sorry can't save me now
16.05.2019
o yağmurlu nisan gününden sonra, onunla ben ve benimle o yakın arkadaş olmuştuk.
oldukça yakın arkadaş hem de.
sabahları okula birlikte gidiyorduk, öğlenleri eve birlikte dönüyorduk, teneffüslerde birlikte yemek yiyor, dersten tuvalete birlikte izin alıyorduk ki, hoca ikimize birden izin vermiyordu.
dediğim gibi, tuhaf bir şekilde aniden ve benim kafamı duvara çarpsam bile tahmin etmeyeceğim kadar yakınlaşmıştık. sadece iki yakın arkadaş anlamında tabii ki.
ben sadece arkadaş T'dim.
fazlası değil.
jungkook'la tepenin oradaki kiraz ağacının altında oturmuştuk, her zaman yaptığımız gibi. ben onun yanındayken aklıma gelen şarkı sözlerini not alıyordum ve o da kamerasının lenslerini büyük bir titizlikle temizliyordu.
sonra ilerideki nehirde oynayan çocukların fotoğrafını çekti.
"ne kadar harika değil mi?" çektiği fotoğrafı heyecanla bana gösterirken küçük bir gülümseme yüzümde yer edinmişti.
"hüzünlü anılar gibi harika," diye mırıldanmıştım daha sonra.
ama sen anlamamıştın ne demek istediğimi, sadece kaşlarını çatarak bana bakmış, çektiğin fotoğrafın kötü olduğunu düşünerek lenslerini öncekinden daha büyük titizlikle temizlemeye başlamıştı.
aklıma gelen cümleyle defterime bir not düştüm. onun yanındayken hep bir şeyler gelirdi aklıma ve bu kelimeler bir kelimeden daha fazlasıydı. çok daha fazlası.
onun için yazılmış olan bütün bu kelimeler, sonlu harflerden ibaret olsa da sonsuz duygular taşıyordu.
sonra tekrardan senin sesini duymuştum. bu kez bana göstermediğin fotoğrafa bakarak aptal aptal sırıtmış ve düşünceli bir sesle mırıldanmıştın.
"mutlu anılar gibi hüzünlü,"
ve daha sonra, kameranın lenslerini temizlemeyi bitirdiğinde esneyerek dizlerime yatmıştın. bunu yapmayı çok severdin. güneş batarken sürekli aynı kiraz ağacının altında oturur, ilerideki nehirin arkasından batan güneşi izlerdik. ama sen hep uykuya dalırdın ve ben tek başıma güneşin batışını sonuna kadar izlerdim. sonra seni uyandırırdım ve birlikte eve yürürdük.
bir keresinde, ard arda tam kırk üç gün güneşin batışını izlemiştim.
"güzel rüyalar gibi hüzünlü,"
kendi kendine karşılığı olmayan mırıltılar çıkararak gözlerini kapatmıştın, ve batmakta olan güneş ışınlarından ağacın gölgesinde oturarak saklanırken, sen dizlerimde uyumuştun. hafif bir rüzgar esmişti sonra. kokun ciğerlerime dolmuştu, saçların esintinin etkisiyle kıpırdamıştı ve ben parmaklarımı saçlarına götürerek onları okşamıştım.
"aşık insanlar gibi hüzünlü."
ne dediğini pek anlamamıştım ama kiraz ağacının altında otururken ve benim hayatım boyunca sahip olduğum tek şey olan sen, dizlerimde huzurla uyurken ne demek istediğini anlamaya çalışmamıştım da.
ve sonra sen,
dünyanın en hüzünlü tablosu gibi gülümsemiştin.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top