11.bölüm |Bilinmezlik🥀

Merhabalar merhabalar 😻😻
Nasılsınız?

Uzun zamandır yokuz 🙄 özledik :)
Söylediğimiz gibi yoğun dersler..

Evet sonunda bölüm geldi. Diğer bölüm de hazır aslında bir kaç gün içinde paylaşılacak.

Çok çok fazla yorum bekliyoruz. Bu bölümleri yazmak fazla sıkıntılı oldu. Kaç sahne baştan silip tamamen farklı yazdım bilmiyorum. Bu bölümler çok özel 🥀. Desteğinizi lütfen esirgemeyin.

Ve 5k da olmuşuz 😻🎈 destekleyen yanımızda olan herkese çok çok teşekkürler♥️

Çok konuştum, iyi okumalar herkese♥️

Bölüm şarkısı - Vega| Delinin yıldızı 🌠

Bazen şöyle dönüp geriye, geçmişe doğru baktığınız anlar mutlaka olmuştur. Böylesi anlarda hemen hemen aynı şeyleri söyleriz insanoğlu olarak.

Farklı ülkelerde, farklı dillerle de ifade ediyor olsak geriye dönüp baktığımızda söylediğimiz şey genelde "Nasıl da çabucak geçti bunca zaman" veya benzeri bir cümle olur, değil mi?

Hayat öylesine baş döndürücü bir hızla geçip gider ki, sonuna gelindiğinde göz açıp kapayıncaya kadar geçivermiş gibi gelir hepimize. Düşeriz, kalkarız, sendeleriz, üzülürüz, seviniriz, bazen mutluluktan bazen hüzünden ağlarız..

Konuştuğumuz da olur sustuğumuzda, haykırdığımızda olur, içimize attığımızda.. Öyle veya böyle geçer gider işte zaman durmaksızın.

Küçükken büyümek, büyüyünce çocuk olmak, öğrenciyken bir an evvel iş bulmak, çalışıyorken tekrar öğrenci olmak..

Okurken tanıdık geldi değil mi tüm bu yazılanlar? Her insanın hayatı aşşağı yukarı benzer gelgitlerle doludur. Kaçınılmaz olan, zamanın hızla geçip gitmesidir.

Peki böylesi hızla geçen bir hayat içerisinde yapılması gereken nedir? En başta hayatın bu durmak bilmeyen akışının farkında olarak yaşantımıza devam etmeyi öğrenmek..

Yani gereksiz şeylerle ilgili kaygılanmaktan vazgeçmeyi, hayatı ve insanları sevmeyi, düşsek de tekrar ayağa kalkarak devam edebilmeyi, pes etmemeyi, mücadele etmeyi, küsmemeyi, kızsak da affedebilmeyi öğrenmeliyiz.

Sonra ömrün ne denli kısa olduğunun bilinciyle hareket etmeyi öğrenmeliyiz. Yani dostlukların önemini, ailenin sevdiklerinin değerini bilmeyi, içine atmayıp dertlerini paylaşmayı, aşık olmayı, gezmeyi dolaşmayı, dünyayı keşfetmeyi, doğayla iç içe yaşamayı öğrenmeliyiz.

Ve tabi hayatımızın ne denli kıymetli olduğunu öğrenmeliyiz. Yani sağlığımızın değerini, sigara içmenin zararını, sporun faydasını, sevginin şifasını, düşmanlığın zehrini öğrenmeliyiz.

CAN'DAN:
Bu gün aklımdaki sorulara cevap ararken Kumsal sevgilimin olduğunu düşündüğünü öğrendim. Demek o yüzden partide dans teklifimi kabul etmedi. Aklıma "Belki de beni kıskandı" düşüncesi geldiğinde gülümsediğimin farkına vardım. Ayrıca motorda belime sarılırken kalbimin hızlı atmasına anlam veremiyordum.

Bu gün sadece yemekle bitsin istemedim ve saçlarımı karıştırarak "İstersen buradan sahile gidelim?". Yüzüne heyecanla içimde evet demesini dileyerek bekliyordum ve gülümseyip omuzlarını silkerek "Olur" dedi. Cevabını duyar duymaz kaskını verip takmasını izledikten sonra motora bindik. Yolda rüzgardan zevk alarak vardık.

Sahilde yürüyorduk... hava hafif rüzgarlı ve çok güzeldi aynı Kumsal gibi. Denize bakan gözleri, saçlarını savuran rüzgar, içine çektiği nefes olmak istiyordum... Bu sessizlik Kumsalın hapşırmasıyla bozuldu. Hemen ona bakarak "Sen üşüyor musun?". Elini burnundan çekerek "Hayır ya ne alakası var?". Ayağa kalkıp "Ben yakında bir yerden sıcak kahve alayım" diyip biraz ilerlerken arkamdan Kumsalın "Dur" demesiyle ona baktım.

Henüz bir şey söylemezken hemen "Kahveyi nasıl içtiğimi bilmiyorsun ki" diyip yüzümdeki korktuğumu belli eden ifadeye bakıp kahkaha atmaya başladı. Derin bir nefes alıp gülümseyerek "Nasıl içersin?". Kahkaha atmaya devam ederek "Şekerli".
Yolda gülerek kafamı salladım içimde "Demek şekerli" diyerek kahveleri almaya giderken arkamdan kahkaha attığını duya biliyordum.

Döndüğümde Kumsalın yanında sanki başka biri var gibi görünüyordu. Uzakta olduğum için gözlerimi kısarak bakıyordum. Buradan göründüğü kadarıyla Kumsal pek de memnun değildi. Oraya yaklaştığımda Kumsal yalnızdı. Yüzüne baktığımda sanki kendini gülümsemeye zorluyor. Kahvesini verdikte yüz ifadesini değişmeden sesi hafif titreyerek "Teşekkür ederim" dedi. Kaşlarımı çatarak "Bir şey mi oldu, o adam kimdi?" diye sorduğumda ayağa kaktı ve hiç bir şey olmamış gibi yaparak "Yürüyelim mi?". Bu hareketine anlam veremiyordum.

Her seferinde böyle yapıyordu, bu kez buna izin vermek istemedim ve ellerimi omuzlarından biraz aşağıya koyup tam gözlerinin içine baktım "Ne oldu sana böyle Kumsal?". Yüzüme bakmıyordu, kafasını denize taraf çevirmişti. Elimi çenesine götürüp yüzünü hafifçe kendime çevirdim.

Bir bulut gibi dolmuştu hiç bir şey söylemeden kafasını omuzuma yasladı. Bir kaç saniye dona kalsam da sonra havada kalan ellerimin birini omuzuna koydum, diğeriyle kıvırcık ve yumuşacık saçlarını okşadım. Kokusunu içime çektim. Yasemin çiçeği gibi kokuyordu.

Bu masum an Kumsalın kafasını kaldırıp aşağıdan yukarıya doğru yüzüme bakarak tam bir şey söylerken aynı anda bir birimize seslenmemizle bozuldu. Benden biraz uzaklaşarak gülümsedi ve rüzgardan dağılmış saçlarını düzelterek "Önce sen" dedi. Ne söyleyeceğini merak ediyordum bunun için sadece gülümsedim ve kafamı hayır dermişçesine salladım ve onun konuşmasını bekledim.

Biraz tereddütle "Sen ne yapardın?". Kaşlarımı çatarak ona baktığımda denize bakarak "Bir... bir arkadaşın sana ihanet etseydi ne yapardın?.." dediğinde bu kadar güzel gülmesinin sebebini bulmuş gibiydim. Kendimi onun yerine her ne kadar koymaya çalışsam da cevabı yaşamadan bilinmeyecek bir soruydu. Kaşlarımı kaldırıp "Bak Kumsal her seferinde aynı yapıyorsun, ama buna artık buna göz yumamıyorum".

Yalvarıyormuş gibi "Ne olur Kumsal anlat bana" dediğimde aniden yüzüme bakıp gözleri dolarak gülümsedi ve salıncakları gördüğünde çocuk gibi sevinip oraya doğru gitti. Arkasından gittim ve yüzüne cevap bekler gibi bakıyordum. Bunu görüp kafasını sallayarak "Tamam" dedi.

Suratı asık bir şekilde, kafasını salıncağın zincirlerine yaslayıp, hafif sallanarak konuşmaya başladı "En yakın bildiğim bir arkadaşım vardı... ve birde beni çok sevdiğini sandığım bir sevgilim. Her şey çok güzeldi biliyor musun?" bunu söylediğinde yüzünde üzerine hayal kırıkları çökmüş bir gülümseme geldi, sonra yine devam etti "Her kese gözümü bile kırpmadan güvendiğim zamandı.

İşte o her şeyimi bilen o arkadaşım bana ihanet etti. Beni aldattı. Gözümle görsem bile inanamayacağım bir şey yaptı... daha doğrusu yaptılar. Gözümün önünde her gün mutluluklarını izlemek.... Bana yaşattıkları bu acı için onları hiç bir zaman affetmeyeceğim" dediğinde yumruklarını sıkıyordu.

Bunları o kadar çaresizce söylüyordu ki.. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp gözlerinin içine bakarak "Belki zaman alır ama yaşattıkları acıyı bir gün yaşarlar". Bebekleri büyümüş gözlerini üzerimden çekip "Artık gitsek olur mu?" Bunu bekliyormuş gibi kafamı salladım.


SAVAŞ'TAN:
Gizem'in seslenmesiyle Masal'la mutfağa ilerledik. İçeri geçtiğimizde Gizem tabakları masaya koyuyordu.

Çatalı alıp yemeye başladım. Gayet güzel tadıyordu. Gülümseyerek "Eh yani, fena değil" dediğimde gözlerini devirip "Çünkü o makarna, kötü olamaz." dedi. Onayladım.

Yemeği bitirdikten sonra Gizem gülümseyerek Masal'a bakıp "Uyuyalım mı birlikte?" dediğinde Masal dudaklarını büzüp "Ama ben abimle uyumak iştiyorum" dedi.

Tabakları makineye yerleştirip "Tamam birlikte uyuyalım o zaman" dediğimde Gizem kaşlarını kaldırarak "Birlikte?" dedi. Masal ellerini bir-birine çırparak "Harika fikir abiy" dedi gülümseyerek.

Gizem Masal'ın bu haline kıkırdarken benim odaklandığım yer yanağında iki taraftan da belirgin olan gamzeleriydi.

Masal'ın seslenmesiyle kendime geldim "Abiy o zaman benim odanda uyuyalım?" dediğinde kaşlarımı çatarak "Misafir odasında uyuruz prenses, 3 kişi sığamayız ki, senin yatağına." dediğimde her zamanki gibi onaylamaz ses çıkararak "Pyensesler ezik olur abiy, ben kyaliçeyim."

Gizem inanamaz gözlerle önce Masal'a sonra bana bakarak "Vay be" sonra devam ederek "Aslında çok haklı biliyor musun?" deyip kıkırdadı.

Odaya çıktık. Masal Gizem'in elinden tutup çekiştirerek yatağa yaklaştırdı. Masal yatağın ortasında uzandı. Sonra bize bakıp "Hadi gelşenije" dedi tatlı gülümsemesini yollayarak.
Gizem soluna, bense sağına geçtim.

***

Masalı okuyup bitirdikten sonra ikisinin de uyuduğunu görüp gülümsedim. Yataktan kalkıp Gizem'in olduğu tarafa gittim. Yatağın önünde yere çöktüm. Uyurken fazlasıyla masum ve tatlı gözüküyordu. Yakınlıktan dolayı kokusu burnuma ulaştı. Yüzüne düşen saçının tutamını elimle yüzünden çektim.

Onu huysuz, hırçın, inatçı bir kız çocuğu olarak görüyordum. Farklıydı. Çok dürüst, hırslı ve güçlü biri. Ama çoğu zaman da düşüncelerini, duygularını anlamakta zorlanıyorum. Kendini saklıyor sanki.

Elimi uzatıp saçının bir tutamını aldım ve burnuna sürtmeye başladım. Rahatsızca mırıldandı. Sonunda gözlerini açtı ve göz göze geldik. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

"Ne yapıyorsun sarışın ya?" sonra dudaklarını büzdü. Gözlerim oraya kaydığında "Uyuya kalmışım" dedi ve yerinden dikeldi.

Gözlerimi güçlükle gözlerine çevirerek alayla güldüm "Farkettim. Ya uykun vardı, ya da kendini benim rahatlatıcı sesime kaptırdın."

Kaşlarını kaldırıp şaşırmış şekilde "Sen böyle egoist miydin?" sonra biraz düşünüp muzip şekilde "Senin sorunun cevabı ikisi de olabilir." dedi.

Gülmeye başladım. Bir anda parmaklarının dudağımın üzerinde olmasıyle duraksadım. "Ses çıkarma Masal'ı uyandıracaksın. Gel terasa çıkalım."

Kolumdan çekiştirerek terasa çıkardı.
Kaşlarını çatıp, ciddi olmaya çalışarak "Gülmesene" dedi ve dirseğini karnıma geçirdi.

"Gülmüyorum"

Gözlerini dudağıma çevirip "Dudakların seninle aynı fikirde değil, Savaş."

Dudağımı ısırıp, omuz silktim "Burası özgür bir ülke."

O da omuz silkip ikili küçük koltuğa geçti. Dönüp "Sen bekle, geliyorum şimdi." dedim.

İki kadeh, bir şişe şarap alıp terasa geçtim. Geçip Gizem'in yanına oturduğumda Gizem bana döndü. Elimdekilere bakıp kaşlarını kaldırdı.

Kadehin birini alıp alayla konuşmaya başladı "Bir adam, bir kadın, bir şişe şarap ve güneş'in batış manzarası" gülüp devam etti "İyiymiş."

Kaşlarımı çatıp ciddiyetle konuştum "Sarhoş falan olmazsın değil mi?" dediğimde şüpheci bir tavırla "Yok ya olmam bir kaç kadehle."

Bir kadeh içerek konuşmaya başladı "Neden yalnız yaşıyorsun? Anne kuzusu değilsin galiba."

Umursamaz tavırla "Annesi olmayan biri anne kuzusu olamaz zaten." dediğimde öksürerek "Nasıl yani? Masal annenle konuştu ya uyumadan önce?"

"O Masal'ın annesi benim değil."
dediğimde endişeli sesiyle "Öldü mü?" diye sordu. "Hayır." dedim, sesim biraz yüksek çıkmıştı.

Gizem elini omzuma koyarak "Sakin ol şampiyon." güldüm "Sen onu boş ver de, galiba bir kadehle sarhoş oldun bile." dediğimde dudaklarını ıslatıp, yakınlaşıp konuştu "Öyle mi dersin?"

Gözlerim şarap rengini alan dudaklarına kayınca kendimi toparlamaya çalışarak geri çektim, arkaya yaslanarak onaylayan ses çıkardım.

Gülme sesiyle ona döndüm "Biliyor musun ben hiç babamın ezik prensesi bile olamadım ya." kahkaha atmaya başladı. "Bazı insanların varlığı yokluğundan daha çok koyar."

3-cü kadehi bitirip şişeye uzandı. Doldurduğu kadehi almaya çalışarak "Yeter bu kadar içtin, bak sarhoşsun nasıl gideceksin?"

Kadehi diğer tarafa çekip gülerek "Sorun yok, bırak içeğim." dediğinde istemeyerek de olsa geri çekildim.

"Savaş?"
Sorar gözlerle ona dönüp kaşımı kaldırdım.

Tam ağzını açacakken telefonu çaldı. Tereddütle Gizem'e baktım "Gizem her kimse doğru düzgün konuşa bilecek misin?" dediğimde beni takmayarak yüzünde gülümsemeyle ayağa kalktı.

Yüzünde daha büyük gülümsemeyle geçip oturdu. Kaşlarımı kaldırarak "İyi bir haber falan aldın herhalde?" dediğimde gamzelerinden gözlerimi ayırıp gözlerine diktim.

Mutlu bir şekilde "Evet öyle. Abim yurtdışından geliyormuş da gelecek hafta." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Abin olduğunu bilmiyordum."

"Londra'da devam ediyor okumaya. Yıl sonuna yakınlaşıyoruz, o yüzden gelecek."

Onu süzüp konuştum "Senin adına sevindim. Sen de nasıl sevindiysen sarhoşluğun uçtu gitti ha?"

Yakalanmış çocuk gibi dudağını ısırıp muzipçe gülümsedi "Evet ya görüyor musun?"

Üzerine yakınlaşarak "Demek bana oyun?" dediğimde "Ya ben sana sarhoşum demedim ki" diye kendini savundu hukukçu.

Aldırmayıp biraz daha yakınlaştım "Ne planlıyordun?" derken bir anda ayağa kalktı. Kendini gülmemeye zorlayarak "Eğlenmek için sadece vallaha bak." Ayağa kalkıp ona yavaş-yavaş yakınlaştım.

Ben yakınlaştıkça o bu küçük yerde geriye gidiyordu. Bu sefer kıkırdadı "Ya yapma şunu çok klişe. Birazdan duvara yapışırım."

Dediği gerçekleşince gözlerini devirdi. Yüzümü yüzüyle aynı hizaya getirmek için biraz eğildim ve ellerimi iki yanından duvara sabitledim. Sırıtarak yüzüne yakınlaştım "Klişeyi taçlandırmaya ne dersin?"

Koca gözlerini kocaman açarak kırpıştırdı. Nefeslerimiz birbirine karışmıştı. Gamzesini öpmek için hedef alıp yakınlaştım.

Bir anda ne olduğunu anlamadan kendimi duvara yapışmış buldum. Yer değişmiştik. Ben Gizem'in bunu yapmasının şaşkınlığını yaşarken o kaşlarını çatıp sinirli sesiyle "Ne yaptığını sanıyorsun? Beni öpecektin?" dediğinde onaylayan ses çıkardım. Sinirle arkamda tuttuğu kolumu biraz daha arkaya çekti.

Acıyla "Fesatsın, fesat yanlış anladın. Gamzenden öpecektim sadece. Masumcuk." dedim dudaklarımı bükerek.

Ellerini üzerimden çekerek "Gerçekten mi?" dedi şaşkınlıkla. Sahte kızgınlıkla "Nasıl avukat olacaksın böyle sen. Anlamadan, dinlemeden yargılıyorsun, güzelim."

Kaşları yine çatıldı "Nereden güzelin oluyorum ben senin?" dediğinde duraksadım. Neden güzelim dedim ki şimdi? Bıkkın bir sesle "Gerçekten mi Gizem? Güzele güzel demek de mi olmaz?"

Kaşlarını kaldırdı "Sence takıldığım yer bana güzel demen mi yoksa 'güzelim' demen mi Savaş?"
Kendi kendime "Sadece uyurken ve içerken tatlısın." dedim.

"Abiy? Kavga mı ediyoşunuj?

Masal'ın sesiyle ikimiz de aynı anda kapıya döndük. Gizem gidip Masal'ın yanında eğilerek "Hayır kraliçe, ne kavgası? Konuşuyoruz sadece."

Bilmişçe kafasını salladı gözlerini kocaman açıp "Duydum kavga ediyoydunuj. Küştünüz mü? Küşmeyin, hadi sarılın barışın."

Gizem ayağa kalkıp omuz silkip kanepeye doğru giderken yanına yakınlaşıp kolundan tutup kendime çektim. Ellerimi beline yerleştirip başımı boynuna gömdüm. "Tamam, üzgünüm." dedim kulağına fısıldarcasına. "Ben de biraz abartmış olabilirim belki." dedi sakince.

Güldüm "Yok abartmadın, gerçekten." Gülerek o da bana sarıldı "Çocuk gibiyiz." Ben de söylediğini onaylayarak "Çocuk gibiyiz." dedim.

KUMSAL'DAN:
Gizemi beklerken uyuya kalmadığıma seviniyordum. Gece günü anlatmasını kaçıramazdım. "Nerede kaldı bu kız?" derken kapı açılmasıyla koltuktan düştüm. Ayağa kalktım, sessiz olmaya çalışıp salondan kapıya doğru yavaşça ilerledim.

Kapıya parmak uçlarımda ilerlerken ayağımın bir şeye takılmasıyla ne olduğunu bilmediğim şey devrildi. Ve çığlığım evde yankılandı. Gizem de çığlığıma çığlıkla karşılık verince garip bir olay yaşandı.

Bir anda odanın ışığının açılmasıyla kendimi suçüstü yakalanmış gibi hissederek elimle yüzümü kapatıp, gözlerimi kıstım. Gizem kaşlarını kaldırmış bana 'Manyak mısın kızım?' bakışını atıyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp, gülmemek için kendimi zorladım. Ciddi olup konuyu dağıtmamaya çalıştım. Gizem'i sırtından odaya doğru iterek "Neler oldu hemen anlat" diyerek kendimi yatağa attım.

Gizem her zamanki gibi "Ne anlatayım?" deyip alaylı sırıtışını yüzüne alarak devam etti "İşte çok uykum var, yorgunum, eve geldim ve bir geri zekalı tarafından neye uğradığımı şaşırdım."

Gözlerimi devirerek "Tabii, o yüzden sırtını kapıya yaslıyor, yere bakıp gülümseyerek konuşuyorsun, değil mi?" dediğimde kendini düzeltip konuşmaya başladı "Yok ya yanlış yorumlama. Bugün Savaş'ın kız kardeşiyle tanıştım. Birlikte zaman geçirdik." dedi.

Yüzümde şaşkın ifadeyle "Savaş'ın kardeşi mi var? Bilmiyordum" dediğimde "Ben de bilmiyordum. Dünya tatlısı bir çocuk ve 5 yaşında" dediğinde yüzüne kedi yavrusu gibi bakıp "Peki ya Savaş?" diye sorduğumda anlamayan ifade ile yüzüme baktı "Ne Savaş?" diye. Ayağa kalkıp Gizem'e yaklaşıp gözlerinin içine bakıp gülümseyerek "Neden kendini bırakmıyorsun Gizem?"

Kaşlarını çattı, kollarını göğsünde birleştirip konuştu "Neye bırakayım Kumsal? Açık konuşur musun?" sinirlendiğini görüp ona sarılarak "Hayatın akışına Gizem"

"Savaş'la sadece iyi arkadaş olma yolunda ilerliyoruz. Gayet akışında. İma ettiğinin olması pek mümkün değil."

Kaşlarımı çattım "Neden mümkün olmasın ki?"

Rahat tavırla "Ben onu arkadaş olarak görebiliyorum en fazla, ki eminim aynı şey onun için de geçerli." deyip gülümsedi.

İnanamaz şekilde kaşlarımı kaldırarak "Nereden emin olabiliyorsun düşüncelerinden? Belki senden hoşlanıyor? Belki de sana aşık!"

Güçlü bir kahkaha attıktan sonra kendini sakinleştirip konuştu "Hıhı aşık." dedi gözlerini devirerek.

Konuyu dağıtmak istercesine "Bunları boş ver. Ne yaptınız bugün Can'la? Bu saatte ayakta olman tuhaf."

Sorduğu şeyle yüzüm bir anda düştü elim istemeden saçıma giderek "İyi işte Can'laydık. Gezdik falan."

Gizem beni iyice süzüp soran gözlerle bakarak "İyi? Başka ne olmuş?" dediğinde omuz silktim.

"Kumsal? Yoksa Can-" dediğinde gülümseyip "Ay yok artık daha neler"

Yerimde rahatsızca kıpırdadıktan sonra kaçamak bakışlarla Gizeme bakarak "Biliyor musun bu gün şeyi gördüm, o geldi yani" dediğim an Gizem bakışlarını bana çevirerek şaşkın bana biraz daha yaklaşarak tahmin edercesine gözlerini kısıp tam bir şey söyleyecekken "Evet, Toygarı" diyerek onu yanıltmadım. Gizem sanırım kulaklarına inanamayıp bir daha sordu.

Yastığımı kucaklayarak "Galiba Can da onu gördü" diyip Gizemin tepkisini bekledim. Galiba kendi hislerime ve tepkilerime artık güvenmiyordum.

Sinirle soluyup "Hangi yüzle çıktı karşına? Malum çokyüzlü!" dediğinde hissizliğimi belirten bir yüz ifademle dudağımı büzdüm.

Esneyerek "Şey Gizem benim çok uykum var ya. Yarın konuşalım mı?". Aslında hem konuşmak istemiyordum, hem de çok uykum vardı.

Gizem gözlerini kısıp beni süzdükten sonra "Tamam bugün konuşmak istemiyorsun anladım. Ama yarın kaçış yok."

Alayla gülümsedim "Şansına küs o zaman Gizem yarın erkenden Savaş'lasın."

Sinsice bakıp "Akşam konuşuruz. Uyursan da uyandırırım, ne yapalım?" sonra gelip yanağıma küçük bir öpücük bırakarak "İyi geceler Tirones" dedi. Gülümsedim odadan çıktı.

***

Sabah kalktığımda üzerimde bir hüzün hissediyordum. Sanki gece 2 saat durmadan ağlayıp yorularak uyuya kalmış gibi... 5 dakika falan yatağın içinde kıpırdamadan beynimin uyanmasını bekliyordum, aniden dün yaşadıklarım aklıma geldi.

Kendi kendime "Ben bunları neden anlattım ki Can'a?" derken telefonuma
gelen mesaj sesiyle ikinci uyanışımı yaptım. Mesajın Candan geldiğini gördüğümde yarı oturak bir pozisyon aldım. "Günaydın "kıvırcık". Eğer müsaitsen bu gün buluşa bilir miyiz?" diye bir mesaj beklemiyordum açıkçası.

Uzun zamandır bir "Günaydın" mesajına bu kadar sevindiğimi hatırlamıyordum ve "kıvırcık" kelimesini okurken gözlerimi iyice açtım, tam bir yerlere dalıyordum ki mesaja cevap yazmayı unuttuğumu fark ettim.

Bir kaç defa silip yazdıktan sonra "Günaydın. Tamam olur" mesajını kararsız attım ama artık çok geçti diye oyalanırken cevap geldi "Tamam kıvırcık". Bu gün kafasına bir şey mi düştü diye bir düşünce aklımdan geçmedi değildi ama hazırlanmam gerekti.

Canın mesaj attığı yerden içeriye girdim uzaktan canı ararken yalnız olmadığını fark ettim. Yanında Berk ve Aras da vardı. Yaklaştığımda beni fark ettiler. Canın yanına yaklaştığımda selamlaşıp yanağımdan öptüğünde bir kaç saniye dona kaldım ve yanaklarımın ısındığını hissettim.

Masaya oturduğumda gözlerimi kısarak sırıttım ve sohbete başladık. Sanki uzun zamandır tanıyormuşuz gibi bir birimizi, öyle kaybolup gitmiştik ki Aras ellerini bir birine çırparak "Hadi bovling oynayalım" diyip sırayla her kesin suratına baktı. Şaşırmış yüz ifademi gizleyemeyerek "Oynaya biliyorum aslında ama..." cümlemi tamamlamadan ayağa kalkıp "E hadi o zaman" diyerek her kesi ayağa kaldırdı.

SAVAŞ'TAN:
Gizem'i almak için evden çıkarken telefonum çaldı.

"Naber kardeşim?"

"İyilik Berk, senden naber?"

"İyi. Bugün yarışa gidecek misin diye sormama gerek yok herhalde?"

"Bugün Gizem'leyim bilmiyorum belki gelmem."

"Demek Gizemlesin bugün de."

"Şu iddia konusu."

"Yalnızca iddia? Sen hiç bir yarışı kaçırmazsın. Ne olursa olsun."

"Bu ne demek?"

"Şu demek birbirinizden ayrılmaz oldunuz. Ona değer verdiğini çok iyi biliyorum."

"Diyelim öyle. E ne var bunda? Arkadaşız biz."

Gülerek "Yok bir şey kardeşim, kapatıyorum size iyi günler. Gelirsen gece haber ver."

"Söylerim. Sana da iyi günler kardeşim."

***

Yola çıktığımızdan beri konuşmamıştık, sadece yolu tarif edip telefona gömülmüştü. Biriyle mesajlaşıyordu. Sonunda söylediği adrese geldiğimizde arabayı durdurdum.

İçeri geçtik. Gizem önden, ben de peşinden ilerliyordum. Bir salona girdik. Ne yani dövüş derslerine mi geliyordu?

İşte bunu bekler miydim?

Gizem birine yakınlaşıp "Merhabalar hocam?" dedi. Adam Gizem'e dönünce Gizem şirince gülümsedi. Adam abartılı bir şekilde "Ooo Gizem? Nerelerdesin?" dediğinde Gizem "Geldim işte" deyip kıkırdadı ve devam etti "Neyse sonra alırsın ifademi, ben hazırlanıp geliyorum" dedi. Adam kafasıyla onayladı sonra kafasını çevirdiğinde sonunda gözü bana takıldı.

Gözlerini kısıp "Buyrun? Yeni misiniz?" dediğinde tam ağzımı açmıştım, Gizem benden önce konuşarak "Benim arkadaşım o. Yazılacağını da sanmıyorum." diyerek güldü. Sonra bana dönüp arkayı işaret ederek "Orada oturabilirsin." dediğinde kafamla onayladım.

***

Dışarıda duvara yaslanmış Gizem'i bekliyordum. Geldiğini görünce ona yakınlaştım. Alayla gülümseyip "Serseri lakabına ne kadar yakıştığını bir daha kanıtladın" dediğimde gözlerini devirdi. Arabaya doğru yürürken bir kızın bize doğru geldiğini gördüm. Gizem'e döndüğümde gözlerini kısmış kıza bakıyordu.

Kız karşımızda durup gülümseyip bir anda Gizem'e sarılarak "Gizem kaç aydır yoksun ortalıkta? Oyunculuk derslerini de bir anda bıraktın. Sarp da aynı şekilde. Yok oldunuz bir anda. Sarp'dan aldığım haber yurt dışında olduğu. Gelmemiş galiba hâlâ. Neler oldu Allah aşkına?" dedi.

Kızı durdurup biraz nefes al konuş demek istedim. Hızlı-hızlı anlatınca bir şaşkınlığı atamadan bir diğerine giriş yaptım.

Gizem'in ifadesine baktığımda normal görünüyordu. Ama eline baktığımda tırnaklarını avuç içine batırdığını gördüm. Öyle sıkıyordu ki, kabuk bırakacağına eminim.

Gizem düz sesiyle "Bir yavaş gel kızım. Hiç değişmemişsin." dedi burukça gülümseyerek sonra devam etti "Sorduklarına gelince pek iyi şeyler olmadı işte boş ver. Sen nasılsın? Ne yapıyorsun?"

Kız Gizem'in geçiştirmesine bozuldu, ama sonra gülümseyerek "Pek değişiklik yok bende. Ben devam ediyorum derslere. Ve baya geliştiğimi düşünüyorum."

Sonra bana bakıp kaşlarını çatarak "A kusura bakmayın, Gizem'i görmenin şaşkınlığıyla kendimi tanıtmam gerektiğini unuttum." deyip elini bana uzattı ve gülümseyerek "Ben Afra, kim olduğumu da anlamışsınızdır" dedi.

Elini sıkarak "Ben de Savaş, Gizem'in üniversiteden arkadaşıyım" dedim. Gözünden parıltı geçtiğini gördüğüme yemin edebilirim.

Gizem'in iyi olmadığını hissediyordum, aslında eminim. Aklıma bir şey gelmiş gibi yapıp "A biz Gizem'le bir yere gidecektik" saatime bakıp "Ve sanırım gecikiyoruz" dedim.

Afra dudaklarını büzüp Gizem'e döndü. Gizemse kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. Ona kaş-göz yapınca elini başına götürüp hatırlamış gibi yapıp, Afra'ya dönerek "Ya gerçekten unuttum ben onu. Kusura bakma Afra, başka zaman konuşuruz yine" deyip gülümsedi. Vedalaşıp ayrıldılar.

Yan-yana arabaya yürüyorduk. Konuşmuyordu. Arkaya bakıp Afra'nın görünürde olup-olmadığını kontrol ettim.

Ellerimi uzatıp yumruk yaptığı ellerini tuttum. Tırnaklarını avuçlarından ayırdım. Düşündüğümden daha kötüydü. Eski izler de vardı.

Gözlerimi ellerinden ayırıp yüzüne baktığımda şaşkın ifadeyle bana bakıyordu. Kaşlarımı çatıp, kızgın bir şekilde ona baktım. Bunu kendine neden yapar insan?

Cebimden arabanın anahtarını çıkarıp, arabayı açtım. Gizem'e bakıp "Arabaya geçelim." dediğimde "Nereye gidiyoruz?" dedi, ama cevap vermedim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top