Bölüm 1
Öncelikle bu kitabın tüm hakları MasterofCupcakes 'e aittir. Sadece çeviri bana ait. Eğer ingilizcesini (orjinalini) okumak isterseniz onun hesabına girip aynı kapaklı kitabı seçebilirsiniz.
Also, thank you so much MasterofCupcakes for letting me translate the book! Been wanting this for a long while! :D ♡
Bölüm 1 (Jay)
6 Yıl Önce, Zane'in Cenazesinde
Öfkeyle kapıyı arkamdan çarparak kapattım ve yatağımın üstüne atladım. İlk elime geçen yastığa hemen yüzümü gömdüm. Ben ve kalan diğer takım arkadaşlarım Zane'in cenazesinden yeni döndük ve şuanda Sensei Wu'nun Akademisi'ndeyiz. (Hatırlarsanız 3. Sezonda bir ara öğretmenlik yapıyolardı. Aklınıza o akademi gelsin işte :))
Öğrencilerimiz çoktan eve gönderildi ve biz ,öğretmenler, de bir süre ara vermeyi düşünüyoruz. "Bu aileyle ilgili." demişti Zane gitmeden önce... Ve o haklı. Ailemle vakit geçirmeye ihtiyacım var.
Ve dürüst olmak gerekirse bütün bu olaylardan en azından birkaç gün için olsun uzaklaşmak istiyorum.
Olanlardan sonra hepimiz aşırı derecede kendimize vakit ayırma ihtiyacı duyduğumuzu fark ettik. Ama şuanda en çok endişelendiğim kişi Nya. En çok onu önemsediğim için değil (ve evet en çok onu önemsiyorum!) fakat kendini birkaç gündür çok iyi hissetmiyor. Çok soluk görünüyor ve büyük bir miktarda kilo da verdi. Kai'a göre tüm gün boyunca neredeyse hiçbir şey yemiyor, hep mide bulantısı hissettiğini söylüyordu.
Keşke onu kollarımın arasında tutabilsem, onu rahatlatıp onu eskisi gibi güldürebilsem... Sadece onu daha iyi hissettirmek istiyorum. Ama sanırım onu biraz yalnız bırakmalıyım. Cole ve benim Nya için olan kavgalarımızının ona iyi geldiğini de hiç sanmıyorum.
Ailemi ziyarete, hurdalığa, gitmeden önce ona yine de uğrayacağım. Hemen şimdi, daha okula yeni girmişken benimle konuşmak istediğini dile getirmişti zaten. Ama tam biz konuşacakken hemen tekrardan banyoya koşturdu. Ve sanırım benim onun kusuşunu görmemi istemezdi. Daha önce hiç onun kusmasını görmediğimden değil ama zaten bu kadar kötü hissederken gözümün önünde zayıf görünmek istemeyeceğine eminim.
Yataktaki yatış pozisyonum (ve hala ninja zırhımın üstümde olması) beni rahatsız etmeye başlayınca yatakta oturur pozisyona geçtim. Daha sonra parça parça üstümdeki zırhı çıkarıp kenarda duran çantama yerleştirdim. Ondan sonra etrafa hızlıca bir göz atıp unuttuğum bir şey var mı diye bakındım. Zaten birkaç gün içerisinde geri döneceğim. Sadece ailemi ziyaret ediyorum, çok malzemeye ihtiyaç yoktur herhalde?
Odamdan çıkıp ikinci kata çıkmak için merdivenleri tırmandım. İkinci katta kadın öğretmenlerin odaları var ve şuanda sadece bir tanesi kullanılıyor.
Nazikçe kapıyı çaldım ve "Nya?" diye seslendim. Dikkatlice inceleyince kapının kilitli olduğunu fark ettim. Belki Nya çoktan hazırlanmış ve beni aşağıda bekliyordur.
Merdivenlerden aşağı inerken dışarıyı gösteren pencerelerden birinde, girişte Nya ve Cole'un konuştuklarını, birbirlerine mutluca gülümsediklerini ve sonra bir anda kucaklaştıklarını gördüm.
Tekrar.
Benimle ne konuşmak isteyebileceğini anladığım anda az daha çantamı düşürüyordum. Sanki bu gün yeterince kötü geçmemiş gibi...
Hala birbirlerine sarılan çift benim onlara doğru yürüyüşümü bile duymadılar.
"Ne kadar güzel bir gün, öyle değil mi?" dedim yüksek bir ses tonu ve alaycı bir şekilde. Bu sefer birbirinden ayrıldılar.
"Jay." diyerek yaklaştı Nya. O aptal 'Mükemmel Eş' makinesinin saçmalığını ilk öğrendiğimdeki gibi elimi tutarak.
Ve tıpkı o zaman da yaptığım gibi onun elini tutmuyorum. "Sanırım seçimini yaptın..." diye tısladım.
"Ne?" O güzel çikolata rengi gözleri tamamen açılmış şekilde "Y-Yemin ederim, bu göründüğü gibi değil."
"Yemin etmemelisin. Bu sözel zayıflığın bir işaretidir."dedim soğukça. "Ama en azından sosyal ilişki seviyenle uyumlu çünkü doğru yapılması gereken şey önce bana söylemendi, bu şekilde öğrenmemi sağlamak değil." Asla sesimi (ya da elimi tabii ki) yükseltmemek üzere büyütüldüm, ama son kısmı bağırmadan söylemek için tüm irademi kullanmam gerekti.
"Ve o da aynen onu yapıyor zaten." diye Nya'yı savundu eski en iyi arkadaşım. "Dinle, biz..."
"Daha fazlasını dinlemeyeceğim!!!" diye bağırdım. Ona bağırmakla bir sorunum yok. "Rakip olsak bile kardeş olduğunuzu sanıyordum. Ama kardeşler birbirini arkadan bıçaklamazlar." Aslında bir böcekmişim ve beni ayağıyla eziyormuş gibi hissediyorum, zaten yeterince yerin dibine girmiş olduğumu biliyorum. Ama umursamamaya çalışıyorum.
"Jay, lütfen anlatmama izin ver..." diye ağladı Nya. Ama teklifiyle ilgilenmiyorum.
Ve ona da aynen bunu söyleyip çantamı kavradım. Yıldırım Çaktıran'ıma atlayıp okulumu ve dostlarımı arkada bırakıyorum.
Ve geri de dönmeyeceğim.
______
Şimdiki Zaman
"Jay?" Zaten hafif açık olan kapının tıklatılmasıyla hatıralarımdan uzaklaşıp tekrar gerçek hayata döndüm. "Meşgul müsün?"
Kafamı kaldırıp kapının eşiğine baktığımda en sevdiğim meslektaşımı gördüm. "Merhaba Kath." Ona ufak bir gülücük gönderdim. "Ve hayır, meşgul değilim."
Aslında bu dikkat dağınıklığını yarattığı için ona minnettarım. Öğretmenlerin çoğunluğu çoktan evlerine döndü ve okul da benim için biraz fazla sessizleşti.
"Y-Yardımına ihtiyacım var." dedi gergince, boynunda asılı olan kolyeyle oynarken. "Ö-Öğrencilerimden birine yarım ya da 1 saatliğine bakabilir misin? Annesi aradı, geç gelecekmiş, ve... ben de görüşmeme gitmek zorundayım. Bugün çarşamba, biliyorsun. Diğer herkes gitti ve- şey..."
Kathetine gerilince (ve bu sıklıkla oluyor) kekelemeye başlar. Tıpkı benim gibi.
"Tabiiki bakarım. Önemli değil." Diyerek onu rahatlattım. Zaten yapacak baßka bir şey de yok. Bu sebeple işime dahil olmamasına rağmen çiğu akşam bir süre fazla kalıp icatlarımın üzerinde çalışıyorum.
Bu arada ben bir okul öğretmeniyim. Gülünç, biliyorum. En çocuksu ve sabırsız ninja, bir ilkokul öğretmeni olmuş. Ama işimi çok seviyorum. Ve işimde gayet iyi de olduğuma inanıyorum.
Takımdan ayrıldığımda öncelikle tüm Ninjago'yu güzelce gezdim. Hayatımda (ninja olmak haricinde) ne yapacağımı ve geçmişimde yaşanmış kötü şeyleri unutmaya çalışmak için... Sensei Wu'nun Akademisi'nde de öğretmen olmanın çok hoşuma gittiğini fark edince bu mesleğe yöneldim. Evet, o zamanlar çok iyi öğretmenler değildil ama okulumuzdaki öğrenciler Lloyd'un eski yetim kötü öğrencilerdi. İşimizi pek de kolaylaştırdıkları söylenemez.
Bu sebeple bu sefer işimi doğru yapabilmek için dersler ve staj eğitimi de aldım. Şuanda bir STEM öğretmeni olarak "Elementary Masters'da" 16 aydır çalışıyorum. Katherine Dashner ise burada anaokulu öğretmenliği yapıyor. Aynı zamanda da benim en yakın (ve sanırım tek) arkadaşım. Ve burada sadece o benim aslında kim olduğumu biliyor.
Kumral arkadaşımla aramızda romantik hiçbir şey yok. Kath benim için daha çok bir kız kardeş. Evet doğru, Cole da aynen bunları söylemişti Nya için. Ama ben o arkadan bıçaklayan, sevgili çalan eski en iyi arkadaşım gibi değilim... Ben sözümün eriyimdir.
Zaten yeni bir ilişkiyle ilgilenmiyorum. Nya benim ilkimdi, her şeyimdi. Onunla geçirdiğim her anı hatırlıyorum. Her öpücüğü... Paylaşılmış bütün pudding kaplarını, o tutkulu gecelerimizi, odama gizlice girişlerini.
Yüzümün hafifçe kızardığını hissettim. Kesinlikle şuanda o şeyler hakkında düşünmemeliyim. Ve eski sevgilim hakkında da düşünmeyi bırakırsam çok iyi olur.
Çünkü aynı zamanda da onun nasıl bir anda mesafeli, ciddi ve sınırlar hakkında ısrarcı oluşlarını da hatırlıyorum. Borg Kulesi'ne gitmeden önceki gün ona pudding kabımı uzattığımda suratındaki iğrenme... Ve tabii ki "Mükemmel Eş" faciası. Ve tabii ne kadar istesem de unutamadığım benim yerime en iyi arkadaşımı seçtiği gün.
Ama sanırım hepimizin kendi geçmişleriyle sorunları var.
Katherine'le ilk tanıştığımda şiddet içeren bir ilişkinin içinde sıkışmıştı. Onu zorba sevgilisinden uzaklaşmasına yardım edebildim ve onun benim evimde, kendisini tekrardan güçlü hissedene kadar kalmasına izin verdim. Şuanda gayet iyi gidiyor ama hala yeni birisiyle ilişkiye girmeye çok korkuyor. Ve her çarşamba bu sebeple şiddet görmüş ufak bir grupla buluşuyor.
Ve aslında hikaye de burada başladı.
"Teşekkürler. Sen en iyisisin!" Diye gülümsedi.
"Biliyorum." Dedim ve göz kırptım.
Kath, arkasında saklanan ufaklığa döndü.
"Abby, utanmana gerek yok." Dedi yumuşakça. "Bu benim arkadaşım Bay Gordon. Annen gelene kadar o seninle ilgilenecek, tamam mı?"
Bay Gordon.
3 yıl falan önce evlatlık olduğum ortaya çıktı. Annem ve babam ben hala bir bebekken beni kapılarının önünde bulmuşlar. Ve isteyebileceğim en iyi ebebeynler.(galiba yalnış yazdım :D)
Ama aslında benim biyolojik (gerçek) babam: aktör, süper star, ve ironik bir şekilde küçüklük idolüm Cliff Gordon'mış. Ne yazık ki onunla hiç tanışamadım ama vefat ettiğinde bana, tek oğluna, bütün mirasını bıraktı.
Bu üvey ailemle benim ilişkimi hiç değiştirmedi -hatta daha da yakınız- fakat onları eskisi kadar çok göremiyorum. Gerçek babamın soy adını kullanmam annemin fikriydi. Ninja olmayı 6 yıl önce bırakmış olmama rağmen Jay Walker hala Ninjago'da popüler bir isim. Ama neredeyse kimse Jason Gordon'ı tanımıyor.
"Bu Abigail. Benim anaokulu sınıfımda." diye tanıttı Katherine öğrencisini.
Gözlüklerimi çıkarıp (takmamdaki tek sebep gözlerimden tanınmamak) kıza dikkatle baktım. Daha önce kendi göz rengimde hiç kimseyi görmemiştim.
Bugüne dek.
5 yaşlarındaki tatlış, küçük Abigail da beni kendi safir gözleriyle inceledi. Saçları yanlarından iki kulak yapılmış ve kahverengi. Badem şeklindeki gözleri ve çilleriyle bana çok tanıdık geliyor ama tam olarak kim çözemedim.
"Merhaba Abby." Diyerek küçük kıza gülümsüyorum. "Lütfen içeri gir."
"İyi günle' Bay Gordon." Diye cevap verip nazikçe ofisime girdi.
"Dağınıklık için özür dilerim." Dedim etraftaki kroki ve taslak kağıtlarını toplarken.
"Önemli değil." Etrafa merakla baktı."İcat etmeyi severim."
"Bir şeylwr inşaa etmeyi de sever misin?" diye sordum. "Bazı bakımlar için biraz yardım fena olmazdı."
"Annem bişe'leri kı'mayı sevdiğimi söyledi." Kendi kendine kızardı. "Annem tami' etmekte iyi."
"O halde senin ne kadar iyi olduğunu görelim." Fişi takılı olmayan matkabı elime alıp ona gösterdim. "Bunun ne olduğunu biliyor musun?"
"Maatkap." diyerek doğru şekilde cevabı verdi.
"Gördüğüm kadarıyla zeki bir ufaklık- uhm büyük çocukun Abby." Beni süzdü. "Hadi gidip kaç tane büyük çocuğun sandalyelerini kırdığına bakalım..."
"Teşekkürler Jay." Arkadaşım bana bir öpücük yollayıp odadan ayrıldı.
Bazı sıralardaki ve sandalyelerdeki cıvataları sıkarken 5 yaşında olan biri için Abby'nin ne kadar yetenekli olduğunu gördüm. Onun yaşındanyken babamın bana nasıl aletleri kullanacaģımı gösterdiğini hatırladım.
Ofisime geri dönerken de ona bu hikayeyi anlatıyorum. Daha sonra artık temiz olan masada daha ufak cisimleri düzeltiyoruz.
"Annem de bana kullanmayı öğretiyo'." Diye anlattı Abby. "Ama babamı bilmmiyo'um. Ben do'madan önce gitti."
Içimde sinirin tavan yaptığını hissettim. Dünya'da kadınları hak ettikleri şekilde davranmayan böyle pislik insanlar olduğunu unutmuşum. Eğer Nya'yla beraber olsaydık onun için her şeyi yapardım. Sonunda bir fark olamamasına rağmen...
"Annen ne iş yapıyor?" Konuyu değiştirmeye çalıştım.
"O Ninjago'yu koruyor!" Diye heyecanla söyledi Abby.
"Müthiş." Etkilenmişim gibi yaptım. Eskiden ben de Ninjago'nun koruyucularındandım. Ama tabii ki bunu ona söyleyemem. "Annen polis mi?"
"Hayır, o bir süpe' kahraman!" dedi Abby. "Ve amcam da ve dayım da! Hep beraber yaşıyoruz."
Komik bir kız. "Vaay, İlginç bir ailen olmalı." diyerek altını çizdim.
Abigail başını olumlu şekilde salladı. "Senin bir ailen var mı?"
"Hayır, ne yazık ki yok." diye cevap verdim.
Eğer işler farklı yürüseydi acaba Nya ve benim çocuklarımız olur muydu diye merak ediyorum. Ama bunun hakkında çok düşülecek bir şey yok, şuan muhtemelen Cole'la çocukları vardır...
"Bayan Kathie iyi biri." Dedi Abby. "O senin kız a'kadaşın mı?"
"Hayır." Başımı iki yana sallıyorum. "Ama o benim en iyi a'kadaşım."
"Benim de a'kadaşım!" diye bana katıldı. "Ve Olivia da benim en iyi a'kadaşım!"
"Dikkatli ol, o sıcak." Erimiş silikonun Abby'nin ufak koluna dökülmek üzere olduğunu fark ettim.
"E'dişelenme." Omuz silkti. "Annem bana sıcak şeylerin amcam gibi benim de canımı uff etmediini söyledi."
Tam olarak ikna olmadığım için hızlıca silikon tabancasını ondan aldım. Ama Abby biraz inatçı olduğundan daha sonra ona veri verdim. Sadece gözlerimi açık tutarak ve ona bir şey olmadığından emin olarak.
Bir süreden sonra kapı tıklatıldı ve içeri girebileceklerini söylediğimde içeri güzel, kırmızı saçlı bir kadın girdi.
"Geç kaldığım için çok üzgünüm, umarım fazla beklemek zorunda kalmamışsınızdır."
"Hiç önemli değil. Biraz yardım gerçekten işime yaradı."
"Ben yardım ettim!" Diye heyecanla zıpladı Abby ve kadının yanına gitti.
"Aferin Abby! Annen seninle gurur duyuyor." Dedi kadın Abby'nin saçlarını okşarken. "Çok teşekkürler, Bay..."
"Gordon. Jason Gordon." Elimi uzattım ve el sıkıştık. "Siz Abby'nin annesi misiniz?"
Gram benzemiyorlar.
"Hayır aptal Bay Gordon. O benim yengem!" Abby kıkırdadı.
"Skylor Chen." Elimi tekrardan sıktı.
"Abby'nin annesi görevd- trafiğe takıldı."
"Problem değil. Bu şehirde trafik normal." Bazen gerçekten Kaderin Cilvesi'ni özlüyorum. (Destiny's Bounty) Ejderhamı da. Ve tabii ki en çok dostlarımı. Ama muhtemelen artık geri dönmek için çok geç...
"Tekrardan saolun, Bay Gordon." Skylor bana gülüsedi. "Abby, Bay Gordon'a teşekkür et ve bay bay de."
"Bye bye." Abby güzelce gülümsedi. "Ve teşekkürler, Bay Gordon."
"Önemli değil Abby. Aslında yardımın için benim sana teşekkür etmem gerek."
"Rica ederim. Ve bu arada, artık siz de benim a'kadaşımsınız Bay Gordon."
(1904 kelime ;-;)
(Çok eğlenceli ama geberdim yani, saat gece 1 :DD)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top