0.1
Aurora - Runaway
∞
"Eğer bir öğretmen sana yanlışsın diyorsa o kafanı önüne eğip, dünyanın en ilgi çekici manzarasıymış gibi zemini izlemek zorundasın Lisa. Sağ yanağına tokat mı attı? Sol yanağını çevir. Yüzüne mi tükürdü? Gıkını çıkarma."
"Ama.."
"Ne aması be?! Senin yüzünden odamda ayaklarımı uzatıp dizi izlemek yerine, aptal kimya laboratuvarında ceza aldığım için beklemek zorundayım. Adaleti, ekmek tuz diye kafanda kırmak istiyorum şu an."
Jennie öfke dolu gözlerle yüzümü en ince ayrıntısına kadar incelediğinde bakışlarımı ondan kaçırarak pencere camından dışarı çevirdim. Bahçede basketbol oynayan Yunan Tanrıları gibi bir sürü yakışıklı taş vardı ama biz onları yakından izlemek yerine, kimya laboratuvarındaki soğanları inceliyorduk.
Soğan yüzünden akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.
"Jennie hadi mutsuz olduğumuz anıları hatırlayıp üzülelim de, gözyaşlarımız boşuna akmamış olsun bari." diyerek sakince mırıldandım. Fakat onun sakinlik anlayışı benim tam zıttımdı.
"Sabahtan beri soyduğum şu soğanları göz bebeği diye gözlerini oyup oraya yerleştiririm Lisa, ömrünün geri kalanında kara yazım, gün bahtım diye oturup doya doya ağlarsın."
İşaret parmağımı ve baş barmağımı hızlıca dudaklarıma götürerek görünmez fermuar çektim. "Peki, sustum."
Jennie önüne dönerek soğanları incelemeye koyulduğunda sıkıntılı bir nefes dudaklarımdan havaya atlayıp boğazıma dolandı. Sıkılıyordum. Ve en önemli detay; Kimyadan nefret ediyordum.
"Seninki yine aynı ağacın altında, aynı pozisyonda birşeyler çiziyor." diye konuştuğumda elimin tersiyle gözyaşlarımı silmiş, meraklı bakışlarımla pencereden dışarısını izliyordum.
Jennie elindeki soğanı ve neşteri masaya gelişigüzel bırakarak -hayır, adeta fırlatmıştı- pencerenin önüne, yanıma gelip dışarısını izlemeye koyuldu. Onun aniden değişen ruh haline bakarak kendi kendime sırıttım.
"İşini biliyorsun Kim Jennie." diyerek dirseğimle onun kolunu yavaşça dürttüm. Mutluydu.
Jennie'nin asık suratında ani bir gülümseme kendine ansızın yer edinmiş, bulaşıcı bir hastalık gibi benim dudaklarımada bulaşmıştı.
"Esas kız, ne zaman midendeki kelebekleri ona söylemeyi düşünüyorsun acaba? Okulun bitmesine şurda üç aydan az bir süre kaldı. Bir daha göremezsin, üniversiteye gideceğiz."
Jennie bana cevap vermediği halde kırık plak gibi sürekli ötmeye devam ediyordum. Ama sonunda konuşmamdan bıkmış gibi soğan kokan eliyle kafama gelişigüzel bir tane indirdi ve tekrardan masaya, işinin başına geri döndü.
"Söylemeyeceğim."
"Neden?"
"Çünkü midemde dediğin o aptal kelebeklerden yok. Ben sıradan liseliler gibi öyle boş şeyler yaşayamam.."
"Sen daha tehlikeli şeyleri seviyorsun tabii bilmez miyim?" Jennie elindeki soğanı soğukkanlılıkla bana attığında neredeyse geriye sıçramıştım.
Asi kız!
"Lisa sana küfür etmeme neredeyse ramak kaldı. O koca ağzını artık kapat lütfen ve şu lanet olası soğanları incelemeye devam et." Jennie elindeki neşteri bana doğrulttuğunda ellerimi havaya kaldırarak iri iri açtığım gözlerimle onu süzmeye başladım.
O neşteri bana saplamayacaktı. Ne kadar çılgın birisi de olsa bana, arkadaşına kıyamazdı ki?
Değil mi?
Jennie bir süre yüzüme sert bakışlarının eşliğinde bakmayı sürdürdüğünde dudaklarımı birbirine bastırarak onun ölümcül bakışlarına çaresizce karşılık vermiştim. Daha sonra neşteri indirip başka bir soğan aldı ve aniden gülmeye başladı.
"Rengin bembeyaz oldu korkak. Altına işedin mi merak etmiyor değilim gerçi. Sen Kim Jennie'nin arkadaşısın be. Biraz zırh giymiş savaşçı gibi ol. Ödlek." Jennie gülmeye başladığında bende onunla birlikte gülmeye başlamıştım.
Fakat bir süre sonra ciddileşerek konuşmasına devam etti. "Gucci'den teklif almış diye duydum. O yüzden yeni kreasyonu o tasarlayacakmış." dedi incelediği soğan hakkında defterine not alırken.
"Çok çalışıyor gerçekten. Yurtlarımız karşılıklı olduğu için pencereden onun odasını izliyorum her gece ve neredeyse bütün geceni odasının ışığı hiç kapanmıyor."
"Desene, karı koca iyice işkolik olacaksınız. Çalışmaktan birbirinizin göz rengini bile unutacaksınız." diyerek onu neşelendirmek için güldüm.
"Püüü size" tükürüğü olmayan sahte bir şekilde Jennie'nin yüzüne tükürdüm.
Ve uzun sohbetin ardında aldığımız cezanı yeni hatırlamış gibi soğanları en başından incelemeye başladık.
Arada bakışlarım Jennie'ye takılmıyor değildi.
Ağlıyordu. Ama bu gözyaşlarının soğan yüzünden olmadığını çok iyi biliyordum. Kırık kalbinin can parçaları yine duygularını kesiyordu.
Canı acıyordu. Bazen ben, onun ruhunun bile acıdığını hissediyordum.
O benim tek dostumda ama yine de içinden geçenleri, bana anlatmayıp kasması beni çok daha fazla yaralıyordu. Ona yardım edebilirdim ama o, bu savaşı kendi kazanmak istiyordu.
O kadar yalnız birisiydiki, yalnız savaşmak zorundaydı. Hiç kimse yoktu yanında.
O kadar çoktu ki yalnızlığı, savaş alanının ortasında yapayalnız kalmıştı. Ne savaşacak ordusu, ne de üzerine mızraklar ve oklarla gelen düşmanları vardı.
O kadar yalnızdı ki, ortada savaş bile yoktu açıkcası.
∞
"Sen gelmiyor musun? Neredeyse gece yarısı olacak." dediğinde aynadaki yansımama diktiğim bakışlarımı kapı aralığında durup çantasını karıştıran Jennie'ye çevirdim.
"Ben biraz pratik yapacağım. Yurt neredeyse on dakikalık yürüme mesafesinde. Gece yarısını geçmeden odada olurum. Merak etme anne."
Jennie aniden bakışlarını bana çevirdi. "Ben senin annen değilim. Benim senin gibi mallıkta rekor kırmış bir çocuğum olamaz."
Yüzümü buruşturduğumda hırçınla oturduğum yerden kalkıp ona arkamı döndüm ve şarkının sesini sonuna kadar açarak kendi kendime dans koreografisini yapmaya başladım.
Onu umursamayacaktım. Böyle sinirimi atlatmak daha kolaydı çünkü.
İki elimide zemine yaslayarak bacaklarımın yerden kesilmesine neden oldum ve ayaklarım tekrardan yere yaslandığında artık tavanla bakışıyorduk.
Okul ve stajyerler için inşaa edilmiş "W" isimli bir platformun üyesiydim. Jennie ve ben burada hem okuyor, hem de gelecek için bir sürü dalda çalışıyorduk.
Platformun kendi yurdu vardı ve zorunlu olarak orada kalmak gerekiyordu. Tabii kızlar ve erkekler için iki ayrı bina vardı.
Burada dans etmeyi seviyordum.
Yarım saatin ardından gece yarısının çoktan geçtiğini fark ettim. Ama koreografini hâlâ tam olarak tamamlamamıştım. Son hamleni yapmak için sol bacağımı havaya kaldırıp bir kuğunu anımsatacak şekilde 90 dereceli bir döngüde tuttum. En az beş saniye böyle kalmalıydım ama en fazla üç saniye yapabiliyordum bunu.
Bacağımın yavaş yavaş indiğimi hissettiğimde gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Yine yapamıyordum. Bir türlü olmuyordu işte.
Fakat, birkaç saniyenin ardından bir dakikaya yakın bir zaman geçti ama ayağım hâlâ zeminle buluşmamıştı. Gözlerimi şaşkınlıkla açtığımda daha yeni yeni ayak bileğime sarılan parmakları fark etmiştim. Bu da neydi böyle?
Birisi bacağımı tutarak havada kalmasını sağlamıştı.
Bakışlarımı ona çevirdiğimde arka planda çalan şarkı boğuklaşarak yok olmuştu sanki. Onu artık duymuyordum.
Kahverengi saçları, güneşin ışınlarından dökülen bir ağıtı hatırlatıyordu bana. Ama sanki ben harfleri bilmiyordum ve bu yüzden de okuyamıyordum.
Üzerindeki beyaz gömlek ve siyah kot pantolonla tamamen Gucci'nin podyumundan fırlamış bir mankenine benziyordu. Belkide okulda ona Gucci boy lakabının takılma sebebi tamamen buydu.
Kim bilir?
Ve böylelikle beş saniye doldu. Koreografini tamamladım.
Bu adam.. Jennie'nin abayı yaktığı Yunan Tarısı değil miydi?
Taehyung..
"Koreografide bazı hataların var. Çok fazla acele ediyorsun. Sanki arkandan at sürüsü koşuşturuyor. Eğer dans ederken zevk almazsan, onun ismi dans değil, spor olur ki, insan spordan bile zevk almalı bana göre."
Kalın sesi kulaklarıma dolduğunda ayak bileğimi bırakmıştı. Ayağım tekrardan yerle buluştu ve ben birkaç adım arkaya attım. Parfümü çok karışıktı. Bir sürü aromanı kendinde birleştirmiş gibiydi.
"Sen şu kaybedenler kulübünden Taehyung değil misin?" diye sordum kendimi tutamayıp.
Omuz silkip yanaklarının içini şişirdi ve sıkıntılı bir nefesi dışarı üfledi. "Sen de bana her bakan gibi yargılayan herhangi biri değil misin?"
Kaşlarımı havalandırarak onun bana yaptığı gibi omuz silktim ve sessizce ilerleyip şarkını kapattım. Dans odası ansızın bir mezarlığı anımsatacak şekilde susmuştu.
"Bence ikimizde önyargılıyız. Bu konunun daha fazla uzamaması için bu toprakları terk ediyorum efendim." Elimi alnıma götürerek ona asker selamı verdim. "İyi geceler."
Cevap vermesini beklemeden kapının yanındaki çantamı ve pet şişeni alarak dans odasından dışarı fırlamış, okulun uzun koridorunda nefes nefese kalacak bir şekilde koşuyordum.
Hayır, hayır, hayır..
Yine oluyordu bu. Göğüs kafesimdeki acı uykusundan yine uyanmış, kaburgalarımı kırarak kalbimi paramparça ediyordu.
Yine yasak duyguların tadı damağıma yayılıyordu usulca. Ve en acıtanı, bu benim kontrolüm dışındaydı.
Jennie onu pencereden her izlediğinde onun yanında durma sebebim tamamen farklıydı. Jennie onun hakkında birşeylerden bahsederken onu dinleme sebebim tümüyle başkaydı. Ve Jennie onun için her ağladığında onunla birlikte ağlama sebebim aynı değildi.
Kalbim derin ama bir o kadar da yasak duygulara ev sahipliği yapıyordu. Buna engel olamıyor, durduramıyordum. İki seçeneğim vardı sadece önümde.
Ya kalbimin hissettiği bu duyguyu yakın zamanda yok edecektim.
Ya da kalbimi göğüs kafesinden söküp atacaktım.
"Sorun değil Lisa," diyerek koştuğum sokakta duraksadım. Okuldan çoktan çıkmış yurdun tam önünde öylece nefes nefese bir halde gülümsüyordum. Avuç içlerimi dizlerime yaslayıp derin bir nefes aldım ve aldığım her nefes ciğerlerime girdiği anda orayı paramparça etmeye başladı.
"Sorun değil çünkü bu acıyı sürekli hissediyorsun, elbet bir gün alışacaksın." Kafamı kaldırdığımda Jennie'nin yurdun merdivenlerinde pijamasıyla oturarak muzlu süt içerken beni beklediğini gördüm.
Benimle göz göze gelir gelmez ayağa kalkıp, gülümseyerek yanıma doğru ilerlemeye başlamıştı. "Seni kuru kıçlı bebe. Seni bekleyeceğim diye götüm dondu burada."
Avuç içlerim dizlerimden sıyrılıp boşluğa düştüğünde, yüzüme kocaman bir gülümsemeni yapıştırdım ve bende ona doğru yürüdüm.
"Sorun değil Lisa,"
İçimde baş kaldırmış yaşlı nine büyük bir şefkatle usulca kalbimi okşamaya başladı.
"İnsanlar arkadaşları için bu tür fedakarlıklar yaparlar. Sen iyi birisin."
Kalbimin acısına rağmen Jennie önümde durduğunda ona uzunca baktım ve ani gelen bir özlem duygusuyla sıkıca sarıldım.
Bu kadar sıkı sarıldığım için onun can kırıklıkları bana, benim kalp kırıklıklarım ona karışmıştı.
İçimdeki nine gitti. Kalbim yine yalnız kalmak zorunda kaldı. Ama yine ve yine dediğim gibi. Sorun değildi. Çünkü ben buna alışmıştım. Ben yalnızlığa alışmıştım. Kalbimin kırılmasına, susmaya ve anlatamadığım gözyaşlarımın olmasına alışmıştım.
O nine bana sen iyi birisin demişti ama gitmişti. Demek ki, hiç kimse iyi birisinin yanında kalacak kadar sevmiyordu.
O gece ruhumu ikiye ayıracak o makasın bir ucunu Jennie'ye diğer ucunu ise Taehyung'a devrettim.
Ama onların ikiside bundan habersizdi.
Diğer bütün herkes gibi..
"Y"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top