26. BÖLÜM | ZOR MESAFELER


"Senin aksine ben o kadar eminim ki derinlerinde neler olduğuna.."


***
| Son Feci Bisiklet - Uyku |

***

< 29 Aralık 2022>
Saat/ 18:00

***

1543 kilometre.

16 saat, 49 dakika.

17 saat.

1550 kilometre.

"Sikeyim," dedi Serhad elindeki silah yağını kenara bırakıp bezi alırken. "Bu yol biter mi amına koyayım," derken silahının parçasını silmeye devam etti aklında hâlâ mesafeyi ölçmeyi sürdürürken.. "Koca ülkede yollayacak başka şehir bulamadık, gittik cehennemin dibine koyduk!" Söylenmeye devam ederek parçasını taktı hızla. Ardından diğer parçasını eline alıp yağlamaya başladı. "Neyse," dedi yeniden kendi kendine konuşma çabasına girip tüm sinirini atmaya çalışırken. "En azından garanti."

Derin bir nefes alıp devam etti yeni gelen silahının bakımına. Bir haftadır sıkıntıyla neye saracağını şaşırmış, soluğu askeriyenin spor salonunda almıştı. Yeni getirttiği silahı da onunla birlikte buraya gelirken, saatlerce çalışmış, ardından dinlenmek için oturduğunda da bakımına başlamıştı.

Günler, geçmiyordu.

Saatler, dakikalar geçip de akşam olmuyordu bir türlü.

Aklına yine düşmesiyle dudaklarına anlık bir gülümseme dokundu Serhad'ın. Aptal bir sırıtış yüzüne yerleşirken, başını iki yana sallayarak silaha odaklanmaya, parçaları doğru birleştirmeye çalıştı. Yine de aklına dünkü konuşmanın kalıntıları en net haliyle gelirken, gülmesini dindiremedi.

***

Mavi gözleri sessiz konakta, ışıkları sönmüş balkonunda gezindi bir süre.

"Abi gidecek miyiz," dedi Fırat ön taraftan. "Bekleyeyim mi yoksa garaja çekeyim mi aracı?"

Bakışları kolundaki saate kaydı. Ardından kafasını yorgunca omzuna eğdi. "Çek," dedi kapıyı açarken. "Geç kaldım kalacağım kadar zaten.."

Kapısı açılan konağın eşiğinden bir adım atarak hızla merdivenlere, odasına yöneldi. Ceketini nerede bıraktığını bile hatırlamazken, aceleyle çözdü gömleğini. Sıcak odasına girer girermez çözülen bedeniyle gömleği kenara atarak cebinden telefonunu çıkardı. Pantolonunu çıkarmaya üşenirken dolanarak komodinin üzerindeki kutuya kaydı bakışları. Sırtını başlığa vererek uzanırken tek dizini beline çekip kutuyu dizisine yasladı. Aynı zamanda da aradı hızla.

Kutunun kapağını açarken, açılmayan telefona baktı bir süre. Bugün biraz geç kalmıştı ve uyumuş olabildiğini düşündü ama bu sesini duymasına engel değildi. Bencil bir adamdı. Tekrar arama tuşuna basarak kutunun içinden çıkan yeni gözdesini diğer dizine koyup kutuyu komodine geri bıraktı.

"Ne var?"

Açılan telefonun rahatlığı ile başını rahatça yasladı yastığa Serhad. Sikik ergenler gibi gülmeye başladı bir an. "Uykunu mu böldüm yoksa?"

"Evet," dedi asabiliğinin yerini alan mahmur sesiyle.

Gözlerini kapatarak, göz kapaklarında o halini canlandırdı bir an.. "Bugün geç kaldım biraz," dedi bakışları yorgunca saatte gezinirken.. 22:40. Her zamankinden bir saat geç aramıştı. "Beni beklersin sanıyordum?"

"Beklediğim günlerin yerine say(!)," dedi garip sesiyle.

Derin bir nefes daha alarak gözlerini dizine koyduğu silahında gezdirdi. "Neler yaptın bugün," dedi konuyu tamamen dağıtarak.

"Aynı," dedi biraz daha dinç olan sesiyle. "Rapor gelmedi mi yoksa?"

Anlamayarak bakışlarını silahının deseninde dolaşırdı. "Ne raporu, kıvırcık?"

"24 saat ne yaptığımın raporu.. Kafamın üzerinden kaç tane erkek sinek geçtiği falan(!)" Derken sesi, sanki fazla sinirli çıkmıştı.

Bir an sesli bir gülüş dudaklarından dökülürken, kulağında yankı bulan nefesler kesildi.. "O sineklerin hepsini teker teker sikeceğimi biliyorsun yani(!)"

"Küfür etme," dedi her zamanki gibi.. "Hem-" derken hiddetlenişiyle daha da keyiflendi Serhad.

Hemde deli gibi..

"Sanane!!"

Daha da yayılırken bacaklarını tamamen ayırıp uzandı yatakta. "Haklısın," dedi silahını eline alıp camdan dışarıya çevirirken. "Banane. Bana gerek kalmadan sen halledersin."

En azından öyle umuyordu.

Telefonu hopörlere alırken, tek gözünü kapatıp kontrol etti silahı. Yeni almıştı ve hevesini bir kaç gün içinde çıkarmalıydı.

"Değerlendirirsin diyecektin sanırım," dedi sesindeki ima ile.

Bir an mavi gözleri silahtan çekilerek dizine koyduğu telefona indi. Tek kaşı anlamayarak hareketlenirken gözlerini kıstı Serhad. "Değerlendirme işi bende kıvırcık," dedi sesindeki ince çizgiyi apaçık belli ederken. "Seninle her saatimi nasıl verimli değerlendirdiysem, onları da en hassas şekilde değerlendireceğime emin olabilirsin.(!)"

Birkaç hışırtı sesi duyarken telefondan çekmedi gözlerini. Beynine kan fışkırmış gibi hissetti bir an..

Değerlendirmek(!)

Neyi değerlendirecekti?

"Aynen," dedi alayla. "Ondan."

Konuşma şekli ile çenesini sıkarken gözlerini kapatarak bir an boynunu kütletti. "Farz oldu amına koyayım," dedi kısık sesiyle duyamayacağı şekilde. "İlla gel hepsini sik diyor!!"

"Sesin gelmiyor," dedi sesini yükseltirken. "Sen hopörlere mi aldın telefonu?"

Gerilen yüzünü son kez serbest bırakmaya zorlarken mırıldandı. "Evet."

"Ne yapıyorsun ki," dedi bir an meraklı sesiyle.

Mavileri, sinirini bir kenara hızla iterek telefona yeniden döndü silahını yatağa atarken. "Bilmem," dedi laubali sesiyle. "Sesinle ne yapıyor olabilirim ki?"

Bir an duraksayışını hissederken gülen sesini duydu. "Kıyamam," dedi tıpkı kendi sesi gibi alayla. "Can mı çekişiyorsun yoksa?"

Gözlerini kapatarak başını sertçe yatak başlığına yasladı Serhad. Çekmiyordu, ama ramak kalmıştı. "Kıyamayacağını biliyorum," dedi farklı bir tonun hızla bulaştığı sesiyle. "Şimdi olsan, ben değil sen can çekişiyor olurdun Bal Kuyusu," derken güldü. "Kucağımda."

"Biraz daha hayal et," dedi garip sesiyle. "Yardımcı olur sana."

Başını iki yana sallayarak utanmaz kadının bu halleriyle bir an kasıklarının karıncalandığını hissetti. "Zorlama istersen," dedi boğuk sesiyle..

"Uyuyorum ben," dedi hiçbir şey yapmamış gibi masum bir sesle. "Yarın erken kalkacağım, çok işim var."

Geldiğinde o işleri de yakından inceleyecekti Serhad.

"Daha bir saat bile olmadı," dedi kendini kontrol altına almaya çalışırken. "Biraz daha sesini duysaydım iyiydi(!)"

Ağır bir nefesin ardından kısık sesini duydu. "Kolay gelsin sana," dedi o boğuk, bütün aklını başından alıp götüren sesiyle. "Sonuçta alışık olduğun şeyler (!)"

"İrademi hafife alıyorsun kıvırcık," dedi onsuz günleri aklına yine gelirken. "Sandığından da dayanıklıyımdır."

Bir gülme sesi daha kulağına gelirken, istemsizce kendi de güldü salak gibi. "Bunu," dedi gülmeye devam eden sesi. "Telefonu kapattıktan sonra banyoya gidecek olan adam mı diyor.. Şaşırtıcı.."

Gülerek başını omzuna eğdi Serhad.. "Seninle gitmek vardı şimdi," dedi kışkırtıcı sesiyle. "Çıplak, ıslak.. En sevdiğimizden.."

"Az kaldı," dedi gülen sesi. "Daha bitmedi mi?"

Bakışları, kasıklarında gezindi. "Bir nevi sınav gibi düşün," dedi alayla. "Kendimi test ediyorum." Ardından gözlerini devirdi kemerini çözerken. Aynı anda yaptığı hareket ile başını tekrar iki yana sallayıp çekti kemeri sertçe.

"Bu testi başarıyla geçeceğine o kadar eminim ki," dedi aynı alay dolu sesindeki ima kulağına vururken.

Gözlerini kapatarak dokunmak için garip bir dürtüyle pantolonunun düğmesini çözdü. Bu konuya nereden gelmişlerdi?

"Başka nelerden eminsin kıvırcık," dedi fermuarını da aynı anda indirirken. "Bu lafları bizzat dilimle diline dolayacağıma da emin misin?"

Yeni bir duraksayışın verdiği müsade ile kendini tutmaya, kasıklarına dokunmamaya çalıştı.

Ergen miydi amına koyayım.

Sesiyle mi olacaktı bir de.

Yataktan bir anda kalkarken cama ilerledi sıkıntıyla.

"Birazdan kapatacağıma eminim mesela," dedi uykulu sesiyle. "Şükürler olsun ki biz kadınlar, siz erkekler gibi bir ses ile bütün uykumuzu kaybetmiyoruz.."

Güldü Serhad manzarayı izlerken. "Ses, senin sesin olduğu sürece ne kaybettigimin bir önemi yok kıvırcık," dedi camı açarken. Havanın eksi kaç derece olduğu umrunda bile değildi. "Hem, bu bizim doğamız.. Ben sana hiç diyor muyum iki sürtünmede niye ıslanıyorsun diye?" Şaşkın bir soluk kulağına çarpar çarpmaz kahkaha attı. "Ardından girmem için kıvran-"

"Neyse," dedi sözünü keserken. "Diyecek başka bir şeyin yoksa kapatıyorum!"

"Sözümü tamamlasaydım?"

"Gerek yok," dedi dominant bir sesle, en sevdiği tonda.."Benim kıvranışlarım bile şu an senin halinden daha kontrollüdür.."

Kaşlarını kaldırarak dilini ısırdı Serhad. "Bakıyorum da, birçok şeyden emin değilmişsin(!)" Dedi gülerek. "Ya da altımdaki hallerini unutmuşsun."

"İyi geceler," dedi kaçarcasına.

Hali, daha da gülmesine neden oldu. "İyi geceler kıvırcık," dedi yamuk bir gülüşle sarı şehri izlerken. "Kontrol etmeyi unutma."

"Neyi," dedi anlamayan sesi..

"Kuyularını," dedi istemsizce gözlerini sıkıca kapatırken.. "Senin aksine ben o kadar eminim ki derinlerinde neler olduğuna.."

****

"Çıkarmışsın makinayı?" Dedi bir ses arkasından. Yüzündeki aptal sırıtışı hızla bir kenara atarak kendine geldi Serhad. Neredeyse bir haftadır, sesini duyduğu günden beri ortalıkta bomboş geziniyordu sanki. Dalıyor, köpek gibi acı çekiyordu. Ne kadar köşeye sıkışmış olursa olsun, her akşam sesiyle uçup gidiyor, deli gibi haz alıyordu onunla gülmekten..

Daha çok, onu güldürmeye çalışmaktan..

Biliyordu.. Öyle iyi anlıyordu ki sesindeki özlemi..

Kalan son bir günün bile gözüne ne kadar fazla geldiğini hissetti bir an.. Unutmaya çalışarak bakışları önündeki uzun silahından çekilmeden bir parçasını daha temizleyip taktı yerine. "Fazla bakma," dedi yanına oturan Yavuz'a dalgınca. "Geri yerine girecek."

"Elimde değil," dedi kabzasını alıp incelerken. "Neler üretiyorlar anasını satayım."

Elindeki parçayı alıp son yerini de birleştirdikten sonra cilalı temizleme spreyini her yerine sıkıp son kez geçti bezle üzerinden.. "Sen ayarladın mı her şeyi," dedi kılıfın içini açarken. Sesi, deli gibi bir sabırsızlık taşıyordu..

"Ayarladım," dedi sesindeki gariplik ile.

Anında sezen mavileri hızla döndü Yavuz'a. "Sonuç!"

"Ne sonucu," dedi gözlerini silaha çevirirken. "Ayarladım işte. "

"Bir terslik var," derken silahı attı kılıfın içine. Bir an hareketine şokla bakan arkadaşına eğdi yüzünü. "Önce söylemediğin için seni mi," dedi sinirle. "Yoksa o tersliğe sebep olan şerefsizi mi sikeyim Yavuz?"

Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. "Ya aslında bir terslik yok ama senin memnun olmayacağın bir şey var, evet. "

"Söyle!"

"Sadece bir hafta," dedi gözlerini mavilerine çevirirken.

Bir hafta.

"Sana yedek asker ayarla dedim," dedi gergince.

"Abi senin dediğin gibi olsa keşke o işler," dedi sıkıntıyla. "Bölükten nasıl bir fazla asker çıkarayım ben, aklın alıyor mu bunu?"

Kılıfın ağzını kapatarak üzerindeki ıslak atleti çıkardı başından. "Zaten bir fazla asker, benim Yavuz. Benim yerime birini bulmayacak mısın? O bulduğun bizimle gelecek, geri de dönecek. Sayınız değişmeyecek anlayacağın."

"E seni nasıl sokacağız askeri araca?" Dedi sinirli bir merakla. "Komuta bende ama benimle birlikte iki üst daha olacak, biliyorsun değil mi?"

"Bu iş çok sıktı artık," dedi ayağa kalkarken. "Ben başımın çaresine bakar, tek giderim." Kılıfı omzuna alarak temizlik çantasını aldı eline.

"Sende biliyorsun Hamza'nın peşine takılacağını," dedi o da ayağa kalkarken. "Son olaylardan sonra iyice zıvanadan çıktı zaten. Yaptıklarını biliyorsun.."

Mavi gözleri spor aletlerinin doldurduğu uzun koridorda gezindi bir süre. "Zaten Mardin'den çıksam, gerisini ben halledeceğim." Dedi sıkıntıyla.

"Yarın akşam yola çıkılacak. Haftaya da yine operasyon için çağırıyor Aziz müdür. O yüzden kısa tuttu bu işi. Yoksa iki hafta yapmıştım senin için. "

Yüklü silahı omzunda desteklerken derin bir nefes aldı. "En iyisi bir yerime mermi sıkmak amına koyayım," dedi kendi kendine. "Başka türlü uzatamayacağız bu işi biz."

Yavuz gülerek ayağa kalktı. "Bak iyi fikir aslında," dedi alayla. "İstersen İzmir'e gidince topuklarına sıkıyım bir iki tane?"

Kendisi de alayla yürümeye başladı. "Bunu düşüneceğim," dedi hiçbir tersliği umursamayarak. "Bahane, bahanedir."

Yavuz başını iki yana sallayarak tavrı karşısında komik bir yüz ifadesi ile ciddiliğini sorguladı. "Düşün sen," dedi gülmeye devam ederek. "En iyisi işi kökten çözüp beynine falan sıkmalıyım, yoksa başka türlü mantıklı düşünemeyeceksin sen."

Spor salonundan çıkmadan üzerine bir kazak geçirdi. Terli sırtı buz gibi hava da hızla soğuğu alırken, silahını tekrar omzuna attı. "Sen Aziz müdürden haber ver?" Dedi adımları askeriyenin deposuna yönelirken. "Onu nasıl bu işten uzak tutacaksın?"

"Valla kardeşim bu hafta senin başına gelenleri duydu. O yüzden sana biraz müsamaha gösterecek gibi geldi bana. Bu Hamza'yı öldürsen öldüremiyorsun, yaptığın sadece gözünü korkutmak ama hiç de korkuyor gibi değil.. Her neyse," derken onunla birlikte silah deposuna girdi. "Suikast sonucu şehirde kalıp, onunla başa çıkman gerektiğinden falan bahsetti. Durum öyle olunca da bir süre seni arayıp sormaz. Yine de haftaya olan operasyonda seni de istiyor. Bir konuş, uzat süreyi. Bu iş de zaten bir hafta, göz açıp kapayana kadar geçer. Eğer uzatırsan daha çok kalırsın İzmir'de.. Hem," derken sıkıntıyla derin bir nefes aldı. "Benim dışımda rütbeli geleceğinden haberim yoktu, benim aklım hala orada. Seni nasıl sokacağız araca?"

"Hallederiz," dedi Serhad Yavuz'a dönerken. "Önemli olan benim askeri araçla birkaç şehir uzaklaşmam. Sonra mola verdiğiniz bir yerde de iner, başımın çaresine bakarım ben."

"Üniformayla ne bok yiyceksin oğlum?"

"Aracı aldıktan sonra kim karışıyor?"

"İhbar edilirsen?"

Güldü. "Sence ne kadar umrumda?"

Başını iki yana salladı Yavuz. "Kimliğin açığa çıkar aptal herif."

"O kimlikten de kurtulacağım," dedi dik bir sesle. "Onun da zamanı geldi, merak etme. "

"Sıkıyorsa kurtul bakalım," dedi Yavuz bilmişce. "Ben silah arkadaşım olmadan dağda adım bile atmam."

Güldü Serhad. "Tek derdin bu olsun," dedi alayla. "Ayaklarını keseriz, olur biter."

Gözlerini devirerek omuz attı sertce. "Bak benim asabımı bozma, kaderin benim ellerimde."

"Biliyorum," dedi ilerleyerek. "O yüzden sıkmıyorum kafana zaten."

Güldü Yavuz. "Sevgin, gözlerimi yaşartıyor," dedi hayretle. Ardından ikisi de gülerek depoya girdi."Sen bugün burada kal. Hamza her yeri kuşatmış gibi, kafanı çıkardığın yerden sıkıyor pezevenk."

"Ben ona iyi sokacağım o mermiyi de," dedi silahını yerine yerleştirirken. "Şimdi zamanı değil."

"Aynen, bir süre bekle. İyice delirtme gider ayak."

Başını sallayarak kapattı dolabın kapağını. Terli sırtı git gide soğuklarken hızla çıktı depodan. "Ben eve gidiyorum," dedi aksam serinliğini hissederken. "Yarın erkenden gelirim."

"Gitmesen daha iyi," dedi Yavuz.

Başını salladı Serhad. "Biliyorum ama annem çağırdı."

Güldü. "Bugün hangi kızı övecek bakalım," dedi alayla. "Oğluna birini beğendirebilecek mi merak ediyorum."

Soğuk havada derin bir nefes aldı. "Birini beğendim zaten," dedi Serhad alayla. "Sıkı hatun."

Yavuz şaşkınca baktı yüzüne. "Siktir," dedi şokla. "Harbi mi lan?"

Güldü Serhad. "Bir görsen," dedi yürüyerek aracına ilerlerken. "Adamın aklını alır."

Yavuz hayretle yüzüne bakarken bir anda bir aydınlatma yaşadı. "Siktir git amına koyayım," dedi sinirle. "Sen kimden bahsediyorsun?"

Sesli bir kahkaha atarak aracın kapısını açıp bindi hızla. Ardından arkadaşına göz kırptı. "Beni paşa paşa ayağına götürdüğün kadından bahsediyorum kardeşim," dedi kapısını kapatarak camı açarken. "Annemin övdükleri de kimmiş onun yanında," dedi aracı çalıştırırken. "Kıvırcık saçlarının bir teli etmezler.."

Arkadaşı halini şaşkınca izlemeye devam ederken, kısa bir selam vererek bastı gaza Serhad. Keyifle bir sigara yakmak için torpidoya uzandı ama son anda durdu hareketi.

Bir an farkına vardığı şey ile bakışları sorgu ile köşede duran sigara paketinde gezindi. Alalı bir hafta olmuştu.

Ve tam bir haftadır aldığı paketi açmamıştı.

Açmak, aklına bile gelmemişti.

***

| Saat: 20:30 |

Saat, 20:00' i de geçmişti.

Sabaha sadece 9 saat kalmıştı.

Bedeni, bir an kısık bir kıvılcımın çatırtısı ile hareketlendi.

Bir his.

Adının sanının umrunda olmadığı, bütün tenini derin bir dalgaya kaptırmasına neden olacak kadar zayıf düşürten, ama aynı zamanda gücünü toplamasına neden olan bir his.

Onu günler sonra görecek olmasının verdiği, güç.

İhtiyaç.

Kapalı gözlerini, üzerindeki ince kazağı umursamadan derin bir nefes daha çekti içine. Sadece birkaç dakika önce annesi ile yaptığı alışılagelmiş konuşmanın tüm gerginliğini, düşünceleri ile hızla uzaklaştırmıştı bedeninden. Derin bir nefesin daha ardından bakışları sessizce aralandı ve kol saatine döndü.

22:00' a geldiği an odasına gitmeyi, birkaç salise bile kaybetmeden aramayı bekliyordu.

"Oğlum," dedi ansızın annesinin sesi. "Üşümüyor musun burada?"

Bakışları şehirden çekilerek annesine, annesinin arkasındaki hareketliliğe takıldı bir an. Hizmetliler, elinde birkaç tepsi ile cam ile çevrili terasta bir masa kuruyorlardı. "Yemek yemeyeceğimi söyledim," dedi annesine dönen mavileri ile. "Kendine mi hazırlatıyorsun bu kadar şeyi?"

Gözlerini birkaç saniye masaya, üzerindeki yiyeceklere çevirdi annesi. "Aslında konuşmamızı kalkıp giderek bölmeseydin, söyleyecektim sana?"

Bakışları, sıkıntıyla kısılırken uzunca baktı annesine. "Neyi, anne!?"

"Bu akşam misafirlerimiz var," dedi şalına daha çok sarılırken. "Ben davet ettim."

"Kime sordun?" Dedi sesindeki sinirle. "Sakın -"

Bir anda sesini bölen şey, kalabalık bir araç sesi olurken bakışları hızla avluya, büyük konağın kapısına döndü.

"Geldiler," dedi heyecanla annesi. "Hadi karşılayalım, gel. Suratını da asma."

Önünden giden annesinin arkasından bir süre baksa da, gitmesi gerektiğini biliyordu. Gergin birkaç adım ile rahatlayan bedeni yeniden dolup taştı sinirle. Gözlerini kapatıp açarken konağın kapısından giren simalar ile merdivenlerden inerek annesinin yanına ilerledi.

"İyi akşamlar Serhad Ağa," dedi tanıdık isim.

Elini uzatarak tokalaştı Serhad. "Hoşgeldiniz," dedi sesini düz tutmaya çalışarak. Tanıdıklarından Burhan Ağa 'ydı.

"Nasılsınız," dedi bir kadın annesine. Bakışları bir an kadına, yanındaki birkaç hizmetlinin elinde olan tatlılara döndü. Çok oyalanmadan Burhan ağaya yolu göstererek terasa çıkarırken, arkalarından kadınların onları takip etmesiyle kurulan sofranın diğer köşesine dizili divana buyur etti.

"Havalar git gide soğuyor artık," dedi Burhan Ağa. "Bu sene mahsulleri iyi kapattı kar. İnşallah verim iyi olacak, ne dersin?"

Serhad divanın diğer köşesine oturak tam karşısına geçti. Yanına annesi otururken, Burhan Ağa'nın karısı da karşı divana, kocasının yanına oturdu. Yanında bir kızla.

"Pek kara aldanmayalım," dedi Serhad bakışlarını kızdan çekerek. "Önümüz kuraklık."

"Öyle tabi öyle," dedi Burhan Ağa. "Bol bol kurban keseceğiz bu sene, başka elimizden bir şey gelmez."

"Yemekten önce bir şey alır mısınız?" Dedi annesi.

"Sağolun," dedi kadın gülümseyerek. Mavi gözleri yeniden kadına, yanındaki kıza döndü. Ardından sıkıntıyla dizlerine..

Uzun bir bakış, sadece dizlerinde dolaşırken dikkatini aynı anda kol saati çekti. Dudaklarını birbirine bastırarak baktı zamana.

20:49

21:00' da işten çıkıyordu. 22:00' a doğru ise onunla konuşması için müsait oluyordu.

Derin bir nefes alarak arkasına yaslandı Serhad. Sohbet dakikalar sürdü.. Yemek yenildi.. Saat, 22:00' a geliyordu.. Artık kalkamalarını beklerken bir anda gelen kahveler ile bakışları doğrudan gelen kıza kaydı Serhad'ın. İnce, hafif uzun bir bedeni vardı. Tıpkı onun gibi, dedi bir ses..

Bir uğultu koptu bedeninde o an..

Saçları, kıvırcıktı..

Bir an gözünün önünde salınan kızın, yüzü değişti..

Kahvesini vermek için eğilen kızın yeşil gözlerinin yerini, bal gözleri aldı..

Omuzlarından düşen kısa, bukleli saçlarının yerini uzun, yüzüne savrulacak kadar uzun kıvrımlı saçlar hareketlendi..

Küçük yüzünün yerini, çeneli, belirgin elmacık kemikleri süsledi..

Kahveyi almadığı icin utanan gözlerin yerine, o hırçın bakışlar yerleşti asabiyetle..

Yok oldu Serhad..

O görüntüde kayboldu sanki..

Tıkanan nefesinin ağırlığı ile boğazına koca bir taş takılırken, nefessizlikten öleceğini bilse de, hareket etmedi.. Sırf gözünün önündeki o görüntü, o özlediği beden kaybolmasın diye..

"Oğlum," dedi bir an annesi gülerek koluna dokunurken. "Kahveni alsana, kızcağız bekliyor.. " Gülerek konuşmaya devam etti kulağına eğilerek. "Babasının önünde yiyecek gibi ne bakıyorsun kıza?"

Aynı anda bakışları hızla çözüldü sanki. Bal gözlerinin yerine ışıldayan yemyeşil gözleri geldi. Hırçın bakışların yerine, utanan, ondan kaçan bakışları geldi. Saçları.. Bir başka kıvırcık saçı kabul etmeyen mavileri, hızla koptu kızdan..

Aynı anda derin bir nefesi, ardından ise o görüntüyü sindirdi.

Yutkunarak başını iki yana salladı. Dağılmıştı.. "Ben kahve sevmem," dedi sert sesiyle. Sert konuşmak istememişti ama istemsizce dökülmüştü bu ton. Gardını alan tonu, hazırlıksızdı. Elinden kahve içmenin ne anlama geldiği ne yazık ki biliyordu. Annesi, şaşkın bir soluk aldı sol tarafında. Aynı anda kızın da şaşkın soluğu yüzüne vurdu. Hızla arkasına yaslanarak uzaklaştı.

"Ne bekletiyorsun o zaman kızı," dedi annesi sessizce kızarak. Cevap vermedi. Önünden çekilen kızın ardından gözlerini kapatarak derin bir nefes daha almaya, sıkıntıyla gerilen, o görüntü ile parçalanan bedenini bir araya getirmeye, toparlamaya çalıştı.

"Diljar, kızım istersen istediği kahveden yap Serhad Ağa'ya?"

Bakışları, kızgın bir bakış attı Burhan ağaya..

Kızını, zorla gözüne sokacak kadar mı babaydı?

Tiksinti ile buruştu yüzü..

"Lüzumu yok," dedi Serhad ayaklanan kızı farketmesiyle. Geri yerine oturan kızın bakışlarını yüzünde hissetti bir an ama mavileri saate kaydı yeniden.. Bilerek uzun tuttu bu zamanı.. Görmelerini, kalkmalarını umdu ama umduğu gibi olmadı..

****

Saat, 23:37

Gözlerini kapatarak önündeki tatlının yerine bir başka tatlının gelmesine baktı Serhad öfkeyle. Hala sohbet dönüyor, koca Mardin'in bütün arsalarını, işlerini konuşuyorlardı..

"Dün Gawer ağa ile kooperatifte karşılaştık," dedi Burhan Ağa. Mavi gözleri sıkınca döndü ona yeniden. "Senin evlenmek istediğini, uygun eş aradığını söyledi.. Niyetin var mıdır artık evlenmeye?" Dedi gülerek.

"Pek olduğu söylene-"

"Var var da," dedi annesi sözünü keserek. "Serhad'ım öyle kolay kolay dönüp bakmaz her kıza. Gözüne girebilene aşk olsun," derken zoraki gülümsedi karşısında oturan kıza. "Ama bilirim ben, helal süt emmiş bir kızı o da ister eş olarak.. Her erkek ister sonuçta," dedi bileğini sıkarken.

Uyarıyı almıştı, ama uyar mıydı, bilmiyordu..

"Öyle tâbi," dedi karşılarındaki kadın.. "Allah gelinin de, damadın da en hayırlısını nasip etsin herkese.. Bu devirde kolay değil iyi evlat yetiştirmek Hamiyet Hanım.. Allah göstermesin kötü yola düşen, kötü yerlere saplanıp kalan çok genç var.. Öyleleri, aklı başında olanları da yoldan çıkarıyor. Allah'ıma şükür Diljar'ım babasının gözbebeği olarak kaldı. Nasipse mürvetini de görmeyi çok isteriz lâkin Burhan Bey her gelene hayır der.."

Mavi gözleri, kısa bir an karşısında oturan kızın dizlerine, utançla birbirine kenetlediği ellerine kaydı.

"Diljar kulağıma çok geldi lakin görmeyeli daha da serpilmiş sanki," dedi gülerek annesi.. "Annesinden almış güzelliğini.. Belli.."

Ardından kıvırcık saçlarında, utanan yüzünde gezindi..

Karşılarındaki kadın gülerek kızının, dizleri üzerindeki elini tutarak okşadı. "Kalbinin güzelliğidir o," dedi gülümseyerek. Ardından kendi gözlerine dönen bakışları farketmesi ile yüzünden çekerek kadına döndü Serhad. Kısa bir bakışma geçti aralarında.. Uzun ya da kısa, bu önemsizdi..

Anlamıştı Serhad..

Kızını üzüp üzmeyeceğini anlamaya çalışan bir annenin gözlerinin en içine baktı mavileri..

Üzerdi.

Bakışında gördüğü gerginlik ile usulca çekilen bakışları kızına kaçamak, kısa bir bakış attı. Ardından kocasına bakarak gülümsedi. Burhan Ağa ise derin bir nefes aldı. "O zaman yarında biz sizi davet edelim yemeğe, buyrun gelin bir de bizim çatımız altında çayımızı kahvemizi için.. Tatlı tatlı konuşalım, ne dersin Serhad ağa?"

"Yarın işim var." Dedi kısaca. Gerisi önemsizdi onun için.

"Ertelenmez mi canım iş, " dedi Burhan Ağa. "Bir günde-"

"Erteleyemem," dedi net sesi. "Önemli bir iş."

Annesinin bakışları yan suretinde gezinirken boğazını temizleyerek gülümsedi misafirlerine.. "İş ile ilgili Adana'ya gidecekti sanırım," dedi sert tavrını unutturmaya çalışarak. "Ortak iş olduğundan elinde değildir, artık dönünce gelelim biz.."

Karşılarındaki kadın gülümseyerek başını sallarken, Burhan Ağa dizlerine bastırdığı ellerini birkaç kez vurarak ayaklandı. "O zaman sözünüz olsun," dedi derin bir nefes alırken. "Dönüşte bekleriz muhakkak.."

Kendisi de derin bir nefes alarak ayaklandı peşinden. "Olur," dedi zoraki. Mavileri, yüzünde gezinen bir başka göz hissetti ama yine dönmedi o kıza. "Bir iki hafta sonra geliriz."

Burhan Ağa ve karısı gülümsedi..

Bu ziyaretin ne anlama geldiğini bilen mavileri, bir an çalkalandı. Dalgalar, göz kapaklarında canlanan o görüntüden başka hiçbir şeye zarar vermedi ama bir sessizlik aldı başını yükseldi ruhunda.

O görüntüye zarar verdi, dedi ruhu fısıldayarak. Daha fazla ne yapabilirdi ki..

****

| Saat: 00:38 |

Bal Kuyusu Kıvırcığım Aranıyor...

Kıvırcığım..

Bir an gözlerini kapatırken, o görüntü yeniden can buldu beyninde. Ona kahve getiren, almadığı için kızan, bakışları ile alması için deliren o hırçın görüntü..

Yeniden aradı.

Açılmayan telefonun bomboş çalış sesleri karanlık odada derin sessizliğin arasında tek ses olurken, yutkunarak açılmasını bekledi..

Açılmadı..

Yeniden aradı.

Gözlerini kapatarak açmasını, sesini duymayı ve bütün akşamı unutmayı, konuşulanları sindirmeyi istedi. Yüz üstü uzandığı yatakta, yüzünü gömdüğü yastığın yerini kıvırcık saçları yeniden alırken, burnuna gelen hayalî kokunun derinliği ile gözlerini daha sıkı kapatarak sesini bekledi öylece. Çalan telefonun düz sesleri sinirini anlık bozarken derin bir nefes aldı. Nefesinin ardından otomatik kapanan telefonu sertçe yatağın diğer tarafına, nereye geleceğini umursamadan fırlattı. Gelen ses ile yere sertçe kapaklanan telefonu siklemeden ağrıyan başını sıkıntıyla bastırdı yatağa.

Bir inilti döküldü dudaklarından..

Belki birkaç küfür, ya da birkaç isyan..

Ağrıyan başını kaldırıp daha sert vurdu yastığa. Gözlerine kadar, nefesine kadar derin bir sızı yayılmaya başlamış, ince ince eziyordu tüm dokunduğu yerleri.. Geçmeyeceğini bilmesine rağmen elini yastığın altından çıkararak alnına bastırdı. Ardından saçlarını kavrayarak çekiştirdi sinirle. Birkaç dakika geçti böyle.. Kendi kendine.. Düşünemeden.. Çıplak üstü derin bir ürpetiyle seyirirken yorgun bir nefes alarak sırt üstü uzandı. Mavi gözleri karanlık gecede tavanda gezindi.. Düşünemiyordu..

Gözlerini kapatırken yavaşça doğruldu yerinde. Kollarını dizlerine bastırırken ellerini saçlarına geçirdi. Ardından bugün tıraş olduğu yanaklarında.. Zamanın duraksadığı, düşüncelerin kilitlendiği saniyelerin ardından yerinden usulca kalktı büyük bedeni. Eşofmanının belini gergince düzeltirken yatağın etrafına dolandı ve karanlık odada yeri yoklayarak aldı eline telefonu. Birkaç saniye geçti.. Penceresine ulaştı.

Yeniden aradı..

Gözlerini ağrıdan dolayı fazla açık tutamazken kısık bir bakış attı önünde görünen balkona, ardındaki şehre.. Açılmayacağını bile bile yeniden aradı Serhad.

O sesini duymak için, şu an feda edemeyeceği şey yoktu.

İhtiyaçtı bu.

İlaçtı.

"Hmmm," dedi bir anda bir ses.. Hiç beklemediği, dakikalarca yanıp küle döndüğü o sesi, uykulu ve mahmurdu..

Gözlerini kapattı Serhad.

"Alo," dedi konuşmadığı için, yeniden..

"Yine uyandırdım," dedi kısık sesiyle..

"Evet," dedi yine uykulu sesi.. Açamadı gözlerini..

"Benimle konuş," dedi sesi deli gibi acı çekerken.. "Birkaç dakika.."

Anladı..

Bunu, kulağına vuran nefeslerinin anlık sekteye uğramasından, sorgularcasına derin birkaç nefes almasından farketmişti.

"Ne oldu?" Dedi uykulu sesi biraz daha aydınlanırken.."İyi misin?"

"Değilim," dedi sesi, binlerce parçaya ayrılırken.. Değildi. "Seni görmeye ihtiyacım var, Kıvırcık.."

Vardı.

Deli gibi.

"Senin özel uçağın da vardır kesin," dedi alayla konuşmaya çalışırken. "Çıkıp gelmek senin için zor olmasa gerek."

Zordu.

"Seni bu kadar uzağa gönderen aklımı sikeyim." Dedi dalgınca..

"Küfrettiğine göre iyisin," dedi o da dalgınca. "Sorun ne o zaman?"

"Sorun, başlı başına sadece benim kıvırcık," dedi gülerek. "Nasıl kurtulacaksın benden bilmiyorum."

Güldü.. Kısık, uykulu sesinden kopup gelen o kısık dalgalanma, mavilerine çarptı ve iki dalga aynı anda yükseldi. "Sanırım buna da sen karar vereceksin." Dedi isyanla..

Hata üzerine hata yapan bir adamın aklında olmanın isyanıydı bu.. Biliyordu Serhad..

"Verdiğim kararların hepsi boktan," dedi kolunu cama yaslarken. "Tek bir şey dışında."

"Neymiş," dedi hareket ettiğini belli eden birkaç hışırtı duyarken.

"Göreceksin," dedi dudaklarına yerleşen gülümsemeye engel olamazken. "Göreceğiz.."

"Bu saate kadar neredeydin," dedi bir an aklına gelmiş gibi.. "İki gündür geç arıyorsun?"

"Ve sende beklemiyorsun?" Dedi alayla.

"O tren kaçalı çok oldu," dedi sesindeki acımasızlığı apaçık belli ederken. "Şansına küs ki, artık başka tren de yok."

"Biliyorum," dedi Serhad gülümsemesi silikleşirken. "Şansımı sikeli de çok olmuştu zaten, o yüzden sorun yok."

Derin bir nefes daha çarptı kulağına. "Küfür etme demekten sıkıldım, artık demeyeceğim."

"Bugün neler yaptın," dedi Serhad dalgın birkaç adımla yatağına ilerlerken. "Hala işten ayrılmadın mı?"

"Yoo," dedi anlamayarak. "Neden ayrılacakmışım ki?"

Ensesindeki ağrıyı bastırmak için başını yatak başlığının keskin yerine yasladı. "Bilmem," dedi öylesine konuşmayı uzatma çabasına girerken. "Hala bir neden oluşmadı mı?"

"Oluşmadı," dedi sinirli sesiyle. "Oluşsa bile ayrılmayı da düşünmüyorum (!)"

Dudaklarını birbirine bastırdı Serhad. Asabi sesinin arkasındaki o hırçın bakışları canlandı gözünde. "Öyle olsun," dedi gözlerini yorgunca kapatırken. Gittiğinde, ilk o nedeni oluşturacaktı..

"Bir şey demeyeceksen kapatıyorum?" Dedi dümdüz sesi..

"Demeyeceğim," dedi ağırca gözlerini kapatırken. Göstermeyi tercih ediyordu.

"İyi geceler o zaman." Dedi yine dümdüz sesiyle..

Dümdüz.. Bomboş..

Bunu haketmişti..

"İyi geceler kıvırcık," dedi derin bir soluk alarak uyuyacağı iki saatlik uyku için yatakta yeniden yayılırken... "Rüyanda beni gör.." Derken sesi dalga geçer gibi çıkmıştı.

Gülüşünü hissetti.. Yine.. "İyi geceler.."

***

| SAAT- 09:30| 30 Aralık|

Hareket eden otobüs ile bir an kapalı gözleri aralandı Serhad'ın. Ne ara uyuduğunu bile anlamazken, hızla aşağı kayan bedeni ile karanlık otobüsün içine kısa bir bakış attı. Çıkış yapan otobüsün birliğe doğru yol almasıyla gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Neredeyse 2 saattir otobüste bekliyordu.. Hamza'nın adamlarından anca kurtulabilmişti. Dün gece birkaç saat uykunun ardından kalkmış, şirkete gitmişti.Ardından asker kılığında çıkmış, erkenden otobüsün kalkış yapacağı yere gelip girmişti içine. Bunu yapmasına yardımcı olan adamına minettardı.

Uykulu gözleri yeniden kapanırken, bir an titreyen telefonunu hissetti cebinde. Çıkararak arayana bakarken, açamayacağı için sessize aldı hızla. En fazla 15 dakika sonra bölüğe giriş yapan otobüs ile yerine daha sinerek önündeki perdesini hafif kapattı. Bacakları dar alana pek sığmazken, daha fazla ayırarak yanına birinin oturmamasını diledi. Kontrollerin ardından giriş yapan otobüs ile bekleyen kalabalığı gördü gözleri. En önde ise Yavuz'un deliye dönmüş halini.. Bir an dudaklarına alay dolu bir gülümseme yerleşirken cebinden telefonunu çıkarak mesaj attı. Ama görmedi.

Telefonu kulağından çekip yanına yaklaşan iki üst personeli görmesiyle cebine attı hızla. Ellerindeki belgelere kısa bir bakış atarak isimleri ile otobüse binmeye başladı askerler. Artık oturuşunu biraz düzeltirken Yavuz'un yeniden telefonu eline almasıyla hızla kaşlarını catmasını izledi. Arkada boş kalan koltukların rahatlığı ile birkaç askerin gözlerini üzerinde hissetti. Otobüse en son binen Yavuz'un tekrar telefona bakmasıyla kendi telefonuna baktı Serhad.

Gönderen: Yavuz

-Neredesin oğlum sen?

-Sana saat 07:00' de burada ol dedim, neredesin?

Bakışları hala ayakta telefonla ilgilenen kardeşine kısa bir bakış attı.

Gönderilen: Yavuz

-En arkaya gel.

Gözleri öyle hızlı ara koridora döndü ki, gülmeden edemedi bu şaşkın haline. Eğilerek oturan rutbelilere birkaç bir şey söyleyerek hızlı adımlarla oturduğu en arka koltuğa gelmeye başladı. Yaklaştıkça daha fazla sinirlenirken sertçe bıraktı kendini yan tarafına ama iki yana ayırdığı bacakları yüzünden anca sığdı.. "Yok yok," dedi sabır çekerek. "Senin beynin mermi görmeden kendine gelmeyecek, bunu anladım artık!"

"Sana da günaydın," dedi Serhad yerinde inadına daha da yayılırken. "Ne kadar güzel bir sabah değil mi?"

Gözlerini kapatarak başını arkaya atan arkadaşının sıkıntıyla ön tarafa baktığını gördü. "İlk ve sondu. Bir daha ben bu işe girmem, haberin olsun. "

"Seni büyük bir sıkıntıdan kurtardım," dedi o da arkasına tamamen yaslanarak gözlerini kapatırken. "Aynı zamanda kendimi de.. O yüzden bunun keyfini çıkarmaya ne dersin?"

"Nasıl yaptın lan bunu," dedi hala anlamaya çalışan ama anlayamayan sesiyle. "Oğlum bu otobüs firması askeri birlikte anlaşmalı, nasıl girdin?"

"Ben girerim," dedi net sesiyle. "Sadece biraz uğraştım o kadar."

"Hamza'yı nasıl atlattın?"

Gözlerini daha sıkı kapattı Serhad. Sinirlenmeyecekti. "Zaten beni uğraştıran da o oldu. Görende IFB ajanı sanar, 3 araç değiştirdim atlatana kadar amına koyayım."

"Bak emin misin?" Dedi sıkıntılı sesiyle. "Seni bu halde görmedi, değil mi?"

"Asker olduğumu ona gösterecek kadar kafayı yemedim henüz, merak etme."

"Hele şükür," dedi bir anda derin bir nefes alırken yanından.

Anlamayarak ona döndü Serhad. "Hayrola?"

"Sonunda asker olduğunu kabul ettin," dedi gülerek. "Uzun zaman olmuştu duymayalı."

Gözlerini devirdi Serhad. "Mola verince beni uyandır," dedi silahını bacaklarının arasına yerleştirip kollarını önünde bağlarken. "2 saatlik uykuyla duruyorum. Biraz uyuyayım."

"Aynen uyu," dedi o da arkasına yayılırken. "Sonuçta dinç olman lazım, malum.."

***

| 30 Aralık| 17:30

Yorgunluk.

Hissettiği tek şey yorgunluktu Yazgı'nın..

Telaşlı bir nefes daha alıp bedenine güç vermeye çalıştı. Saat neredeyse akşama yaklaşmıştı ama kafe o kadar çok doluydu ki, yetişemiyorlardı. Nermin bile yardıma gelmişti ama o bile erkenden bıkarak kaçmıştı.
"Ay Yazgı," dedi Nergis telaşla. "Okuldan sipariş var, sen bırakıp gelir misin ya ben şu tostları yapayım?"

Başını sallayarak hazırladığı kahveyi tepsiye koydu aceleyle. "Tamam, yine aynı yer değil mi?"

"Evet bebeğim, sen Musti abiye ver, o halleder gerisini."

"Bu kahve 9. masanın. " Dedi Yazgı üzerine montunu alırken.

"Tamam, çabuk gel ben boğulmak üzereyim."

Gülerek aldı eline hazırladığı poşeti. Acele adımlarla kafeden çıkarak bir hafta içinde birkaç kez gittiği üniversite kafeteryasına doğru ilerlemeye başladı. Yakındı ve sürekli bu cafe ile alışveriş yapıyorlardı. Bu hafta kadar çok iş olmuştu ki, Nergis ona ilk maaşını erkenden vermişti bile. Bunun, hissettirdiği sevinci günler içinde birçok kez yaşamıştı Yazgı. Eline ilk kez çalışarak kazandığı bir para geçmişti ve o kadar iyi hissediyordu ki..

Bunun gururu ile göğsü kabarıyordu sanki..

Günler içinde, onunla her konuşmasında bunu ona hissettiriyor muydu bilmiyordu ama, sesinin iyi çıktığına emindi.

Dudaklarına istemsizce yerleşen gülümseme ile elindeki poşeti sıkarak montunun önünü kapattı. Bugün saçlarını arkasından örmüştü ve rahattı. Bunu sürekli yapacağına dair aklına kısa bir not alırken üniversiteye girerek kafeteryaya ilerledi hızla. Ayak tabanları sızlıyordu ve hava o kadar soğuktu ki, tek bir kar düşmese bile insanı buza çevirecek bir lodos vardı. Yüzünün kırmızılaştığını hissederken kafetaryanın bahçeye açılan kapısından girerek tanıdık yüzü aradı bal gözleri.

Musti abi ile tanışmıştı ve o kadar iyi bir adamdı ki.. Kızı ile çalışıyordu.. Eşi ise yemekhane de görevliydi. Tezgaha yaklaşarak kabalık öğrenci masalarına bakmadan elindeki poşeti masaya koydu.

"Yazgı kızım," dedi bir anda yan tarafından bir ses.

Bakışları elindeki tepsi ile servis yapan Musti abiyi görmesi ile gülümsedi hızla. "Siparişleri getirdim," dedi poşeti gösterirken.

"Sağol kızım sağol," dedi kasa tarafına geçerek bir başka sipariş hazırlamaya koyulurken. "Herkesin kahve içeceği tuttu bugün. Toptancı da gelmedi aksilik," derken poşeti açıp hazır kahvelerden katarken. "Otur istersen iki dakika?'

"Yok ben gideyim," dedi utanarak beklemeye devam ederken.

Bakışını görmesi ile gözlerini kapattı mahcupca. "Akıl mı kaldı bende," dedi kendi kendine başka bir kapıya dönerken. "Berivan kızım kasanın anahtarını bir getirsene?"

İçeri seslenmesi ile üzeri un ile bulanmış Berivan göründü gözüne bir anda.. Öylesine tatlı bir kızdı ki.. Kıvırcık saçları tıpkı kendisi gibiydi.. Bandana ile tutturmaya, geriye itmeye çalışsa da, fırlayan kıvrımlar yüzüne dağılmış, un olmuştu. "Çıldıracağım," dedi öfkeyle. "Bir kek yapmak bu kadar zor olmamalı ya!!"

Anahtarı asabice masaya bırakırken hırçın bakışları hızla varlığını görmesiyle yumuşadı. "Ay Yazgı," dedi yüzü şenlenirken. "Duymadım hiç geldiğini, nasılsın?"

Bakışlarını Musti abiden çekerek Berivan'ın tatlı yüzüne çevirdi yeniden. "Bu hafta çok yoğun," dedi tebessümle. "Koşturuyoruz. Sen nasılsın?"

"İyi olmaya çalışıyorum," dedi elinin tersiyle burnuna gelen düz saçını çekmeye çalışırken. Un bulaşmadık yeri, bir burnu kalmıştı oysaki. "Nero falan nasıl?"

"İyi," dedi gülerek. "Ama biraz daha geç kalırsam iyi olmayabilir."

O da gülümseyerek dalgınca tezgaha yaslanırken etrafa baktı kahve gözleriyle. Anında gözleri kısıldı. "Nero'ya selamımı söyle, de ki, Bero intikamını almış (!)"

Anlamayarak baktığı yere bakmasıyla göz göze geldi hızla. Koray ve masasındaki 6 kişi oldukları kısıma bakıyordu. "Ne yaptın," dedi gülerek Berivan'a dönerken. Deli gibiydi. Hatta öyle deliydi ki, gözlerinin önünde Koray'a çelme atmıştı. Yine aklına gelirken gülmesi arttı. "Hala yaşıyor?"

Berivan burnunu kıvırarak yan bir bakış attı masaya. "Daha ölmek için yalvartmadım da ondan," dedi gözleri kısılırken. "Şimdi ufak bir çatlakla atlattı. Sabun döktüğüm yere daha çok bassaydı çanak gitmişti ama gidemedi işte (!)"

Dudakları şokla aralanırken ufak bir kahkaha attı Yazgı. "Çılgın gibisin," dedi başını iki yana sallarken. "Sen pek korkmuyorsun sanırım onlardan?"

"Ay ne korkacağım," dedi saçlarını havalı bir şekilde omuzundan geriye atarken. Un, saçlarına da bulaşmıştı çok şükür. "Asıl onlar benden korksun, dua etsinler ki içtikleri kahveye fare zehri koymuyorum! Hoş," derken öfkeyle bir nefes aldı. "Nero'yu üzdüğü için bu fikri bir değerlendireceğim uyumadan önce."

Haline gülmeye devam ederken Musti amca ücreti kasanın üzerine koyarak içeri gitti. Alarak cebine koydu Yazgı. "Ben gidiyorum," dedi tebessümle gözlerinde bakarken. "Sende kekine devam et."

"AYYYY," dedi bir anda. "BEN FIRINA KOYMUŞTUM ONU!!"

Koşarak içeri gitmesiyle gülerek çıkışa ilerledi Yazgı. O kadar tatlı ve insanın keyfini yerine getiren bir kızdı ki, onun yanında gülmemek imkansızdı sanki. Kafeteryanın kapısını açacağı sırada telefonu titredi. Cebinden çıkarırken bir anda birine çarpmasıyla elindeki telefonu düştü yere.

"Dikkat et, kıvırcık." dedi yabancı bir ses.

Kıvırcık.

Kıvırcık.

Kalbinin sıkıştığını hissetti sanki..

Bal gözleri hızla eğildiği yerden yukarı dönerken anlamayarak önünde bekleyen Uraz'a dokundu. Uraz? "Görmedim, kusura bakmayın."

Deri ceketini hafif düzelterek başını omzuna eğdi. "Görmüyorsun evet," dedi tamamen karşısında doğrulurken. Kaşlarını anlamayarak çatarken uzun boyuna baktı Yazgı bir an. Ardından konuşmadan yanından geçip gitmek istedi ama bedeni kapıyı tamamen kapattı önünde. "İsmin, Yazgı mı senin?" Dedi bir anda.

"Evet?" Dedi sorarcasına.

"Güzel isim," dedi elini uzatırken. "Bende Uraz."

Eline kısa bir bakış atarken başını salladı Yazgı. "Anladım," dedi soğuk bir sesle. "Gitmem gerekiyor, iyi günler."

Boşluğa yöneleceği sırada yeniden önüne geçti. "Nerelisin sen?" Ellerini pantolonun cebine koyarak uzun bir bakış attı bedenine. "Buralı değil gibisin?"


"Şanlıurfa," dedi kenara bir adım atarak yanından geçmek isterken.

"Şanlıurfa mı?" Dedi bir an şaşkınca o da önüne adım atarken. "Hangi rüzgar attı seni buraya?"

Bir an duraksayarak ona baktı Yazgı. "Gitmem gerekiyor," dedi derin bir nefes alırken. "Si-"

"URAZ?" Dedi bir anda biri. "ABİ HADİ GEL, BASKET BAŞLADI?"

Bal gözleri son kez gözlerine bakarken, bir an dikkatini mavi gözleri çekti. Yakından görmenin garipliği ile yutkunurken gözlerini kaçırarak önüne döndü birkaç adım atarak. Bakma, dedi ruhu.. Başka kimseye yakışmıyor, bakma.. İlerleyeceği sırada tekrar sesini duydu.

"Görüşürüz," Dedi geriye birkaç adım atarak bahçenin diğer tarafına kurulu sahanın olduğu yere dönerken. "Kıvırcık."

Gözlerini kapatarak daha sıkı, yorgun bir nefes aldı.

Adımları ondan hızla uzaklaşarak kafenin olduğu caddeye döndü. Birkaç gündür nedenini bilmediği bir şekilde çok daha sık karşılaşıyor ve ona gülümsüyordu..

Gülümsüyordu..

Gülümseme, normal bir kıvrılış değildi üstelik..

Ruh hastası gibi bir gülüştü.. Ve bu, onu korkutuyordu.

Derin bir nefes alarak saatine baktı. İş çıkışı bugün gecikecekti ve aradığında açamayacaktı. Saat 21:30 olduğu an arayışı aklına düşerken dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini kapattı. Sesine alışmaktan korkan bir yanını deli gibi hissederken, sesi olmadan uyuyamayan diğer tarafını daha ağır hissetti kalbinde. Kendine kızmadan edemiyordu Yazgı. İzin verdin, dedi zihni yine susmayı bir an olsun düşünmezken. Ona yine, yeniden alışmamıza izin verdin..

İzin vermişti..

Çünkü buna ihtiyacı vardı Yazgı'nın..

Göz kapaklarında canlanan her hareketi, sesi ile birlikte daha kalıcı olmuş, daha çok yer edinmişti artık ruhunda. Karşı koyamadığı, koymak istemediği bir istek, sadece sesine direnmekten vazgeçmişti. Sadece sesine mi, dedi kalbi fısıltıyla.. Buna emin misin?

Emindi.

Belki de emin olduğu tek şey buydu Yazgı'nın. Sesi, onun için bir ihtiyaçtı evet ama ilerisi yoktu. Bedeni, varlığı, bakışları.. Hepsine ihtiyacımız var, dedi ruhu düşüncelerini bir bıçak gibi keserken.. Zamanla, hepsine ihtiyaç duyacağız.. Bu kaçınılmaz..


Biliyordu.

İşte bu yüzden o zamana kadar kendi ayakları üzerinde durmak için deli gibi çalışacaktı Yazgı. İlk maaşını almıştı bile ve aklından geçen düşünce ile içinde durdurulamaz bir heves oluşmaya başlamıştı.

Kendi parası.. Kendi evi.. Kendi düzeni..

Zamanla olacaktı, bunu hissediyordu.. Öyle güçlü hissediyordu ki hemde, sadece birkaç ay dedi içinden.. Sadece birkaç ay sonra hepsine sahip olacaktı.

Adımları kafenin önüne gelerek hızla girdi içeri. Montunu çıkararak sıcak atmosfer ile sızlayan burnunu çekti. Tezgahın bir tarafından bir tarafına koşturan Nergis'i görmesiyle hızla montunu kenara koyarak yanına yaklaştı. "Ne hazırlıyorsun?"

Bir anda sesi ile irkilen hali ile dalgın gözlerine baktı. Gülümseyerek izledi Yazgı onu..

"Ay hiç duymuyorum bile ya," dedi sitemle. "Aşkım iki masa kaldı. Şu tepsiyi götür sen."

Gösterdiği tepsiyi alarak söylediği masaya bıraktı Yazgı. Geri dönerek saate kaydı gözleri. 17:30. "Berivan'ın selamı var sana," dedi tezgaha yaslanarak yeni kahve hazırlayan hareketlerini izlerken. "İntikamını aldığını söylememi istedi." Derken gülmeden edememişti.

Anlamayarak yüzüne döndü Nergis. "Ne intikamı, neyin, kimden?"

"Seni üzen kişiden," dedi durularak.

Bir an bakışlarında bir şeyler değişti. Bu, gerçek bir hüzündü.. O duyguyu, o kadar iyi tanıyordu ki Yazgı.. Kipriklerinin dalgın birkaç hareket ile yeniden kahveye dönmesini, duraksayan ellerinin sabit bir şekilde kahveyi karıştırmasını izledi. Hali karşısında dudaklarını ne diyeceğini bilemeyerek bastırdı birbirine. Kahveyi usul hareketler ile tepsiye koymasını, ondan uzaklaşarak müşteriye götürmesini izledi bal gözleri..

O gecenin üzerinden günler geçmişti ama hala aynıydı sanki..

Değişen tek şey, kafedeki Nergis çiçeği sayısı olmuştu sanırım..

Her köşesinde olan Nergis çiçeğinin güzel kokuları burnuna kadar gelirken çiçek severek günlerini geçirmiş, bulduğu her Nergis çiçeğini alarak bir yere daha raf yaptırmıştı.. İnsanların kendini mutlu edecek şeyler bulması güzeldi.. Yazgı için henüz kendini mutlu edeceği şey, sadece denizdi. Dalgaları, rengi..

Neden acaba, dedi mantığı bıkkın bir nefesi birkez daha verirken..

***

|30 Aralık| 20:48

"Alışverişe nereye gidiyoruz," dedi Nermin kahvesinden bir yudum alarak. "Bence Vega'ya gidelim, ne dersiniz?"

Onlardan bağımsız yağan yağmuru izliyordu Yazgı dalgınca. Alışveriş, gezmek, bir şeyler yapmak hala alışkanlığı haline gelmemişti ve ayrıca parasını da harcamak istemiyordu.

"Bence Atatürk caddesine gidelim, bir iki mağaza açılmış yeni, geçen önünden geçerken gördüm, harika şeyler var."

Bal gözleri yorgunca kırpılırken kahvesinden sakince bir yudum alarak esnedi.

"Yazgı?"

Bakışları camdan çekilerek Nermin'e döndü. "Efendim?"

"İyi misin?" Dedi Nergis de dikkatle yüzünü incelerken.

"İyiyim iyiyim," dedi gülümserken."Yorucu bir gündü sadece. "

"Sen gelmeyecek misin gerçekten?" Dedi Nermin üzgün bir hisle. "Hep birlikte olurduk işte, kırk yılın başı eğleneceğiz?"

Başını iki yana salladı Yazgı. "Hiç benlik ortamlar değil inan," dedi mahçup bir sesle. "Siz eğlenin dolu dolu, hem Hadise konserine bilet de buldun."

Gözlerinden geçen ışıltı ile gülümsedi Yazgı.

"Yine de gelmen taraftarıyım," dedi istekle. "Bu şehre alışman için büyük bir fırsat bu."

"Alıştım ki," dedi tebessümle. "Çalışıyorum, yavaş yavaş düzene giriyor her şey.. Daha ne olsun."

"Çok ağırsın," dedi bir anda Nergis.

Anlamayarak ona döndü Yazgı. "Nasıl yani?"

"Hiçbir şeye isteğin yok gibi," dedi yüzünü incelerken. "Sanki yıllarca baskılanmış gibisin, hiç özgür olmamış gibi.. Çok fazla yorgun gibisin.."

Bir insan, dedi kalbi şokla. Bir insan nasıl hayatını, tek bir cümleye sığdırabilir ki..

Sığdırdı, dedi mantığı hayretle.. Bunu ben bile hazmedemem.

Ben çoktan hazmettim, dedi ruhu alayla. Yaşadığım şeyleri duymak pek etki etmedi.

"Yorgun olduğum doğru," dedi Yazgı bir an bocalarken. "Bir nevi baskılandığım da.."

"Aile baskısı mı," dedi Nermin anlayışla.

Güldü Yazgı. Bir ailesi olsaydı, baskısına da razı olurdu sanırım.. Onun ailesi, mavi gözlü adamdı ve işte bu yüzden razı gelmişti her şeye.. "Öyle," dedi durgun bir sesle.

"Seni o kadar iyi anlıyorum ki," dedi Nergis elini tutarken. "Bir de sanırım varlıklı bir ailedensin, daha çok hakimiyet kurmak istemişlerdir kesin."

Varlık.

Sandığından da varlıklı olduğu bir gerçekti, evet.

"Bunları konuşmayalım," dedi Yazgı burukca. "Ne giyeceğinize karar verin siz."

"Ben miniden vazgeçmem," dedi Nermin.

"Bende çiçekli elbiselerimden," dedi Nergis.

Gülerek üzerindeki dümdüz siyah elbiseye baktı Yazgı. Sanırım o da dar elbiselerden vazgeçemeyecekti. Yeni yeni farkettiği bir takıntısı gün yüzüne çıkıyordu ve bundan hiç de şikayetçi değildi. Dar, bedenini saran yumuşak her kumaşı ferah bir şekilde giyebiliyordu ve bunun rahatlığı, yeni takıntısı olmuştu. Hepsinin de dikkatini dağıtan bir anda kapının üzerindeki rüzgar gülü olurken bakışları doğrudan kafeyi dolduran erkek çoğunluğu oldu. Aralarında gelen Koray ve Uraz dikkatini çekerken derin bir nefes alarak Nergis'e döndü. "Sakın bakma," dedi uyarırcasına.. "Bir sınav gibi düşün bunu, tamam mı?"

"Tamam," dedi oturduğu yerden dimdik bir şekilde kalkarken. "Bana umut vermek neymiş görecek o!!"

Onunla birlikte kendisi de kalkarken, Nermin'e kısa bir göz kırptı. O da Nergis'in bu tavrını beklemezken dün akşam üzeri konuştukları ufak çaplı bir değerlendirme ile artık kendini uzak tutmaya karar verdiğini söylemişti. Gülerek peşinden ilerlerken Uraz'ın aynı anda masadan kalkması ile odağı ona döndü.

"Lavabo?" Dedi sorarcasına.

Nergis bir yeri göstererek eline not defterini alırken masaya ilerledi. Merakla arkasından bakacağı sırada lavabonun olduğu koridorda ona bakan Uraz dikkatini çekti. Birkaç saniye süren bakışmanın ardından yine gülümsemesi ile rahatsızca ondan uzaklaşırken, hala masada sipariş alan Nergis'e döndü gözleri ama aynı anda Nergis'in beline dokunan eli de gördü. Şokla Koray'ın eline bakarken Nergis'in hızla geri çekilmesiyle boşluğa düşen elini gülerek masaya yaslamasını izledi.

Bu.. Bu resmen bir sapıklıktı.

Dudakları öylece aralanırken Nermin'in yerinden kalktığını gördü ama aynı anda Nergis geri dönerek dolu gözleriyle kasaya ilerlemesini izledi. Saniyeler sonra yanaklarındaki ıslaklık kendini belli ederken üzülerek koluna dokundu. "İyi misin?" Dedi Nermin'in de yanlarına geldiğini görürken.

"O," dedi yanaklarını silerken. "O böyle değildi.. Nasıl bu hale geldi, benim sevdiğim çocuk bu değildi Nermin.."

Nermin onu kasanın başındaki sandalyeye oturturken gizledi dönen gözlerden. "Biliyorum bebeğim, değildi ama insanlar zamanla değişir.. Demek ki artık sana göre biri değil o. "

"Değil," dedi başını iki yana sallamasına rağmen kabullenmişlikle. "Benim sevgime göre biri değil o.." Ardından ıslak gözleri bal gözlerine döndü. "Hazırlar mısın?" Derken not defterini uzattı.

Başını sallayarak eline alırken hızla hazırlayarak tepsiye dizdi. Masaya ilerleyerek ortaya koydu tepsiyi. "Ben sade istemiştim," dedi Uraz'ın bakışlarını yüzünde hissederken. "Kıvırcık?"

Dudaklarını öfkeyle birbirine bastırırken Koray'ın şaşkın sesini duydu yan tarafında. "Vayy," dedi arkasına yaslanarak. "Siz tanışıyor musunuz?"

Tepside kalan kahveyi alarak hiçbir şey söylemeden geri dönerken yeniden sesini duydu. "Tanışabiliriz isterse," dedi robotik bir sesle. "Biraz izin yok gibi ama(!)"

"Abi sana izin vermeyeni de ne bileyim," dedi gülerek.

Gözlerini kapatarak kasaya ilerlerken kahveyi elinden bırakarak yenisini hazırladı. Tekrar masaya götüreceği sırada kafenin önündeki bir hareketlilik farketti. Hiçbirine bakmadan kahveyi bırakarak kafenin kapısına yöneldi Yazgı. Açmasıyla bir ses duydu.

"Ya sen gerizekalı mısın ya?" Dedi hırçın bir ses. "Aptal mısın? Koca bedeninle iki öteden girsen olmuyor mu? Gözün kör mü, görmüyor musun insan geçiyor buradan?"

"Ne çene yaptın be kızım ya," dedi tanıdık bir ses. Bakışları hızla köşe başına dönerken Aslan ve Berivan'ı gördü bal gözleri. "Görmedik lafından ne anlıyorsun anasını satayım?"

"O zaman iyi bak bir dahaki sefere," dedi yere eğilerek bir kaç parça keki saklama kapına koyarken. "Senin yüzünden kekim mahfoldu!"

"O kek miydi?" Dedi Aslan gülerek.

Berivan öyle hırçın bir şekilde yerden doğruldu ki Yazgı hızla adımladı yanlarına.. "Berivan?"

Sesini duymasıyla Aslan şaşkın bir bakışla kenara çekildi önünden. Berivan'ın gözleri gözlerine dokunurken elindeki bozulan siyah keklerini bastırdı karnına. Görüntü, fazla masumdu. "Efendim?"

"Buraya mı geliyordun?" Dedi bir adım daha atarak Aslan'a kısa bir bakış gönderirken.

"Evet," dedi o da tıpkı kendisi gibi Aslan'a yan, öfke dolu bir bakış atarken. "Kek yapmıştım, size de vereyim demiştim."

Elindeki yanık birkaç kesme keke yumuşak bir bakış atarken gülümseyerek sırtına dokundu. "Sen gir içeri," dedi kafeye yönlendirirken. "Geliyorum birazdan."

Anlamayarak Aslan'a yeniden baktı Berivan. "Sen tanıyor musun onu?"

"Evet canım," dedi Aslan'ın bakışlarının kızda gezindiğini görürken. "Yakın bir arkadaşım, geliyorum birazdan sen gir içeri."

Başını varla yok arası sallarken, Aslan'a deli gibi öfke dolu bir bakış daha atarak girdi içeri. Ardından Aslan'a döndü bal gözleri. "Sizin benim arkadaşlarımla derdiniz ne?" Dedi alayla. "Biriniz köpekten kurtarır, biriniz kaldırıma sığdırmaz?"

"Köpek mi?" Dedi araca yaslanırken. "Kim köpekten kurtarmış?"

"Niye erkenden geldin bugün?" Dedi onu duymamazlıktan gelerek.

Bir anda gözlerini kaçırdı.

"Hiç," dedi omuzlarını silkerken. "İş çıkışını burada bekleyeyim dedim, nasıl olsa gizlimiz saklımız kalmadı."

"Mahmut nerede?" Dedi Yazgı tek kaşını tavrı karşısında kaldırırken.

Bu seferde kaçarcasına havaya, başını çevirerek caddeye baktı. "Ufak bir işi varmış," dedi geçiştirerek.

"Nerede dedim Aslan?!" Dedi Yazgı hırçın bir sesle. Bir şeyler karışıyorlardı.

"Şehir dışına çıkması gerekti," dedi hala gözlerine bakamazken.

"Kim izin verdi ona?" Dedi gözlerini kısarken. "Benim neden haberim yok?"

Aslan gülmemek için kendi tuttu bir an. "Malum, emir kuluyuz Yazgı hanım," dedi dudaklarını birbirine bastırırken. "Siz bu seferlik affedin."

Bir şeyler oluyor, dedi kalbi kuvvetli bir çarpıntıyla. Kesin bir şeyler oluyor.

Yutkunarak başını sallasa da içine düşen şüphe ile hızla yüzünü inceledi Aslan'ın ama yüzüne bakmak yerine kafeye bakmasını, birkaç gün önce karşılaştığı erkek grubunu görmesiyle gözlerini kısmasını izledi. "Bunlar hergün buraya mı geliyor?" Dedi sıkıntıyla. "Başımızı durduk yere sıkıntıya sokturacaklar?"

"Anlamadım," dedi Yazgı. "Niye sıkıntıya sokturacaklar?"

"Etrafınızda erkek olması pek tercihimiz değil Yazgı hanım," dedi gülerek. "Malum, emir kuluyuz(!)"

Dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı Yazgı. Bir şey söylemeden kafeye dönerken başını iki yana salladı.

Yanında olmasa da olur, dedi zihni. Gölgesi her yerde.

***

| 31 Aralık - Saat: 08:00 |

"Çok güzel oldun," dedi Nergis hayranlıkla. "Daha önce saçlarını düzleştirmek hiç aklına gelmedi mi gerçekten?"

Aynadan kendine kaçamak bir bakış atarken tedirgince yerinde oturuşunu düzeltti. "Gelmedi," dedi düzelen bir tutam saçını eline alıp incelerken. "Kıvırcık saçlarımı seviyorum."

"Sevilmeyecek gibi değil zaten de," Dedi Nergis yeni bir tutamı daha düzleştirmeye başlarken. "Yine de arada farklılık iyi olur."

"Kızlar," dedi bir anda bir ses. İkisinin de bakışı giyinen Nermin'e dönerken mini elbisesinin duruşu karşısında dudakları aralandı Yazgı'nın. "Nasıl olmuşum, bu gece bunu giyiyorum?" Derken etrafında bir tur attı. Nermin'e sürpriz bir şekilde haber gelmişti ve arkadaşları ile bir mekanda toplanacaklardı. Yanında Nergis'i de götürüyordu ve daha fazla kendisine ısrar etmediği için mutluydu Yazgı.

"Çok güzelsin," dedi Nergis son tutamı da düzleştirerek bırakırken. "Ama Yazgı'nın saçları kadar değil, üzgünüm."

Aynayan kendine yabancı bir hisle bakarken, gülümsedi ona. "Boşuna bana bir şeyler yapıyorsun, gelmeyeceğimi söyledim."

"Off," dedi yanına otururken. "Neden böyle yapıyorsun ki? Kıçımız dağılana kadar eğleneceğiz işte, ne var ki bunda?"

Hevesi kırılan Nergis'e baktı mahçup bir şekilde. "İlla yılbaşı mı gerekiyor sanki? Başka zaman gideriz. İnan hiç benlik şeyler değil. Ben kafeye bakarım bu gece, siz eğlenmenize bakın. Çalışmak bana iyi geliyor hem.."

Kafası dağılıyordu.

Derin bir nefes alarak anlayışla başını salladı. "Tamam bugün sen bakabilir misin kafeye," dedi utanarak. "Ben daha elbise alamadım, alışverişe gideceğiz benim için."

"Tabiki bakarım," dedi Yazgı gülümseyerek. "Siz bakın işlerinize.."

O da yüzündeki gülümsemeyi görür görmez güldü. "O zaman sen açık tut bugün, zaten yarın haftasonu. Sonra iki gün izinli ol ben bakayım, olur mu?"

Sevinçle baktı Yazgı ona. "Çok iyi olur," dedi düzleşen saçlarını arkasına atarak ayağa kalkarken. Bir iki gün dinlemek iyi olacaktı. "O zaman kalkıyorum ben, açayım şimdiden." Diz altı elbisesinin yırtmacı hafif diz üstüne, bacağının yarısına kayarken düzelterek indirdi aşağı.. Bugün kendini biraz daha iyi hissetmek için yine dar, yumuşacık kumaştan oluşan bir elbise giymişti ve nedensizce bedenindeki gerginliği uzaklaştırmayı başarabilmişti.

Kafenin iç kısmında bir oda vardı. Burada dinlenme salonu olarak kullanılıyordu, Nermin'in bazen neden kafede kaldığını şimdi anlıyordu Yazgı. Sabahın erken saatinde, Aslan'a görünmeden evden çıkmış, kafeye gelmişti ve burada kızların hazırlanmasına yardım etmişti. Yardım ederken bir anda kendini ayna karşısında bulmuş, Nergis'in düz saçını merak ettiği için saatlerce düzleştirmeye çalışmasına maruz kalmıştı. Uğraşışları aklına gelirken gülmeden edemedi. Koridordan geçerek sıcak kafenin birkaç küçük penceresini açtı ve havalandırmaya başladı. Ardından kapıdaki 'Kapalı' kartını 'Açık' olarak değiştirdi ve kasaya geçti.

Kendine hemen bir kahve yaparken önüne gelen saçlarını geriye itti ama o kadar kaygan olmuşlardı ki, hızla yeniden itti arkasına. Yeniden önüne gelmesiyle kıvırcık saçlarını şimdiden özlediğini hissetti. Türk kahvesini yaparak yanına küçük bir çikolata açtı ve masalardan birine oturdu. Bütün şehir kar bekliyordu, yılbaşının tadı kar ile çıkardı ama onların beklentisinin aksine kar yağıyordu. Bunu umursamadan bir yudum aldı kahvesinden.

Olmuyor, dedi zihni. Unutamıyorum..

Gözlerini kapatarak dün geceyi unutmaya çalıştı Yazgı. Kalbine düşen garip bir telaşın kıvılcımı gözbebeğine kadar yayılırken, kendini bir şeyler ile oyalamaya çalıştı ama olmuyordu.

Aramamıştı.

Bir şey olmuş olma ihtimali ile yeni bir kasıntı sol yanını tamamen kaplarken, derin bir nefes alarak yeni bir yudum daha aldı kahvesinden.

"Off," dedi bir anda Nergis yanı başından. "Yine geliyorlar."

Sözleri ile bakışları anlamayarak dışarı yöneleceği sırada rüzgar gülünün sesi geldi kulağına.. Ardından yine Uraz ve Koray takıldı odağına.. Her geçen gün biraz daha fazla geliyorlardı ve artık gerçekten sıkmaya başlamıştı. Dalgınca yerinden kalktı. "Ben hallederim," dedi bir defterini alarak kalemi yanında getirirken. "Sen bulaşma hiç."

"Teşekkür ederim," dedi mahçup bir şekilde gülümseyerek çantasını omzuna takarken..

Her zamanki oturdukları masaya oturarak baktı yabancı birkaç çocuğun gözüne. "Hoşgeldiniz, ne alırdınız?"

"Saçlarına ne oldu?" Dedi bir anda sorusunu es geçerek. Bal gozleri mesafeli bir şekilde Uraz'a dönerken derin bir nefes alarak çekti bakışlarını. "Ne alırsınız?"

"Senin şu fıstık patronun yok mu?" Dedi Koray bir anda. "Nerede?"

Gözleri hızla ona dönerken, kasa tarafına baktığını gördü Yazgı. "Tekrar sormayacağım, ne alırsınız?"

"Hepimize birer kahve getir işte," dedi laubali bir sekilde Koray. "Sanki kahve içmeye geliyoruz amına koyayım." Derken kendi kendine mırıldandı.

Sözleri ile yüzü tiksinti ile buruşurken cevap vermeden arkasını dönerek kasaya, ardından tezgaha geçti. Hızla kahveleri tepsiye dizerek kasadan çıktı. Masaya yöneleceği sırada, "Oha," dedi arkasından bir ses. "Oha o insan mı?"

Nermin'in sesi ile anlamayarak önce ona, ardından baktığı yere döndü Yazgı elinden tepsiyi daha sıkı kavrarken.. "Ne oldu?"

Siyah, farklı bir araçtan inen bir asker hızla odağına girerken doğru görüp görmediğini sorguladı birkaç saniye Yazgı.. Bir an gördüğü görüntü ile zihni afallarken yüzündeki maskesine baktı hızla bal gözleri.


"Askerlere olan zaafım uyanmak üzere," dedi Nergis hipnoz bir sesle. "Oysaki yeni kurtulmuştum."

Ardından elindeki normal büyüklükteki silahını gelişi güzel aracın içine atmasını, etrafına bakmasını izledi sinirle.

Sinir.

"Kocaman bir şey," dedi Nermin izlemeye devam ederken. "Allah'ım.."

Başı, kafenin camına dönmeden önce kafenin solunda kalan okula, ardından diğer tarafında kalan uzun sokağa bakmasını izledi Yazgı..

Bir şeyleri inceliyordu.

"Sahibi varsa feci üzülürüm," dedi Nermin yine. "Ne şanslı hemcinslerim var."

Büyük bedeni aracın kapısını sertçe kapatırken, üniformasını düzeltip belindeki silahını kontrol ederek yerini yineledi.

Sadece izliyordu Yazgı.

Bekliyordu.

Kafeye dönmesini..

"Tek başına ne yapıyor ki?" Dedi Nergis meraklı sesi ile. "Birini arıyor gibi.."

Saniyeler içinde tüm dikkatini darmadağın eden şey, Mahmut oldu.

Mahmut, aracın şoför tarafından inerek dolanıp askerin yanına yaklaştı ve kafeyi gösterdi. Asker..

Asker.

Mahmut'un yüzü, korkunç bir gerginlik taşıyordu ve o gerginlik, saniyeler sonra kendi bal gözlerine yapışıp kaldı Yazgı'nın.

Maskeli başının dönerek bir anda kafenin camına bakmasını izledi gözleri öylece...

Doğrudan cama odaklanan gözler kafede, camın yağmur damlalarının hafif hafif damlacıklaştırdığı yüzeyinde dolaştırırken, bir anda Uraz'ın olduğu masaya takıldı.

Ardından ise aradığını bulurcasına birkaç masa uzağındaki ince bedenine..

Önce, gözlerini yakaladı kısık gözleri..

Ardından ise dümdüz saçlarını..

Zamanın durduğu anlarda takılı kalmak, tam olarak belki de buydu Yazgı için..

Mavilerinin, bal gözleri üzerindeki hakimiyetini kesen ise, Uraz'ın yerinden kalkan bedeni olurken, bir anda elinden tepsi çekildi.

Bal gözlerinin ondan çekilmesine neden olan şey ise, elinden tepsiyi alarak yüzüne yaklaşan, ifadesini inceleyerek ne olduğunu anlamaya çalışan Uraz'ın gözleri oldu..

Ne halde olduğunun, yüzünden geçen, bedeninden geçen hislerin dışarıya nasıl yansıdığını bilemeyen ruhu, ilk kez donup kalmıştı sanki..

***

Daha yazacaktım ama nedense zirveye çıkmadan biraz dinlendireyim dedim sizi burada..;)

Evet, beklenen an geldi.

Düşüncelerinizi yazmayı, yıldıza basmayı ve teorilerinizi bırakmayı unutmayınız.

🥂

Berivan da Kobra Aslan'ını buldu gibi.. Sizce?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top