MSOM? -3- ❝Ev Arkadaşı❞
**Multimedyada Ecrin var.
İyi Okumalar :)
-
3. Bölüm
▪Ecrin Karayel▪
Şu an ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette 6. katın ortasında dikiliyordum. Az önce, abimin evi sandığım dairenin kapısı yüzüme çarpılmıştı. Bana oldukça yabancı gelen iki dairenin arasında sıkışmış gibi hissediyordum.
Bulunduğum katın ve dairenin doğru olduğundan emindim; fakat apartmandan emin değildim. Belki de bu civarlarda birden fazla Açelya apartmanı vardı. Büyük ihtimalle yanlış apartmanda olmalıydım.
Evet, kesinlikle.
Topuklarımın üstünde dönerek asansöre doğru ilerledim. Birkaç adımla asansörün önünde durduğumda, asansörün yukarı çıkmakta olduğunu fark ettim. Asansörün gelmesini beklerken yine düşüncelerim beynime istilâ etmişti.
Geçen hafta abimi aradığımda telefonu bu adam açmıştı. Bu konuda hiç şüphem yoktu; çünkü ses tonu başkasıyla karıştırılmayacak kadar farklıydı. Bu durumda, abim onunla arkadaştı. Yoksa abimle bu adamın arasındaki arkadaşlık, sandığımdan çok daha fazla mı samimiydi? Abimin yedek anahtarını kendine saklayıp evine dilediği zaman girip çıkabileceği kadar...
Asansörün kapıları iki yana açıldığında düşüncelerimi def ettim. Başımı kaldırıp bavuluma tutundum. Birden gözümün önünde beliren tanıdık yüz heyecanla tenimin karıncalanmasına neden oldu.
"Abi!"
Bağırmamın ardından abim başını kaldırıp yeşile çalan maviliklerini gözlerime çevirdi. Yüzüne bir tebessüm yerleştirdikten sonra, asansörü terk edip beni tek hamlede kollarının arasına aldı. Sarılışına saniyesinde karşılık verdiğimde, burnunu saçlarıma dayadı. Kokumu içine çekerken kollarımı daha da sıkılaştırıp başımı gömdüğüm boynuna derin bir öpücük kondurdum.
"Seni özledim sarı cadı."
Sesindeki sıcacık tını, kalbime ılık bir su gibi aktı. Onu deli gibi özlemiştim. Ona sımsıkı sarılmaya bir an olsun son vermek istemiyordum.
"Ben de seni çok özledim."
Söylediklerim üzerine bir adım geri çekilip yüzümü avuçladı. Gözlerimin içine uzunca bakıp yanaklarıma derin birer öpücük kondurdu. Ardından bir yanağımı hafifçe ısırdı. Normalde olsa, o şımarık hallerime bürünüp bağırır çağırır ve elimle yanaklarımı silerdim; fakat onun ısırığını bile özlemiştim..
"Daha da güzelleşmişsin." dedi.
Dudaklarımın arasından küçük bir kıkırdama döküldü. Bu iltifat beni her zamanki gibi mutlu etmişti. Abimden ufacık bir iltifat dahi alsam, mutluluktan havalara uçuyordum; çünkü o kimseye yaranmak için yalandan güzel sözler sarf etmezdi. Gerçekten karşısındakini nasıl görüyorsa, öyle söylerdi.
"Sahiden mi ?"
Başını aşağı yukarı salladıktan sonra, elini yüzümden uzaklaştırıp beni baştan aşağı süzdü. Gözleri şortuma takıldığında, yüzündeki sırıtış yavaş yavaş silindi. Kalın kaşları, gözlerini kısmak için can atıyordu sanki. Birden çatılan kaşları üzerine alt dudağımı ısırdım.
Her zamanki kıskanç tavırlarından birisiydi işte...
"Bir gün sana birisi bakacak olsun da, gözlerini oyup eline vereyim. Onu istiyorsun herhalde." dedi.
Omuz silkip tatlı tatlı gülümsedim. "Onlar bakmasınlar, abi. Sorun bende değil, onlarda."
Abim benimle baş edilmeyeceğini bildiği için, dikkatini 12 numaralı kapının üzerine verdi.
"Burada mı yaşıyorsun, abi?" diye sordum.
"Evet, güzelim." dedi ve bavulumu elimden alıp on ikinci dairenin kapısına doğru ilerledi. "Evimize girelim artık. Sana anlatmam gereken şeyler var."
Soruma olumlu yanıt vermesinin üzerine, on ikinci daireye dehşetle baktım. O adamla gerçekten çok mu samimiydi ve bu adam elini kolunu sallaya sallaya, her canı istediğinde evimize mi gelecekti? Üstelik onu her gördüğümde sinir sistemimi alt üst edeceği her hâlinden belliydi.
"Evde midir acaba ?"
Abimin kendi kendine fısıldayıp söylendikleriyle, aklıma ilginç bir düşünce geldi. Aşağıdayken o adam bana, "Ben kadınlardan pek haz almam" gibi bir cümle kurmuştu. Bunun nedeni erkeklerden hoşlanıyor olması mıydı? Bir anlığına abimle aralarında bir şey olma ihtimalini düşündüm; ama abim kadınlardan hoşlanıyordu. Bu zamana kadar birçok kadınla çıkmıştı. Peki ya her iki cinsiyetten de hoşlanıyor ve bunu bizden ustalıkla gizliyorsa...
Sanırım saçma sapan kuruntularla kafamı yoruyorum.
"Anahtar yok. Umarım Barlas evdedir."
Barlas... Geçen hafta abimi aradığımda karşı hattan sesini duymuştum. Abim ona adıyla seslenmişti. Anlaşılan buraya sık sık geliyordu.
O gün abimi ikinci kez aradığımda telefonu Barlas açmıştı. Abimin telefona bakamayacak kadar meşgul olduğunu ve sonra aramam gerektiğini söylemişti. Hatta sonradan abim beni geri aradığında nefes nefeseydi. Yoksa... Hayır, hayır, bu ihtimali aklımdan çıkarmalıyım.
"Abi, Barlas kim?" diye sordum.
Abim ceplerini kurcalayıp anahtarını aramaktan vazgeçti ve bana cevap vermeden önce parmaklarını zile bastırdı. "Birazdan her şeyi anlatacağım."
Bu cevabı beni biraz korkutmuştu, biraz...
Kapı sertçe açıldığında, Barlas'ı üstünde tişörtü olmayan ve boynuna mutfak önlüğünü asmış bir halde gördüm. Mutfak önlüğü göğüslerini gizlemekte hiç yardımcı olmadığı için, göğüs ve kol kasları sergileniyordu. Bu görüntüye kayıtsız kalmak için gözlerimi kaçırdım.
"Barlas, kız kardeşim ile tanış."
Gözlerimi yukarı kaldırıp onun yüzüne baktım. Bakışlarımız çakıştığında kahverengi gözlerinin ne kadar derin baktığına şahit oldum. Bataklık gibi...
"Merhaba, ben Ecrin." dedim.
Elimi ona doğru uzattığımda hâlâ gözlerini gözlerime odaklamıştı. O kadar hissiz bakıyordu ki, duygularının olduğuna şüphe ettim. Şu an muhtemelen şaşırmış olmalıydı; fakat bunu öyle güzel kamufle ediyordu ki, sanki daha önceden benim kim olduğumu biliyormuş gibi...
Elimi hâlâ sıkması için havada tutuyordum, fakat sıkacağı yoktu. Tam elimi indirmeye niyet etmişken dudağının sol tarafı alay edercesine kıvrıldı ve elini kapının kolundan çekti. Beni hiç umursamadan geriye doğru bir adım attı.
"Ben mutfaktayım Erkin."
Elimi geç de olsa aşağı indirdiğimde o çoktan arkasını dönüp bahsini ettiği mutfağa doğru ilerledi. Havada kalan elimi sinirle yumruk yaptım. Bu adamda ciddi manada tahammül edilemez bir soğukluk vardı. Oysaki gözleri ruhunun tam karşıtını yansıtıyordu. Bakışları sıcacıktı.
"Ona alışman biraz zor olacak."
Abimin söyledikleri ile şaşkınlıkla kalakaldım. "Ona niçin alışmam gerekiyor?"
Sesimdeki şaşkınlık çok rahat anlaşabiliyordu. Yanındaki bavulumu tek eliyle kaldırıp içeri girdi. Ben de peşinden yeni evime adım atarken, içimde heyecan namına bir şey kalmamıştı. Tam tersine içime kurt düşmüştü. Bu evde kesinlikle hoşuma gitmeyecek bir şeyler dönmüştü.
"Onun kadınlara karşı çözemediğim bir garezi var. Birlikte yaşayacağımıza göre, ona alışman gerek. Eğer alışamazsan, bu evde varlığı bile seni rahatsız eder. "
Kapıyı örttüğünde ağzım şaşkınlıkla açılmış bir vaziyette abime bakıyordum. "O da bu evde mi yaşayacak?"
Sorum üzerine bakışlarını bana doğrulttu ve meraklı bakışlarıma karşılık olarak burukça gülümsedi. "Aslında... O zaten üç yıldır bu evde yaşıyor."
Ne ? Nasıl yani ? Yok artık!
"Bu da ne demek oluyor ?"
"Barlas benim yaklaşık üç yıldır ev arkadaşım. Her neyse, girişte ayakta dikileceğimize salona geçelim."
Ev arkadaşı mı? Öyleyse abim Barlas'tan niye bize 3 yıl boyunca bahsetmemişti ve benim daha şimdi haberim oluyordu?
Elini belime yerleştirip beni salona yönlendirdiğinde, sadece susmayı tercih ettim. Evi incelemek bile hiç içimden gelmiyordu. Şu an aklımda çeşitli düşüncelerle boğuşup durmaktan başka bir şey yapamıyordum. Şaşkınlık ve karmaşıklık tüm hücrelerime istilâ etmişti. Az önce işittiklerime dair hiçbir mantıklı kılıf uyduramıyordum.
"Geç otur şöyle güzelim." dedi.
Söyledikleri üzerine dikkatimi işaret ettiği koltuğa sabitledim. Zihnimi dağıtmak için etraftaki mobilyaları incelemeye çalıştım. Geniş salonun bir kısmını modern bir oturma grubu kaplıyordu. Beyazın zarafeti koltuklar gibi, salonun büyük bir kısmına da hakimdi. Plazma Televizyonun karşısına denk gelen koltuğa oturduğumda, etrafı incelemeyi sürdürdüm. Salonun ufak bir kısmını kaplayan, beyaz masa ve etrafına dizilmiş mor kumaştan sandalyeler çok hoş duruyordu. Bu mobilyaları kesinlikle abim seçmiş olamazdı; çünkü kesinlikle zevksiz bir insandı. Bakışlarım vitrine takıldığında raflardaki aksesuarların arkasında kalan birkaç fotoğraf dikkatimi çekti.
Neyse, bunları sonra muhakkak incelerdim. Şimdi sorgu zamanıydı.
"Neden bize bir ev arkadaşın olduğunu söylemedin?"
Sorduğum sorunun ardından abim oturduğu koltukta huzursuzca kıpırdandı. Kısa süre sonra gerginliğini atlatıp ellerini önünde birleştirdi ve nihayet gözlerimin içine bakabildi. Onu köşeye sıkıştıracak kadar dikkatli bakışlarımı gözlerinin mavisinde sabitlerken tedirginliği mümkünmüş gibi iki kat arttı.
"Biliyorsun, babam bana aylık 2.500 tl gönderiyor. 2000'i ev kirası, 500'ü diğer masraflar için."
Kelimelerin aldığı yol şekillenirken varacağı yeri çok iyi anlayabiliyordum. Sinir kat sayım devasa bir boyuta ulaşmak üzereydi. Kendime engel olamayarak araya girdim.
"Eğer bir ev arkadaşının olduğunu söyleseydin, babam paranı yarıya indirecekti ve sen de o yüzden bizi kandırmayı seçtin, değil mi?"
Ne diyeceğini bilmez bir edaya bürünürken her şeyi yoluna sokmak istercesine maskesini takındı ve etrafa sahte birkaç gülücük saçtı. Ne yazık ki, gerçekten hissettiği duyguları gizlemek konusunda çok vasattı.
"Ecrin, biliyorsun ki babam eğlence hayatımın olmaması konusunda çok ısrarcı ve sırf bu yüzden bana fazladan para koklatmıyordu. Sonuçta üniversite hayatından biraz tat almak şart... Kendimce biraz kar etmek istedim, o kadar."
Özrü kabahatinden büyük!
"Üç yıldır bizi ayakta uyuttuğuna inanamıyorum." dedim ve gerginleşen şakaklarımı parmaklarımla ovdum.
Abim işin içinden ufak bir açıklamayla çıkamayacağını anlamış olacak ki, koltukta yanıma oturdu ve bana pişman gözlerle baktı. "Gerçekten üzgünüm. Bu yaptığım yanlış bir hareketti; fakat her şeyi telafi edeceğim. Sen üniversitede kendine bir arkadaş edinene kadar bu evde bizimle kalırsın. Sonra sen arkadaşınla yeni bir ev tutarsın ve babamın gönderdiği paranın yarısıyla senin evinin kirasını karşılarım. Lütfen Ecrin, babama bir şey söyleme."
Yalvarır bir edayla bakışlarını bana sunarken ona karşı hissettiğim şefkati sömürüyordu. İçimdeki iyi niyet, her zamanki gibi çanlarını çalarken gözlerimi sıkıca yumup üzerimdeki gerilimi def ettim. Başımı aşağı yukarı sallayıp onun bu teklifini kabul ettim; çünkü başka bir seçeneğim yok gibi görünüyordu.
"Kendime yeni bir arkadaş bulup eve çıkana dek paranın yarısını bana vereceksin. Ben onu bir kenarda biriktireceğim ve ilerde babama bu yalanı itiraf ettiğin zaman ne kadar para biriktiyse hepsini babama vereceğim. Anlaştık mı?" dedim.
Her ne kadar bu teklifim pek hoşuna gitmese de kabul etmekten başka çaresi yoktu. "Tamam, anlaştık."
Abimle yaptığımız anlaşmadan sonra ortamdaki gerilim tamamen yok oldu. Abim bana odamı göstermek için yukarı kata kadar eşlik etti. Üst katta sol tarafta kalan odaya doğru ilerledik. Abim kapıyı aralayıp benim içeri girmemi bekledi. Geniş bir odayla karşı karşıya kaldığımda biraz şaşırmıştım. Bu oda evimdeki odamdan çok daha genişti. Tek kişilik bir baza, küçük krem rengi bir kütüphane ve orta büyüklükte gül kurusu bir giysi dolabı vardı. Parkenin neredeyse tamamını kaplayan bej rengi halı yumuşacık görünüyordu. Yatağımın üzerinde de kırmızı bir nevresim takımı seriliydi. Bu odadaki renk uyumsuzluğu biraz fazla dozdaydı.
Abimin dizayn ettiği aşikardı.
"Sanki biraz fazla renkli bir oda..." diye mırıldandım.
"Hepsini tek tek senin için seçtim. Kütüphane ve giysi dolabı ikinci el; ama geri kalan her şey sıfır. Nasıl, beğendin mi?"
Alt dudağımı ısırdım ve yalan söylemek için biraz da olsa kendimi zorladım. "Beğendim, abi. Zahmet etmişsin, çok teşekkür ederim."
"Lafımı olur, senin için az bile... Gelişin çok ani oldu. Bir haftadan fazla zamanım olsaydı daha çok şey alırdım. Artık yeni evine yerleşince birlikte alırız." dedi.
Muhtemelen yeni evime bu eşyaları götürmeyecektim; ama burada yaşadığım müddetçe bu odayı seveceğim kesindi. Her ne kadar renk konusunda ufak pürüzler olsa da, abim bütün bunları benim için seçmişti.
"Müsaadenle ben eşyalarımı yerleştirip üzerimi değiştireyim abi. Sonra aşağı yanına gelirim."
"Tamam nasıl istersen, bir tanem." dedi ve tam odadan dışarı çıkmak için kapıya yönelmişken bir şey daha söylemek için duraksadı. "Bu arada... Geçici de olsa, burası senin de evin. Hoş geldin."
***
Eşyalarımı dolabıma yerleştirdikten sonra altıma siyah bir tayt, üzerime de mor bir bluz giyindim. Saçımı arkada salaş bir at kuyruğu yaptım ve su içmek için aşağı indim.
Mutfaktan içeriye adımımı atmamla, ocağın başında bir şeyler ile uğraşmakta olan Barlas'ın gözüme çarpması bir oldu. Sanırım bir şeyler pişirmeye çalışıyordu. Onunla göz göze gelmekten kaçındığım için dikkatimi mutfaktaki masaya yönelttim. Telefonumu masaya bırakıp masanın üzerindeki sürahiyi elime aldım. Sürahinin yanında duran bardağın içini suyla doldurdum.
Başım istemsizce ona doğru çevrildiğinde, bakışlarımız ansızın çakıştı. Barlas bu bakışmanın öylesine olduğunu izah etmek istercesine umursamaz bir ifadeyle tekrardan işine döndü. Onun kaslı sırtına bakmamayı tercih ederek omuz silktim ve masanın üzerindeki, içini suyla doldurduğum bardağı avuçlayıp bir dikişte bitirdim.
Gözlerim etrafta gezindiğinde mutfak dolaplarının dahi beyaz olduğunu farkettim. Buz dolabı ve bulaşık makinesi derken, mutfak cidden beyaz ile donatılmıştı. Şu an kalçamı yasladığım masa da beyazdı. Abim beyazı bu kadar sevmezdi, büyük ihtimalle Barlas seviyor olmalıydı.
"Beyaz çok leke tutar, sürekli dolapları silmem gerekecek."
Mutfak oldukça sessiz olduğu için, kendi kendime mırıldandığım sözler Barlas'ın da işitebileceği bir tondaydı. Elimdeki bardağı yıkamak için lavabonun yanına gidiyordun ki, Barlas'ın tok sesi duraksamama neden oldu.
"Evdeki işlere karışma, burada geçicisin."
Elimdeki bardaşı lavabonun içine bıraktım. "O hâlde bardağımı sen yıkarsın."
Göz ucuyla bana sert bir bakış attı. "O bardağı bir daha kullanmamak için çöpe atacağım."
"Sen bilirsin." diyip omuzlarımı silktim. "Klozeti de sökmen gerekebilir."
Barlas benimle baş edemeyeceğini anlamış olacak ki, dişlerini birbirine kenetledi. Bakışları ocaktaki tavanın üzerinde durdu. Ben de onun bakışlarını takip ettim. O sırada tavanın içine yumurtanın kabuklu bir şekilde kırıldığını ve neredeyse yanmak üzere olduğunu gördüm.
"Yanacak!" dedim, ani bir heyecanla.
Barlas birden bire panikledi ve tavayı ocaktan hızla çekti. O esnada tava parkenin üzerine düştü. İçindeki yumurta tavadan önce parkeye sıçramıştı. Üst tarafı yarı çiğ, alt tarafı ise yanıktı.
"Neden beni panikletiyorsun?!" diye bağırdı.
Bir yandan şaşkındım, öteki yandan ise onun beceriksizliğine gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Sahiden bir yumurta kırmayı bile beceremedin mi?"
Barlas elini sinirle saçlarının arasından geçirip çizilen karizmasını kendine yediremedi. "Yalnızca dikkatsiz bir anıma denk geldi."
Masanın üzerinden kağıt havluyu alıp yere düşen yumurtayı aldım ve ardında bıraktığı lekeleri sildim. "Oysaki pür dikkat tavada pişen yumurtayı seyrediyordun. Ya aklın başka bir yerdeydi ya da cidden çok kötü bir aşçısın."
"Kapat çeneni ve çık şu mutfaktan!"
Yüzüne bakma gereği duymadım; çünkü tıslarcasına söylediklerine bakılırsa yine fazlasıyla suratsızdı. Yüzüme umursamaz bir tebessüm yerleştirdim. Bu adamın tavırları sahiden sinirlerimi bozuyordu; fakat ona istediğini vermeyecektim. Aklı sıra kaos ortamı çıkartacak ve bana bu evi zindan edecekti.
Daha çok beklerdi.
Yerdeki tavayı lavabonun içine bıraktıktan sonra hâlâ yanmayı sürdüren ocağa doğru ilerledim ve ateşi söndürdüm. O sırada gözüm resmen ocağın üzerine kırılmış yumurtaya çarptı. Üstelik ocağın diğer tarafındaki tavanın içinde de yumurta vardı. O da yanıktı ve yarısı yenmişti.
Bu beceriksizlik değildi, bambaşka bir boyuttu.
Tavanın sapını kavrayıp ona doğru baktım. Benden birkaç adım arkada ayakta dikiliyordu ve hareketlerimi seyrediyordu. Ona doğru bir adım atıp gözlerinin içine alttan baktım. Bakışlarımdaki alaycılık kolayca seçilebilirdi.
"Kesinlikle berbat bir aşçısın."
Cevap vermesine fırsat vermeden ona sırtımı döndüm. Bu tavayı da lavabonun içine bırakıp bulaşık sepetinde duran temiz tavayı aldım. Tezgahın üzerindeki yağ şişesiyle tavayı biraz yağladım. Dolaptan 2 tane yumurta çıkartıp ocağa doğru yürüdüm.
"Ne yapıyorsun orada?" diye sordu.
"Senin bir türlü yapamadığın şeyi yapıyorum. Yani hayatta yapılabilecek en kolay şeyi... Yumurta kırıyorum Barlas."
Ona ilk defa adıyla hitap eKesintmiştim. Üstelik "abi" hitabını eklemeden... Muhtemelen abimle yaşıttı ve bu da aramızda üç yaş olduğunu gösteriyordu. Ona böyle hitap etmek doğru gelmese de, abi diyebilecek samimiyeti ondan görememiştim. Bu yüzden kimse beni suçlayamazdı.
Ayrıca "Barlas abi" kulağa çok komik geliyordu.
"Sadece sakarlığım tuttu, Ecrin. Sen kendi işine bak!"
Sözlerine karşılık sadece gülüp geçtim ve yapmak üzere olduğum işi sürdürdüm. Yumurtayı tezgâhın köşesine, fazla sert sayılmayacak şekilde vurup hafifçe çatlamasına neden oldum. Ardından yumurtayı onun görebileceği bir açıda havaya kaldırdım.
"Yumurtayı tezgaha çok sert vurursan kırdığın zaman kabuklarıyla birlikte tavaya dökülür. Böyle hafifçe çatlaması yeterli."
Yumurtanın kabuğunu iki parçaya ayırıp tavanın üzerine akıttıktan sonra diğer yumurtayı da kırdım. Çekmeceleri kurcalayıp tavanın çizilmemesi için tahta bir kaşık buldum ve çiğ yumurtayı iyice tavaya yaydım. Tezgâhın üzerindeki tuzluğu elime alıp yumurtanın üzerine serptim ve birkez daha karıştırdım. Ardından beni dikkatlice izleyen Barlas'a bakıp bilmiş bilmiş sırıttım.
"Yumurtayı kırdıktan sonra iyice karıştırmazsan üst tarafı çiğ kalır ve alt tarafı da yanar. Omlet yapıyor olsaydın öncesinde iyice çırpıp pişirirken de çevirmek durumunda kalırdın; ama bence sen hiç o toplara girme. Sadece yumurtayı böyle kırman ve pişerken karıştırman yeterli."
Ona söylediklerime karşılık yüzünü buruşturarak bana ve tavaya baktı. "Eminim iğrenç olmuştur. O yumurtayı yemeyeceğim, boşuna uğraştın."
Duyduklarım üzerine elimdeki tahta kaşığı bırakıp ocağın altını kapattım. Her ne kadar sinirlensem de ona belli etmemek için duygularımı ifademe yansıtmadan omuz silktim.
"Keyfin bilir."
Hızlı adımlarla mutfağı terk ederken salondan gelen televizyon sesine doğru ilerledim. Muhtemelen abim spor kanalında maç tekrarlarını seyrediyordu. İçeri girer girmez görüş alanıma giren televizyon ekranıyla bir kez daha yanılmamıştım. Abim televizyona öyle bir dalmıştı ki benim içeri girdiğimi fark etmemişti bile. Koltuğa yayılarak uzanmıştı. Yanına doğru gidip sessizce diz çöktüm ve yanaklarından öptüm. Nihayet dikkatini çekmiş olacağım ki, bana ışıldayan gözleriyle bakıp kollarının arasında sıkıca sardı ve başımın tepesinden öptü.
Aramızdaki buzların erimesi bu kadar kolaydı işte...
Abim koltukta kenara kaydığında ben de hemencecik yanına uzandım. Bir süre başımı göğsüne koyup kokusuyla soluklandım; fakat o kısa süre içinde tüm dikkatini televizyona verdi. Canım sıkılmasın diye telefonumla ilgilenme kararı aldım. Tam elimi cebime götürecekken telefonumun orada olmadığını fark ettim. Bir süre nerede unuttuğumu bulmaya çalıştım ve en sonunda mutfak masasında kaldığını hatırladım.
Usulca abimin yanından kalkıp telefonumu almak için mutfağa doğru yol aldım. Mutfağa girdiğim anda yine gözlerim Barlas'ı hedef aldı. Sessizce ocağa doğru eğilmiş, elindeki ekmekle birlikte kırdığım yumyrtayı yiyordu. Yüzümde oluşan sırıtmayla onu seyretmeyi sürdürdüm. Benim mutfak kapısında dikildiğimin farkında değildi; ama elbette farkında olmasını sağlayacaktım.
"Afiyet olsun."
Sesimi duyar duymaz yedikleri boğazına dizilmiş olmalı ki, boğulurcasına öksürmeye başladı. Hafif bir endişe bedenimde hâkimiyet kurarken, ona kızgınlığımı unutup masanın üzerindeki sürahiden, bardağı suyla doldurdum ve bardağı kavrayıp hızla ona doğru ilerledim.
"Hadi, iç şu suyu."
Yüzünü bana doğru döndü ve elimden bardağı alıp kafasına dikti. O an üzerindeki önlüğünü çıkartmış olduğunu fark ettim. Onun tavana bakarak su içmesini fırsat bilerek karnındaki kaslara kısa bir bakış attım.
Bu adamın bu kadar yakışıklı olması sinir bozucu bir durumdu; ama üstesinden gelecektim.
"İyi misin?" diye sordum.
Elindeki bardağı tezgâha bıraktığında hiçbir tepki vermeden ağzını sildi ve tekrardan gardını kuşanıp arkasını döndü ve mutfakta ilerlemeye başladı. Kısa bir süre sonra mutfağı terkettiğinde bakışlarımı ocağın üzerindeki tavaya çevirdim. Resmen silip süpürmüştü.
Açlık nelere kadirmiş, şahit olmuştum.
***
Yatağımda hissettiğim hareketlenmeler ile içime bir karamsarlık çökmüştü. Bu da neyin nesiydi ? Bakışlarımı yatağın diğer tarafına doğrulttuğumda, karanlıkta bile kolaylıkla tanınacak o muhteşem yüz hatları ile karşı karşıya kaldım. Gergin dudakları bir süreliğine büküldü ve yatağıma yavaşça tırmanıp ağırlığını vermeden üzerime çıktı. Kalbim maraton koşmuş misali, göğüs kafesimde can çekişirken güçlükle dudaklarımı araladım.
Ağzımdan çıkacak kelimelerin havaya saçılmasına izin vermeden, işaret parmağını dudaklarıma bastırdı ve dudaklarını boynumda gezdirerek aşağı doğru indi. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Şu an irademi kuşanamıyordum. Kelimenin tam anlamıyla, gücümün tükendiği noktadaydım.
Çenemde hissettiğim ıslaklık ile gözlerimi sıkıca yumdum. Çeneme bıraktığı dil darbeleri çok sıklaşmıştı. Resmen çenemi yalıyordu diyebilirdim. Sık sık aldığı nefesler tüylerimi ürpertiyordu. Birden kulaklarımı çınlatan havlaması ile şaşkınlığım 10 katına çıkmıştı.
Barlas ne zamandan beri, bu kadar gerçekçi havlamaya başlamıştı ?
Havlama sesi gittikçe artarken yüzüme akan salyalarda neyin nesiydi ? Gözlerimi kıpırdatarak açtığımda her şeyin saçma bir rüyadan ibaret olduğunu farkettim. Daha ilk geceden böyle rüyalar görmem, ciddi anlamda hiç hayra alamet değildi.
Üstelik bu rüyadaki kişinin Barlas olması tamamıyla saçmalıktan ibaretti. O benim rüyama girecek son kişi bile olamazdı. Bilinçaltımda yeri dahi yoktu.
Rüyanın etkisinden mi bilinmez, hâlâ kulaklarımda derin ve sık nefes sesleri çınlıyordu. Nedense yüzümde sahiden bir ıslaklık hissediyordum. Gözlerim, pencereden sızan ay ışığının aydınlattığı tavanda gezindi. Öğlen yemek yaptıktan sonra, abimin benim için aldığı dolaba tüm kıyafetlerimi güzelce yerleştirip odama bir düzen getirmiştim. Ikindiye doğru ise yeni yatağımda derin bir uykuya dalmıştım. Hava karardığına göre, bayağı uyumuş olmalıydım.
Bütün bunları düşünürken, hâlâ şu nefes sesini duymam normal miydi ?
Kulaklarıma dolan nefes sesleri gerilmeme sebep oluyordu. Bir anda göğsüme yumuşak bir şeyin sürttüğünü hissettim. Her zaman ki korkum hücrelerime otururken sakin kalmaya çalıştım. Ben kesinlikle üç harflilerden korkardım ve şu an onlardan birisinin nefesini duyuyor olabilirdim. Hatta şu an tenime değen yumuşak şey de, onun bir uzvu falan olmalıydı.
Korku kat sayım gittikçe büyürken, ansızın kulaklarımı tırmalayan havlama sesi ile tüm evi sarsacak bir çığlık koparttım. Gözlerim göğsüme kaydığında, gördüğüm ufacık tüy yumağı ile elimi ağzıma götürüp çığlığımı dindirdim. Geceliğimin üzerine yerleşmiş beni koklayan ufaklığı ellerimin arasına alıp yatakta doğruldum ve ardından onu bacaklarımın üzerine bırakıp sevmeye başladım.
"Sen ne tatlı şeysin öyle."
Karanlığa rağmen gözüme dünyalar tatlısı gelen bu köpek sayesinde gerilmiş bedenim tamamıyla gevşemişti. Her ne kadar bu minicik bedeniyle, saçma sapan bir rüya görmeme ve üç harflilere karşı korkumu geri kazanmama neden olsa da, benim için sevimli bir sürpriz olmuştu.
"Ecrin."
Abimin endişeli sesi kulaklarımı doldurduğunda, odamın aralık olan kapısı sonuna kadar açıldı. Aniden gözüme gelen yoğun ışıkla gözlerimi kırpıştırdım. Abim beni sağ salim gördüğünde derin bir iç çekti.
"Başına bir şey geldi sandım. Neden çığlık attın birden bire?" dedi.
"Ben uyurken bu tatlı şey üzerime çıkmış. Ben de karanlıktan köpek olduğunu idrak edemeyince birazcık korktum." dedim.
Cevabımı verdikten sonra kucağımdaki köpeği sevmeye devam ettim. Ellerimi tüylerinin üzerinde gezdirdikçe gözlerini kapatıp memnuniyetle hırlıyordu. Acaba cinsi neydi bu köpeğin? Küçücük bir şeydi ve aşırı tatlıydı. Her şeyden önemlisi bu köpek kimindi ve adı neydi?
"Erkin, ne olmuş ?"
Barlas'ın sesi odamın duvarlarında çınladığında gözümün önünde beliren cüssesine baktım. Bakışları kucağıma sinmiş ufaklığa takıldığı ve benim kucağımda olmasından memnuniyetsiz olduğunu belli edercesine yüzünü buruşturdu.
"Babacığım, yine dişi kokusu almışsın bakıyorum."
Anlaşılan bu sevimli şey, Barlas'ın köpeğiydi ve cinsiyeti erkek olmalıydı.
"Barlas, Ecrin'in odasına öyle bir anda giremezsin. Kızın üzerinde uygunsuz bir kıyafet olabilirdi!"
Abimin birden gürleyişi üzerine Barlas'ın şaşkın bakışları üzerimde gezindi. Üzerimdeki askılı taş rengi geceliğime bakarken yüzünde tek bir mimik bile kıpırdamadı. Bakışları geceliğimin etek kısmına geldiğinde, gözlerini direkt abime doğru çevirdi.
"Erkin inan bana, kardeşin bir gram olsun dikkatimi çekmiyor. Bir daha da bu odaya gireceğimi sanmıyorum."
Gözlerimi devirip abime doğru baktım. "Abiciğim, sen gereksiz kıskançlıklar yapma. Kucağımda uzanan şu tatlı köpek bile, gözüme Barlas'tan daha erkek geliyor."
Barlas'ın yüzüne bakma gereği duymadan köpeği sevmeyi sürdürdüm. Yüzüne bakmıyor olsam da şu an sinirle çenesinin kasıldığını tahmin edebiliyordum. Bu durum beni daha da keyiflendiriyordu; çünkü bu soğuk savaşı kendisi başlatmıştı.
"Çapkın! Gel oğlum buraya. Bundan sonra o şahıstan uzak dursan iyi edersin." dedi, Barlas.
Adının çapkın olduğunu öğrendiğim köpeğini, kucağımdan yere bırakıp ona doğru gitmesine izin verdim. Sözde beni köpeğine dahi layık görmüyordu.
Benden nefret etmesi çok saçmaydı; çünkü benden nefret etmesi için onu kırmam gerekirdi. Ben hiç kimseyi kıramazdım ki... Tam tersine, hep ben kırılan taraf olurdum. Masum değildim belki; fakat kötü birisi de değildim. Ben hep sevgi doluydum. Bu zamana dek ilk defa, bir insanın gözünde nefret uyandırıyordum.
"Gece vakti korkulu uyandın. İstersen birlikte uyuyabiliriz."
Abimin sesiyle düşüncelerime kısa bir mola verip ona doğru döndüm. Bu teklifini tabii ki reddedemezdim.
"Çok iyi olur abi." dedim.
Abim yatakta yanıma uzanıp elini boynuma sardı. Beni göğsüne doğru çekip göğsüne yaslanmamı sağladı. Saçlarımın arasına minik minik öpücükler kondurdu. Bu öpücükler tekrardan uykumun gelmesini sağlamıştı.
Öpücükleri arasından fısıldadı. "Sanırım Barlas'tan hiç hoşlanmadın."
Nasıl hoşlanılabilirdi ki ondan?
"Çok doğru bir tespit."
"Aslında iyi biridir; fakat kadınlara karşı genellikle kaba davranır." dedi.
"O zaman bu onun hiç de iyi birisi olmadığını gösterir."
Abim derin bir iç çekip tavana düşünceli düşünceli baktı. "Onun yaşadıkları o kadar ağır ki, emin ol onun geçmişine dair en ufak bir fikrin olsaydı, neden böyle olduğunu çok iyi anlardın."
Abimin sözleri içimdeki merakı kabartırken başımı yukarı kaldırıp bu merakımı gözlerimin içine taşıdım. Abim gözlerime baktıktan sonra başını yavaşça iki yana salladı.
"Bunu sana anlatmamı, sakın ola ki isteme benden. Sadece, kadınlardan uzak durmakta ve bu denli duygusuz olmakta kendince geçerli nedenleri olduğunu bil. Ayrıca böyle kıskanç ve her şeyine karışan bir abinin nasıl olur da, bir erkekle aynı evde kalmana izin verebileceğini düşünmedin mi hiç?"
Merakım daha da kamçılanırken, şaşkınlığımı dışarıya vurarak abimi seyrettim. Şu an bana sorduğu soru tamamıyla konu dışına çıkmak içindi ve ben her ne kadar konunun üzerinde dursam da, eminim bana hiçbir şey anlatmayacaktı. Çünkü abim sır tutmak konusunda tam bir kilitli kutuydu.
"Çünkü bu duruma mecburuz."
Sorusunu kısaca cevapladıktan sonra gülümseyerek yüzüme baktı. Bu gülüşün zoraki olduğu her halinden belliydi. O da, neredeyse benim kadar gergindi.
"Evet bu da bir gerçek; fakat Barlas'ın sana yan gözle bakması da olanaksız. Bu yüzden pek bir sorun çıkartmıyorum; fakat ne olur ne olmaz, sen yine de giyim tarzına ve tavırlarına dikkat et."
"Tamam abi, dikkat ederim." dedim.
Tatlı tatlı gülümsedikten sonra yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. Onun öpücükleri, damarlarımdaki kanı mutlulukla kaynatıyordu.
"Hadi artık uyuyalım güzelim."
Söylediklerini başımla onayladım. Yataktan kalkıp paytak paytak lambaya doğru ilerledim. Işığı kapattıktan hemen sonra karanlığa bürünen odada, ay ışığı tüm zerafetini sunuyordu. Hızla yatağıma geri dönüp tekrardan abimin kolları arasına sığındım. Alnıma bıraktığı derin öpücüğün ardından mırıldandı.
"İyi geceler bir tanem."
"İyi geceler abiciğim."
Kollarımı sıkıca beline dolayıp göğsünü kendime yastık saydım. O da karşılık olarak beni sıkıca sarıp sarmaladı. Kokusu burun deliklerimi sızlatırken sıcaklığı ile bedenime yayılan huzurun tarifi yoktu. Tâ ki, o merak hissi tekrardan bedenime hükmedene kadar.
İkindiden beri uyuduğum için, eminim uyku bana geç uğrayacaktı ve ben türlü düşünceler ile boğuşacaktım. Belki de sabaha kadar beni bir ramak olsun umursamayan adamın geçmişini düşünecektim.
Sahiden onu bu kadar hissizleştirecek kadar ne yaşamış olabilirdi?
-
Oylar ve yorumlar okunma sayısına göre çok az. Lütfen oy vermeyi unutmayın ve rica ediyorum kısada olsa bir yorum yapın yaa :)
Sizi çok seviyor ve öpüyorum :* ♥
-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac
-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top