0.9
priscilla ahn - rain
∞
"Cha Yong hemen elindeki kumu yere bırak yoksa tükürüğümle kumdan sırf sana özel çamur yapıp o muşmula suratına bandanalarım!" Jennie öfkeyle bağırdığında kendimi gülmekten alıkoyamamıştım.
Cha Young ve Jennie kumsalda karşı karşıya kalmış, yüzmek yerine laf dalaşı yapıyorlardı. Onları izlemek çok keyifliydi ama güneşin altında bedenim kurudukça kuruyordu ve denize girmek istiyordum.
Birkaç dakika daha film diye onları izlemeye karar verdim. Fakat kavga fiziksel boyuta ulaştığında ortaya Chanyeol ve Sehun karışmış kızları birbirlerinden ayırmayı başarmışlardı.
"Seni pörtlek gözlü cimcime! Gözlerini oyup elma diye yiyeceğim." Aslında Cha Young'un da Jennie'den aşağı kalır yanı kesinlikle yoktu. Çok asiydi ikiside. Ya da sadece birbirlerine karşı bu kadar agresiflerdi.
Oturduğum kumdan kalkıp suya girmeyi planlamıştım ve bunun için harakete geçiyordum ama bakışlarım Chen'in gözlerinde takılı kalmasıyla duraksadım. Aramız bir tuhaftı. Yani diğerleriyle istediğim gibi şakalaşabiliyor iken, ona geldiğimde donup kalıyordum.
Kalbi kırıktı çünkü. Ve bu benim yüzümdendi.
Chen kendimi kötü hissetmeyeyim diye bana gülümseyip ayağa kalktı ve arkasını dönüp diğerlerinin yanına gitti.
"Lisa çekil!" Sehun'un sesini duymamla sesin geldiği tarafa döndüm ama bu bir uyarı çağrısıydı ve döndüğüm anda kafama yediğim ayakkabıyla kumların üzerine diz çökmüş bir şekilde düştüm. Bünyem gerçekten dayanıksızdı.
"Allah belanı versin Chanyeol." Sehun annem gibi söylene söylene yanıma gelip ayakkabıyı yediğim kafamla ilgilenmeye başladım.
"Ben ne yapabilirim? Kuzgun boğalar gibi dövüşen Cha Young ve Jennie." Chanyeol itirazlarını havaya savurarak yanımıza doğru ilerlediğinde takım kısa sürede etrafıma toplaşmıştı. "İyi misin Lisa?" Sanarım aşırı sevgiden ölecektim neredeyse.
"Kafan çok acıyor mu?" Cha Young endişeyle sorduğunda Jennie hemen onun lafının ardından konuşmuştu. "Sana ne benim arkadaşımdan! İyiydi taa ki sen hayatına lak diye oturana kadar. Kara kedi bahtı var sende!"
"Kızım bana bak, ben senin o ağzını alıp iğneye iplik diye geçirir, Somali halkının kadınları gibi vajinana dikerim. Sünnet olmuş ilk koreli kadın olursun!"
"Hanımlar hanımlar bu biraz ağır olmadı mı?" Suho araya adeta bir kahraman edasıyla fırladığında bakışlarım onlardan kopup bir anlığına etrafa kaymıştı.
Okulun dört şövalyesi az ileride oturmuş karpuz keyfi yapıyordu. Daha doğrusu sadece Jin karpuz yiyordu, diğerleri ise güneşleniyordu.
İsminin Jimin olduğunu öğrendiğim transfer çocuk onlara doğru ilerlemiş ve sanki yılların askerlik arkadaşlarıymışlar gibi şakalaşmaya başlamışlardı.
Az ileride ise Jungkook'un etrafına bir dizine koca memeleri bikinilerinden taşan kız toplaşmıştı ve sanırsam Jungkook'un bedava kas gösterisini izliyorlardı.
Taehyung yoktu.
Bakışlarımı etrafımdan çekip olduğum konuma dikkat kesildim ve konuştum. "Tamam bir gidin. Boğuldum resmen, hiç susmuyorsunuz." Elimle sinek kovar gibi onları kovup denize girmek için ilerlemeye başladım.
Taehyung'u koridordaki sohbetimizden sonra hiç görmemiştim. Gerçi yaptığımız şey sohbet bile sayılmazdı. Ben konuşmuştum o dinlemişti.
Kendimi gerçek bir aptal gibi hissetmiştim. Kendi kamburunda acıyla kıvrılırken hâlâ ona acı veren şeyi izleyen koca bir aptal gibi.
Bir süre sonra denizin içine girmiş, bedenimin suya alışmasını bekledikten sonra daha derinlere yüzmek için dalış yapmıştım. Suyun altındayken gözlerimin kapalı olması ve kendimi suyun akarına bırakmam bedenimi rahatlatan tek şey olmuştu. Fakat ruhum, kalbim, düşüncelerim. İşte onlar beni suyun altındayken boğuyorlardı.
Boğuluyordum ama bunun sebebi su değildi.
Nefes almak için suyun altından çıktığımda en büyük hatayı yaptığımı fark ederek alt dudağıma dişlerimle işkence etmeye başlamıştım. Kim Jongin ve Baekhyun'un çetesinin tam ortasında durmuştum.
Kısaca bir özet geçeyim; okulun dört şövalyeden sonra en belalı tipleriydi. Belalı derken öyle karanlık işleri var mıydı bilmem. Ama bence olamazdı. Çünkü daha 17, 18 yaşlarındaydık hepimiz. Bizden mafya olmazdı. Cüssemiz el vermezdi ki.
Onlara belalı tipler diyorum çünkü okulda zorbalık yapan, insanları rahatsız eden playboys dan başkası değillerdi.
"Lalalisa Manoban hoş geldin," Jongin alayla konuşup elindeki topu D.O tarafa attığında D.O topu kolaylıkla yakalamıştı.
"Bizimle oynamaya mı geldin?" Baekhyun kolunu Lu Han'ın omuzuna atarak kaşlarını kaldırdı ve sırıtmaya başladı.
"Kızı rahat bırakın." D.O ortamdaki alaylı havanı dağıtıp ciddiyetle konuştuğunda Baekhyun elini havaya kaldırarak teslim oluyorum gibisinden bir ifade yapmıştı.
Buradan gitmem gerektiğini anlayıp ilerlemeye başladım. Bence gitmek için geç bile kalmıştım. Dairesel bir şekilde dizilen çetenin içinden çıkmak için Baekhyun'un yanından geçtiğim an bana taraf dönerek sırtıma parmaklarını sürdü.
Olduğum yerde donup kaldığımda ölümcül sandığım bakışlarımı ona sabitleyerek gözlerimle çek o elini yoksa kırarım bakışları attım. Bakışlarımı fark etmiş bir şekilde ellerini havaya kaldırıp gülümsedi. "Üzgünüm. Gidebilirsin."
Tekrardan suya dalış yaptım ve yüzebildiğim kadar derine yüzmeye başladım. O çocuklar tüylerimi diken diken etmişti.
Yeterince uzaklaştığımı varsayarak nefes almak için sudan çıktım ve kayalıkların oraya geldiğimi fark ettim. Gerçekten çok uzaklaşmıştım. Sahil, kumlar, insanları neredeyse göremiyordum.
Sanki okyanusun ortasında düşüncelerim ve ben yapayalnız kalmıştık.
Hiç kimse yoktu,
Hiç birşey yoktu,
Bir tek o vardı yanımda, Taehyung.
Taehyung?
Taehyung?!
İfadesiz kalmak için kendimi kastığım kadar kastığımda yanıma doğru yüzerek gelmiş, tam karşımda durmuştu. O kadar güzel görünüyordu ki, zaman ve yer kavramlarını unutup, gözlerimi ondan alamamıştım.
Islak saçlarının uçlarından damlalar çıplak omuzlarına düşüyor, oradan da yavaşça aşağı akıyordu. Ama su seviyesi derin olduğu için sadece açıkta kalan omuzlarını görebiliyordum. Benim ise sadece yüzüm suyun yüzeyine çıkabilmişti. Tuzlu su arada dalgalanarak ağızıma giriyordu.
"Ne yapıyorsun burada? Neden yalnızsın?" diye yorgun bir sesle sordu. Neden hep bu kadar yorgun oluyordu? Göz altları çökmüş, beyazlarında kırmızı damarlar oluşmuştu. Yine.
"Yüzerek buraya kadar gelmişim, fark etmeden." dedim sakin bir tavrla. O geceden sonra onu böyle görmem çok kötü hissettirmişti.
Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Hiçbir şey yaşanmamış gibi. Belkide zaten öyledir. Onun için hiçbir şeydi. Çünkü o ben bütün bunları yaşarken uyuyordu.
"Arkadaşların seni arıyor." diyerek yüzümü incelemeye başladı. "Gidelim."
Omuz silktim. Taehyung birkaç saniye daha yüzüme baktıktan sonra arkasını dönerek yürümeye başladı. Onun arkasından bende yürümeye başladım. Sessizce geçen yürüme faslında su seviyesi Taehyung'un bütün sırtını gözler önüne sermişti.
Onun sırtını büyülenmiş gibi izlerken üzerimde hissettiğim tuhaflıkla duraksadım. Çok hafif hissediyordum. Bakışlarım bir anlık üzerime kaydığında gözlerim iri iri açılmış, aceleyle arkamı dönerek derinliğe doğru koşmaya başlamıştım.
Kahretsin. Kahretsin. Kahretsin. Baekhyun'un sırtıma neden dokunduğunu anlamıştım. Sütyenimi çözmek için. Kahretsin!
"Hey." Kayalıkların oraya girdiğimde su seviyesi artık rahatlayacağım derinlikteydi. Ama buradan nasıl çıkacaktım?
Taehyung yüzerek tekrardan yanıma geldiğinde ellerimle tedirgince yüzümü ovuşturuyordum. "Burada ne yapıyorsun?"
Taehyung bana doğru bir adım attığında ellerimi önüme uzatıp bağırır gibi bir ses çıkardım. Gerçi bu istek dışı gelişmişti. "Benden uzak dur!"
Taehyung olduğu yerde şaşkınca durdu. "Bir adım daha bana doğru atarsan adam kaçırıyorlar diye çığlık atarım!" Ona asılsız tehditlerimi savururken daha da arkaya gitmek için gerisin geri adımlar atmaya başladım.
Omuzunu yanındaki kayalıklara yaslayıp sıkıntılı bir nefesi dışarı savurdu ve yüzüme dikkatli bir şekilde bakmayı sürdürdü.
Eşzamanlı olarak onun benden birkaç adım uzakta durmasını fırsat bilerek derin bir nefes aldım ve düşünmeye çalıştım. Ona bunu söyleyemezdim. Utancımdan yerin yedinci katını falan boylamam gerekiyordu bunun için. Ama burada böylece durup bekleyemezdim de. İlla ki gitmek isteyecekti.
"Telefonun yanında mı?" diyerek ona doğru çevirdim bakışlarımı. "Kullanabilir miyim?"
"Yanımda. Hatta cebimde. Bekle şortumun olmayan cebindeki, daha keşfedilmemiş su geçirmez telefonu çıkartıp sana vereyim."
Taehyung o kadar ciddiyetle konuşmuştu ki, bir anlığına telefonu vermesi için elimi ona doğru uzatmış, uzattığım anda kafama dank ederek kendimi rezil edip, elimi tekrardan kendime çekmiştim.
"Sen git. Ben biraz daha yüzmek istiyorum." diyerek sıkıntılı bir şekilde ellerimi ıslak saçlarımdan geçirdim.
"Parmak uçların suda fazla durmaktan buruşmuş," dedi bariz bir gerçeği yüzüme çarparak. "Ve arkadaşların seni merak ediyorlar. Hem.." Taehyung aniden duraksayıp kaşlarını çattı.
Onun yüz kaslarının ağırca düşünen bir ifadeye bürünmesini izlemekten kendini alamadım ve kollarımı göğüslerime siper edip onu izlemeyi sürdürdüm. O çok yorgundu.
O neden hep yorgundu?
Ben kafamda koca harflerle yankılanan bu soruya cevap ararken, Taehyung aniden yaslandığı kayalıktan doğrulup bana doğru yürümeye -yüzmeye- başladı. Bu durumdan aşırı tedirgin olsam da istifimi bozmadan haraketsizce durdum. Bütün bedenim titriyordu. Bu, su götürmez bir gerçekti.
Tam karşımda durup gözlerime düşünceli bakışlarını sabitlerken titrek bir nefesi dışarı verdim ve sırtımı arkamdaki kayalığa yaslayıp göğüsüme siper ettiğim kollarımı sıkılaştırdım. Bu çok utanç vericiydi!
Taehyung tereddüt etmeden birkaç adım atmış, dibime girerek yüzüme doğru eğilmişti. Sıcak nefesi burnuma çarpıp ciğerlerime o karışık kokusunu tıka basa doldurduğunda gözlerine bakmanın hiç akıl işi olmadığını anlayıp kafamı aşağı eğdim.
"Senin adın," diyerek fısıltıdan farksız bir şekilde mırıldandığında bakışlarımı ona dikmemek için kendimi kasmaya başlamıştım. "Neydi?"
Yaslandığım duvara biraz daha sindiğimde tamamen olduğum yerde küçülüp ufacık kalmıştım. Niye bu kadar dibime giriyordu ki? Kafamı kaldırsam solgun dudakları benim söz dinlemez dudaklarımla çarpışacaktı.
Bunun farkında mıydı?
Tabii ki farkındaydı! Aptal değildi ki.
"Lisa," diyerek kısık sesimle fısıldadım. Sesim neredeyse duyulmayacak bir seviyedeydi.
"Peki, sana sütyen getirmemi ister misin?"
Faldaşı gibi aniden açılan gözlerimle birlikte kafamı yukarı kaldırdığımda Taehyung hızlı davranarak, dudaklarımız çarpışmaması için yüzünü geriye çekmişti. Evet, bunu yapması çok hoştu.
Ama konu bu değildi!
Taehyung'un yüzünü gözlerimle tararken bir alay yada eğlence kırıntıları aradım ama hiçbirinde iz yoktu. O çok ciddiydi. Belkide benim utanmamam için kendini gülmemek için kasıyordu, bunu bilemezdim.
Ama o hep ifadesiz olurdu. Bütün ifadeleri makastan geçirerek zihninin en kuytu köşelerine gömmüştü. Belkide birisinin hepsini bulmasını ve gömdüğü mezarda çiçek açtırmasını bekliyordu. Fakat, hiç kimse solmuş ve gömülmüş çiçek dalından rengarenk çiçekler açtıramazdı.
Bu bir mucize olurdu.
Ve sanarım Taehyung, mucizelere inanmıyordu.
Benimle alay etmemesi üzerimdeki huzursuzluğu birazcık azalttığında bakışlarımı gözlerinden çekip ilerideki kayalıklara diktim. Ve kafamla sakince onu onayladım.
"Pekala, o zaman biraz bekle." diye mırıldandığında tamamen geri çekildi ve ben de böylelikle rahat bir nefesi ciğerlerime çekebilmiş oldum.
Taehyung arkasını dönüp yüzmeye başlamıştı ki, bir anda duraksadı ve bakışlarını bana çevirip ifadesizce konuştu. "Merak etme kimseye söylemeyeceğim."
Kafamla onu onayladığımda ise tepki vermemiş, tekrardan önüne dönerek yüzmeye başlamıştı.
Yine gitmişti.
Ama bu sefer geleceğine emindim.
Bana yalan söylüyor olabilirdi, belki de umursamayacak ve arkadaşlarıyla takılıp, sonra ise evine gidecekti. Ne de olsa onu tanımıyordum. Nasıl birisi olduğunu daha bilmiyordum. Bütün bu ihtimallere karşın yine de bekledim.
Çünkü bana beklememi söylemişti.
Gelmeyeceğim dememişti.
Sırf bu yüzden koca bir denizin ortasında, bedenim titrerken ve kayalıkların arasında yalnızlıktan korkarken bekledim onu.
Bunun bir ihtimal olduğunu bilsem de, yine de onu beklemeye karar vermiştim.
Çünkü gelecekti.
Bu aptalca ama onda ki bütün ihtimalleri seviyordum ben.
"Y"
Sınır dolmadan geldim çünkü ben sizin kadar sabırlı değilim dldmdşs. Neyse sürpriz yapayım dedim.
Bu kez vote sınırı yok kardeş. Gönül rahatlığıyla okuyun.
Oy ve yorumlarınız ve sabırınız için bolca teşekkür ederim~
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top