MSOM? -1- ❝İstanbul❞
**Multimedya Ecrin.
Iyi Okumalar :)
-
1. Bölüm
▪Ecrin Karayel▪
"Gitme.."
Sesi öyle çaresiz, öyle içten geliyordu ki, o an sesinde ki tonlamaya vurulmuştum. Yere mıhlanmış bakışlarımı, gözlerine odakladığımda o derin maviliklerde kaybolmaktan ürkmüştüm. O bana böylesine derin bakarken benim bakışlarım, sığ bile değildi.
"Ecrin.. Lütfen gitme!"
Sesi yalvarırcasına boğuk bir tonlamayla gırtlağından kopup kulaklarıma dolarken gözlerinin içine bakmaya devam ediyordum. Bakışlarıma hüznün kırıntılarını saçıyordum, fakat gözlerimden hangi his okunuyordu, bilmiyordum.
"Yapamam! Gitmem gerek, ikimiz için de en doğru seçim bu." dedim ve aniden kasılan yüz hatlarını yalnızca seyretmekle yetindim.
Öfke saçan gözlerinin karşısında güçlü kalmak için büyük bir çaba sarfediyordum. Ne yapmam gerekiyordu ? Arkamı dönüp gitmem mi ? Öyleyse yapmalıydım. Ona sırtımı döndüğümde sert ve olabildiğince hızlı adımlarla, nereye gideceğimi bilmeden ilerlemeye başladım.
Soluğumu kesecek bir sertlikte kolumdan tutulup çevrilmem ile bakışlarım yine o derin mavilikler ile çarpıştı. O koca elleri omuzlarımı kavrayıp bedenimi sarsmaya başladı.
"Gitme.. Gitme bee kadın! Sana tapan bu kalbi elinin tersiyle itme. Bir kez olsun beni sevdiğini söyle ve gitmek yerine kalbime dokunmayı dene."
Biçimli dudaklarından dökülen her bir kelime beni anın büyüsüne sürüklüyordu. Şu an gözlerinin içine aşkla bakmam gerekiyordu. Bir bakış, bu kadar zor olmamalıydı. Peki ya neden zorlanıyordum? Şu an kurallara göre aşk dolu bakışlarla birbirimize bakmamız gerekiyordu. Bunu o gayet iyi başarırken ben neden yapamıyordum ? Bakışlarındaki aşk gerçek olmasa bile, bunu gayet hissettirebiliyordu; fakat ben sadece bakıyordum. Bakışlarımda hiçbir hissiyat yoktu. Hele ki aşk, hiç ama hiç yoktu.
"Kestik! Olmuyor Ecrin, olmuyor. Yapamıyorsun!"
Yasin hocanın bağırışıyla Aras ile göz temasımı kesip bakışlarımı ona yönelttim.
"Hocam yapamıyorum." dedim çaresizliğimi sesime yansıtarak.
Olmuyordu işte! Kaç haftadır bu role çalışıyordum; fakat birbirimize aşkla bakmamız gereken sahneye gelince, her defasında tökezliyordum.
"Diksiyonun, tonlaman, hakimiyetin, role adaptasyonun, her şeyin tek kelimeyle muazzam; fakat sondaki bakışı bir türlü yapamıyorsun. Sadece bakmak için bakıyorsun, duyguyu bize veremiyorsun... Neden ?" dedi gözlerimin içine sorgularcasına bakarak.
Bu sanıldığı kadar kolay değildi. Üzgün, kızgın, şaşkın, mutlu, hatta çekici bir kadını rahatlıkla canlandırabilirdim; fakat aşık bir kadını canlandıracak kabiliyetim yoktu.
"Çünkü kendimde o duyguyu hissedemiyorum. Daha önce hiç aşık olmadım ve bu yüzden nasıl öyle bakılır bilmiyorum." dedim.
Gözyaşlarım gözlerime hücum ederken, şuan ki acizliğime içimden birkaç küfür savurdum. Niye her sinirlendiğimde gözlerim doluyordu ki? Bu çok sinir bozucu bir şeydi.
"Yapacaksın. Bunu yapmak zorundasın Ecrin. Her rolü profesyonel bir edayla oynuyorsun; fakat neden bu kadar basit bir bakışı beceremiyorsun ? İllâ role hakim olmak için o hissi yaşaman gerekmiyor. Hissetmeye bak. Baktığın gözlerde aşkı hissettiğin gibi, sen de hissettir!"
Anlatmaya çalıştıkları o kadar uzak geliyordu ki bana, sanki bir adım atmaya kalksam tükenecektim. Hissettirmek için hissetmek gerekiyordu. Hissetmem için de yaşamam lazım değil miydi?
"Özür dilerim hocam. Yapamayacağım."
Gözlerimi güçlükle gözlerine çevirdiğimde bana odaklanmış gözlerinin ani bir öfke dalgasıyla sarmalandığını farkettim.
"Herkes rolüne çalışsın. Ecrin birazdan odamda ol!"
Sesindeki öfke fazlasıyla keskindi. Açıkça tehdit sezmiştim ve bu sezgi beni ürkütmüştü. Yasin hoca sert adımlarla sahneyi terk ettiğinde, ardından öylece bakıyordum. Bu adamın senenin başından beri üzerimde çok fazla emeği vardı ve ilk defa rolümde tökezliyordum. En iyi öğrencisinin bu durumda olması, onu üzüyor olmalıydı.
"Sonunu getiremesek bile, yine iyi iş çıkarttık."
Aras'ın omzuma dokunarak kulağıma doğru fısıldadığı kelimelerle, Yasin hocanın arkasından bakmayı kesip bakışlarımı ona çevirdim. Aras'ın sesi fazlasıyla sıcaktı ve insanın içini yumuşatıyordu. Yüzü ise, sevimli olduğu kadar karizmatikti. Farklı yüz yapısı ve tatlı ses tonu, onun oyunculuğu için biçilmiş kaftandı.
"Ne olursa olsun, bir gün başaracağım Aras. Bir gün o hissi tüm hücrelerimde hissedeceğim ve baktığım gözlerde hissettiklerimi sergileyebileceğim. O gün ne zaman gelecek bilmiyorum; fakat eninde sonunda gelecek ve ben sonunda başaracağım."
İçimde ki hırs dört bir yanımı yakıp kavururken, Aras gergin dudaklarının kısa bir süreliğine bükülmesine izin verdi.
"İşte benim partnerim." dedi tüm içtenliğiyle...
Benim dudaklarım da onun gülüşüne eşlik ederken, içime derin bir nefes çekip derinlerimde ki heyecanımı bastırarak, omzumu dikleştirdim.
"Sanırım, artık gitsem iyi olacak."
Aras başıyla onayladı ve bana destek olmak istercesine birden kollarını boynuma doladı. Burun deliklerimden içeri sızan ferahlatan kokusu ve tüm bedenimi saran o derin sıcaklığı, sahiden gerilmiş bedenimi az da olsa rahatlatmaya yetmişti.
Dost kucaklaşması kesinlikle moral veriyordu.
Aras, tiyatro kursundaki rol arkadaşım olduğu kadar, buranın dışında da yakın arkadaşımdı. Sohbeti, esprileri ve ilgi alanlarıyla bana uyum sağlıyordu. Onun arkadaşlığını gerçekten seviyordum.
"Sakin ol ve Yasin Hoca ne derse pozitif olmaya çalış."
Bir adım gerileyip ondan uzaklaştıktan sonra zorla gülümsemeye çalıştım.
"Her şey güzel olacak!" dedim, kendimi dahi kandırmaya çalışarak.
Aslında hiçbir şey güzel olmayacaktı, biliyordum. İçimde kötü bir his vardı ve nedense bu içimde kuşku uyandırıyordu, beni çıkmaza sürüklüyordu. Yine de ben oyunculuğumu konuşturarak iyi hissediyormuşum gibi göründüm, etrafa gülücüklerimi saçarak sahnede seri adımlarla ilerledim.
Hepsi sahteydi.
Sahneyi terkettiğimde oyunculuğuma son verip endişeyle alt dudağımı dişledim ve Yasin hocanın odasına doğru ilerledim. Usulca kapıya yanaştığımda, yavaştan kapıyı tıklattım. Yasin Hocanın gelmem için söylediklerine karşın, titreyen elimi kapının koluna yerleştirip kapıyı araladım.
İçimdeki korku gittikçe büyüyordu. Çünkü Yasin Hoca birisini odasına çağırıyorsa, mutlaka bir sorun çıkıyordu. Zaten az önce yaşanan olaydan dolayı çıkacağı neredeyse kesindi. Şu anda döktüğüm terler tamamıyla içimdeki haklı sıkıntı ve kuşkudandı.
"Gel Ecrin. Geç otur şöyle." dedi, masasının karşısındaki sandalyeleri göstererek.
Sandalyelere doğru ilerleyip bir tanesine oturdum. Heyecanımı bastırarak gözlerimi hocamın gözlerine diktim. Bu adam sahiden duygularını gizlemekte bir bukalemun gibiydi. Ne düşündüğünü veya ne hissettiğini anlamak çok zordu ve şu an bana birçok soru işareti bırakıyordu.
"Ecrin sana birkaç soru soracağım ve anlatmak istediğim meseleye bu sayede varmış olacağız."
Bu da ne demek oluyordu şimdi ?
Başımı onaylarcasına aşağı yukarı salladım; fakat pek de onaylamış sayılmazdım. Ne çeşit sorularla karşılaşacağımı bilmiyordum, bu yüzden soracağı sorular beni ürkütüyordu.
"Burada bir yıl boyunca bütün aşamaları başarıyla geçerseniz, karşılığında ne alacaksınız ?" diye sordu; fakat bu sorunun cevabını kendisi daha iyi biliyordu.
Neden cevaplamamı istiyordu o zaman?
"Sertifika." dedim, kısa ve öz.
Başını tatmin olmuşcasına salladı. Eğer kursu başarıyla tamamlarsak, MEB tarafından diploma değerinde bir sertifika alıyorduk ve bu sertifika sayesinde birçok alanda oyunculuk yapabiliyorduk. Kesinlikle bu sertifika benim için altın değerindeydi.
"Peki bu sertifikayı almak için geçilmesi gereken son aşama neydi ?"
Sorduğu soruya anlam yüklemeye çalışırken, cevabını bildiğim için direkt cevapladım.
"Sahne Provası."
Elbette doğruydu. Diksiyondur, Ses Tonudur derken sonlara doğru Kamera Provası yapıyorduk ve ondan sonra Sahne Provasına geçiyorduk. Eğer bu aşamayı da başarıyla geçersek, sertifikamızı almaya hak kazanıyorduk.
"Pekâlâ, bu aşamayı geçemezseniz ne oluyordu ?"
Taşlar yavaş yavaş yerlerine otururken gözlerim dehşetle aralandı. "Se-sertifika alamıyorduk."
"Bak kızım..." dedi ve derin iç çekişinin ardından devam etti. "Seni çok severim bilirsin. Hatta en iyi öğrencilerimden birisin sen. Şunu bilmen gerekli ki, aşk tiyatroda en büyük unsurdur. Bütün dizilerde, filmlerde, piyeslerde aşk konu alınır. Kısacası aşk olmazsa olmazdır. Eğer iyi bir yerlere gelmek istiyorsan, bu konuda çok iyi bir oyuncu olman gerekir. Peki ya sen ne yaptın? Bu zamana kadar bütün yapılması gerekenleri kusursuzca yerine getirdin fakat en önemli aşamada tökezledin."
"Hocam, eğer bana biraz zaman verebilirseniz-"
Yasin hoca cümlemi tamamlamama müsaade etmedi. "Vermedim mi?"
Ne yazık ki, vermişti; fakat ben bana verdiği zaman boyunca tüm çabalarıma rağmen başaramamıştım. Kendimi aşık bir kadın olarak canlandıramıyordum; çünkü hiç aşık olmamıştım. Hem de hiç...
Başımı yana doğru büküp yenilgiyi kabullenmiş gözlerle Yasin hocaya baktım. "Verdiniz."
Gözlerinden geçen bir anlık hüzün dalgası kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu. Bana acıyordu. Bu en nefret ettiğim şeydi; fakat şu an onun tarafından bakıldığında acınacak haldeydim. Bir senelik emeklerim heba olmanın eşiğindeydi.
"Kendine güvenin var fakat hep karamsar düşünüyorsun kızım. Eğer olumlu yönden baksaydın, o rolü yapabilirdin. Ben sana yapabilirsin dedikçe, sen daha da pes ettin. Üzgünüm Ecrin, Sahne Provasından geçemedin. Madem ki bir duyguyu hissettirmek için yaşaman gerek, o zaman birisine aşık olduktan sonra tiyatro kursuna tekrar katıl. Daha deneyimli olmanı diliyorum ve bu yolun sonunda başarılı bir oyuncu olmanı... Malesef bu sene sertifika alamıyorsun. Umarım bir dahaki sefere."
Tüm hayallerim karanlığa gömülürken, ilk defa kendimi bu kadar çaresiz hissetmiştim. İçim sızım sızım sızlarken, kalbime derin bir acı saplanmıştı. Ziyan olan zamanım ve sekteye uğrayan hayallerim için ağlamak istedim; fakat bu kadar güçsüz bir kıza dönüşmek istemiyordum.
Güçlü olacaktım!
"Her şey için teşekkür ederim hocam. Hoşça kalın."
Bu kurulacak son cümleydi. Artık yenilgiyi hazmedip gitme vakti gelmişti. Bağırıp çağırarak hayalerimi süsleyecek o lanet belgeyi alamayacaktım sonuçta. Saçma bir rolü yerine getirememiştim. O sertifikayı hak edememiştim. Bu kadardı işte. Uzatmanın alemi yoktu.
Yerimden doğrulup elbisemin eteğini düzelttim ve elimi Yasin hocanın eline doğru uzattım. El sıkıştıktan sonra, olabildiğince hızlı adımlarla odayı terk ettim. Merdivenlere yönelip basamakları çabucak inmeye başladım. Beni kimsenin görmesini istemiyordum. Birde birilerine hesap vermekle uğraşamazdım.
Geçtiğim her yerde bir anım vardı ve bu daha çok canımı yakıyordu. Yukarı kattan çıkışa kadar duyulan arkadaşlarımın sesleri kulaklarımı sızlatıyordu. Rollerine çalışıyorlardı ve benim yanımda vasat kalmalarına rağmen, belki de o saçma rolü yerine getirip sertifikalarını ellerine alacaklardı. Hayal kırıklığı, hüzün ve sinirin yanına bir de kıskançlık eklenmişti.
Yapma, Ecrin! Bu kadar basitleşemezsin.
Dışarı attığım adımla artık burada yaşadığım her şeyi noktalamıştım. Bitmişti işte. Bundan sonra kendime yeni hedefler seçecektim. Bu gerçekten çok zordu ve acıydı; ama başarabilirdim. Gözyaşlarımı içime içime akıtarak taksi durağına doğru ilerledim.
Ben buydum işte. Sıradan bir hayatı olan ve hayallerinin peşinden koşarken ayağı taşa takılan kızdım. En ufak bir engelde savaşmayı değil, pes etmeyi seçecek kadar acizdim. Gerek sahte, gerek gerçek gülücüklerimi etrafa saçtığım için etrafımdakiler beni hayat dolu sanardı; fakat içimde kopan fırtınaların sesinden bir ben ürkerdim. Ben Ecrin Karayel'dim işte... Kim ne derse desin, ne darbe vurursa vursun değişmeyecek, hep kendim olacaktım. Şimdi ise, hayatımın en büyük hedefinin üzerine mürekkep döküyordum. Çünkü, kaybedenler genelde böyle yapardı...
Taksi durağına doğru ilerlerken cebimden telefonumu çıkartıp abimi aradım. Onunla konuşmak birazcık da olsa moralimi yerine getirebilirdi.
"Sarı cadı." diye açtı telefonu, her zamanki gibi.
"Abim, nasılsın ?"
"Iyiyim bir tanem, ama sen pek iyi değilsin sanki ? Sesin hiç iyi gelmiyor."
Kardeşini iyi tanıyordu işte. Onun tek bir sorusuyla, gözlerime dolan yaşlara binlerce küfürü sıralarken ağlamamaya dair ettiğim yeminimi bozdum ve boğazımdan kopan hıçkırığa yine mani olamadım.
"Ecrin beni korkutmaya başladığının farkındasındır umarım! Ne oldu, anlatır mısın?" dedi endişeli sesiyle.
"A-Abi.. Ben sertifikamı alamadım. Lanet olası bir rolü yerine getiremedim ve Yasin hoca tiyatro kursundaki varlığıma son verdi. Tüm emeklerim, hayallerim mahvoldu!"
Hıçkırıklarım boğazıma dizilirken gözyaşlarım gözlerimden süzülüyordu. Ağlamaktan nefret ediyordum; fakat elimde değildi. Gözyaşlarıma engel olamıyordum. İçimde büyük bir ukte vardı ve bu üzerime hüznü monte ediyordu.
"Güzellik, lütfen sakin ol. Dünyanın sonu değil ki. Elbet bir gün başaracaksın ve o belgeyi elinde gururla taşıyacaksın. Ben sana güveniyorum. Sen bu işin kitabını dahi yazarsın. Çünkü sen benim kardeşimsin!"
Söyledikleri içime su serperken az da olsa rahatladığımı hissettim. Onun sesi dahi huzurun kristalleriydi sanki. Kendisi ise huzurun tâ kendisiydi.
Üstüme sinen umutsuzluktan bir türlü sıyrılamadım. "Abi keşke yanımda olabilseydin... Bugün gerçekten sana çok ihtiyacım var. Malesef ki, ben artık tiyatro işine noktayı koydum. Bugün yıkılan hayallerimin üstüne, tekrardan aynı hayalleri kuramam abi. Pes ettim."
"Sen kafayı mı yedin? Saçmalama, Ecrin. Daha önünde çok yol var. Sonunda elbet başaracaksın. Hayallerinden vazgeçemezsin! Savaşacaksın ve gerekirse birçok kez düşeceksin; ama tekrardan dimdik ayağa kalkacaksın. Yılmak yok! Anladın mı beni?"
Abim gerçekten fazlasıyla ikna edici konuşuyordu. Söyledikleri, tüm düşüncelerimi ters köşe etmişti. Sanırım bu defa pes etmemeliydim. Hayallerim için savaşabilirdim. Abimin de dediği gibi, daha 18 yaşındaydım ve önümde çok yol vardı.
"Anladım."
"Aferin abiciğim. Daha söyleyeceğin bir şey var mı ?"
Ahh! Abime bugün üniversite tercihlerinin açıklanacağından bahsetmemiştim. Ona şu anda bundan bahsetmemdense, akşam sonuçlarımı söylemek için aramam daha iyi olurdu. Umarım güzel haberle ona sürpriz yapabilirdim...
"Abi akşam seni tekrar arayacağım. Müsait olmaya bak." dedim.
"Eee... O vakitlerde bir arkadaşım gelecekti. Neyse, müsait olmaya çalışırım. Akşam ararsın."
Arkadaşı gelse niçin benimle konuşmayacaktı ki? Yoksa bu 'arkadaş' sevgilisi miydi?
"Tamam o zaman, arar-"
Sözümü kesen karşı hattan duyulan yabancı bir erkek sesi oldu. Sesi uzaktan geliyordu; ama ne dediği anlaşılıyordu.
"Erkin, ben faturaları ödemeye gidiyorum. Gelirim bir saate kalmaz."
Fatura mı? Neden abimin faturalarını o adam ödüyordu?
"Abi, o kim?"
"Üniversiteden bir arkadaşım. Benim evimde kahvaltı yaptı. Faturasının günü geçmiş, onu ödemesi gerek. Şimdi alelacele çıktı. "
"Hımm anladım."
Arkadan tekrardan o yabancı ses duyuldu. "Erkin, akşama yemek için bir şeyler hazırla. Geldiğimde hazır olsun."
Sesi şimdi biraz daha yakından geliyordu ve oldukça hoştu. Erkeksi ses tonunda son derece etkileyiciydi.
"Barlas, telefonla kardeşimle konuşuyorum. Def ol git başımdan!"
Abimin ansızın yükselen ses tonu yüzünden telefonu biraz da olsa kulağımdan uzaklaştırdım. Benimle konuştuğunu söylerken gereğinden fazla vurgulamıştı. Bir tuhaflık sezsem de, buna kafa yormamayı tercih ettim. Abim, isminin Barlas olduğunu öğrendiğim arkadaşıyla samimi olmalıydı; fakat daha önce bize hiç bahsettiğini hatırlamıyordum.
"Sanırım arkadaşın akşam yemeğini de sende yiyecek abi." dedim, gülerek.
"Evet, öyle... Neyse ben kapatıyorum güzelim. Annemlere selam söyle."
"Öptüm abiciğim."
"Ben de." diyip telefonu kapattı.
Telefonla konuşa konuşa taksi durağına gelmiştim. Abimle konuşurken zaman nasıl geçiyordu anlamıyordum ve sahiden onunla konuşmak bana çok iyi gelmişti. Kendimi ciddi anlamda huzurlu hissediyordum. Onu fazlasıyla özlemiştim. Abimi o kadar çok seviyordum ki, ona aşırı derece düşkün oluşum bunun kanıtıydı.
Taksi durağından bir taksi çevirip içine yerleştim ve gideceğimiz adresi taksiciye izah edip başımı taksinin camına yasladım. Araba hareket ettiğinde yolu seyretmeye başladım ve bugün çok yorgun olduğum için yavaştan uykum gelmeye başlamıştı. Taksici eve vardığımda beni uyandırırdı sonuçta... Birazcık kestirsem iyi olacaktı.
Evet, maalesef çok uykucuydum.
***
"Ecrin, hazır mısın ? Bak giriyorum.."
Cansu'nun heyecan dolu sesi kulaklarımı tırmalarken benim de kalbim neredeyse durmak üzereydi. Şu an 3 yılın emeğinin karşılığını alıp alamayacağım belli olacaktı. Abim 3 yıl önce üniversite için İstanbul'a gitmişti ve evden gidişinin ardından onu her geçen gün daha çok özlemiştim. Bu yüzden onun yanına gitmeyi kafaya koydum. Lise hayatımın 3 yılını, kendimi herkesten soyutlayıp derslerime çalışarak geçirdim. Belki lise hayatımı gezip tozarak geçirmemiştim; fakat sınavda istediğim puanı alabilmiştim.
"Gir kızım gir! Öleceğim burada.." dedim, heyecandan titreyen sesimle.
Bugün tercihlerin açıklanacağı gündü. Bugünü resmen iple çekmiştim. Tercihlerime İstanbuldaki tüm üniversiteleri yazmıştım; fakat en başa Bahçeşehir Üniversitesini yazmıştım. Orayı tam burslu kazanabilmek için puanım yetiyordu. Gerçi koskoca Bahçeşehir Üniversitesi'ne benden daha yüksek puanlı kişiler de tercih yapmış olmalıydı. Bu yüzden yine karamsarlığa düşmüştüm. Tek umudum, benim bölümümü fazla kişinin tercih etmemiş olmasıydı.
"Kapat gözlerini tercih sonuçlarına giriyorum.."
Ellerimi gözlerimin üstüne kapattım ve derin nefesler alıp vermeye başladım. Kalbim resmen ağzımda atıyordu. Bugün ikinci bir hayal kırıklığı daha yaşamayı göze alamıyordum. Abimle aynı üniversiteye gidebilme heyecanını yaşamak istiyordum. İstanbul'a gidip abimin yanında olabilmek için elimden geleni yapmıştım.
"E-Ecrin.."
Hayır! Bu ses tonu... Lütfen bana kazanamadığımı söyleme Cansu! İşte o zaman gerçekten bu evi başımıza yıkarım.
"Söyle.." dedim, gözlerimi açmamak için direnerek.
Lütfen Allah'ım... Lütfen!
"Ecrin... Düşüp bayılma sakın... Kendi bölümünü tam burslu olarak kazanmışsın. İlk tercihin tutmuş! Bildiğin Bahçeşehir Üniversitesine gideceksin."
Şaka?.. Rüya?
Çığlık çığlığa söylediği kelimeler ile tokat yemişe döndüm ve hızla ellerimi gözlerimden çekip monitörün ekranını dikkatlice inceledim.
GERÇEKTİ!
Koca bir çığlık atıp Cansu'nun boynuna sarıldım ve ağzımı omzuna kapatarak çığlığımı engellemeye çalıştım. Bu bir mucizeydi... Sonunda hayallerimdeki üniversitenin kapılarını aralamıştım. Sanırım ilk defa şans bana gülümsüyordu.
"Ecrin, anneciğim iyi misin ?"
Arkamdan annemin sesini duymamla Cansu'dan ayrılıp bu defa da annemi sıkıca sardım. Mutluluk gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp annemin üstünü ıslatırken, ilk defa mutluluktan ağlıyordum. Bu mükemmel bir histi.
"Anne başardım.. Kazandım!"
Soluk soluğa söylediklerim üzerine annem ellerini saçlarıma götürüp narince okşadı ve ağzından sessiz bir hıçkırık koptu. O da benim gibi mutluluktan ağlıyordu.
"Biliyordum güzel kızım, biliyordum."
Geri çekilip ellerimi annemin yumuşacık yanaklarına götürüp yüzünü ıslatan gözyaşlarını sildim. O da elleriyle göz yaşlarımı sildi. Birbirimizin gözlerinin içine uzunca baktıktan sonra birden bire ikimiz de gülmeye başladık.
Arkamdan Cansu'nun sesini işittim. "Üç yıllık uğraştan sonra abine kavuşuyorsun."
Evet haklıydı. Abim çok çapkın olmasına rağmen bir o kadar da zekiydi ve Bahçeşehir Üniversitesini rahatlıkla kazanmıştı. Aramızda üç yaş vardı ve o üniversiteyi kazandığında ben 15 yaşındaydım. Abime o kadar düşkündüm ki, bir gün bile hasretine dayanamıyordum. Ben de en sonunda onun üniversitesini kazanıp yanına yerleşmek için hedefimi belirledim. Üç yıllık uğraşın ardından, işte şimdi hak ettiğimi almıştım.
Kapının anahtarla açılma sesini duyduğumda, hemen annemin yanından ayrılarak kapıya doğru koştum. Babam elindeki poşetler ile içeriye girdiğinde, direk olarak gözleri beni buldu.
"Babaa.." diye bağırıp hızla boynuna atladım.
"Dur canımın içi, ne oldu bakalım? Neden bu kadar heyecanlısın?" diye sordu merakla.
"Kazandım baba... Sonunda başardım!"
Babamın gür kahkahası evin içinde yankılanırken birden ellerindeki poşetleri yere bıraktı. Ayaklarımı yerden kesip beni kendi etrafında döndürdü. Kahkahalarımız birbirine karışırken ilk defa bu kadar müthiş hissediyordum. Sabah yaşadığım hayal kırıklığından eser yoktu şimdi.
Gerçekten her son, yeni bir başlangıç demekti.
"Hadi, abini ara haberdar et." dedi ve beni yere indirdi.
Heyecandan ellerimi çırparak babamın yanağına bir öpücük kondurdum. Cebimden telefonumu çıkartıp mutfağa doğru ilerledim. Rehberden abimin numarasını tuşlayıp arama tuşuna bastım ve kalçamı mutfak tezgahına yaslayıp telefonu açmasını bekledim; fakat açmamıştı. Bir kez daha aramayı denedim. Bu defa da açmıyordu.
"Neden açmıyor acaba?"
Kendi kendime mırıldandıktan sonra, son kez arama tuşuna bastım. Telefon meşgule düşmek üzereyken, nihayet çağrıma yanıt verildi. Telefonu açar açmaz, ilk işim onu sorguya çekmek oldu.
"Abi, niye aramalarıma cevap vermiyorsun?"
"Erkin şu an çok meşgul. Sonra ararsın."
Bu ses, bugün abimle konuşurken duyduğum sesti. Şimdi daha net ve yakından işitmiştim. Sesi, midemde bir şeylerin hareketlenmesine neden olacak kadar nefes kesiciydi. Tüylerimin ürperdiğini hissettim.
"Neden abimin telefonunu sen açıyorsun?" dedim.
"Öyle gerekti." dedi, umursamaz bir tavırla.
Telefonun kapandığına dair gelen sesle, telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Resmen yüzüme kapatmıştı!
"Bu da neydi şimdi?"
Sesi etkileyici olabilirdi; ama karakterinde etkinin e'si dahi yoktu.
Az önce olanlara kafa yormamaya karar verdim. Mutfak masasına doğru ilerleyip telefonumu masaya bıraktım ve masanın üzerinde ki kaseden bir tane yeşil elma alıp çeşmeye doğru ilerledim. Elmayı yıkayıp bir ısırık koparttım.
Birden telefonumun melodisi kulaklarımı doldurdu. Birisi beni arıyordu. Gelen çağrıya yanıt vermek için, elimdeki elmayı mutfak tezgahının üzerine bırakıp masaya doğru ilerledim. Telefonumu elime alıp gözlerimi ekrandaki isimde sabitledim. Abimdi. Telefonu açıp hızla kulağıma götürdüm.
"Ecrin, beni aramışsın."
Sesi yorgun geliyordu. Muhtemelen merdivenleri inmiş ya da çıkmış olmalıydı. Oturduğu daire iki katlıydı. Bu yüzden bu detaya fazla takılmadım.
"Abi sana bir şey söyleyeceğim." dedim, heyecanımı gizlemeye çalışarak.
"Söyle, canım."
"Bugün tercih sonuçları açıklandı. Ben tercihlerimin başına senin üniversiteni yazmıştım. Hatta sen bunun için kazanmamın çok zor olduğunu söylemiştin..."
"Hatırlıyorum. Kazanamadın mı?"
"Ben senin kardeşinim, unuttun mu?" dedim ve neşeli bir kahkaha attım. "Kayıt işlemlerini sen hallet, diğer yapılması gerekenleri haftaya gelince ben halledeceğim."
"Ne? Cidden kazandın mı?"
Şu an bunu sorgulamak yerine, sevinmesi gerekmez miydi?
"Evet abiciğim. Haftaya pılımı pırtımı toplayıp yanına geliyorum."
Ben şimdiden heyecandan yerimde duramazken abimin karşı hattan hiç sesi sedası çıkmıyordu. Bu tepkisizliğine anlam veremedim. Sanki yanına gelmemi istemiyormuş gibi hissettim ve içimde filizlenen bu his, beni incitti.
"Tebrik ederim abiciğim. Böyle bir haberi beklemiyordum, aniden duyunca biraz afalladım. Ben ayarlamaları yaparım."
Sesi beklediğimden daha soğuktu. Ben, bu habere çok sevinmesini beklemiştim. Büyük olasılıkla benim oraya gidiyor olmam hayatında çoğu şeyi değiştirecekti. Bu yüzden, bunların düşüncesiyle kendisini meşgul ediyor olmalıydı. Ya da henüz şaşkınlık evresinden mutluluğa geçememişti.
"Tamam abi. Ben seni daha fazla tutmayayım. Haftaya görüşürüz."
"Görüşürüz..."
Son sözünün ardından, telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktım. Mutfak tezgahına doğru ilerleyip üzerine bıraktığım elmayı aldım ve bir ısırık koparttım. Abimin tepkisine fazla takılmadan içimde beliren koca heyecana odaklandım.
Benim için yepyeni bir hayat başlıyordu. Kim bilir beni neler bekliyordu?
-
Bölümü yazarken bir heyecan, bir heyecan sormayın :D Umarım hoşunuza gitmiştir. Barlas' ın sesinden bahsettik bu bölüm, umarım bir sonraki bölüm kendisi ile bizzat görüşürüz :D
Oy ve Yorum lütfen :) :)
Sizi çoook seviyorum ♥♥♥
-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac
-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top