don't say i'm all that matters



25.05.2019

her şey havada süzülen kiraz çiçekleri kadar ani ve kısa süreliydi benim için.

onunla tanışmamız, onunla konuşmamız, aynı şarkının aynı yerinde aniden ikimizde mırıldanmamız, uyurken horlamamız, onun horultusuna benim uyanmam ve sabaha kadar onu izlemem, ona dokunmam, saçlarını okşamam, sıkıca sarılıp saçma sapan tesellilerimi sıralamam, küçük bir oğlan çocuğu gibi bana sığınması, kollarımda ağlaması, beni öpmesi, kollarını boynuma dolaması ve onunla geçirdiğim bütün o güzel anılar.

hepsi sonsuz duygularla sonlu günlerde yaşanmış bir mucize gibiydi.

tıpkı kiraz çiçekleri gibi.

nisan'ın ilk günü çiçek açan ve havada süzülen kiraz çiçekleri nisan'ın son günü tükeniyordu.

tıpkı bizim gibi.

eğer tek bir şansım olsaydı zamanı durdurmak isterdim.

onun yanımda kaldığı, elimi tuttuğu, elini tuttuğum, gülümsediğimiz, koştuğumuz, kahkaha attığımız ve çılgınlar gibi dans ettiğimiz o anlarda zamanı durdurmak isterdim.

sonsuza kadar o anın içinde hapsolmak ve asla çıkamamak isterdim.

zaman dursun ve biz, jungkook'la taehyung, taehyung'la jungkook, ben ve o, o ve ben, jungkook'un arkadaşı taehyung, taehyung'un sevdiği çocuk jungkook sonsuz olsun isterdim.

biz sonsuz olsun isterdim.

ama kiraz çiçekleri gibi sadece anılarda sonsuza dek yaşayacak olan o kısa süreli mutluluktan farksızdık.

bir sonraki felaket birincisinin unutulmasını hiç beklemeden gelmişti.

Yuujin ve Luas'ı nöbetçi öğretmene şikayet etmek için gitmiştim. okulun bitiş saati olduğundan ortalıkta tek tük birkaç kişi vardı.

öğretmenler odasına girdiğimi hatırlıyordum, odanın boş ve ışık almadığını. nöbetçi öğretmene birkaç kez seslendiğimi ve sesimin boş odada yankılandığını hatırlıyordum.

çoğu şeyi hatırlamamak için nelerimi vermezdim, bir bilseniz.

sadece bilseniz bile ağlardınız.

ensemdeki nefesleri hissettiğimde tüylerimin diken diken olduğunu ve sessizliğin üzerime devrildiğini hatırlıyorum.

"kim bilebilirdi ki, Edward'a benzetilen bu gizemli çocuğun, aslında Edward'ı sikmek istediğini?" bir gülme sesi duyuldu. "değil mi ama?"

"Bay Jung?" okul müdürünün sesini tanıdığım anda arkamı dönmek istedim ama benden önce davranarak elini dudaklarıma götürdü ve bağırmamı engelledi.

siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama o zamanlar sadece on yedi yaşındaydım. ellilerinin başındaki bir adamla nasıl mücadele edeceğimi bilememiştim.

beni iterek öğretmen masasına yatırdığında ondan kurtulmak için elimden gelen her şeyi yaptım.

yemin ederim ki, yaptım.

ama en sonunda, "eğer bana izin vermezsen ve olurda bunu birisine söylersen, neler yapabileceğimi kestirebiliyor musun?" diye tehditkar bir sesle sormuştu.

sonra korktuğum o kelimeler dusaklarından dökülmüştü.

"sevgilinin senin kadar dayanıklı olabileceğini zannetmiyorum. senden daha zayıf ve çelimsiz görünüyor gerçi."

o an dudaklarımdan bir, "hayır," kaçırdım.

Bay Jung bana daha da yaklaşarak kendini bana bastırdı. bu sert haraketi dizlerimin titremesine ve ölümüne korkmama neden olmuştu.

sadece korkuyordum.

kendimi geçtim, yağmurdan bile korktuğu için sızana kadar ağlayan o çocuğa bir şeyler yapacağından deli gibi korkuyordum.

"o zaman bana izin verecek misin?" diye sordu dişlerinin arasından.

keşke, zaman o an dursaydı.

kafamı olumlu anlamda salladığımda yanağıma damlayam sıcak gözyaşları içimi yakmıştı.

keşke, zaman dursaydı.

Bay Jung midemi bulandıracak bir şekilde gülümseyerek pantolonumun düğmesini açtı ve onu bedenimden sıyırdı. ona engel olamamıştım. eğer ona karşı koyarsam, bütün bunları yaşaması gereken kişi o olacaktı.

nisan'ın birinde tanıdığım şaka gibi olan o çocuk.

ama her şeye rağmen keşke şu an zaman sonsuza dek dursaydı ve az sonrası asla gerçekleşmeseydi.

Bay Jung erkekliğimi tutarak onu sertçe çektiğinde inleyerek kafamı geriye attım.

zaman durmalıydı.

sonrası çok açıktı; müthiş bir acıyla birlikte içime saplanmıştı.

peki zaman neden durmadı?

zamanın durması gerekmiyor muydu?

oysaki sadece on yedi yaşında, en yakın arkadaşını gizlice seven ve sadece onu öpen bir çocuktum.

kafamı bir kez daha inleyerek geriye attığımda öğretmenler odasının perdesinin arkasına saklanmış birisinin varlığını fark ettim. kıpırdamadan orada sessizce saklanan ve hiç kendini belli etmeyen o kişiyi gördüm.

kim olduğunu bilmiyordum ama bana yardım etmek için asla saklandığı o yerden çıkmamıştı.

asla o perdenin arkasından çıkmamış ve bana yardım eli uzatmamıştı. bunu asla yapmamıştı.

ve zaman asla durmadı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #taekook