6. BÖLÜM | KOPAMAYAN BAĞLAR
-Ama buna rağmen yıkılan bir geçmiş..
~~
"Adın, Alın Yazı' m.."
-Serhad H.
~~
Bölüm Müziği: Perdenin Ardındakiler- Kendime.
~~
6.BÖLÜM- SAVAŞ
***
Acı..
Geriye kalan ne vardı şimdi? Yıkılan bir enkazdan, yıkılan hayallerden, yıkılan tüm her bir dalından geriye avuçlarında ne kalırdı umudunun son kırıntılarını sığdırabileceğin? Bir çare debelenerek çıktığın o çukurdan son dakika bileğine yapışan o his, o bağ ile nasıl baş edecektin ufalanan gücün ile?
Baş edecek, onu alt edecek neyin kalırdı elinde?
Kalmazdı.
Kalmamıştı.
Hissettiği o hissin adı, yoktu.
Bakışlarını uzunca tek bir noktada sabitledi dakikalarca Yazgı. Ne tek bir kelime çıkıyordu dudaklarından, ne de titreyen bedenini belli edecek, yanan tenini gösterecek bir harekette bulunuyordu. Teninin ateşi öyle çok fazlaydı ki, her nefesinde dudaklarının arasından ateşin dalgaları yayılıyor, ferahlayan ciğerlerinin boş kalan dallarına bir yenisi ekleniyordu sanki.
Usulca kaldırdı başını ondan uzun olan adamın gözlerine bakmak için. Bakışları halsizce dolandı yorgun yüzünde. Tıpkı onun gibi tek bir kelime etmeden karşısına geçmiş, bakışlarından dökülen baskınlık ile sadece beklediğini göstermişti.
Sadece beklemişti kimseyi umursamadan.
Mavilerine yapışan öyle çok duygu gün yüzündeydi ki, bakışları usulca uzayan sakallarına, boğazlı siyah kazağının sardığı boynuna indi. Uzun sakalının ona hiç yakışmadığını düşünmemek için üstün bir çaba sarfetse de, kendine engel olamamıştı.
Onun ya hiç sakalı olmazdı, ya da çok az olurdu.
Saniyelerdir seyrettiği adamdaki kendi izlerini gördü bir an. Kendi yansımasından parlayan acı dolu feryatlar kopmuş, tekrar tekrar hapsolduğu yangın mavisi gözlerinin içinde depeleniyor, debelendikçe ayak bileklerine takılan zincirler canını yakıyordu sanki. Ne olacaktı şimdi? Ne olabilirdi? Bırakmamış mıydı? Gitmemiş miydi? Derdi neydi hala? Halsizce başını ayakta daha fazla tutamazken çekti gözlerini ondan. Yorgun ve an geçtikçe gücünü kaybeden bedenini kalktığı koltuğun kenarına yasladı.
Yorgun zihni, ona bakmaya dayanamıyordu.
Hasta olduğunu görebiliyor muydu bilmiyordu ama dik durmaya çalışmaktan, dakikalardır bir şey belli etmemek için kastığı bedeninin ağrısını hissetmeye başlamıştı. Direncinin düşmeye başladığını hissedebiliyordu. Ağrıyan göz kapaklarını güçlükle tekrar kırparken inadından vazgeçmeyerek beklemeye devam etti.
"Ağam aradığınızı bulduysanız müsaade etseniz de gitsek biz, yolcular bekliyor?"
Ön taraftan gelen ses ile başı dengesizce büyük gövdesinden göremeyeceğini bile bile otobüsün koridoruna çevrildi. Sadece iki adım ilerisinde dikilen adamın derin bir nefes almasını izledi. Göğsü derince hareketlenirken, herkesin bakışlarını yüzünde hissetmenin utancı ile doldu bedeni. Göz kapaklarına konan belli belirsiz kararma ile kapandı gözleri.
Kaç dakika olmuştu?
"Daha ne kadar inat edeceksin?"
Bir anda yine duyduğu o kalın sesi ile yaslandığı koltuktan doğruldu son gücüyle bakışları aralanarak. Onun karşısında güçsüz görünmek istemiyordu. Gözleri yorgun ama bir o kadar da mesafe dolu ona çevrilirken, hissettiği tüm duyguların üzerine çekilen setin o ağır baskınlığını hissetti kalbinde.
Nefret mi ediyordu ondan?
"Sen gidene kadar!"
Kısık ama ketum sesinin çıktığı dudaklarına kısa bir bakış atan adamın hareketine takılı kalırken, hala bakışlarını dudaklarından çekmemesiyle derin bir nefes aldı.
"İnsanlar senin inmeni bekliyor Alın Yazısı?"
İsminin bir başka değişik hali dudaklarından ağır bir tonda çıkmasıyla bakışları utanarak etrafta dolandı. Herkesin gözü pür dikkat onlara çevrilmiş, dakikalardır izliyordu kesintisiz. Biliyordu ki hepsi de tanıyordu karşısındaki ağayı. Ses çıkaramamalarının sebebi de buydu.
"İnsanlar benim inmemi değil, senin inmeni bekliyor!"
Boğazındaki ağrıya rağmen nefesini, cümlesini bitirmek icin düzensizce kullanmasıyla yankı yapan öksürüğü tutamadı cigerlerinde. Bir anda şiddetle öksürdüğünde tek elini dudaklarına kapattı güçlükle. Ardı ardını takip eden öksürüğü durduramazken duyduğu sesle başını iki yana salladı.
"Niye her hasta olduğunda ekstra bir inat yükleniyor bedenine anlamıyorum?"
Ona bir adım atan adama hızla ellerini kaldırırken durmasını söylemek için aldığı nefes yine takılmıştı cigerine. Tekrar boğazına tırmanan öksürükle eğilerek diğer elini acıyan göğsüne bastırdı. Boğazındaki acı yırtılmayı hissederken gözlerinden damlayan yaşların sebebi, bu sefer gelen baş edilemez öksürük kriziydi.
"Iyi değilsin sen?"
Onu dinlemeden yaklaşan adamdan uzaklaşmak için adımını geriye atacağı sırada beline sarılan kol tarafından tutuldu.
Ateşi, git gide çoğalıyordu sanki.
İçindeki fokurdayan alafı hissetti teni.
Başının dönüşü, boğazındaki o derin şişkinliğin tek bir nefesi bile zor geçiriyor olması bitirmişti genç kızı.
Halsizdi. Ona karşı koyamayacak kadar halsiz, yorgundu. Yanan tenine dokunan adamın gözlerinden geçen telaşı öyle net gördü ki aralık kirpiklerinun arasından, öksürmenin verdiği baş ağrısı ile hissettiği sarsıntı yüzünden kapattı gözlerini sıkıca.
"Yanıyorsun sen? Ne ara bu hale geldin kızım, daha dün akşam taş gibiydin!"
O kargaşa da tek dikkat ettiği bu muydu gerçekten?
Bir anda kalçalarında hissettiği kolla birden kucaklanmasına sessiz kaldı. Gözleri, sarsıntının yarattığı basınçla ağrırken zorla birbirine yapıştırdı kirpiklerini. Öyle çok başı ağrıyordu ki, göz kapaklarında hissettiği ağır sancının yankısını hissediyordu her hareket ettirmeye çalıştığında. Yanan yanaklarının ateşini tüm bedeninin gücünü kestiğini hissediyordu an geçtikçe.
"Hemen hastaneye gidiyoruz Mahmut, iyi değil."
Aceleyle otobüsten çıkmalarını hayal meyal izledi Yazgı. Böyle olduğu için, kolunu kaldıracak halinin olmamasına kızdı kendi içinde. Ona engel olamamak öyle çok incitiyordu ki kalbini, konuşacak mecalinin bile olmaması üzüyordu onu. Uzun zamandır hiç böyle hasta olmamıştı ve eğer tek başına başka bir şehirde bu halde kalakalsaydı, emindi ki bir köşede ölür kalırdı.
Kulaklarının uğuldayışını, teninin ateşi kulaklarına vurmuş gibi bir alafın esip geçtiğini hissetti.
Hala kucağında olduğunu belli eden sarsıntılar ile gözlerini zorla araladı. Başı öylece kolunda yaslı dururken onu taşıyan adamın ardında dizili onlarca araba gördü gözleri. Eğer hali olsaydı buna büyük bir şaşkınlıkla bakabilirdi ama gözleri gördüğü ağır siyahla boyanmış araçlar ile kamaşırken hızla kapandı.
Bu kadar insan..
Bu kadar araç..
O'nun için miydi hepsi?
Dudaklarını hızla birbirine bastırdı. Bir anda yine sesini duydu.
"Minibüse geçelim, rahatça uzansın."
Açılan kapının sesini duymasıyla hala onu bırakmayan kolları hissetti. Başı öylece omzuna yaslı kalırken, bir anda kucağına oturdu. Kollarından indirmeden öylece oturan adamın boynu başına ev sahipliği yaparken, bunu yine, tekrar yaşadığı için kendinden utandı.
Ona bunu yaşatan adamın kollarında olduğu için, buna engel olacak gücü ne ruhunda, ne de bedeninde bulamadığı için utandı Yazgı.
Çalışan arabanın sesini duydu. Oturduğu için başı ayakta duramazken boynuna vuran sıcak nefesiyle kasılan kolunu belinde hissetti.
"Nefesin yanıyor, resmen havale geçiriyorsun..-"
Kendi kendine emin olmaya çalıştığı gerçeği tekrar tekrar söylerken üzerindeki hırkasını çıkarmaya çalıştığını gördü. Titreyen elleriyle engel olmaya çalıştı hareketine. Üşüyen bedeni titremeye başlarken anlına değen sıcak dudakları hissetti teni.
"Bırak çıkarayım, çok ateşin var kıvırcık, çok fazla var. Gidene kadar nasıl dayanacaksın bu halde?"
Çıkan hırka ile ürperen bedeninin titreyişini hisseden kollar daha sıkı sarıldı.
"Yolun kenarında bir çeşme falan görürseniz durun, hastaneye kadar böyle gidemez."
"Tamamdır ağam."
Önden gelen sesin Mahmut olduğu gerçeği ile başını yorgunca çevirdi ön tarafa. Ense kısmındaki kalın kola yaslı başıyla rahatça hareket ederken ucu bağsız olan örgülü saçları çoktan çözülmüş, her yere dağılmıştı yine. Gözünün önüne gelen birkaç tutamın arasından göz göze geldi en has adamıyla. Konuşmak için dudaklarını aralayacağı sıra tekrar boğazında tırmanan karıncalanmayı hissetti. Gelen öksürükle başını daha kuvvetli destekleyen kola çok yaslandı kafası. Yine de söyleyemek istediklerini duyurmak icin araladı dudaklarını bir çare. Aradaki mesafeden sesini duyar mıydı bilmiyordu ama ona kırgındı.
İstediği tek bir acıma duygusuydu.
Tek bir insaf, merhamet duygusuydu.
İnsanlar, bu kadar kötü olabilir miydi?
"Bunu unutmayacağım.-"
Ona şefkatle bakan adamın gözlerinden geçen hüznü gördü kısık kirpiklerinin arasından. Haline acıyor muydu?
Kim acımazdı ki haline?
Kendi bile acıyarak bakıyordu ruhuna..
Başını gayretle iki yana salladı.
"Bu acımasızlığını unutmayacağım."
"Neden böyle konuşuyor, ne oldu ben gelmeden önce?"
Kendi kendine sayıklamasını nefesini hissedecek kadar yakınında olan adam duyarken, asıl söylediği kişi duymuş muydu bilmiyordu Yazgı.
Sesi, dalgalanıyordu sanki..
Bilinci, yok olmak üzereydi.
"Ağam.-"
"Anlat!"
"Bırakmamızı istedi,-"
Kısık çıkan sesinin ağırlığında kaybolan hüzün için geç kalmıştı. Mavilerinin her bir koyu dalgasını gözlerinde hissetti.
"Çok yalvardı, çok ağladı."
Sesinden akan üzüntüsünü hissetse de unutmayacaktı Yazgı. Ne kollarında olan adamın yaptıklarını unutacaktı, ne de etrafında ördüğü örümcek ağına asılı onlarca insanın yaptığını.. Buz mavisi bakışlarının o yoğun tonunu yüzünün her bir noktasında hissederken, halsiz başını destekleyen kol, kaldırarak omzuna yatırdı başını tekrar. Yüzünü gölgeleyen saçlarını usulca çeken elin naifliğini sözlerin de istedi Yazgı.
Yıllardır ona dokunan adamın her dokunuşunda can bulan naifliği, sözlerin de de istedi sadece.
Yerini unutma Yazgı.
Pavyon gülüsün Yazgı.
O'na, o oda dışında hiçbir yerde dokunmamasının sebebi buydu demek ki..
O, kollarında olduğu adam için sadece o odadan ibaretti.
Titreyen dudaklarını ısırdı güçlükle. Bir anda yanan gözlerini zaptetmek için hızla kırptı son gücüyle. Boğazında can bulan hıçkırığı yutkunarak gidermek istedi ama boğazı öyle çok ağrıyordu ki, gelen ağlama isteği ile daha çok sancıdı içi. Yanağında gezen soğuk eli hissetti bir anda.
"Geldiğimde o yüzden mi ağlıyordun?-"
Kısık sesine karışan kederi duydu Yazgı. Duydu duymasına ama artık umrunda değildi. Ne kederi, ne de bundan sonra farkettikleri umrumda olacaktı. Belki sarfettiği sözleri duymasaydı, yıllar yılı o odada çürüyüp gidebilirdi ona her dokunuşunda. Ne çıkarmasını, ne de kurtarmasını beklerdi. Yıllarca ona her dokunuşunda hissettiği duygularla teselli ederdi kendini ama böyle olmazdı.
Sadece O olurdu ona dokunan..
Sarfettiği sözlerin ağırlığı ile kalbi tekrar ağrırken kesilen soluğunun yangından kalan son izlerini hissetti her bir ritminde..
Her şeyini bilen, her şeyini bildiği tek insandı.
Buna rağmen ona yakıştırdığı sıfat, hissettiği tüm duyguları enkaza çevirmiş, belki de bundan sonra o enkaz altında nefes almaya çalışmakla geçecekti ona her baktığında..
Bundan sonra, ona her yaklaştığında geçirdikleri son gece aklına gelecek, belki de kendine yedirmeye çalışacaktı.
Yıllarca her gidişini nasıl sindirdiyse, sarfettiği olanca sözü de sindirebilecek kadar bitmiş miydi içinde tüm yeşerttiği hayalleri?
"O bırakmadı diye mi?-"
Bir anda duyduğu kısık sesi ile kendine biraz olsun gelmeye çalışırken duyduklarını ölçmeye çalıştı. Beline dolanan güçlü kola eşlik eden tek şey, yanağında yerini alan sakallı yanağıydı. Yanağını öylece yanağına yaslayan, derin soluklarını her çekişte kendi bedeni de hareket ederken, sustu Yazgı.
Kendine daha çok çeken kolların kuvveti ile bedeninin sıcaklığını daha çok hissederken, boynuna sokuldu öylece ılık nefesi.
"Yoksa ben bırakmadım diye mi?"
Sen bıraktın diye..
Günlerdir, her gece sen gittin diye..
Derin nefesini boynunun kuytularından çekip alırken soluğunu sıkıca tuttu.
Tepkisizdi.
Kendi hissettiklerine, kollarında olduğu adamın hissettirdiklerine tepkisiz kaldı.
Her kadın aldanırdı. Böyle davranan her adama, her kadın ümit bağlardı. İlk yılları aklına geldi. Ilk gecesinin ardından aylar sürmüştü ona dokunması.. Her gece sadece uyumaya gelmişti yanına, bazen konuşmaya, bazen de sadece görmeye..
Amacının ona dokunmak olmadığını anladığı an bağlanmıştı Yazgı ona..
Boynuna değen burnunu çekti ağlamamak için. Bağlanmıştı. Yıllarca her bakışında ümit bağlamış, hayaller kurmuştu. Her gidişinin ardından gelişini aramış, varlığını o odada istemişti.
Güvenmişti O'na.
Her o odadan çıkışında yarım saat beklerdi ardından. Belki geri döner, 'hadi toplan gidiyoruz' demesini gözlerdi çünkü biliyordu Yazgı. Onu o çukurdan Serhad Ağa'dan başkası kurtaramazdı.
Kurtarmamıştı da zaten..
Kapalı kirpiklerinin arasından bir damla düştü siyah kazağın yumuşak dokusuna.
Kurtarmamıştı..
Değil mi?
İkinci damla da ardını takip ederken kolları hareketlenen adamı dinledi hüzünle.
"Ah be kıvırcık,-"
Dertli sesini duyuyordu. Duyduğunu biliyor muydu emin değildi ama çoktan bilincinin kapandığını düşünüyordu belki de. Kısık, binbir türlü hisle dolup taşan sesinin yankısı kulaklarında son buldu.
"Ne olduk biz seninle böyle?"
Bu saatten sonra ne olabilirdi ki onunla?
Eteğinin çizgisinde dolanan elleri usulca örttü bacaklarını.
"Nasıl olduk?-"
Nasıl..
Sakallı yanağı tekrar yaslandı ateşli yanağına.
"Aklımı sikeyim."
Bir anda ettiği küfürle dumura uğradı genç kadın. Kirpiklerine binen yükle gözlerini aralayamazken, ateşli nefesi boynunun derisine vurdu tekrar.
"Seni yıllarca o odada bırakan mantığımı sikeyim ben."
Kısık sesini zorla duyarken derin bir nefes aldı dayanamayarak. Hissetmesiyle kolları sıkılaşırken birden gür bir ses duydu.
"Ağam ilerde bir tesis var. Ordaki lavaboyu kullanabilirsiniz. Elini yüzünü yıkar bi'."
Yavaşlayan aracın sarsıntını hissetti.
Kollarında olduğu adam yerinde hareketlenerek kuvvetle belini kavradığında açılan kapının sesini duydu.
"İki-üç şişe su alın, gidene kadar onunla idare edelim."
Hızlı adımlarıyla lavaboya gittiğini biliyordu. Başı öylece boynunda dururken, bu yaşadığı anları unutmak için iyileşmesi, ilk fırsatta da gitmesi gerektiğini biliyordu Yazgı.
Başka türlü ne unuturdu, ne de unutmasına izin verirdi.
Bir anda bacaklarının altından çekilen kolla ayakları saatler sonra yeri bulurken, dönen başını hissetti. Hızla elleri tutunacak bir şey ararken aralanan gözlerinin arasından etrafa bakındı. Belinden onu destekleyen adama yaslandı ihtiyaçla. Başı ayakta duramazken omzunun kenarında olan göğsüne koydu başını.
"Şimdi yüzüne su değdireceğim. Ateşin yüksek olduğu için irkilebilirsin."
Bir anda böyle kötü olmasına ne neden olmuştu bilmiyordu ama hiç bu kadar kötü olduğunu hatırlamıyordu genç kadın bu yaşına kadar?
Telaş mıydı bedenini yorgun düşüren?
Korku muydu?
Bir anda yüzüne değen soğukluk ile irkilirken aralanan gözlerinin arasından aynaya baktı. Yüzündeki suyu boynuna, ensesine yayan adamın hareketlerini izledi öylece.
Suya karışan tüm duygularının gem vurduğu bir gözyaşı daha eklendi usulca.
Ona muhtaç olan haline acıyarak baktı aynadan. Aralarında boy farklı olmasına rağmen üzerine eğilen, dikkatle ilgilenen adamın son hali canlandı gözünde. O anları unutabilecek miydi? Sarfettiği sözleri, dilinden dökülen zehirli okların kalbine her batışında hissettiği o sızının izlerini silebilecek miydi teninden?
Kim silebilirdi ki?
Dikkatle ensesindeki saçlarını toplayarak ıslattığı elini ensesine tekrar sürmesini izledi dalıp gittiği boşlukta. Titreyen bedenini harekete geçirerek doğrulmak, onun göğsü yerine duvara yaslanmak istedi ama belindeki kolu bir anda sıkılaşarak tekrar yasladı bitkin gövdesini kendi bedenine.
"İlk defa kıvırcık,-"
Saçlarını öpen adamın görüntüsü puslu aynadan öylece gözlerine sunulurken, izledi onu. Ardını takip eden başka dokunuşu, anlının kenarında atan bir başka can damarıydı.
"İlk kez uçmayı öğrendin sen,-"
Belindeki koluna diğerini de ekleyerek halsiz bedenini daha çok kendine çekti. Yüzüne vuran ılık ama başkasına buz olan nefesi sessizce değip geçerken, dinledi onu Yazgı.
"Ama beni unuttun,-"
Unutmuştu Yazgı.
Onsuz, bu şehirden gidemeyeceğini unutmuştu.
Anlına dokunan anlını hissederken, burnu usulca kendi burnunun ucuna dokundu.
"Ne ben olmadan sen gidebilirsin artık, ne de sen olmadan ben.."
Kısık, varla yok arası sesi saçlarına dokunurken usulca ayrıldı ona yaslı olan anlı.
Başını çevirerek onu izlediği aynaya çevirdi başını. Göz göze geldiği açık mavi gözleri bir süre izledi yüzünü.
"Bakma öyle bana. Baktıkça,-"
Gözlerini gözlerinden belki de ilk defa kaçırdı yıllar sonra. Buna rağmen elleri hala yerini belli etmek istercesine dolandı hafifce belinde.
"Baktıkça, sanki kırılmadık tek bir kemiğim bile kalmıyor."
Kısık sesine eşlik eden farklı tona yine aynı ifadesizlikle bakarken, çekti gözlerini ansızın.
Hiç bakmamayı tercih ederdi.
Derin bir nefes alarak ondan ayrılan gözlerine bir süre daha bakıp tekrar belini kavramasını hissetti öylece. Kolları içi boş bir çuval gibi hissediyordu. Bitkindi. Yorgundu. Ona karşı gelemeyecek kadar güçsüzdü. Ona karşı koymayı şimdilik rafa kaldırırken dönen başı yüzünden kapadı gözlerini.
"Yürüyebilecek misin, biraz kendine gelirsin?"
Cevap vermeyecekti.
Saniyeler önce dudaklarından çıkanlar çınladı kulaklarında. Yine aynı şeyleri yaşıyordu sanki. Yaşadığı tüm anılar bir bir gözünün önünde canlanırken nasıl durduracağını, onu gördüğü sürece yaşayacağı bu şeye nasıl karşı çıkacağını bilmiyordu.
Her gidişini unutturan, bir sonraki gelişi değil miydi bunca zaman?
Her yalnızlığını unutturan, her gelişinde onu kuvvetli kanatları altına alarak derin anlamlarla dolu tek bir bakışı olmamış mıydı?
Dediklerinin hiçbir hükmü kalmamıştı artık.
Onsuz gitmemişti bu şehirden ama ondan gitmişti.
Bu sefer hem gitmişti, hemde bitmişti gözünde.
Daha bir hafta önce 3 yıl hiçe sayılmış, yaşadıkları, belki de hiç unutamayacağı hatıralar öylece unutulmuştu hiç düşünülmeden.
Başını usulca çevirdi ona. Baktıkça gördüğü 3 yılının her izi canını yakarken ona dönen başında gördüğü kan çanağı mavi koyusu gözlerini gördü. Gözlerindeki yorgunluğu, telaşın ardından gelen dinginlik ile düşük göz kapaklarına baktı uzunca.
Bal çağlayan gözlerinden öyle dertler aktı ki mavi okyanuslara, bakışı durdu Serhad ağanın.
Biliyordu.
3 yılın bedelini, bakışlarından kendi denizlerine her saniye akan kederi izlemekle ödeyecekti.
Derin bir nefes alarak ona biraz olsun iyi gelen ılık suyun ferahlığıyla adımlarını biraz daha sağlam basarak ondan ayrıldı Yazgı. Hafifçe adımlayarak arabaya yürüdüler. Yüzüne esen hafif soğuk rüzgar ile beline sarılı kol tekrar dolandı ince kavisinde. Saçlarını geriye ittiren kuvvetli rüzgar ile adımlarını hızlandırmaya çalıştı.
Üşüyordu.
Toplu halde bekleyen araçların görüntüsü ağrıyan gözlerini yorarken, yanında onu yine kolları ile destekleyen adama ayak uydurdu yavaşça. Gözlerinin önüne inen perde ile bir anda bilinci bulanırken sıkıca kapattı gözlerini. Başı dönüyor, gözünün önü kararıyordu. Açılan aracın kapısından geçerek oturdu cam kenarına. Baygınca başı koltuk başlığına devrilirken yanına oturan adamın hareketi ile kapattı gözlerini.
Uyumak istiyordu.
Sadece uyumak, biraz olsun düştüğü durumu unutmak istiyordu zihni..
***
Sessizdi.
İçinde kopan feryatlara inat sessiz, durgundu tüm hareketleri. Her şeye rağmen yine onda son bulan adımlarına tezat nefes nefeseydi ruhu. Hala ondan kaçmaya çalışan, kanayan ayaklarıyla bir an olsun arkasına bakmadan koşan kendine baktı Yazgı.
Bedeni tepkisiz, ruhu ise çığlık çığlığa harekete geçmişti bile tadını aldığı özgürlüğün o pahabicilemez çemberinde..
Bakışları yeni uyanmanın verdiği bulanık görüntüsüyle koluna indi usulca. Serum takılı kolunu oynatarak ağrıyan bedenini yanında oturan adamın tam aksine döndürdü usulca.
Baş ucunda bekliyordu.
Kaç saattir uyuyordu bilmiyordu ama ağrıyan her bir uzvu sızlıyordu. Sancıyan göz kapaklarına inen dinlenmişlik hissi ile dalgınca kırpıştırdı kirpiklerini. Kolundan destek alarak yarım döndüğü sırtını tamamen çevirdi ona.
Arkasında kalan bedenin derin bir nefes almasını işitti.
"Merhaba Serhad Bey."
Yanında hareketlenen adamın ayağa kalktığını, doktora yöneldiğini hissetti. Gözlerini çevirmedi arkasına.
"Durumu nasıl?"
Sesi, belki de bu zamana kadar hiç duymadığı kadar farklıydı.
Tanımlayamazdı.
Tarif edemezdi.
"Hastamızın serumu 5 dakika içinde bitmiş olur Serhad Bey. Yaklaşık iki saattir ek müdahale sonucu su an ateş seviyesi tehlikeli boyutu atlatmış durumda. Şiddetli bir ateş sonucu havale geçirmiş hastaneye gelmeden önce. Buraya geldiğinde düşük seyrinde ilerlemiş olmalı ki, hızlı bir şekilde ek takviyeler ile düştü ateşi. Aynı zamanda akciğerlerini üşütmüş hastamız. Büyük ihtimalle fazla soğuk ortamda kalmış veya cereyan sonucu olmuş olmalı. Bunun yan etkisi olarak da bir boğaz şişkinliği mevcut.."
"Nasıl geçecek, çok..-"
Derin bir nefes almasını tekrar işitirken, mavilerini sırtında hissetti.
"Farklı duruyor."
"Geçirdiği yüksek ateşten kaynaklı ve hastamızın bazı vitamin değerleri düşük olduğu için bünyesi ne yazık ki çok zayıf ve şu an haddiden fazla bitkin durması çok normal ama serum etkili olmuştur ve kendini toplamıştır biraz. Yazdığım ilaçlar ve iyi beslenme sonucu ile kısa sürede atlatacaktır."
"Ne yapmamız gerekiyor?"
"Öncelikle ilaç olarak her ihtimale karşı ateş düşürücü ve öksürük şurubu veriyorum. Yanında boğazına iyi gelecek bir sprey yazdım. Beslenme olarak tamamen sıcak çorba ve vitamin değeri yüksek gıdalar tavsiye ederim. Takviye olarak birkaç tane vitamin de yazıyorum. İlaçların bitiminde vitamin değerlerini tekrar ölçtürmenizi tavsiye ederim çünkü kış ayına girdik. Eğer bünyesi yeteri kadar güçlenmezse çok sık hastalık geçirebilir Yazgı Hanım."
Bir süre sonra hiçbir ses duymazken usulca araladı bal gözlerini. Önünde olan hastane perdesine usunca bakarken derin bir nefes aldı. Hala nefesinde kendini belli eden sıcaklık ile ağrıyan başını ovaladı diğer boşta kalan eliyle. Azalan baş ağrısından geriye kalan son kırıntılar bile yetiyordu sancı çekmesine.
"Bu da reçeteniz. Tekrar geçmiş olsun."
Yatağının alt kısmında hissettiği hareketlilik ile koluna yaklaşan hemşireyi gördü gözleri. Bir sprey sıkarak damar yolunu sökerken pamuk bastırmasını, kolunu kıvırmasını izledi.
"Serumunuz bitti. Tekrar geçmiş olsun."
Başını güçlükle sallarken yatağa dayanarak doğruldu yerinde. Ayağındaki çoraplara bakarak kaydı yatakta. Onun olduğu tarafa dönerek ayakkabılara eğildi almak için. Eline almak üzereyken başka bir el tarafından alınan ayakkabıya baktı Yazgı garip bir hisle.
"Ben hallederim. Eğilme fazla."
Burnunun ucu sızlıyordu.
Dolan gözlerini hızla ondan başka yöne çevirirken ayaklarına giydirdiği spor ayakkabılara baktı dayanamayarak. Diğer ayağına da giydiren adamın iplerini bağlamasını, açılan eteğini dizlerinin altına çekerek örtmesini izledi öylece. Başını kaldırdığı an denk düştüğü yangın mavisi gözlerine uzunca baktı. Ardından duraksamadan başka yöne bakmasını inceledi.
Ona bakamıyordu bile..
Niye ondan kaçıyordu şimdiye kadar tanıdığı en güçlü adam?
Bakışlarını daha fazla yüzünde tutmadan üzerine çevirdi dalgınca. Serumun etkisini anlık görürken, başının ağrısının hafiflemesi, rahatlayan bedenini biraz olsun hissetmek iyi gelmişti az da olsa. Bedeninde kendini belli eden ateşin rüzgarı dinerken son kez bir bakış atıp, oturduğu seydeden kalkarak ayaklarının üzerine bastı.
Ona yaklaşan adamı görmezden gelerek ayaklandı uzun süre yatmanın göz kararmasıyla. Koluna dokunan elin varlığı ile bir anda kendini diğer tarafa çekerken kolundan ayrılan elin bu sefer de beline dolanmasına farklı bir hisle baktı.
Tiksinti miydi hissettiği?
Ona dokunmasından ne zamandır tiksiniyordu?
Başını kaldırarak mavi gözlere bakmak istedi ama karşı masada dosya ile ilgilenen hemşirenin bakışlarının yaptığı harekete takıldığını gördü. Sakince bir nefes alıp doğruldu sıkıntıyla.
"Ayakta duracak halin yok, hala inat ediyorsun anasını satayım."
Bakışlarını hemşireden çekerek çıkışa doğru adım attı cevap vermeden. Sinirli çıkan sesine karşı tepkisiz kaldığını görmesiyle yine derin bir nefes alıp belindeki kolunu sıkıştırmasını izledi öylece.
Daha inat yapmaya başlamamıştı.
Kolu beline sarılı olan adamın yönlendirmesiyle çıkışa yürürken, görmezden geldiği gerçek ile çaresizce bir nefes aldı yanındaki adama belli etmeden.
Kanatları altında yaşamaya alışmıştı.
Onunla ilgilenmesine, onu bir bakışı ile darmanduman edebilecek kadar güçlü duruşuna, tüm kurduğu kötü zeminleri tek bir hamlesiyle devirecek kadar hükümdar olmasına alışmıştı.
Belki de yıllarca tek bir an kımıldayamaması bundandı.
Ondan başka onu koruyan, kollayan, her ne kadar dört duvar arasında olsa da sahip çıkan olmamıştı.
Garip bir hisle çağlayan, boğazındaki büyük yükleri yutkunarak gidermek istedi ama öyle şeyler oturmuştu ki boğazına, yutkunmak için nefes bile alamamıştı sanki. Bir anda sesini duymasıyla dalan gözlerini kaldırdı bir anlık etrafına bakmak için. Siyah arabalar acil girişinin yan tarafını öylece kaplamış, çoğu insanın aynı giyinen onlarca adama rahatsızca baktığını görmüştü.
"Mahmut?"
Başını çevirerek seslendiği adamın onlara doğru koşarak gelişini izledi. Ellerini saygıyla önünde birleştirmesini, bakışlarını özellikle kendi bal gözlerinden kaçırıdığını görmüştü. Dümdüz bakışlarını yüzünde tutmaya devam ederken kollarında olduğu adamın ona bir kağıt uzattığını gördü.
"Bu ilaçları al düş peşime. Geri kalan herkes konağa dönsün. Sen ve Aslan, yanınızda üç beş adamla beni takip edin. Merkeze gidiyoruz."
Merkez..
Bakışlarını kaldırıp bakmak, yan simasında dolanan mavilerinde gezinen planı anlamak istedi ama bakmak, ona iyi gelmeyecekti.
"Ağam gelelim gelmesine de az olmaz mıyız? "
Dikkatini çeken soruyla bakışlarını ona çevirecekken, bakışlarını yanağında dolaştıran adamın belindeki eli kuvvetle daha çok sarıldı bedenine.
"Hallederiz, dediğimi yap."
Sert soluğunun çarptığı yanağını teğet geçen bakışları başka bir yöne dönerek hareketlendi. Adımları siyah bir jipe doğru giderken, saatlerce uyumanın ve kuvvetli bir serumun etkisiyle açılan gözleri ile etrafta bir yer aradı. Geçen halsizliğinin verdiği dinçlik ona yeterde artardı.
Kaçabileceği, ona yardım edebilecek tek bir Allah'ın kuluna bakındı ama yoktu.
Herkes göz göze bile gelmekten korkarcasına bakmasıyla başını çevirirken, inatla etrafına bakmaya devam etti. Adımlarının yavaşlamasıyla bakışlarının dikkatini önlerinde duran araca yönlendirirken derin bir nefes aldı açılan kapıyla.
"Boşuna bakma etrafa,-"
Bir anda belindeki kolunu kuvvetlendirerek kendine çekmesiyle göğsüne çarptı zayıf bedeni. Başını hızla kaldırarak telaşla gözlerine bakarken, kısık mavilerini çevreleyen simsiyah kirpiklerinin hareketine takıldı. Kıvırcık saçlarının kabarıklığına bir öpücük kondurmasını izledi öylece.
"Akıllandım kıvırcık,-"
Yüzünü ele geçiren garip bir tonda göz gezdirirken üzerine eğildi ansızın.
"Bundan sonra gidebilmen için anca kafama sıkman gerekiyor,-"
Bakışları yüzünün her bir noktasında kısa temaslarla dokunup geçerken önce dudaklarına, ardından tekrar gözlerine çevirdi mavilerini.
"Aksi takdirde gitmen mümkün olmayacak bu saatten sonra."
Dudakları duydukları ile ne diyeceğini bilemez bir şekilde aralandı usulca. Bal gözleri uzunca seyretti burnunun dibine giren adamı. Böylesine kendine emin hallerine yıllarca şahit olmuş, sesinden akan gücün baskınlığını çoğu kez görmüştü ama bu durumda bile böyle konuşuyor olması bedenine gelen sinire anca kapı aralamıştı. Bir anda kendine hakim olamadan sinirle tüm gücünü toplayarak itti onu. Ketum bakışları hızla yüzünü tararken, ona karşı koymadan kollarını çeken adamdan birkaç adım uzaklaştı alayla bakışlarını hareketini inceleyen adama çevirerek.
"Gidemem doğru,-"
Ruhsuzca güldü.
Ardından yüzü tiksintiyle buruştu.
"Gitsem bile senin kadar iyi yapamadığımı da görmüş olduk bak,-"
Başını gülmeye devam ederek iki yana salladı. Elleri gülerek kendi bedenini hedef alarak göğsüne bastırdı işaret parmağını.
"Gitmek istesem de gidemeyen halimden zevk alıyor musun? Keyif veriyor mu sana bu aciz halim? Ah ama doğru!,-"
Yüzünü ele geçiren çok başka bir öfkenin kucağından kopup gelen kelimeler bir katilin son kez düşünmesi kadar atik, yıkılan bir binanın içinde çıkmaya çalışmak kadar anlamsızdı.
"Sen benim bu halimden zevk alamazsın değil mi? Üzerimde siyah bir gecelik yok çünkü,-"
Daha çok güldü Yazgı.
Kendine, daha çok güldü.
"Ya da kucağında çıplak değilim şu an,-"
"Sus artık,-"
Üzerine bir anda atılmasıyla geriye bir adım atamadan beline doladığı koluyla hızla kendine çekerek açık olan kapıdan koltuğa yöneltti oturması için. İnatla tutundu kapı kenarlarına.
"Niye susayım? Yoksa konuşmam sana zevk vermiyor mu?"
Dudaklarından öfkeyle çıkan sözcüklerden utanmıyordu. Utanç, onu terkedeli belki de aylar olmuştu. Son geçirdikleri bir seneden az bir sürede çoğalan yakınlaşmaları ile çoktan açılmıştı ona karşı.
"Evet veriyor!,-"
Bir anda kapı kenarlarındaki ellerini tutarak hızla kendine çevirdi. Sinirle göğsüne koyarak onu itmeye çalışırken tüm gücünü es geçen boyu hızla dudaklarına eğildi. Yaptığı hareket ile hızla başı geriye giderken tiksintiyle çevirdi dudaklarını.
"Hala veriyor ama yanlızken.. Gittiğimiz evde yine böyle konuşmaya devam edersen, inan bana şu dünyada zevk aldığım tek şeyi yapmam için sadece bana zemin hazırlamış olursun Alın Yazısı."
Bakışları hırçın bir dalgayla onu buldu. Sert sesine karışan aynı onun gözlerindeki hırçınlığın ilk nefesini soludu öylece. Dişlerini öfkeyle sıkarken gerilen yanaklarına bakan adamın bakışlarındaki yumuşamayı gördü bir anda. Uzaklaşmasına fırsat bile vermeden sol boynuna eğildi. Burnunun ucunu kulak memesinin alt tarafına derince sürterken fısıltısı ile nefesini tuttu öylece.
"Seni öperken aldığım o zevki, ne seni siyah gecelikle gördüğümde, ne de tüm her şeyinle kucağımda kıvrıldığında almadığımı biliyorsun, hırçın güzelim."
Hırçın güzelim.
Hırçın güzelim.
İlk iltifatının anıları zihninde öylece başkaldırırken donakaldı Yazgı.
Ona bu kadar şeyi yaşatan adamın kollarında, gözlerine her baktığında gördüğü hatıraları karşısında, öylece hapsetti kendini geçmişe.
Telaşla hareketlenen göğsü ile hızla etrafına bakarken aceleyle itti onu. Dudaklarını hırsla birbirine bastırıp bir süre baktı ayrılan bedenine. Dudaklarını öfkeyle aralarken diyeceklerinin ne derece etkili olacağını tahmin bile etmek istemiyordu.
"Benden uzak duracaksın Serhad. Sende, soyadın da bu saatten sonra benden uzak duracaksınız. Niye yapıyorsun bunu bilmiyorum ama,-"
Bakışları öylece içinde baş kaldıran ruhunun ezilen haline çevrildi.
Dudaklarından çıkmaya meyl kazanan sözcüklerin bütün keskin uçları ruhuna hedef almış, çıktığı an paramparça etmek için sadece bekliyordu.
Tüm gururunu hiçe sayarak durmadı Yazgı.
"İş mi görmek istiyorsun? Tamam olsun bitsin ve gideyim."
Güldü.
Herkesin içinde belki de hiç gülmeyen adam, bir hastane bahçesinde başını iki yana sallayarak güldü.
Gülüşü, öfke kusuyordu.
"Eğer bir kez daha sana dokunmama iş dersen, olacaklardan ben sorumlu değilim Yazgı."
Aralık dudaklarıyla öylece dudaklarından çıkanları hazmetmeye çalışsa da, kollarındaki adamın damarına basmaktan geri de durmayacaktı. Hırsla bakışlarını mavilerinden çekmeyerek devam etti konuşmaya.
"İş!"
İnatla aynı kelimeyi tekrarlamasıyla başını iki yana sallamasını, hafifçe önüne eğilerek derin bir nefes almasını izledi. Saçları yüzüne değerken fazla uzun sürmeden doğruldu.
"Senin özel günün falan mı yaklaştı? Nerden geliyor yine bu inadının kaynağı?"
Her şeye rağmen yine ılık haline öylece bakakalırken, bakışlarını boğazlı kazağın sardığı boynuna indirdi. Durgunlaşan haliyle bir anda bakışlarını başka yöne çevirirken yutkundu sessizce.
Ona inat yapmayı, severdi.
O da, inat yapmasını severdi..
Uysalca birbirine çarpan kirpikleri ile başını çevirerek kalabalığa baktı. Dudaklarına vurduğu mühürü aralamazken tekrar bir nefes alarak gelen şiddetli hisleri geri çevirdi hızla. Sakinleşen sesiyle usulca mırıldandı.
Sesi, bir anda kısık ve kırıklarla bulandı.
"Amacın ne senin?"
Asıl soru belki geç gelmişti ama yüzleşmekten korktuğu tüm her şeyin cevabı bu soruya olacaktı, biliyordu.
Aynı kırık tonlar mavilere anlık yapışıp kalırken başını geriye çekerek uzunca dolu bal gözlerine baktı. Durgunlaşan denizlerine baktı ona karşılık vererek.
Sessizdi.
Bir anda gözlerini hızla çekerek başını kalabalığa çevirmesini izledi. Yan profilinden belli olan yanakları kasılırken, dalgalanan tenini seyretti. Gözlerini sıkıca kapatıp açarak tekrar gözlerine cevirdi dingin mavilerini.
"Bin arabaya hadi, hasta hasta iyice kapacaksın şifayı."
Sesi, belki de bu zamana kadar hissetmediği bir duyguya ev sahipliği yapıyor, öylece dalgalanıyordu rüzgarında.
Telaş..
Hızla dudaklarından dökülen sözcüklere kısa bir bakış atıp, hiçbir şey demeden sessizce bindi ön koltuğa. Kollarını göğsünde birleştirerek diğer tarafa çevirdi yüzünü. Derin bir nefes alarak soğuktan sıcağa geçen bedeninin titremesini engellemek için daha çok sarıldı bedenine. Şiddetle kapanan kapı ile bir anda yerinde irkilirken bakışları tereddütle aynadan arkayı buldu.
Aracın arkasından dolanan adamın iki elini de saçlarına geçirmesini, çekiştirerek dudaklarını hırsla ısırmasını izledi. Bu haline garip bir tavırla bakarken şoför koltuğuna gelmesiyle bakışlarını hızla ondan çekerek camdan dışarıya baktı.
Çalışan araç ile birlikte daha çok ısınan elleri ile dalgınca kucağına indirdiği ellerine baktı. Ona böyle hırçın davrandıkça biliyordu ki daha çok yakınına gelecekti. Yıllarca her inadında, her sinirinde ona keyif verdiğini görmüş, hoşuna gittiği çoğu âna şahit olmuştu. Derin bir nefes alarak akan yolu izlmeye devam etti.
Susacaktı.
Ve bulduğu ilk fırsatta da gidecekti.
O oda dışında ona böyle davranmasını garipseyen haline baktı. Onunla dışarıda herkesin içinde, ilk defa yüz yüze gelmişti.
Ne kadar da basitti herkes için..
Ne kadar ucuz bir ilk, ne kadar kolay bir andı..
İçinde dolu tüm kan çanağı gözyaşlarını hissediyor, kendini tutmaya zorlamaktan, geçen tüm yorgunluğunu tekrar kazanıyordu sanki.
Onunla ilk kez dört duvar dışında bir yerde konuşmuştu.
Güldü Yazgı. Halinin acizliğine, böylesine bir detaya bile eskiden olsa ümit bağlayabilecek haline acıdı kalbi.
İnsan kendine acır mıydı?
Öyleydi.
İnsan.. En çok kendine acırdı.
Başını yorgunca cama çevirerek koltuk başlığına yasladı. Titreyen dudaklarını güçlükle zaptederek sessizce burnunu çekti. Doluydu. İçi öyle çok doluydu ki, sadece tek bir an bekliyordu dökülmek için. Tüm hayallerinin sıkışıp kaldığı fanustan taşması, kendi de dahil herkesi yerle bir etmesi sadece tek bir an kolluyordu.
Yorulmuştu.
Onun adından, şanından, şöhretinden..
Gücünden.
Gücü, birtek onu kurtarmaya yetmemişti. Yüzsüzce istemek yerine onun günler geçtikçe yakınlaşmasına ümit bağlamış, kendi isteği ile götürmesini istemişti ama olmamıştı. Onun yerine belki de her geldiğinde onu hazır halde bekleyen kadına dokunmak daha çok zevk vermişti ona. Düşünmek istemedikce aklına gelen her hayal kırıklığı ile damlayan tüm kan sicimleri beynine akıyordu sanki.
İnkar edemezdi..
Bir süre sonra hep isteyerek karşılık vermişti ona. Her öpücüğüne, her sarılışına, her dokunuşuna istekle yönelmişti. Ne olursa olsun, ne hayali yıkılırsa yıkılsın kalbinde yükselen bir ses hep ona yöneltmişti onu. Huzur veren her bakışında peydah olan her bir dokunuşunda can bulmuş, öpmeden önce vuran her nefesinde soluklanmıştı.
Sevgi, sessizdi.
Belki de en sessiz his, onda vurgun yaşatmıştı.
Bakışları uzunca akan yolda dolandı. Aracı hızla kullanan adamın garip sessizliği çığlıklar ile beynine nüksederken kalbini susturdu Yazgı usulca.
Gidiyorlardı..
Onu götürmek icin geç kalmamış mıydı?
Şu an yine o odada, beklentiler içinde bu davranışını görseydi, ne onca zaman niye götürmediğini sorgular, ne de yıllarını tek bir odaya neden mahkum ettiğinin hesabını sorardı.
Öylece elini tutardı, biliyordu Yazgı.
Ama şimdi..
Şimdi ise günler önce yarattığı enkazın altında çürüyen bedende bir can arıyordu. Yitip giden bir ruhtan geriye kalan soluk bir bedenden tek bir nefes parçası, tek bir can damarından kısık bir atış bekliyordu ama yoktu.
Olmayacaktı.
Olmasına izin vermemeliydi.
Acıyla titreyen gözlerini dalgınca önce ellerine, ardından kaldırarak aracı hızla çıktığı ana yolda süren adama döndü. Dik bakışlarını aynalarda sık sık dolaştırarak aracı son hız kullanırken, ona baktığını bilmesine rağmen başını çevirmemek için diğer tarafa dönerek baktığı aynaya tekrar bakmasını, ardından dirseğini cama yaslayarak uzayan sakallarını karıştırmasını izledi.
Kaçıyordu.
Bunu artık tamamen anlamıştı.
Tekrar önüne dönerek onunla yaşadıkları bir ilki düşündü hırçın kalbi.
İlkler ard-arda geliyordu.
İlk kez dışarıdaydı onunla..
Ilk kez yolculuk yapıyordu onunla..
Ilk kez nefes alıyordu Yazgı.
Özgürlüğün tadını, yine onun kanatlarıyla kısıtlı olsa da, soluk borusuna batarak ciğerlerine nüfus eden nefesleri hissediyordu Yazgı.
Bakışlarını binalarda, akıp giden uzun yolda gezdirdi. Hayatın her bir kargaşasında sürüklenen insanlar kaldırıma dizilmiş, kalabalığın göz yorduğu caddeler ile gün devam ediyordu..
Saat kaçtı?
Ne zamandır uyumuştu hastanede?
Bakışları ışıkları yanan aracın ön tarafına yöneldi. Saat yazan kısıma gözleri denk geldiğinde şaşkınca baktı ekrana.
Otobüste en son saat 08:00'di.
Şimdi ise saat 11:06 idi.
Ona iyi gelen uykunun verdiği güç ile derin bir nefes alarak, ağrısının çok fazla azaldığı başını arka başlığa yasladı. Yavaşlayan araç ile gözlerini aralayarak etrafa baktı. Yol kenarında olan bir benzin istasyonuna geldiklerini anlaşmasıyla usulca hırkasının cebini kontrol etti.
Eline gelen para dokusu ile bakışları hızla duran araçtan etrafa döndü. Arabadan inmesini garip bir hisle beklerken etrafına bakmaya devam etti belli etmeden. Boğazındaki yükselen öksürüğe karşı gelemeden öksürdü birkaç kez.
Yapabilir miydi?
"Kan falan alındığı için şekerli birkaç bir şey içmen gerekiyormuş. Ben sana yiyecek bir şeyler alıp geleyim, gidene kadar yersin."
Konuşarak araçtan inen adama bakmadan hızla etrafına yöneldi doğrularak. O an araba kullanabilmeyi öyle çok istedi ki, kontağı üzerinde olan anahtara kısa bir bakış atıp otobüs veya başka bir şey olup olmadığına baktı. Hızla kapıya yöneleceğı sırada bir anda diğer benzin pompa yerine yaklaşan siyah araçları gördü.
Gözlerini çaresizlikle kapatarak geri yerine oturdu. Bir anda istasyonu kaplayan mola veren otobüsleri görse de araçlardan inerek etrafa dağılan ve kolaçan eden adamları izledi boş gözlerle. Her ihtimali değerlendirmek icin an kollayan çok başka bir his içinde kol geziyordu ve durdurmak hiçbir şekilde gelmiyordu kalbinden.
Gidecekti.
Bir anda açılan araçla bakışları incelediği torpido gözünden ayrılmadı. Kucağına bırakılan poşetle dikkatini oraya verdi güçlükle.
"Merkeze gitmemiz 1 saati bulur. Poğaça falan aldım. Yemeğini ye, alınan ilaçlardan içersin daha kötü olmadan."
Elinde tuttuğu diğer ilaç poşetini de torpido gözüne koyarak tekrar aracı çalıştırmasını izledi. Araclara binen adamlarda mesafeyi uzatmadan arkalarına takılarak tekrar yola koyuldu sıra halinde. Elindeki poşeti de önündeki bulunan eşya gözüne koyarak tekrar başını arkaya yasladı.
Onun aldığı bir şeyi yemek istemiyordu.
Hareketi karşısında bakışlarını bir an başını çevirerek önce torpido gözüne bakmasını, ardından ufak bir açıyla kendi yüzüne çevirmesini izledi yolda olan düz bakışlarıyla. Yan simasında dolanan mavilerin etkisini hiçbir şekilde kabul etmezken dişlerini sıkarak elleriyle eteklerini kavradı.
Yıllarca ona muhtaç olan haline acıyordu şimdi.
Her hasta oluşunda sarılmasına, en ufak bir ateşinin çıkmasında anlında dudaklarını hissetmeye, uyku girmeyen gozlerini öpen, sırf uykusu gelsin diye saatlerce saçlarını ele geçiren ince bukleleri teker teker birbirinden ayırmasına muhtaçlık hissi ile karşılık vermişti.
Sevgi, unutturuyor muydu hayal kırıklıklarını?
Zamanla insan alışıyor muydu yaşadığı onca şeye?
Titreyen göğsü ile dalga dalga içine yayılan acıyla başını telaşla cama çevirdi. Aynı anda iki yanağından da hızla tenini ezip geçen ıslaklık ile tuttu nefesini.
Yaşattıklarını, yine tek bir muhtaçlık hissi ile unutmaktan korkuyordu.
Hissettiği ama yıllarca göremediği o tüm derin duyguları yine tek bir dokunuşunda görmekten, ona şefkatle sarılan her bir kanadında tüm geçmişi tek çırpıda silmekten korkuyordu.
İnsan.. Korktukları ile yüzleşirdi.
Değil mi?
"Onları yemen gerekiyor Alın Yazısı."
Tüm geçmişinden akan son kan damlalarını saçlarını düzenliyormuş gibi yaparak temizledi yanaklarından.
"İstemiyorum."
Sesi, acizdi.
"İstemediğini, bundan sonra da muhtemelen istemeyip kök söktüreceğini tahmin edebiliyorum ama şimdi yemen gerekiyor. İnadını sonra yap!"
Bakışları kendine engel olmayı tek bir an düşünmeden ona döndü içine düştüğü tüm kargaşadan sıyrılarak. Her ona yumuşak davrandığında sinirleniyor, istemese de dediklerinin tersini yapası geliyordu.
"Yemeyeceğim!"
Derin bir nefes alarak vitesi değiştirdi ona cevap vermeden. Sinirli gözleri tekrar cama çevrilirken aracın yavaşladığını, sinyal vererek sağa şeride girdiğini gördü. Bir anda ani bir fren yaparak aracı durdurmasıyla takılı olmayan emniyet kemerinin kıymetini anladı o an. Torpidoya dayanarak kendini itse de son dakika tutunmasa kafasını bir yere çarpabilirdi. Sinir ve şaşkınlıkla yanındaki adama döndü.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen Allah aşkına? Derdin bizi öldürmek mi?"
"Benim derdim zaten belli de,-"
Bir anda koltuğunu geriye çekti yan tarafına eğilerek.
"Senin derdin kesin beni öldürmek bu inadınla!"
Daha ne olduğunu anlamadan bir anda kolundan çekildi. Ona doğru eğilmesiyle ne yapacağını şaşkınlıkla izledi. Dokunduğu kolunu yaşadığı şaşkınlıkla çekemese de sonradan anladı ne yapacağını. Kolunu es geçerek üzerine eğilen adama karşı hızla cama yapıştı.
"Sakın bana yaklaşma!"
Dudaklarından ketumca dökülen sözcüklere kısılan gözleriyle bir bakış atan adama baktı sinirle.
"Onu, ben durmadan önce düşünecektin kıvırcık!"
Bir anda belinden dolanan kuvvetli kolla şiddetle bir çığlık attı tüm gücüyle koluna vurarak.
"Bana dokunma!!"
Kavradığı belini gösterdiği güçle tutup kendine çekmesiyle kapı koluna tutundu hırsla. Çırpınışları durmazken diğer kolunu da uzatarak açılan bacaklarını kavramasını izledi öylece.
"Sana dokunmamak,-"
Bir anda boş anından faydalanarak hızla çekmesiyle parmak uçları kapı kolundan koptu.
"İnan bana bu benim bile elimde değil.."
Kısık ama alayvâri konuşmasıyla bacaklarını kurtarmaya çalıştı kuvvetleri ellerinden. Sağ bacağını çekerek kapı ile kendi beli arasına sıkıştırmasıyla kucağına oturttu zorla. Üzerine eğilen adamdan uzaklaşmasıyla sırtı direksiyona yaslanırken hızla elleri yüzünü buldu.
Tüm kuvvetiyle yüzüne tırnaklarını geçirirken bileklerinden bir anda tutulup beline çevrilmesiyle yüzü nefes nefese sakallı yanağına carptı.
"Bak şimdi çok konuşabilirsin işte,-"
Torpidoya tek eliyle uzanarak poğaça olan poşeti alarak ikisinin ortasına koydu. Bakışlarını poşetten kaldırarak onu izleyen bal gözlerine baktı derince.
"Hazır pozisyon da uygun!"
Ne yapmaya çalıştığını anladığı için hareketlerini güçlükle sonlandırdı. Derin bir nefes alarak başını uzaklaştırdı olabildiğince.
"Tamam yiyeceğim, bırak beni!"
Sinirle dudaklarından dökülenlere yoğun bir hazla bakan adamın gözlerinin koyulaşmasını izledi an be an.
Zevk değildi gözlerindeki..
Tanımlayamadığı bambaşka bir bakıştı..
Eline aldığı bir poğaça dilimini ona uzatmadan önce belinde topladığı ellerini çözdü. Bileklerinin kurtulmasıyla kucağında oturan kalçalarını diz kapaklarına doğru kaydırdı nafile bir çabayla.
Onu hissetmek istemiyordu.
Hareketine karşı söyleyeceklerini yutan adamın derince yutkunuşunu izledi. Bir anda yan tarafından üzerine doğru eğilerek bir şey yaptı. Hafif bir basınçla üzerine doğru gelen koltukla sırtı direksiyona daha çok yapışarak tekrar tam kucağına kaymak zorunda kaldı.
Amacının ne olduğunu anlamasıyla hareketlendi yerinde.
"Kendim yiyebilirim yerimde, bırak."
Yerine geçmek için kalkacağı sırada belinde hissettiği kuvvetle tekrar oturdu kucağına. Aynı anda dudaklarına dayatılan dilimle zorlukla araladı dudaklarını. Dişleri arasına alarak çiğnediği lokmayı hızla yutarak bakışlarını koltuğun kenarından arkaya yöneltti. Mahmut'un olduğu ve ardında da da başka adamların olduğu iki araç arkalarına durmuş ve ağalarının keyfini beklediğini görmüştü.
Gözlerini, bedenine yüklenen, sinirini bastırmaya çalışan o yıllarca karşı koymadığı duygulara dem vurmak istercesine kapattı.
Yine ona şefkatle gelmesine, bakışlarında zevkten çok uzak yoğun anlamlar görmeye dayanamayacaktı.
İkinci gelen lokmayı da yerken üçüncü lokmada geri çekti fazla uzaklaşamadan. Sırtına batan direksiyon ile tekrar öne eğildi.
"Doydum!"
"İki dilimle mi? Bu iki poğaça bitecek!"
Zorla dudaklarına dayattığı lokmayı da alarak çiğnedi. Bilerek hızlı yiyor, bir an önce yerine geçmek istiyordu çünkü, biliyordu.
Kollarında olduğu adam, ondan da inatçıydı.
Lokmayı yutmadan sinirle derin bir nefes aldı burnundan. Fazla çiğnemeden yutmaya çalışsa da boğazındaki şişkinlik güçlük veriyordu. Geçmeyen lokma ile derince tekrar yutkunurken buruşan yüzüne bakarak poşetin içinden meyve suyu çıkardı. Pipetini takarak ona uzatmasıyla ihtiyaçla içti meyve suyunu.
Ardından daha küçük bir lokma vermesi dikkatini çekerken sessizce onu da yedi. Arkasına yaslanarak başını koltuğa yaslanmasını, bakışlarını bedeninde gezdirmesini izledi. Omzundan düşen hırkayı tekrar düzeltmeye uzanan elini görmesiyle geri çekildi sırtına batan direksiyona inat.
Eli havada kalırken bakışlarını ondan kopararak eliyle düzeltti düşen hırkasını. Bakışlarını bir daha ona değirmeden meyve suyunun yardımıyla hızla yedi poğaçayı. Boğazındaki öksürüğü dindiren lokmalar ile nefesi biraz olsun düzelirken son yudumunu da içip poşete koydu hızla. Önüne dağılan saçlarını sıkıntıyla geriye atıp bakışlarını ona bakmak için kaldırdı.
Gördüğü kısık maviler ile nefesini tuttu usulca.
"Yıllarca aklım almadı,-"
Bir anda konuşmasıyla kalkmak üzere olan bedeni anlık durdu.
"Hala almıyor bu kadar yorgunluğu bir çırpıda nasıl götürebildiğini.."
Aralanan dudakları ile ona bir cevap vermek istese de vermeyecekti.
Vermeyecekti.
Konuştukça batacaktı onlar..
Konuştukça, dokundukça batmışlardı şimdiye kadar çünkü..
Yerinde hareketlenerek el frenine değen diz kapağını çekerek yerine uzattı. Ona karşı koymayacağını düşünürerek diğer bacağını da kapı ile beli arasından çekerek kendi koltuğuna tutunarak yerine geçti. Oturuşunu düzelterek acılan bacaklarını örttü. Bakışlarını ona çevirerek bakmasıyla gözlerini kapatmış olduğunu gördü. Kucağına uzanarak poşeti alacağı sırada bir anda bileğini tutmasıyla şaşkınca baktı hareketine.
Gözleri kapalı değil miydi?
Bir anda yüzüne eğilerek kolunu daha da çekti. Beli ona doğru bükülürken aralanan dudaklarına bir bakış atıp tekrar gözlerine bakmasını izledi öylece.
"Şu dünyada belki de yapılacak en büyük hatayı yaptım,-"
Nefesinin ılık darbesi usulca dudaklarına vurdu.
"Ama,-"
Anlını usulca anlına yasladı.
"Seni tanıdığım kadar, sende beni tanıdın yıllarca,-"
Dolan gözleriyle karşı karşıya kaldığı erken yüzleşme ile kalakaldı.
Tanıyordu.
Tanıyordu Onu.
Teninden derin bir nefes çekerek soluksuz kalmışcasına nefeslenmesini dinledi. Söyleyeceklerini tarttığını, önü alınamaz tüm şiddetli rüzgarların esintisini bırakmaya hazırlandığını biliyordu.
Usulca fısıldadı tüm gücünün yansıdığı o ses tonuyla.
"Ben vazgeçmedim Yazgı,-"
Dudaklarının baskısını ne ara damladığını bilmediği gözyaşlarında hissetti bir anda.
"Ben senden de, seninle gelen hiçbir şeyden de vazgeçmedim,-"
Islaklığın yanaklarından onun dudaklarına bulaşmasını, yerine bambaşka hislerle akıttığı gözyaşlarının almasını kapalı göz kapakları ardından izledi acıyla.
"Vazgeçmedim Alın Yazısı."
Vazgeçtin.
-'Sen benden de, benimle gelen tüm anlardan da vazgeçtin..'-
Kapalı göz kapaklarına değen sıcak dudaklarına ıslaklığını hissetti son kez.
Geç kalınan her bir söze çarpan yüreğinin sancısını boğazında hissederken kısık fısıltısıyla başladı yeni hayatları öylece..
"Vazgeçmem."
***
-6700-
Veee bölüm erken geldi.
Neden?
Çünkü bitmesi gereken yerde, hiçbir şekilde elimde olmadan bitti. Sözde neler yazacaktım ama böyle bir finalden sonra devam ettirip anın tadını kaçırmak istemedim:'')
Sizi seviyorum LEKE ailesi🔥
@hephephephepgul
beenEmine
@destina_-
@5151rambo
@ElifYlmaz704
@lilakimo
@ayega
@yazarokurturun
@karaEfte
@ceerennnn
@ybeyzanur20
@yaren_467
@04merve45
@demoli55
@NurDenizz2
@s4nmalar
KuytudaKelebek
@Esrasarcaa
@gecemizyakamoz
HadimeDurmaz
@CemileKaraagac9
@ftma1574
⭐
Düşüncelerinizi hem panoma, hem de yoruma yazmayı unutmayın lütfen..
Şu hayatta belki de sizin hislerini okumak kadar güzel bir şey yok ❤
Instagram: _r_e_kitaplari_
🔥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top