MSOM? -22- ❝Dudaklarımdaki İmza❞
Selam! Ben geldim. Sonunda ilk sınavlarımı oldum ve size upuzunnn bir bölüm yazdım. Her satırı ayrı ayrı hoşuma giden bir bölümdü bu. Çok içimden gelerek yazdığım içindir büyük ihtimalle. Umarım siz de en az benim kadar seversiniz bu bölümü. Bol bol Barlas ve Ecrin yakınlaşmalarına odaklı bir bölüm oldu, bence çoğunuz seveceksiniz :)
Bu arada Wattys2015 kazananları açıklandı ve "Mayıs Sineğim Olur Musun?" En Çok Konuşulanlar arasında. Yarışmayı kazandığım için o kadar sevindim ki, sınav haftasında ilaç gibi geldi. Oy verip hikâyemi destekleyen herkese teşekkür ederim, iyiki varsınız. Sizi öyle çok seviyorum ki, anlatamam. Umarım sizlerle birlikte daha güzel yerlere ulaşabiliriz. Desteğinizi benden eksik etmediğiniz için, sizlere minnettarım! ♥
Bu bölümü Yağmur'a ithaf etmek istiyorum. Seni tanıyalı çok olmadı ama kısa sürede kanım kaynadı sana. Çok değerlisin benim için canım. İyiki varsın, seni seviyorum ♥
@YamurYlmazlar
**Multimedya'da Barlas, Ecrin, Buse, Haktan ve Cüneyt'in gece kulübündeki hâlleri ile bölümle ilgili bir sahne var!**
UYARI: Bölümün ufak bir kısmında cinsel yakınlaşma vardır.
-Keyifli Okumalar.
★☆★
22. Bölüm
▪Ecrin Karayel▪
Eren: Yarın öğlen yemeğini birlikte yeriz o zaman. Seni 13:00'da evinden alırım, anlaştık mı güzelim?
Ben: Tamam, anlaştık.
Eren'e yazdığım mesajın ardından telefonumu çantamın içine atıp boy aynasına doğru ilerledim. Boy aynasının tam karşısında durduğumda, bedenimin yansımasına bakıp gülümsedim. Bedenimi tam anlamıyla saran, siyah mini elbisem göz kamaştırıcı duruyordu. Elbisemin eteği dizimin yaklaşık bir karış üzerinde bitiyordu ve bu yüzden uzun bacaklarımı sergiye çıkartmış gibi hissediyordum. Kalçalarım büyük olduğu için, kalçalarımı saran bu elbise, kıvrımlarımı da ortaya çıkartıyordu. Elbisenin derin bir göğüs dekoltesi vardı ve göğüs kısmındaki ip detayları çok hoş duruyordu. İpler birbiri üzerine zikzak oluşturacak şekilde bağlanmıştı ve destekli sütyen taktığım için göğüslerim olduğundan biraz daha dolgun görünüyordu.
Ayakkabı olarak siyah platform topuklu ayakkabılarımı tercih etmiştim ve dışarısı soğuk olduğu için elbisemin üzerine siyah deri ceketimi giyinmiştim. Saçlarımı düzleştirip salık bıraktığım için, çekiciliğim biraz daha ön plana çıkmıştı. Gözlerime, siyah ağırlıklı bir makyaj yaptığım için gözlerimin maviliği fazlasıyla ortaya çıkmıştı ve bu nedenle makyajımın abartıya kaçmaması için dudaklarıma sadece parlatıcı sürmüştüm. Siyah çantamı omzuma taktıktan hemen sonra, yüzümdeki tatmin olmuş sırıtış ile odamı terk ettim.
Bir saat kadar önce Buse'nin sosyal medyada paylaştığı resmin ardından böyle giyinme kararı almıştım. Yoksa sıradan bir elbise giyinip gidecektim gece kulübüne. Fakat o kızılın giyindiği siyah renkte, mini ve straplez elbisesi bembeyaz tenini apaçık gözler önüne seriyordu. Kızıl saçları ise onu yeterince çekici yapıyordu zaten. Fotoğrafın altına açıklama olarak yazdığı yazı ise, beni küplere bindirme konusunda tartışmasız zirvedeydi. 'Hadi ben gece kulübüne kaçar bebişler, filmimizin yakışıklı oyuncularıyla kışkırtıcı bir gece beni bekler.'... Cüneyt'i geçtim, Haktan'ı da geçtim, Barlas ile nasıl kışkırtıcı bir gece hayal edebiliyordu bu sürtük? Hayır, birde fotoğrafın altına gelen 'Bu güzellikle Barlas'ı kaparsın sen.' yorumuna ne denmeli? Yok daha neler, ben varken Buse de kimmiş?
Uzun lafın kısası, şu anki hâlimle o kızıl kafaya meydan okuyordum. Kolaysa, Barlas'ı gelsin kapsın bakalım!
***
Elimdeki kadehten bir yudum daha aldıktan sonra pisti dolduran enerjik kalabalığı seyretmeye devam ettim. Arada bir gözlerim yanımda oturmakta olan Barlas'a kayıyordu. Elindeki şarap kadehini evirip çeviriyor ve uzun uzun etrafı tarıyordu. Gergin olduğu her hâlinden belliydi ve bu gerginliğinin sebebi, Cüneyt'in koskoca İstanbul'da bula bula Alper'in mekanında yer ayırtmış olmasıydı. Buraya Barlas'ın arabasıyla gelmiştik ve öğlen arabada aramızda geçen diyalog nedeniyle, ikimizde ağzımızı açıp tek bir kelime etmemiştik. Sessizce geçen yolculuğun ardından onun gerginliğini fark etmiş ve dayanamayıp gerginliğinin nedenini sormuştum. İşte o an Barlas'ın gerginliğinin nedenini öğrenmiştim.
Öğlen arabada söylediği sözlerin ardından başımı çevirip yüzüne dahi bakmadan sessiz kaldığım için, aramıza görünmez bir duvar örmüştüm. Ona akşam sadece neden gergin olduğunu sorabilmiştim ve bu soruyu sorarken bile akla karayı seçmiştim. Onun haricinde hiç konuşmamıştık, sürekli sessizliğe sığınıyorduk ve birbirimize bakmaya bile cesaret edemiyorduk. Bu kötü bir şeydi, sonuç olarak aşık olduğum adamla aramızdaki mesafeye birkaç kilometre daha katmıştım. Şu an yanıbaşımda oturuyordu, fakat sanki uzansam dokunamayacaktım.
Elimdeki kadehten bir yudum daha aldım ve aramızdaki aşılmaz engellerin sebebini düşündüm. Sahi neydi bizi bu kadar imkânsıza sürükleyen? Aramızdaki kilometreleri kim sığdırmıştı aramıza? O mu, ben mi, yoksa her ikimizde mi? Ben onu sevmekten başka ne yapmıştım ki? Sadece onu koşulsuz, şartsız sevmiştim ben. Kalbimi sorgusuz, sualsiz avuçlarının arasına bırakmıştım ben. Bence oydu bizi bu hâle getiren. Avuçlarıma sığdıramadığı, sığdırmak istemediği kalbiydi.
Bu düşünceler beni gittikçe daha da çıkmaza sürüklerken, gözlerimi sımsıkı yumup elimdeki kadehi dudaklarıma götürüp tek dikişte sonunu getirdim. Ağzıma dolan sıvının boğazımdan kaymasına izin verdikten sonra, boğazımı yakmasını kaale almadan gözlerimi usulca araladım ve o anda karşımda Haktan'ı görmemle kaşlarımı yukarı kaldırıp yüzüne baktım. Üzerindeki siyah kazağı ve kot pantolonu ile gayet sıradan görünüyordu, fakat karizmatik yüzü onun en büyük aksesuarıydı zaten.
Yine de bu gecenin en şık erkeği tereddütsüz Barlas'tı. Yakası açık asker yeşili bluzunun üzerine giyindiği siyah deri ceketi ve bacaklarını saran koyu gri dar paça pantolonu ile fazlasıyla çekici ve havalı gözüküyordu. Aksesuar olarak boynuna astığı künyesi ise görüntüsüne daha bir zenginlik katmıştı. Siyah deri botlarını ise hiç saymaya gerek duymuyordum. Cüneyt de, üzerindeki kahverengi kazağı ve lacivert kot pantolonu ile Barlas'ın yanında fazlasıyla sönük kalmıştı, Haktan gibi. Renkli gözlü erkekler genellikle daha çok ilgi çekerdi, fakat şu an Barlas'ın boynundaki künye bile, Cüneyt'in yeşil, Haktan'ın da bal köpüğü rengindeki gözlerinden daha fazla cezbediciydi.
Haktan gülümseyerek bana doğru bir adım atıp elini bana doğru uzattığında, düşüncelerimden ayrıldım ve karşılık olarak yüzüme sahte bir tebessüm takınıp gözlerinin içine sorgularcasına baktım. Tam Haktan ağzını açıp bir şey söyleyecekken, bakışlarım Haktan'ın arkasından geçip Barlas'ın yanına oturan Buse'ye kaydı. Neden Cüneyt'in yanından kalkıp Barlas'ın yanına oturmuştu ki bu sülük? Cüneyt'in bizim için özel olarak ayırttığı koskoca locada Barlas'ın yanından başka birçok yer vardı. Cüneyt ile kahkahalar eşliğinde ettiği sohbetinden, yanında gayet iyi olduğu sonucunu çıkartmıştım ben. Peki ya şimdi niye Barlas'ın yanına gelmişti ki? Barlas onu kaale almazdı ki. Sahiden almazdı değil mi?
"Hadi Barlas, kalk piste çıkalım ve çılgınlar gibi dans edelim."
Buse'nin, elini Barlas'ın kaslı koluna yaslayarak söylediği sözler ile neredeyse kulaklarımdan dumanlar çıkartacaktım. Bu ne cüretti böyle? Hem Barlas'a arsızca dokunuyor, hem de şehvet dolu gözlerini üzerine dikiyordu. Üstüne üstlük onunla dans etmek istiyordu. Barlas onunla dans etmezdi ki. Etmemeliydi. Böyle bir şey olursa, şu sürtüğün yüzündeki zafer kazanmışcasına peyda olacak tebessümü görmektense ölmeyi yeğlerdim. Bu nedenle, böyle bir şey olursa büyük olasılıkla sessizce ağlaya ağlaya burayı terk ederdim. Barlas'ın ağzından çıkacak kelimeyi merakla beklerken, birden bire koluma dokunan el ile bakışlarımı Barlas'ın üzerinden çekip karşımda dikilmekte olan Haktan'a çevirdim.
"Ecrin, ben de seni dansa kaldırmak istiyordum." dedi Haktan ve dudakları kibarca büküldü. "Burada kös kös oturacak değiliz ya, benimle dans etmeye ne dersin?"
Beklenmedik bir anda gelen dans teklifiyle ne diyeceğimi şaşırmış hâlde Haktan'ın yüzüne boş bakışlarımla baktım. Ne diyebilirdim ki ona? 'Seninle dans etmek istemiyorum, Barlas ile dans etmek istiyorum. Ama bekle, eğer Barlas Buse ile dans etmeyi kabul ederse seninle dans ederim' falan mı demeliydim? Böyle bir şeyi değil söylemek, düşünmek bile saçmalıktı. En iyisi reddetmekti. Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken, birden bire Barlas elini, Haktan'ın kolumun üzerinde duran elinin üzerine koydu. Haktan'ın elini hızla kavradı ve sertçe kolumun üzerinden çekip ittiğinde şaşkınca ona baktım. Barlas bir anda ayağa kalkıp beni de kolumdan kavradı ve çekiştirerek ayağa kaldırdı.
"Ecrin ile ben dans edeceğim. Sen Buse ile dans etsen daha iyi olur." dedi Barlas ve canımı yakmaya bir son verip kolumu bıraktı. "Hadi Ecrin, düş önüme."
Buse'nin nefret püskürten bakışlarından motive olarak Barlas'ın önüne geçtim ve piste doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Haktan'a hiçbir şey demeyerek ayıp etmiştim, ama şu an hissettiğim mutluluk öyle çok başımı döndürüyordu ki, hiç kimse umrumda değildi. Oturduğumuz locadan gittikçe daha da uzaklaşırken, kalabalık piste adım adım daha çok yaklaşıyordum. Bir kaç adımın ardından piste adım attığımda, bel oyuntumda Barlas'ın dokunuşunu hissettim. Dans eden insan kalabalığını yararak kendimize rahat hareket edebileceğimiz bir alan bulabildik. Barlas arkamda ilerlemeye bir son verip karşıma geçti ve bel oyuntuma yerleştirdiği elini geri çekti.
Etraftaki, neredeyse bütünleşmiş insanlara baktığımda, enerjik haraketlerine nasıl uyum sağlayabileceğimi düşünmeye başladım. Barlas hayatta böyle dans edemezdi, bu onun doğasına aykırıydı. Gerçi Barlas'ın dans etmesi bile şaşkınlık uyandırıcıydı. Çevreme göz gezdirerek öylece dikilmeye bir son verdim ve müziğin ritmine uymaya çalışarak olduğum yerde sallanmaya başladım. Barlas da benzer hareketlerle bana eşlik ediyordu. Pistteki herkes kendinden geçmişti ve deli gibi dans ediyorlardı. Erkekler kızlar ile fazlasıyla tensel temas kuruyorlardı ve bu sebepten ötürü pistte cinsellik hat safhadaydı.
Olduğum yerde salınırken Barlas'a doğru uzandım ve Barlas bir şey söyleyeceğimi anlamış olmalı ki kulağını ağzıma doğru yaklaştırdı. "Biz pistteki insanlara göre çok tuhaf kaçıyoruz."
Kurduğum cümlenin ardından Barlas yarım ağız sırıtarak doğrulma gereksinimi duymadan, ağzını kulağıma yanaştırdı ve nefesini kulağıma çarpıtarak fısıldadı. "Ne istiyorsun, diğer insanlar gibi bedenlerimizi birbirimize sürterek dans etmemizi mi?"
Geri çekilerek yüzüme baktığında utançtan ne diyeceğimi şaşırmış hâlde saçmalamaya başladım. "Ha-Hayır, ne alâkası var? Bedenlerimizin birbirine sürtünmesini neden isteyeyim ki ben? S-Sadece pistteki insanlar gibi dans etmemizi istemiştim. Yani erotik bir şekilde değil, daha haraketli..."
Barlas yüzündeki alaycı tebessümü silmeden yüzüme bakmaya devam etti ve bir anda ellerini bel oyuntuma yerleştirip beni kendine doğru çekti. Bedenlerimiz birbirine değmiyordu, fakat yine de bu denli yakınımda olması kalbimin son sürat atmasına neden oluyordu. Aramıza örülen o görünmez duvarın, habersizce gelen bir darbeyle yerle bir olduğunu fark etmek içime serin sular serpiştirmişti. Barlas, çalan müziğin ritmine uygun hareketlerle sağa sola sallanmaya başladığında, elleri belimde olduğu için ben de bilinçsizce sallanıyordum. Bu hafif sallantı beni düşüncelerimden arındırırken, Barlas'ın karşısında öylece dikildiğimin farkına varmak fazla zamanımı almadı.
Bir anda yüzüme sağlam bir tokat yemişçesine, hızla gerçek dünyaya dönüş yaptım ve ansızın gelen bir cesaretle, kollarımı kaldırıp ellerimi Barlas'ın omuzlarına bıraktım. Ellerimin altında hissettiğim kaslı omuzlar ile tenimin karıncalanışına şahit oldum. Onun gücünü hissederek içime dolan enerjiyle, kaslı omuzlarından destek alarak iki yana sallanmaya başladım. Müziğin ritmine uygun hareketlerle dans ediyordum. Arasıra kalçamı sallayarak pistteki insanlara daha fazla uyum sağlıyordum.
Başımı kaldırıp gözlerimi Barlas'ın gözleriyle buluşturduğumda, bir yandan dansıma uyum sağlayıp diğer yandan da gözlerini üzerimden bir saniye olsun çekmediğini fark ettim. Ben ona baktığımda ise, gözlerini benden kaçırmak yerine daha derin bakmaya başlamıştı. Yüzündeki ciddiyet ve bakışlarındaki derinlik o kadar yoğundu ki, bir an için soluğum kesilir gibi oldu. Kalbimin hızlanışı beni kesintisiz bir heyecana sürüklerken, gözlerimi gözlerinden ayırmadan dans etmeye devam ettim. Heyecanımı, sevincimi, arzularımı içimde tutsak bırakarak...
Müziğin ritmi gittikçe daha da hızlanıyordu ve müziğe ayak uydurmak biraz daha zorlaşmıştı. Sonuçta şu anda belimi tutan iki kuvvetli el vardı ve benim de ellerimin altında iki kaslı omuz duruyordu. Barlas ile yakınlığımızdan hiç şikayetçi değildim, fakat daha fazla dans etmek içimden gelmiyordu. Çünkü pistteki diğer insanlara uyum sağlayamıyorduk. Etrafımız birbiriyle iç içe geçmek üzere olan çiftlerle doluydu. Fazlasıyla samimi ve çılgınlardı. Pist git gide daha çok kalabalıklaşmıştı ve bu yüzden dans ettiğimiz alan kısıtlanmıştı. Birden, bir kadın sesini kulağımın arkasında işittim.
"Geçmemiz için müsaade edebilir misiniz?"
Bakışlarımı Barlas'ın üzerinden çekip arkamdaki genç kıza çevirdim ve ricasına karşılık gülümseyerek Barlas'a doğru bir adım yaklaştım. Fakat kız biraz fazla kilolu olduğu için, onun için bu kadarı yeterli olmamıştı. Bakışlarımı tekrardan Barlas'a doğru çevirdim ve ardından ellerimi ensesine dolayarak, mecburen ona biraz daha yaklaşmak zorunda kaldım. Kız, arkadaşıyla birlikte arkamızdan geçip giderken, Barlas'a doğru daha çok yaklaşmama neden olmuştu ve bedenlerimiz birbirine mühürlenmişti sanki. Gövdelerimiz birbirine temas ediyordu ve aramızdaki kumaş parçalarına rağmen, teninin sıcaklığını ve biçimli kaslarının sertliğini hissedebiliyordum.
Başımı kaldırıp Barlas'ın yüzüne baktığımda, bakışlarının birbirine kenetlenmiş bedenlerimizde olduğunu fark ettim. Bakışlarını takip ettiğimde, göğsüne dayalı göğüslerime baktığının farkına vardım. Bedenlerimiz arasında sıkışan göğüslerim, elbiseden taşacakmış gibi görünüyordu ve Barlas'ın bakışlarının hedefi olmuşlardı. Bakışlarımı tekrardan yüzüne çevirerek tepkilerini ölçmeye çalışırken, Barlas bir anda kendini ele vermemek istercesine hızla bakışlarını göğüslerimden çekip gözlerime dikti. Ona baktığımı fark eder etmez, gözlerinde şimşek gibi bir ışık çaktı. Bu ışık şehvet yüklüydü. Ansızın belime sarılı ellerini gevşetip beni belimden tutup itti ve ben ellerimi ensesinden çeker çekmez, ellerini bedenimden uzaklaştırıp bir adım geriledi.
"Bu kadar dans yeter!" diye bağırdı, müzikten sesini işitebilmem için. "Pistteki çiftlere fazlasıyla uyum sağladık. Umarım gönlün olmuştur. Hadi, şimdi benimle gel!"
Gözlerime bakmamaya özen göstererek kurduğu cümlelerin ardından, arkasını dönüp kalabalığı yararak ilerlemeye başladı. Ben de yaşadığım şaşkınlığı üzerimden atarak, onun arkasından ilerledim. Az önce neden birden bire beni bedeninden öyle uzaklaştırdığına anlam verememiştim. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Gerçi ne düşündüğünün bir önemi yoktu, önemli olan hissettikleriydi ve gözlerinde gördüğüm o şehvet, aklımdaki sorunun yanıtını belirlemişti. Beni kendinden uzaklaştırmıştı, çünkü korkuyordu. Bana karşı hissettiği arzu, onu korkutuyordu.
Düşünceler içinde boğulurken, Barlas'ın arkasından yürümeyi sürdürüyordum. Bir süre sonra Cüneyt'in, Haktan'ın ve Buse'nin oturmakta olduğu locaya giriş yaptığımızda, Cüneyt'in ve Haktan'ın içkilerini yudumlayıp gülerek birbirlerine bir şeyler anlattığını ve Buse'nin de yanlarında öylece oturarak etrafına bakındığını fark ettim. Geldiğimizi fark eden Cüneyt bize bakıp gülümsedi ve ardından Haktan sadece bakmakla yetindi. Ardından ikisi de sohbet etmeye devam etti. Buse ise, bizi görür görmez yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi ve elindeki şarap dolu kadehiyle birlikte ayağa kalkıp bize doğru ilerledi.
"Dansınız bitti mi yaa? Ne kadar da kısa sürdü."
Alkolün etkisiyle kelimeleri ağzında yuvarlayarak dile getiriyordu ve bize doğru yalpalaya yalpalaya ilerliyordu. Barlas, Buse'nin tavırlarına anlam vermeye çalışır gibi yanımda öylece dikilip boş bakışlarıyla onu süzüyordu. Göz ucuyla Barlas'a bakmaya son verdikten sonra, tekrardan bakışlarımı Buse'ye doğrulttum ve o anda üzerime fırlayan kadehle karşı karşıya kaldım. Kadehin içindeki kırmızı sıvı üzerimi berbat ederken, ağzımdan ufak bir çığlık kaçıvermişti. Ağzım bir karış açık vaziyette, kendini Barlas'ın kollarına atmış Buse'ye baktığımda, öfkeden gözüm dönmek üzereydi.
"Ayy ayağım burkuldu yaa! Dengemi toparlayayım derken kadeh elimden nasıl fırladı anlamadım, affedersin." dedi ve yapmacık bir edayla dudak büzüp bakışlarını Barlas'ın üzerine çevirdi. "Bu arada kusura bakma canım, dengemi kaybedince bir anda sana doğru atıldım. Beni tuttuğun için teşekkür ederim."
Bu sürtük, bunları kasıtlı olarak yapmadıysa ben de Ecrin değilim!
Haktan birden bire yanımda bitip bana peçete uzattığında, teşekkür ederek elindeki peçeteyi aldım ve öfkeyle elbisemin üzerindeki şarap lekelerini silmeye başladım. Elbisem siyah olmasına rağmen, şarap lekesi belli oluyordu ve bu fazlasıyla rahatsız ediciydi. Peçetenin lekeye hiçbir faydası olmayacağını fark ettiğimde, sinirle peçeteyi yere fırlattım ve derin derin soluklandım. Sakin olmaya çalışıyordum ama bu fazlasıyla zor geliyordu. Şu an masada duran şarap şişesini Buse'nin kafasında parçalamak istiyordum. Veyahut bir kadeh dolusu şarabı yüzüne dökmek. Bunların düşüncesi bile mükemmel ötesiydi.
"İyi misin?"
Bir anda Barlas'ın sesiyle hızla arkama doğru dönüp yüzüne baktım ve endişeli bakışlarını yakaladığımda zorla da olsa gülümsedim. Tek kelime etme gereksinimi duymadan başımı aşağı yukarı salladıktan sonra, aklıma gelen düşünceyle kısa bir müddet duraksadım. Elbisemin görüntüsü yüzünden kendimi çok rahatsız hissediyordum ve eğer bu sebepten ötürü eve gitmeye kalkışırsam Buse'nin zaferini kendi ellerimle yaratmış olurdum. En iyisi sabah evden çıkarken giyindiğim siyah deri ceketi üzerime geçirip gece bitene kadar burada olmaktı. Fakat buraya gelmeden önce çantamı ve deri ceketimi arabanın içinde bırakmıştım.
"Bana arabanın anahtarını verebilir misin?"
Sorduğum sorunun ardından Barlas'ın kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Neden?"
"Şarap lekesinden çok rahatsızlık duyuyorum. Arabadan ceketimi alıp giyineceğim ve geri geleceğim."
"Şarap lekesi belli olmuyor bile. Boş ver, otur oturduğun yerde."
"Barlas, lütfen. Benim gözüme batıyor ve sinirlerim geriliyor. Hemen ceketimi alıp geleceğim."
"İyi, peki. Ben de seninle geleceğim o zaman."
"Gelmene gerek yok, ben çocuk değilim ya. Sen burada kal."
"Peki, dikkatli ol o zaman."
Kurduğu son cümlenin ardından cebinden arabasının anahtarını çıkartıp açtığım avucumun içine bıraktı ve minnetle gülümseyişim ardından, Buse'ye tehditkar bakışlarımdan birini atıp kapıya doğru ilerledim. Kapıdan dışarı çıktığımda, uzun koridorda ilerlemeye başladım. Müzik sesi binayı inletiyordu. Koridordan köşeyi döndüğümde, kızlar ve erkekler tuvaletinin olduğunu fark ettim. Kızlar tuvaletinin önünde bir tane iri yarı adam dikiliyordu. Boyu kapıyı aşıyordu ve kaslı bedeni kapıyı kaplıyordu. Orada ne diye dikiliyordu? Acaba içeride kız arkadaşı vardı da, onu mu bekliyordu?
Öylece dikilip adama baktığımın farkına vardığımda hiçbir şey umrumda değilmiş gibi başımı çıkış kapısına çevirip ilerlemeye başladım. Burnuma pis kokular geliyordu. Adamın bana bakışları hiçte normal değildi. Bu yüzden hemen dışarıya çıkıp park yerinden Barlas'ın arabasını bulmalıydım. İçimdeki kötü his daha da şiddetlenirken geri dönüp Barlas'ın yanına gitmek istedim. Üçüncü adımımı atar atmaz olduğum yerde durdum ve tam arkamı dönecekken güçlü bir kolun belime sarıldığını ve beni kaslı bedenine yasladığını hissettim. Boğazımı yırtarcasına attığım koca çığlığın ardından, bir anda arkamdaki her kim ise, elini ağzıma kapatıp beni kızlar tuvaletine doğru sürükledi.
Beni sıkıca tutan kollar arasında var gücümle çırpınırken, beni tek koluyla zaptediyor oluşu ağlama isteğimi tetikliyordu. Ayaklarım yere sürtündükçe ayakkabılarımda ayaklarımdan kurtulmuştu, fakat ben, beni saran pis kollardan kurtulamıyordum. Görüş alanıma giren, tuvaletin kapısının önünde dikilen iri yarı adama bakışlarımla yalvarıyordum âdeta. Adam ifadesizce yüzüme bakıp kapının önünden kenarıya çekildi ve beni sıkıca tutan adamın sesi ilk defa o an kulaklarıma çalındı.
"İçeriye kimseyi sokma."
Bu ses... Alper!
İçimdeki korku daha da alevlenip can evimi tutuştururken birden kendimi kızlar tuvaletinin içinde buldum. Bomboştu, kimsecikler yoktu. Kalbim tüm şiddetiyle göğüs kafesimde çırpınırken, birden bire belimdeki ve ağzımdaki el geri çekilip beni sertçe yere bıraktı. Kalçam soğuk zemine çarpar çarpmaz, boğazımdan acı ve korkuyla dolu bir çığlık koptu. Kapının kilitlendiğine dair sesi işittiğimde ellerimi soğuk zemine yaslayıp titreyen dizlerimin üzerinde doğruldum ve duvardan destek alarak güçlükle ayağa kalktım. Alper, baştan ayağa siyah giysileriyle zebaniye benziyordu. Kapıya doğru bakan bedenini bana doğru çevirdiğinde, korkunç maviliklerle dolu gözlerini üzerime dikti. Bakışlarındaki sinsilik tüylerimi ürpertiyordu.
"L-Lütfen... Bırak beni gideyim!"
Yüzünde alaycı bir sırıtış belirdi ve elbisemin dekoltesinde gözünü gezdirdi. "Tadına bakmadan mı? Asla."
Söylediği sözlerin ardından gözlerim dehşetle aralandı ve ellerimi dekoltemin üzerine kapattım. Hızlı soluk alışverişlerim daha da şiddetlenirken, Alper üzerime doğru gelmeye başladığında geriye doğru sendeledim. Çıplak ayaklarım soğuk zemine her değdiğinde bedenimdeki titreme daha da şiddetleniyordu. Hem soğuktan, hem de korkudan. Sırtım bir anda duvara çarpar çarpmaz var gücümle bağırdım.
"HAYIR!"
Alper, aramızda bir adımlık mesafe kalacak şekilde bana yaklaştıktan sonra, adımlarını durdurdu. Bir anda bileklerimi parmaklarıyla sarıp ellerimi göğüslerimin üzerinden itti. Ellerim bu defa Alper'in göğsüne uzanıp onu itmek için çabalarken, Alper iki eliyle elbisemin iki yakasına yapıştı ve hafif bir güç sarfederek iki yana çekti. Elbisemin göğüs kısmındaki ipler ansızın kopup giderken, göğüslerim neredeyse tamamen ortaya çıktı.
"YAPMA!"
Ellerim hızla göğüslerimin üzerine kapanırken, Alper tekrardan bileklerimi sıkıca kavradı ve ellerimi duvara yasladı. Tam dizimi kaldırıp hayalarına tekmeyi geçirmeyi planlarken, birden bire Alper bedenini bedenime yasladı ve bacaklarımı duvarla kendi bacakları arasında esir bıraktı.
"İMDAT!"
Artık bağırmaktan boğazım ağrıyordu, ama sesimi kimsenin duymadığına emin olsam bile bağırırsam birileri yardıma gelecekmiş gibi hissediyordum. Maalesef bu olanaksız inancım da saniyeler içinde tuzla buz olmuştu. Alper ellerimi tek eliyle tutup boşta kalan eliyle ağzımı örtmüştü ve çığlıklarımın katili olmuştu. Dili boğazımdan aşağıya doğru kayıp göğüslerime ulaştığında, midemdeki safranın ağzıma geldiğini hissettim. Sessiz hıçkırıklarım beni âdeta boğarken, gözyaşlarım gözlerimden sicim gibi boşalıyordu.
Çırpınamıyordum, onu itemiyordum, çığlık atamıyordum ve en kötüsü kusamıyordum bile. Sadece ağlayabiliyordum. Sessizce, için için...
Alper ağzını göğsümün üzerinden uzaklaştırdığında, başını yukarı kaldırıp şehvetle kısılmış gözleriyle yaşlı gözlerime baktı. Ağzımın üzerine örttüğü elini çekmeden ve bedenini bedenimden bir milim bile uzaklaştırmadan sadece yüzüme baktı ve ardından başını hafifçe iki yana salladı.
"Yazık." dedi ve yarım ağız gülümsedi. "Ne kadar da masumsun oysa ki. Ama kirleneceksin. Barlas'ın etrafında dolanmak seni mahvetti işte. Şu hâline bak, ağlata ağlata kirletiyorum seni."
Söylediği sözler bedenimin sarsılmasına neden oldu. Gözyaşlarım hızla boşalıyordu gözlerimden. Gözlerim artık sağanak yağışlıydı. Bedenim korkuyla sarsılıyor, kalbim acıyla kasılıyor ve ruhum iki büklüm kıvranıyordu. Sevmediğim bir adamın, bedenime zorla sahip olmasını kaldıramazdım. Sessiz feryatlarla, ıslak gözyaşlarıyla masumiyetimi kaybedemezdim.
"Sen Barlas'ı iyileştiriyorsun Ecrin." dedi Alper ve başını yüzüme doğru eğip pis nefesini yüzüme üfleyerek konuşmaya devam etti. "Ama şimdi sana burada sahip olursam, canı yanacak. İyileşemeyecek Ecrin, onu iyileştiremeyeceksin. Tam tersine, onun nefretini çoğaltmama ve canını daha çok yakmama yardımcı olacaksın. Bu çelimsiz bedenin, onu mağlup edecek, beni ise galip."
Seni öldürecek, diye geçirdim içimden. Abim de Barlas da canına okuyacak.
Bir süre duraksadıktan sonra elini ağzımın üzerinden çekti ve hıçkırık seslerimin tuvalette yankılanmasına müsaade etti. Gözlerini gözlerimden bir saniye olsun ayırmadan, elini bacaklarının arasında sıkışmış bacaklarıma götürdü ve elbisemin eteğini yukarıya doğru sıyırdı. Gözlerim bir kez daha dehşetle aralanırken, gözlerine yalvarırcasına baktım, ama çaresizliğimi hiç umursamadı bile. Çünkü kalbi körelmişti onun, gözünü nefret ve intikam bürümüştü. Neden böylesine düşmanlardı Barlas ile? Neden onların aralarındaki dava yüzünden lekelenen bendim?
"N-Ne olur yapma... B-Ben bunu hak etmedim!" diye fısıldadım hıçkırıklarımın arasından.
"Maalesef aramızdaki intikamın kurbanı sen oldun, güzelim." dedi ve elini çıplak uyluğumun üzerinde yavaşça gezdirdi.
"Y-Yalvarırım dokunma bana. N-Ne istersen yaparım. A-Ama lütfen bana bunu yapma!" diye fısıldadım bir kez daha.
"Boşuna nefesini yorma, beni kimse durduramaz." dedi ve elini kalçama doğru götürdü. "O gün seninle konuşmak istediğimde benimle gelseydin, eğer özrümü kabul edip beni affetseydin, bu anı biraz daha geçe ertelemiş olabilirdim. Fakat sen, seni kandırmama izin vermedin. Beni zor kullanmaya teşvik ettin. Şimdi ise buradasın ve birazdan çaresizce kendini bana teslim edeceksin."
"B-Bana tecavüz edeceksin yani... Hapishanelerde çürümek mi istiyorsun? B-Bırak beni, sen de kurtul ben de!" dedim zar zor konuşarak.
"Umrumda bile değil. Sen artık Barlas'ın zaafısın Ecrin ve sana bunu yaparsam yıkılacak. Bu olayı ikinci kez yaşamak onu mahvedecek." dedi ve anlamsız bakışlarımı umursamadan konuşmaya devam etti. "İyiki bugün buraya geldin ve iyiki içeriden tek başına çıktın. Sen kendi kendine kollarıma koştun Ecrin. Bu yüzden sana teşekkür etmeliyim."
Alper'in yüzündeki müstehzi sırıtmaya bakıp yüzümü buruşturdum. O ise eliyle kalçamı sıkıp başını boynuma gömdü ve ben ona sadece hıçkırarak karşılık verebildim. Kendimde çığlık atacak gücü bile bulamayacak kadar acizdim artık. Bir anda dışarıdan kalın bir ses işittim.
"Erkekler tuvaleti yan tarafta, uza."
Bu ses, kapının önünde dikilen iri yarı herife ait olmalıydı.
Ardından tanıdık bir ses kulaklarımı doldurdu. "Ne diye burada dikiliyorsun sen?"
O, buradaydı!
Bir anda içime dolan coşkuyla, var olan gücümle bağırdım. "BARLA-"
Alper'in eli hızla kalçalarımı terk edip ağzımı örtünce, kelimemi tamamlamama müsaade etmemişti. Fakat yine de, Barlas'ın sesimi işittiğini umuyordum. Müzik sesi buraya kadar ulaşsa bile, benim sesimi işitmesi gerekiyordu. Çünkü sesim sandığımdan daha güçlü çıkmıştı. Alper bir anda beni cezalandırmak istercesine, boyun girintime sertçe dişlerini geçirdi. Acıdan gözlerimi sımsıkı yumduktan sonra, Barlas'ın kapının ardından sesini işitmemle acımın azda olsa hafiflediğini hissettim.
"Çekil ulan kenarıya!" diye bağırdı Barlas.
"Asıl sen def ol git buradan, belanı benden bulma!" dedi kapının ardında dikilen adam.
"Öyle mi? Bunu sen istedin."
Barlas'ın son sözleri bunlar oldu. Ardından saniyeler içerisinde kapıya sert bir cisim çarptı ve kapı gürültüyle kırıldı. İçeriye düşen kapıyla birlikte adam da yere doğru savruldu. Alper başını boynumdan çekip şaşkınlıkla yerdeki kapıya ve adamına baktı. Ardından Barlas'ın koca cüssesi bir anda içeriyi işgal etti. Endişe dolu bakışları ansızın beni bulduğunda, gözleri dehşetle aralandı ve Alper'i fark eder etmez üzerlerine öfke perdesi düştü.
"Or*spu çocuğu!"
Bir anda Barlas'ın Alper'i yakalarından tutup bedenimden uzaklaştırması ve geriye doğru itmesi ile Alper dengesini yitirip yere düşerken başını lavaboya çarptı. Bedeni yere yığıldığı an başından akan kan zemini kırmızı beneklerle süsledi. Ben ise, dizlerimde derman kalmadığı için kendimi yerde otururken bulmuştum. Bir elimle Alper'in ısırdığı yere avcumu bastırırken, diğer elimi göğsümün üzerine örttüm. Eteğim karnımın üzerine çıkmıştı ve bacaklarım tamamıyla ortadaydı ama şu an bunu umursayamayacak kadar yıkık döküktüm. Sadece derin derin soluklanıyor ve boş bakışlarımı Barlas ile Alper'in üzerinde gezdiriyordum.
Hayal meyal Barlas'ın, Alper'in suratının ortasına indirdiği ardı arkası kesilmeyen tekmeleri görebilmiştim. Ondan sonrası hissizlikti. Kulaklarım sağır olmuştu sanki. Bir şeyler işitiyordum, fakat ne olduğunu algılayamıyordum. Aynı zamanda kör de olmuştum sanki. Bakıyordum, fakat göremiyordum. Az önce yaşadıklarımın şokunu bir türlü üzerimden atamıyordum. Bu olanlar çok fazla ağırdı.
Uzunca bir süre öylece durup boş boş karşımdaki duvara bakarken, bir anda birinin kollarımdan tutup beni ayağı kaldırması ile güçlükle bakışlarımı karşımdaki adama çevirevildim. Bu Barlas'tı. Alt dudağını ısırmıştı ve titreyen çenesi ile karnıma kadar sıyrılan eteğimi aşağıya doğru çekiyordu. Üzerindeki ceketi çıkartırken hâlâ onu boş bakışlarımla seyretmeyi devam ettiriyordum. Hissizdim, hiçbir şey hissedemiyordum. Acı ve korkuyla birlikte bütün hislerimi kaybetmiştim.
Barlas göğsümün üzerinde duran elimi tutup geri çekerken göğüslerime bakan gözlerinin yaşla dolduğunu fark ettim. O an, kendini suçlu hissettiğini idrak edebilecek kadar kendimdeydim. Barlas, kolumu ceketinin kolunun içine soktu ve ardından boynumun üzerine koyduğum elimi tutup onu da geri çekti. Diş izlerini fark etmiş olacak ki ağzında bir kaç küfür geveledi ve ardından o kolumu da ceketin kolunun içine soktu. En sonunda ceketinin fermuarını bitiştirerek fermuarı yukarıya doğru çekti ve hırpalanmış bedenimin ceketinin içinde kaybolmasına olanak tanıdı.
Bir anda bir eli uyluklarıma, diğer eli omuzlarıma gelecek şekilde beni kucakladı ve başımı göğsüne yaslamamı sağladı. Onun o huzur kokusu burnumdan içeriye süzülürken, kulaklarımdaki uğultunun ve gözlerimdeki buğunun geçtiğini fark ettim. Kokusu beni gerçek hayata döndürmüştü. Ellerim ensesini sıkıca kavrarken, Barlas'ın attığı koca adımlarıyla saniyeler içerisinde tuvaletin kapısına yaklaştığımızı anladım. Tam kapıdan dışarıya çıkacakken, Alper'in güçlükle dile getirdiği kelimeler kulağıma çalındı.
"O g-günün intikamını aldığını mı sanıyorsun?" dedi ve Barlas'ın duraksamasına neden oldu. "B-Ben senin gibi aciz d-değilim Barlas. Yediğin sopalardan s-sonra, nasıl da ağlamıştın 'anne' d-diye!"
Bedenime yaslı duran bedeninin kaskatı kesildiğini hissettim. Beni sıkıca tutan kolları titriyordu. Başımı kaldırıp Barlas'ın yüzüne baktığımda, gözlerini sımsıkı yumduğunu ve çenesinin kasıldığını fark ettim. Onu sakinleştirmek istercesine ensesine tutunmuş ellerimle tenini hafifçe okşadım ve gözlerini açıp gözlerime baktığında, ona gitmemiz için yalvarırcasına baktım. Bir sürelik dinginliğinin ardından bana hafifçe gülümsedi ve ona hiçbir karşılık vermeden kapıdan dışarıya adımını attı.
Kapıdan çıkmadan önce alelacele Alper'e göz atmıştım ve yüzünü kaplayan kanlar ilişti gözlerime. Zemin, onun kanıyla kırmızıya boyanmıştı. Hâlâ nasıl konuşabildiğini aklım almamıştı. Müzik sesinin daha yoğun duyulduğu koridora çıktığımızda, kendimi düşüncelerimden soyutlayıp, beni tutmakta olan güvenli kolların sıcaklığına bıraktım. Az önce yaşadığım acı ve korku, şimdi yerini keskin bir utanca bırakmıştı. Ve bir anda gelen ağlama isteğine... Başımı Barlas'ın göğsüne gömüp müzik sesinden duyulmamasını umarak sessizce ağlamaya başladım. Fakat o sessiz hıçkırıklar, bir süre sonra yerini şiddetli sarsıntılara ve gürültülü iç çekişlere bıraktı.
***
Eve geldikten sonra aldığım uzun süreli duşun ardından, üzerime siyah sporcu atletimi ve altıma da gri eşofmanımı geçirip salona inmiştim. Barlas eve gelir gelmez duş almamı ve üzerime rahat bir şeyler giyinip onu salonda beklememi söylemişti. Nedenini bilmesem de söylediklerini yerine getirmiştim. Şimdi salonda koltukların üzerine oturmuş onun gelmesini bekliyordum. Fakat şu an, sadece içimden yorganımın altına girip uyuyakalana dek saatlerce ağlamak geliyordu. Alper'in ağzının değdiği her yeri defalarca liflememe rağmen, kendimi pislik içinde hissediyordum. Dişlerinin izinin hâlâ boynumda olması, kusma isteğimi tetikliyordu.
Abim hâlâ evde yoktu. Akşam biz evden çıkarken, o'da İrem'in evine gitmişti ve hâlâ eve dönmemişti. Herhalde çok içip orada sızmıştı. Bu saate kadar gelmediğine göre, sabaha kadar da gelmezdi. Böylesi benim için çok iyi olmuştu. Eğer evde olsaydı büyük olasılıkla eve geldiğimizde benim o mahvolmuş hâlimi görüp her şeyi öğrenir ve kıyameti kopartırdı.
"Gelmişsin."
Bir anda Barlas'ın gür sesi salonda yankılanırken, derin düşüncelerimin arasından sıyrılıp irkilerek kendime geldim. Bakışlarımı salonun kapısının önünde dikilen koca cüsseye diktiğimde, onu baştan ayağa süzdüm. Altına siyah eşofman giyinmişti ve üzerinde de gövdesini saran beyaz kısa kollu bir badi vardı. Evin içi sıcak olduğu için ne ben sporcu atletimle, ne de o kısa kollu badisiyle rahatsız oluyordu. Onu incelemeye bir son verip bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde, merak ettiğim soruyu nihayet dile getirebildim.
"Benden neden bunları giyinmemi ve seni burada beklememi istedin?"
"Kendini daha iyi hissedebilmen için."
"Nasıl yani?"
"Şu an kendini kötü hissetmiyor musun? O p*ç kurusunun sana yaptıkları yüzünden, kendini aciz olarak görmüyor musun?"
Gözlerimin yaşardığını hissettim. "E-Evet, öyle."
"Gözlerin yeterince kan çanağına döndü Ecrin. Odanda kalıp daha çok ağlayacaktın, biliyorum. Kendini aciz olarak görmene bir son verebilmen için, sana şimdi, tam da burada kendini nasıl savunman gerektiğini öğreteceğim." dedi ve yanındaki duvarı işaret etti. "Buraya gel."
Şaşkınlıkla söylediklerini dinlerken, gözlerimi kırpıştırdıktan sonra şaşkınlığımı üzerimden atıp işaret ettiği duvara baktım ve sorgulamadan oturduğum yerden kalkıp Barlas'a doğru ilerledim. Tam yanında duraksadığımda bana bakıp gülümsedi ve eliyle tekrardan duvarı işaret etti.
"Sırtını yasla."
Hiç sorgulamadan söylediğini yerine getirdim ve sırtımı duvara yaslayıp Barlas'ı göz hapsine aldım. Barlas tam karşımda dikildikten sonra, iki elini duvara yasladı ve beni duvarla bedeni arasında esir bıraktı. Alper gibi... Fakat bu hareketi ben de korkuyu çağrıştırmıyordu. Çünkü onun, ben istemediğim sürece bana dokunmayacağını biliyordum. O, benim canımı yakmazdı.
"Seni bu şekilde zorla alıkoyduğumda, benden kurtulabilmek için ne yaparsın?" diye sordu, gözlerimin içine bakarak.
"Hayalarına tekme atarım."
Verdiğim yanıt üzerine, Barlas'ın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi ve bir anda bana bir adım daha yaklaşıp bedenini bedenime yasladı. Güçlü bedeni bedenime temas eder etmez nefesimin kesildiğini hissettim. Tüylerim ürpermişti ve yine onun bedeninin etkisi altına girmekten kaçınamamıştım. Ansızın bacaklarıma dizleriyle daha çok baskı uygulayarak duvarla bütünleşmemi sağladı ve hareket etmemi olanaksızlaştırdı.
"Bunun için çok hızlı olman gerekir. Büyük ihtimalle saldırgan bunu hesaba katabilecek kadar zekidir ve seni böyle zaptedecektir." dedi ve ardından derin bakışlarıyla gözlerime bakmaya devam etti. "Peki ya şimdi ne yapacaksın?"
Kahvenin en güzel tonundaki gözlerinden bir saniye olsun gözlerimi ayırmadan yanıt verdim. "Onu iterim."
"Hadi, dene bakalım."
Meydan okurcasına söylediği cümlenin ardından, cesaretimi toparlayabilmek için kendime süre tanıdım ve ardından bir anlık hırsla ellerimi iki yanımda öylece tutmaya bir son verdim. Havaya kaldırdığım ellerimi Barlas'ın kaslı omuzlarına yasladım ve birden onu tüm gücümle ittim. Fakat sarf ettiğim güç hiçbir işe yaramadı. Çünkü onu yerinden bir santimetreden daha fazla kıpırdatamadım.
"Bir erkeğin gücüyle yarışamazsın Ecrin. Onu itmen neredeyse imkânsız. Bunu ancak onun boşluğunu yakalayarak başarabilirsin." dedi ve ısrarla gözlerimin içine bakmaya devam etti. "Peki, ya şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Bağırarak yardım çağırım. Muhakkak etrafta sesimi duyacak birileri olur." dedim, tereddütle.
"Diyelim ki avazın çıktığı kadar bağırdın ve şansına seni duyan kimse olmadı." dedi ve alaycı tebessümünü dudaklarına yerleştirdikten hemen sonra eliyle ağzımı örtüp başımı duvara bastırdı. "Saldırgan ağzını örttüğünde, işler senin için daha zor olacaktır. Elbette bağırıp yardım çağırmalısın, ama sonrasında ne yapmayı planlıyorsun?"
Sorusuna yanıt verebilmem için elini çekmesi gerekiyordu. Bu yüzden iki elimi de ağzıma götürüp elini sıkıca kavradım ve ağzımın üzerinden çekmeye çalıştım. Bunun üzerine Barlas, boşta kalan eliyle iki bileğimi de yakalayıp ellerimi duvara yasladı. Her yönden kapana kısılmıştım ve çırpınmaya bile imkânım kalmamıştı.
"Şimdi yapabileceğin pek bir şey kalmadı. Bundan sonrasında aklından ufak bir plan kurman gerekiyor ve onu bir an önce gerçekleştirmen... Şimdi kendini, beni etkisiz hâle getirebileceğine inandır ve içindeki savaşçı ruhu hisset. Ardından aklında kurduğun planı benim üzerimde uygula. Fakat yumuşak olmaya çalış. Gerçek hayatta böyle bir şeyle karşılaştığında, tabii ki sert ve atik olmalısın, fakat benimle sadece ufak bir deneme yapıyorsun. Canımı yakma. Eğer dediğimi anladıysan, gözlerini kırpman yeterli."
Kurduğu uzun cümlenin ardından, onu gayet iyi anlayabildiğim için gözlerimi kırptım ve bir an önce bir plan düşünmeye başladım. Kısa süre sonra aklıma gelen fikirlerle, kendi planımı aklımda oluşturdum. Elini ısırıp ağzımdan çekmesini sağlayacaktım ve kafam duvara yaslı olmayacağı için, ona kolaylıkla kafa atabilirdim. Bu onu geri püskürtmem için iyi bir hamle olacaktır elbet. Sonrasında Barlas'ın verdiği tepkilere göre kafamda hızlı bir plan kurar ve onu etkisiz hâle getirebilmek için çabalardım. Bunu yapabilirdim. Barlas'ın gözlerime perçinlenmiş gözlerindeki beklenti, içimdeki savaşçı ruhu hissetmeme neden oluyordu.
Ağzımı mümkün olduğunca aralayıp dişlerimi Barlas'ın avuç içine hafifçe geçirdim. Barlas canı yanmış gibi elini hemen ağzımdan çektiğinde alelacele alnımı Barlas'ın alnına vurdum. Her ne kadar yavaş olmaya çalışsam da, benim bile canım yanmıştı. Barlas bu hareketimin ardından bir adım geriye sendeledi ve bileklerimi kavrayan elini geri çekip ellerimi serbest bıraktı. Elini başına götürüp vurduğum yere dokunduğunda, bir an için gerçekten canını yakıp yakmadığımı düşündüm, ama bunun rol olduğuna emindim. Çünkü Barlas'ın gerçekten canı yansa bile, bunu asla belli etmezdi.
Geriye doğru sendelediği için bacaklarıma baskı uygulayan dizleri de etkisini yitirmişti. Bu fırsattan yararlanarak bacağımı büküp dizimi hafifçe Barlas'ın kasıklarına değdirdim ve Barlas'ın hafifçe gülümsemesine neden oldum. Barlas rol icabı elini kasıklarına bastırıp acıyla inledi ve kendini dizlerinin üzerine bırakıp ardından sırtüstü yere uzandı. Bu yapmacık hareketi, istem dışı beni de güldürmüştü. Barlas parkenin üzerine uzanmış hâlde bana bakarken, bir anda söze atıldı.
"Tebrik ederim, mükemmel bir plandı. Bu hareketleri elinden geldiğince sert uyguladığın müddetçe karşındaki adamı yere sermen mümkün. Buraya kadar her şey kusursuz. Peki, saldırganı yere düşürmeyi başardıktan sonra, son olarak ne yapabilirsin?"
Yattığı yerden gözlerimin içine bakarken, doğru yanıtı vermemi umut edermiş gibi bir hâli vardı. Onu tatmin edebilmek için, söylememi beklediği yanıtı dile getirmem gerekiyordu. Kısa bir sürelik duraksamanın ardından derin düşüncelere daldım. Sanırım son olarak yapmam gereken, saldırgana güçlü bir darbe daha indirmek olurdu. Bu onu tamamen etkisiz hâle getirirdi ve böylelikle ondan tamamıyla kurtulmuş olurdum. Bu güçlü darbe ise, karın boşluğuna atacağım tekme olabilirdi. Aklıma gelen bu fikir ile düşüncelerimin arasından sıyrılıp hemen lafa atıldım.
"Son olarak, karın boşluğuna tekme atarım."
Barlas müstehzi sırıtmasını yüzüne takınarak gözlerimin içine baktı. "Hadi, dene bakalım."
Alay ederek kurduğu cümle beni işkillendirsede, sonucunda ne olacağını merak ettiğim için, Barlas'a doğru yaklaşıp ayağımı geriye doğru çektim ve tam ayağımı ileriye doğru itip karın boşluğuna yavaşça tekme atacakken, parmaklarının ayak bileğimi sarışını hissettim. Bir anda ayak bileğimi sıkıca kavrayıp ileri doğru çektiğinde, dengemi yitirip direkt kalçamın üzerine düştüm. Kalçam parkeye sertçe çarpar çarpmaz acıyla sızlandım ve göz açıp kapayıncaya kadarlık bir sürede, sırtımın soğuk parkeye değişini hissettim. Barlas o kadar hızlı hareket etmişti ki, ne ara ayak bileğimi bırakmış, yerinde doğrulmuş, beni omuzlarımdan tutup parkeye yatırmış ve üzerime çıkmıştı, hiç anlayamamıştım.
Az önce ansızın olanların şokunu atlatabilmek için, bir süre Barlas'ın yüzüne boş boş baktıktan sonra, yüzümü ısıtan sıcak nefesinin defalarca kez yüzüme çarpmasıyla, gerçek hayata döndüm. Yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe vardı ve bedenlerimiz birbirine temas ediyordu. Bedeninden yayılan o tatlı sıcaklık ve nefesinin yaydığı nane kokusu, irademi yavaş yavaş parçalara ayırıyordu. Dudakları dudaklarıma o kadar yakındı ki, başımı hafif doğrultsam onu kana kana içebilirdim. Sanki kurak bir çölde iki adım ötemdeki su birikintisiydi o. Onun dudaklarının ıslaklığının, susuzluğumu dindirmesine ihtiyacım vardı. Sakallarının yüzümü okşayıp tenimdeki o pis lekeleri silip süpürmesine ihtiyacım vardı... Bugün kalbimde açılan yaranın merhemi, ancak Barlas olabilirdi.
Barlas gözlerimden bir saniye olsun gözlerini ayırmadan tepkilerimi izliyordu ve onun o koyulaşmış kahverengi gözlerine yerleşen keskinlik, tüm sinirlerimi uyarıyordu. Barlas bir şey söylemek için dudaklarını araladığında nefes almaya ihtiyacım olduğunu fark ettim ve bunu fark edene kadar nefesimi tuttuğumun dahi farkında değildim. Bir anda içime çektiğim havayla, göğsüm Barlas'ın bedeninin altında hareket etti ve dışarı üflediğim nefesim, onun o güzel yüzüne doğru ağır bir meltem misali esti. Kısacık bir zaman diliminde gözlerini kırpıştırdıktan sonra, gözlerini tekrardan aralayıp gözlerimin içine bakmaya devam etti ve dile getirmek istediği kelimeler güçlükle ağzından döküldü.
"Hata yaptın Ecrin. Son olarak yapman gereken arkana bile bakmadan kaçmaktı. Eğer ona son bir darbe daha indirmek istersen, çok büyük bir hata edersin. Şimdi de olduğu gibi. Seni bir şekilde tekrardan yakalayıp daha fena kapana kıstırabilir. Ona bu fırsatı vermeden kaçmalısın." dedi ve ardından elleriyle parkeden destek alarak üzerimden doğruldu. "Bugünlük bu kadar yeterli. Yeterince yorgunsun zaten, şimdi odana çık ve birazcık dinlen. İyi geceler."
Alelacele ayağa kalkıp yukarı doğru sıyrılmış badisini düzelttikten sonra, bana arkasını dönüp salonun kapısına doğru ilerledi. Kendimi en değerli parçamı yitirmiş gibi hissediyordum. Bir anda varmak üzere olduğum hedefe ulaşmama ramak kalmışken, düşüp zedelenmiş gibiydim sanki. Az önce ona ne kadar yakın olsam da, şimdi tekrardan kaybediyordum. Yine ve yine gidiyordu. Bu dengesizliklerinden gına gelmişti artık ve bu defa beni öylece ardında bırakıp, hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmesine izin vermeyecektim.
"Dur!" diye bağırdım arkasından.
Tam salonun kapısından çıkıp koridora ayak basacakken, sesimi duyar duymaz olduğu yerde kalakaldı. Diğer söyleyeceklerimi dile getirebilmem için onunla yüz yüze gelmem gerekiyordu. Sanki sesimi işitmiş gibi bir anda yavaşça bana doğru döndü ve gardını kuşanmış yüzüyle karşılaşmamı sağladı. İfadesiz bakışları yine gözlerime mıhlanmıştı.
"Ne oldu?" diye sordu, her zamanki gibi duygularını kamufle ederek.
Hızla yerimde doğrulup parkeden destek alarak ayağa kalktım ve öfkeyle bağırdım. "Bana neden bunu yapıyorsun?!"
"Sana ne yapıyormuşum?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.
Soruma soruyla karşılık vermesi beni daha da öfkelendirmişti ve o an sadece hislerimi ona anlayacağı dilden anlatmak istedim. Şu an geldiğim noktadan sonra bağıra çağıra içimdekileri döksem de rahatlayamazdım. Bu yüzden ona hissettiklerimi hissettirmem gerekiyordu.
Ona ne yapacağımı çok iyi biliyordum!
Öfkemi bire bir yansıtan sertlikteki adımlarımla, hızla ona doğru ilerledim ve tam karşısında dikildiğimde, ellerimi geniş omuzlarına yasladım. Dokunduğum teninin altındaki kaslar birer taşa dönüşürken, sert omuzlarını okşayarak gevşettim. Bunu yaparken bir saniye olsun gözlerimi Barlas'ın gözlerinden ayırmadığım için, gözlerinde beliren anlık şaşkınlığı yakalayabilmiştim. Bir elimi ensesine kaydırıp parmaklarımı saç diplerinde gezdirdiğimde, Barlas'ın tepkisizce yüzüme bakması sinirlerimi geriyordu. Hislerini böyle ustalıkla gizliyor olması, ona hissettiklerimi hissettirmemi zorlaştırıyordu.
Barlas ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi dikkatlice beni süzüyordu ve bakışlarındaki belirsizlik beni daha fazlasını yapmaya itiyordu. Diğer elimi omzundan çekip göğsünün üzerine koydum. Kalp atışını parmaklarımda hissederken, yüreğimden beslenen aşk daha fazla iştahlandı. Bir anda göğüs kasları az önceki gibi gerildi ve gözlerime odaklı gözbebekleri ansızın büyüyüp, o derin kahveleri işgal etti. Gözleri zifiri karanlığa bürünmüştü artık.
Onun tepkilerindeki bu değişimi yakaladıktan sonra, ana hissettiklerimi hissettirebilmek için, parmaklarımın üzerinde yükselip yüzümü Barlas'a doğru yaklaştırdım. Barlas yüzüme doğru sert bir nefes verdikten sonra, ensesindeki elimi bilinçsizce sıktım. Yumuşak saçları avcumun içini gıdıklarken, Barlas sık nefesler alıp veriyor ve bedeni kasılıp gevşeyerek bu anlık yakınlaşmamıza tepki gösteriyordu. Kasılan çenesinden dişlerini sıktığını anlayabiliyordum. Tepkilerinden anladığım kadarıyla hislerimiz özdeşiyordu.
Gözlerimi gözlerinden bir an olsun ayırmadan, başımı hafifçe eğip dudaklarına doğru usulca uzandım. Gözlerindeki karanlık bir girdap yaratıp beni içine çekmeye çalışıyordu sanki. Dudaklarımızın birbirine değmesine çok az bir mesafe kaldığında, Barlas'ın gözlerini yumduğuna ve nefesini tuttuğuna şahit oldum. Bu onu öpmemi beklediğinin göstergesiydi. Bunu fark ettikten hemen sonra hızla geri çekilip ellerimi bedeninden uzaklaştırdım. Ondan bir kaç adım gerileyip aramızdaki çekimi sonlandırdım. Barlas gözlerini hızla aralayıp yüzüme şaşkınlıkla baktığında, yüzüme alaycı bir tebessüm takınıp söylemek istediğim kelimeleri teker teker dile getirdim.
"Bana bunu yapıyorsun işte. Bana böyle dokunuyorsun, böyle hissetmeme neden oluyorsun ve ardından hiçbir şey olmamış gibi uzaklaşıyorsun benden. Bu artık içinden çıkılmaz, sinir bozucu bir şey olmaya başladı Barlas. Ya bana yaklaşmak istiyorsan adam akıllı yaklaş, ya da hiç yakınımda olma bile. Ben senin oyuncağın değilim!"
Sonlara doğru gürleşen sesimle sözlerimi noktaladığımda, tüm yük üzerimden kalkmıştı sanki. Hem ona benim hissettiğim şeyi yaşatmıştım, hem de içimden gelen bütün sözleri yüzüne karşı söyleyebilmiştim. Şimdi odama gidip Alper'in yaptığı tacizi aklımdan uzaklaştırmaya çalışarak, yatağımda rahat bir uyku çekebilirdim. Bakışlarımı Barlas'ın gözlerinden çektikten sonra, hızlı adımlarla salonun kapısına doğru ilerlemeye başladım. Tam Barlas'ın yanından geçip salonu terk edecekken, bir anda Barlas'ın beni kolumdan tutup durdurmasıyla, sert bakışlarımı yüzüne çevirdim ve ağzımı açıp kolumu bırakmasını söylemek üzereyken, ağzımı ağzıyla örtmesiyle bütün söyleyeceklerimi teker teker yuttum.
Barlas beni öpüyordu!
Dudakları sertçe dudaklarıma temas ederken, benden bir karşılık beklercesine tetikte duruyordu. Sanki ona karşılık verdiğim an zincirlerini kıracakmış gibi bekliyordu. Sabırsızlıkla ve hararetle... Bir anda dudaklarımı hafifçe kıpırdattım ve ardından tüm sinirimi çıkartmak istercesine dudaklarını sertçe öptüm. Bu hareketim hoşuna gitmiş olacak ki, bana dudakları arasından bir inleme bahşetti ve ardından alt dudağıma ufak bir ısırık bırakıp iki eliyle belimi sıkıca kavradı. Havalanmamı sağlayıp ayaklarımı yerden keserken bacaklarımı beline dolayıp ellerimle omuzlarına tutundum ve saniyeler içerisinde sırtımın tekrardan duvara yaslandığını hissettim.
Bedenini bedenime yasladığında, göğsü hızla inip kalkıyordu. Heyecanını kalbinin atışından sergiliyordu. Yakınlığımızın onu bu denli etkilemesi şaşkınlık uyandırıcıydı. Birden, dudaklarıma baskı uygulayan dudaklarının, daha fazla ısrarcı olduğunun farkına vardığımda, öpücüğüne bir süredir karşılık vermediğimi anlamakta zorluk çekmedim. Dudaklarımı onun gibi hareket ettirmeye başladığımda, Barlas başını yana eğerek dudaklarımı daha büyük bir iştahla öpmeye başladı. Dudaklarımız birbirini hararetle öperken, Barlas'ın sakalları yüzüme batarak tatlı bir acı hissetmeme neden oluyordu.
Ansızın alt dudağımı dudakları arasında esir bıraktığında, hissettiğim haz ve aşk birbiriyle örtüştü. Dudaklarının kendine has ıslaklığının dudaklarıma hâkim olmasına izin verdi. Birkaç saniyeliğine alt dudağımı bıraktığında, alnını alnıma yaslayıp birbirimizin nefeslerini çalarak soluklanmamıza müsaade etti ve ardından hiç zaman kaybetmeden ağzını ağzıma yaklaştırıp dilini aralık olan ağzımın içine kaydırdı. O enfes tadını tattığım an, aklımı bilmem kaçıncı kez yitireceğimi zannettim. Dilli doyumsuz bir keşfe çıkarken, Barlas bedenini bedenime daha çok bastırarak aramıza hiçbir mesafenin girmesine izin vermiyordu.
Barlas gezintisine devam ederken, ellerimi omuzlarından saçlarına yöneltip o ipeksi saçlarını parmaklarımla dağıttım ve elimle başına hafifçe baskı uyguladım. Bu hareketime karşılık olarak, Barlas'ın bir eli aşağılara doğru kaydı. Dokunuşunu kalçamda hissettiğimde, bir an için dokunuşundan rahatsız oldum. Alper'in bana yaşattığı korkunun izleri hâlâ benliğimde gizliydi. Diğer eli sporcu atletimin içine dalıp karnımı okşadığı an, kafamı geriye doğru çektim. Beni öperken kalbimde hissettiğim aşktan ötürü herhangi bir rahatsızlık duymamıştım, fakat bedenimdeki dokunuşları bugün yaşanılan korkularımı tetikledi.
Yaşadığım taciz daha çok tazeydi. Ona karşı sonsuz bir güven hissetsem dahi, korkumun önüne geçemiyordum.
Sanki bu geri çekilişim onu gerçek hayata döndürmüş gibi, gözlerini hızla kırpıştırdı. Kısa süreli duraksayışının ardından, beni duvardan uzaklaştırdı. Arzunun kararttığı bakışlarını gözlerime perçinlediğinde, ikimizde nefes nefese kalmış bir vaziyette öylece bakıştık. Ne Barlas kıpırdıyordu, ne de ben. Sadece öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Fakat bu öpücüğün artık noktalanmış olduğunun ikimizde farkındaydık. Bu yüzden daha fazla bu denli yakın mesafede durmamızın bir manası yoktu.
Beline doladığım bacaklarımı serbest bırakıp ayaklarımın üzerine bastığımda, bir an için düşeceğimi zannettim. Bacaklarımın bağları çözülmüştü sanki. Barlas dokunuşlarını bedenimden çektiğinde, ben de ellerimin ipeksi saçlarını terk etmesine izin verdim. Barlas bir adım gerileyip bedenini bedenimden uzaklaştırdığında, şişmiş ve kızarmış dudakları ile birbirine girmiş saçları tamamıyla görüş alanıma girmişti. Büyük olasılıkla benim dudaklarımda aynı vaziyetteydi. Onu incelemeye bir son verip bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde, dudaklarıma bakmakta olduğunu fark ettim. Benden kısa bir süre sonra o da bakışlarını gözlerime çevirdi ve gözlerimizin içine uzun uzun baktık. Salonda sağır edici bir sessizlik hâkimiyet kurmuştu ve bu gitgide çok sinir bozucu bir hâl alıyordu.
"Yarın uyandığında, sarhoş olduğum için hiçbir şey hatırlamıyorum diyecek olursan, bu defa sana inanmayacağım." dedim, aklıma gelen ilk şeyi dile getirerek.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan başını aşağı yukarı salladı. "Sen inanmasan bile, ben aynı yalanı dile getireceğim. Çünkü bazen karşındakine boş vaadler vermemek için, yalanların arkasına sığınman gerekiyor."
Bana boş vaadler vermek istemiyordu, çünkü benimle bir gelecek düşünmüyordu.
"Haklısın." dedim, umursamaz olmaya çalışarak. "Yalan söylemene gerek yok. Çünkü bu öpücüğün senin için bir anlamı olmadığını biliyorum. Sadece öpmek istediğin için öptün beni. Buna daha fazla anlam yüklemem, merak etme."
"Pekâlâ, sevindim." dedi, ciddiyetini bir saniye olsun yitirmeden. "İyi geceler, Ecrin."
Güçlükle tebessüm ettim. "İyi geceler, Barlas."
Barlas nihayet gözlerimizi birbinden ayırdıktan sonra, arkasını dönüp hızlı adımlarla salonu terk etti. Merdiven basamaklarından gelen adım sesleri gittikçe uzaklaşırken, kokusunun hâlâ benimle olması haksızlıktı. İliklerime kadar işleyen bu koku, beni her saniye daha çok bitap düşürüyordu. Kendisi attığı her adımla aramıza biraz daha mesafe sıkıştırarak gitmişti, ama ben hâlâ onun varlığını yanımda hissedebiliyordum. Dudakları hâlâ dudaklarımı öpüyordu, gözleri hâlâ gözlerime bakıyordu sanki. Kokusu tenime sinmişti ve sakallarının bıraktığı tatlı acı hâlâ yerli yerindeydi. "O" bir anda "Ben" olmuştu ve "Ben" bir anda "Hiç" olmuştum.
Sözleri ne kadar canımı yaksada, bugün kalp atışını avcumun içinde hissedişimi, göğsünün hissettiği heyecanla hızla inip kalktığını hiçbir şeye değişmezdim. Öpücüğü, bana Alper'in yaşattığı o berbat anları hafızamdan silmişti. Bütün acizliğimi ardımda bırakmamı sağlamıştı. Belki hâlâ korkum bakiydi, fakat onu da zamanla aşacaktım. Barlas'ın varlığı bana güven veriyordu ve bu güven hissettiğim korkuyu yok edebilecek güçteydi. Bu gece, kendimi Alper'in dokunuşlarıyla kirlenmiş değil, Barlas'ın öpücüğüyle kutsanmış hissedecektim. Barlas bu denli benliğime karışmışken, bütün gece onun bedenimde bıraktığı kokusuyla uyuyacaktım. Boynumdaki diş izinin bir önemi yoktu artık, önemli olan tek şey dudaklarımın üzerine atılmış imzaydı.
★☆★
Bölüm nasıldı? Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. İkinci sınavlarımızı olmaya başlayacağımız için yeni bölüm yine gecikir büyük olasılıkla. Gerçekten çok yoğunum ya :( Bu arada 8 Aralık doğum günüm, bilmenizi istedim, belki kutlarsınız :D Sizi çoook seviyorum. Bol bol öpüldünüz. Kendinize iyi bakın, bir sonraki bölüm görüşmek üzere ♥ :*
-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac
-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top