*MATENİ* Bölüm 5
Mateni koruyucuları 5. Bölümüne hoşgeldiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Hatalarım varsa affola.
Esen kalın.
🐺
"Biri derhal burada ne olduğunu açıklasın!" Brendon'a yandan bakışının arasında, "açıklasın ki hepinizi birden sıçanların yanına göndermeyeyim."
Önden bir adımını ürkekçe atan kişiye yavaşça başını çevirdi Brendon. Nasıl da hizaya sokulmuştu bir dakikada. Az önce kendisine kestiği ahkamları, bağırmaları ve konuşma girişimini kaybetmiş gibi, mağduru oynamaya başlamıştı.
Brendon'un ağrılı bedeninin içinde kahkahalar kopuyordu. Karın kasları içten içe kasılıyor acısına bir yenilerini ekliyordu fakat umursamıyordu. Görmüş olduğu sahetakarca komik manzara karşısında gülüyordu.
"General."
Tek dizinin üzerine çöküp başını eğen asker karşısında, içindeki kahkahalarına bir yenisini ekleyen Brendon ne diyeceğini sessizce dinlemeye koyuldu.
Asker başı eğik bir şekilde devam etti. "Öncelikle sizden saygısızlık eden arkadaşım ve ona uyduğum için kendim adıma özürlerimi iletiyorum lütfen kabul edin."
Başında, duygusuz gözlerle karşısında neredeyse ayaklarına kapanacak derecede eğilen askere sadece bakıyordu. Herhangi bir tepki, baş sallama veyahut özrünü kabul edercesine bir hareket... hiçbir şey yoktu. Duygusuz bakışlarını bu sefer Brendon'a çevirdi Ryan.
"Sen anlat bakalım asker, bunun gerçek cümleler kuracak gibi bir hali yok." Ezici cümlelerinin isabet ettiği, yerde Ryan'ın ayaklarına kapanan asker sinir dolu bakışlarını Brendon'un üzerinde kitleyerek ayaklandı ve geri adımlarla gözünü bir saniye bile ayırmadan arkadaşlarının arasına karıştı.
Brendon konuşmadan önce şaşkınlığın esir aldığı boğazını temizlemeye çalıştı. Revirde yattığı belirsiz zamanlar içinde hangi ara Ryan general ünvanını almıştı ve herkese kök söktürecek düzeyde korku salıyordu etrafına. Brendon için revirde kaldığı dört beş günlük süre bu olanlardan sonra bir ay gibi düşünmeye başlamıştı.
"General." öncelikle bu ünvanı hak eden Ryan'a kısa bir selamlama seramonisi yaptı. Hiç hoşlanmasa da işini yürütmek ve güven kazanmak için bu tarz saçmalıklara ayak uydurmak zorundaydı Brendon. Selamlananın ardından sırtını düzlediğinde, kendini elinden geldiğince dik tutmaya çalıştı fakat vücudumda ki sıkı sargılar ve devam eden ağrıları buna engel olmuştu.
"Gördüğünüz gibi revirden yeni çıkmıştım. Dinlenmek için odama gidiyordum ki anlamsız bir laf dalaşına maruz kaldığımı farkettim. Kendisiyle konuşmak ve derdinin ne olduğunu sormak istedim fakat..." Yargısız yumruklarını savuran askere kısa bir bakış attı. "Aramızda hafif şidette bir lafdalaşı oldu."
Brendon ispitçi çocuklar gibi onun saçma davranışı söyleyerek kendisini haklı çıkarmak için gereksiz çaba sarf etmeyecekti. Gerçi söylese bile bir şeylerin değişeceğinden de şüpheliydi.
"Anlattığın hikayenin giriş bölümünü görebiliyorum Brendon." Brendon'un üstünde yarım yamalak giyinmiş olduğu giysilere ve giysilerin rengini kırmızıya çevirmiş olan kanına şöyle bir bakışının ardından. "Yine de hikayenin sonuç kısmı beni pek ikna edemedi doğrusu."
"Sizi temin ederim general, kısa başlayan tartışma yerini sadece anlamsız bir uzunluğuna bıraktı. Başka bir şey yaşanmadı."
Brendon da öne çıkarttığı adımlarını başını hafif eğmiş bir şekilde Simon'un yanına döndüğünde Ryan dik omuzlarını daha da dikleştirdi ve sol belinde yerleştirdiği ihtişamlı pelerinin arasında kaybolan kılıcını eline aldı.
Sert adımlarla kendisine saldıran adını bilmediği askerin karşısında dikildi. Askerin korkudan dizleri tir tir titriyordu. Ryan'a bakan korku dolu gözler neredeyse yuvalarından fırlayacaktı. Asker bir adım geriledi. Birbirine dolanan ayakları, arkasındaki arkadaşlarına çarpmıştı.
Ryan elindeki kırmızı kabzalı etrafında oval altın demirle çevrili kılıcı askere doğru uzattı. Şaşkın gözleri bır kılıcın bir Ryan'ın üzerinde gidip geliyordu.
"Şimdi asker...." Ryan'ın soğuk sesi etrafı bir anda dondurmuştu sanki. "Sana iki seçenek sunacağım. Kendin mi halletmek istersin, yoksa benim ellerimden mi?"
Tüm askerler, Ryan'ın karışında korku içinde kıvranan asker dışında hepsi gerilemişti. Çoğu odalarına girmiş, kapılarının girişinden bakmaya devam ediyorlardı. Sessizlik çöken ortamda gergin nefes alışverişleri yükseliyordu.
Ryan burnundan bir nefes verdi.
"Anlıyorum." kılıcında gezinen işaret parmağından akan kanla, kılıcın keskinliğini göstermeye devam eden Ryan tekrardan. "Anlıyorum seni asker." Tüm ihtişamıyla kasılan vücudu, neredeyse bayılacak derecede duran askere dönükken başını Brendon'a çevirdi.
"Arkadaşını korumak istiyorsun, saçma bir nedenle çıkan Kavgadan dolayı ceza alsın istemiyorsun." Parmaklarındaki kanı pelerinine silerken, kılıcın keskin ucunu aşağı bakacak şekilde avucunda döndürüp yukarıdan çapraz şekilde askerin gövdesine hızlı ve keskin kılıç darbesi savurdu.
Asker, dizlerinin üstüne düşüp düz çizgi şeklindeki akan nizami kanına elleriyle kapatamadan ikinci bir çaprazında aynı hizzada bir darbe daha geldi. Haykırışları tüm askerlerin kulaklarında uyarıcı bir ton bırakırken, gözleri kanlı kesik gömleğin içindeki yaralarının acısını dindirmek için yarasıyla aynı şekli almış kollarına baktı.
Çapraz şekilde göğsünde karnın alt bölümünden köprücük kemiklerine kadar uzanan derin olmasa da ona her zaman hatırlatacağı bir iz bırakmıştı Ryan askerin üzerinde.
"Bu size küçük bir uyarıdır. Aynı izi sana da bırakmayı çok isterdim Brendon. Ancak," kılıcın ucunu vücudunda temassız dolaştırdıktan sonra, "görüyorum ki bu yaralar sana bir hayli yeter. Akıllıca davranmanızı tavsiye ediyorum."
"General." Simon Brendon'un arkasından uzun adımlarla önüne geçip saygıyla eğildi. "Adaletiniz için size teşekkür ederim. Saygılar general."
"Ç-ç-ç," Ryan'ın yüzünde peydahlanan sinsi gülümsemesi genişlerken, "ben adaleti sağlamam, adalet denilen kavrama da inanmam. Bana göre haklı yoktur, herkes haksızdır ve kirlidir. Bu konuya bir açıklık getirelim askerler. Burada bir bebek gibi ağlayan asker arkadaşınızın hatası. Duygularına yenik düşüp ölmüş bir insanın arkasından döktüğü yaşının sorumlusu olduğunu düşünmesidir. Kendi aklınca intikam almaya çalışmasıdır. Brendon arkadaşınız da masum değil. Kendisine yapılan bu haksız durumda karşılık vermedi ve arkadaşını her ne kadar karşısında generali de olsa, riski bilerek satmadı."
"Ama general, Brendon'un yaptığı yanlış değil."
Simon'un bu izinsiz çıkışı Ryan'ın dikkatini kötü anlamda çekmişti. Ya kendisine verilen konumun farkında değillerdi ve böylesine laubalice konuşmalar sarf ediyorlardı. Ya da canlarına susamışlardı.
Jackson'un özel eğitiminde olan Ryan'ın öfkesi ile yapabileceklerinin sınırı yoktu. Kılıcını kınına koymadan elinde daire çizerek Simon'un karşısında durdu. Başını yana eğdiğinde duygudan yoksun açık kahve gözlerini Simon'un üzerinde gezdirdi.
"Söyle bakalım asker, hangi aklınla bu düşünceyi bana karşı sunuyorsun?"
"Ben general." Simon gerçekten korkuyordu, dehşet dolu gözleri sadece kılıcın sivri kısmında kalan bordo rengine çalmaya başlayan kana takılı kalmıştı. Yanlış herhangi bir sözü sonucunda karşılaşacağı şeyin ne olduğunu tahmin etmesi zor değildi. "Saçma bir düşünce sundum size, affedin general."
Ryan'ın yüzünde tatmin olunmuş bir gülümseme belirdi, dolgun dudakları birbirine kenetlenmiş soluna doğru kıvrılmışlardı. Kılıcını belinde sabitlediği kırmızı ve siyahın uyumlu rengiyle, solmuş gülleri anımsatan desenlerle bezenmiş kılıfına geri koydu.
Sessizliğin nufüs ettiği duvarların neredeyse içine girecekmiş gibi duran askerlerin boğazlarından rahatlama sesleri duyuldu. Birkaçı rutubetli kapıların ardından bakma cesareti bulabilmişlerdi. Hepsinin merak ettiği konu Simon'un sonu da yerde iz alan arkadaşları gibi olacak mıydı?
"Simon, hatasını anladı ve sözlerinde geri adım attı. Takdir ediyorum." İri parmaklarının zor sığdırdığı siyah deri eldivenlerini Simon'un sol omuzuna koyarak takdir beyanı olarak üç kez parmak boğumlarının hafif değdirerek pohpohladı.
"Görmüş olduğunuz Brendon arkadaşınız." Arkadaşınız dediği sırada kelimenin altını çizmişti adeta. "Saf, ve maalesef herkesi iyi olarak gören aciz bir düşünce yapısına sahip. İyi duygular insanı zayıflatır. Sizi içeriden bitiren, zihninizi ele geçiren tehlikeli bir silahtır. Kimsenin arkasını toplamak veya o kişinin aptallığını savunmak zorunda değilsiniz! Hatayı yapanın hatasını düzeltirseniz bunu alışkanlık haline getirir. Arkasındakine güvenir! Hayır!" Sesindeki vahşi hayvanı andıran tını, tüm askerlerin yüzlerine tıslayan yılan gibi süzülmüştü.
Uzun sarıya çalan kumral kirpiklerini alttakileriyle buluşturdu uzun süre. Göz kapaklarının ardında gizlenen keskin bakışlarını Brendon'un üzerinde kenetledi. "Bundan sonra, sizden sadece gerçeği duymayı bekliyorum."
"Emredersiniz General!" Hep bir ağızdan çıkan tereddütlü ses topluluğuna pelerinini döndürerek arkasına bile bakmadan, ardına takılan ikişer ikişer ilerleyen rütbeli askerlerli ile ayrıldı oradan.
Askerlerin hepsi şaşkın ve gerilim dolu bakışlarını birbirleri üzerinde dolaştırırken Brendon kimseyle göz teması kurmamaya özen göstererek odasına çekildi. Arkasından nefret dolu gözleriyle bakan askerler ağızlarını aralamaya dahil cüret edememişlerdi. Birkaçı kan damlalarıyla kaplanmış zeminde yaralarının şokunu atlatmaya çalışan arkadaşının başında teselli etmek için ayrılmıyorlardı.
Brendon'ın izlemek gibi bir isteği olmadığından kapıyı kapattı.
Kapıyı kapattığını sanmıştı ki Brendon'ın kapı kolunda kalan eli kuvvetle geri itildi. İçeri giren kişiye bakmadan, odanın ortasında yukarı açılır tarzda bulunan pencerenin iki yanına konumlandırılmış yataklardan birine gelişigüzel oturdu.
Simon pencerenin solunda kalan yatağına geçtiğinde. Kollarını başının altında birleştirerek kendine konfordan yoksun bir yastık oluştururken bir yandan da gözleri zeminde ki oyukları sayan düşünceli Brendon'un üzerindeydi.
"Ne gündü ama." İlk konuşmayı başlatan her zamanki gibi Simon olmuştu. "Ryan sence iyi seçenek mi olmuş?"
Brendon yere sabitlediği boş bakışlarını ağır ağır kaldırdı. "Bu soruyu sormak için geç kaldık sanki. Seçim çoktan yapılmışken sonucunun iyi veya kötü olması bizi ırgalamaz Simon."
"Bence iyi olmuş, baksana nasılda cezasını gözünü bile kırpmadan kesti."
"Evet...evet." Brendon kısa ve düşünceli cevabı Simon'un susması için yeterliydi.
Yatağında yavaşça uzanırken dik duran yastığını başının altına indirdi. Aklına yatmayan durumlar vardı. Düşünceleri onu boğuluyormuş gibi hissettiriyordu. Simon'a arkasını dönerek yüzünü duvara verdi ve uykunun kollarına zor da olsa kendini bırakmayı başardı brendon.
*
Gün doğumu zamanımda leşçi kargaların kalenin etrafına tur atmasıyla beraber çıkan gaklamaları Brendon'u uyandırmıştı. Tamamiyle kare biçimdeki odanın kapısının hemen üstüne konumlandırılan soğuk metalik saate baktığında uyandırılma saatinden erken kalktığını anlamıştı.
Görev dağılımı sebebiyle her askerin bir kalkma saati vardı. Nöbetçilerin uyuması üç günde bir ilken diğer gezici askerlerin kalkma saatleri sekiz civarıydı. Brendon gibi kale içinde tıkıştırılan ve kalenin göreviyle sorumlu askerler birliğinin kalkma saati sabah altıydı.
Brendon içinden kendine isyanlarda bulundu. Yorgundu ve tek istediği deliksiz bir uykuydu. Saatin sabah dördünde ne gibi bir işi vardı da erken uyanmıştı anlamıyordu.
Yatağın üzerinde boş gözlerle yarı oturur pozisyona geldi. Yatakta ayaklarını uzatır şekilde durdu. Akşamın yorgunluğundan üstündeki giysisini değiştirmemişti. Kan ve yırtık içinde kalan keten içliğinden başka bir şey yoktu üstünde.
Feinnis'in havası buz gibi soğuk olurdu geceleri. Yaz veya kış olması havanın akşam saatlerinde burada yaşayan insanların tenini bıçak gibi kesmesine engel değildi. Alışılacak bir hava durumuna sahip değildi. Brendon'un bu yüzden sırtları, kolları, üst bedeninde hissedebileceği tüm kas parçaları deli gibi ağrıyordu. Yarasını saymıyordu bile, gövdesinden sol omuzunu kaplayan sargıları kan sızmaları yüzünden rengi kremden kahverengiye dönmüştü.
Yarasına bakmak için istekte bile bulunmadı. Aldığı yaranın küçük olmadığı ve üstünün defalarca deşilmesiyle durumu öldürecek kadar ciddi olmasına rağmen güçlü kalmak zorundaydı. Hastalığı boyunca geçirdiği günlerde değişen sistem karşısında şok içerisinde kaldığı bir hayli yetmişti.
Brendon'ın kulaklarının en derin bölgelerine ulaşan acı dolu bir inilti yer edindi. Ellerini tedirgince rahatsız edici sesi durdurmak istercesine kulaklarında kalkan oluştururken. Gözleri de sesin kaynağını ararcasına odanın her köşede geziniyordu.
Ses şiddetini geçen her saniye boyunca arttırmaya devam ederken dişlerini sıkıca birbirine bastıran Brendon bağırmamak için kendini bir hayli zorluyordu. Kemikli parmaklarının arasından usulca akan sıvıya bakmak için ellerini korkuyla kulaklarından uzaklaştırıp gözlerinin görebileceği konumda tuttu.
Siyaha çalan kırmızının en koyu haliyle harmanlanmış bir sıvı görmesiyle odanın içinde birkaç adım geriledi.
İnce bir sese ait olan çığlık, Brendon'un kulaklarının içini tırmalarcasına acı veriyordu. Dolgun dudakları acının eşliğinde çizgi haline gelmişlerdi. "Dur artık!" Boğazından çıkan şiddetli haykırış yüzünden Simon'a göz ucuyla baktı. O sırada göl haline gelmiş yatağından fırlardı. Yağmur damlalarının yüzlerce su boncukları bırakmasına benzeyen ter birikintileri yüzünden, boynundan ve göğsünün her bölümünden süzülüyordu.
Ayakta yürüdüğünü biliyordu fakat yatakta ne işinin olduğunu anlamamıştı. "Bu sadece saçma bir rüya"
Simon yanında yoktu. Yattığı yatak dağınık ve boştu. Ter damlalarını kolunun tersiyle uzaklaştırırken bir yandan da gecenin karanlığında kaybolan saate bakmaya çalışıyordu. Karanlığa alışan gözlerinin gördüğü kapının önünde sırtı dönük bir şekilde duran kadın silüetiydi. Brendon'un sırtını korkuyla siyah demirliklerle bezenmiş yatak başlığına dayadı.
"Kimsin sen?"
Cevap gelmedi. Kalkıp meraklı bir şekilde ne olduğu belirsiz şeye gitmek istemiyordu. Yatağa gömülüp kaybolmak tek isteğiydi. Bu düşüncelerini siyah tül elbiseli kadının yüzünü ona dönmesiyle Brendon yatak başlığına kendini bastırdıkça bastırdı.
Çıplak ayaklarıyla yavaş adımlarla yaklaşan kadın. Yüzünü tamamiyle kaplayan uzun saçlarını çekmeden Brendon'un önünde durdu.
Sıkıca gözlerini kapayan Brendon açmak istemiyordu. Çocukluğundan kalan alışkanlığı ile gözünü kapattığında tüm korkunç şeylerin onu görmediğini sanardı ve gideceklerini düşünürdü. Ancak bu çocukça kandırılan bir yalandan başka bir şey değildi. Titreyen göz kapaklarını çok az aralayan Brendon karşısındaki kadının ona daha da yaklaştığını görmesiyle bedenine yakışmayan tiz bir çığlığın boğazından çıkması bir oldu.
"Sana ihtiyacı var." Gizemli kadının sesi de kendisi kadar gizemliydi. Siyah giyinimine aldanmayarak sesi inanılmaz çekici ve zarifti.
Yüzünü kaplayan saçların arasından gözüken küçük burnundan aldığı nefesleri hissedebiliyordu Brendon. O derece yakındı ki yüzündeki tüylerin hareket ettiğini bile hissetmişti.
"Sana kimsin dedim!" Brendon sorduğu sorusunu bu sefer daha hiddetli bir şekilde sormayı seçti. Yaptığının yanlış olduğunu kadının kulağına eğilmesiyle anlamıştı. Şimdi o soğuk nefes kulağını kaplıyordu.
"Kızı bul. Sana ihtiyacı var."
"Ne kızı, neyden bahsediyorsun!" Kulağının dibinde olduğunu bildiğinden daha sakin sormuştu ancak soruları şimdi de cevapsız kalmıştı.
"Onu gördüğünde anlayacaksın."
"Nasıl?" Nazik bir hava üflemesi ile kulağında, acı dolu bir yanma hissiyatı kapladı. Elini hızla kulağına götürürken, korkuyla parmaklarının şekiller oluşturduğunu düşündüğü kabarcıklara değdirdi. Evet, bir şekili anımsattığı belliydi ancak ne olduğunu anlayamamıştı.
Gözlerini ağır hareketlerle kaldırdığında karşısındaki boşluğa bağırmakla yetindi.
🐺
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi bu satıra bırakabilirsiniz.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top