MSOM? -14- ❝Sen Başkasın❞

Öncelikle herkese iyi bayramlar. Nihayet internet bulup bölümümü yayınlayabiliyorum ya, şükürler olsun. Şu yoğun haftayı da atlatabildim ya, çok huzurluyum. Bölümümü çok geciktirmemeye çalıştım ama yine biraz gecikti. Haftada bir bölüm yayınlamaya niyetleniyorum ama yine de 10 günü buluyor yahu. Bölümleri çok uzun yazdığım için bir türlü erkenden yazıp yayınlayamıyorum. Bu yüzden yine ve yine üzgünüm. Bir türlü dikiş tutturamıyorum :(

Evet, yine bayağı uzun bir bölüm oldu... :)

Bu bölümü birtanecik okuruma ithaf etmek istiyorum. O tatlı yorumları ile beni gururlandırıyor ve her daim beni mutlu etmeyi başarabiliyor. Teşekkür ederim Burak, iyiki varsın ve seviliyorsun ♥

@theSilenceOfNight

**Multimedya'da Barlas var!**

-Keyifli Okumalar :)

▲▼▲▼

14. Bölüm

▪Ecrin Karayel▪

Saçlarımın üzerinde ahenkle süzülen parmaklar, âdeta her bir saç telimi itinayla okşuyordu. Sanki kalbimdeki yükü hafifletmek ister gibi, usul usul tarıyordu saçlarımı parmak uçlarıyla. Öyle huzurlu hissettiriyordu ki dokunuşları, sanki kalbime dokunacak olsa, kalbim tüm acılarımı avuçlarına bırakacaktı hemencecik ve oracıkta eski, yarasız hâline bürünecekti yüreğim. Alnıma bastırılan dudaklar gibi, yumuşacık olacaktı can evim...

"Hadi meleğim, uyan."

Gözlerimin önüne serilmiş göz kapaklarım, aralanmak için ürküyordu âdeta. Eğer aralanacak olursa, o görüntü baktığı her köşede önüne serilecekti sanki. Şu an kapalı olan göz kapaklarıma rağmen, hâlâ o resim hafızamda canlanabiliyorsa, ne kadarda yazıktı bana. Birbirine mühürlenmiş kirpiklerimi araladığımda, o görüntüyü bastıracak kadar güzel bir yüz çıktı karşıma.

"Günaydın, abiciğim."

"Günaydın uykucu. Dün ben okuldan geldiğimden beri uyuyorsun, bu ne uykusu böyle ?"

Abim, sabaha kadar uyuduğumu zannediyordu. Fakat ben, sadece o odama girdiğinde uyku numarası yapmakla yetinmiştim. Onun dışında gözlerimi bir kez olsun yummadım bile. O görüntüyü, hazmedebilmem için saatlerce ağlamam gerekiyordu ve ben de bu görevi başarıyla gerçekleştirmiştim. Sonrasında ise nasıl veya ne zaman uykuya daldığımdan bihaberdim. Yalnızca, o kadar güzel bir günün, berbat bir şekilde noktalandığından haberdardım işte...

"Dizimin ağrısından duramadım, ben de erkenden yatıverdim abiciğim. Hem iyi olmuştur sizin için de, biraz kafa dinlemiş oldunuz."

"Valla evin tadı tuzu yoktu sensiz. Bu arada dizin şimdi nasıl ?"

Dizimi hafifçe bükmeye çalıştım. "Şimdi biraz daha iyi, düne göre. Ama yine de dizimi bükmekte zorluk çekiyorum. Bugün de adam akıllı yürüyemeyeceğim anlaşılan."

"Bir tanem, keşke önemli derslerim olmasaydı. İnan ki burada, senin yanında kalırdım ve sana öyle güzel bakardım ki, hiçbir şeyin kalmazdı. Dün yanında olamadığım için de ayrıca özür dilerim."

"Sorun değil abi, Barlas bana dün şaşırtıcı dozda insan gibi davrandı ve seni aratmayacak kadar iyi baktı. Ayrıca, zaten seni derslerinden alıkoyacak olsaydım, inan ki çok kötü hissederdim."

Başını yüzüme doğru yaklaştırıp burnumun üzerine minik bir öpücük kondurdu. "Bu iyi niyetine aşığım, kardeşim. Hadi şimdi seni kucaklayıp aşağıya indireyim. Sonra hemen çıkmam gerek, ilk derse geç kalmayayım."

"Tamam abi. Bu arada, ben evde yalnız başıma mı kalacağım ?"

"Hayır, tabii ki. Üç gün raporlu olduğun için, biz aramızda bakıcılığı bölüştürdük. Yarın ki derslerim önemsiz olduğu için, yarın ben senin başında duracağım. Dün de Barlas seninle ilgilendi zaten, Bugün de İrem yanında olacak."

Yaşadığım hayal kırıklığının, yüzüme yansımasına müsaade etmemek için çabaladım ve nitekim yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirebildim. Benim için böyle bir ayarlama yapmaları çok hoş bir davranıştı, fakat ben nedense, yanımda Barlas'ın durmasını daha çok arzuluyordum. Sanırım, ben bu adamla iyice kafayı bozmuştum. Oysaki onun, üç yıl önce de olsa, çok çekici ve güzel bir sevgilisi vardı. Belki de hâlâ ona aşıktı. Ya da benim ona taktığım gibi, o'da o kadına kafayı takmıştı.

Bir anda abimin beni kucaklamasıyla, beni esir alan ve bedenime hüznü enjekte eden düşüncelerimden sıyrılıp ellerimi omuzlarına doladım. Onu sıkı sıkıya sararken, garip bir şekilde eksik hissediyordum. Sanki şu an bir şeyler eksikti, yarım yamalaktı. Deli gibi, tamamlanma arzusu ile dolup taşmıştım. Fakat abim beni aşağı indirip, mutfaktaki sandalyelerden birine bıraktığında, bu eksik şeylerin ne olduğunun farkına vardım ve eksik kalmanın verdiği buruk hisle yüzümü buruşturdum.

Eksik olan şey, o içimi kaynatan sıcaklık ve beynimi uyuşturan kokudan başka bir şey değildi.

Bana bu eksikliği farkettiren ise, mutfak tezgâhının üzerine oturmuş çayını yudumlamakta olan seksi yaratıktı. Neden mi böyle söylüyordum ? Çünkü şu an kendisinin altında sadece gri bir boxer vardı ve her zaman ki gibi, üstüne bir şey geçirme gibi bir gereksinim hissetmemişti. Şu an kesinlikle, uykulu bakan gözleri ve birbirine karışmış saçları ile, üç kelimeyle 'bütün gece seviştim' imajı çiziyordu ve ister istemez 'Ben odamda ağlarken, acaba Barlas karıya mı gitti?' diye düşünmeden edemiyordum. Evet iç sesim çok kıro, farkındayım.

"Günaydın Erkin." dedi Barlas, uykulu gözlerini abimin üzerine dikerken.

"Günaydın Barlas." dedi abim ve tek kaşını kaldırarak Barlas'ı süzmeye başladı.

Beni, adam yerine koyan yok bakıyorum!

"Sana da günaydın Barlas."

Barlas, iğneleyici tonda söylediğim kelimeleri umursamadan, yüzüme dahi bakma gereği duymayıp çayından bir yudum aldı ve sanki mutfakta benim varlığıma dair hiçbir şey yokmuş gibi, tavırlar sergilemeye devam etti.

"Oğlum, git üzerine adam akıllı bir şeyler giyin lan!"

Abimin ani çıkışına karşın Barlas, dudağına değen bardağın üzerinden çarpık bir gülümseme sergiledi ve omuz silkerek çayından bir yudum daha aldı. Onun bu çalkantılı ruh hâlini anlamlandırmaya çalışırken, beyin fonksiyonlarıma zarar vermekten korkuyordum. Çünkü Barlas dengesizlikleri ile, insanı çileden çıkartacak kadar karmakarışıktı.

"Nedenmiş o ?" dedi ifadesizliğini sürdürerek.

"Çünkü bu evde bir kızla birlikte yaşıyorsun ve bu yüzden bazı alışkanlıklarından vazgeçmen gerekiyor. Mesela, uyandığında evde boxer ile gezinmen gibi!"

Abimin gittikçe daha da ciddileşen ses tonu, tüylerimi ürpertirken, Barlas hiç istifini bozmadan öylece yerinde duruyordu. Eski rahat görüntüsünden tek farklı nokta ise, başını abime doğru çevirmişti ve çatılmış kaşlarının altındaki, uykulu gözlerinin yarattığı anlık karartıyla, abime öfkeyle bakıyordu.

"Onun için, neden kendi alıştığım düzenden ödün verecekmişim ? Böyle bir gerekçem olduğunu da nereden çıkarttın ?"

"Çünkü bu evin diğer bir kiracısı da, ben ve kardeşim. Ecrin nasıl senin için çoğu alışkanlıklarından vazgeçiyorsa, sen de onun için anlayışla vazgeçeceksin!"

"Vazgeçtiği alışkanlığı ne, iç çamaşırları ile uyumak mı ? Hah, güldürme beni! Ayrıca onun için, hiçbir alışkanlığımdan vazgeçmeyeceğim! Nasıl olsa, ben bu eve sadece seninle yaşayacağım için taşınmıştım. Hesapta kardeşin falan yoktu. Onu bu eve sokan sensin, ben onu hiçbir zaman bu evde istemedim ve isteyebileceğimi de zannetmiyorum! Bu da demek oluyor ki, onu bir yurda yerleştirmek yerine bu evde tutacaksan eğer, tüm sorumluluklarını da sen üstleneceksin. Ben varlığına dahi katlanamadığım bir kimse için, zoraki bir tutum sergileyemem. Eğer ben onun varlığına katlanmaya çalışıyorsam, o'da benim değiştirmeyeceğim alışkanlıklarıma katlanmaya çalışsın, değil mi ?"

Kalbimi deprem misali sarsan cümleleri, içimdeki umudu külçe külçe alıyordu benliğimden. Onun bana karşı olan tutumunu, eskiye oranla çok iyi bir noktaya getirdiğini düşünüyordum, ama o bu zamana kadar ördüğü merhamet iplerini, ilmek ilmek geri söküyordu. Gözlerine yine o, her baktığımda kendimi değersiz hissettiren bakış hâkimdi. Peki ya neden, birden bire her şeyi en başa sarmıştık ?

Abimin sesiyle içimdeki kargaşadan sıyrıldım. "Barlas, laga luga yapma bana! Git üstünü giyin diyorum sana! Yarı çıplaksın oğlum, hiç mi edep adab yok sen de!"

"Bana edep ve adabtan söz edebilecek, son kişi bile değilsin Erkin! Ayrıca burada yadırganacak bir durum olduğunu zannetmiyorum. Sonuçta çıplaklığımı birilerinin gözüne sokmak için bu halde değilim. Eğer niyetimde bu olsaydı ve sırf birilerini kışkırtmak için yarı çıplak halde mutfakta bekliyor olsaydım, kesinlikle buna edepsizlik denirdi."

Alttan alttan resmen bana laf dokunduruyordu!

Yapmacık bir şaşkınlık yerleştirdim yüz ifademe. "Aaa olur mu, ne yarı çıplağı, çeyrek çıplak olmasın o ?" dedim ve eski ifademi geri takınıp devam ettim. "Ah bu arada, benim bu konuda farklı bir düşüncem var. Bana göre edepsizlik bedenle değil, karakterle alakalıdır. Örneğin bir kişi kendini aklayabilmek için tüm suçu karşısındaki kişiye atıyorsa, o kişi edepsizin ta kendisidir. İftira, yalan, iki yüzlülük... Bence asıl edepsizlik bunlardır."

Barlas'ın dişini gıcırdattığını işittiğimde, onun cümlelerinin benim kanıma dokunması gibi, benim cümlelerimin de onun üzerinde aynı etkiyi bırakması hoşuma gitmişti. Barlas nihayet keskin bakışlarını yüzüme diktiğinde, meydan okurcasına gözlerinin içine baktım. Ne yaparsa yapsın, beni ezmesine izin vermeyecektim. Onun hiçbir sözünün altında ezilecek kadar gücümü kaybetmeyecektim.

Abim sesindeki endişeli tınıyla söze atıldı. "Ne diyorsunuz lan siz ? Valla söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım ve birbirinize neden böyle baktığınız hakkında da hiçbir fikrim yok. Dün nasıl oldu da birbirinizi boğarak öldürmediniz acaba, şaşıyorum doğrusu!"

"Abi, sen okula gitmiyor muydun ? Boş versene Barlas'ın saçma kuruntularını." dedim, gözlerimi Barlas'ın gözlerinden bir saniye olsun ayırmadan.

"Bence de gitmelisin Erkin. Kardeşin senden cesaret alarak bunları söyleyebiliyor. Bir gitte bakalım, arkasına sığınabileceği bir abisi olmayınca, bana böyle diklenebilecek mi ?" dedi Barlas, dudaklarına yerleşen alaycı sırıtmasıyla.

Şeytan diyor ki, git çak şuracıkta ağzının ortasına.

"Benim çıkmam gerek zaten. Dersim geç biter bugün. İrem'in öğleden sonra girmesi gereken bir dersi varmış, bu yüzden yanından ayrılacak. Zaten Barlas da okuldan öğlen dönecekmiş. Artık İrem gidince o seninle ilgilenir, değil mi Barlas ?" dedi abim bir anda.

"Neden böyle bir şey yapayım ki ?"

"Dün neden yaptıysan, o yüzden yap Barlas."

"Dün, onun bana yaptıklarının karşılığı olarak onunla ilgilendim. Ben borcumu ödedim, bundan sonra öldürsen ilgilenmem onunla."

"Ulan bir iyilik yapsan ne olur, ha ? Zaten ben okuldan çıkar çıkmaz eve geleceğim. Bir saat falan baksan yeter. Ölmezsin ya."

"Abi," diyerek araya girdim. "Hadi sen okula git artık. Ben bebek değilim ya, benimle ilgilenecek birisine ihtiyacım yok. Kendi başımın çaresine, bir şekilde bakarım."

"İyi madem." dedi kaşlarını çatarak. "Elimden geldiğince erken gelmeye çalışırım, güzelim. Kendine dikkat et. Kahvaltını güzelce yap, eğer bir aksilik çıkarsa hemen beni ara."

"Tamam, abiciğim. Dediklerinin hepsini yaparım, aklın ben de kalmasın."

Seri adımlarla yanıma ilerlediğinde, tam karşımda dikildi ve bana doğru ilerleyip alnıma derin bir öpücük bıraktı. Bu öpücük, bedenimdeki bütün gerilimi def etmek için fazlasıyla etkili olmuştu. Yüzüme yerleşen sıcak tebessümle, ben de abimin yanağına uzun süreli bir öpücük bıraktım ve onun da gülümseyerek evden ayrılmasına sebep oldum. Dış kapının kapanma sesini duyduğum anda, mutfakta oluşan gerginlik verici sessizlik, yüzümdeki tebessümü silip atmam için yeterli bir nedendi.

"İmâ ettiğin şeylere dikkat et Barlas!" dedim bir anlık öfkeyle.

"Hah! Dikkat etmezsem ne yaparsın ?"

Hızla gözlerimi gözleriyle buluşturdum. "Laptop'tan girdiğin siteleri, defalarca yüzüne vururum!"

"Ben de, küçük göğüslerinle alay ederim o zaman."

Söyledikleri ile yanaklarım alev alırken, alt dudağımı ağzımın içine yuvarlayıp öfkeyle tısladım. "Küçük olmalarına rağmen, seni bayağı etkilemiş olmalı. Yüzüne vurmak gibi olmasın ama, araştırdığın siteler bunu gayet net açıklıyor!"

"Ya öyle mi ? Belki de seni öyle görmem, bana eskileri hatırlatmıştır. Islak ve ateşli anıları. Buna ne dersin aptal ?"

Boğazıma oturan koca yumru, kısa bir süreliğine sessiz kalmama neden olmuştu. Fotoğraftaki, o son derece seksi kız gözümün önünde canlandığında, Barlas'ın kumral teninin, kızın o esmer tenini tüm çıplaklığıyla örttüğü sahneyi hayal etmeden edemedim ve resmen bütün hücrelerime katliam yaşattım...

"İğrençsin..." dedim, yüzümü buruşturarak.

"Benim seni öyle görüp eskileri anımsamam ve odamda o sitelere girmem gayet normal bir şey, fakat senin çıplaklığını gözüme sokman, sahiden hiç normal değil."

"Çıplaklığımı gözüne soktuğum falan yok! Bir anda odama girip beni o hâlde basan sensin. Asıl sana sormalı, su sesinin duyulmadığını farketmedin mi hiç ? Odamda çıplak olmam ve beni öyle görme ihtimalin olduğu için odama öyle daldın, değil mi ?"

"Bu resmen saçmalık! Seni neden çıplak görmek isteyeyim ki ? Sanki, sana karşı zerre ilgim var da... Ayrıca ilgim olsa dahi, seni çıplak görmeye bu kadar meraklı olmazdım. Giyindiklerinden ötürü, kısmen öyle görmüş kadar oluyorum merak etme."

Bu adamın, benim giyiniş tarzımla ne alıp veremediği var acaba ?

"Asıl senin düşüncelerin deli saçması! Sana neden çıplak görünmek isteyeyim ki ? Beni arzulamanı istediğim için yaptığımı varsayalım. Bunu neden isteyeyim, ha ? İstediklerini sana veremeyeceğim için, beni arzulamanın da hiçbir önemi yok. Beni, bir sürtük olarak görmeyi bırak Barlas. Nefretinden arın artık!"

"Ölene dek bu nefret içimde kalacak. Ben ömrümün sonuna dek bütün kadınlardan nefret edeceğim. Kadınlar hep gözümde kurnaz, yalancı ve acımasız varlıklar olarak kalacak."

Elindeki bardağı mutfak tezgahına öyle sertçe bırakmıştı ki, bardak anında çatlayıp parçalara ayrılmıştı. Aynı kalbim gibi... Bir hışımla ayağa kalkıp âdeta zemini titreten adımları ile mutfağı terketmek üzereyken, sözlerinin benliğimde yarattığı yıkıcı etkiden saniyeler içerisinde sıyrılıp mutfaktan çıkmasına ramak kala arkasından seslendim.

"Barlas, dur!" dedim ve kapının girişinde arkası dönük bir şekilde duraksamasına neden oldum. "O kadın, sana her ne yaptıysa bunun suçlusu ben ve diğer bütün kadınlar değil. Hıncını böyle insafsızca bizden çıkartarak bir sonuca varamazsın. Onun açtığı yaranın ne kadar derin olduğunu hissedebiliyorum, ama bu yara böyle kapanmaz. Bunu sen, benden daha iyi biliyorsun. Sadece böyle yaparak, içindeki kini kusuyorsun. Aslında, kalbindeki yaranın iyileşebilmesi için, her şeyi geride bırakıp bu acıdan kurtulabilirsin. Eminim unutmak için çabalamak, hatırlamak kadar zor değildir."

İki yanında yumruk olan elleri ve kaskatı kesilen bedeni ile sözlerimin onu sinirlendirdiğini sezdim. Fakat bakışlarım aşağılara doğru kayıp ayaklarında duraksadığında, parkeye damlayan bir damla yaş ile aslında sözlerimin onun en hassas noktasına dokunduğunun farkına vardım. Okşanmaya ihtiyacı olan, fakat her defasında hırpalanan o noktaya...

"Neler yaşadığımı bilmiyorsun. Unutulabilecek bir şey olsaydı, inan ki unuturdum. Yaşadıklarımı yaşamadan anlayamazsın. Bu yüzden geçmişte yaşadıklarımla bu kadar yakından ilgilenmekten vazgeç!" dedi, boğuk çıkan sesiyle.

"Pekâlâ, bu senin seçimin, benim buna karışmam haddime değil. Fakat, ben de dahil bütün kadınları, o kadınla aynı kefeye koyman doğru değil. Elbette kadınlar arasında kurnaz, yalancı ve acımasız olanlar vardır; fakat hepsi öyle değil, olamaz da. Hele ki her fırsatta aptal dediğin birisiyim, benden nasıl kurnazlık bekleyebilirsin ki ? Bana okulun ortasında sürtük demene rağmen, senin o hasta hâlini gördüğümde, dayanamayıp seninle ilgilendim. Acımasız, alabileceğim son tabir bile olamaz. Sana bu zamana kadar ne zaman yalan söyledim? Hadi bana tek bir yalanımı söyle Barlas... Ben ne kurnaz, ne acımasız, ne de yalancıyım. Beni, canını yakan o kadın ile bir tutma!" dedim, hayal kırıklığımı sesime yansıtarak.

"Söyleyeceklerin bitti mi ?" dedi kestirip atarak.

"Evet, bitti."

"Güzel."

Arkası dönük bir şekilde, kapının girişinde beklemeye bir son verip koca cüssesiyle birlikte gözden kayboldu ve beni şaşırmış kalmış vaziyette öylece mutfakta bırakıvermişti. İçimden, arkasından gidip 'Seni adam yerine koyupta açıklama yapanda kabahat!' diye bağırmak geçse de, dizim yüzünden olduğum yerde kalıp, sandalyenin üzerinde oturmakta karar kıldım.

Abimin benim için hazırladığı tost ekmeğini, masanın üzerinde küçük bir tabakta farkettiğimde, gülümsemek istesem dahi beceremedim. Barlas'ın sözleri ve tavırlarından sonra, dudaklarım birbirine mıhlanmıştı sanki. Tost ekmeğini bıçağım ile küçük parçalara bölüştürdüğümde, küçük parçaları elime alıp ağzıma tıktım ve tüm sinirimi atmak istercesine, ağzımdaki lokmayı hızlı ve sertçe çiğnemeye başladım.

Gıcık adam işte, ne olacak!

Kaşarlı tostumu ve elma suyumu mideme indirdikten sonra, sandalyeme iyice yaslanıp elimi karnımın üzerine koydum. Düşünceli abim sağ olsun, onun sayesinde karnımı güzelce doyurabilmiştim. Onun parmakları da, söz konusu yemek olduğunda sihirli dokunuşlar yaratabiliyordu. Bu yetenek, annemden gen yoluyla ikimize de taşınmıştı. Demek ki ailecek bir lokanta açsaydık şimdi paraya para demiyor olurduk. Gerçi babam o lokantayı kahvehaneye çevirirdi... Hatta Barlas'ta lokantayı batırırdı. Sonuçta bir yumurtayı bile kırmaktan aciz bir adamdan söz ediyoruz... Hey bir saniye, ailecek açacağımız lokanta da Barlas'ın işi ne ? Off, ben iyice kafayı taktım şu oduna...

Bir anda merdiven basamaklarından gelen adım sesleriyle saçma düşüncelerime bir son verip bakışlarımı boş koridora diktim. Sonuçta birazdan buradan geçecekti... Tahmin ettiğim gibi, koca cüssesi koridorda belirdiğinde, tam dış kapıya doğru ilerleyecekken, başını benden yana çevirip gözlerini gözlerime perçinledi. Bakışlarındaki duygusuzluk her zamanki gibi kanıma dokunurken, alelacele bana sırtını dönüp dış kapıya doğru ilerledi ve sinirlerimi daha da hoplattı.

Bir insanın bu kadar ağır dozda umursamaz olması, hayra alamet değildi.

Kapının sertçe kapanışını işittiğimde, az önce ettiğimiz kavganın dinmeyen harını dört bir yanımda hissettim. Biz zaten ne zaman iyi geçinsek, ertesi gün kanlı bıçaklı oluyorduk. Buna artık alışmam gerekiyordu. Bundan sonra ne zaman iyi anlaşsak, ertesi günü düşünüp o kadar mutlu hissetmemeliydim. Yoksa ertesi gün, şimdiki gibi hayal kırıklığı ve hüsran ile sonuçlanırdı.

Onun az önce karşımda, siyah kotuyla ve beyaz uzun kollu kazağı ile oluşturduğu sevimli tabloyu gözümün önünde canlandırdım ve gülmemeye yeminli dudaklarımın kısa süreliğine bükülmesine neden oldum. Gözlerindeki hissizliğe rağmen, ne kadar da sevimli görünüyordu... Ya da bana mı öyle geliyordu ? Evet, bana öyle gelmeliydi zaten. Başkaları onun ne kadar sevimli olduğunu aklının ucundan dahi geçiremezdi. Sanırım iyice kafayı yiyordum.

Sen bu adama abayı yakmışsın, dedi iç sesim ve dudaklarımın buruk bir tebessümle bükülmesine neden oldu. Gittikçe, bu adamda daha da tutuklu kaldığımın farkındaydım. Sanki o, kanıma bulaşan bir virüstü ve gittikçe çoğalarak tüm bedenime hükmediyordu. Teşhis konulamadığı için, ondan kurtulmam için bir tedavi yolu da bulunamıyordu âdeta. O yavaş yavaş her zerreme işliyordu, hissediyordum ve bundan kurtuluş yolu yoktu.

Kapının açıldığına dair sesi işittiğimde, Barlas'ın geldiğini düşünerek içimdeki umut tomurcuklarının yeşermesine neden oldum. Adım sesleri mutfağa doğru yöneldiğinde, neden geri döndüğüne dair tahminler yürütmeye başladım. Acaba az önceki sözlerimi kestirip attığı için pişman olup şimdi söylemesi gerekenleri mi dile getirecekti ? Bu düşünce yüreğime oturan yükü hafifletirken, birden kapının önünde beliren siluet ile içimden, salak içgüdüme ağız dolusu küfürler sıraladım.

"Selam yaralı ceylaan." dedi İrem, yüzündeki sıcak tebessümüyle.

"Selam canım." dedim bozuntuya vermemeye çalışarak.

Bana doğru geldiğinde, hemen yanımdaki sandalyeyi çekip üzerine oturdu. "Ee, nasılsın bakalım ?"

"Bugün biraz daha iyiyim. Sen nasılsın peki ?"

"Her zamanki gibi işte, ne olsun. Dün hiç görüşemedik, bir günde özledim vallahi."

"Ben de öyle."

"Ayy anlatsana, ne var ne yok ? Bütün gün boyunca sessiz kalıp kös kös oturacak değiliz ya. Biliyorsun, bu benim doğama aykırı."

Biliyorum, çok iyi biliyorum...

"Ya kuzum ne olsun, dünden beridir oturmaktan başka bir şey yapmıyorum zaten, dizimden ötürü. Barlas sayesinde dünü de atlattım işte."

"Barlas sayesinde mi ? Ne yaptı ki sana ? O odun sana nasıl yardımcı olabilir ki ? Yani Erkin bahsetmişti de, yine de pek inanasım gelmiyor doğrusu."

Dün geceyi hatırlamam üzerine, yüzümde salak bir tebessümün oluşmasına mani olamadım. "Şey... yani birlikte yemek yedik falan. Beni gitmem gereken yerlere kucağında taşıdı-"

Ağzı kocaman aralanmış bir vaziyette cümlemi yarıda kesti. "Yuh! Barlas'tan söz ediyoruz değil mi ? Şaka mı yapıyorsun ?"

"Yok ya, ciddiyim."

"Ayy bence, bu çocuk kesin sana aşık oldu."

Duyduklarım ile nefesimin kesildiğini hissettim. "Saçmalama!"

"Ne saçmalayacağım kızım! Besbelli bir şeyler var bence. Yani o umursamaz, gıcık, öküz, bencil, egoist ve kasıntı herif, sana hayatta bu kadar ilgili davranamaz. Yani burnu düşse dönüp almaz bile, o kadar diyorum!"

Barlas'a giydirmediği hakaret kalmadı galiba... Ama hepsi sahiden onu betimliyordu, doğrusu.

"O hastayken, ben onunla ilgilendim ya, o yüzden o da borcunu ödemek amaçlı dün bana insan gibi davrandı. Zaten bugün yüzüme bir kez olsun bakmadı. Hatta abim 'Öğleden sonra İrem'in önemli dersi var, sen öğlen döneceksin galiba, Ecrin'le ilgilenebilir misin ?' gibisinden bir ricada bulunduğunda, Barlas 'Ben borcumu ödedim, artık ölsemde bakmam ona' falan dedi. Yani, katiyen düşündüğün gibi bir şey olamaz."

Somurtarak gözlerimin içine baktı. "Off ben de, bir şeyler var o hödükte zannettim. Boşuna heyecan yapmışım. Odun, hâlâ odun yani..."

"Öyle işte... Ee sen de ne var ne yok ?"

"Şey, yani bir şey yok ama var gibi."

"O nasıl oluyor ?"

"Ya bak şimdi... aramızda kalacağına söz ver."

"Söz de, sırlık bir durum mu var ?"

"Evet, var. Sana çok güveniyorum, bu yüzden söyleyeceğim..."

Kız bana güvenip sırrını veriyor, ben ondan neler saklıyorum. Vay arkadaş...

"Söyle."

"Ee... Ecrin, ben... Ayy, of sıcak bastı... Yani galiba ben, çok azıcık da olsa... Erkin'den hoşlanıyorum!"

Ha ?

"S-Sen ciddi misin ? Yani bu bahsettiğin kişinin, benim abim olan Erkin olduğundan emin misin ?"

"Evet. Niye olmasın canım ?"

"Yani ne bileyim... senin için tam bir şerefsiz, pezevenk, piç kurusunun teki olduğunu zannediyordum."

"Ya, evet başlarda öyleydi, ama maç günü olanlardan sonra ben bir garipleşmeye başladım. Beni okula arabasıyla bırakması, Kerem karakola düştüğünde benimle birlikte sabahlaması, samimi dialoglarımız falan... Ne bileyim ya, galiba ona fazla önyargıyla yaklaşmışım. Çünkü göründüğü gibi bir adam olmadığını, er ya da geç anlayabildim. Artık eskisi gibi gevşekte değil. Çok karizmatik ve kibar. Gülüşü bir başka zaten. Off, öyle işte..."

Abimden bahsederken, gözlerindeki sevgi dolu parıltıyı yakaladığımda gülümsemeden edemedim. "Bunun olacağını biliyordum ve ne yalan söyleyeyim, seveceğin kişi azıcık kuduruk olsa bile, onu sevmeni istemiştim. Çünkü ne kadar hovarda gibi gözükse de, aslında çok iyi bir insandır. Sevdiği zaman, adam gibi seveceğinden ve sana karşı bayağı derin hisler beslediğinden eminim."

"Gerçekten bana karşı derin hisler mi besliyor ? Ne gibi ? Bunu nereden çıkarttın ? Erkin mi söyledi ? Ya da sen mi tahmin ediyorsun ? Yoksa beni mi kandırıyorsun-"

"Sakin ol İrem. Gerçekten öyle olduğunu düşünüyorum ve ne gibi olduğunu sen daha iyi tahmin edebiliyorsundur. Ayrıca seni kandırdığım falan yok, abimin sözlerinden yola çıkarak tahminde bulunuyorum."

"Erkin sana ne dedi ki ?"

Hatırlamıyordum ki!

"Bunun bir önemi olduğunu sanmıyorum. Ayrıca benimde sana vereceğim bir sır var."

Bir anlık aldığım kararla, ona en büyük sırrımı vermek istedim. Onun bana duyduğu sonsuz inancı, ben de ona bahşetmekten hiç çekinmeyecektim. Aramıza sağlam bir güven bağı örmek istiyordum.

İrem bir anda iyice yanıma sokuldu. "Neymiş o sır ?"

"Aramızd-"

"Tamam."

"Kimseye-"

"Tamam yaa, söylemem."

"Sözümü kesmesen diyo-"

"Sen de bir söylesen şu sırrı diyorum."

Allahım sen bana sabır ver!

Lafı ağzımda dolandırmadan, bir anda söyleyiverdim. "Ben, Barlas'tan hoşlanıyorum."

Bir anda İrem'in yuvalarından çıkacakmışçasına açılan gözleri ve gediğine kadar aralanmış ağzı görüş alanıma girdiğinde, bu tepkinin ne anlama geldiğini çözmek için bir süre duraksadım. Ardından evdeki tüm odalar dahil, mutfakta yankılanan çığlık sesiyle yerimden sıçramış kadar oldum. Birdenbire İrem'in ellerini çırparak çocuk gibi sevinç nidaları atmasıyla, bu aşırı tepkisinin sevinçten olduğunu idrak edebildim.

"Ayy biliyordum yaa, biliyordum işte! Nasıl oldu çabucak anlat bakayım bana, hem de hemen!" dedi, merakla gözlerime bakarak.

"Onu ilk gördüğüm andan beri, zaten kalbimde garip bir çarpıntı var. Hatta ilk onu sesiyle tanımıştım ben. Telefonda sesi ilk kulaklarıma iliştiğinde dahi, bacaklarım titremişti-"

"Nasıl yaa ? Bir dakika, siz telefonlaşıyor muydunuz ?"

"Ya hayır, abimi aramıştım ve telefona Barlas çıkıp meşgul olduğunu söylemişti-"

"Allah bilir ne yapıyordu, pislik herif! Her neyse, devam et sen. Sen Barlas telefona çıkınca nasıl tepki verdin ?"

"Sadece sesindeki o hoş tınıya hayran kaldım ve bunu sesime yansıtıp yansıtmadığım hakkında hiçbir fikrim yok. Ayrıca onun kim olduğunu bilmediğim için, pekte umursamadım."

"Nasıl bilmiyordun ? Kaç yıllık ev arkadaşı abinin, hiç mi tanıştırmadı sizi ? Ya da hiç mi bahsetmedi ?"

"Hayır, bahsetmedi. Yani üç yıl boyunca bizi ayakta uyutmuş. Sırf para için-"

"Para mı ? Yoksa Barlas tehlikeli biri mi ? Erkin'in evinde ona belirli bir miktar ödeyerek mi gizleniyor ? Aralarındaki gizlilik kuralını ihlal etmemek için mi, sizden bunca zaman onun varlığını gizledi ?"

"Yuh İrem, resmen aksiyon filmi yazdın aklından. Öyle bir şey yok, çıkar aklından o kurguları! Abim sadece, kira parasının yarıya bölünmemesi için bize bir ev arkadaşının olduğundan söz etmedi. Barlas kiranın yarısını ödüyordu ama abim babamdan tam kira parası alıyordu. Anladın mı ?"

"Aaa kurnaz kurta bak hele! Allah bilir o artan paraları, kaç tane karıya kıza yedirmiştir... Neyse, siz ilk nasıl tanıştınız onu söyle bana ?"

Ahh, hiç sorma!

"Süpermarket'te tanıştık. Hiçte kibar olmayan bir dille bavulumu yoldan çekmemi emretti ve ben de her zamanki inadıma sığınarak, tabii ki bildiğimi okudum. Sonra öküz, bavulumu tekmeleyerek hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Çok sinirimi bozmuştu ama ben sesinden, o telefonda ki çocuk olduğunu anladığım için biraz sineye çektim. Tabii yüzünü ve fiziğini de görünce,sesini duyduğum an olduğu gibi çarpılmışa döndüğüm için de olabilir... Neyse işte sonra, evde karşı karşıya geldik ve bütün her şey açığa çıktı. O gün bugündür bir çatı altında didişerek yaşıyoruz ve ben her geçen gün ona biraz daha bağlanıyorum..."

Soluksuz anlattıklarımı, İrem hiç araya girmeden büyük bir ilgiyle dinlemişti. Bu hoşgörüsünü ayakta alkışlamak istesemde, kabalık olacağını düşünerek bilinç altımda alkış tufanımı koparttım. İrem'in yüzünde beliren hüzünlü tebessümü gördüğümde, kalbimde garip bir sızı oluşmuştu.

"Ne oldu ?" dedim, şaşkınlıkla.

"Hiçbir şey, sadece bu anlattıkların çok güzel ve nedense, şimdiden platonik olmandan ölesiye korkmaya başladım."

"Ya saçmalama." dedim ve omzuna dokundum. "Ona aşıkmışım gibi davranma. Sadece ufak bir hoşlantı. Elbette, o beni asla sevmez. Bu yüzden benim de onu unutmaktan başka çarem yok. Hislerimi dizginleyip kendimi onun çekiminden kurtarmaya bakacağım. Ben iyiyim ve beni asla onun gibi bir hödük yıkamaz."

"Beynine komut verebilirsin ama kalbine veremezsin Ecrin. Bir kere onun rüzgârına kapıldın sen, siz böyle dip dibeyken onu asla unutmak gibi bir imkânın yok. Sadece onu kendine aşık etmen gerek ve elbette ki senin gibi bir kıza er ya da geç tutulacaktır."

"Barlas'tan söz ediyoruz İrem, normal bir adamdan değil. Ayrıca fotoğraftaki kadına nasıl baktığını gördüm. Hem o kadın benden daha güzel."

İrem bir anda avcunu sertçe alnına vurdu. "Ah, o fotoğraf!" dedi ve derin bir iç çekti. "Ben bunları bilmiyordum... Lanet olsun, o resmi sana atmamam gerekiyordu. Seni üzdüm!"

"Hayır, hayır." dedim, dün gece döktüğüm göz yaşlarını hiçe sayarak. "Üzülmedim, sadece birazcık kıskandım. Bu da gayet normal bir şey. Ayrıca o fotoğrafı atman iyi oldu, ondan vazgeçmem gerektiğini iyice kafama yazdım."

"Üzüldüğünü anlayabiliyorum aptal!" dedi, büzdüğü dudaklarının arasından. "O fotoğraf üç yıl önceye aitti. Kim bilir o kızı kaç defa unutmuştur. Ayrıca o kız, senden daha güzel falan değil. Sen o kızı her şeyinle sollarsın. Barlas'ı unutman zor ama, ben onun da sana karşı hisler besleyeceğine eminim."

"Buna nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ?"

"Bekle Ecrin, eğer o mendebur senin köpeğin olmazsa ben de İrem Güngör değilim!"

Beni umutlandırmak için böyle konuşuyordu, biliyordum. O da biliyordu, Barlas'ın bana aşık olma ihtimalinin hiç olmadığını. Sadece beni, olmayacak şeylere inandırmaya çalışıyordu. Ya da bir bildiği mi vardı ? Acaba Barlas bir gün, bana aşık olabilir miydi ?

En iyisi Barlas ile aramızda olup biten her şeyi İrem'e anlatmaktı. Bütün detayları öğrendikten sonra hâlâ fikri sabit kalırsa, benimde içimde minik bir umudun kıvılcımları açığa çıkabilirdi.

***

"Canım, ben şu fincanları bulaşık makinesine atayım, sonra eve inip hazırlanmam gerek. Öğleden sonra önemli dersim var. Kusuruma bakmazsın, değil mi ?"

İrem'in mahçup bir edayla sorduğu soru üzerine, sıcak bir tebessüm takınıp başımı iki yana salladım ve fincanı dudaklarıma götürüp kahveden son yudumumu aldım.

"Hayır kuzum, ne kusuru. Zaten biliyordum, abim söylemişti bana. Ayrıca sen boşver fincanları, abim.gelince halleder."

"İki parça şeyden ne olacak ki. Hem abine de gelince dersin, İrem sana iş çıkartmadı halletti bulaşıkları, diye. Muhakkak yorgun argın gelir eve, kıyamam ben ona."

Anlaşıldı bulaşıkları yıkamak isteme nedeni... Aklı sıra abimin gözünde 'Evlenilecek kız' profili çizecekti.

"Tamam o zaman. Keşke dizim iyi olsaydı, bir daha seni uğraştırmazdım. Sağ ol canım."

"Ne demek canım, lafı bile olmaz."

Ayağa kalkıp fincanları mutfak tezgahına bıraktı ve az önce kahveleri yaptığı cezveyle birlikte hepsini sudan geçirip bulaşık makinesine düzdü. Ardından sarı bez ile masayı güzelce silip ellerini yıkayıp kuruladı. Onun bu hallerini ilk kez gördüğüm için, hayran hayran seyrettim. Eli bu işlere yatkın gibi görünüyordu. Ev hanımlığına olan becerisi takdire şayandı doğrusu. Bir anda bana doğru dönüp yanıma ilerledi ve yanaklarımdan öpüp gözlerimin içine baka baka fısıldadı.

"Sana verdiğim akılların hiçbirini unutma. Bundan sonra her özür dileyişinde affetmek yok ve her yakınlaşma da yelkenleri suya indirmekte yok. Zor kız olacaksın anlıyor musun ? Erkekler ulaşılması zor kızları isterler. O seni çıplak -onun deyişiyle çeyrek çıplak- olarak görmüş bir kere, kesin sana karşı yavaş yavaş dayanılmaz bir çekim hissedecektir. Aranızdaki arzu gün geçtikçe artacak, bundan eminim. Bana her şeyi anlatmadan bile, ben sana bu işin olacağını iddia etmiştim. Şimdi bütün detayları biliyorum ve eğer benim aklıma da uyarsan, Barlas garanti ellerinin arasında olacak. Sadece biraz zaman ve sabır. Söylediklerimi asla unutma ve onu sevmekten bu denli korkma. Çünkü korkaklar her daim kaybeder, bunu da asla aklından çıkartma. Tamam mı ?"

Yaptığı uzun konuşmanın üzerine, sadece başımı aşağı yukarı salladım. "Tamam."

Ona, olan biten her şeyi en ufak detayına kadar anlatmıştım ve o'da, beni büyük bir ilgiyle dinlemişti. Her olayda düşüncelerini belirtmiş ve şaşkınlığını da öfkesini de doruklarda yaşamıştı. Tüm olayları toparlayarak yaptığı bu son konuşmayı, aklıma iyice kazımıştım ve kelimesi kelimesine uyabilmek için elimden geleni ardıma koymayacaktım. Barlas, belki hayallerimdeki adam gibi yaşıma yakın, eğlenceli ve şakacı değildi ama onun karanlığını bile seviyordum. Sıcaklığını her hissedişimde, olmam gereken yerin orası olduğunu hissediyordum. Kokusuyla hiç tatmadığım huzurun derinliklerine yol alıyordum mesela.

O hayallerimdeki adam değildi ama, kalbimdeki adamdı.

Henüz kalbimin ufak bir köşesinde yer edinmişti ama bu gidişle, gittikçe kalbimin her köşesini fethedecekti, hissediyordum. Kalbimde tehlike çanları çalıyordu ve âdeta kulaklarımı sağır ediyordu ama, umrumda değildi. Ben korkak değildim. Ona hissettiklerime karşı savaş açmayacaktım. Olacağı varsa, olsundu. Kaderin çizeceği yolda yalpalamadan yürüyecektim. Eğer onu gerçekten seversem, onun için her türlü mücadeleyi yapmaya hazırdım. Onun yaralarına merhem olmaya, dengesizliklerine denge çıkmaya, karanlığına ışık tutmaya ve cehennemine su olmaya... Ben onu beklemeye de hazırdım, kaybetmeye de...

"Hu huuu... Daldın gittin, kime diyorum ben ?"

İrem elini gözümün önünde salladığında nihayet kendime gelebildim. "Hı, ne oldu ?"

"Gidiyorum ben diyorum, kendine dikkat et."

"Hah, tamam canım. Görüşürüz. Bu arada seni kapıya kadar yolculayamıyorum, dizim yüzümden. Kusura bakma."

"Yok bee, kendim giderim ne olacak. Duyanda misafir olduğumu zannedecek. Her neyse, hoşça kal."

"Güle güle, iyi dersler kuzum."

Cevap vermeden gülümseyerek masanın üzerinden telefonunu alıp mutfak kapısına doğru ilerledi. Tam koridora çıkmışken, bir anda kapının açılmasına dair bir ses duyuldu. İrem anında duraksayıp başını eğerek gelene baktı ve hızla bana doğru dönüp sırıttı ve dudaklarını kıpırdatarak kelime kurdu. Ben de dudaklarını okuduğumda, "Barlas" demek istediğini anladım ve kalbimde tuhaf bir çarpıntı meydana çıktı. İrem hiçbir şey olmamış gibi kapıya doğru ilerlerken, Barlas'tan hiç ses seda çıkmıyordu.

"Selam, Barlas." dedi İrem, sesi koridordan duyuluyordu.

"Senin ne işin var burada ?"

"Ecrin için buradaydım ve şimdi de gidiyorum."

"Hah, doğru. İyi o zaman, gitsene ne duruyorsun."

"Aman, merak etme gidiyorum. Artık neden bu kadar gitmemi istediysen. Başbaşa kalmak istediğini bu kadar belli etme canım benim."

"Birincisi, ben senin canın falan değilim. İkincisi, gitmeni istiyorum çünkü evde iki geveze birden çekemem. Üçüncüsü, mümkünse Ecrin'i de alıp gidebilirsin, inanki benim için çok iyi olur."

"Off, ne gıcık bir hödüksün sen bee! Senin inadına burada kalmak vardı da şimdi, neyseki dua et okula gitmem gerek."

İrem'in öfke dolu sesi kulaklarıma dolduğunda, bu ses koridordan duyulan son konuşma olmuştu. İrem'in ayak sesleri gittikçe uzaklaşırken, sonunda kapının kapanma sesini de duyduğumda gittiğinden emin oldum. Ardından gittikçe mutfağa doğru yaklaşan ayak seslerini işittiğimde, o tatlı heyecanın tekrardan kalbimdeki yerini bulduğunu hissettim. Barlas'ın koca cüssesi mutfağın girişinde belirdiğinde, beni farketmediği için kensi kendine söylenerek üzerindeki beyaz kazağı kafasından çıkartıp mutfağa adımını attı ve ben nihayet gözlerimi o büyüleyici fiziğinden ayırdığımda, gözlerine çevirdim ve o sırada beni farkettiğinde gözlerinde beliren anlık ışıltıyı yakaladım.

"Hoş geldin." dedim, erdemliğimi koruyarak.

"Hoş bulmadım." dedi, her zamanki ifadesizliğiyle.

"Nasılsın diye sormaya gerek duymuyorum. Gördüğüm kadarıyla her zamanki gibi sinir bozucusun."

Ona laf işittirmemi hiç umursamadan mutfak tezgâhına doğru ilerleyip sürahiyi eline aldı ve önündeki bardağa suyu boşaltıp bardağı kafasına dikti. Suyu saniyeler içerisinde midesine indirirken, ben ise yutkunurken inip kalkan adem elmasını seyrederek fazlasıyla hayran kalmıştım. Tekrardan gözleri gözlerimle buluştuğunda, bakışlarımda ki hayranlığı farketmiş olacak ki, tek kaşını kaldırarak yüzüme baktı.

"Şey... su. Çok susadım, bana da bir bardak su verebilir misin ?" dedim, gerçekleri anlamamasını dileyerek.

"Kendin al." dedi ve birden sinirlerimi zıplattı.

"Dizim yüzünden yürümekte zorluk çekiyorum. Ne olur bir bardak su versen ?!"

Oflayarak bardağı suyla doldurdu ve masaya doğru ilerleyerek önüme bıraktı. Öfkem, yerini tebessüme devrederken, Barlas'ın gözlerini devirdiğini farkettim. Bardağı elime alıp gözlerimle iyice inceledikten sonra, Barlas'a belli etmemeye çalışarak bardağı elimde çevirdim ve dudağının iz bıraktığı yere dudaklarımı değdirerek, suyu yavaş yavaş yudumlayarak bitirdim. Onun dudaklarının değdiği yere benim dudaklarımın da değmiş olması, başımı döndürmek için fazlasıyla etkili bir nedendi.

"Teşekkür ederim."

Bardağı masaya bırakırken minnettarlığımı belirten cümleyi hiç umursamadan omuz silkti ve mutfak kapısına doğru ilerledi. Tam çıkmak için bir adım daha atacakken, gitmesini istemediğim ve ona yakın olmayı istediğim için aklıma gelen ilk şeyi dile getirdim.

"Barlas, bir dakika bakar mısın ?" dedim ve duraksayarak bana doğru dönmesini sağladım. Bakışlarında ki umursamazlığı hiçe sayarak devam ettim. "Ben burada boş boş oturarak bir şey yapamam. Beni yukarıya çıkartabilir misin ? Abim gelene kadar odamda bir şeyler ile uğraşırım. Söz, bu senden son isteğim. Lütfen..."

Yüzünde oluşan müstehzi sırıtış ile omuz silkti. "Abin gelene kadar burada oturursun, ölmezsin ya."

"Ama benim canım sıkılır."

"Ee senin de varlığın benim canımı sıkıyor. Ben kaç gündür katlanıyorum, sen de bir-iki saat katlan, ne olacak."

Umursamaz ol, umursamaz ol...

"Tamam, git." dedim yüzüme umursamaz bir ifade takınarak.

Barlas yüzüme şaşkınlığını yansıtarak bakarken, son anda kendini toparlayarak omuz silkti ve saniyeler içerisinde mutfağı terketti. Onun gidişinin ardından, yüzümdeki yapmacık ifadeden kurtulup kaşlarımı çattım ve içimden Barlas'a ağzıma geleni saydırdım. Ben burada nasıl kös kös oturup bekleyebilirdim ki ? Birde o bana katlanıyormuş ben de beklemeye katlanacakmışım. Ha-ha-ha çok komik! Birde sırıtıyor yaa, Allahım delireceğim!

Ben de, sabah iddia ettiğim gibi kendi işimi kendim görürüm o zaman!

Masaya sıkıca tutunarak ayağa kalktığımda, dizimi bükmemeye özen göstererek koridora doğru ilerledim. Televizyondan gelen sesle kısa bir süreliğine yerimde duraksadım ve ne izlediğini anlamaya çalıştım. Bir spiker hararetle konuşuyordu. 'Felipe Melo topu ceza sahasına doğru sürüklüyor...' cümlesini işittiğimde sadece derin bir iç geçirmeyle yetindim. Akşamları maçları online takip ediyordu zaten, bittikten sonra maç özetini de dinliyordu, birde yetmezmiş gibi öğlende eski maçları izliyordu... Ev yakında stadyuma dönecek, yemin ederim! Birtek evde top koşturmadığı kaldı.

Barlas, şu futbola olan tutkusunun yarısını bana gösterseydi, kale direğinde ona striptiz bile yapardım.

Nihayet düşüncelerimden sıyrıldığımda, koridora çıkıp salonun kapısına doğru bakındım ve Barlas'ın başı görüş alanıma girdiğinde gülümsedim. Başını, altındaki yastığa iyice gömmüş bir vaziyette televizyon izliyordu. Ona odanın dışından baktığım için, sadece kafasını görebiliyordum ama uzandığından emindim. Nitekim onu seyrederek geçirdiğim birkaç saniyenin ardından, bakışlarımı merdivenlere çevirdim. Sağ dizimi büküp sol dizimi dik tutmaya çalışarak attığım adımların ardından, zar zor merdiven başına ulaşabildim.

Sağ bacağımı ilk basamağın üzerine koyduğumda, vücudumu sağa doğru eğip sol bacağımı bükmeden, sağ bacağımın yanına koydum. Tekrardan sağ bacağımı bir üst basamağın üzerine koyduğumda; Biraz dizimi büksem ne olur, diye düşünerek sol dizimi hafifçe büktüm ve bükmemle acıyla inlemem bir oldu. Dengemi sağlamak için korkuluklara tutunduğumda, bacağımı eski yerinde tutarak o dayanılmaz sızı geçene kadar beklemeye başladım.

Sadece birazcık bükmem gerekirken, dizime öyle çok yüklenirsem olacağı buydu işte!

Arka fonda maç sesiyle merdivenin köşesinde amansızca beklerken, hiç ummadığım bir anda sırtımda hissettiğim el ile birlikte içimdeki acıyı ve korkuyu kusarcasına, koca bir çığlık attım. Sırtımdaki el boynuma uzandığında, diğer el ise baldırlarımı sardı ve beni anlık bir hızla kucağına aldı. Hissettiğim tanıdık sıcaklık ile, gerilen kaslarım rahatlıkla gevşerken, yumduğumun bile farkında olmadığım gözlerimi, hafifçe araladım ve o biçimli sakalların özenle serpiştirildiği, kusursuz çene yapısıyla karşılaştım. Başı dik durduğu ve bende sıcacık göğsüne yapışık bir vaziyette olduğum için, yüzünü göremiyordum. Ama çıkık adem elması ve boynundaki belirgin damarlarla, bu adamın kim olduğunu anlamak zor değildi. Hah birde tüm kudretini sergilercesine geniş omuzları ve bedenime sarılı kaya kadar sert, kaslı kollarından kimliğini fazlasıyla ele veriyordu.

Ama bana asıl kim olduğunu deşifre ettiren, o cennet kokusuydu. İnsana huzuru konuk ettiren, o muntazam koku...

"Ben kendim çıkabilirdim aslında..." dedim, çığlık attığım için kısık çıkan sesimle.

"Bugün çıkabilir miydin acaba ?" dedi dalgaya vurarak.

"Alay etme!" dedim, kızgınlığımı sesime yansıtarak.

"Sen de kapa çeneni o zaman!" dedi, her zamanki sert ses tonuyla.

Kucağında iyice büzülürken, beni yukarı kata çıkarmasını istemeye istemeye bekledim. Bu sıcak kucaktan hiç inmek istemiyordum. Hep onun kolları arasında olmak istiyordum. Hep bu kokuyu solumayı, hep bu kusursuz vücudu izlemeyi arzu ediyordum. Çok muydu isteklerim ? Ne olurdu bir kerecik kabul görülseydi ? Ne olurdu bir günlük de olsa, bu adama sadece benimmiş gibi dokunabilseydim ?

Kendi kendime içimden efkarlanırken, ansızın kolum, Barlas ile bedenim arasında açılan anlık boşluktan süzülüp aşağı doğru düşmüştü ve Barlas beni tekrardan kendine doğru çektiğinde, kolum bedenlerimiz arasında sıkışmış bacağına temas ediyordu. Bir anda Barlas'ın kasılan bacağının ardından, tam son basamağı çıkmışken dengesini kaybetmesi ile, saniyeler içinde kendimizi yerde bulduk. O yerde oturur pozisyonda duruyordu ve ben de, onun beni sıkıca tutuşu sayesinde kucağında sapasağlam oturuyordum.

"Barlas, iyi misin ?" diye sordum endişeyle yüzüne bakarak.

"Elin. O elini kırmadan çek oradan!"

Ne dediğini algılamaya çalışırken, bir anda hâlâ bedenlerimiz arasında sıkışmış hâlde olan elime bakmayı akıl ettim ve işte o an bacağına temas ettiğini zannettiğim elimin, aslında hiç olmaması gereken bir bölgeye temas ettiğini farkettim. Ben de bir anda sertleşmesi üzerine, bacağını büktüğünde kasları gerildiği için bacağının gerildiğini zannediyordum. Aslında orası bacağı değildi ve meğerse... ah lanet olsun! Demek ki bu yüzden dengesini yitirip düşmüştü.

REZALET!

Elimi, ateş değmiş gibi hemen geri çektiğimde, utançla başımı eğdim. "Ben, bacağına dokunduğumu zannettim... Eğer bilseydim, hemen elimi çekerdim. Farkında olmadan elim yana doğru düşmüştü zaten. Biliyorum bana yine sürtük gözüyle bakacak ve hakkımda kötü şeyler düşüneceksin ama yemin ederim ki kasıtlı olarak yapmadım. Affedersin."

Utançla yaptığım açıklamanın ardından, kendimi çok aşağılık hissediyordum. Nedense şu son zamanlarda kendimi hep küçük düşürtecek şeyler yapıyordum. Odamda çıplak basılmam ve az önce olanlar gibi. Sanki ben, yollu bir kadındım ve Barlas'ı baştan çıkartıp koynuna girmek istiyordum. Oysaki, bana vermesini isteğim kasıklarından değil, kalbinden akıtacaklarıydı.

Kalbinden aşk sızan bir adamdı, benim hayal dünyamdaki Barlas Seçkiner.

"Hakkında, tam anlamıyla tahmin ettiğin gibi düşündüm. Ama şu anda boynundan göğüslerine dek yol alan kızarıklıklar, yanıldığımı fısıldıyor bana." dedi ve çenemi kavrayıp başımı yukarı doğru kaldırdı. Bakışlarım hâlâ etrafta geziniyordu. "Ecrin, yüzüme bak."

"İstemiyorum." dedim inatlaşarak.

"Ecrin, yüzüme bak dedim sana!" dedi, sesini gürleştirerek.

Gözlerimdeki öfkeyle bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Kendimi rezil hissediyorum, tamam mı ? Sözlerinle tam tersini iddia etsende, söylemek istediklerini yüzüne baktığımda görebiliyorum. Bu yüzden bakmak istemiyorum, anlıyor musun ? Öfkeliyken ne dediğimi bilmiyorum diyorsun, ama benim hakkımda gerçek düşüncelerini öfkeliyken söylüyorsun, değil mi ? Beni sürtük olarak görüyorsun ve bunu bilmek canımı yakıyor. Sana öyle gözükmek istemiyorum ama ne yapsam bana o gözle bakıyorsun. Dün sana çıplak görünmek için bilerek kapıyı kilitlememezlik yapmamıştım. Az öncede oraya kasıtlı olarak dokunmadım. Ben öyle birisi değilim. Bana inanıp inanmamak sana kalmış ama yemin ederimki, sandığın gibi değilim."

Gözümden bir damla yaş firar edip yanağımdan süzülürken, sanki süzülen gözyaşı değilde kesici bir aletmiş gibi, canımı yakıyordu. Barlas bir eli hâlâ çenemi sıkıca kavramıştı ve ilk defa bana böyle bakıyordu. Biraz kırgın, biraz arzulu, biraz şefkat dolu... Ne ben kımıldıyordum ne de o. Ansızın parmakları çenemi bırakıp avcunu yanağıma yasladığında, baş parmağı ile, yavaşça aşağı doğru süzülen yaşı silip attı ve gözlerimin içine baka baka yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sıcak nefesi yüzümü okşarken, damarlarımda akan kanın gürlediğini hissettim. Kalbim hızını iki katına çıkartırken, beynim o büyüleyici kokuyla işlevini kaybetmişti âdeta. Yüzlerimiz arasındaki mesafeyi iyice örttüğünde, nefesini dudaklarıma üfleyerek fısıldadı.

"Sana inanıyorum... Sen başkasın."

İçim duyduklarım ile kıpır kıpır olurken, yanaklarımdaki minik çukurları ortaya çıkaracak şekilde gülümsedim. Dudaklarım bu geniş tebessümüm ile iyice gerilirken, Barlas'ın da dudakları, ilk defa o denli büyük bir gülümsemeyle kıvrıldı. Yakınlığımızın farkına vardığımda, bir anda açığa çıkan gerginlikle yüzümdeki tebessüm yavaş yavaş kayboldu ve Barlas'ında gülüşü anında soldu. Bakışları bir anlığına gözlerimden dudaklarıma kayarken, onun bu hareketine karşılık ben de aynısını yaptım ve o ıslak, dolgun ve koyu renkteki dudaklara büyük bir açlıkla baktım.

En ufak yakınlaşmada yelkenleri suya indirmemeliydim. Zor kız olmalıydım. İrem'in de dediği gibi, erkekler ulaşılması zor kızları isterlerdi...

Kendimi geriye doğru çekip ellerimi omuzlarına koydum ve onu hafifçe kendimden uzaklaştırdım. "Barlas, beni en son odama götürüyordun değil mi ?"

Gözleri şaşkınlıkla aralanırken başını güç bela aşağı yukarı salladı ve beni tekrardan merdivenlerde kucağına aldığı gibi kucakladı. Ben kucağında olmama rağmen, hiçbir yere tutunmadan ayağa kalktı ve beni bir tüymüşüm gibi taşımaya devam etti. Odamın kapısını açtığında direkt kendini içeriye atıp yatağıma doğru ilerledi ve beni yatağıma bırakıp tekrardan yüzüne takındığı umursamaz ifadesiyle birlikte kapıya doğru ilerledi.

"Teşekkür ederim, her şey için."

Arkasından söylediklerimi hiç kaale almadan kapıya doğru ilerlemeye devam etti. Sonra ansızın odadan çıkmak üzereyken, arkası dönük bir şekilde duraksadı ve yüzüme bakma gereği duymadan, insanı ister istemez ürküten soğuk ses tonuyla konuştu.

"Bir daha beni rahatsız etme. Abin gelene kadar odanda otur ve ölecek dahi olsan bana seslenmeye yeltenme. Az önce söylediklerimi de gözünde sakın büyüteyim deme, aksi takdirde canın çok yanar!"

Kapıyı sertçe çarpıp gitmeden önceki son sözleri buydu.

Sahiden ne zaman, Barlas şu dengesizliğini üzerinden atacaktı ?

▲▼▲▼

Yine gösteripte elletmedim :D Ah ah, bir öpüp koklayamadılar birbirlerini ahdhjd

Oy ve yorum lütfen. Sizi çok seviyorum ve bir sonraki bölüme kadar takipte kalmanızı diliyorum :) ♥

-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac

-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top