0.3
Selena Gomez - Only you
∞
"Hayır anlamıyorum gözlük bile takmıyorsunki sen. Gözlerinde bozuk değil. Sen kesin bakmayı bilmiyorsundur." Jennie dırdırcı bir anne misalı söylenmesini meyve suyumu içerken kulak ardı etmeye çalışıyor, yürüdüğümüz bahçede bakışlarımı ondan başka heryerde oyalıyordum. Gerçi bahçede yürüyebilmeyen tek kişi gibiydim.
Jennie'le yürüyorduk ama ben daha çok burkulan bacağımı arkamdan sürükleyerek yürümeye çalışıyordum.
"Hey şu YouTube'de cover yapan Park Cha Young değil mi? Onunla okul için röportaj yapmam gerek. Hadi sağlıcakla kal JenJen."
Jennie'nin dırdırından sıkılmış bir şekilde sıyrılmak için harika mı harika bir çözüm ürettim fakat, adım attığım anda Jennie saçımdan tuttuğu gibi geri yerime çekmişti. Şimdi çık işin içinden çıkabilirsen.
"Ah, acıdı." Saçımı tuttuğu eline art arda yumruklar indirmeyi denedim. Ama adı üstünde sadece denedim çünkü saçımın çekilmesine dayanamazdım. Hem Jennie fazla şiddet yönelimli birisiydi!
"Kötü kız." Jennie saçımı bıraktığında bıkkın bir nefesi okulun büyük bahçesinde dışarı savdı ve kollarını göğüs hizasında birbirine kavuşturdu.
"O kızla pek yıldızlarımız barışmadı biliyorsundur. Onun yanına gidersen gözlerini kaşıkla oyup, seni otuz dokuz kez bıçaklar ve denize atarım. Şimdi seç gidecek misin? Kalacak mısın?"
Ağzım şokla açıldığında göz kapaklarım da sonuna kadar faldaşını anımsatacak bir hale bürünmüştü. "Jennie biraz fazla abartmıyor musun? Alt tarafı dans partisinde pişte oldunuz."
"Ve üzerime su döktü." Jennie gözlerinden ışın kılıçları fırlatır gibi bana bakmaya başladığında onu sakince onayladım. "Evet,"
"Ve beni tuvalete kilitledi." Jennie'nin dans partisinde çıldırmış hali aklıma geldiğinde kendimi tutamadım ve kıkırdadım ama ölümcül bakışları yüzümü delip geçtiğinde hızla kendimi toparlamayı başardım. "Evet."
"Ve sen onun erkek arkadaşına kızın ifşa fotoğraflarını attın."
Jennie saçlarını arkaya savurup burun kıvırdı. "Az bile yaptım Lalisa Manoban."
"Bugün biraz fazla 've' kelimesini kullanmıyor muyuz sence? O sözcükten soğudum resmen." Gülümseyerek az ileride oturup kulaklık takan Cha Young'u süzerek aniden bağırdım ve koşmaya başladım. Gerçi bir ayağım sakatken buna nasıl koşmak denirdi orası belirsiz.
"Seni seviyorum JenJen, lütfen beni affet."
Cha Young'un masasına kendimi fırlatır gibi paldır küldür oturduğumda irkilerek şaşkın bakışlarını üzerime dikmişti. Aslında iyi kızdı. Ama herkesin anlaşamadığı birisi illaki olurdu.
Mesela benimki dünden itibaren Jungkook'tu.
"Merhaba Cha Young." Uzanıp kızın kulaklığını kulağından çekerek çıkardım. Bu sırada Jennie'de masaya varmış ukala bir tavırla Cha Young'a bakmadan yanıma oturmuştu. Ah, hava çok güzel değil miydi bugün? Ama sanarım yakında iki kuzgun boğa gibi bakan kız kavgasında arada karışıp geberecektim.
"Senin burada ne işin var?" Cha Young sinirle direk konuya girdiğinde Jennie keskin bakışlarından ona fırlatarak saçlarını arkaya savurmuştu.
"Tabii ki de senin muşmula suratını inceleyerek kendi göz zevkimi bozmak ve duş aldığın parfümünü solumak için gelmedim şekerim."
"Haha hihi hoho!" Cha Young sinirle gülerek kulaklığını geri taktı.
"Biraz kibar olabilirsin JenJen." diyerek gözlerimi devirdim ve taktığı kulaklığını uzanıp tekrardan çıkardım. Bu kezde Cha Young'tan keskin bakışlar yediğimde kendi ölüm fermanıma kendi ellerimle imza attığımı anlamıştım.
"Dinleyin okulun en güzel iki afeti. Şu saçma atışmalarınızı kesin ve beyaz bayrak çekin lütfen. Okulun gözdesi iki güzelliğin böyle didişip durması akıl alır gibi değil."
Derin nefes alarak ikisinin arasında bakışları gezdirmeye başladım. "Hem hayat kısa, kuşlar uçuyor."
İkiside sessiz kalıp odak alanlarına beni almayı başardığında onlara kocaman gülümsedim. Bu yapmacıklıktan uzak samimi bir gülümsemeydi.
"Yıl sonu gösterisinde birlikte çıkış yapmaya ne dersiniz? Okulun muzikal kısımında bir grup istifa vermiş ve yıl sonuna kadar yeni bir grup oluşturmaya çalışıyorlar. Cha Young senin sesin çok güzel, Jennie'nin de senden aşağı kalır yanı yok gerçi. Bir düşünün derim."
Arkaya yaslanıp kollarımı göğüsümde birleştirdim ve düşünceli yüzlerini incelemeye başladım. Bu kızları yola getirmek çok kolay olmuştu. Hele Şükür!
Cha Young masanın altındaki elini çıkarıp Jennie'ye uzattığında, Jennie kaşlarını kaldırmış onun beyaz parmaklarını bir süre süzdü ve yapacak birşeyi kalmamış gibi elini tutup sıktı.
"Anlaştık."
"Anlaştık."
İkisi uzun bir süre birbirlerine bakarak el sıkıştıklarında bende bakışlarımı okul bahçesinde gezdirmeye başlamıştım.
Acaba Taehyung neredeydi?
Gerçi hislerimden haberdar olmasa da reddedilmiştim ama onu merak etmekten kendimi alamıyordum. Bir taraftanda sürekli Jennie'nin ona olan hislerini hatırlayıp kendi kendimden utanıyordum. Herşey bu kadar zor olmamalıydı.
Kitap oku, müzik dinle, film seyret, arkadaşlarla takıl, gül, sohbet et, şakalaş. Ne yaparsam yapayım bir türlü geçmiyordu. Sadece hissettiklerimi bir süreliğine bastırmaktan başka bir işe yaramıyordu bütün bunlar.
Hisler yok olmazdı, sadece sönmüş bir volkan misali sessizce beklerlerdi, patlama zamanını.
Okulun girişinde bir grup adamı fark ettiğimde gözlerimi kısarak görüntüyü netleştirmeye çalıştım. Bunlar bizim dörtlü şövalyeydi. Jin, Yoongi, Namjoon ve Hoseok.
Üst sınıf oldukları için onlara herkes dörtlü şövalye derdi. Nerede bir olay olsa hep içindeydiler. İyi yanları da vardı tabii, kötü yanları olduğu gibi.
"Kahretsin! Seni geberteceğim dallama!" Jennie'nin sesini duyduğumda bakışlarımı hızlıca dörtlüden çekip onların üzerine diktim. Fazla bile dayanmıştılar gerçi.
Cha Young önündeki yemeği anladığım kadarıyla Jennie'nin yüzüne fırlatmıştı. Kendimi kıkırdamadan tutamayacağımı anladığımda hızla ayağa kalkıp kendimi toparladım. Eşzamanlı olarak Jennie'de ayağa fırlamış Cha Young'un saçlarına yapışmıştı.
Liseli kız kavgası.
Cidden mi?
"Bırak beni sürtük! Elime siyah şeyi süren sendin." Cha Young bağırdığında okulun bahçesindeki bütün bakışların bize döndüğünü fark ettim. Dörtlü şövalye bile onların kavgasını izliyordu. Eğer daha fazla kavga ederlerse müdürün odasını boylayacaklardır.
"Bebeğim, bebeğim, bebeğim. Durun. Burası kavga etmek için hiçte iyi bir seçim değil. Az ötede ara sokak var. Oraya gidelim olur mu?"
Jennie bana ters bakış attığında elleri hâlâ Cha Young'un saçında, onunda elleri Jennie'nin kulaklarındaydı. Anlaşılan ayrılmayacaklardı. Niye bu kadar zordu ki herşey?! Tanrım.
Ani bir kararla masanın üzerine çıktığım gibi masanın üzerinde duran Cha Young'un yemek tepsisini alıp içindeki yemekleri önüme gelene fırlatmaya başladım. "Yemek savaşı millet!"
Kalabalık aniden haraketlendiğinde yemek fırlattığım insanlar da öfkeli bir şekilde bana yemek fırlatmaya başlamışlardı. Ve böylelikle okulun bahçesi bir güzel karışmış, liseli kız kavgasını izlemeye ara verilmişti. Ama kılıfımı basabilirim ki, bu olay benim başımda patlayacaktı.
Ama sorun değildi. Gerçekten.
Bakışlarım hararetle yemek kavgası yapan kalabalığa takıldığında Jungkook'un buraya geldiğini gördüm. Ondan az ötede de müdür yardımcısı dışarı koşuşturuyordu.
İşte şimdi sıçmıştım.
"Hey, tuhaf kız." Kalabalığı yararak ayakta durduğum masaya taraf gelen Jungkook'un sesini duyduğumda bakışlarımı üzerine sabitlemiş "Ne var?" diyerek onu terslemiştim.
"Sana yardım etmeye geldik. Burada biraz daha kalırsan müdür yardımcısı ağzına sıçar."
Kaşlarımı aniden çattım. "Geldik?"
"Evet, geldik." Kalabalığın arasından Jungkook'un yanına fırlayan Taehyung'u görmemle öylece birkaç saniye kalakalmıştım.
Yardım?
Bana?
Geldik?
Taehyung?
Müdür yardımcısı?
Ne?
Ne kadar şaşırsamda şaşırmamışta sanki çok normal bir şeymiş gibi omuz silktim. Sanki umursamıyordum. Bak, bak, bak yalana bak!
"Peki atlıyorum, yakala beni Taehyung." diyerek arkamı onlara döndüm ve kalabalığın arasında kaybolmuş Jennie ve Cha Young'u bakışlarımla aradım ama orada yoktular.
"Neden ben?" Taehyung'un kalın sesini duyduğumda omuzumun üzerinden ona bakarak kaşlarımı çatmıştım.
"Çünkü Jungkook kıçımı eller."
Bahaneyede bak sen. Lalisa Manoban bahane üretmek için kitap okumalısın acilen.
Taehyung'un cevabını beklemeden kendimi arkaya bıraktım ve rüzgarın tenime ani bir darbe indirmesiyle güçlü kolların tam ortasına düşüverdim. İtiraz etmesine rağmen beni tutmuştu.
Ciğerlerime tıka basa dolan karışık kokunu soluduğumda kapattığım gözlerimi açtım ve onunla göz göze geldim.
"Benim ellemeyeceğimi sana düşündüren şey nedir?"
Ciddiyetle bu soru sorduğunda yüzüme diktiği bakışlarını önüne çevirmiş yürümeye başlamıştı. Jungkook'ta yanımızdan ilerleyerek birşeyler anlatıyordu ama aslında pek duyamıyordum ne dediğini.
Taehyung'a cevap vermedim. Çünkü bu sorunun cevabını ben bile bilmiyordum.
Onu seviyor olabilirdim ama bu onu dünyanın en temiz kalpli insanı yapmazdı.
Kötü çocuk bile olabilirdi. Sonuçta ben onu, onun izin verdiği kadarıyla tanıyordum. Ağacın altında çizim yapan kişiyi seviyordum. Bana dans odasında öğüt veren kişiye aşıktım.
Gerçek Taehyung'u tanımıyordum bile.
Okulun arka bahçesindeki kör noktalardan birine vardığımızda Taehyung durdu ve bakışlarını bana çevirdi. Yine göz göze gelmemek için bunu hissetmiş gibi kafamı önüme çevirmiş bakışlarımı dizlerime sabitlemiştim.
Bu kadar göz göze gelmek riskliydi. Anlayabilirdi.
"Yerin rahat mı?" Alayla mırıldandığında nefesi yüzüme değmiş, kalbime motor takmıştı. Bu kadar yakınımda olursa kalbimin at koşuşturmasını duyabilirdi.
Anlayabilirdi.
"Ha, evet yani hayır. İndir beni." Tedirginlikle saçmalamaya başladığımda alnıma gelişigüzel bir şaplak indirdim ve kendimi sessizlik çukuruna attım. Konuştukça batıyordum resmen.
Taehyung beni kucağından indirdiğinde dengemi sağlayamayıp duvardan tutunmuştum. Bu adam benim başımı döndürüyordu.
"Hadi ötün bakalık küçük kuşlar." diyerek alayla mırıldandım ve kollarımı göğüsümde birleştirdim.
"Neyi?" diye sordu Jungkook kaşlarını kaldırıp.
"Beni oradan çıkartmağınızın bir karşılığı olmalı. Öyle birşey ki kabul etmeyeceğim, bu yüzden beni kendinize borçlu bırakmak için anı kolluyordunuz."
"Lanet çok zekisin." diyerek Jungkook ıslık çaldı ve gülmeye başladı. "Ama nasıl anladın ki? Hiç açık vermedik."
"Zeki değilim, fazla dikkatliyim. Mafyacılık falan oynamıyorsunuz. Bir haftadır sürekli karşıma çıkıyorsun ki, okul hayatım boyunca seninle hiç karşılaşmadım. Ve muhteşem yeteneksiz bir takipçi takmışsınız peşime. Adamın yüz benlerine kadar ezberledim neredeyse."
"Allah seni kahretsin Jimin. Çık dışarı." Jungkook alnını ovuşturarak bağırdığında isminin Jimin olduğunu öğrendiğim çocuk duvarın arkasından dışarı çıktı ve gülümseyerek buraya doğru yürümeye başladı.
"Söyleyin artık. Yemem gereken disiplin cezası olabilir. Okulun bahçesini birbirine kattım." Sıkıntılı bir nefesi dışarı üflediğimde Taehyung'a bakarak mırıldanmıştım.
"Tamam ama kabul etmek zorundasın. Aksi taktirde bunu sana söylediğimiz için çok kötü şeyler olabilir." Jimin ellerini ceplerine sokup dudak büzdüğünde söylediği keskin kelimelere inat çok tatlı görünüyordu.
"Annemin porselen takımına benziyorsun." dedim kendimi tutamayarak.
Ortamdaki gergin hava karşımdaki üç Yunan Tanrısı gibi gökdelenin birbirlerine bakmasıyla sessizliğe gömülürken ben de sırtımı duvara yaslayıp onları incelemeye koyulmuştum.
Bir anda herkes kahkaha attığında ifadesiz yüzümle hâlâ onları izliyordum. Bakışlarım Taehyung'a kaydığında onun da hafifçe tebessüm ettiğini görmüştüm ve bu beni mutlu etmişti. En azından nefret ettiği birisi değildim.
İnanın bana, bazen görünmez olmak, nefret edilmekten iyidir.
Herkes aniden ciddileştiğinde küçük şakam arada kaynayıp yok olmuştu. Taehyung'un üzerimdeki bakışlarını fark edip ona baktım. Bugün bilmem kaçıncı kez göz göze gelmiştik. Ve duygusuz sesiyle konuştu.
"Adam kaçıracaksın."
"Y"
Merhaba millet,
Sol alt köşede gökyüzünden fırlamış bir yıldız duruyor olacak, fakat içi boş. Onu umutlarınızla turuncu renge boyayabilirsiniz.
Kısacası oy verin. Dldndş
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top