leave me, déjà vu
25.05.2019
aynı günün akşamı, kalçalarımdaki ve kasıklarımdaki ağrıyla sokakta yürüyordum.
gece yarısını geçmiş olmalıydı çünkü sokakta tek tük insanlar vardı. istemediğim tek şey sessizlikti ve sahip olduğum tek şey de sessizlikti.
ağır adımlarla eve doğru ilerliyordum. eve gitmek, sonsuza kadar kendimi yıkamak istiyordum. yemek yemek, kitap okumak, jungkook'la izlediğimiz sonsuz dizimize en başından başlamak ve şarkı sözü yazmak istiyordum.
hiçbir şey olmamış gibi davranırsam, bir şeylerin olması gerekmiyordu.
yani ben öyle sanıyordum.
sonra ne oldu biliyor musun sevgili günlük?
yağmur yağmaya başladı.
mayıs ayının sonunda olmamıza rağmen yaz yağmurları biraz fazla yağmıyor muydu bu şehirde? ne zaman sokağa çıksam yağmur yağardı. bunu çok seviyordum açıkçası çünkü her yağmur yağdığında seni görebiliyordum.
ama bu bir şakaymış gibi şu an yağmurun yağması ve senin her zamanki gibi pencereni açık bırakarak beni beklemen..
ben bu şakaya gülmüyordum.
biliyor musun, az önce neler yaşadığımı ya da bedenimdeki ağrını, saatin bu kadar geç olmasını ve senin uyuyup uyumadığını bilmeden ve umursamadan kendimi o gece yine o kırmızı evin penceresinin önünde bulmuştum.
sen,
pencereni açık bırakmıştın.
açık pencereden içeri girdiğimde senin yatağın bir köşesinde kıvrılarak uyuduğunu gördüm, beni beklemekten uyuya kalmış olmalıydın. ilk kez yağmur yağarken bu kadar geç gelişimdi sana.
neden bilmiyorum ama her zamanki gibi yanına uzanamadım, yapamadım.
yatağın bir köşesine çökerek oturdum ve sırtımı yatağın ayağına yaslayarak kafamı geriye attım.
sana sarılamasam da, her zaman yanında olduğumu hissetmeni isterdim. sana dokunamasam da, her zaman bir nefes ötende durduğumu, sana seni sevdiğimi söyleyemesem de, her zaman sevdiğimi hissetmeni istedim.
sen benim hep güçlü taraf olduğumu söylerdin. arkadaşlığımızdaki en cesur, güçlü ve kırılmaz tarafın ben olduğumu söylerdin. bütün riverdale sezonlarını tek bir günde izleyebilecek kadar dayanıklı olduğumu söyleyip gülerdin.
sana göre ben güçlüydüm.
bu yüzden ağlamaya başladım.
senin yanında hep kendimi korkusuz ve cesur olmaya zorlamıştım, hep en güçlüsü olmaya ve asla kırılmayan o halka olmaya çalışmıştım. ama aslında bunlar kocaman bir yalandı.
ben korkuyordum.
uyurken yine katil izabeli rüyamda görmekten, kitabın sonundaki karakterin ölmesinden, kulağıma böcek girmesinden ve seni kaybetmekten korkuyordum, deli gibi.
sonra ne oldu biliyor musun? gerçi sen benden daha iyi hatırlıyorsundur sonuçta aramızda hafızası en iyi olan sendin. bu yüzden sen anıları aklında ben sayfalarda saklardım.
kucağıma oturdun ve bana hiçbir şey sormadan sadece gözlerime bakmaya başladın.
"uzun süre güçlüymüşsün gibi yaptığın için üzgünüm,"
sonra bana sarıldın.
"bunu yapmak zorunda değilsin, sen her zaman benim için güçlüydün. bir yumruğunla kırk tane tahtanı kıramasan da, bir kelimenle bütün korkularımı kırıyordun."
ağlamaya devam ederken yüzümü omuzuna gömdüm ve sarsılırcasına ağlamaya başladım. uzun süre güçlüymüş gibi davranmak, dünyadaki en zor şeydi. gerçekten.
ben ağlarken, kucağımda oturup bana sıkıca sarılan sen saçlarımı okşamaya ve benim hep yaptığım gibi aptal tesellileri sıralamaya başlamıştın.
o an bir şeyi fark ettim; önemli olan o tesellileri ağlayan birisine söylemek değildi, önemli olan ağlayan birisine sesini duyurarak onun yanında olduğunu hissettirmekti.
ve jungkook o gece, dinlemediğim tesellilerini sıralayarak sesini duymamı sağlamıştı.
dışarıda yağmur yağıyordu ve bu kez ağlayan kişi sen değildin, bana sarılarak saçlarımı okşayan kişi sendin.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top