i'm not okay, i feel so scattered
24.05.2019
her şey, bir zamanlar jungkook'la öğlen yemeği yemeyi sevdiğim o kafeteryada gerçekleşmişti.
mutlu anılarımızı biriktirdiğim o güzel yerler, o güzel zamanlar ve o güzel anlar hepsi birer birer yok oluyordu.
gözlerimin önünde,
aniden.
eskisi gibi olabileceğimizi sanmıştım. fotoğrafımızın okulda bir önemi olmayacağını ve her zaman nasılsak öyle de liseyi sıradan bir şekilde bitirebileceğimizi sanmıştım.
ama görüyorum ki, ben en başından beri yanılmıştım.
jungkook'la bin küsür bölümü biriktirmek için durmadan devam eden riverdale dizisinden ve muhteşem cole'den konuşurken bir anda gerçekleşmişti her şey.
sadece birkaç dakika yetmişti hayatımızım bitmesini sağlamak için.
peki sadece birkaç dakika yeter miydi, uğruna yıllarca savaşıp durduğum hayatımı bir anda kökünden mahv etmeye?
yeter miydi?
şu an görüyorum ki, yetermiş.
o gün senin aptal haraketlerine gülmekle meşguldüm. çorbamın içindeki eti çubuklarınla benden almaya çalışıyordun, hep yaptığın gibi. hiç kendininkiyle yetinmezdin. bir de ben fark etmeyeyim diye bunu gizlice yapmaya çalışırdın, tabii senin de atladığın şeyler vardı jungkook.
seninle olduğum bütün zamanlarda ben sadece seni duyardım, seni görürdüm, seni hissederdim.
bu yüzden yaptığın şeyleri, yaparken ki ifadeni ve çıkardığın mırıltılarını ezbere bilirdim.
yüzümdeki aptal gülümsemeyle seni izlerken, çubuklarınla çorbamdaki eti aldın ve kendi tabağına bırakmaya yeltendin. ama eti kendi tabağına bırakamadan masanın üzerine düşürmüştün.
sahte bir gülümsemeni takınarak eti masanın üzerinden aldın ve benim tabağıma geri fırlattın.
sonra küçük suçlu çocuklar gibi bana baktın; sana gülümsüyordum. sana ve çocuksu haylazlıklarına nasıl kızabilirdim ki zaten?
"huhuuu sizi sik emen hayvanlar!" Yuujin'in sesini duyduğumda bize seslendiğini ve jungkook'un bundan oldukça rahatsız olduğunj fark ettim. ona cevap vermedim. cevap vermek yerine jungkook'a gülümseyerek yemeğimi yemeye devam etmiştim.
jungkook tepkimi görmüş olacak ki, zoraki bir gülümsemeyle bana gülümseyip yemeğine geri dönmüştü.
ama birisini görmezden gelmek, o kişinin yok olacağını göstermiyordu.
"tae ve kook! lütfen buraya bir göz atar mısınız? sizin için bir şov hazırladık. gerçi siz her gece bu şovu izliyorsunuzdur ama."
Yuujin'in alaycı sesi bütün kafeteryayı sardığında kaşlarımı çatarak ona baktım.
kafeteryadaki masaların birinin üzerine çıkarak, yağcısı Luas'la gülüşüyorlardı. yakalarına beyaz kağıt yapıştırmışlardı ve kağıtların birinin üzerinde benim ismim diğerinde jungkook'un ismi yazılıydı.
"izlemeye devam edin hayvanlar!"
sırf birisi kendi cinsinden olan birisinden hoşlandı diye onu hayvan diye tanımlamak ne kadar doğruydu? aşkın cinsle ya da ırkla, dinle ve başka bir şeyle alakalı olduğunu düşünmemiştim hiçbir zaman.
aşk benim için sadece aşktı.
önünde ve sonunda hiçbir tanım yada belirleyici olmadan çırılçıplak bir şekildeydi.
ama şu anda karşımdaki bu iğrenç görüntüler aşkı o kadar aşağılıyordu ki, aşkın neden herkesle düşüp kalkan bir kavram olduğunu çok net anlıyordum.
Yuujin kendini Luas'a sürterek yüksek bir sesle iğrenç iniltiler çıkarmaya başladı.
"ah! taehyung-ssi! biraz yavaş ol lütfen. benim için fazla büyük."
kafeteryadan yükselen gülüşme seslerini duyduğumda elimdeki çatalı gürültüyle masaya fırlatarak ayağa kalktım. öfkeyle öyle bir kalkmıştım ki, sandalye kalkmamla birlikte geriye doğru devrilmişti.
kafeteryadaki çığlıkları umursamadan Yuujin'e doğru gittim ve yakasına yapıştığım gibi ona ve iğrenç yüzüne kafa attım.
"ne oldu tae? yanlış mı yaptım?" Yuujin'in yakasına yapışmama ve az sonra onu öldürecek kadar öfkeli olmama rağmen alayla gülmüştü.
"ah, yoksa sokan taraf jungkook mu? uke misin sen? canım, şimdi seni altında ağlatıyordur da!"
bir kez daha yumruğumu yüzüne geçirdim. susmuyordu. zihnimdeki bütün sesler susmuştu ama o susmuyordu.
"jungkook'tan beklemezdim doğrusu. taktir ettim! hadi itiraf edin valla meraktan çatlayacağım." Yuujin ağzındaki kanı tükürdü. "ilk kim ağzına aldı?"
ona yine bir yumruk atacağım sırada koluma yapışan birisi beni geri çekerek ona vurmamı engelledi.
"derdin ne senin it herif!" öfkeyle kükreyerek tekrardan onun üzerine gitmeye çalıştım ama beni kafeteryadan dışarıya doğru çekiştiren jungkook buna asla izin vermedi.
beni ölümüne çekiştirerek erkekler tuvaletine soktuğunda kapıyı kilitledi ve öfkeden ne yapacağını bilemez halde titreyen bana sıkıca sarıldı.
onun sarılışıyla birlikte titremem daha da arttı.
her şey, hiç beklemediğim anda aniden önüme çıkan bir tren gibiydi. felaketlerin önünde donup kalmıştım. eğer haraket etmeden durarsam beni görmez sanmıştım fakat ben görünmez değildim.
bu yüzden felaketler üzerimden geçip gitmişti.
"üzgünüm," diye fısıldadım en sonunda.
titreyen ellerimi saçlarına götürdüm ve titremesini umursamadan jungkook'un saçlarını okşamaya başladım.
"üzgün olmak zorunda değilsin." ağlıyordu. "bu senin suçun değil."
şimdi üzgünüm beni kurtaramaz
üzgünüm bilmiyorum nasıl
üzgünüm, çıkış yok.
hayır, bu tam da benim suçumdu işte.
iyi değilim, çok dağılmış hissediyorum,
önemli olan tek şeyin ben olduğumu söyleme.
şimdi üzgünüm beni kurtaramaz
üzgünüm bilmiyorum nasıl.
üzgünüm, çıkış yok.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top