looking up to the sky for something I may never find
Uyarı:Eğer intihara eğilimli veya depresif bir insansanız okumamanızı öneririm.
Hikaye şarkıları:
Joy Division-Love Will Tear Us Apart
*Weyes Blood-Andromeda
*Patrick Watson-Melody Noir
*No Clear Mind-Lulu
-1-
Harry, elinde tuttuğu küçük kekin üzerinde yanan mumu izlerken, içeriden gelen bağırış seslerini dinliyordu. Telefonundan gelen mesaj sesi dikkatini kısa bir süreliğine oraya çekmişti. Karanlıkta oturduğu odasında artık tek ışık mumdan gelen değildi. Keki çalışma masasına bırakıp telefonunu eline aldı.
Bu yıl da doğum gününü kutlayan tek kişi en yakın ve tek arkadaşı olan Sofia'ydı. Sofia'yla yıllar önce bir oyun üzerinden tanışmış ve geçirdiği son üç yılda en fazla konuştuğu insan haline gelmişti. Bazı günler onunla annesiyle konuştuğundan daha fazla konuşmuş ve daha fazla şey paylaşmıştı.
Doğum gününü kutlayan bir mesajın yanında bir şarkı linki göndermişti. Harry telefonunu, ses sistemine bağlayıp şarkıyı açtığında telefonunu kenara bırakıp mumu neredeyse sönmüş olan keki eline almıştı. Bir nefesle mumu söndürdüğünde, tüm odası karanlık içerisinde kalmıştı.
Yatağında kendisini geriye bıraktığında ne zaman biriktiğini anlamadığı yaşlar gözlerinden süzülmüştü. Şarkı bittiğinde evin alt katından gürültülü bir kapı çarpma sesi duyuldu. Harry hızla ayağa kalkıp odasının camından aşağıya doğru baktı. Garajın açılma sesinin yanına annesinin bağırış sesleri eklenmiş ve güçlü bir gaz sesiyle evin büyük bahçesinde gözden kaybolmuştu.
Harry kendisini uyku moduna almış bilgisayarının başına oturduğunda Sofia'nın onu ses kanallarında beklediğini fark etti.
"Hey Sofia." Sesinin cılız çıktığını fark ettiğinde, kenarda bekleyen su şişesinden büyük bir yudum aldı.
"Merhaba doğum günü çocuğu!" Sofia'nın sevinçli sesi biraz olsun yüzünün gülmesine sebep olmuştu. "Nasıl geçiyor doğum günün?"
"Normaldi, bilirsin işte. Annem bana kek hazırlamak için işten erken çıkmıştı ve hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmak zorunda kaldım." Harry sahte bir kahkaha attığında Sofia bunu anlayamamıştı.
"Ne dilek tuttun?" diye sordu Sofia heyecanla.
Harry bir süre düşündü. "Ailemle mutlu bir senem daha olmasını."
Sofia'yla bir süre daha konuştuktan sonra oturduğu koltuktan kalkıp gerildi. Camdan tekrar bakarken annesini bir şişeyle beraber havuzun orada oturduğunu gördü. Evin uzun merdivenlerinden yavaş yavaş inip salonun açık kapısından arka bahçeye çıktı. Bahçedeki koltuğun üzerinde duran şalı alıp, annesinin yanına adımladı.
Şalı omuzlarının üzerine bıraktığında annesi ona gülümsemişti. Gülümsemesi çok yapaydı. Tıpkı röportaj sonrasında yapılan fotoğraf çekimlerinde kameraya gülümsediği gibi gülümsemişti.
Annesinin yanına oturduğunda ayaklarını onun aksine havuza soktu.
"Bugün," Annesi kafasını bir anda ona çevirdiğinde Harry söyleyeceği şeyden anında vazgeçti. "Günün nasıl geçti?"
Annesi gülümseyerek beş saniyeliğine Harry'nin saçlarını okşadı. "İş güzeldi. Almanlarla anlaşmayı yaptık sonunda. Sonrasında da biliyorsun işte." İlk önce saçlarındaki el düştü sonrasında da gülümseyen güzel yüzü.
Harry bir süre orada oturup annesinin işi hakkında ve çoğunlukla babası hakkında söylenip şarabını içmesini izledi. Şişe bittiğinde annesi de susmuş ve ayaklarını sudan çıkarıp kalkmaya yeltenmişti.
"Anne," Harry seslendiğinde annesi kafasını ona çevirmiş ve sorgulayan gözlerle ona bakmıştı. Harry uzanıp yanağına bir öpücük kondurdu ve gülümseyerek iyi geceler diledi.
Yatağına girdiğinde oradan sonsuza kadar çıkmak istemedi ve gecesi de hiç iyi geçmedi.
-2-
Louis sevdiği gibi çikolatalı pastanın üzerindeki mumları üfledi. Yüzünü kaldırdığında onu, coşkuyla alkışlayan bir topluluk karşıladı. Hepsi gülümsüyor ve Louis'yi yeni yaşından dolayı tebrik ediyordu.
Kadehler kaldırıldıktan sonra sevgilisi onu yanağından öpmüştü. Louis karşılık olarak sevgilisine daha sıkı sarılmış ve kızın onun hayatının en büyük şansı olduğunu düşünmüştü.
Bütün gece ettiği danslar ve içtiği alkoller, ertesi sabah kendisini hatırlatmıştı. Kollarında kendi tişörtüyle uyuyan kıza baktı ve daha sonrasında kolunu onun beline sarıp ayılmak için kendisine bir süre daha verdi. Louis'nin tekrar uyuyakalması beş dakikasını almamıştı.
"Sevgilim..." Lea'nın tatlı sesi kulaklarında yankılanırken vücudunun sıcaklığını, kendi teninde hissediyordu. "Uyanman gerekiyor. Bir saate Mr. Andersen'la dersin var."
Louis kafasını biraz daha kızın boynuna gömdü. "Gitmek istemiyorum."
"Bugün sana dönem sonu ödevi verecek Louis. Kalkmalısın."
Yarım saate Lea ona ağrı kesici ve su getirmiş ve Louis hızlı bir duş alıp giyinmişti. Dışarıda yaptıkları basit ama doyurucu kahvaltıdan sonra Louis okula giden otobüse binerken, Lea arkadaşlarıyla beraber kaydettikleri albüm için stüdyoya geçmişti.
Louis üniversite içerisinde hızla ilerlerken Mr. Andersen'in nerede olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Onu bir öğrencisiyle gülerek konuşurken görünce yavaşlayıp bir süre panodaki afişleri inceledi.
Onun, yanından geçtiğini fark edince arkasından seslendi. "Mr. Andersen."
Hocası ona doğru döndüğünde bir şeyi hatırlamış gibi göründü. "Louis, seni gördüğüme çok sevindim. Ödevin hakkında çok enteresan bir şey oldu ve ben de değiştirdim."
Geçen hafta hocasıyla konuştuğunda Louis bir şehre gelen ünlü bir tiyatro grubunun önünde beş dakikalık bir sekans gerçekleştirecekti. Bunun için o kadar heyecanlıydı ki her şeyi düzgün yapabilmesi için bir aydır uğraşıyordu ve şimdi ödevi değişmiş miydi?
"Ama diğer-" Louis hayal kırıklığıyla konuştu.
"Boşver onu. Bak ne hayal ettiğini biliyorum. Sendeki ışığı göreceklerini ve bir şansın olabileceğini düşündün. Hayır, Louis. Her yıl, onlarca öğrenci izliyorlar. Her öğrenci senin gibi düşünüyor. Ben sana gerçek sahaya girme imkanı vereceğim." Adam, Louis'nin kaşlarını çatmış suratını biraz inceledi."Üç gün sonra bir cenaze var. Oraya gidiyorsun."
Louis'nin kafası karışmıştı. Bir aydır çalıştığı oyunun tüm diyalogları kafasının içinden akıp geçti. Bu yüzden onu dinleyememişti bile ve neden sevineceği bir haber vermiş gibi görünüyordu?
"Nasıl yani?" diye sordu anlamlandıramayan sesle.
"Styles ailesini duydun mu?" Louis kafasını hayır anlamında salladığında öğretmeni ona kafasıyla sınıfa giden koridoru işaret edip önden ilerlemeye başlamıştı.
-3-
"Bana cenazede ağlamamı söyledi!"
Boş evde sağa sola yürürken, Lea koltukta oturmuş telefondan haberi okuyordu. "Bedeni havuzda bulunmuş,"
Louis, dehşet içerisinde haberin devamını okuyan sevgilisine bakıp gözlerini devirdi. Gerçek konudan uzaklaşıyordu.
Sinirle evde gezinmeyi bıraktı. Sigarasının ceketinin cebinde olduğuna emin olduktan sonra telefonunu da alıp dışarıya çıktı. Oturduğu apartmandan çıktı ama uzaklaşmak istemiyordu. Hem üstelik nereye gideceğini bile bilmiyordu. Bu yüzden merdivenlere oturdu ve cebindeki paketten bir dal çıkarıp, çakmağı ateşleyerek sigarasını yaktı.
Diğer cebinden telefonunu çıkarttığında ilk önce aklında kalan soyadı yazmıştı. Haklarında çıkan bir sürü haberin yanı sıra anladığı kadarıyla ailesi çok zengindi. Temel olarak yürütülen şirketin yanı sıra, şehirdeki çok ünlü bir kahvecinin sahibiydiler.
Harry tek çocuktu. Tüm bu şatafatlı hayatın ve tüm bu paranın sahibi olacak tek çocuktu. Henüz 18 yaşındaydı ve üniversiteye başvurmasına 4 ay kalmıştı.
'Acaba notları mı kötüydü?' diye düşündü Louis. Notları kötü olsaydı ne olacaktı ki? Bu çocuğun hayatını devam ettirmesi için okumasına bile gerek yoktu.
Tarayıcıda öneriler kısmında geziniyorken bir haber gördü. Daha doğrusu haberde olan fotoğrafı. Haber, zengin çiftin oğullarının kendisini öldürmesi üzerineydi ama buna tezat bir şekilde görselde kullanılan çocuğun yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Fotoğrafı incelerken bir şey hissetmedi. Ailesiyle beraber bir etkinlikteydi. Üçünün yüzünde de kocaman bir gülümseme vardı ve kameralara mutlu bir aile tablosu sergileniyordu.
Bittiğini yeni fark ettiği sigarasını attıktan sonra intihar eden çocuğun adını yazdı. Birkaç sosyal medya hesabı -ki hepsinde sadece ailesiyle fotoğrafları vardı.- ve hepsi 7 aydır kullanılmıyordu.
Omzuna dokunan elle kafasını telefonundan kaldırdı. Lea, onun yanına oturup boynuna sarıldı. "Özür dilerim. Sadece bilirsin böyle şeyler beni çok etkiliyor."
Louis anladığını belirtmek için kafasını salladı. "Biliyorum, ben çok gerginim sadece."
Lea gülümseyerek onu yanağından öptü. "Ben bugün Ruth'da kalacağım."
Louis tekrar kafasını salladığında genç kız onu tekrar öperek ayağa kalktı. Louis onun caddede ilerleyerek kaybolmasını izledi.
-4-
Louis neden olduğunu anlamadığı bir şekilde cenazeden önceki gün eve çağırılmıştı. Kapıda bekleyen güvenlikle beş dakikadır bakışıyordu. Sonunda adam telefonla konuştuğu kulübeden çıkıp ona kapıyı açmıştı.
Louis büyük bahçede ilerlerken Harry'yi düşünmeden edemedi. Dışarıdan muhteşem görünen bu hayatın neresi dayanılmazdı Harry için?
Sıcak Cheshire havasında bu uzun bahçede ilerlemek Louis'yi ter içerisinde bırakmıştı. Kapı zilini çalmadan önce koluyla alnındaki terleri sildi. Kapı açıldığında onu fotoğraflarda gördüğü kadın karşıladı.
Kadın kısa boylu, renkli gözlü ve yaşına -ve saç rengi seçimine- göre çok genç gösteren bir kadındı. Üzerindeki hoş tulumu, gevşek ördüğü açık sarı saçları ve yüzüne uygun yapılmış makyajıyla karşısında sanki oğlu iki gün öncesinde intihar etmiş gibi değil de, misafirini ağırlamaya hazırlanıyormuş gibiydi.
"Merhaba Mrs. Styles. Öncelikle başınız sağolsun." Louis kadının elini sıkarken konuştuğunda kadın onu buruk bir gülümsemeyle karşıladı.
Kadın onu bahçelerindeki masaya doğru götürürken salonda, çok meşgul bir şekilde bir şekilde laptobunda bir şeyler yazan Mr. Styles'ı gördü. Kızarmış gözleri ve çökmüş göz altları onun günlerdir uyumadığını gösteriyordu.
Bahçedeki koltuğa oturduğunda Louis ister istemez tekrar Mr. Styles'a döndü.
"Çay mı yoksa kahve mi?" Kadın sesiyle Louis'nin ilgisini tekrar üzerine çekerken Louis gülümseyerek "Çay, lütfen." demişti.
Kadın tekrar gülümseyerek bir fincan çayı Louis'ye uzattı. "Teşekkürler, Mrs. Styles."
"Bana Veronica de, lütfen."
Louis'nin bu düşüncesi çok garipti fakat bu evde bir sorun var gibiydi. Her şey olağan akışında ve normal seyrinde ilerliyor gibi gözüküyordu. Bu bir yanılsama mıydı bilmiyordu. Sadece tek bildiği burada olmaktan hoşlanmamıştı.
Louis çayının sonuna doğru gelirken kadın sonunda hayatları hakkında konuşmaktansa konuya geçiş yapabilmişti.
"Louis yarın olacak cenazede kendini Harry'nin erkek arkadaşı olarak tanıtmanı istiyorum."
Louis kaşlarını çatarak ona baktığında Veronica kendisini açıklamak zorunda hissetmişti. "Umarım buna karşı değilsindir-"
"Hayır, hayır. Tabii ki de değilim. Sadece," Louis bu olaya karşı olduğunu düşünülmesi yüzünden gülümsemesini engelleyemedi. "Harry'yi biraz araştırmıştım ve-"
"Bu konularda konuşmazdı." Kadının gözleri bir süreliğine uzağa doğru daldı. "Daha doğrusu hiçbir konuda konuşmazdı ya zaten."
Louis burada oturduğu yirmi yedi dakikadır karşısındaki kadının yüzünde ilk defa üzüntüye dair bir şey görmüştü. Louis bu konu üzerinde durmamaya çalışarak bir fincan daha çay rica etti.
"Benden özel bir isteğiniz mi var?" diye sordu fincanına süt eklerken.
Kadın gülümseyerek kafasını salladı. "Hem de çok fazla."
Veronica oturuşunu dikleştirdikten sonra derin bir nefes verdi. "Babasının şirket ortağı, kızıyla Harry'nin arasında bir şey olmasını çok istiyordu. Kız için bir sorun yoktu tabii ki de. Benim tatlı Harry'm ilgisini çekemeyeceği kimse yoktu ama Harry böyle bir ilgiyi kabul eden bir çocuk değildi ve bir akşam yemeğinde herkesin içinde gay olduğunu söyledi."
Louis, onu dinlerken yüzünden geçen her mimiği detaylıca incelemişti. Annesi üzgündü fakat öyle iyi bir oyuncuydu ki bütün bu üzüntüsünü kolaylıkla gizleyebiliyordu.
"Ve siz de onun sözlerini desteklemek için mi böyle bir şeyi yapmak istiyorsunuz." Ölü bir insanın yalanını desteklemek için.
"Hayır," İşte tekrar geliyordu. Saniyelik üzüntü. "Gerçekten bir hayatı varmış gibi göstermek için."
Cenaze ağlayıcılarının kullanılmasının sebebi de bu değil miydi zaten? Bir insanın seveni varmış gibi göstermek için.
"Ne yapmamı istiyorsunuz?"
"Bu gece burada kalmanı istiyorum. Harry'nin odasını istediğin gibi kullanabilirsin. Bütün hayatı orasıydı."
Louis başta garipsese de sonra kabul etti bunu. Sonuçta gerçek zamanlı bir roldü bu ve araştırma yapması için onun odası en iyi seçenekti.
Lea'ye hızlı bir mesaj çekti ve sonra Harry'nin odasını görmek istediğini söyledi. Kadın onun isteğini onayladı ve istediği zaman yardımcılarını çağırıp istediği şeyleri onlara söyleyebileceğini iletti.
-5-
Louis, Harry'nin odasına gitmeden önce mutfağa uğrayıp taze demlenmiş kahveden kendisine bir fincan aldı. Merdivenleri tırmanırken tarif edilen odayı içinden tekrarladı.
Kapıyı açtığında onu odaya sinmiş bir erkek kokusu karşıladı. Sanki hala buradaymış gibiydi. Tarifi zor olan bu kendine has koku onu içine doğru çekiyordu. Kapıyı arkasından kapattığında kahvesini dolabın üzerine bıraktı.
Yatağı toplu ve telefonu etajerin üzerinde simetrik bir şekilde duruyordu. Telefon şarjdaydı ama karıştırıldığını düşünmüyordu. Louis ilerleyip yatağın üzerine oturdu.
"Merhaba Harry," Louis gözlerini etrafta gezdirirken konuştu. "Umarım gittiğin yerde mutlusundur ve umarım şu an özel alanında olduğum için bana kızgın değilsindir."
Saniyeler içerisinde Harry'nin telefonuna gelen bildirim sesiyle Louis oturduğu yatakta sıçradı. Telefonu şarjdan çıkarıp alırken bu sefer yatağa uzandı. Kafasını yasladığında odadaki koku bu sefer bütün etrafını sarmıştı.
Bildirimlerle dolu ekranı kaydırmasıyla menüye girdiğini görünce Louis şaşırmadan edemedi. Gerçekten telefonunu böyle mi kullanıyordu yoksa Harry bulunmak mı istiyordu anlayamamıştı.
Louis sayfalar arasında gezerken hızla Harry'nin kullandığı uygulamalarda gözlerini gezdirdi. Twitter'a tıkladığı anda ekran kilidini kapatıp telefonu yanına doğru attı. Vicdanı buna izin vermemişti.
Neyin vicdanıydı bu? 'O ölü bir çocuk Louis ve telefonunda kilit bile yok.' Düşüncelerini bastırarak yataktan kalktı. Kahvesini alırken dolabın üzerinde rastgele konumlandırılmış küçük oyuncaklara baktı. Bunların fazlası kitaplıkta duruyordu. İlgisini çeken tek alan burasıydı.
Bir süre oyuncaklara baktı ve kitapları inceledi. En üst rafta kitapların arasında duran fotoğrafa baktı. Harry ve annesi doğum günü pastasına doğru eğilmişlerdi. Louis gülümsemesini engelleyemedi. Kitaplardan anladığı kadarıyla Harry İngiliz edebiyatı ve Fransızcayla ilgileniyordu. İlgilenmişti.
Louis oda içerisinde ilerlerken boydan boya aynayla kaplı gömme dolaba doğru ilerledi. Kapağı kaydırdığında onu rengarenk bir dolap karşıladı. Gömlekleri en renkli olanlardı. Kokunun burada artmasından dolayı başta bunun parfüm olmasından şüphelendi. Parfümleri tek tek koklarken -ki bütün parfümlerin fiyatı Louis'nin üç aylık kira ücretiydi- aradığını bulamamıştı. Belki yumuşatıcıdır, diye düşündü Louis. Eşyaları koklarken kendisini sapık gibi hissetmesini engelleyememişti. Louis kenarda buruşuk bir şekilde duran tişörtte kokunun ağırlaştığını fark ettiğinde bunun Harry'nin kokusu olduğuna emin oldu.
Bu sanki saniyeliğine Harry'nin burada, yanındaymış gibi hissetmesine sebep olmuştu. Neredeyse arkasını dönüp Harry'nin ona gülümsediğini görecekmiş gibiydi. Bunun bir hissiyat mı yoksa bir istek mi olduğunu anlayamadı.
'Keşke burada olsaydı.' diye düşündü Louis. Burada olsaydı ve Louis'ye rehberlik etseydi. Onu tanıması ve neden öldüğüne anlam verebilmesi ne kadar kolay olurdu.
-6-
Bilgisayar açıldığı anda orada da bazı bildirim vardı. Birçoğu Discord'dan geliyordu. Bir arama geldiği anda ne yapacağını bilemez bir şekilde kenarda duran kulaklığı taktı ve kabul etti.
"Kimsiniz?" Karşıdan gelen kızın sesi soluk ve çatlaktı.
Louis ne diyeceğini bilemedi. "Ben Louis."
"Louis mi? Evde çalışan biri misiniz?"
"Sayılır. Bu durum biraz karmaşık."
"Harry'ye ne oldu."
"Ben de bunu anlamaya çalışıyorum."
Bir sessizlikten sonra karşıdan yükselen hıçkırık sesiyle boğazı düğümlenmişti. Bir süre konuşmalarından sonra Louis, konuştuğu kızın adının Sofia olduğunu öğrenmişti.
"Sofia, biraz daha iyi misin?"
"Ben haberleri gördüğümden beri bu haldeyim. Harry bu dünyada en değer verdiğim insanlardan birisiydi ve bu olanlar-" Tekrar bir hıçkırık sesi yükseldiğinde Louis bir süre sessiz kaldı.
Her şeyi anlatıp kızdan yardım istedikten sonra yarın haberlerde bu olayı görmemek için dua etmeye başlamıştı. "Bekle sana Harry'yle bir fotoğrafımı atacağım. Ben Almanya'da okuyorum ve o buraya yanıma gelmişti. "
Louis onu dinlerken ayağa kalkıp telefonunu aldı. Bildirimlere tekrar bakarken Sofia'nın defalarca aradığını fark etti.
"Bir hafta yanımda kalmıştı ve 6 şehir gezdik. Gezmeyi çok sevdiğini söylerdi ama okul gezileri ve ailesiyle gittiği yerler dışında tek gezisiydi bu."
Fotoğraflar geldiğinde telefonu kenara bıraktı. Harry hepsinde çok mutlu görünüyordu. Ailesiyle olduğu hiçbir fotoğrafta böyle gülümsemiyordu. Belki kitaplıktaki fotoğraf bu küme dışında kalıyor olabilirdi.
Louis'nin içtiği kahve, büyük ihtimalle içtiği en iyi kahvelerden birisiydi ve çok garip bir şekilde Sofia'yla Harry hakkında ettiği bu sohbet çok güzel eşlik etmişti. Louis istediği rehberi bulmuş gibiydi. En azından gerçekti. En azından... canlıydı.
"Harry burada olsaydı ne yapardı?" diye sordu Louis kenarda duran rubik küpüyle oynarken.
Louis kızın gülümsediğini ses tonundan anlayabilmişti. "Büyük ihtimalle seninle flörtleşirdi." Duyduğu şeyle Louis de gülümsedi. "Gördüğüm en flörtöz insandı ve gerçek hayatta aşırı utangaçtı ama erkek zevki iyiydi."
Acaba gerçekten flörtleşir miydi diye düşündü Louis. Sohbetteki fotoğrafı Harry'nin yüzüne odaklanarak yakınlaştırdı. Kıvırcık saçları, yeşil gözleri ve güneşten parlak olan gülümsemesi. Louis, ona bir buluşma teklif ettiğinde, gülümseyerek kabul ettiğini ve ilk buluşmalarında yanaklarının kızardığını izlediğini hayal etti. Birkaç saniye sonra aklına kendi sevgilisi geldiğinde yaptığı şeyden dolayı kötü hisseti.
"Okulda fotoğraf kulübüne üyeydi ama fotoğraf çekme anlayışı teyzeminkiyle aynıydı."
Bilgisayardaki manzara fotoğraflarını gezerken gülmeden edemedi. Haklıydı.
"Çok iyi voleybol oynardı. Bir sürü madalyası vardı ama derslerine engel olduğu için annesi bırakmasını istedi."
Louis, çekmecesindeki not defterlerinin altına itilmiş madalyaları gördü. Louis çekmecede bulduğu Harry'nin Sofia'yla beraber Almanya'da çekilmiş fotoğrafını aldı ve incelemeye başladı.
"Sadece sesiyle gününü aydınlatabilirdi ve cümleleri en kötü gününde bile motivasyon bulmanı sağlardı. Hiçbir zaman onun depresif ve intihara meyilli birisi olduğunu düşünmemiştim. Belli ki onu hiç tanıyamamışım. Keşke bir şeyleri daha iyi görebilseydim, en azından ona yardım edebilirdim."
Louis, Harry'nin yüzünü izlerken derin bir nefes verdi. "Eminim ki sen onun için çok iyi bir arkadaş olmuşsundur. Seni sevdiği çok belli."
"Ailesi nasıl insanlar?" Sofia'nın sesi çok çekingen geliyordu. "Görünüşlerinin aksine yani."
Louis anlatmak istediği her şeyi yuttu. "Daha iki saattir bu evdeyim."
Louis bir süre yatakta uzanıp not defterlerini okudu. Birçok not alınmış söz vardı. Sofia, Harry'nin yazmayı sevdiğini söylemişti. Louis bulduğu bütün denemeleri ve şiirleri okumuştu. Çok fazla yoktu bu yüzden her şeyi okuması bir saat sürmüştü. Sindirmesi ise o kadar kolay olmamıştı. Anladığına göre Harry'nin herkesten gizlediği depresif bir yönü vardı.
Ailesinden konuşkan ve eğlenceli kişiliğini gizlerken, Sofia'dan depresif yönünü gizliyordu. Louis burada Harry'nin tüm yönleriyle karşı karşıyaydı. Hiç bu kadar ayrıcalıklı ama aynı zamanda şanssız olmamıştı.
-7-
Akşam yemeği çok sessizdi. Veronica ve Daniel, Louis'ye onlarla yiyebileceğini söyleyerek kibarlık yapmıştı ve Louis de hemen kabul etmişti. Yemek çok sessiz ve soğuktu. Louis çok fazla gergindi.
"Harry hiç psikoloğa gitmiş miydi?" Louis'nin sorduğu soruyla Daniel yediği yemeğe beş saniyelik ara vermişti.
Veronica kendisine gülümsediğinde Louis'nin aklına Harry'nin gülümsemesi gelmişti. "15 yaşından beri gidiyor."
"Gidiyordu." Daniel, onu düzelttiğinde kadının yüzünden yeni bir ifade geçti.
Kızgınlık. Hatta kin. Louis yemeğini keşke mutfakta yeseydi. Şimdi kadının neden bu kadar başarılı bir şekilde duygularını gizleyebildiğini anlıyordu. Onun mutsuzluğu, çocuğunu kaybetmekle sınırlı değildi. Evliliği, onun mutsuzluğunun temeliydi. Devam eden bu mutsuzluk ilk önce hislerini, sonra Harry'yi köreltmişti.
Odaya geri döndüğünde Lea'nin onu iki kere aramış olduğunu gördü. Odadan ceketini alarak bahçeye çıktı. Sigarasını yakarken aramalarda en üstte çıkan kız arkadaşının isminin üzerine tıkladı. Birkaç çalış sonrasında telefon açılmıştı.
"Neredesin sen? Evde unuttuğum eşyam için geri döndüm ve sen evde yoktun. Bir yere gideceğini de haber vermemiştin ve seni kaç kere aradım Tanrı bilir. Üstelik senin yüzünden stüdyoya geç kaldım." Louis karşı taraftan gelen kızgın sesin diyeceklerini bitirmesini beklerken hızla içine çektiği sigarasının ortalarına gelmişti.
Louis basit bir şekilde açıkladı. "Sana mesaj atmıştım."
"Ve? Mesaj atmıştın ve ne? Ben burada kalıyorum demek açıklayıcı mı sence?" Kızın sesi öncekinden daha sinirli gelirken Louis de sigarasını bitirmiş iki gün önce Harry'nin bedeninin bulunduğu ve şu anda ise boşaltılmış olan havuza bakıyordu.
Konuşmayı en kısa yoldan bitirmenin yollarını arıyordu ama Lea'nın kızgın ses tonu, onun öfkesini kusana kadar konuşmayı kesmeyeceğinin habercisiydi. O, böyleydi işte. Kötü bir gün geçirirdi ve sonrasında gelip Louis'nin en küçük hareketine sinirlenip onunla saatlerce tartışırdı. Louis başta buna izin vermişti çünkü Lea'nın ona hissettirdiği iki uçlu duyguları seviyordu.
Seviyordu değil mi? Harareti eksik olmayan bu ilişkiyi seviyordu? Haftanın dört günü kollarında Lea'yla uyanmayı seviyordu?
Arkadaşları vardı, daha çoğu başta Louis'nin arkadaşı olan insanlar. Onlarla vakit geçirirlerdi ve neredeyse her hafta kavga ederlerdi. Lea'nın müzik grubu, Louis'nin tiyatro kulübü derken bazı akşamlar ikisi de bir koltukta uyuyakalırlardı. Louis, sabah uyandığında Lea'yı üzerinde uzanıyor halde bulmaktan hoşlanırdı.
Onunla geçirdiği zamanı severdi. Kahvaltı yaparken Lea'nın müzik listesini dinlerlerdi. Cumartesi günleri Lea'nın seçtiği oyunu oynar ve akşam Lea'nın seçtiği restoranttan bir şeyler sipariş ederken Lea'nın seçtiği filmleri izlerlerdi.
Onu seviyordu değil mi? En son ne zaman bunu düşünmüştü? Lea hayatına kız arkadaşı rolüyle girdiğinden beri -1 yıl 8 ay 24 gün- her günü farklı bir şeyle geçmişti. Tüm bunların yanı sıra Lea hayatına o kadar fazla girmişti ki aklının içerisinde de olmasını hiç istememişti Louis.
"Louis? Kime konuşuyorum ki ben yine dinlemiyorsun beni değil mi? Bu ilişkide hiçbir zaman varlığıma saygı duymadın."
Louis onun söylediği şeyi fark edince gerilen sinirlerini engellemeye çalışmadı. "Lea benim en sevdiğim film ne?"
Lea'nın sahte kahkahası duyuldu. "Ne diyorsun sen ya?"
"Benim en sevdiğim film ne?" Louis tekrar kelimelerin üzerine baskı yaparak konuştu.
"Aa ciddiymişsin. Yedinci Kıta?" Louis, onun sesindeki tereddütten bile nefret etti.
Louis havuzun oraya otururken tüm ilişkilerini tekrardan düşündü. Bu filmi üç ay önce yaptıkları film gecelerinden birinde Louis'nin baskıları sonucunda izlemişler. Üzerine iki saat konuşmuşlar ve Louis filmi çok beğendiğini söylemişti ama sadece bu kadardı. Cevap yanlıştı.
Louis kendisini bir yol ayrımında hissetti ve her şeyi koparıp atmaktan çok korktuğu için ona bir şans daha verdi. "Peki biz ne zamandan beri beraberiz?"
"Uzun bir süre oldu." Karşıdan gelen sesin yumuşaklığı Louis'nin biraz yumuşamasına sebep olmuştu. "İkinci yıla yaklaşıyoruz. Yani ben seni ilk görmemin üzerinden iki buçuk yıl geçti."
'Hayır, üç.' diye düşündü Louis. Konuşmak istemiyordu çünkü tartışmak istemiyordu. Lea'nın agresyonunun tekrar yükselmesi şu an uğraşmak istediği en son şeydi. Lea şu an uğraşmak istediği en son şeydi.
Bu konuyu sonra konuşmaları gerektiğini söyleyip, telefonu kapattı Louis. Ayaklarını boş havuzun içerisinde sallarken arada topuğu havuzun duvarına vuruyordu.
Üç yıl önce Louis okul tiyatrosunun salonu dışında bir salonda gösteri sergilemişti. Yan roldü ama önemli değildi, Louis resmen parlamıştı. Lea, onu izlerken büyülenmişti resmen. Bu büyü o kadar güçlüydü ki oyun bitimi arkadaşı sayesinde kulise girmiş ve Louis'yi makyajını çıkarırken yakalamıştı.
İlk başta ne diyeceğini bilemeyen hali, sarı uzun saçları ve kocaman açtığı mutlu kahverenginin koyu bir tonu olan gözleri Louis için dünyada en etkileyici şeydi. Fakat zamanla ne diyeceğini bilemeyen hali gitmiş, çok fazla konuşup az dinleyen hali gelmişti. Louis onun saç rengini çok fazla değiştirdiğini görmüş ama boyu omuz hizasında sabit kalmıştı. Gözlerinde ise mutluluk kalmamıştı.
Louis rahatladığını hissetti. Şu an oturduğu havuz kenarında huzurlu hissetti. İki gün önce burada gerçekleşen olayın aksine. 'Harry şu an yanımda otursaydı acaba vereceği tepki ne olurdu?' diye düşündü. Onu merak etmesine engel olamıyordu ve bunun sebebi rolü müydü bundan da emin değildi.
Neredeyse omzuna değen bir şey hissetti. Louis'nin manevi hissiyatlarla bir sorunu yoktu sadece ölümden sonraki hayata inanmayan birisi olarak bunu saçma bulurdu ve burada oturmuş neredeyse yanında ölü birisinin hayaleti olduğunu hissediyordu.
'Beni dinlerdi.' diye düşündü Louis. Sofia'nın anlattığına göre bu çıkarımı yapmıştı. Sofia, Harry'nin çok sevgi dolu ve kibar bir insan olduğunu söylemiş ve herkesin sahip olmak isteyeceği bir arkadaştı diye eklemişti.
Burada o canlıyken otursaydık benimle de arkadaş olur muydu diye düşünmeden edemedi. Belki daha fazlası da olabilirdi. Harry oldukça yakışıklıydı hatta ondaki şeyi yakışıklı diye tanımlanamazdı. Louis'nin gördüğü en güzel erkekti. Hissiyat hala oradayken neredeyse delirdiğini düşünüyordu. Gülümsemeden edemedi.
-8-
"Onunla burada oturmuştuk..." Annesi kadehinden büyük bir yudum aldıktan sonra devam etti. "O gece. Babasıyla yine kavga etmiştik. Son iki yıldır evden hiçbir zaman kavga eksik olmadı."
Louis birasının sonuna geliyordu ve 1 saattir burada oturmasından dolayı sırtı uyuşmuş gibiydi.
Annesi gözlerinden akan yaşları hızlı bir hareketle sildi. "Onunla hiç ilgilenemedim. Hiç aşık oldu mu bilmiyorum. Sadece bir arkadaşı vardı-"
"Sofia." diyerek böldü Louis onu.
Kadın şaşkınlıkla sordu. "Sen nereden biliyorsun?"
"Tanıştık. Harry'den haber almaya çalışıyordu." diye açıkladı Louis şişeyi kenara bırakırken.
Kadının kahkahası histerikti. "Öğlenden beri buradasın ve sen bile biliyorsun ama ben ismini hatırlayamazdım bile."
Kadının ağlamasını duyduğunda elini destek vermek amaçlı onun omzuna koydu. Kadın onu önemsemeden ağlamaya devam ederken sessizce oradan kalktı ve evin içerisine girdi. Eve özenle yerleştirilmiş fotoğraflara baktı yavaşça merdivenlere ilerlerken. Bir an önce Harry'nin odasına gitmek istiyordu.
Bu çok trajikomikti. Şu anda Louis'nin en huzur bulduğu yer 19 yaşında intihar etmiş bir çocuğun odasıydı. Hala kokusunun durduğu ve evde çalışan yardımcıların bile girmek istemediği oda. Louis, merdivende durmuş Harry'nin lise mezuniyetinde çekilmiş aile fotoğrafına bakarken orada durmuş o odada Harry'yle beraber zaman geçirdiklerini hayal ediyordu. Harry, onu odasına alır mıydı acaba?
Odaya girip ışığı açtığında, geri çıkmak için hamle yaptı.
"Gelebilirsin, Louis" Daniel'ın çatlayan sesi ona kötü hissettirdi.
Aşağıda ağlayan Veronica ve yukarıda Harry'nin odasında tek başına oturan Daniel, ona ister istemez kendi ailesini düşündürdü. Acılarını anlayamazdı, sadece destek olabilirdi ve Louis şu an sadece Harry'yi daha fazla tanımak istiyordu. Onun kitaplarını karıştırmak, defterlerine aldığı notlara bakmak istiyordu.
Louis çekimser bir şekilde ilerleyip sandalyeye oturdu. Arkası dönük yatakta oturan adamın onu görmeyeceği ve oturabileceği tek yer burasıydı.
"Ben biraz Harry'nin eşyalarına bakmak için gelmiştim." diye açıkladı kendini.
Daniel, ona dönmeden konuştu. "Sorun değil, keyfine bak. Bu akşam burada da kalabilirsin."
Louis başta adamın kibarlık yaptığını düşünmüştü. "Veronica'yla cenazeden sonra bu evden taşınma kararı aldık da." diye açıkladı. "Zaten boşaltılacak yani."
Louis bunun çok hızlı bir karar olduğunu düşündü. Sonuçta bu oda Harry'den kalan şeylerle doluydu ve burayı terk etmek çok radikal bir karardı. Fakat Louis demişti ya onların acısını anlamıyordu. Yargılayamazdı.
Daniel'la Harry hakkında yaptıkları kısa konuşma sonrasında Louis odada yalnız kalmıştı. Çok bir şey öğrenememişti. Daniel çok fazla anlatan bir adam değildi ve Louis,acısının etrafına ördüğü yüksek duvarlarla ilgilenmemişti.
Louis, üç saat boyunca Harry'nin müzik listelerini dinleyerek kitaplığın önünde defterlerine bakmıştı. Bulduğu ortaokuldan kalma günlükler, karalamalar ve yazılar dışında çok bir şey yoktu. Günlükleri okurken çok fazla gülmüş ve neredeyse ağlayacak hale gelmişti.
"Eğer yaşasaydın çok iyi anlaşırmışız."
Louis elindeki defteri kitaplığa geri bıraktı ve ayağa kalkıp dolaba ilerledi. İçerisinden kendisine seçtiği tişört ve şortu giymesinde bir sorun olacağını sanmıyordu. Üzerini değiştirip yatağa girdiğinde Harry'nin kokusu tüm etrafını sarmıştı.
Bugün yorulmuştu ve içtiği iki şişe bira hemen uyumasını sağlamıştı.
-9-
Louis çayının demlenmesi için kenara bırakırken ekmeğin arasına sırayla marulu sonra salamı ve kestiği peyniri yerleştirdi. İkinci ekmeğini de aynı sırayla hazırladıktan sonra dayanamayıp bir ısırık almıştı. Demlendiğini düşündüğü çayı favori kupasına doldurdu ve diğer eline de tabağı alıp mutfağından çıktı.
Salonu mutfaktan ayıran sadece bir duvar vardı ve aynı zamanda bu, mutfağında kısıtlı bir alan yaratıyordu. Louis her sabah kendisine o duvarı bir gün yıktıracağını söylüyordu ama iki yıldır o gün asla gelmemişti.
Salonuna girdiğinde gördüğü kişiyle çığlık attı. Koltuğunda uzanan çocuk, kitabı yüzünün hizasından indirdiğinde kocaman gülümsemesi görünmüştü.
"Sen benim dünyamı gördün, bu yüzden durumu eşitleyeyim dedim."
Louis elindeki tabakla fincanı hemen masanın üzerine bırakıp koltuğa doğru ilerledi. Koltuğa oturmadan hemen önce ayaklarını -hiç kibar olmayan bir şekilde- yere ittirmişti. Onun hareketleriyle paralel bir şekilde uzandığı yerden doğrulan çocuğun yüzünü elleri arasına aldı.
"Harry," Louis sesinin çatlamasını ve kısık çıkmasını umursamadı çünkü biliyordu, o duyuyordu. Ellerini Harry'nin yüzünde gezdirdi. "Gerçek gibi hissettiriyor."
Harry gülümsediğinde Louis onu öpmek istedi. Sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissetmesi saçma geliyordu. Sadece odasına girmiş ve önüne serilen bu hayatı ayrıntılara inerek incelemişti.
"Bana da hazırladın mı?" Harry sorduğunda Louis'nin kafası karışmıştı. "Sandviç ve çay. Bana da hazırladın mı?"
Louis gülümseyerek karşısındaki çocuğun gözlerine bakarken cevapladı."Senin olabilir."
Harry onun yanağındaki elini tuttuğunda kalbinin teklediğini hissetti. O kadar gerçekti ki damarlarında akan kanı hissediyordu.
Sonrasında bir şey oldu. Louis, Harry'nin bilgisayarında açık unuttuğu müziğin sesinin uzaktan gelişini fark etti.
"Neden gerçekten burada değilsin?" diye sordu ağlamaklı bir sesle.
Harry'nin gözlerini açtığını hissetse bile kendi gözlerini kapalı tutmaya devam etti. Korkuyordu. Gözlerini açtığında onu burada görememekten korkuyordu. Uyanmaktan korkuyordu.
"Şşş.." Harry, onu kollarıyla sardı. "Merak etme, buradasın." Louis neredeyse düşüncelerini de duyduğunu düşündü ama bir şey söylemek yerine sarılışına tutundu. "Bu gece sen benim yatağımda uyurken, senin evinde bir randevuya çıkıyoruz."
Harry'nin neşeli sesi kulaklarındayken sonsuza kadar bu rüyada sıkışmak istedi.
Ona hazırladığı çayı verirken Harry teşekkür ederek aldı. "Ee, nasıl geçti günün?"
"Enteresandı. Hiç rolüme bu şekilde çalışmamıştım." dedi Louis gülerken ama gülüşü erken sönmüştü. "Seni özlüyorlar."
"Bir şey elindeyken değerini bilmelisin."
Louis, onu dinledi ve Harry buradayken onu öptü.
Harry'nin karşılık vermesi sanki cennetteymiş gibi hissettiriyordu. Harry'nin dolgun dudakları, Louis'ninkilere uyumlu bir şekilde eşlik ederken, elleri birbirlerinin yüzünde ve saçında geziyordu. Louis geri çekilip alnını Harry'nin alnına yasladı. Louis, delirecekti. Nefeslerini gerçekten hissetmesi onu delirtecekti.
Koltukta birbirlerine dönük oturup ettikleri sohbet ne kadar sürmüştü bilmiyordu. Dışarıda çok güzel bir hava vardı ve sürekli kuşlar uçuşuyordu. Harry'nin üzerinde çok güzel bir gömlek ve pantolon varken Louis de Harry'nin tişörtünü ve şortunu giyiyordu. Fakat Louis, Harry'den bu konuyla alakalı bir iltifat almıştı.
Louis, Harry'nin mavi ipten bilekliğiyle oynayarak bir şey anlatıyorken Harry onu dudaklarıyla böldü. Bu akşam birçok öpücük almış ve aynı zamanda vermişti. Louis, yanaklarının kızardığını bilmiyordu.
"Bu birini susturmanın en nazik yolu falan mı?" diye fısıldadı Harry'nin dudaklarına doğru.
Harry'nin sesli gülüşü dudaklarına çarptığında Louis büyülendiğini hissediyordu. Harry'nin gülüşü solmuş ve onu bir kez daha güçlü bir şekilde öpmüştü. Kısa süren bu öpücük ona bir yerde sorun olduğunu düşündürmüştü.
"Louis, cenaze dört saate başlıyor. Kahvaltıya bekliyoruz."
"Hayır, hayır. Şimdi olmaz, biraz daha zaman olmalı." Louis konuşurken neredeyse ağlayacaktı.
"Vakti geldi, Louis."
Louis daha fazla üzülmemek için gözlerine bir daha bakamamıştı ama o ev kapısından çıktıktan hemen sonra bu kararından pişman olmuştu.
Louis gözlerini açtığında akan gözyaşını silmek için bir şey yapmadan Veronica'ya baktı. Ardından daha fazlası geldiğinde yataktan kalkıp, karşısındaki kadına sarıldı.
-10-
Louis yanında getirdiği siyah gömleğinin düğmelerini iliklerken çalışma masasında önceden orada olduğunu fark etmediği bilekliği gördü. Düşünmeden bileğine dolayıp, bir tarafını dişiyle tutarak bir düğüm attı.
Tören öncesi evde toplanan yakın akraba ve dostlardan oluşan insan topluluğu birbirleriyle konuşurken Louis hepsinden nefret etti.
Louis, Harry'yi durduramayan herkesten nefret etti.
Evin içerisinde gezip kendisini tanıtırken, insanların Harry'yle yaşadığı anıları imrenerek dinledi. Bunaldığını hissettiğinde kafasını salonun camından havuza doğru çevirdi ve orada gördüğü kişiyle beraber etrafında olduğu gruptan kaba bir şekilde izin isteyerek hızla bahçeye doğru ilerledi.
"Sofia?" Kız kendisine umursamaz bir şekilde dönünce kendisini açıklama ihtiyacı hissetmişti. "Ben Louis." Elini uzattığında kız hafif bir gülümsemeyle elini sıktı.
Bakışları tek bir noktada durup kolu hızla çekilince Louis şaşırdı. Kız kaşlarını çatıp bilekliği tutarak sordu. "Bunu takmanı ailesi mi istedi?"
Louis hızla kolunu kendine çekti. "Hayır."
"Yalan söyleme bana!" Kızın bağırmasıyla etraflarında birkaç insan onlara dönmüştü.
Louis onu sessiz olması için uyardı. "Sanırım Harry takmamı istedi."
Kızın anlamsız bakışları yüzünde gezindi. "Ne saçmalıyorsun sen?"
"Dün gece," Louis gülümsemesini engelleyemedi. "Harry'yi rüyamda gördüm ve uyandığımda bileklik masanın üzerindeydi. Dün çekmecesini karıştırdım büyük ihtimalle o ara oraya koymuşumdur. Sadece rüyamda da bu bilekliği takıyordu."
Sofia, ona alayla güldükten sonra hızla ilerleyerek içeriye girdi.
Törenin yapılacağı yere giderken Veronica, Sofia'ya onlarla gelebileceğini söylemişti ve arabanın arka koltuğunda yan yana oturuyorlarken hala aralarında anlamsız bir gerginlik vardı.
"Senden bahsetti." diye fısıldadı Louis.
Veronica telefonda magazincileri kesinlikle içeri sokmamalarına dair güvenlik görevlileriyle konuşuyordu ve Sofia, onu duymamış gibi davranıyordu.
"Senin sahip olunabilecek en iyi arkadaş olduğunu ve bu durumla ilgili yapabileceğin hiçbir şey olmadığını sana anlatmak istermiş."
Sofia'nın gözleri dolarken, hala aynı nefretle ona bakıyordu. "Ben de odasında kalayım ki rüyama girip bana da anlatsın o zaman."
Louis, onunla konuşmaya çalışma işini orada kesti. Sofia'ya bayılmamıştı. Sadece Harry'yle alakalı ona bir şeyler anlatabilecek tek kişi oydu. Sırf bunun için, Sofia'nın yersiz nefretine göz yumacak değildi.
"Louis, konuşma sırasında sana teşekkür edeceğim ve konuşma yapman beklenecek. O sırada ağlamaya başlarsın ve konuşma yapmana gerek kalmaz. Yaparsan da en azından kısa tut. Birkaç kişi senden şüphelendi." Veronica, onun bir şey demesine izin vermeden önüne dönüp telefon açtığında sinirlerinin iyice gerildiğini hissediyordu.
Veronica, Harry'yi tabut içerisinde gördüğünde ağlamaya başladığı için tören yarım saat daha ertelenmişti. Louis, ağlayan Veronica'yı sakinleştirmeye çalışan Sofia ve Daniel'ı odada bırakıp siyah tabuta doğru ilerledi. Tabutun üzerinde rengarenk çiçekler vardı ve sadece göğsünün üst tarafı sergileniyordu. Louis onun yüzüne bakarken ne hissedeceğine emin olamadı.
Rüyasındaki halinden hiçbir farkı yoktu. Beynini, kendisini bu kadar iyi kandırmasından dolayı tebrik etti.
"Keşke başka bir yerde, başka bir şekilde tanışsaydık." diye düşündü Louis.
Louis ne hissettiğini anlamıyordu ama tek bildiği bir şey vardı. Kalbi acı içerisindeydi.
Tören başladığında herkes dualarını ederken, yanında oturan Sofia'nın fısıltısını duydu.
"Nasıl görünüyordu?" Louis kısa bir süreliğine anlamayan bakışlarını Sofia'ya çevirdi ve papazın sesi kilisede tekrar duyulurken anında önüne döndü.
"Rüyanda diyorum," diye sordu çatlayan sesiyle. "İyi miydi?"
Louis acı bir şekilde gülümsedi. "Çok güzeldi." Gözyaşlarının yanaklarından süzülmesini engelleyemedi. "Çok gerçekti."
Elinin üzerinde Sofia'nın elini hissedince gözlerini siyah tabuttan kendisi gibi gözyaşları sessiz bir şekilde akan Sofia'ya çevirdi.
Louis kürsü önünde durup derin bir nefes verdiğinde son kez dönüp Harry'nin yüzüne baktı.
"Harry bir güneş gibiydi, hayatınıza girdiği anda her yeri aydınlatan, içinizi ısıtacak bir güneş. Yokluğu ise ruhunuzu buza çeviren..." Louis gözlerine dolan gözyaşlarını geriye yollamak için fazladan bir çaba sarf etmişti. "O, tüm dengenizi sarsar ama aynı zamanda her şeyi toparlamanıza yardım ederdi. Hayatıma girdiği bu kısa sürede bile bana çok fazla iyi yönde etkisi olmuş iken benim ona hiçbir etkimin olmaması her zaman içimde taşıyacağım bir pişmanlık olarak kalacak. Fakat yine de bu dünyanın acılarından uzakta mutlusundur. Seni seviyorum, sevgilim, huzur içinde uyu."
-10+1-
23 Haziran 2017
"Harry, yarı bittiği anda gidelim olur mu?"
Harry, annesinin suratına kısa bir süre baktı ve sonrasında gözlerini tekrar sahneye çevirirken cevap verdi. "Sen istiyorsan gidersin, ben taksiyle dönebilirim."
Veronica derin bir nefes verdi ve oğlunun ilgiyle izlediği sahneye baktı. Birçoğu üniversite öğrencisi olan bu gösteri Veronica'nın -aynı zamanda Harry'nin de- izlediği en amatör oyundu.
Oyun bittiğinde ilk alkışlayanlardan birisiydi Harry. Geri dönüş yolunda bir kahve için durmuşlardı ve Veronica telefonundan şirketle alakalı bir şeylerle uğraşırken Harry hala tiyatro hakkında konuşuyordu.
"Martin rolündeki çocuk çok iyi değil miydi? Anne, onun çok iyi bir oyuncu olacağına eminim."
Veronica duraksayarak düşündü. "Şu yan rol mü?"
Harry gözleri parlarken konuştu. "Kesinlikle başrol olmalıydı."
Veronica, oğlundaki hali daha önce gördü mü diye düşündü. Gerçekten etkilenmiş olmalıydı. Beraber daha önce çok daha güzel oyunlar izlemişlerdi ve hiçbirisinde bu kadar heyecanlandığını görmemişti. Harry'nin tiyatroyla ilgilendiğini bile bilmiyordu. Bu yüzden bu özel ilgisi onu şaşırtmış ve ilgisini çekmişti.
"Tanıyor musun peki kim olduğunu?"
Harry kahvesinden bir yudum aldı ve itiraf etmekten çekinmedi. "Hayır ama tanımak isterdim."
-10+2-
Omzunda hissettiği elle geriye doğru döndü, Louis. İlk önce Veronica'nın gülümsemesini gördü ve hemen sonrasında kadın ona dramatik bir şekilde sarılmıştı.
"Yaptığın konuşma çok gerçekçiydi. Teşekkürler, Louis." Geriye çekildiğinde Louis ona tepki verememişti. "İstediğinde gidebilirsin şoförümüz seni bekliyor. Paranı ondan olacak alacaksın."
Louis, buradan sonra Harry'nin yanına(odasına) gidemeyecek olduğu gerçeğiyle şu anda yüzleşiyordu. Düşünmekten kaçtığı şey, yüzüne karşı söylendiğinde bu onun tökezlemesine sebep olmuştu.
Veronica ilerlerken ona seslenip koşar adımla aralarındaki mesafeyi kapattı.
"Numaram sizde var mı?"
Sorulan soru karşısında kadın şaşırmıştı. "Evet, neden?"
Louis yanlış anlaşılmaktan korkarak sordu. "Bana mezarının konumunu atabilir misiniz? Ziyaret etmek istiyorum."
Kadın gülümseyerek onu onayladı ve elini Louis'nin yanağına götürüp kısa bir süre ona üzgün gözlerle baktı.
Geri kalan on dakika içerisinde insanlar dağılırken Harry'nin tabutu da götürülmüştü. Kilisenin bahçesinin sonunda boş bir şekilde durup sokağa bakarken yanında birisinin varlığını hissediyor ama oraya doğru dönmüyordu.
"Uçağım üç saat sonra."
Louis kafasını sallayarak onu onayladı. "Kahve içmeye gitmek ister misin?"
Şoföre başka bir yere gideceğini haber verdikten sonra Sofia'nın yanına geri döndü. Havaalanı yolundaki bir kahveciye gittiklerinde Sofia'ya ne kadar kahve için ısrar etse de geri çevrilmişti.
Sofia iki tane fındıklı latteyle geri döndüğünde Louis kendisine ne içeceği sorulmamasına anlam verememişti.
"Harry'nin favori içeceği." diye açıkladı Sofia.
Aldığı ilk yudum kahvenin tatlı tadına karşın acıydı.
"Bileklik," Sofia konuşmaya başladığında Louis dikkatini kahveden karşısında oturan kadına çevirdi. "Harry'yle aramızda bir şeydi. Beraber almıştık ve hoşlandığımız erkeklere verecektik."
Parmakları karşı koyamadığı içgüdüyle bilekliğe gitti.
"Çözmeme yardım et, hadi." Louis samimiyetle söylediği şeye rağmen kızın parmakları onunkinin üzerine kapandı.
"Sende kalabilir. Burada olsaydı, senin takmanla ilgili bir sorun olmazdı."
Louis'nin gözleri gülümsemesine tezat oluşturacak bir şekilde doldu.
"Keşke burada olsaydı."
Part sayılarını düzenlemekle hikayeden daha fazla uğraştım umarım düzgün duruyordur. Hikaye gözümde iyi bir yerde değil. "E, niye paylaştın o zaman?" derseniz de cevabım alışma sürecim olacak. Yazmaktan o kadar uzaklaşmıştım ki bunu yazmaya başlayıp ilerleme gösterince direkt içimde eski "bunu yayımlamalıyım" hissi belirdi ve ben de buradayım işte. Umarım beğenirsiniz, her türlü eleştiriyi sevinçle karşılarım
-Reklamlar başlıyor-
profilimde not staying till the end adında bir hikaye var bakmak isterseniz
-Reklamlar bitti-
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top