MSOM? -4- ❝Hakaretler❞

**Multimedya Barlas!**

İyi Okumalar :)

-

4. Bölüm

▪Ecrin Karayel▪

Gün ışığı, arsızca penceremden süzülüp yüzüme düştüğünde saçlarım az da olsa yüzümü gölgelendiriyordu. Gözlerimi hafifçe araladım ve gözüme hücum eden yoğun güneş ışığına karşılık elimi yüzüme siper ettim. Bugün hava çok güzeldi. Güneş tüm ihtişamıyla bana göz kırpıyordu sanki ve cömertliğini sergilercesine ışınlarını bana armağan ediyordu. Camdan bakıldığında bulutlar bembeyaz ve kocaman pamuklar gibi görünüyordu.

Gözlerimi o mükemmel gökyüzünden zar zor çektim ve yanı başıma kazınmış sıcaklığa doğru döndüm. Her zamanki gibi abim yüzü koyun yatıp başını yastığıma gömmüştü. Yüzü bana dönük olduğu için, onu seyretmeye doyamaz bir hâl almıştım. Şu an o kadar sevimli gözüküyordu ki, dayanamayıp ona iyice sokuldum ve sıcaklığına sığınıp kokusuna bulandım.

Sanki ben bir Anka kuşuydum. Kalbimdeki derin hasret beni yakıp küllerimi etrafta savurmuştu ve şu an kilometreleri aşıp sımsıkı sarıldığım adam, beni küllerimden yeniden doğurmuştu.

Ben abime karşı hissettiğim sevgide bile aşırıya kaçarken bir gün birine aşık olduğumda nasıl bir duygu selinin içinde bulacaktım kendimi, kim bilir... Duygularımı kelimelere dökmek, bir kova dolusu kumu, ellerimle teker teker ayıklamak gibi olurdu kesin. Öyle devasa bir sevgiyle bütünleşirdim.

Aşk... Üç harften oluşan bu kelime, ağzımdan çıkarken bile dudaklarımın asilce kımıldamasına sebep oluyordu. Acaba bu duyguyu tüm hücrelerimde hissetmek nasıl bir şey olurdu? Karşımdaki adama 'Sana aşığım' derken içimde dağ olan duygu deryasını iki kelimeye sığdırmak...

Bir gün ben de hissedecektim bu duyguyu. Tüm hücrelerime aşkımı sığdıracaktım. Her zerrem aşk ile zelzele misali titreyecekti. Hem de ben öyle bir adamı sevecektim ki, kelimelerim tükenecekti onun yanı başında. Fakat o gözlerimin en derinlerine odaklanıp hissedecekti benliğimi, kalbimi...

Kafamda kurduğum düşüncelerdeki evrim şaşırtıcıydı. Abime karşı hissettiğim hasreti düşünürken birden bire nasıl buraya kadar geldiğime anlam veremiyordum. Tiyatro kursunda yaşananlar yüzünden, kafayı aşk ile sıyırmak üzereydim. Bu yüzden durduk yere olanaksız hayallere dalıyordum. Çünkü benim hayal ettiğim aşk, yalnızca okuduğum romanlarda oluyordu.

Sonunda birbirini kovalayan düşüncelerime kısa bir ara verip karşımda mışıl mışıl uyuyan abime dikkat kesildim. Dudakları, kısa bir süreliğine bükülür gibi oldu. Güzel bir rüya görüyor olmalıydı; fakat artık uyanması gerekiyordu.

"Abiciğim..."

Omzundan hafifçe dürtüp fısıldadıklarım ile yüzündeki gülümseme daha da arttı. Sanırım şu anda beni rüyasının bir parçası sanıyordu.

"Hadi uyan artık."

Omuzundan dürtmeyi bırakıp yanağına doğru uzandım. Dudaklarımı tenine iyice bastırdığımda hafiften kıpırdanmaya başladı. Homurdanmaya benzer sesler çıkarttıktan sonra, bir şeyler mırıldanmaya başladı. Dediklerini anlayabilmek için kulağımı ona doğru yaklaştırdım.

"Az önce sövüyordun, şimdi öpüyorsun. Sen de beni seviyorsun, inkar etme." diye sayıkladı. "Gel ben de bir öpeyim."

Acaba rüyasında kimi görüyordu?

Ansızın içimde beliren kıskançlık dalgasıyla hızla yattığım yerden doğrulup abimin başının altındaki yastığı çekip aldım. Elimdeki yastığı çok sert olmayacak şekilde abimin suratına geçirdim.

Abim bir anda tek gözünü aralayıp yatakta oturur pozisyona geçti ve hâlâ bir gözü kapalı hâlde mırıldandı. "Ya İrem, bir sövüyorsun, sonra öpüyorsun, sonra da dövüyorsun... Allah'ını seviyorsan acı bana ya!"

Demek rüyasındaki kızın adı İrem'di.

"Abi diğer gözünü de aç ve bana bak. Az önce gördüklerin rüyaydı ve seni öpen de döven de bendim." dedim.

Abim kapalı olan gözünü anında araladı ve bakışları beni bulduğunda yüzü şaşkınlıkla şekillendi. Sanki o bakışların altında biraz da hüzün vardı. Anlaşılan İrem her kimse, abim onu görmek için can atıyordu.

"Ecrin kusura bakma ya, çok gerçekçi bir rüya gördüm."

"Rüyanda sana söven kız... İrem kim? Senin sevgilin Meltem değil miydi?"

Bir anda yüzüne sert bir tekme yemiş gibi irkildi ve gözlerini gözlerime dikip yalandan kahkaha atmaya başladı. Aşırı kötü bir rol kabiliyeti vardı.

"Ya işte dilim sürçtü benim. Meltem diyecektim aslında. Yani rüyamda Meltem'i gördüm ben. Meltem alt komşumuz değil kısacası. Hatta alt komşumuz ile hiçbir alakası yok."

Meltem ismi ile İrem isminin arasında dağlar kadar fark vardı. Bana yalan söylediği fazlasıyla barizdi. Anladığım kadarıyla İrem alt katta oturuyordu ve abim ona çoktan abayı yakmıştı. Meltem ile arasındaki ilişki ise gelip geçiciydi.

"Bence artık elini yüzünü yıkayıp kendine gelmelisin." dedim ve şimdilik bu konuyu rafa kaldırdım.

Başını aşağı yukarı sallayıp yataktan kalktı ve neredeyse belinden düşecek olan, gri eşofmanını yukarı çekiştirdi. Bir anda üzerinde ki, siyah kısa kollu tişörtünü omuzlarından tutarak üstünden çıkartıp attı.

Eh tabi, ev arkadaşı evde Tarzan gibi gezdiği için, üzüm üzüme baka baka kararmıştı.

"Duşa girsem iyi olacak." dedi.

"İyi madem, sen duştan çıkana kadar ben de kahvaltıyı hazırlayayım." dedim.

Gerine gerine odamdan çıkarken ben de sonunda sıcacık yatağımdan doğrulup ayağa kalktım. Güneş ışığıyla donatılmış odamda gözlerimi gezdirdikten sonra, içeride uçuşan tozları fark ettim. Mutlaka evi temizlemem gerekiyordu. Temizlik planımı oluşturmadan önce odamı havalandırmak için pencereyi açtım.

İçeriyi şenlendiren rüzgar eşliğinde yatağımı toparlayıp penceremi örtme gereği duymadan yerden abimin tişörtünü kirliye atmak amacıyla aldım ve odadan dışarı çıktım. Koridorda yavaş adımlarla ilerlerken yan odadan gelen havlama sesi, duraksamama sebep olmuştu.

Yanımdaki oda, Barlas'ın odası mıydı yoksa ?

Kalbime yerleşen garip hisse karşılık adımlarım ister istemez geri geri gidiyordu. Topuklarımın üstünde dönerek benim odamın yanında kalan, yani tahminimce Barlas'ın odasına doğru ilerledim.

Parmaklarımın ucuna basa basa, ses yapmamaya özen göstererek kapının önünde bittim. Kapının az da olsa aralık olması tamamıyla benim şansımaydı. Başımı aralık olan kapıya doğru yaklaştırıp bakışlarımı içeride gezdirdim. Gözlerim odadaki geniş yatakta sabitlendi. Dağılmış çarşafın üzerinde oturur halde bulunan Barlas, kucağına Çapkın'ı oturtmuş, onunla türlü oyunlar oynayıp etrafa gülücüklerini saçıyordu. Köpeğinin verdiği bazı tepkilerin ardından, arada dudaklarının arasından birkaç kahkaha firar ediyordu.

Demek ki alay ederken sergilediği gülüşlerinin altında samimi gülüşlerini de saklıyordu.

Köpeği ile öyle mutlu görünüyordu ki, dünkü keskin bakışları hiç var olmamış gibiydi. Köpeğini gerçek bir sevgiyle bağlıydı, bu barizdi.

Sevgi kokan tavırları, beni ilk defa onun da bir kalbi olduğuna inandırmıştı.

"Bir saniye babacığım, sen burada uslu uslu dur bakalım. Az sonra geliyorum."

Barlas'ın köpeğine söyledikleri kulaklarıma ulaşırken dikkatimi topladım. Barlas köpeğini yatağa bırakıp ayağa kalktı. Gittikçe kapıya doğru yaklaşırken kalbimin heyecanla attığını hissettim. Bu heyecanın nedeni, az sonra yakalanacak olmamdı.

Geç de olsa aklımın başına gelmesi ile hızla topuklarımın üzerinde döndüm ve kendi odama doğru bir adım attım. Attığım adımla birlikte odanın kapısı sertçe açıldı. Barlas'ın güçlü eli beni omzumdan kavradı ve bedenimi kendine doğru çevirdi.

Kahretsin!

"Kapımın önünde ne arıyorsun ?"

Kalp atışlarım iki katına çıkarken alt dudağımı ısırmamak için kendimi zor tutuyordum. En nihayetinde kendimi toparlayarak yüzüme yapmacık bir gülüş yerleştirdim. Bu gülüşün gözlerime dek ulaşması için çaba sarf ettim.

"Günaydın Barlas. Ben de seni uyandırmak için odana gelmiştim; fakat uyandığını görünce geri gideyim dedim."

Katıksız bakışları yüzümde alayla gezinirken, dudağının sol tarafı sinir bozucu bir şekilde kıvrıldı. "Dakikalarca kapımın aralığından beni izledin ve uyanık olduğumu yeni fark ettin öyle mi?"

Alay edercesine güldüm ve yüzümü buruşturdum. "Seni izlemek mi? Sanki biraz hayal aleminde yaşıyorsun. Yalnızca uyanık mısın diye baktım."

Her ne kadar şu an yalan söylüyor olsam da, bunu oyunculuk kabiliyetim sayesinde kamufle edebiliyordum.

"Bundan sonra odamdan, benden ve hatta köpeğimden de uzak dur. Bu uyarımı, ne kadar dikkate alırsın bilemem; ama sonuçları hiç hoş olmaz."

Alaycı tavrına eklenen kaba tabirleri sinirimi bozmaya yetmişti. Hissettiğim öfkeyi gizleyerek gözlerimi ondan kaçırdım.

Benden haz almıyordu işte, bu yüzden ondan uzak durmakta yarar vardı.

"Seve seve uzak duracağım; çünkü çekilmez bir insansın."

Bakışlarımı gözlerine çevirmesem de, sözlerimden ötürü sinirlendiğini anlayabiliyordum. Verdiğim yanıta karşılık bir şeyler söylemesini beklemeden arkamı döndüm ve merdivenlere doğru ilerledim. Barlas ardımdan odasının kapısını sertçe çarparak kapattı.

Anlaşılan beni öfkelendirmeye çalışırken kendi açtığı tuzağa düşmüştü.

***

Sihirli parmaklarımın süslediği masaya şöyle bir göz attığımda, kesinlikle fevkalade gözüküyordu. Bir kahvaltı sofrası için belki biraz fazlaydı; fakat abim gibi koca bir adamın karnını ve gözünü ancak doyururdu.

Üç tabağa bölüştürdüğüm omletler ve masanın ortasına dizdiğim kahvaltılıklar sıradan gözükse de, büyük bir tabağa özenle dizdiğim üçer kaşarlı tost ve ikinci büyük tabağa dilimlediğim kızarmış sosis, sucuk ve salam üçlüsü ile masa zengin bir görüntüye bürünmüştü.

Bütün bunlar, leziz bir kokuya bürünüp burun deliklerimden içeriye süzülürken son olarak ocağın üzerinden çaydanlığı alıp demlenen çayı bardaklara ilâve ettim. Son olarak dilimlenmiş sosis, sucuk ve salamların üzerine ketçap dökmeyi de eksik etmedim.

Sanırım, bu kadarı yeterliydi.

Abimin neşeli ıslığı merdivenlerden yankılandı. Islığı giderek yaklaştı ve ardından gür sesi kulaklarımı doldurdu. "Bu enfes kokular da neyin nesi ?"

Yüzümdeki tatmin olmuş tebessüm ile elimdeki çaydanlığı ocağa bıraktım. "Ta tam."

"Ooo... Böyle bir kahvaltı sofrası görebileceğimi hiç tahmin etmezdim." dedi.

Ona doğru dönüp gözlerime mütevazı bir bakış yerleştirdim. "Sen daha iyilerine layıksın."

Mutluluğunu kocaman gülümsemesiyle dışarı yansıttı. Masadaki sandalyelerden birisini çekip oturduğunda, ben de adımlarımı ona doğru yönelttim. Hızla yanına ulaşıp yanağına minik bir öpücük kondurdum.

Her sabah, babama ve anneme yaptığım gibi...

Beynime saplanan bu düşünce, kalbime binlerce dikeni batırırcasına kanatıyordu. Bu sabah annemin neşeli kahkahası dolmuyordu kulaklarıma, babamın saçma esprilerine yüzümü buruşturmuyordum.

Sinsice zihnime sürünen bu sinsi düşüncelerin beni durgunlaştırmasına izin vermeden abimin yanındaki sandalyeye oturdum. Abim masanın üzerine uzanan elimi yakalayıp parmak boğumlarımdan birini öptü.

"Günaydın öpücüklerini özlemişim." dedi.

"Ben de senin her şeyini özlemiştim abi, yerden topladığım tişörtlerini bile...  Neyse ki, beni o tişörtlere dahi kavuşturdun."

Abimin attığı kahkaha, az önce üzerime sinmeye hazırlanan hüznü tamamen def etti. Gülüşmelerimizin ardından, her ikimiz de Barlas'ı bekleme inceliği göstermeden masadaki kahvaltılıklardan yemeye başladık. Tam omletimden aldığım parçayı çiğnerken abim masada sessizliğin hüküm sürmesine müsaade etmedi ve bana ufak bir soru yöneltti.

"Gece rahat uyuyabildin mi?"

"Evet, yanımda uyuduğun için hiç yabancılık çekmedim."

Kızarmış sucukları peşin peşin ağzına atarken diğer yandan da konuşmayı sürdürdü. "Bunun tadını çıkarmalıyız. Malum geçici bir süreliğine aynı evdeyiz."

Durduk yere "Geçici bir süre" diye belirtmesi duraksamama neden oldu. Sanki bunu özellikle belirtme gereği duyuyor gibiydi. Anlaşılan bu eve fazla alışmamdan korkuyordu. Farkına vardığım bu durum canımı sıkmıştı.

"Bu evde geçici bir kiracı olduğumun farkındayım abi, vurgulamana gerek yok."

Bir süre çatalımı tabağın üzerinde gezdirdim. Abime bakmak yerine omleti seyretmeyi tercih etmiştim; çünkü ona bakacak olursam alındığımı hemen fark ederdi. Alınganlığımla alay etmesi de olası bir seçenekti.

"Öyle demek istemedim." dedi ve sandalyemi tutup yakınına sürükledi. "Seni incittiysem özür dilerim."

Bu kibar yaklaşımı üzerine, şaşkın bakışlarla yüzüne baktım. Genellikle benden özür dilemesi için çok büyük bir hatası olması gerekirdi. Neredeyse ilk defa küçük bir nedenden ötürü bana özrünü sunmuştu.

"Sorun değil, abi. Seni de anlayabiliyorum, daha özgür olmak istiyorsun. Bir de evde Barlas ile yaşamamdan da hoşnut değilsin. Gitmemi istemen normal bir durum."

Elini omzuma sarıp başımı omzuna yaslamamı sağladı. "Gitmeni istemiyorum; ama doğru olanı yapmam gerek. Dürüst olmam gerekirse üniversite beni biraz serserileştirdi. Senin beni o halde görmeni istemiyorum."

Söylediklerinin başımı omzundan kaldırıp şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Yoksa... Uyuşturucu mu kullanıyorsun?"

Gayet ciddi bir ifadeyle soru sormuş olmama rağmen, abim sanki çok gülünç bir şaka yapmışım gibi kahkahaya boğuldu. "Saçmalama, Ecrin. Yalnızca... Duhan yüzünden biraz alkolü fazla kaçırıyorum ve kızlarla olan yakınlığım seni aşacak bir  boyutta."

Yaptığı açıklama beni bir yandan rahatlatırken diğer yandan rahatsızlık duymama neden oldu. "Babamı kandırarak arttırdığın paranın nereye gittiği belli oldu."

Laflarım abimi rahatsız etmiş olacak ki oturduğu yerde kıpırdandı. "Genellikle alkol masraflarımı Duhan karşılıyor."

Gözlerimi devirdim. "Arkadaşın paraya para demiyor herhalde." 

Abim bakışlarımı görmezden gelerek omletini yemeye devam etti. "Holdingi var."

Vay canına, sahiden paraya para demiyormuş!

"Peki bu zengin züppe ile nasıl tanıştın?" diye sordum.

"Barlas sayesinde tanıştık. Duhan Barlas'ın kuzeni." dedi ve onu sorguya çekmeye bir son vermem için bakışlarıyla yalvardı. "Bu sabah için bu kadar soru yeterli bence."

Duhan ile Barlas kuzen miydi? Bu durumda Barlas'ın ailesi zengin olmalıydı. Öyleyse Barlas niçin bir apartman dairesinde yaşıyordu? Üstelik kiracı olarak...

Abimi daha fazla sorguya çekmemek adına, aklımdaki tüm bu soruları kendime sakladım. Tosttan bir ısırık koparıp düşünceli bir şekilde ağzımda evirip çevirmeye başladım. Barlas her geçen saatte biraz daha gizemli hale bürünüyordu ve onu çözmem imkansızlaşıyordu. Gerçi onu çözmemi gerektirecek bir durum yoktu. Tosttan bir başka ısırık daha koparttıktan sonra merdivenlerden adım sesleri duyuldu. Saniyeler içinde Barlas görüş alanımıza girdi.

Barlas'ın bakışları öncelikle masada gezindi. Yüzünde gördüklerinden memnun bir ifade belirdi. Ardından bakışları bir anda beni buldu ve o ifade, yavaş yavaş kayıplara karıştı. Hatta son olarak yüzünü buruşturarak mutfak tezgahına doğru ilerledi.

Sanırım bir anlığına varlığımı unutmuştu.

Barlas tezgahın üzerindeki kapları kurcalamaya başladı. Kaslı sırtı görüş alanımı tıkadığı için, ne yaptığını algılanmakta zorluk çekiyordum.

"Barlas, bize katılsana." dedi abim.

Barlas hiç oralı olmadan tezgahın üzerinde bir şeylerle uğraşmayı sürdürdü. Buzdolabından bir paket süt çıkarttığı esnada tezgahın üzerindeki kaseyi görebilmiştim. İçinde ise mısır gevreği vardı.

Ne yani, yaptığım bunca şeyi midesine indirmek yerine, mısır gevreğiyle mi karnını doyuracaktı ?

Kaseyi sütle doldurduktan sonra masaya oturma gereği bile duymadan mutfak tezgahının üzerine oturdu ve mısır gevreğini kaşıklamaya başladı. Abim sıkıntıyla iç geçirdi. Belli ki, Barlas'ın bu çocuksu tavrı onun da sinirini bozuyordu.

"Barlas, abartmaya başlıyorsun artık!" dedi ve ondan hiçbir tepki almamasına rağmen konuşmaya devam etti. "Bari masaya otur."

Abimin Barlas'ın üstüne düşmesi iyice gerilmeme neden oldu ve araya girmeden edemedim. "Niye ısrar ediyorsun abi? Bırak kendi haline. Biz böyle gayet keyifliyiz."

Abimin şaşkın yüzüne bakmaya son verip gözlerimi Barlas'ın üzerine diktim. Mısır gevreğini yemeye son vermişti ve kaskatı kesilmiş yüzüyle bana bakıyordu. Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan elindeki kaseyi tezgahın üzerine bıraktı. Bakışları büyük bir tehdit unsuru barındırsa da, ondan gözlerimi kaçıracak kadar korkmama neden olmamıştı.

"Demek çok keyiflisin." dedi ve masaya doğru ilerledi.

"Sen mutfağa adım atmadan önce daha da keyifliydim." dedim.

Barlas'ın çenesi kaskatı kesildi. Masanın başına geçtiğinde, keyfimi kaçırmak için masaya oturmasını bekledim; fakat o hiç ummadığım bir şey yaptı. Ellerini masanın üstüne dayadı ve yapmacık bir sırıtmayla gözümün içine baktı. Ardından masa örtüsünü kendine doğru çekti. Öyle büyük bir gürültü koptu ki, ellerimi kulaklarıma bastırıp karşılaştığım manzaraya dehşetle baktım. Kendi ellerimle hazırladığım kahvaltının yerdeki dağılmış halini öylece seyrettim. Etrafa saçılan cam kırıkları ve masanın üzerindeki bütün yiyecekler, midemde garip bir kasılmaya sebep olmuştu.

Bu adam kesinlikle, sorunlu bir psikopatın tekiydi!

"Keyfin hâlâ yerinde mi acaba?"

Sorusuna tepki olarak suratına yumruk atmak istedim. Hatta bunu yapabilecek raddeye gelmiştim; fakat abimin ayağa kalkıp Barlas'a bağırmaya başlamasıyla, öfkemi sükutla soğutmam gerekmişti.

"Barlas, yeter artık! Kardeşime karşı olan tavırlarına dikkat et. Ya bir an evvel kendine gelirsin ya da ben seni kendine getirtirim!"

Barlas yüzündeki sinir bozucu sırıtmayı silip abime öfkeyle parladı. "Bu kızı bu eve sokarken bana fikrimi sordun mu? Eğer ben onun yüzünden bu masaya oturmuyorsam, o da keyifli keyifli kahvaltısını yapamaz. Yapamadı da zaten."

Bağırması üzerine bedenimin titremesine mani olamadım. Kendimi çok berbat hissediyordum. Gerilen sinirlerimi gevşetmek için ağlamaya ihtiyacım vardı; fakat Barlas'a arzuladığı şeyi vermeyecektim. Kendime gelmek istercesine başımı iki yana salladım. Titreyen ellerimle masadan destek alarak ayağa kalktım.

Abim yerdeki cam kırıklarını umursamadan Barlas'a doğru ilerledi. "Onun bu evde kalmasından başka bir önerin var mı? Ne yapayım yani, kardeşimi de alıp başka bir eve mi çıkayım? Eğer istediğin buysa derhal eşyalarımızı toplarız. Şu anlık eski püskü bir ev bulsak bile, senin bu sebepsiz öfke ataklarınla yaşamaktan iyidir."

Barlas'ın abime bakan gözlerindeki ifade soğumaya başladı. Az önce öfkeyle ateş saçan bakışları, şimdi harını yavaş yavaş yitirmişti. "Erkin, senin bu evden gitmeni istemiyorum. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Gitmesini istediğim yalnızca kardeşin... Neden onun için özel bir yurtla görüşmüyorsun? Ya da tek başına bir ev tutmasını sağlamıyorsun? Dert ettiğin paraysa ben hallederim. Yeter ki gitsin!"

"Ecrin yurtta kalmayı istemiyor; çünkü yemek ve banyo konusunda titizlik gösteriyor.  Ayrıca tek başına bir evde yaşamak onu korkutur. Zaten benim de içim rahat etmez. Kendine bir ev arkadaşı bulması için ona zaman tanıyorum. Ondan sonra Ecrin için güzel bir ev bakacağım."

Abimin benim hakkımda söylediği her şey harfiyen doğruydu; fakat az önce karşılaştığım kaba tavırdan sonra burada kalmak istemiyordum. Köpekler dahi istenmedikleri yerde durmamaları gerektiğini bilirdi. Benim de gitmem gerekiyordu.

"Abi odanın içinde ayrı bir mutfağı olan bir yurt bulabiliriz. Tek kişilik bir oda seçerim, banyosu da ayrı olur. Yanımdaki odalarda bir sürü kız olacak; bu yüzden korkmam da. Şu anda en iyi seçenek bu görünüyor." dedim.

Abim gözlerimin içine baktı. Orada bir yerde bunu gerçekten isteyip istemediğimi bulmaya çalışır gibi göz bebeklerimi eşeliyordu. Sonra gözlerini yumup derin bir iç çekti. Gözlerinin bir sonraki hedefi Barlas oldu.

"Ben ev bakmak için emlakçıya uğrayacağım, akşam eşyalarımızı toplarız." dedi ve yüzünde zerre his barındırmayan bir tebessüm belirdi. "En yakın arkadaşın olarak ne kadar hatırım olduğunu görmüş oldum. Demek ki iyi günde dostummuşsun. Çok sağ ol Barlas."

Abim, Barlas'ın cevap vermesine müsaade etmeden koridora doğru ilerledi. Anlaşılan yurt fikrini mecburiyetten söylediğimi fark etmişti ve bu yüzden birlikte yeni bir ev tutmamızda karar kılmıştı. Evin duvarlarında birden bire yankılanan kapı sesiyle, üzerindeki eşofman takımını bile değiştirme gereği duymadan evden çıktığını anlamıştım.

Kapı sesini işittikten sonra, gözlerim istemsizce Barlas'ın kaskatı kesilmiş yüzünde duraksadı. Karşısındaki boşluğa donuk gözlerle bakıyordu. Abimin tepkisi onu gafil avlamıştı. Sessiz ve çaresiz gibi duruyordu. Sanki tüm yaptıklarının pişmanlığını şimdi yaşıyordu. Gözleri daldığı boşluktan bana doğru sürünerek çıktı. Bakışlarımız birbirini bulduğunda bakışlarındaki öfke eski konağına döndü. İçine çektiği soluğu sertçe dışarı bıraktı ve sandalyelerden birine sert bir tekme geçirip yanındaki diğer sandalyelerle birlikte devrilmesini seyretti.

"Sen ciddi anlamda psikopatsın!"

Kelimelerimi daha fazla içimde saklayamadım. Barlas işittikleri üzerine gözlerindeki nefreti gözlerimde biledi. O kadar sert bakıyordu ki, bakışları altında her geçen saniye eziliyordum.

"Kapa çeneni ve gözüme gözükme!" dedi.

"Bana karşı davranışlarından sonra asıl kapanacak bir çene varsa, o da senin çenen olmalı."

Tek kaşını kaldırıp yüzümü süzdüğünde, öfkeli bakışları mümkünmüş gibi daha da derinleşmişti. Dudakları düz bir çizgi şeklini aldı ve yeri sarsacak adımlarıyla bana doğru ilerledi. Saniyeler içinde önümde bittiğinde hissettiğim gerilimden nefesim adeta soluk borumda tıkanmıştı.

"Sana benimle böyle konuşma hakkını kim verdi?"

Sana her zaman kim verdiyse, o.

"Ne o, burada bir tek sen mi ukalalık edeceksin? Masayı yerle bir eden, durduk yere bana ağzına geleni bir bir saydıran sensin. Ben sana karşı diklenince mi zoruna gitti?"

Sinirle tıslayarak söylediklerim üzerine, kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çattı. "Bana karşı sergilediğin bu davranışlar sadece midemi bulandırıyor. Sana karşı nefret dahi beslemek istemiyorum, bunun için beni kışkırtma."

"Sana kötü bir haberim var. Sen benden çoktan nefret etmeye başladın ve ne yazık ki, ben de senden." dedim.

Gözümü korkutmak istercesine başını yüzüme doğru eğdi. "Ben sana nefretimi bile layık görmüyorum."

"Tanımadığın bir kadına bu kadar önyargı göstermen seni aşağılara çekiyor. Bu yüzden kendi layığını oralarda bir yerde bulman muhtemel."

Dişlerini sımsıkı birbirine bastırmış olacak ki, çene hattı fazlasıyla belirginleşti. "Seni tanımama gerek yok. Diğer kadınlar gibi adi ve aşağılık-"

Sözünün devamını getirmesine izin vermedim; çünkü dizginlemeye çalıştığım öfkenin yuları elimden kaçtı. Elim sert bir şekilde yanağını savurdu. Yanağında oluşan kırmızımsı iz ve tokadın yarattığı ses, tüylerimi ürpertmeye yetmişti. Onun canını yakmanın verdiği tatmin olmuşluk hissi, içimdeki öfkeyi parçalara bölerek her hücremden söküp atmaya yetmişti..

Bütün yaptıklarının acısını çıkartmıştım.

Barlas, bir anda kafasını kaldırıp kısılmış gözlerini şaşkınlıkla araladı ve bakışlarını yüzüme odakladı. Adeta bakışları ile canımı almak istiyordu. Az önce inkar ettiği nefret, gözlerinde nefes alıyordu. Güçlü elleri beni kollarımdan kavrayıp beni neredeyse gövdelerimizi birbirine değdirecek kadar yakınına çekti. Üzerimde baskınlığını arttırmak için çabalıyordu; ama ben başım dik bir şekilde doğrudan gözlerine bakıyordum. Gergin dudaklarını araladığında öfkeyle çatallaşan sesini duyurdu.

"Bana tokat atma cesaretini nereden buldun bilmiyorum; fakat bir daha bana dokunmaya kalkarsan ya da benimle böyle konuşacak olursan, o kolunu katiyen kullanılamayacak, çeneni de bir daha konuşamayacak hâle getiririm!"

Söylediği kelimeler sinirimi hat safhaya çıkarırken, yumruklarımı sıkarak dişlerimin arasından tısladım. "Şimdi de beni tehdit mi ediyorsun? Asıl sen ağzından çıkanlara dikkat et! Bana aşağılık ve adi demeye hakkın yok senin!"

Öfkesi gözlerini parçalayabilecek kadar güçlendi. Bir süre titreyen çenesiyle öylece durdu. Sonra dudakları bir anlığına alayla kıvrıldı ve sıcak nefesini yüzüme çarpıtarak aynı sert tonlamada konuştu. "Ne o, gerçekleri duymak ağırına mı gitti ?"

Demek aşağılık ve adiyim, öyle mi? O halde bu iftiranın hakkını vermem gerekiyordu.

Beynimin öfkeyle uyuştuğunu hissettim. Damarlarımda dolanan kan sanki beynime sıçramıştı. İçimdeki öfkeyi soğutmak için ayrıca bir çaba sarf etme gereği duymadan dizimi sertçe erkekliğine geçirdim. Alaylı bakan gözleri dehşetle aralanırken garip garip sesler çıkararak elini erkekliğine götürdü. Kendini dizlerinin üzerine bırakmamak için zor duruyordu ve resmen ayakta kıvranıyordu. Ben ise onun acı çekişini, acımasız bir düşman gibi seyrediyordum.

Bunu sonuna dek hak etmişti.

"Sen beni hiç tanımıyorsun Barlas! Bu zamana kadar nasıl kızlarla tanıştın bilemem, fakat ben senin bildiğin kızlara benzemem, duydun mu beni? Ne onlar gibi aşağılık ve adiyim, ne de laflarının altında kalacak kadar basit biriyim. Bir daha değil bana aşağılık veyahut adi demek, demeye yeltenirsen ya da öyle bir imada bulunursan, yemin ederim ki seni hadım ederim! Umarım anlatabilmişimdir."

-

Oy ve Yorum lütfen :) Size ufak bir tavsiye; Barlas'tan nefret etmeyin bence, sonradan pişman olabilirsiniz :))

Sizi çok seviyor ve öpüyorum ♥♥ :**

-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac

-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top