ödev için. Bitkilerin tomucuklanma ve döllenme konularını işliyorduk. Bunu da yerde bulunca, bari önce ödevimi yapayım, sonra çöpe atayım dedim. Abi.
Bahçivan, buna pek inanmasa da işi fazlaca oldugundan, fazla oyalanmak istemediği için uzatmamı.
"Neyse. Dua et. İşim var. Yoksa o gülü ben sana yedirirdim. Neyse. Git şimdi. Dersine çok çalış. Bu arada hafta sonu bahçe temizliği elinden öper.
" Tamam abi. Hemen abi.
Bahçivan oradan uzaklaşınca, Afakan:
" Ohh. Gitti çok şükür gugumav kuşu. Pis pasaklı şeytan. Sinsi herif!.. Diye
kendi kendine, söylenirken, müdür yardımcısı zili çaldı. Bu ögrecilere" bahçeyi boşaltın. Herkes görev mahalline" demekti.
Tüm öğrenciler itiş kakış, yetimhane kapısına gönelirken, Afakan;
"Hay ben senin gibi zilin içine..
Elindeki gülü sahibine verememenin, üstüne bir de ceza almanın, verdiği üzüntü ile ne yapacagını düşünürken, Gülin yakında iki arkadaşıyla gelip yanına durdu. Afakan ın.
-Selâm Afii.. Naber..
" Ve aleykümselam süslü.. Sana da naber..
İçlerinden biri;
" Ne o Romeo. Hayırdır.?
Diğeri ekledi;
" Aşk ateşine düşmüş mâşuk kul. Hayır mı? O elindeki gülistan dan derlediği nadide gül, kimin şahsına münasıbtır..
Afakan;
" Ne diyorsun be! Düzgün konuş.
" Bence şu an sen konuşmalısındır Romeo. Ahhh Romeo.
İki kız arkadaşının ortalarında duran Gülin:
" Sen onlara aldırma. Ne oldu? Cezamı verdi yine gamlı baykuş?
" Evet.
" Yapma be!
" Hayır..
" Ne?
" Yani.. Şey.. Gamlı baykuş, a evet. Ceza ya, hayır.. Onun verdiği cezadan ne olur. Embesil işte.
Kızlar üçü birden güldü. " aynen. Dersenine.
Afakan devam etti;
" Nasılsın?
" Ehh. İşte.. Ne olsun. Ödev, ödev, ödev,
Sen ne için şey etmiştin?
" Yok. Ben yani. Öylesine.
Gülin bu defa;
" O gül kimin için?
Afakan utandı. Önce inkar etti. Sonra elindeki gülü tekrar Gülin'e vermek istedi. Ama Afakanın elinde bir o yana bi bu yana, örselenen gülün bir kaç yapragı düşmüştü yere çoktan. Afakan elindeki gülün perişan halinin mahçuplugunu yaşarken, aksilikler bununla sınırlı kalmadı ne yazıkki. . .
Afakan cerasertini toplamaya başlamış ve duygularını açmaya niyetlenmişti ki, saniyeler içinde tam da altında durdukları agacın dalında bir kuş, Afakan'ın üstüne pisleyiverdi.
Afakan gömleğine kuşun pislediğini, Gülin'in yanındaki kızların kıkır kıkır gülüşmeleriyle anladı.
"Olamaz. Hay ben senin gibi kuşun...
Tam aklına gelen tüm küfürleri saydırıyor du ki Gülin mani oldu;
" Şiit..Sakin ol. Alt tarafı bi kuş o. Hayvan nereden bilsin. Muhtemelen agaçta yuvası var. Boş ver. Hadi biz içeri girelim. Yoksa yine ceza ceza üstüne yağar .
" Hay ben böyle günün..
Gülin ve arkadaşları Afakan'ı orada bırakıp içeri girdiler. Afakan çok kızmıştı. Hem rezil olmuş, hem istediğine ulaşamamıştı.
Bu öfkesini ne yazıktır ki, o zavallı kuşun yuvasını bozarak, çıkardı.
Henüz bir tane yumurtası vardı. Afakan o öfke ile hiç düşünmeden, üstüne piskeyen ve rezil olmasına sebep olan kuşun yuvasını bozdu. Yumurtasını kırdı. Bu da yetmezmiş gibi zavallı kuş alıp aşagı attı. Ve bu sebepten kuşun bi kanadı da kırıldı.
Bununla da yetinmeyen Afakan tam, yerde çırpınan minik kuşunun üstüne basıp öldürmeyi düşünmüştü ki; birden tam ardında bir gölge görür gibi oldu. Öfke ile ardını döndüğünde bu Esmira dan başkası değildi.
Esmira'nın bakışları Afakan'ı şöyle bir kolaçan ettikten sonra, yerdeki küçük kuşa çevrildi. Kuşu şefkatle yerden aldı avuçlarına Esmira. Ama bu defa yine bakışları Afakan'ın gözlerine sabitlenmişti.
Bakışları ile sordu Esmira;
" Ne yapıyordun sen!?
Afakan öfke ile tısladı;
" Sen de nereden çıktın? Burada ne işin var? Sana ne, ne olduysa?
Esmira nın öfke ile doldu bakışları.
" Afakan Kızılkaya! Yerinde olsam hemen özür dilerdim.
Afakan, tam" Ne özrü be! Sende kimsin? " demeye yelteniyor du ki, daha ağzını açamadan, Esmira nın
gözlerinin rengi koyulaşmaya başladı. Afakan'ın göz bebekleri ile ruhu tamamen Esmira ın gözlerine kilitlenmiş gibiydi. Zaman aleyhine işliyordu sanki. Yaptıgı hatadan pişmanlık duymadugı her saniye, bir mızrak gibi batıyordu göğsüne.
Afakan'ın çok geçmeden, tüm öfkesinin yerini bir boşluk ve tarifsiz bir ıstırap aldı. Esmira'nın avucundaki tuttugu yaralı kuşun, kırılan kanadının tüm acısını Afakan kendi kolunda duyuyordu sanki. Bir süre sonra Afakan çığlıklar içinde yere düştüğünde Esmira çoktan gitmişti.
Afakan'ın çığlıklarını duyanlar bahçeye koştu. Afakan kolunu, sanki kırılmışcasına, hareket edemez ve acıdan kıvranır halde buldular.
Kalabalıktan sesler yükseldi;
" Çabuk ambulans çağırın. Çabuk!
" Ne olmuş buna? Daha demin bi şeyi yoktu?
Müdür yardımcısı Sadi;
" Ne oldu oğlum? Neyin var?
" Koluumm. Koluuum.
Herkesin bakışları aynı yerde toplandı.
Afakanın koluna. Herkes koluna bakıyor ama herhangi bi anormallik bir şey göremiyordu..
Afakan acılar içinde kıvrandıkca, herkes tekrar tekrar bakıyor, koluna evirip çevirip bakıyorlar ama ne bi çizik, ne bi morluk, ne de kesik, burkulma, şişme, hiç bir şey göremediler.
Kalabalıktan biri;
" Abi.. Neresine ne var bunun.? Kolum diyor,kolunda bi şey yok?!..
Afakan haykırdı;
" Nasıl bi şey yok be. Gitti koluuum.
Görmüyor musunuz kocaman kolumun halini?
Herkes tekrar bakıyor ama hiçbiri bir şey diyemiyordu.
Biri sonra;
"Hangi kolun abi? Kolunda bi şey yok.
Afakan acı içinde haykırdı:
" Kaç kolum var benim?
Herkes bir birine baktı. İçlerinden biri dalga geçer gibi;
" İki kolun var abi?
" Yapma yaa. Ne kadar akıllısın sen..
Ambulans çağırsanıza!
" Tamam çağıralım da..
" Daha ne? Ölmemi mi bekliyorsunuz burada?
" Soracaklar, nesi var diye? Ne diyecegim?
" Elinin körünü de! Hasan. Elinin körünü de! Oglum bela mısınız başıma lan. Görmüyormusınuz şu kırık kolumu?
Herkes bir birine baktı yine. Neler olduğunu anlamaya çalışırcasına.
Kalabalığın içinden yine bi' ses;
" Abi bu böyle olmayacak.anlaşıldı.
Ne yapacaksak biraz önce yapmalıyız.
Ya hastaneye götürelim, ya revire.
" Ya, hastaneye götürelim de, ne diyecegiz oğlum .?
Kalabalığın içinden biri yine;
" Ne yapacağız. Tabiki revire götürece ğiz. Doktora haber veririz, revirde bakar doktor. Gerekirse ondan sonra sevkeder hastane ye. Bence olması gereken bu.
Kalabalık bu fikri onayladı. Afakan yerde kıvranırken, arkadaşları aldıkları gibi revire götürdüler.
Bir yataga yatırdılar. Afakan hâlâ inliyordu. Çaresiz acılarını dindirmek için bi ağrı kesici verildi.
Aliye Hanım yine yakından ilgilendi ögrenci ile. Onu yatağına, yatırılması na sanki bir anne şefkati ile yardım edip verdi ilaçlarını. Örttü üstünü.
" Oğlum ne oldu sana böyle? Kolum diyorsun, ne oldu koluna? Düştün mü?
" Hayır. Ne düşmesi Aliye teyze?
Görmüyormusun şu halimi?
" Ağaca filan mı takıldın, çarptın?
" Bi şey olmadı bana. Neden anlamıyorsunuz. Oooff koluum. Ne zaman gelecek doktor?
" Ama oğlum. Durduk yere mi? ..
" Aliye teyze! Ahıret sualine çekme insanı. Hastaneye götürün beni. Ölmemi mi seyrediyorsunuz?!..
" Agzındam yel alsın oğlum. O nasıl laf..
Aliye Hanım, baktı ki olacak gibi değil;,
" Ben sana bi çorba yapayım. Birazdan içer, kendine gelirsin, olur mu oğlum .
" Ne çorbası Aliye teyze. Ben ölüyorum burada. Kimse yok mu? Bir şey yapsanıza!...
Diğer herkes gibi Aliye Hanım da anlamış degildi bu durumu. Ama sormaya da korkuyordu. Bu işin altından da Esmira'nın çıkma ihtimali ürkütüyordu anu.
Afakan aldığı iaçla rın da etkisiyle biraz rahatlamıştı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top