and tell them that i love them



31.05.2019

yine yağmur, yine göğüsümde yatan sen ve saçlarını okşayan ben.

yine sonsuzluk gibi gelen o anlar, cennetin tatlı rüzgarı ve sessiz acılar.

yine sen,

hep olduğu ve hep olmasını istediğim kişi.

uyurken çıkardığın mırıltılar, hafif horlaman, saçlarının arasında gezen parmaklarım, inip kalkan göğüsüme yasladığın başın ve tatlı kokun.

başını yavaşça yastığa bırakarak, uzandığım yerden kaykıldım ve uyuyan yüzünü izlemeye başladım; uzayan dalgalı saçları yüzünün tamamını kapatıyordu. parmaklarımı onların arasına daldırarak yüzünden çektim.

dudağının altındaki beni, ağlamaktan şişen gözaltıları vardı ki, hep ağlardı. sulugözlünün tekiydi.

o an seni ve yüzünü, kirpiklerini ve çeneni, burnunu ve kaşlarını, saçlarını, boynunu ya da dudaklarını, dudaklarınla burnunun birleştiği o kısımdaki çukuru, alnını, tümüyle bütün yüzünü büyük bir dikkatle izlediğimde bu anın benim cennetim olduğunu düşünmüştüm.

seni izlemek benim cennetim.

ah, hayır.

içinde jungkook olan her şey birer cenneti aslında. siz bilemezsiniz tabii, ne de olsa bu dünyadaki tek jungkookseksüel bendim.

belki de saatlerce seni izledim, jungkook.

uyuyunca geçen acıları saatlerce izledim.

keşke dedim sonra, keşke başka bir yer var olabilseydi.

keşke başka bir dünya da tekrardan karşılaşabilseydik ve ben tekrardan nisan'ın ilk günü seni görseydim. hayatıma şaka gibi bir günde girseydin ve bütün anlarımı güzel bir anıya dönüştürseydin.

keşke seni öptüğüm o ana geri gidebilseydim ve kırık bir radio gibi tekrar tekrar yaşasaydım o anı. sonra seni gülümsettiğim, birlikte eğlendiğimiz ve el ele koştuğumuz o geçmişe.

bana fark etmediğim çoğu şeyi fark ettirdiğini, fark ettim daha sonra.

eğer sen hayatıma girmemiş olsaydın, yağmurun ne zaman yağdığını, bu şehirin bu kadar yağmurlu olduğunu bile fark etmeyecektim. öğle yemeğinde yediğim çorbanın içinde mikroskopla görülecek şekilde etlerin var olduğunu fark etmeyecektim, riverdale diye bir dizinin olduğunu ve cole'ün bu kadar havalı olduğunu fark etmeyecektim.

sen fark etmemi sağlamıştın.

hayır, fark etmediklerimi seninle yaşayarak fark etmemi sağlamıştın.

ilk dersten kaçışım, ilk dövülmem, ilk pişmanlığım, ilk keşke'm, ilk yazdığım uzun şarkı sözüm, ilk yağmurda eski bir kulübede saklanışım, ilk endişem, ilk korkum, ilk öpücüğüm, ilk ağlayışım, ilk gerçek gülüşüm, ilk içimde sakladığım sırrım, ilk aşkım.. hep senin sayende olmuştu.

ilk yaşayışım senin sayendeydi.

aptal çocuksu haraketlerinle bana yetmiş yaşındaki bir yaşlının dersini vermiştin sen; bunu ağladığın için hep kızarık olan o gözlerinle ve şaşkın ifadenle yapmıştın.

tıpkı bir mucize gibi.

her şey tıpkı sen gibiydi.

bana yaşamanın, kalbinin kırılmamasıyla ya da huzurlu bir şekilde gülümsemeyle değil, anıları biriktirmekle ilgili olduğunu fark ettirmiştin.

bedenin sağlıklı olması için kemiklerinin kırılması değildi önemli olan, sen bana beni üçüncü görüşünde dövdürerek bunu öğretmiştin.

anılardı, yaşadıklarımızdı ve hatıralardı tek önemli olan şey.

paramparça olsakta, aynı yerden defalarca kırılsak, ve içinde olduğumuz fırtınadan kurtulamasakta, anılar olmadıktan sonra önemsizdi.

bütün bu acılar, içinde sadece birkaç tane güzel anı var diye katlanılırdı.

yaşadığımız bu hayatı, sadece birkaç tane güzel anını içinde barındırdığı için yaşamaya devam ediyorduk. o birkaç küçük, kısa ama mucizevi anı sayesinde.

gelecek için yaşamak anlamsızdı çünkü hiç kimse için bir gelecek söz konusu değildi.

en azından ben, anısız bir gelecek istemiyordum.

sonra tekrardan saçlarını okşamaya başladım. uzun süre sonra yine saçlarına dokunduğum için uykulu bir sesle bir şeyler mırıldanmıştın. sana gülümsemiştim.

sonra ne olduysa, "seni seviyorum,"u kaçırmıştım dudaklarımdan.

sen gözlerini açmıştın.

o an bir sürü şey olabilirdi; örneğin benim yüzümden bu kadar şey yaşadığın, üstüne bir de bunu duyduğun için öfkelenip beni odadan kovabilirdin. başka bir örnek olarak arkadaşlığımıza bu hainliği ettiğim için yine öfkelenip beni odandan kovabilirdin.

bir başka örneklerin örneğiyse;gözlerini açman sadece bir tesadüf olabilirdi. söylediklerimi hiç duymamış olabilirdin.

ama duymuştun işte.

ve yukarıda sıraladığım örneklerden hiçbiri olmamıştı.

sen gülmüştün.

düşündüğüm onca endişe dolu ihtimale karşın sen gülmüştün.

sonrada beni öpmüştün.

beni o kadar güzel öpmüştün ki, yemin ederim eğer dudağımı sertçe ısırdığın için ağlamasaydım sırf beni öpüşün için ağlardım.

bu kez senin kucağına oturan bendim ve dışarıda son kez yaz yağmuru yağarken susuz bir deve gibi seninle öpüşüyordum. ellerin gömleğimden içeri kaymıştı ve ben senin okşamayı sevdiğim saçlarını çekiyordum.

belki de biz, seninle defalarca kez yağmurdan korktuğun için birlikte uyuduğumuz o yatakta sevişiyor olacaktık birkaç dakika sonra. tabii ki bu büyük bir ihtimaldi, eğer annen odaya girmemiş olsaydı.

annenin bizi o halde gördüğünde cinnet geçirdiğini hatırlıyorum, beni odadan kovduğunu ve annenin sesine babanın uyandığını. senin anneni engellemeye çalıştığını ve benim de oğlunuzu seviyorum'la ilgili aptal açıklamalarımı hatırlıyorum.

peki senin için bu kadar savaşırken neden mi bir anda kapıyı çarpıp gittim evinizden?

bunu en iyi senin bilmen gerekirdi jungkook.

belki de elinden tuttuğum gibi seni bizim eve kaçırıp, yarım kalan sevişmemizi orada tamamlayabilirdik ama ben annenin söylediği o sözleri duyduktan sonra duraksamıştım.

tam olarak böyle söylemişti işte;

"senin yüzünden oğlumun iç organları zarar gördü ve her gün can çekişiyor."

sana bakmıştım. az önce büyük bir çabayla haraket eden sen donmuştun.

"bunu bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun?" diye sormuştum sonra. çünkü sen, hep bir şeyleri saklardın. özellikle de benden.

"kimi kandırıyorum, bana söylemeyecektin bile."

alayla güldüğümü ve kapıyı çarparak evinizden çıktığımı hatırlıyorum.

yağmurun altında saatlerce koştuğumu ve eve geri döndüğümde annenin annemi aradığını ve her şeyi on kat abartarak anlattığını duydum.

annemin bana sarıldığını ve sırtımı sıvazladığını.

senin sevmek için yanlış kişi olduğunu, doğru kişiyi bulmak için önümde uzun bir yol olduğunu.

benim ona inanmadığımı hatta ona kızarak bağırdığımı ve odama gittiğimi.

hatırlıyorum.

ve seni bir daha göremediğimi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #taekook