taste me,




19.05.2019


o gün her zamanki gibi güneşin batışını izlemek için aynı tepede aynı kiraz ağacının altında oturuyorduk.

nereden bilebilirdim ki, bugünün hayatıma çığ gibi düşen bir felaketin habercisinin ve beni gecelerce aptalca sırıttıran sonraysa ağlamaktan sızdıran o gün olacağını?

nereden bilebilirdim ki?

bilemezdim.

gün boyu çektiğin fotoğrafları derleyip bana göstermiştin. hep olduğu gibi mahçup bir ifade vardı yüzünde, iyi çekmediğini düşünerek hep utanırdın çektiğin fotoğraflardan.

ama çektiğin fotoğraflar görmediğim bir sürü şeyi göstermişti bana; bazen fark etmeden ezip geçtiğim bir çiçeği, bazense umursamadan yanından geçip gittiğim yeşil gözlü o dilenci çocuğu.

senin sayende birçok şeyi fark ediyordum, zamanla.

ben çektiğin fotoğrafları tek tek incelerken, kızaran yakalarını saklamak adına kafanı önüne eğmiş, ilerideki durgun nehri izliyordun.

utanınca hep haraket eden bir şeyleri izlemek isterdin.

defalarca kez dediğim gibi; senin hakkında çoğu şey bilmezdim ama tuhaf huyların olduğunu çok iyi bilirdim.

sonra tepeye iki kişinin geldiğini fark ettik. genelde buraya bizden başkası gelemezdi bu yüzden ikimizinde kaşları çatılmış bir şekilde gelenlere baktık.

iki erkek.

tepeye vardıklarında el eleydiler ve bizim varlığımızdan bihaberdiler. başka bir kiraz ağacının altına oturduklarında, öpüşmeye başlamışlardı.

göz ucuyla sana baktım.

onlara şaşırmış bir şekilde bakıyordun ve gözlerini bir saniye bile çekmemiştin. bunun senin için ne kadar yabancı bir şey olduğunu fark ettim.

seni seven kendime acıdım.

bu tepede iki tane kiraz ağacının olmasına rağmen, ikisininde gölgesinde dinlenen kişiler birbirlerinden tümüyle farklıydılar. diğer kiraz ağacının altında olmak isterdim, seninle birlikte.

ama ben diğer kiraz ağacının altında değildim.

şimdi, şu an oturduğumuz kiraz ağacının altındaydım ve seninle oturuyordum. her zaman yaptığımız gibi, arkadaşça.

sonunda izlediklerinden utanarak bakışlarını kaçırdığında yine durgun nehire bakmaya başladın. ben de üzerindeki bakışlarımı çekip fotoğrafları tekrardan incelemeye koyuldum.

sonra ne oldu bilmiyorum ama birden ismimi mırıldandın.

"taehyung," dedin.

sana baktım. bana bakmıyordun.

"yanlış anlamanı istemem, ben kesinlikle düzüm. yani düzüm derken kızlardan hoşlanıyorum." ne demeye çalıştığını anlamadığım için kaşlarımı çatarak yüzüne bakmayı sürdürdüm. bu sözlerin canımı tahmin edemeyeceğin kadar çok yakmıştı.

"ama hep tecrübe etmek istemiştim. aptal on yedi yaş dürtüsü işte. eğer bunu istediğimi gidip sınıftaki herhangi birisine söylersem sabahı bütün okula yayılır. bu yüzden sadece sana söyleyebilirim. çünkü sana güveniyorum."

bakışların bana kaydı. yüzündeki kızarıklık gittikçe artmıştı.

"eğer kesinlikle yanlış anlamazsan seni öpebilir miyim?"

şaşırdığım için yüzüne birkaç saniye mal mal bakmıştım. bakışlarıma hafifçe gülerek bakışlarını benden kaçırmış, ellerinle yüzünü ovalamaya başlamıştın.

ki mantıklı düşünecek olursak, seni reddetmem daha sağlıklı bir fikir olabilirdi. ikimiz içinde.

kimi kandırıyordum?

reddetmek sadece benim kalbim için sağlıklı bir seçim olabilirdi ama neden bunu yapamadığımı bir türlü anlayamıyordum.

yaptığım tek şey elimi boynunun arkasına yaslayarak seni kendime çekmek ve öpmekti.

yaptığım tek şey, yapmamam gereken tek şeydi.

kolların enseme kaydığında bacaklarından tutarak seni kucağıma oturttum ve daha rahat bir şekilde öpüşebileceğimiz pozisyon ayarladım.

belki de dakikalarca orada öylece oturarak öpüştük.

neden kabul ettiğimi sorgulamadın, neden kabul ettiğimin hesabını ben de sormadım.

zaten senin de söylediğin gibi, on yedi yaş dürtüsünün arkasına saklandım ama gerçek şu ki, içimdeki bu duygu sadece on yedi değil, yirmi yedi belki de otuz yedi yaşıma kadar devam edecekti.

sonsuzdu.

ama senin bunu bilmene gerek yoktu.

o gün, ilk kez güneşin batışını izlemeyi kaçırmıştım. çünkü ruhumun sende batışını izlemekle meşguldüm.

arkadaş T olan benim nefret ettiğim tek şey; arkadaş T olmaktı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #taekook