10.bölüm |Alışmak🖇


Sadece sahip olduklarını düşün, onlarla mutlu ol. Sahip olmadıkların senin olmadıklarına üzülsün.

Keşkeler... Keşkeleri hiç düşünme, seçimlerinle mutlu ol. Bırak keşkelerin senin seçimlerine üzülsün.

Her yeni günü kendi günün ilan et ve olabildiğince şımart kendini. Bırak dünler seçilmediğine üzülsün.

Kalbinde sevdiklerinin sevgisini çok büyüt, daha da büyüt. Bırak sevmediklerin kalbinde yer yok diye üzülsün.

Sev kendini! Kimselerin sevmediği kadar sev, varlığınla mutlu ol. Bırak seni sevmeyenler üzülsün. Yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye...

Multimedia Masal'ımız :)

Bölüm şarkısı Model~Pandalar

Keyifli okumalar 🎈

DUYGU'DAN:
Sabah kalktığımda Gizemle Kumsal çıkmışlardı. Akşam ailemle buluşacaktım. Ama akşamı beklemek istemedim. Sürpriz yapıp şimdi gitmek kararına geldim. Hazırlanmaya başladım. Giyinip hafif makyaj yaptım. Saçlarımı da topladıktan sonra hazır oldum. Tam çıkacakken mesaj geldi. Telefona baktım.

Kimden~Ateş
"Merhaba. Nasılsın?"

Şaşırmıştım. Doğrusu Ateşin mesajını beklemiyordum. Fazla bekletmeden cevap yazdım:

"İyiyim. Sen?"

"İyi. Evde misin? Yardımına ihtiyacım var."

Bir an mesajı anlamaya çalıştım. Ateş benden hangi konuda yardım isteye bilirdi ki? Bölümümüz bile farklıydı. Sonunda yazmaya karar verdim:

"Yardım derken?"

"Evdeysen gelip alayım seni gidince öyreneceksin."

"Evdeyim ama şimdi çıkmam gerek. Öğleden sonra olabilir."

"Tamam o zaman. Görüşürüz"

"Görüşürüz..."

Telefonu kapatıp evden çıktım.

SAVAŞ'TAN:
Nereye mi gidiyoruz? Markete. Nedeni ise Gizem için bazı planlar hazırladım. Babamın Masalı bana bırakacağını hatırladığımda düşündüm aslında bazı şeyler. Masalı da özlemiştim...

Marketin önünde arabayı durduğumda Gizem bana dönüp kaşlarını çatarak "Neden geldik ki şimdi buraya?" dediğinde sırıttım. "İn görürsün" dedim, kafasıyla onayladı. Ben önden içeriye girdiğimde Gizem de peşimden ilerliyordu.

Yemek için malzemeler aldıktan sonra oyuncaklar olan bölüme ilerledim. Gizem anlamayan gözlerle bana bakıp "Kendine oyuncak mı alacaksın?" dedi. Kahkaha atarak "Şu söylediğine kendin inanıyor musun?" dediğimde omuz silkti. Sonra bana bakıp "Nereye gideceğiz?" dedi. Oyuncaklara bakarken "Bana" dedim. Sonra o garip bir ifade ile "Nedenmiş o?" dediğinde benim gözüm o sırada yanında kadın olan bir adama takıldı. Samimi görünüyorlardı kesin sevgilidirler.

Sırıtarak Gizem'e dönüp "Onu sonra söylerim. Şimdi ne yapacaksın, biliyor musun?" dediğimde bana dönüp "Ne yapacağım?" dedi. Kolundan tutarak gözlerimle kızla erkeğin olduğu yeri gösterdim. Anlamayan gözlerine bakıp "Oradaki adama gidip 'Ben ilk görüşte size aşık oldum' diyeceksin" dedim.

Gözlerini pörtleterek "Şaka yapıyorum de Savaş. Yanındaki kızla da kavgaya gireğim sonra da. Manyak mısın sen?" dediğinde dudaklarımı büzerek "Üzgünüm Gizem ama şaka değil. Ve evet manyak ola bilirim" dedim. Sonra arkasından iterek "Hadi göreyim seni" dedim. Mecburen yürüyerek onlara yaklaştı. Ben de olanları iyi görmek ve duya bilmek için kendime yer seçtim.

Gizem çekingen tavırla onlara yaklaştı ve ikisine de gülümseyerek bakıp "Selam. Vaktiniz var mı? Sadece bir kaç bir şey söyleyecektim" dediğinde adam gülümseyerek "Tabii buyrun" dedi. Gizem derin nefes alarak "Ben nasıl söyleyeceğim bilmiyorum, ama ben... ben galiba size aşık oldum. İlk görüşte aşk yani" dedi.

Neredeyse kahkaha atacaktım ki, adamın sırıtan ifadesine baktığımda donup kaldım sanki, bu size garip gelmese de kız da yüzünde gülümsemeyle Gizem'e bakıyordu. Sonra kız adama dönüp "Kuzen ben sizi baş-başa bırakayım" dediğinde kafamdan aşağı kaynar sular döküldü.

Kız gittikten sonra erkek Gizem'e yaklaştı ve elini uzatıp, saçının bir tutamını alarak oynamaya başladı. Yavşak birine çatacağımızı nereden bile bilirdim! Erkek Gizem'in saçıyla oynamaya devam ederek "Neden olmasın? Ben de inanırım ilk görüşte aşk'a" dediğinde artık dayanamayıp onların yanına ilerledim.

Yanlarına ulaşacakken adam eğilerek Gizem'in kulağına bir şeyler söyledi. Gizem adamın kolundan tutup onu ters çevirdi. Kolunu sırtına bastırdı. Ve sinirle "İlk görüşte aşka ben de inanırımmış" dediğinde yaklaştım ve Gizemin kolundan tutup kendime çekerek ondan ayırdım. Sonra Gizem'i geri çekerek oğlana bakıp "Hemen kaybol, yoksa iyi olmayacak" dedim.

Adam kolunu tutup, yüzünü buruşturarak "Bu kız manyak! Sana da uzak durmanı tavsiye ederim" dedi ve koşar adımlarla uzaklaştı.

GİZEM'DEN:
Savaşın bu oyunu böyle kullana bileceğini düşünmemiştim. Daha doğrusu aklıma gelmezdi. Gerçekten çok sinirlenmiştim. Oğlan koşar adımlarla yanımızdan uzaklaştıktan sonra sinirden ellerimin titrediğini fark ettim. Onu hatırlamıştım, unutmayacaktım, unutamayacaktım. Meraktan ya ölücektim, ya da delirecektim. Belki de delirmişimdir?

Savaş dönüp bana şaşkın-şaşkın bakmaya başladı. Umursamaz sesle "Ne bakıyorsun öyle?" dedim. Kaşlarını kaldırarak "Sence neden olabilir? Ben karışmasam adamı dövecektin? Gerçi sen bir şey yapmasan ben yapardım" dedi. Kaşlarımı çatarak "Gördüğün gibi kendim hallettim" dedim. Kafasıyla onayladı "Evet Serseri, hallettin. Ve gerçekten kusura bakma, benim yüzümden oldu" dedi anlayamadığım ifadeyle bakan gözlerini gözlerime dikerek. Sakin bir sesle "Tamam sorun yok, oyun sadece. Gidelim mi artık?" deyince sadece kafasıyla onayladı. Kasaya yönelip seçtiğimiz bazı oyuncakların da parasını ödedikten sonra çıktık. Bunları neden aldığımızı yine sordum, ama sadece birazdan görürsün dedi.

Arabaya bindiğimizde ona bakıp "Şimdi nereye?" dedim. O kaşlarını çatıp "Söylemiştim zaten. Bana gidiyoruz". Alayla gülümseyerek "Sana gitmek için sebep?" dediğimde aynı ifade ile "Zaten yalnız da olmayacağız, sürpriz var" deyip göz kırptı. Oflayarak koltuğa sindim.

Sonra hareket etmeyince Savaşa dönüyordum ki, gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Burunlarımızın deyeceği mesafeye ne zaman gelmiştik? Öylece mavilerine baka kalmıştım, sonra o kafasını çevirdi, nefesini boynumda hissediyordum.

Bir ses duymamla gözlerim aşağı kaydı. Lanet olsun ki, kemeri takmayı unutmuştum. Bir anda geri çekildi. Kaçamak bakışlarla ona baktım "Ben genelde hep unuturum kemeri takmayı" dedim ve kendimi gülümsemeye zorladım. O da gülümseyip gaza bastı.

KUMSAL'DAN:
Bale dersim bitmişti. Üstümü değişirken Canı arayıp aramamayı düşünüyordum. Çıkarken konuşmak yerine mesaj atayım diye düşündüm.

Kime~Can
"Can, bale dersim şimdi bitti, nerede buluşucaz?"

Hiç bekletmeden hemen cevabı yazdı, benim yazmamı bekliyormuş gibi

"Tamam sen bekle ben gelip seni alırım."

Bale yaptığım yeri nereden tanıyor diye düşünürken telefonuma bakmam yeterliydi. Gülümseyerek "Unutmamış demek ki"...

Balede biraz oyalandıktan sonra dışarı çıkıp bir yerde oturdum etrafımda salıncak aradım. Buraya yakın bir yerde park vardı orada beklemek kararına geldim. Bir salıncakta oturdum. Rüzgarı hissederek gözlerimi kapayıp yavaşça sallanıyordum. Hayallerimin içinde bir kuş gibi uçuyordum. Sonra salıncak aniden durdu ve gözlerim birisinin sıcacık elleriyle kapandı.

Nefesini tenimde hissedecek kadar yaklaşıp kısık bir sesle "Ben geldim" dedi. Ellerini gözlerimden çektikten sonra karşıma geçti. Öylece bakıyordum ta ki kendime gelip şaşkınca "Can?". Elimden tutup beni motora taraf götürerek "Hadi gitmiyor muyuz?". Ben de sormam gereken soruyu sordum "Nereye?". Göz kırparak "Acıktığını düşündüm, yemek yemek istemez misin?". Gerçekten baya acıkmıştım bunu tahmin etmek çok zor değil ama yine de hoşuma gitmişti. Hiç bir şey demeden kafamı salladım ve motora bindim.

İlk başta beline sarılmamak için arkaya tutundum ama çok hızlı kullandığı için beline sımsıkı sarıldım. Yola bakmaya bile korkuyordum, korktuğumu belli etmemeye çalışsam da beline sıkı sıkı sarıldığımdan anlamıştı.Canını acıtmamaya çalışıyordum ama elimde değildi. Sesini yükselterek "Korkuyor musun?" diye sordu. Bunu sormasına sevinmiştim çünkü gerçekten korkuyordum. Rüzgardan duyulmadığı için bende sesimi yükselterek "Sence biraz hızlı gitmiyor muyuz?". Sesini daha da yükseltip kahkaha atarak "Korkularını yenmelisin" dedi ve daha da hızlandı. Bilmiyorum ama ben hızı pek sevmediğim için bana uçuyormuşum gibi geliyordu ve gittikçe daha sıkı sarılmaya başlıyordum. Sonunda.. sonunda varmıştık.

Kafedeydik. Yemek yemek için sabırsızlanıyordum aslında. Aç olduğum için biraz fazla yemek sipariş vermiş ola bilirim, bu sırada Canın yüzünde belli etmek istemediği şaşkınlık gözümden kaçmamıştı.

Can yemekleri beklerken yüzündeki anlamadığım bir ciddiyetle "Kumsal neden öyle yaptın, şimdi de yüzüme bile bakmıyorsun". Sorduğu sorudan gerildiğim için boğazımı temizleyerek "Bak Can benim seninle bir problemim yok. Ama yaptığın şeyi doğru bulmuyorum bu kişi Bahar bile olsa bir kızın aldatılması hiç hoş değil". Yüzündeki şaşkınlığa ve yersiz gülümsemesine anlam veremiyordum. Saçlarını karıştırarak "Sen neden bahsediyorsun?".

Kurduğum cümlenin açıklayıcı olduğunu düşünüyordum ama anlaması için daha da açmam gerekti galiba. Tüm ciddiyetimle gözlerinin içine bakarak "Sevgilini diyorum eğer bizi yakın görürse falan yanlış anlaya bilir". Can kahkaha atarak suratıma baktı ve kendini gülmemek için zorlayarak "Sevgilim mi?".

Kahkaha atmasını gözlerim büyümüş ve şaşkın bir şekilde izleyerek "Evet"dedim. Sonra küçük gülümsemeyle "Sevgilim... Sevgilim yok ki benim". Sanki içimde bir sevinç doğmuş gibi gülümsüyordum. Diyecek bir şeyim kalmamıştı, sersem gibi "Özür dilerim ben yanlış anlamışım. Doğum gününde siz öyle şey yapınca". Öylece yüzüme bakıyordu gözlerinin içi parlayarak, utancımdan kızarmıştım bile. Sanırım bunu fark ederek "Eğer yemeğini bitirdiysen çıkalım mı?". Kendimi gülümsemeye zorlayarak "Tabi, gidelim"

DUYGU'DAN:
Annemlere vardım. Kapıyı çaldığımda babam açtı. Şaşırmış gözlere bana baktı:
"Kızım? Akşam gelmeyecek miydin sen?"
"Yanlış bir zamanda mı geldim? Sevinmedin sanki beni gördüğüne" dedim gülümseyerek.
Kesin bir şeyler olmuştu. Babam böyle olduğuna göre.
"Olur mu kızım? Hadi geç içeri"
İçeri geçtim. Annem salonda oturmuştu. Beni fark edince ayağa kalktı. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu.
Telaşla yanına gittim:
"Anne? Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda
"Yok kızım önemli değil. Sen bir şey ister misin?" diye geçiştirmeğe çalışsa da ısrar ettim.
Annem "Az önce bir kız geldi. Yanlışlıkla bizim kapıyı çalmış. Defneye çok benziyordu. Onu görünce...." lafını bitiremeyip ağlamaya başladı. Sıkıca sarıldım anneme. Ben de kötü olmuştum. Üstünden onca zaman geçti ama hala unutamadık.
Unutamayız da. İnsan sevdiği birini nasıl unutur ki? İnsan acılarını nasıl unutur? Unutamaz...

***

Öğlen yemeğini birlikte yedik. Hepimiz hiç bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıp başka şeylerden konuştuk. Yemekten biraz sonra çıktım zaten. Ateşle buluşacaktım. Hala benden nasıl bir yardım istediğini söylememişti...

ATEŞ'TEN:
İki gün sonra babamın doğum günü. Ona ne alacağım konusunda hiç bir fikrim yok. Sonra aklıma Duygu geldi. Hem hediye seçeriz hem de vakit geçirmiş oluruz diye düşündüm. Şimdi arabadayız. Nereye gidicez diye bir fikrim olmadığı için sahilde durdum.

Durduğumuzu fark edince bana döndü:
"Neden durduk? Ayrıca hala yardım konusunda neyi kast ettiğini söylemedin."
Anlatmaya başladım
"İki gün sonra babamın doğum günü. Ona ne alacağım konusunda hiç bir fikrim yok. Yani senden bana hediye konusunda yardım etmeni istiyorum."
Duygu kafasıyla onaylayarak
"Tamam o zaman. Hmm? Baban nelerden hoşlanır?"
Biraz düşünüp "Aklıma bir şey gelmiyor." dediğimde anlamayan gözlerle bana baktı
"Nasıl ya insan babasının ne sevdiğini bilmez mi?"
"Bilmem yani ailenin tek çocuğu olduğum için belki de genelde onlar benim ne istediğimde ilgileniyorlardı" dediğimde şaşırmıştı
"Tek çocuk? Bilmiyordum..." dediğinde gülümsedim sadece.
"Sen?" diye sordum
"Ben? Anlamadım."
"Yani senin hiç kardeşin var mı?"
Yüzüne bir hüzün geldi sanki. Kardeşine bir şey mi olmuştu acaba?
"Bir kız kardeşim var." dedi sessizce. Konuyu kapatmak istediği her halinden belliydi.

Bir süre sustuk ikimizde sonra bu sessizliği Duygu bozdu:
"Benden yardım istedin ama hediye ne olabilir diye düşünüyorum"
Sonra birden bana döndü ve gülümseyerek
"Şimdiye kadar babana ne alıyodun?" diye sordu.
"Saat falan işte sıradan şeyler. Çoğu zaman da unuttuğum için annem ayarlıyordu. Annem her doğum gününde resim yapardı onun için... Babam da her seferinde aldığım en güzel hediye derdi."
"Ciddi misin? Aklıma şahane bir fikir geldi." dediğinde anlamayarak ona baktım. Gözlerinin içi parlıyordu sanki. Bu gözlere saatlerce baka bilirdim.
"Neymiş o fikir?" diye sordum.
"Gidince görürsün. Yolu ben tarif ederim." deyip güldüğünde ben de güldüm ve "Emrinizdeyim" deyip gaza bastım.

GİZEM'DEN:
Sonunda eve vardık. Kendimi iyi hissettiğimi söyleyemezdim. Savaş kapıyı açıp bana bakıp "Hadi geç" dedi. Hiçbir şey söylemeden içeri geçtim. Biraz evi inceledikten sonra kaşlarımı kaldırıp "Yalnız mı yaşıyorsun?" dediğimde umursamaz tavırla "Evet" dedi. Sonra devam edip "Sen mutfağa geç, karşıda, ben şimdi geliyorum. Sürpriz de yolda" deyip göz kırptı. Ben şaşkınlıkla ona bakıp "Yemek mi yapacağım?" dediğimde kaşlarını çatıp "Evet. Ne oldu?" dedi. Sevimli bir şekilde bana gülümseyip "Ya ben hiç becermem öyle şeyleri" dediğimde alayla sırıttı "Ama artık mecbur yapacaksın" dedi ve sonra merdivenlere yürüyerek "Hadi, çabuk ol" dedi.

O yukarıya çıktığında ben biraz evi dolaştım. Neden yalnız yaşadığını düşündüm. Koskoca evde sıkılmıyor muydu? Aslında çok büyük değildi, ama ne bileyim işte.

Salonda dolaşırken gözüm bir çerçiveye takıldı. Elime aldım. Bu kadın Savaş'ın annesi olmalıydı. Çok güzel bir kadındı, gözlerine baktığımda Savaş'ın annesine ne kadar benzediğini gördüm.

O sırada kapı çaldı. Merdivene doğru "Savaş" diye seslendim ama cevap gelmedi. Kapıya yaklaştım ve açtım.

Karşımda 40lı yaşlarda bir adam ve küçük, tatlı bir kız vardı. Kız kaşlarını çatıp bana bakıp "Şen kimşin? Abim neyde?" dediğinde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Kardeşi olduğunu bilmiyordum. Aşağı eğilip ona gülümseyerek "Ben abinin arkadaşı Gizem. Abin yukarıda iner şimdi" dedim. O da sevimli bir şekilde gülümseyerek "Ben de Maşal" dedi. Böyle konuşması gerçekten çok tatlı gelmişti. Kıkırdayarak "Memnun oldum Masal" dediğimde "Ben dey" dedi.

Sonra gözleri arkaya takıldı ve koşarak ora gitti "Abiy, çok öjledim" dedi. Arkaya döndüğümde Masal abisinin kucağındaydı. Savaş gülerek "Ben de prenses" dedi. Sonra kapıya yaklaşıp adama "Teşekkürler Selim abi, gidebilirsin" dedi. Adam kafasıyla onaylayıp "İyi günler" dedi ve gitti.

Savaş'a dönüp gülümseyerek "Sürprizin Masal mıydı?" dediğimde o da gülümseyip kafasıyla onayladı. Sonra Masalla bana bakıp "Tanıştınız mı siz?" dediğinde Masal ellerini çırparak "Eeevet" dediğinde Savaşın kucağındaki Masal'a doğru ilerledim ve kanepede yanlarına oturdum.

Masal doğru eğilip "Kaç yaşındasın bakalım sen?" dediğimde ciddi ifade ile düşünmeye başladı. Savaş şaşkın ifade ile Masala bakıp "Aaa bilmiyor musun? Çok ayıp ama" dediğinde kıkırdadım. Masal bir anda kahkaha atarak "Şaka yapıyodum abiy, beş yaşındayım Gijem abla" dediğinde gülümsedim ve saçlarıyla oynamaya başladım.

Sonra yüzünü inceledim. Mavi gözleri, küçücük burnu, gül kurusu renkli dudaklarıyla Savaş'a gerçekten çok benziyordu. Saçlarıyla oynarken Savaş'a doğru "Sana gerçekten çok benziyor" diye mırıldandım. Döndüğümde Savaş'ın beni izlediğini gördüm. Yakın olduğumuz için nefesini yüzümde hissediyordum, bu da beni ürpertmeye yetiyordu.

Sonra ayağa kalkıp "Ben bir şeyler yapmaya çalışayım o zaman" dedim. Savaş sırıtarak "Vaktin az, yemek yiyelim Masal'ı uyutacaksın daha" dediğinde gözlerimi devirip mutfağa geçtim.

DUYGU'DAN:
Az önce Esma hanıma atölyeyi bir kaç saatlik kullana bilmek için mesaj attım. Sağolsun beni kırmadı.
Yol boyunca Ateş nereye gittiğimize dair bir şeyler sorsa da cevaplamadım.

Sonunda geldik. İçeri geçtik. Kollarımı yana doğru açıp yüksek sesle
"Evvet hoş geldiniz atölyemize" dediğimde gülümsedi ama hala anlamadığı her halinden belliydi.
"Annem babama her doğum gününde resim yapıyordu demiştin.
Şimdi de sen yapıcaksın işte." dedim.
"Ben mi?" dedi şaşırarak. Sonra da "Üzgünüm ama bende bir gram yetenek yok ya..." diye devam ettiğinde "Tamam ya yardım edeceğim işte birlikte yapacağız." diye yanıtladım.
Yüzünden anladığım kadarıyla fikir hoşuna gitmişti.


ATEŞ'DEN:
Duygudan yardım istediğimde böyle bir şey olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Biraz dolaşır bir hediye seçeriz diye düşünmüştüm. Ama şu anda babam için birlikte resim yapıyoruz.

Aslında doğruyu söylemek gerekirse o yapıyor bende onu izliyorum. Kalemle topladığı saçlarını, gülen gözlerini...
Uzun süre böyle kalabilirim.
Git gide benim için daha özel olmaya başladığını hiss ediyorum. Onunla geçirdiğim zamanlarda uzun süredir kayıbettiğim mutluluğu yeniden buluyorum sanki.

Kalemi çekince saçları omuzuna döküldü. Büyümüş gözlerle bana bakıp "Ne yapıyorsun acaba?" dediğinde
"Böyle daha güzel." dedim.
"Bunu sen istedin" dediğinde bu sözlerin anlamını tam anlamaya çalışıyordum ki elindeki boyayı yüzüme sürdü. Aynısını ben de yapacakken beni durdurdu.
"Tamam ya bak resim de bitti zaten"
Resme döndüm gerçekten çok güzel olmuştu. Duyguya minnettarlıkla bakıp "Teşekkür ederim" dedim.
"Son bir şey kaldı. Sonra teşekkür edersin."
"Ne?" diye sorduğumda "İmzan" deyip fırçayı bana uzattı.
"Evet imza..." fırçayı alıp resmin altına imzamı çizdim. Ayağa kalkıp ellerini birleştirdi:
"Evvet artık hazır." dedi gülen gözleriyle.

Ben de ayağa kalktım
"O zaman bir teşekkürü hak ettin." dediğimde gözlerini resimden ayırıp bana baktı
"Nasıl bir teşekkür bu?"
"Bildiğim harika bir yer var. Yemekleri de müthiş. Senin de seveceğine eminim." dedim cevap bekleyerek. Düşünceli bir şekilde "Ama benim eve gitmem gerek. Geç oldu kızlar da merak etmesinler."
"Arayıp söylersin. Lütfen..." dediğimde kabul etti.
"Tamam o zaman"
"Burada işimiz bittiyse çıkalım"
Kafasını onaylarcasına salladığında arabaya doğru gittik.

Biz geldik 😇 Nasılsınız bakalım?

Bölümü nasıl buldunuz?🎈

Gelecek bölüm tahminleri, istekleri buraya 👇🏼

Hikayeyi beğeneceyini düşündüyünüz arkadaşınızı etkitler misiniz? 😌🙈

Gelecek bölümde görüşmek üzere. ♥️ Sevgiyle kalın.🌹

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top