0.8
priscilla ahn - dream
∞
Ağaç dalları kuruyup gidecek, sararmış yapraklar havada uçuşacak ve akreple yelkovan durmaksızın yarışacaklar. Belki dünya dağılacak, kuşlar uçmayı bırakacak. Okyanuslar taşıp herkesi boğacaktı. Kısacası, aklınıza gelebilecek herşey olabilirdi.
Ama olmadı.
Ben herşeye rağmen, yine, tekrardan, yeniden bahçenin en kör noktasında durmuş, ağacın altında çizim yapan onu izliyordum.
İnce uzun parmaklarının arasında tuttuğu kalemi kağıdın üzerinde öyle bir haraket ettiriyordu ki, sanki çizgiler onun dokunuşuyla dans ediyordu. Arada siyah kalemini dudaklarının arasına yerleştirip parmak uçlarıyla çizimini gölgelendiriyordu. İşte o zaman diliminde ben ayakta zor duruyordum. Yumuşak, dolgun dudaklarının arasında tuttuğu kalemi bile kıskanıyordum.
Bir sonraki hayatımda dünyaya kalem olarak gelmek isterdim.
Onun favori kalemi olarak.
Tanrı beni cezalandırıyordu sanki. Onunla.
"Tuhaf kız." Arkadan duyduğum tanıdık sesle panikleyerek elimdeki kitabı yere düşürmüştüm. Ah, kahretsin.
"Ne var?" diyerek ölümcül olduğunu sandığım bakışlarımı Jungkook'un üzerine sabitleyip, yerdeki kitabımı hırçınla aldım.
"Ne yapıyorsun sen?" Omuzumun üzerinde çalıların arkasına bakınmaya başladığında ellerimle gözlerini kapatarak onun görüşünü engelledim.
"Hiç. Hiçbir şey."
"Yah! Ellerini gözlerimden çek! Neye bakıyordun?" Jungkook gözlerinin üzerindeki ellerimden tutup tek seferde beni kendinden ayırdığında yere doğru savrulmuştum.
Ya bu çocuk hayvanın önde gideniydi, ya da benim bünyem çıt kırıldımdı!
"Ah, üzgünüm." Ayağa kalkmama yardım etmek için koltuk altlarımdan tutup beni kaldırdığında hızla önüne geçip onu arkaya itmiştim.
"Sen neden buradasın?" diye sordum sertçe.
"Bilmem. Ben genelde Taehyung için gelirim buraya. Az ileride hep çizim yaparda.." Jungkook aniden duraksayarak kaşlarını kaldırdı ve sorgularcasına yüzümü incelemeye başladı. "Hey yoksa sen, Taehyung'u mu dikizliyordun?"
Hızlıca beni geçip çalıların oraya doğru gittiğinde arkasından koşar adımlarla gitmiştim ama onun koca adımlı ayaklarına karşı benim adımlarım yarışa bile giremezdi.
"Siktir." diyerek işaret parmağıyla Taehyung'u gösterdi. "Sen gerçekten onu izliyordun."
"Hayır onu izlemiyordum!" diye bağırdığımda gerçekten sinirlendiğimi hissetmiştim. Neden herşeye burnunu sokuyordu bu çocuk? Hem neden sürekli sürpriz yumurta gibi karşıma çıkıyordu?
"Peki ne yapıyordun öyleyse?" Kollarını göğüsünde birleştirip tek kaşını kaldırırken alayla sormuştu.
Güzel soru.
Bakışlarımı ondan kaçırıp etrafta gezdirmeye başladım. Ne yapıyordum ben gerçekten? Ona ne diyecektim?
"Kitap okuyordum." Aniden aklıma yeni gelmiş gibi elimdeki kitabı gözüne sokarak havaya kaldırdım. "Burası sessiz sakin. İnsan ayağı basılmayan topraklar. Tam kitap okumalık. Sen de oku bence. Kültürün artar, hayvanlığın azalır. Garantisi benden canım arkadaşım."
Jungkook'a kocaman gülümseyerek elimdeki kitabı ona uzattığımda göğüsünde birleştirdiği kollarını açarak beni tuhaf tuhaf süzmeye başladı. "Canım arkadaşım?" dedi kuşkuyla. "Sen kesin yalan söylüyorsun."
Benim takip edemediğim bir hızda çalıların arasından fırlayarak çıktı ve Taehyung'a doğru ilerlemeye başladı. Eşzamanlı olarakta bağırmıştı. "Taehyung!"
Söyleyecekti.
Gözlerim iri iri açıldığında ben de çalıların arkasından fırlamış, Jungkook'un koluna yapıştığım gibi onu çalıların içine geri çekmiş, bacağına bütün öfkemi kusacak bir şekilde tekmeni yapıştırmıştım.
Jungkook acıyla inleyerek yere oturduğunda, bacağını sıvazlıyordu. "Kahretsin. Sakat kaldım." Ölümcül bakışlarını yüzüme çıkarıp gözlerini kısarak bana bakmaya başladı. "Sen görürsün küçük cadı!"
Ve aniden bağırmaya başladı. "Taehyung! Taehyung!"
Göğüs kafesim hızla inip kalkmaya devam ettiğinde, ne yapacağımı bilmeden, onu nasıl susturacağımı bilemeden, yakasından tuttuğum gibi onu yere yatırıp üzerine çıktım.
"Adam öldürüyorlar yardım edin! Genç yaşımda gideceğim! Taş gibi çocuğum."
Jungkook saçmalamaya devam ettiğinde ellerimle ağzını sıkaca kapatarak seslerinin boğuk çıkmasını sağlamıştım.
"Jungkook beni bir dinle." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım. Ama adı üstünde çalıştım çünkü hiç susmuyor, dizginlemiyordu kendini. Sanki etini kemiğinden ayırıyordum.
Aslında kötü bir fikir değildi. Bir ara bunu onun üzerinde denemeyi düşünüyordum. Sınırlarımı çok zorluyordu çünkü.
"Jungkook bir sakinleş." dediğimde aniden göz göze geldik ve sustu. Hele şükür!
"Onu dikizlemiyordum. Sadece merak ediyordum. O diğer herkesten farklı görmüyor musun? Hep çok üzgün. Sadece neden bu kadar kırık ve üzgün olduğunu merak ediyordum. Sadece merak, bunu ona söyleme. Lütfen."
Jungkook sessizce beni dinledikten sonra bağırmayacağını umut edip ellerimi dudaklarından ayırdım. "Sadece merak?" diye sordu ciddiyetle.
"Evet, sadece merak." diye aynı ciddiyetle onu onayladım.
"Pekala." diyerek uzandığı çimenlerden doğrulduğunda karnının üzerinde oturduğum için bacaklarının üzerine kaymış, hemen dibinde durmuş olmuştum. Bu çok rahatsız edici bir durumdu.
"Ona söylemeyeceğim." diye mırıldandığında boyu benden uzun olduğu için kafamı kaldırarak ona baktım. Nefesi yüzüme değiyordu ve bu yakınlık çok rahatsız ediciydi.
Onun üzerinden kalkmaya yeltendiğimde odak alanıma başka biri daha girmiş, olduğum yerde kalakalmamı sağlamıştı.
Az ileride durmuş, şaşkınlıkla Jungkook'a ve kucağında oturan bana bakıyordu. Tamam, bu durum yanlış anlamaya çok müsait bir durumdu.
"Sanarım yanlış bir zamanda geldim. Üzgünüm. Ben en iyisi gideyim." Taehyung bakışlarını bizden kaçırıp etrafta gezdirmeye başladığında panikleyerek hızlıca konuşmuş ve hiçbir şey söylememe kalmadan arkasını dönerek gitmişti.
Yanlış anlamıştı.
Taehyung görüş açımdan çıktığında, Jungkook'un üzerinden hemen kalkarak yüzümü ovuşturmaya başladım. "Yanlış anladı, yanlış anladı, yanlış anladı.." Kendi kendime fısıltıdan farksız bir şekilde konuşuyor, okulun bahçesinde bir sağa bir sola gidiyordum.
"Sen gerçekten tuhafsın biliyorsun değil mi?"
Jungkook ağaçların birine yaslanmış düşünceli gözleriyle beni süzdüğünde duraksayarak ona baktım. "Git başımdan."
Ellerini ceplerine sokup bana doğru yürümeye başladı ve tam önümde durduğunda üzerime eğilip fısıldamaya başladı. "Belki bilmek istersin diye söylüyorum, Taehyung eksiden çok mutluydu. O kadar çok şaklabanlık yapardı ki, onun yanında iki saniye bile dursan gülmekten karnına kramplar girerdi."
Duraksayarak geri çekildi ve normal bir sesle konuşmaya devam etti. "O kaybetti tuhaf kız. O kadar çok kaybetti ki artık kaybetmeyi bile kaybetti. Kazanmak ne bilmiyor. Çünkü hiç kazanmadı. Çünkü hep adil savaştı."
"Neyi kaybetti?" diye kendime engel olamayarak sordum.
"Başta gülümsemesi olmak üzere herşeyini."
"Hiç mi birşeyi kalmadı yani?" dedim fakat, sesim istemsizce çok kısık çıkmıştı. Şu an deli gibi ağlamak istiyordum. Çünkü gülümseyemediğini çok iyi biliyordum. Onun yanına her yaklaştığımda bunu hissediyordum.
"Senden adam kaçırmanı neden istedik biliyor musun? Aslında adam kaçırmıyoruz, bizden aldılar onu ve bizde geri almak istiyoruz. Ama erkek başımıza yapamayız. Taehyung okuldaki herkesi izliyordu ve seni seçti. Sana güvendi."
"Neden ben?" diye sordum.
"Hatırlıyor musun Jennie isimli bir arkadaşınla ceza alıp kimya laboratuvarında soğanları incelediğiniz günü. Neden ceza almıştınız? Sadece öğretmeni dinlemediğiniz için mi? Sanmıyorum. Taehyung'un dersten kaçarak çizim yapmasını öğretmenler öğrenip disiplin cezası vermesin diye bütün sınıfı kaçması için ikna etmiştin. Ve yakalandığınızda herşeyi kendi üzerine almıştın."
Haklıydı.
"Sana güvendi çünkü bunu karşılıksız yapmıştın. Onun hiçbir zaman kafasına kakmadın. Haberinin asla olmayacağını bildiğin halde yaptın bunu. Hatta hiç kimsenin bilmemesi için uğraştın. Ona bile söylemedin, onu koruduğunu. Ama anladı, çünkü aptal değildi."
Derin bir nefes alarak bakışlarını etrafta gezdirdi. "Belki Taehyung buna kanar ama beni kandıramazsın tuhaf kız. Sen ona aşıksın."
"İsmim Lisa." diyerek sakince konuştum ve arkamı dönerek yürümeye başladım.
Aşığım evet.
Ama o bana bakmaz ki.
-
Okulun boş koridorunda yurda gitmek için ilerliyordum. Kumsal gezisi iptal edilmişti. Çünkü havaların bir tık daha ısınmasını bekleyeceklerdi.
Koridoru döndüğümde dans odasıyla karşı karşıya olan müzikal odanın önündeki sandalyelerde onu gördüm. Öylece oturmuş beyaz zemini boş boş izliyordu.
Belkide ona yardım etmeliydim. Hep yaptığım gibi ona yine iyilik yapıp hayatından çıkabilirdim.
Ama hiç fark etmediğim bir gerçek vardı. Ben ona iyilik bile yapsam hayatına asla girmemiştim. Hep uzaktan, hep onun dışından, haberi olmadan yapmıştım.
"Merhaba," diyerek yanına oturdum. Bakışlarını izlediği zeminden çekmeden kısık sesle bana karşılık vermişti. "Merhaba."
"Evet zemin çok pürüzsüz. Çok güzel. Şimdinin ressamları özel eserlerini zeminin üzerinde işliyor. Baksana yine döktürmüşler. Şu desenlere, şu renklere bir bak.."
Saçmalamak yolunda emin adımlarla ilerliyordum ki, Taehyung kafasını kaldırıp bana ifadesizce bakmasıyla konuşmama son verdim.
Esas konuya geç Lisa. Esas konu!
"Aslında çok saçma gelecek yani bunu sana açıklamam ama karşımda kim olursa olsun beni yanlış anlamasını asla istemem. Jungkook'la öyle bir ilişkim yok. Gerçekten. Sabah gördüklerin sadece bir yanlış anlamaydı."
Bakışlarımı ona çevirdiğimde arkasını sandalyeye yaslayarak karşı duvarı izlediğini gördüm. Niye bu kadar tükenmiş bir hali vardı? Niye bu kadar yorgundu.
"Açıklamak zorunda değilsin." diyerek aynı bakışları gibi yorgun sesiyle mırıldandı. "İlgilenmiyorum."
Bunu biliyorum Kim Taehyung. Sen ilgilenmiyorsun. Benimle.
Bunu gerçekten çok iyi biliyorum.
Ama sorun değil. Senden bunu istemeyeceğim zaten.
Bir süre sessizce karşı duvarı izlemeye başladık. Kalkıp gitsem tuhaf olacaktı, otursam yine tuhaf kaçacaktı. Ama oturmak istiyordum. Onun yanında olmak istiyordum.
Yalnız kalmasın, herşeyi kendi başına üstlenmesin, yorulduğunda sırtını yaslayacak birisi olsun istiyordum.
O karanlık parkta bir daha ağlamasın istiyordum.
"İlgilenmiyorsun biliyorum ama ben yine de anlatacağım. Dinlemek istemezsen kalkıp gidersin. Senin yerine burada bir sürü duvar var, onların kulağını kanatana kadar konuşabilirim nasıl olsa." diyerek gülümsedim ve iç çektim.
Gidecekti biliyordum.
Ama ben yinede aptal gibi onunla konuşmaya çabaladım.
"Ben küçükken bir sürü oyuncağı olan o çocuklardan değildim. Bir tane oyuncağım vardı. Onuda, mahallenin en yalnız çocuğu, hiç arkadaşı olmayan birisi vermişti. Kırmızı bir arabaydı. Şimdi ben, kız çocuğu olduğum için arabalar yerine bez bebeklerle oynamayı isterdim tabii ki. Bu yüzden o arabayı hiç sevmezdim ama ondan başka oyuncağımda yoktu."
Kendi kendime gülerek devam ettim. Daha gitmemişti çünkü. Benim için küçükte olsa parlak bir umut vardı.
"Daha sonra diğer kızlar arabam var diye benimle oynamamaya başladı. Onlar gibi oyuncaklarım olmadığı için beni aralarına alamadılar. Ben de yalnız başıma kırmızı arabamla oynamaya başladım. Sonra bana arabayı veren o çocuk geldi ve onunla oynamamı istedi. Ben de kabul ettim. Çünkü yalnızlık hiç iyi bir şey değildi Taehyung. İnan bana, canını acıtıp dururdu."
"İşte onunla oynamaya başladım ve o kırmızı araba benim en sevdiğim oyuncağım oldu. Daha sonra o çocuk gitti. Yarın oynamak için sözleşmiştik. Onu bekledim, onu o parkta gerçekten çok bekledim. Ama o hiç gelmedi."
Taehyung hâlâ gitmemişti. Hâlâ benim yanımda oturuyordu. Ciğerlerime onun karışık kokusunu çekip kendimi tutamayarak gülümsedim. Çok mutluydum. Benimle ilgilenmediğini söylemişti ama hâlâ yanımdaydı.
"Bir oyuncağı oyuncak olduğu için değil, sana yaşattıkları için seversin." diyerek iç çektim.
"Ve ben oyuncağın sahibinin bana yaşattığı mutluluktan dolayı o oyuncağı o kadar çok seviyorum ki, hâlâ her gün çantamda taşıyorum."
Çantamın kulpunu sıkıca kavrayıp göğüsüme bastırdım. "Şimdi bunları sana neden anlatıyorum diye soracaksın. Bunu sormaya hakkın var. Ama sebebi yok. İçimden geldiği için anlatıyorum. Benim hakkımda birşeyleri bilmeni istiyorum. Senin için gereksiz olsada bil diye."
Bakışlarımı ona çevirip tepkisini ölçmek için ona bakmaya başladığımda yüzümdeki gülümseme donup kaldı.
Çünkü beni dinlemiyordu.
Çünkü beni asla duymamıştı.
Çünkü uyuyordu.
Çok mu yorgundun Taehyung? O yüzden mi sesimi masal sanıp uyumuştun? Ya da benden sıkıldığın için mi uyumuştun? Gözlerim istemsizce dolduğunda onları tutamadım ve gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı.
Ayağa kalkıp üzerimdeki ceketi çıkardım ve onun üzerini örttüm. Neden geceleri uyumuyordun ki aptal adam? Neden kendine bu kadar eziyet ediyordun?
Taehyung'un esmer tenine ve çökmüş göz altlarına bakarak iç geçirdiğimde, kirpiklerimden damlayan bir gözyaşı onun yanağına düştü. Düştü ve sanki onun gözyaşıymış gibi yavaşça aşağıya doğru akmaya başladı.
Gözyaşımı hissetmedi.
Sesimi duymadı.
Gerçek kaybeden aslında bendim.
"Y"
Merhaba millet,
Biraz geciktiğim için özür dilerim. Yeni bir hikayeye başladım. Okumak için profilimden ulaşabilirsiniz.
"Nothingness - min yoongi."
Bu arada yeni okuyucalar gelmiş. Hepinize hoş geldin diyorum ve sınırı biraz daha yükseltiyorum. Alkış! Ama çok fazla yükseltmeyeceğim çünkü beni parçalayabilirsiniz.
Bütün bölümler 25 voteni geçtiğinde geri döneceğim. Hayalet okurları ekranın sol köşesindeki yıldıza tıklarken alalım.
Bu arada bölümleri gittikçe daha uzun yazıyorum. Değerimi bilin ulen. Şdmddlsd
Umarım beğenirsiniz :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top