8. Bölüm

Evet farkındayım ki okuma sayısı gerçekten azaldı. Ama yine de eğer okuyanlar varsa düşünce ve fikirlerini belirtirseniz sevinirim. İyi okumalar.

Kerem bize doğru geliyordu. Ve evet ne diyeceğimi bilmeden öylece bakıyordum. Irmak ile konuştuğumda bana kötü bir şey olmadığını hissettirmişti ama gidip 'hadi çıkalım' diyebilecek biri değildim. Kerem bana kısa bir bakış atıp Irmak'a döndü.

" Özlemişim seni sarışın. Nerelerdeydin bakalım? " Abi şevkati ile kurduğu bu cümle onunla ilgili bazı şeyleri düşünmemi sağlamıştı. O her zaman çok ama çok iyi ve mantıklı biri olmuştu. Bir gecelik kızlarla olan kişilerin aksine salak da olsa bazı sevdiği kişilerle çıkmayı tercih etmişti. O da mutsuz ayrılmıştı aşklarından. O da görememişti mutlu sonu. Kim bilir belki de biz onunla mutlu bir son değil; mutlu bir başlangıca doğru gidecektik..

Irmak'ın bana seslenmesiyle düşüncelerimden arındım.
" Irmak'tan Masal'a.. Kızım sesleniyorım kaç sattir uyudun mu ya? Aşık mıdır nedir anlamadım ki." İmalı bir ses tonuyla kurduğu cümleler O'na sinirle bakmama neden olmuştu.

"Duymamışım ne demiştin?" diye sorduğumda eski neşesi yerine gelmişti. Berk, Kerem ve ikimiz olarak lunaparka gitmemizi istediğini söylediğinde istemesem de kabul etmiştim. Çünkü Kerem ile olabildiğince az yan yana gelmek istiyordum. Irmak Berk'i arayıp haber verdikten sonra bir taksiye atlayıp lunaparka gittik.

Evet ben kitaplardaki kızların aksine o hız trenlerine, korku tünellerine falan binemezdim. Ve evet tahmin edildiği gibi Kerem de 'Ben de binmem o zaman.' gibi bir cümle kurmadı. Ben öylece beklerken üçü binip eğlendi.

Hava karardığında eğlenceleri yeni bitmişti ve ben beklemekten yorulmuştum. Güle eğlene geldiklerinde saçma da olsa içimde kıskançlık duygusu yerini belli etmişti. İçimden 'kendine gel Masal saçmalama' desem de kendime engel olamıyordum.

Yanıma vardıklarında "Eee hiç gelmeseydiniz ya. Ben bekliyordum sizi." diye kızgın bir ses tonuyla konuştuğumda bakışları beni bulmuştu. Bana bakana kadar boş olan gözleri bana baktığında bir anda farklı duyguları barındırmıştı sanki. Sevgi, huzur, şevkat, neşe ve gurur görünüyordu bakışlarında. Ben de gözlerimi ondan ayıramadığım için öylece bakışıyorduk ki İlayda adeta anırdı.

"Ya şurada bir özür dileyelim dedik. Yüzümüze bakan yok be! Siz de çıkın kurtulalım bu ne böyle bakışmalar?" aynen bunları söylemişti evet. Ona kızgınlıkla baktığımda gözlerinde sinirin yerini alan pişmanlık görünüyordu. Kereme baktığımda şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Bunu Irmak'a anlatacak kadar önemsediğini sanmıyordum." dediğinde ne demek istediğini anlamamıştım. Anlamayan bakışlarımı ona gönderdiğimde açıklamaya çalıştı.

"Yani sonuçta ben senin değer vermediğin biriyim değil mi? Yanında durmam için beni abinmiş gibi gördüğün tezini savunuyorsun. Ama hepimiz biliyoruz ki bunlar gerçek değil. Ömründe o kadar az sevilmişsin benden değer görmen işine geliyor değil mi?" ona dolmaya başlayan gözlerimle ve bozulan sinirlerime hakim olmaya çalışarak baktığımda sinirle yüzüme bakıyordu. Bu önceki gördüğüm gözler değildi hayır. Yavaşça Irmak'a döndüğümde hayal kırıklığı ile Kerem'e bakıyordu. O da beklemiyordu böyle bir şeyi. Kerem'e öylece baktığımda yavaşça yanımızdan ayrıldı.

Gözyaşları birbir dökülmeye başlamıştı ve ben bunun olmasını istemiyordum. Kalabalık içinde ağlamaktan nefret ederdim çünkü. Irmak bir taksi çağırdığında hâlâ deli gibi ağlıyordum. Galiba bana asıl üzücü gelen şey Kerem'in ona değer vermediğimi düşünmesiydi. Taksiye bindik ve Irmak sahile gitmek istediğimizi söyledi. Taksi hızlıca yola koyulurken içimden 'umarım Kerem'e bir şey olmamıştır.' Diye geçiriyordum. Çünkü ben benim kalbimi kırdığı için kimseden nefret edemezdim. Ama tabi ki bir süre için Kerem ile görüşmek istemiyordum. Gerçekten yıllarımı verdiğim ve yeni yeni farklı duygular hissettiğimi anladığım kişiyi kendimden uzaklaştırmak zor olacaktı.

Irmak ile sahilde indiğimizde Berk'in olmadığını görmüştüm. Nerede olduğunu sorduğumda "Eve yolladım onu." cevabını aldığımda boşverdim. Sakinleşmiştim sanırım. Aynı akşam içinde hem beni sevdiğini öğrenip, hem de nefretini dile getirmesi yormuştu. Uykumun geldiğini hissettiğimde kendimi uykuya bırakmamak için kendimi zorlamaya başladım. Irmak'a uykumun geldiğini söylemeye çalışırken uyuyakaldım.

Uyandığımda odamdaydım ve bu özel gücümün geri gelmesi hoşuma gitmişti. Bir anlığına da olsa beni buraya Kerem'in getirdiğini düşünüp sevinmiştim. Yavaşça odamdan çıkarak merdivenlerden indim. Birilerini uyandırmak istemiyordum çünkü. Salondaki kanepemizde yatan Irmak'ı gördüğümde işin Kerem ile ilgisi olmadığını anladım. Mutfağa geçerek kahvaltı hazırlamaya başladım.

Önce domates ve salatalığı çıkarırken aynı zamanda krep malzemelerini hazırlıyordum.

Evet çünkü mükemmelim.

İç sesimle gözlerimi devirdim. Evet arada sırada uğrayan bir iç sesim vardı.

Kahvaltının hazır olmasına yakın Irmak da uyanmıştı. Bar sandalyeleri gibi olan yüksek sandalyemize oturup öylece beni izlemeye başladı. "Yardım et istersen." diye imalı bir şekilde konuştuğumda sakince omuz silkti. Keyifsiz olduğunu anlamıştım.

Yanına giderek "Moralin bozuk sanki?" diye emin olmazca sorduğumda bir şey olmadığını söyleyerek geçiştirmişti. Ama ben onu tanıyordum. Israrlarım sonucunda anlatmak zorunda kalmıştı. Kerem'in beni bırakıp gitmesi üzerine sevgilisi olacak Berk ile tartışmışlardı. Bana anlattığı kadarıyla, sanırım beni orada bırakıp eğlenmek isteyen Berk'e kızdığı için tartışmışlardı. Kendimi fazlalık gibi hissetmeye başlamıştım.

"Irmak ben buralardan gitmeliyim artık. Okula başka bir yerde devam ederim. Herkesin arasını bozmaya başladım. Kimseyle bir bağım kalmadı. Gerçekten ben özür dilerim." Sonlara doğru ağlamaya başladığım cümlelerim sonucu Irmak dehşet olmuş bir şekilde bana baktı. Sıkıca sarıldığında hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.

"Sen benim kardeşimsin. Berk gitsin hayatımdan ama sen gitme. Sen gidersen ben yaşayamam be Masal." Duygulu anlar yaşıyorduk ki krepin yanık kokusu geldi. Hızlıca kalkarak krebi aldığımda tavanın mahvolduğunu gördüm. Yavru kedi gibi Irmak'a baktığımda elini boşver dercesine salladı ve güldü. Yanmamış olan krepleri sohbet ederek yedik ve softadan kalktık. Dışarı hava almak için çıkmaya karar verdiğimizde odama giyinmek için çıktım.

Hazırlanıp aşağı indiğimde ise Irmak'ın kapıda bağıra çağıra biriyle konuştuğunu gördüm. Hızlıca yanıma gittimdeyse Kerem'i görmemle kaldım. Evet gözlerim dolmaya başlamıştı ve ben inatla gözlerine bakmaya devam ediyordum. Hayır üzülme sebebim aşkını itiraf ettikten sonra bırakması değildi. O benim bu zamana kadar yanımda olmuşken, yediremiyordum kendime bırakıp gitmesini. Kardeşim, yıllarım gitmişti çünkü. Evet belki bundan sonra arkadaş bile olamayacaktık belki. Ama bırakmasaydı belki de ben teklifini kabul edecektim, çıkacaktık. Irmak'ın bana içeri geçmemi söylemesini umursamadım. İnatla Kerem'e bakıyordum ki arkasını döndü ve gitti. Irmak da arkasından kapıyı kapattığında şaşkınlıktan kalakalmıştım.

Irmak bana dönerek "Sevseydi böyle mi yapardı sence?" diye sorduğunda verecek cevabım yoktu. Biliyordum böyle yapmazdı çünkü. Üzülmemiş gibi yaparak gülümseyip omuz silktim.

Irmak ile oturup konuşuyorduk ki telefonuma gelen mesaj sesiyle gözlerimi Irmak'tan ayırdık. Hala telefonumdaki adını değiştirmediğim Kerem'den gelmişti mesaj.

-Manevi Kardeş

Biliyorum büyük ihtimalle yüzümü görmek bile istemiyorsun. Ama şunu bil ki ben senden uzaklaşmadım. Bana, bize bir şans verebileceksen lütfen verdiğim adrese 45 dakika sonra gel ki beni mutlu et.

- Seni çok üzen Kerem

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top