25. BÖLÜM | ZEHİRLİ TONLAR

“Düğümlenen şey özlem değildi.. Mesafelerdi..”

***

| 22:56|

Hayat, çoğu başlangıçlarla doluydu..

İyisiyle, kötüsüyle, yarım kalışlarıyla; bazen ise sonsuzluklarla..  Her şeye rağmen yine de adımlarını durdurmayan bir güç o başlangıçların arkasını dolduruyor, yepyeni bir defterin tertemiz ilk sayfasını yazdırıyordu insana.. Anıların, hatıraların birikeceğini bilmeden, sonrasını düşünme zahmetine girmeden ilerliyordu kalbindeki ferahlık ile.. Çoğu zaman ise, yarım kalıyordu ilerleyişler; tüm çabalar, gayretler..

Gayret..

Yazgı, hayatında ilk kez somut bir şeyler için gayret gösteriyordu belki de. Güvenmek zorunda kaldığı insanların içinde yeni bir düzen için, yeni bir hayat için, yeni bir yaşam için elinden gelenin en temizini yapmaya gayret ediyordu yıllar sonra.. Bu şehire adım attığı günden bugüne hiçbir zaman zihni engelleri düşünmezken, yine pişmanlıkla gülümsedi kimsesiz kalbine.. Tek başına, koskoca kalabalığın içindeki gürültüden kendini, zihnini korumaya çalışıyordu şimdiye kadar göstermediği bir çaba ile..

Yıllarının sebep olduğu tek iz, tek geçmeyen lekesini bir kez daha sorgulatıyordu ona..

Engel olmadığı tek hissin yuvası olan kalbi, yine ona ne yapması gerektiğini sessizce fısıldamıştı mantığından habersizce.. Ancak korkuları, tereddütle bilinmezlik içinde kalakalan o en büyük hissi, mantığından bile daha bağımsız bakıyordu gözlerinin içine.. Biliyordu.. Gücüm, hepsini bastırır, diyordu ruhu.. Yeter ki, iste.. Her şeyi başarabiliriz.. Hissettiği korkuları içindi bu destek.. Onu bastıracak kadar güçlü olduğunu, lekeleri, arkasında bıraktığı izleri bile yok edebilecek kadar baskın olduğunu hatırlatıyordu ona.. Sürekli.. Hiç usanmadan..

Sevgisi..

Bütün ömrünü onun gücüyle geçireceği tek histi..

Ama ruhu, asıl güçlü olandı, biliyordu..

Sevgisi bile onun için, ruhu için en iyi olan yolu seçtiğini hissettiriyordu zihnine.. Kalbine, bedenine iyi gelen adamın yıllarca yaptığı hataları telafi etmesi için izin vermesi gerektiğini, ondan başkasına böylesine kapılamayacağını söylüyordu ama yanılıyordu.. Hayatta bazı şeylerin telafisi daha ağır olur, bazılarının ise hiç olmazdı.. Onların hayatlarına öyle büyük düğümler atılmıştı ki, şimdiden sonra yapacağı hiçbir şeyin bir çare olmayacağını hissediyordu Yazgı..

Olmazdı..

Bazen, olmamalıydı da..

Bakışlarını ışıklı şehirden çekmesine neden olan şey bir anda oturduğu koltuğa gelişi güzel attığı telefonun çalması olurken, dalgın bakışlarını sağına çevirerek baktı kimin aradığına..

Aptal Arıyor..

Gözlerini kapatarak gün içinde üçüncü kez aramasının garip hissini sindirmeye çalışırken eline alarak çalan telefona baktı bir süre. İçindeki açma isteğini, sesini duyma isteğini öyle yoğun hissediyordu ki, bunu nasıl engelleyebileceğini düşündü Yazgı korkuyla. Elindeki titreşim kesilirken derin bir nefes almak istedi ama saniyeler geçmeden tekrar çalan telefona yeniden baktı. Parmak uçlarının kendinden bağımsız açmak için ekrana yaklaştığını hissetti ama son bir güç, hızla kırmızı noktaya basmasına neden oldu.

Uzunca baktı yaptığı şeye.. Tartmadan, düşünmeden, sonuçlarını irdelemeden önüne kocaman bir duvar örmüş, şimdi ise daha da sağlamlaştırmıştı.. Bakışları garip, kalbini derin bir hisle sızlatan duygu ile yeniden inceledi ekranı ama ardından fazla beklemeden çekti gözlerini hızla. Sıkıca kapatarak derin bir nefes aldı. Konuşan binlerce sesin arasından ayırt edebildiği tek ses, ruhunun sesi oldu..

Dinlenmeye ihtiyacım var, dedi yorgun bir hisle.. Bir süre daha dinlenmeye, kendimi bulmaya ihtiyacım var..

Öyle,” dedi kendi kendine Yazgı... “Biraz daha zamana ihtiyacımız var,” dedi telefonu öylece kenara koyarken.. Kapkaranlık odada, tek aydınlık diğer binaların yansıyan ışıkları olurken, başını salladı yersizce.. “Şimdi değil,” dedi kalbindeki hissi tatmin etmesini dileyerek.. “Daha en başındayken olmaz..” Derken sesinin titremesi, eş zamanlı gözyaşına arkadaşlık etti..

***

“Yazgı Hanım?” Dedi garip bir sesle Aslan. “Ortaya menemen istemediğinize emin misiniz?”

Bakışları dalgınca masadaki yiyeceklerde gezindi Yazgı’nın. Onları sabahın erken saatinde çağırmış, beraber kahvaltı yapmak istediğini söylemişti. Tepkileri aklına geldikçe gülmek geliyordu içinden ama buna bile gücü yoktu sanki. Geceden bu yana uyumamış, sabah ise kafasını biraz olsun dağıtmak için böyle bir yöntem bulmuştu. Bugün Çarşamba olmasına rağmen Nergis dün akşam üstü ona izinli olduğunu mesaj yolu ile bildirmişti. Bunu irdelemedi Yazgı.. “Senin canın istiyorsa yaptır,” dedi yanağını avcuna yaslarken. “Ben pek sevmem.”

“Menemen sevilmez mi ya,” dedi iştahla. “Kurban olurum.” Derken çoktan siparişi vermişti.

Bu aç haline robot gibi bir ifadeyle bakan Mahmut ise onu güldüren ilk kişi oldu. Bakışı o kadar komikti ki.. Dudaklarından çıkan sesli gülüşe engel olamadı Yazgı. “Mahmut,” dedi durmaya çalışırken. “Sen özel bir şey istemiyor musun?”

Sesi ile birlikte yüzüne dönmesini, gözlerine kaçamak bir bakış atmasını izledi. “Yok efendim,” dedi sesi de aynı garip bakışındaki tedirginliği taşırken. “Ben bunun kadar aç değilim.”

Dudaklarındaki gülümseme, gözlerindeki ifade ile durulurken sözleri ile tebessüm etti zoraki. “Anladım,” dedi sesi de aynı anda kısılırken.

“Siz nasılsınız,” dedi bir anda bakışları tüm cesareti ile bal gözlerine odaklanırken. Aslan, sesindeki farklılık ile başını çevirerek arkadaşına baktı birkaç saniye.

“İyiyim,” dedi sesi iyi olmadığını apaçık belli ederken Yazgı. “Sen nasılsın?”

“Ben de iyiyim çok şükür,” dedi ne konuşacağını bilemeyen bir tavırla. “Sadece..”

Sözlerinin devamını kesen her ne ise, onu duraksatmıştı. “Sadece, ne?” Dedi anlamak istercesine..

“İyi olmanıza sevindim,” dedi bakışları bir daha gözlerine dokunmazken. “Akşam abim aradı da, o sormuştu.”

Gözleri doğrudan Mahmut’un çatalla oyalanan eline indi Yazgı’nın. Ardından tüm kahvaltılık tabakalarında teker teker dolaştı bakışları. En sonunda, nedensizce Aslan’da takılı kaldı.. O da tepkisini garip bir şekilde inceliyor, anlamaya çalışıyordu. O an farketti Yazgı.. Dün gece açmadığı telefonun ardından Mahmut’u aramıştı... Aradığını, açmadığı farkettiklerini görebiliyordu ikisinin de gözlerinde.. Bir an bunu yaptığı için ona karşı gard aldıklarını hissetti kalbi.. Sonrasında ise bu his hızla silindi çünkü ikisi de ona hak veren insanlardı.. Bunu anlayabilecek belki de tek insanlardı.. “Ne sordu?” Dedi sesi öylesine sorarcasına çıkarken.

“İyi olup olmadığınızı, bir sorun olup olmadığını, gülüp gülmediğinizi falan..”

Kaşları anlamsızca gerildi. “Gülüp gülmediğim mi?”

“Sende sokaklarda kahkahalarla gezdiğini söyleseydin,” dedi Aslan bir anda ortamı yumuşatmak ister gibi. “Sonuçta elinde bir servet olmasına rağmen cafede çalışan birinin akıl sağlığı ancak buna el verir. ”

Mahmut öfke dolu bir bakış attı Aslan’a. Abisine karşı hassasiyeti, üst seviyedeydi. “Haklı,” dedi Yazgı bir anda. Mahmut şaşkınca gözlerine döndü. “Bir dahaki soruşunda bunu söylemelisin.”

Aslan’ın bilmişce Mahmut’a omuz attığını görürken, ortaya gelen menemen ile hızla Mahmut’u falan bırakarak ekmeğe uzamasını izledi Yazgı. İştahlı hali ile durulan gözleri yeniden tebessümle ışıldadı.. Evet, tanıdığı insanlar olmuştu günler içinde ama bu şehirdeki hala tek arkadaşı, bu iki adamdı.

“Hadi başlayın Yazgı hanım,” dedi Aslan ağzına kocaman bir lokma alırken. “Enfes olmuş, tadına bakmalısınız mutlaka.”

Gülümseyerek tıpkı onun gibi ekmeğini bandırdı menemene. Mahmut da homurdanarak uzandı birkaç kahvaltılığa.. Onları bu masaya o kadar zor oturtmuştu ki, sert davranmanın işe yaradığını bir kez daha anlamıştı sabah..

“Bugün izinlisiniz sanırım,” dedi Mahmut düz bir sesle. “Yoksa kahvaltıdan sonra gidecek misiniz tekrar?”

“Hayır,” dedi önündeki reçelden ekmeğine sürerken. “İzinli olduğumu söyledi Nergis.”

“Nergis?” Dedi bir anda sesi dumura uğrarken..

“Patronum gibi bir şey,” dedi Yazgı tavrına karşı lokmasını elinde bekletirken. “Aslında kafe Leman adında bir kadına aitmiş ama Nergis idare ediyormuş orayı. Bende yanına arkadaş gibi bir şey oldum işte.. Hiç yoktan iyidir..”

“Hemen güvenmeyin Yazgı hanım,” dedi Mahmut garip tavrını bir kenara iterek.. “Birde kalabalık cadde üzeri. Giren çıkan it kopuk çok olur, dikkat edin kendinize..”

Sesindeki endişeyi samimi bir tebessümle karşılarken gülümsedi Yazgı. “Ederim,” dedi ekmeğin kenarını ısırırken ama değişen tavrına kısık bir bakış atmayı da ihmal etmedi. Bir an kaçtığını hissetti bakışlarından..  “Ee, siz neler yapıyorsunuz gün içinde?” Dedi konuyu dağıtırken..

“Ne yapalım işte,” dedi Aslan dalgaya aldığını belli eden bir sesle. “En yakın kayak merkezine falan gidiyoruz. Bazen inanır mısınız, orada bile sabahlıyoruz. Nasıl keyifli size anlatamam..”

Mahmut gülmesine engel olmadan çayından bir yudum aldı. İkisinin yüzünü ele alan komik tavra gülerek baktı Yazgı. Öyle olmadığını en az onlar kadar iyi biliyordu. “Hmmm,” dedi onlara eşlik ederek. “Daha hala bir kız bulamadın mı?”

Aslan yamuk bir şekilde güldü. “Peşimde koşan çok da, daha kriterlerime uyan birini bulamadım,” dedi kocaman bir dilim ekmeği ağzına sokarken. “Önce bi' elinden yemek yemem lazım, bakayım elinin lezzeti var mı? Benim için en önemli kriter bu Yazgı Hanım.”

Dedikleri ile seslice güldü Yazgı. Başını iki yana sallayarak kahvesinden bir yudum aldı. “Mahmut’un kriteri ne?” Dedi yan bir bakışla onlara katılmayan halini izleyerek. “Nasıl kızlardan hoşlanıyor kendisi?”

“O kızlardan pek hoşlanmıyor,” dedi bir anda. “Kendisi kızsız kalmayı tercih ettiğini söylüyor. Yakında kuruduğunda göreceğim ben on-“

Bir anda sert bir dirsek darbesi yerken iki büklüm oldu Aslan. “Karşısındaki kadının kim olduğunu yine unutuyor gibiydi,” dedi mahcup bir bakışla bal gözlerine dönerken. “Kusura bakmayın, hatırlatmak zorunda kaldım.”

Dudakları, ağzındaki lokmayı zor yutan Aslan’ın haliyle açık kalırken, fazla sert vurduğunu anladı. “Hatırladım,” dedi zorla konuşurken. “Vuran ellerin en âdi derdi görsün kardeşim!”

Komik sesi ile Mahmut’un keyifle çayından bir yudum almasını izledi. “Amin kardeşim,” dedi alayla. “En âdi derdin de üstesinden geliriz evelallah.”

Onları izleyerek kahvesinden bir yudum daha alırken aynı anda çalan bir telefon sesi kulağına geldi Yazgı’nın. Kabanının cebindeki telefonu titrerken uzanarak aldı cebinden. Ekranda çıkan Nermin ismi ile beklemeden açtı. “Alo?”

“Alo Yazgı,” dedi garip bir sesle. “Şey, günaydın?”

“Günaydın,” dedi anlamaya çalışarak. “Bir sorun mu var?”

Aslan ve Mahmut dikkatle telefona bakarken, Nermin’in sesini tekrar duydu. “Kafeye gelebilir misin,” dedi bir anda titreyen bir sesle. “Nergis biraz iyi değil de..”

Yerinden hızla kalkarken Mahmut ve Aslan da ayaklandı aynı hızla. “Neyi var,” dedi telaşla kabanına uzanırken. “Kötü bir şey mi oldu?”

“Gelince konuşsak,” dedi ne diyeceğini bilemeyerek. “Sadece biraz çökmüş durumda...”

“Tamam,” dedi kabanını giyerek. “Geliyorum.” Derken çıkışa yöneldi hızla.

“Bir sorun mu var Yazgı Hanım,” dedi Mahmut arkasından gelirken.

Aslan’ın hesabı ödediğini görürken çıkarak aracın yanına ilerledi. “Beni kafeye bırakabilir misiniz hemen,” dedi tanıdığı aracın başında duraksayarak.

“Tabii,” dedi Mahmut direksiyona geçerken. Arka kapıya yöneleceği an Aslan’ın açmasıyla beklemeden bindi araca.  Aslan da öne binerken çalışan araç ile kalbinde derin bir endişe hissetti Yazgı. Günler içinde Nergis’e karşı beslediği garip bir merhamet vardı. Sevgiye, ilgiye ve özene muhtaç olduğunu hissediyordu ve bu hisleri, onu sevmeyen bir adam yüzünden yavaş yavaş kaybettiğini de görebiliyordu.. Gözlerini kapatarak kötü bir şey olmamasını diledi içinden.

***

Bakışları kafenin caddesini farkederken saçlarını geriye iterek duran araçtan indi Yazgı. Aslan da onunla birlikte inerken dikkatle etrafı inceledi.

“Teşekkür ederim, “ dedi Yazgı kaldırıma çıkarak. “Gidebilirsiniz siz.”

“İsterseniz bekleyelim,” dedi Mahmut hızla yanına yaklaşırken.

“Yok,” dedi kafeye yönelirken. “Öyle bir şey olursa ararım, gelirsiniz.”

Cevap vermelerini beklemeden kapıyı açarak içeriye baktı Yazgı. Aynı anda kapının üzerindeki rüzgar gülü gürültülü bir ses çıkarırken, ses ile üzerine dönen bakışları farketti. Bal gözleri doğrudan kasa kısmına yönelirken, Nermin’in eğilerek görünmeyen birine karşı konuştuğunu gördü. Adımları hızla o tarafa ilerleyerek baktı Yazgı oturana.

Deli gibi ağlayan bir Nergis beklemiyordu..

Kafedeki müşterilerin duymaması için avcunu sıkıca dudaklarına bastırmış, kızaran gözlerini kapatmıştı. Hali, öylece kalakalmasına neden olurken, onu ilk kez böyle görmenin garip bir hissi çöktü içine Yazgı’nın. “Nergis,” dedi tamamen kasaya dokunurken. “Neden ağlıyorsun?”

Nermin’in derin bir nefesi kulağına gelirken bakışları kızaran gözlerini bal bakışlarına çeviren Nergis’te  gezindi. “B-ben,” derken hıçkırıklarının bir anda seslice dökülmesine engel olamadı. Eli hızla tekrar dudaklarına dokunurken, Nermin’e döndü Yazgı. “Ne oluyor?”

“Koray’ı,” dedi sesindeki sıkıntıyla. “Biriyle görmüş.”

Şaşkınlığını daha yaşayamadan Nergis’in dudaklarından utanç dolu bir inilti döküldü. İki elini de kulaklarına kapatırken duymaya katlanamayan hali ile kalbinde bir şeyler ezildi Yazgı’nın. Bir an zihni, bunu normal algıladı ancak sevgisinin boyutu, çok fazlaydı ne yazık ki.. Görmeye dayanamayan kalbinin ne kadar zedelendiğini düşündü Yazgı üzülerek.. Dudakları birkaç kez açılıp kapandı ancak tek bir kelime çıkamadı.. Bu karşılıksız sevginin, ruhunda git gide bir leke bırakıp bırakmadığını merak etti. Nefesi, bu düşünce ile daraldı sanki..

“Ağlama artık,” dedi Nermin. “Kurtul artık şu çocuktan ya!”

Duyduklarını hazmedemeyerek daha çok ağlayan hali ile dudaklarını birbirine dokundurdu sıkıntıyla. “Ne zaman,” dedi Yazgı. “Bugün mü oldu?”

“Dün akşam,” dedi yorgun gözlerini Nergis’in saçlarında gezdirirken. “Kafeyi kapatırken..”

Ağlayışlarının sessiz iç çekişlere dönüşmesini izlerken, kabanını çıkararak kenara koydu Yazgı nasıl davranacağını kestiremeyerek.. Kazağını düzelterek Kasaya yaslandı. “Bunu,” derken sözün devamını nasıl getireceğini bilemedi. “Bunu ilk kez mi gördü peki,” dedi bir şeyleri anlatmaya çalışarak.. “Yani.. Sonuçta –“

“Evet,” dedi Nermin kelimelerinin önünü keserek.. “Yani, ben çoğu zaman Nergis’e bakışlarını yakalıyordum ama demek ki bende yanlış anlamışım..” Sesi, üzüntülüydü.. “Neyse, unutmasına yardımcı oldu en azından!”

Başını sallayarak gözlerini silen Nergis’e baktı Yazgı. “Öyle,” dedi garip bir hüzünle.. “Onu,” derken Nermin’e döndü merakla. “Ne zamandır tanıyor?”

Nermin kolunu oturduğu kasanın tezgahına yaslayarak yanağını koydu avcuna. “Aslında çok da olmadı,” dedi düşünceli bir şekilde. “Benim burada 3. senem, O da benden sonra başladı buraya. Koray son sınıf uzatmalarda. Yani en fazla iki sene falan..”

Yazgı garip bir bakış attı Nermin’e.. “İki sene, kısa bir süre mi?”

“Onu gördü, tanıdı, seveyim derken işte toplasan 1 sene bile olmaz. Hem bence kısa bir süre.”

Sesindeki otoriterlik ile tekrar Nergis’e döndü. Artık ağlaması durmuş, kızaran yanaklarına ellerini bastırıyordu. Görüntüsünün güzelliği ile ne kadar masum olduğunu düşündü.. Kalbinde beslediği temiz sevgisi, en olmadık insana karşıydı ve ne yazık ki, yeryüzünde bunu yaşayan sadece o değildi..

“Hesabı alabilir miyiz?”

Gelen ses ile bakışları masalardan birine dönerken hızla panodaki sipariş not kağıdına baktı. Masa numarasına göre hesabı çıkararak bıraktı masaya Yazgı. Kalkan müşterilerin ardından boşları toplayarak tezgaha koydu. Panoyu temizleyerek boşalttı tepsiyi. Diğer masada hesabı isterken hepsini halletti Yazgı. Birkaç dakika sonra kafede onlardan başka kimse kalmazken derin bir nefes alarak gelen ücretleri kasadaki çekmeceye koydu. “Sana bir kahve yapmamı ister misin?” dedi Nergis’e. “İyi gelir.” Şişen gözleri utangaç bir bakış attı gözlerine.. Ardından usulca başını salladı. Gülümseyerek hızla iki Türk kahvesi ve sıcak çikolata hazırladı. Nermin, çikolataya bayılıyordu..

“Masaya geçelim hadi,” dedi Nermin, Nergis’in kolundan tutarken. “Kalçam dümdüz oldu burada.”

Yerinden kalkarak ortadaki her zaman oturdukları masaya ilerledi ikisi de.. Bir an Nergis’in üzerindeki kalın, çiçekli elbisesine baktı Yazgı.. Kaç yaşındaydı hala bilmiyordu ancak, öyle saf bir görüntüsü vardı ki, hiçbir zaman onun gibi görünmeyeceğini hissetti kalbinde. Düşünceleri her ne olursa olsun, dış görüntü bazen her şeyi seriyordu insanların gözü önüne ve Nergis, fazla güzeldi bu konuda.. Hızla hazırladıklarını tepsiye dizerek masaya ilerledi.

“Nasıl sileceğim o görüntüyü,” dedi bir anda kısık bir sesle. “Nasıl unutacağım?” İki elini yeniden kulaklarına kapattı sanki duyduğu şeyleri yok etmeye çalışarak..

Bir an kalbi, duyduğu şeyleri sorguladı..

Sevdiği adamın, başka bir kadınla olan sesleri..

Nefesini kesen bir his, aynı anda sol yanında bir yangına sebep oldu Yazgı'nın... Karşısında oturan kızın koyu gölgesi yerine kendi silüeti geldi sanki bir an.. Dalgalanan kendi görüntüsünü, bunu yaşadığı an hissedeceklerini daha şimdiden anımsadı zihni.. Hiçbir kadın, buna dayanamazdı.. Dayanamaz, kabullenemezdi.. Yazgı yıllarca sadece ona ait olan bir adamı sevmişti.. Belki hala daha seviyordu ancak ona evleneceğini söylediği için bitmişti belki de her şey aklında.. Başka bir kadın.. Nergis’in duyduğu sesler..

“Yazgı,” dedi Nermin telaşla.. “İyi misin, daldın?”

İrkilerek gözlerini Nergis’ten çekerek ona yöneltirken hala nefesini tuttuğunu hissetti Yazgı. Yüreğini ağzında atmasına neden olan şey irkilmesi değil, birkaç saniye içinde gözünün önüne gelen görüntüler olmuştu. “İyiyim,” dedi kirpikleri telaşla ikisinden de bakışlarını keserken. “Sadece,” derken derin bir nefes almaya, göğüs kafesindeki darlığı gidermeye çalıştı. “Böyle bir konuda, ne diyeceğimi düşünüyordum..”

“Sen,” dedi Nergis kısık gözlerini bakışlarına çevirirken.. “Sen olsan ne yapardın?”

Az önce yaşadığı his, daha uzaklaşmadan yeniden buldu kafesini..

“Bunu,” dedi başını iki yana sallayarak konuşurken.. “Kabullenemezdim sanırım.. Bazı insanlar bedenin önemsiz olduğunu düşünür ama benim için beden de önemlidir.. Başkasına dokunmuş olması..” Derken başını iki yana salladı.. “Midemi bulandırırdı ama sizin bir ilişkiniz yok Nergis,” dedi kendi zihnini susturarak.. “Biliyorum bunun senin kalbinde de bir önemi yok çünkü sevdiğin sürece ilişki önemsizdir, hiçbir şekilde dayanamazsın ama eğer seni sevmiyorsa, zorlamamalısın da.. İnan, hiçbir şey senden daha önemli değil bu hayatta.. Bunu anlaman için illa bir şeyler yaşaman gerekmez..,” dedi kendi yaşadıkları aklına gelirken.. “Lütfen bunu kavra ve hayatına bak.. Daha çok genç ve güzelsin.. Eminim seni mutlu edecek o kadar çok insan çıkacak ki karşına..” Uzanarak elini tuttu Yazgı. “Bir kere olsun buna izin vermeyi dene, pişman olmadığında anlayacaksın boş yere üzüldüğünü..”

Genç bir kızın gözlerinde ne kadar heves olursa, Nergis’in gözlerinde o kadar heves yoktu sanki.. Göremediği hareketliliğin yerini derin bir sitem aldı.. “Hemen nasıl olacak ki,” dedi kendi kendine.. “Ben, ona değer veriyorum..”

“Hemen zaten olamaz ki,” dedi Nermin söylediklerine katıldığını belli ederken.. “Böyle böyle anlayacaksın zamanla uzaklaşmak istediğini..”

Başını sallayarak elini okşadı Yazgı. “Hayatta en acı veren şey, sevginin karşılıksız olmasıdır.. Eğer bu gerçek bir sevgi ise, daha da katlanılmaz olur ama sen istediğin sürece bunu değiştirebilirsin Nergis çünkü elinde imkan var, hayatın senin kontrolünde..” Kendi imkansızlıkları geçti gözünün önünden bir an.. “İmkan varsa, her zaman daha kolay olur çünkü gerisini seçimler belirler.. Bu senin elinde..”

Dolu gözleri uzun bir süre baktı bal gözlerine.. Sanki bir şeyleri anladı sözlerinin altında nefes alan birkaç umut hüzmesinden. “Benim elimde,” dedi sözlerinin gerçekliğini birkez daha anlamak isterken.. “Neden öyle hissetmiyorum. Sanki beni yöneten, ben değilim..”

Gülümsedi Yazgı.. “Biliyorum,” dedi gözlerinin içine bakarken.. “Ama inan, bir süre sonra elinde olduğunu, seçimlerini doğru yaparak ne kadar doğru kararlar verebileceğini anlayacaksın.”

Kalbi, gülümsedi..

Ardından ruhu, gülümseyen kalbine başını iki yana sallayarak baktı..

İkisini izleyen ise, zihniydi..

Seçimler.. Doğru seçimlerin yanlışlığına düşen ilk başta kendisi olmasına rağmen, şimdi dudaklarından çıkan sözler, sadece abes kaçıyordu içinde yaşayan binlerce hisse..

“Yazgı haklı,” dedi Nermin. “Biraz kendine zaman ver, düşün.. Sen şimdiye kadar hep körü körüne gittin Nergis. Belki de en başından yanlış kararları başlatan da buydu.. Hiç sorgulamadın; nasıl bir adamı sevdiğini, sana vereceği zararları.. Lütfen şimdi düşün, olur mu?”

Nermin’in dudaklarından çıkan sözler, doğrudan zihnine yapışıp kaldı Yazgı’nın.. Sorgulamadın, dedi zihni.. Hiçbir zaman, nasıl bir adamı sevdiğini, sana vereceği zararları sorgulamadın.. Nabzı bile duraksayarak dinledi o sesi içinde.. Şimdi ise bunun bedelini ödüyorsun, dedi yeniden konuşurken.. Onu sevmeye devam ederek ödüyorsun..

Onu sevmeye devam ederek..

Kalbi, sessiz ama bir o kadar da gürültüyle hareketlendi yerinde.. O da ödüyor, dedi çaresiz sesi.. O da seni severek ödüyor..

Yıllarca gördüğü bir sevgi değildi, dedi zihni.. Sevgiden bile daha tehlikeli, daha yaralayıcı bir şeydi..

Değildi, dedi kendi kendine..

Sevgi, sadece kendi kalbinde olandı..

Onun kalbinde olan ise, daha ölümcüldü..

***

| 1 HAFTA SONRA |

“Hava fazla soğuk,” dedi Nermin yanı başından. “Alışkın değilim ben bu havaya, acil ısınması şart..”

Bakışları önündeki masadan çekerek camdan görünen dışarıya kaydı gözleri Yazgı’nın.. Bir hafta.. Tam bir hafta geçmişti.. Nasıl ilerlediğini, ne zaman bir hafta olduğunu bile anlamadığı koskoca 7 gün geçmişti o günün üzerinden.. Bir daha aramaması tekrar aklına gelirken, buna neden üzüldüğünü bile bilmiyordu.. Açmayan kendisi olmasına rağmen, deli bir istekle tekrar aramasını bekliyordu sanki ama arasa bile, yine açamayacağını da biliyordu.  Açmak için deliren bedenine nasıl karşı koymuştu o zaman, onu bile bilmiyordu.. Reddettiği çağrılarının ardından kalbinin üzerindeki yükle nasıl adım atabilmişti ince bedeni, hatırlamıyordu bile..

Sesini duymak isteyen tarafı, duymak istemeyen tarafına mağlup olmuştu..

Gözlerini kapatarak uykusuzluğun verdiği ağrılar ile sıktı kendini Yazgı.. Bir hafta, hiç olmadığı kadar kötü geçmişti ve hâlâ daha öyle devam ediyordu.. Boğazını temizleyerek hafif akşam çökmesiyle yeni yeni yanan sokak lambalarına baktı.. Artık alışmıştı.. Etrafındaki yollara, insanlara, okula yeni yeni gelmeye başlayan ve her çıkışta kafenin tıklım tıklım dolu olmasına.. Nergis’e, Nermin’e.. Bakışları, okuldan yeni gelen Nermin’in sıcak çikolata içerek ısınmaya çalışmasında gezindi.

“Ben şu çöpleri atıp geleyim.” Dedi Nergis elindeki torbayı gösterirken..

Başını sallayarak sessiz kalırken, Nermin başını yorgunca masaya yasladı. Sessizce çıkan Nergis’in arkasından bir süre baktı Yazgı. O günün üzerinden ağzını sanki bıçak açmıyordu. Kendisine zaman vermesini söyleseler de, tamamen işe odaklanmış, hatta yeni kurabiye tarifleri bile üretmişti.. Gözlerinin yine acıyla yandığını hissederken parmakları sıkıntıyla ovuşturdu göz kapaklarını.. Eve girmek ve deli gibi televizyon karşısında pineklemek istiyordu..

“Sen iyi misin,” dedi bir anda Nermin. “Bir haftadır sanki kötü görünüyorsun?”

Bal gözlerini çevirerek masaya yatan başına, gözlerine diktiği açık kahve bakışlarına baktı. “Sadece ufak bir uyku problemi çekiyorum,” dedi tıpkı onun gibi sesi garip çıkarken. “Ondan halsiz hissediyorum kendimi biraz.”

“Ben avukat olmak istiyorum Yazgı,” dedi gözlerini bedeninden çekmezken.. “Benim işim sadece önüme gelen dosya değildir. Getireni de çözmektir.. İnsanların sorunlarından daha çok, insanları çözmek her zaman bir adım daha yaklaştırır beni sonuca... Anlayacağın senin dudaklarından çıkandan daha çok, gözlerinden dökülenlerle ilgileniyorum.. Beden dili, her şeydir... Bu da demek oluyor ki, sorun sadece uykusuzluk değil?”

Söyledikleri ile değişik bir güven hissetti Nermin’e karşı. Dalgalı, hareketleri belli olmayan bir kızdı fakat ağırdı da.. Bu, ona güvenmesi için yeterli zemini fazlasıyla hazırlıyordu. Tam konuşacağı sırada birden rüzgar gülü hareket etti kapının üzerinden. Aynı anda bakışları kapıya dönerken tanıdık simalar ile bakışları hızla Nermin’e döndü.

Koray’dı.

“Abi kız bir içim su,” dedi gülerek en köşedeki masaya otururken. “Bu gece kesin kapıyorum onu.”

Bakışları gülüşerek arkadaşlarıyla konuşmasına kaydı Yazgı’nın. Nermin ise derin bir iç çekerek Nergis’in gelip gelmediğine baktı. “Gelmeden bak sen siparişe,” dedi söylenerek.

Yerinden kalkarak kasadaki not defterini aldı. Masaya yaklaşarak siparişi alacağı sırada tekrar hareket eden rüzgar gülü ile hızla sipariş için gözlerine baktı çocuğun.

“Abi sen ne içiyorsun,” dedi gözlerine bakmadan bir anda masaya oturan başka birine dönerken. Bal gözleri hızla yeni gelen kişiye dönerken Uraz olduğunu farketti. Koltuğa yayılarak bir kolunu başlığa yasladı. “Bi’ Latte alırım,” dedi başını omzuna eğerek yüzüne bakarken. Bugün, üzerinde garip bir rahatlık vardı. Her zamanki gerginliğini hissetmezken başını sallayarak diğerlerine döndü hızla. “Biz de iki kahve alalım garson hanımefendi,” dedi masadaki bir başka çocuk. Bakışları ona dönmeden başını sallayarak uzaklaştı hızla. 

Kuşkulu adımları kasaya ilerlerken, Nermin’in de kalkarak kasaya girdiğini gördü. Kendisi de tezgahla kasa arasına girerek hızla ayarlamaya başladı. “Birazdan Nergis gelir,” dedi telaşla kahveleri karıştırırken. “Ne yapacağız?”

“Yapacak bir şey yok,” dedi. “Bunu biliyor Yazgı.. Çapkın olduğunu biliyordu ama görmeye katlanamadı sadece. “

“Ne gördü de bu kadar etkilendi? Başka birini öptüğünü falan mı?”

Güldü Nermin. “Keşke o kadar masum bir görüntü olsa,” dedi ona paket kahve verirken. “Bildiğin kızı götürüyormuş..”

Yazgı bir an duraksarken Nermin’e baktı. “Ulu orta mı?”

Nermin daha çok gülerek tezgaha yaslandı. “Buralardan olmadığını bu kadar belli etme.”

“Sadece,” derken başını iki yana salladı garipseyerek. Geldiği yer de pek iyi bir yer değildi ancak böyle şeyler apaçık nasıl yapılabilirdi. “Biraz şaşırdım.. Neyse, götüreyim şunları..”

Tepsiyi alarak masaya ilerleyeceği sırada bir anda bir çığlık sesi geldi kulağına. Aynı anda bakışları kapıya dönerken tekrar çığlık sesi gelmesiyle kafedeki birkaç kişi de kapıya döndü anlamayarak. Bakışları hızla Nermin’e dönerken sesin ona da tanıdık gelip gelmediğini anlamak istedi bakışlarından.
“Nergis,” dedi tezgahtan çıktığını görürken. “Nergis bu!”

Koşarak kapıya ilerlediğini görmesiyle hızla elindeki tepsiyi masalardan birine bıraktı Yazgı. O da koşarak kafeden çıkarken gelen bir ses olmadığı için kalakaldı ikisi de olduğu yerde. “Emin misin,” dedi Nermin’e yaklaşırken.

“Zaten bu kadar geç kalması saçmaydı,” dedi kendi kendine kızarak. “Konteyner bu, ne kadar uzakta olabilir ki!”

Hızlı adımlarla kafenin yukarısına yürümesiyle tereddütle kafeye baktı Yazgı. Öylece bırakıp bırakmamak arasında kalırken aynı anda bir sokak başından görünen bir kız ile şaşkınlıkla Nergis’in beline sardığı yabancı bir kabana baktı. Köpek sesleri gelirken koşarak onlardan tarafa gelmesini, ona bakan gözleri görmesiyle daha hızlı koşarak ağlamaya başlamasını izledi. Telaşla ona yaklaşırken bir anda bacaklarında tuttuğu kaban elinden kaydı. Gözünün önüne serilen çıplak bacağı ile eteğinin yırtıldığını anlarken, aceleyle kabanı aldı eline Yazgı. “Ne oldu,” dedi tekrar örtmesi için verirken. “Biri bir şey mi yaptı?”

Ağlayarak sardı bacaklarını. “Köpek,” dedi saçları birbirine girerken. “Köpekler saldırdı..” Sesi, üşüdüğünü belli ederek titremeye başlarken, hızla sardı kollarını Yazgı omuzlarına. Nermin de koluna dokunurken birkaç ses geldi sokak arasından. Kafeye yönelen adımları duraksarken kulağına kapının rüzgar gülü çalındı. Bakışları dönmesine fırsat vermeden ara sokaktan çıkan biri gözüne ilişti. Elinde kalın bir sopa, bakışları Nergis’i arar gibi gezindi üst kaldırımda. Aynı hızla odak noktası kafe yoluna dönerken göz göze geldi Yazgı.

Mahmut’la.

Nefesi şaşkınlıkla boğazında kalırken, hayretle ağzı açık kaldı. Elindeki sopa ile üzerindeki ince gömleğe baktı öylece. Nefes nefese kalan bedeni hızla üzerlerine dönerken, aynı anda o da şaşkın bir bakış ile baktı bal gözlerine. “Mahmut??” dedi sesi hayretle sesli çıkarken.

Tamamen yanlarına yaklaşarak Nergis’in bedenine kısa bir bakış attı hızla. Kontrol eder gibiydi sanki. “Yazgı Hanım-“

“Siz,” dedi Nergis güçlükle konuşarak. “Tanışıyor musunuz?”

Başını sallayarak tekrar Mahmut’a döndü Yazgı üzerini incelerken. “Evet,” dedi elindeki sopayı kenara koymasını izledi. “Bana  yarım saat önce sahilde olduklarını, ardından kendilerine tuttukları daireye alışveriş yapacaklarını söyleyen bir arkadaşım kendisi (!)”

Mahmut gözlerini kaçırırken bakışları Aslan’ı aradı ama göremedi. Ardından bakışları tekrar Nergis’e, üzerindeki Mahmut’un kabanına kaydı. Yan bir şekilde hala gözlerini kaçıran adamın yüzüne son bir bakış atarken, Nergis’i tutarak kafeye ilerledi. “Sende gel,” dedi omzunun üzerinden ona bakarken. “Üşüyeceksin!”

Peşlerinden geldiğini hissederken bakışları kafenin önündeki çeteye baktı bir an. Birkaçı motorlarına yaslanmış, birkaçı da ayakta onları izliyordu. Bunların arasında Uraz ve Koray’da vardı. Onlara daha fazla bakmadan içeri girdiler hızla. Arkalarından gelen Mahmut’un onlara dikkatlice baktığını görürken, kapıyı kapatarak kafenin içini incelemesini izledi bir süre. Nergis’i masaya oturtarak sıcak bir şeyler almak için kasaya ilerledi. Üzerinde para görmesiyle dışardakilerin bıraktığını anladı. Çekmeceye koyarak bir kahve hazırladı ikisine de. Mahmut’un ayakta beklemeye devam ettiğini görürken derin bir nefes alarak bir sandalye işaret etti bakışlarıyla. Hızla dediğini yaparak yan masaya oturdu.

Hareketiyle gülmesine engel olamazken Nergis hızla kavradı kupayı. Titreyen ellerini hissederken kabanı daha sıkı örttü dizlerine. “Masaya oturabilirsin,” dedi Mahmut’a bakarak boşluğu işaret ederken.

“Yok,” dedi kolunu masaya yaslayarak saçlarını karıştırırken. Hali, fazla mahcuptu. “Böyle iyi efendim.”

Onu duymayarak kupayı boşluğa koydu. “Gel, Mahmut!”

Tavrına karşı yavaş bir şekilde çekti sandalyesini onların masasına. Ardından Nergis’in yanındaki boşluğa oturdu. Kahvesini eline alarak arkasına yaslandı yorgunca.

“Köpekler nerede buldu seni?” Dedi masaya yaslanan Nermin. “Kızım seni hep mi bela buluyor, ben anlamadım!”

Yorgun bakışlarına karışan korku ile Mahmut’a kısa bir bakış atmasını izledi Nergis’in, Yazgı. “Ben gerçekten çok teşekkür ederim,” dedi ona bakmasa da, Mahmut’a söylediği belli olurken. “Orada olmasaydınız nasıl kurtulurdum bilmiyorum..”

Mahmut başını sallayarak kaçamak bir bakış attı bal gözlerine. “Rica ederim.” dedi kahvesi ile ağzını oyalarken.

“Aslan nerede?” Dedi Mahmut’u incelemeye devam ederken Yazgı.

“O gerçekten de alışveriş yapıyor,” dedi sesindeki samimiyeti belli ederken. “Sadece görev paylaşımı yapmıştık o kadar.”

Görevi, onu korumaktı..

Buna saygı duyuyordu Yazgı ve ilk kez ondan gizli ara sokakta beklemeye devam ettiği için kızmak gelmiyordu içinden. “Bana da bir alışveriş yapalım bugünlerde,” dedi ona kızmamasına garip bir bakış attığını görürken. “Domatesim bitti.”

Başını sallayarak gülmemeye çalıştı Mahmut. “Nasıl isterseniz efendim,” dedi komik sesi ile. Bu mevsimde domates yemesine şahit olan ve bunu yadırgayan ilk insanlardan biriydi. Alışveriş yaparken domatese olan zaafını farketmişti.

Yanağını avcuna yaslayarak tekrar Nergis’e döndü Yazgı. Mahmut’a dikkatle bakıyor, yaptıkları muhabbeti anlamaya çalışıyordu. “Boşuna bakma,” dedi bir anda Nermin. “O, Yazgı’nın fedailerinden biri. Bir tane daha var da, o yok şimdi.”

Nermin’e kısa bir bakış atarak Nergis’e döndü tekrar. Sorgu ile gözlerine dönmüştü. “Bir nevi, diyelim,” dedi kaçamak bir cevap vererek Yazgı. “Hem arkadaş, hem koruma gibi bir şey..”

Nergis yan bir bakışla tekrar Mahmut’a bakarken gözlerini kaçırarak kabanını aldı dizlerinden. Eteğini sıkıca tutarak uzattı çekingen bir şekilde. “Biraz çamur oldu,” dedi utanarak. “İsterseniz yarın temizleyim, getireyim?”

“Gerek yok,” dedi eline alırken Mahmut.. Düz sesine karşı bir anda ayaklanmasını, kendi gözlerine bakmasını izledi. “Ben arabadaydım efendim, saat 21:00’da kapıda olurum.”

Kafeden çıkmasıyla Nergis’in bakışlarını yüzünde hissetti. “Birde şoförün mü?”

Başını sallayarak alnını ovaladı Yazgı. “Evet,” dedi.

“Anladım,” dedi düşünceli bir şekilde. Gerisini pek irdelemediği için mutluydu Yazgı.

“Kızlar,” dedi Nermin telefona bakarak. “Bilmem farkında mısınız ama, BİR HAFTA SONRA YILBAŞII.”

Bir anda bağırması ile ikisi de irkildi oturduğu yerde. “Eee,” dedi Nergis.

“Ne eesi kızım, “ dedi heyecanla. “Haftaya kesinlikle gecelere akıyoruz. Bütün sokaklar ışıl ışıl olacak. Düşüncesine sabahlara kadar nasıl eğleniriz. Hem şu iğrenç ötesi geçen haftanın da acısını çıkarırız..” Yeniden telefon ekranına bakarken bir anda çığlık atarak şaşkınlıkla ekranda gördüğü şeye baktı. “AY İNANAMIYORUM!! HADİSE GELİYORMUŞ.”

Nergis gözlerini devirerek başını eline yasladı. “Kimin geldiğine değil, konser bileti parasına bak istersen.”

Yazgı onları garip bir tebessümle izliyordu.

“Ay ne bakacağım,” dedi hevesle. “Bütün malvarlığım feda olsun ona.”

Bir anda Nergis gülerek kıkırdadı. “Geçen sene aldığın kafam kadar kalınlıktaki kitaptan mı bahsediyorsun?” Dedi gülmeye devam ederken. “Çünkü elindeki maddi değeri en yüksek şey o kitap.”

Nermin gözlerini bayarak baktı hevesini söndüren arkadaşına. “Gerekirse onu bile satarım, damarımla oynama bak!”

“Hı hı,” dedi söylenerek. “Sattığın zaman haber verirsin.”

Nermin kafasını masaya yaslayarak derince ofladı. “Benim o gece için acil para biriktirmem lazım.”

İstekli sesine karşı gülerken, Nergis’e kısa bir bakış attı Yazgı. Ardından kafenin önüne gelen araca kaydı gözleri. Saatin 21:00 olduğunu anlarken yorgunca kalktı yerinden. “Ben çıkıyorum,” dedi ikisine de bakarak. “İsterseniz sizi de bırakalım evlerinize?”

Nergis utanarak omzunun üzerinden kafenin önündeki araca baktı. Ardından çekingen bir bakışla gözlerine döndü.” Yok,” dedi sesi bir yerlerine kaçarken. “Çok da uzak değil zaten, yürürüm ben.”

Yazgı garip bir bakış attı ona. “Sen her gün yürüyerek mi gidiyorsun eve?”

“Evet,” dedi bakışındaki garipliği anlamazken.

Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı Yazgı. “Hadi kalk,” dedi sandalyesini düzeltirken. “O etekle nasıl yürüyeceksin?”

Aklına yeni gelmiş gibi eğilerek baktı eteğine. Dudaklarını ısırarak düzeltti sıkıntıyla. En sonunda daha fazla dayanamayarak yerinden kalkmasını izledi. “Siz gidin,” dedi Nermin. “Ben bu gece buradayım.”

“Neden?”

“Proje ödevine çalışacağım,” dedi yorgunca. “İki gün sonra teslim.”

Anlayışla başını sallarken utanarak bakışlarını çekti Yazgı ondan. Bir hafta önce eğer aradığını görmemiş olsaydı, Nermin evine gelecekti ama odağı öyle çok dağılmıştı ki, bunu kafede bir iki gün kaldığını öğrendiğinde ancak idrak edebilmişti. Mahçup bir şekilde özür dilese de, Nermin tavrında bir değişiklik göstermemiş, anlayışla karşılamıştı. Az da olsa bu kalbini rahatlatırken, uzaklaştı ondan. Bakışları üzerine montunu alan Nergis’i görürken kendisi de giyindi üzerini. Bacağını örtmeye çalışması dikkatini çekerken yanına yaklaşarak bedenini inceledi. “Sadece eteğin mi yırtıldı,” diye sordu. “Başka bir yerinde falan bir şey yok değil mi?”

“Yok yok,” dedi çantasını koluna takarken. “Allah’tan bugün etek giymişim, yoksa kesin kuduz olmuştum.”

Sesi sonlara doğru korkuyla çıkarken gülümseyerek baktı kapıya ilerleyen haline. İkisi de çıkarak Mahmut’un kapısını açarak beklediği araca baktı. Nergis tuhaf bir şekilde baktı bal gözlerine. Mahmut’un açtığı kapıya doğru gitmesi için yönlendirdi onu. Mahmut anlamayarak kapısını açtığı tarafa binen kıza baktı. Tavrına karşı gülerek aracın etrafını Mahmut’tan önce dolandı Yazgı. İlk defa ön tarafa, şoför yanına oturdu. Mahmut garip bir yavaşlıkla direksiyona geçerken kemerini taktı Yazgı. Ardından Nergis’e döndü. “Sen evini tarif et canım,” dedi bakışları Mahmut’a kısaca dönerken. “Artık onu biz bırakacağız eve Mahmut.”

Mahmut şaşkın bir şekilde yüzüne döndü.

“Buna gerek yok,” dedi Nergis kısık sesiyle acele bir tavırla. “Sadece bugünlük kabul ettim Yazgı.”

Anlayışla çekinen haline baktı Yazgı bir an.” Saat 21:00 olsa da hava kararmış oluyor Nergis,” dedi Mahmut’un tepkisini de aynı anda izlerken. “Şimdiye kadar nasıl yürüyerek gidip geldin ki?”

Mahmut’un bir an dikiz aynasından Nergis’e kısa bir bakış attığı gözünden kaçmazken, birkaç saniye sonra çekerek yola dönmesini izledi.

“Ben başımın çaresine bakabilirim,” dedi sesi, gururundan taviz vermezken.

“Buna şüphem yok,” derken yeniden Nergis’in yüzüne döndü. “Ama bugün olanlardan sonra yine de bir süre biz bırakalım.”

Cevap vermeyen hali ile kendisi de sustu. Ardından birkaç saniye geçmeden tekrar duyuldu sesi. “Şeyy,” dedi iki koltuğun arasından başını uzatıp Mahmut’a bakarak. “Buradan sola döneceksiniz.” Mahmut dediği gibi sola dönerken bir süre daha ilerleyerek yavaşladı. “Düz gidin lütfen.”

“Pek de yakın değilmiş,” dedi Yazgı. “Her akşam zor olmuş olmalı.” Sesi çıkmazken, onun bu utangaç tavrını sevdiğini farketti. Ya da Mahmut’un yanında böyle davranmak zorunda kalıyordu.

“Tamam, burada durabilirsiniz..” Dedi Nergis bir anda. Bir an önce inmek isteyen hali ile kapısını açtı ama inmeden dikiz aynasına dönmesini izledi. “Ben bugün yaptıklarınız için çok teşekkür ederim Mahmut Bey tekrardan.” dedi.

Bir an Yazgı kendine engel olamadan güldü. Mahmut da ne diyeceğini bilemeyerek aynaya baktı öylece. “Kim olsa aynı şeyi yapardı,” dedi garip bir tonda. “Yine de siz fazla tek girmeyin öyle sokaklara. Köpekler yerine it kopuk serseriler de olabilirdi Allah göstermesin.”

Babacan tavrı ile gülümseyerek baktı Yazgı bu haline. Nergis’in başını sallayarak gözlerinden geçen korkuyu gizlemeye çalışmasını farketti. “Denerim,” dedi inerek. “İyi akşamlar.”

“İyi akşamlar canım,” derken hareket etmeyen araca, ardından Mahmut’un Nergis’in girdiği evin dış görüntüsüne bakmasını izledi. “Apartta yaşıyor,” dedi Yazgı Mahmut’u aydınlatarak.

“Ona bakmıyorum,” dedi bakışları tekrar direksiyona dönerken. “Sizden dolayı alışkanlık. İçeri girip girmediğine emin olmam lazım.” Ardından beklemeden harekete geçmesini izledi Yazgı.

“Nergis’i de benimle aynı kefeye koyman güzel,” dedi bilmişce.

Boğazını temizlemesi ile güldü Yazgı.

“Sabah bahsettiğiniz kafe arkadaşınız bu kişiydi sanırım?” Dedi sesi sorgularcasına çıkarken.

"Evet, de,” dedi anlamak istercesine. “Sen iyi misin?”

Vitesi değiştirerek işlek caddeye döndü bir sokaktan. “Nergis ismini severim,” dedi sesinde bir şeyleri ilk kez yalın bir şekilde önüne dökerken. “Annemin ismi.”

Dudakları, hassas bir konunun olmasıyla aralanırken başını salladı. “Annen,” derken yanlış bir şey demekten korktu Yazgı. “Mardin’de mi?”

“Orada,” dedi direksiyonu kavrayan ellerinin sıkılaştığını farkederken. “Vefat etti.”

Kalbi bir an duyduğu sözler ile boğazında atarken, Nergis ismine karşı olan hassasiyetini şimdi anlamıştı Yazgı. “Başın sağ olsun,” dedi üzülerek.

“Sağ olun,” dedi bilindik sokaktan geçerek apartmanın önünde dururken. Ardından hızla inerek kapısını açarak dalgınca indi Yazgı araçtan. Bakışları hüzünle Mahmut’un yüzünde gezinirken diyecek bir şey bulamadı kalbi. Dudaklarını birbirine bastırarak derin bir nefes aldı adımları apartman girişinde yönelirken. Aynı anda kulağına yeniden bir ses çalındı Yazgı’nın.

Bildirim sesi.

Cebinden çıkararak baktı ekrana.. Bir şey unutup unutmadığını sorguladı bir an kafede.

*Gönderen: Aptal

-Bedelini ödemekten bahsederken, tam olarak bundan bahsediyordum aslında. (21:28)

Bakışları bir süre gelen mesajda, teker teker bütün kelimelerde gezindi. Adımları, nefesi, kirpikleri bile duraksamıştı sanki..

“Yazgı Hanım?” Dedi Mahmut yanına yaklaşırken hızla. “Bir sorun mu var, ne oldu?”

Başını iki yana sallayarak bakışlarını yanına gelip bir şey olup olmadığını kontrol eden Mahmut’ta gezdirdi. “Hiç,” dedi derin, nedensizce ferah bir nefes alarak. “Domatesimin bittiği aklıma geldi, alıp gelir misin bana iki üç kilo?”

Yüzünde bir tebessüm oluşurken, onu tekrardan gülerken görmek mutlu etmişti Yazgı’yı. “Siz çıkın, üşümeyin daha fazla. Ben hemen alıp gelirim kapanmadan.”

Başını sallayarak apartmana girerken yeniden mesajı tekrar okumak için ekrana indi bakışları ama başka bir mesaj gözüne çarptı bu seferde.

Gönderen: Aptal

-Ama pek benlik çıkmadı bu iş kıvırcık. (21:30)




*****

| SAAT- 22:50 |

Zaman kavramının birbirine girdiği, hislerinin, düşüncelerinin iç içe geçtiği bir hafta geçip gitmişti Yazgı için. Yorucu, yaralayıcı ve düşünceler içinde boğuştuğu ama hiçbir zaman sonuca ulaşamadığı geceleri bırakmıştı geride.. Uykusuz, neyi beklediğini bile bilmediği saatlerle dolmuştu zihni.. Kalbini susturmakla geçmişti çoğu zamanı.

Kalp, susar mıydı hâlbuki?

İnsanlar hep kalbini sesini dinlemez miydi çoğu zaman? Susturamadığı, karşı koyamadığı o dingin sesi.. Tıpkı Yazgı gibi.. Engel olmadığı tek hissin yuvası olan kalbi, yine ona ne yapması gerektiğini sessizce fısıldıyordu mantığından habersizce; durmadan, bir saniye olsun sessiz kalma düşüncesine girmeden..  Ancak korkuları, tereddütle bilinmezlik içinde kalakalan o en büyük hissi mantığından bile daha bağımsız bakıyordu gözlerinin içine.. Biliyordu.. Hissediyordu korkularını.. Onu bastıracak kadar güçlü olduğunu, lekeleri, arkasında bıraktığı izleri bile yok edebilecek kadar baskın olduğunu hatırlatıyordu ona..

Sevgisi.. Bütün ömrünü onun gücüyle geçireceği tek histi..

Sevgisi bile onun için, ruhu için en iyi olan yolu seçtiğini hissettiriyordu zihnine.. Kalbine, bedenine iyi gelen adamın yıllarca yaptığı hataları telafi etmesi için izin vermesi gerektiğini, ondan başkasına böylesine kapılamayacağını söylüyordu..

Biliyordu Yazgı.. Bunların hepsini en başından biliyordu zaten..

Bakışları, uzunca gezindi attığı mesajlarda.. Ona göre bir iş olmadığını, kendine göre de bir iş olmadığını farkettiginde anlamıştı Yazgı az çok. Ona olan bir bağın incelediği yerde kaldığını, kopmadan öylece beklediğini hissediyordu. Asla kopmayacağını, aralarına neler girse de asla yok olmayacağını da biliyordu içten içe. Görebiliyordu bunu.. Onun da bunu bildiğini, en az kendi kalbindeki ses kadar emindi..

Gözlerini kapatarak başını yorgunca arkaya yasladı telefonu kenara atarken. Göğsündeki ağrı için derin bir nefes almak için zorladı kendini ama zordu. Çalışan televizyona bakarak kafasını dağıtmak istedi bir süre ama hiçbir şey, kulağına çalınan onun sesini silmiyordu sanki. Ekrandaki diziyi izlemeye odaklanmak istedi ama bir anda koltuğun titremesi ile bakışları hızla döndü sol tarafına. Yüz üstü düşen telefona uzanarak aceleyle kavradı elinde. Önüne düşen görüntü doğrudan dudaklarında istemsizce bir his belirdi..

Gözlerini kapatırken bir inilti döküldü sıkıntıyla.. Dişlerini heyecanla dudaklarına bastırırken kapanan telefon ile bakışları usulca dolaştı ekranda. Sanki bedeninde bir savaş vardı ve hala kimin mağlup olduğu belli değildi.. Bunu iki arbedenin arasında izlemekten başka çaresi yoktu Yazgı’nın. Heyecanla kasılan göğsünün yeni bir titremenin avuçlarına yayılması ile dudakları ısrarla ikinci kez aramasına karşı şaşkınca aralandı. Belki de ilk kez, günler sonra düşünmedi Yazgı. Bir şeyleri kulplara koymadı..

Aynı anda kulağına götürdü telefonu.. Bir ses bekledi karşı taraftan ama gelmedi..

Birkaç hışırtı duydu ilk..

Birkaç nefes..

Ardından bir ses..

Kıvırcık,” dedi yorgunluğun içinde doğan şaşkın bir hissin ağırlığı altındaki sesi.. “Kabul etmeliyim ki, bunu beklemiyordum..”

Boşta kalan avcuna sıkıca kapattı dudaklarına Yazgı.. Kapalı gözlerini aralayamadı..

Öyle muhtaç hissetti ki kendini bir an..

Sesi, bambaşkaydı..

Dizlerini kırarak kendini çekti karanlık odada.. Ne diyecekti? Ne demeyi planlanmıştı? Sesini duyduğu an oradan oraya koşturan tüm mantığı, tüm hisleri öylece kapı arkasına saklandı..

Konuşmayacak mısın?” Derken sesi, bir öncekine göre daha kısık, daha halsiz çıkmıştı.. Yorgundu.. Bunu arada kilometreler, şehirler olsa bile anlayabiliyordu..

Derin bir nefes alarak sessizce fısıldadı Yazgı.. “Amacın ne,” dedi sesini normal tutmaya çalışırken.. "Böyle mi anlaşmıştık?" Nefesinin karşı tarafa yansıyacağını bildiği için sakin ve sessiz almaya çabaladı.

Ne anlaşması,” dedi rahatlayan ve bunun tamamını sesini yansıtan kalın bir tonda. “Ben bir şey imzalamadım bu konu ile ilgili?”

Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalışmasını farkederken ilk kez rol yapamadığını hissetti Yazgı.. Sesindeki o hissi gizleyemiyordu..

Eksiklik hissini..

Ardında bıraktığı yokluk hissini..

Gözlerini kapatarak başını arkaya yasladı sessizce.. “Niye aradın?” dedi saniyeler sonra ilk kez kırık bir sesle..

Sen niye açtın?” dedi sesine karşılık ilk kez ciddi bir tonda..

Başını iki yana salladı Yazgı.. “Yapma,” dedi sesindeki sitemi gizleme gereği gütmeden.. “Bu kadar karmaşık olmak zorunda değilsin..”

Haklısın kıvırcık,” dedi sesindeki tüm rahatlık geri çekilirken.. “Fazla katlanılmaz bir adamım..”

Öyleydi..

Ama onu seviyordu..

Sesindeki hissi çekip alan kalbi şefkatle burkuldu sol yanında.. “Öylesin,” dedi biraz olsun sesini rahat tutmaya çalışırken.. “En son mutlu olmam için temennilerde bulunuyordun oysa ki?”

Bunu hala istiyorum Bal Kuyusu,” dedi kısık sesiyle.. “Mutlu musun?”

Mutluydu.. Fakat eksikti..

Kelimeleri seçemeyen dudakları aralıksız kapanırken bir süre düşündü.. Cevabını bekleyen nefesler kulağında yankı bulurken, ilk kez yaşadıkları bu anın, onlara ne kadar uzak olduğunu düşündü istemsizce.. Dudakları saniyeler sonra aralandı konuşabilmek için..  “Mahmut ve Aslan’ın ne zaman geri döneceğini öğrenirsem daha mutlu olacağım,” dedi konuyu tamamen dağıtırken.. “Temelli burada kalacaklarmış gibi hareket ediyorlar sanki(!)”

Güldü..

Gülüşünün birkaç yansımasını zar zor algılayan kalbi anlık duraksayarak birkez daha duyabilmek için beklemeye başladı hareket etmeden..

“Senin hayatını kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyorlar mı yoksa?” derken derin bir nefes almasını dinledi..

Engelleyemediği bir şekilde kendi de güldü Yazgı.. “Aksine, fazla yardımseverler,” derken o da derin bir nefes aldı. “Ama buraya gelirken birkaç gün sonra döneceklerini söylemişlerdi.. En azından dürüst olabilirler,” dedi bal gözleri sesini kapattığı televizyona kısık bir bakış atarak. “Senin aksine(!)”

Benim gibi adamlar hiçbir zaman dürüst olmazlar kıvırcık,” dedi beklemeden.. “Ama istersen bu sefer olabilirim?”

Bakışları ekrandan koparak dizlerine kaydı merakla.. Cevap vermedi.. Sessizliği en büyük cevap olmuştu belki de..

Sadece birkaç saniye geçti ya da geçmedi.. Birkaç hışırtı sesi daha kulağına gelirken, aynı anda boğuk sesini duydu öylece.. “Özledim..”

Göz kapakları, tüm karanlığa yenik düşerek kapandı bal gözlerinin üzerine.. Duyduğu kelimelerin gerçekliği tüm ruhunda kabul görürken, tıpkı onun gibi dürüst olabilmek istedi.. İlk kez, belki de bu sefer hiç bir tereddüt etmeden kalbinden geçen tüm hisleri, en yalın hali ile söylemek istedi ama biliyordu Yazgı.. Bir anlamı yoktu.. Olmayacaktı.. Arada bunca şehir varken, olmazdı..

Ne zaman bir anlamı olacağını hissederse, ona o zaman dürüst olmak istedi kalbi..

“Daha kaç gün oldu ki?” dedi sesindeki tüm hislerin yerine yorgun bir ton eklerken..

Boğuk sesini tekrar duydu kısık bir şekilde.. “Benim için fazla bir süre olduğu kesin,” derken yutkundu bir anda. “Ve senin de özlediğini biliyorum kıvırcık..”

Yorgun sesinden uyku akarken, buna rağmen onunla konuşma çabasını hissetti.. Gözleri, buz gibi olan elinde gezindi oyalanırcasına.. “Uyuyacaktın sanırım,” dedi sorduğu soruyu es geçerek..

En azından deneyecektim..” dedi bir anda..

Kirpiklerine yansıyan birkaç kıpırtı kendinden bağımsız gerçekleşirken, dudağını kıstırdı hızla Yazgı.. Dayanamadığı bir fırtına göz pınarlarına dalga dalga vurmaya başlarken, titreyen dudağına daha sıkı bastırdı dişlerini.. “Yorgun gibisin,” dedi kısık sesinin titrememesine dikkat ederken.

Öyleyim ve,” dedi çoktan kendi kalbi gibi darmadağın olan sesi.. “Sağ kolumun altı boş..”

Gözlerini sımsıkı kapatırken, damlayan birkaç gözyaşına engel olamadı. “Sen doldurursun,” dedi onunla o odada geçirdiği son an aklına gelirken.. “Bunun için uğraşmıyor muydun zaten?”

Sesi, yıkık döküktü..

Derin bir nefes işitti.. Derin, yorgun ve sıkışmış.. “Bir tek seninle,” dedi hiç beklemediği anda.. “Senin yerine başkasını koyabileceğimi aklından bile geçirme  Alın Yazısı..”

Yerin..

Güldü Yazgı..

"Kim evleneceği kadını bir pavyon odasına koymak ister ki zaten," dedi tüm zehri, kırık her bir kemiğine sessizce sızarken..

Yutkunuşunu duymamasını diledi. Islak yanaklarını silme isteği ile avuçlarını yanaklarına yaslarken burnunu çekmemek için kendini güçlükle zaptetti Yazgı. Başını iki yana sallarken tamamen bıraktığı titreyiş tüm bedenine hakim oldu saniyeler içinde.. Avcunu hızla dudaklarına yasladı iç çekişini serbest bırakmamak için..  Ne diyeceğini bir an bilemeyen zihni sessizliğini korumasına yardımcı olurken, derin nefeslerini dinledi uzun bir süre.. Bakışlarını şehirden çekmezken ince bedenini yastığa bıraktı usulca.. Derin nefesleri, düzensizdi.. Hala konuşmasını beklediğini hissederken, gözlerini kapatarak sadece bekledi Yazgı..

Onu, sesini duyma isteğine engel olamadığı için açmıştı telefonu..

Sarf edeceği sadece birkaç kelime için..

Titreyen çenesine dokundu eli.. Tenini ezercesine durdurmaya çalışırken nasıl bu kadar gurursuz olabildiğini düşündü.. Bu kadar zayıf, bu kadar deli.. Bunca olan şeye rağmen nasıl yine soluğu onun tek bir kelimesini sarfedeceği sesinde bulmuştu..

Bitmeyecekti..

Ne o, ne de kendisi..

Bitiremeyecekti..

Gözyaşlarının sıcaklığı tenine yeniden dokunurken soluklarını bölen bir boğaz temizleme sesi oldu.. “Konuş benimle, her şeyi söyle..” dedi ansızın.. “Yıllarca susmanı dinledim zaten..”

“Bunu isteyen sendin!” Dedi Yazgı acımadan..

Evet, bendim,” dedi boğuk sesinden bir şey kaybetmezken.. “Artık sesini duymak istiyorum..” derken tekrar yutkundu..”Gerçek sesini..”

Gerçek sesi..

Gerçek hisleri.. Gizli saklı tüm düşünceleri..

“Aptalsın,” dedi kısık sesiyle.. “Koskoca bir aptal!” Anlık duraksayan nefeslerini işitti kulağında.. Susmadı Yazgı.. “Aptal, korkak, cesaretsiz bir adams-.”

Sende bu adamı seviyorsun,” dedi sözlerini bölerek.

Öylece bakışları sol yanında kalan şehre kaydı Yazgı’nın. “Bilmen neyi değiştirdi ki şimdiye kadar,” dedi kısık sesiyle. “Her şey daha da kötü olmadı mı?”

Oldu,” dedi boğuk sesi. “Daha da kötüsü olacak diye aklım çıkıyor Bal Kuyusu..”

“Daha ne olabilir ki,” dedi inanamazken.. “Bundan daha kötü ne olabilir başka?”

Olur,” dedi boğuk sesine karışan bambaşka bir kırıklık hissi ile.. “Ama sen bilmezsin...”

Bir an anlayamadı Yazgı.. Sesindeki o duyguyu; telaşı, endişeyi..

Bakışları daha net aralanırken usulca doğruldu yerinde. “30 yaşına geldin! Hala anlayamadın mı sonradan, başka şekilde öğrenilen şeylerin daha büyük yaralar açtığını?” Derken sıkı bir nefes aldı Yazgı. “Bilmem gereken bir şeyi bana sen söyle,” dedi hırçınca. “Ben kendi kendime öğrenmeyeyim!”

Sesindeki hırçınlığı kavrayan bedeninin hareketlenerek bir şeyler yaptığını hissetti. Sesi, daha net geldi kulağına.. “Olduğu zaman,” dedi yalın, çırılçıplak bir sesle.. “Söylemeyi düşünürüm,” derken kelimelerin arkasından bir şeyler daha geveledi.. “Zaten olduğu an, soluğu yanında alırım büyük ihtimalle..”

Bunu daha çok kendi kendine söylüyor gibiydi.

Öyle kısık, öyle belli belirsizdi ki sesi, daha çok odaklandı telefona.. “Ne olacak?”

Saat kaç oldu,” dedi bir anda.. “Uyumayacak mısın?”

Konuyu tamamen kapatan kalın sesine karşı koymadı. Kalbinde ezilen, beyninde şekilden şekle giren düşünceleri bir kenara bırakarak anlık derin bir nefes çekti içine.. “Sen uyuyacaksan uyuyabilirsin,” dedi ince sesiyle. “Benim uykum yok.”

Hmm,” derken birkaç hışırtı daha duydu. “Yemek yedin mi?”

Sorduğu sorunun anlamsızlığı ile bakışları açık televizyonun sessizliğinde gezindi. “Yedim.”

“Ne yedin?”

Gözlerini devirdi istemsizce. “Ne yapacaksın?”

Soramaz mıyım?” Dedi gülen sesiyle.

Bal gözleri garip bir hisle yeniden diz kapaklarını buldu. “Tost yedim.”

Neli?”

Sabırsızca baktı telefona. “Bunun ne önemi var?”

Var ki soruyorum.”

Gözlerini sinirle kapatırken, dudaklarını birbirine bastırdı. “Karışık.”

Hmmm,” dedi bir anda keyiflenen sesiyle.. “Yanınd-"

"Beni sinir etmek için mi soruyorsun?” Hayretle dudakları aralanırken şaşkınca baktı etrafına.

Ne çabuk anladın?” dedi gülmeye devam ederken.

Gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. “İyi geceler!”

Kapatacak mısın,” dedi anlık modu düşen sesiyle. “Ergen liseliler gibi konuşmayacak mıyız sabaha kadar?" Sesindeki rahatsız olduğunu belli eden bir his belirdi. Bu işler, ona göre değildi evet.. Bunu biliyordu Yazgı..

Anlayamadığı bir şekilde titreyen ellerinin hareketlerine takıldı bakışları. “Saçma sapan sorular sormak yerine düzgün sorular sor o zaman.”

Bir şeyi merak ediyorum,” dedi durağan bir sesle. “Kendini nasıl bu kadar çabuk özletmeyi başardın?” dedi birden bire.

Yoğun sesinden tüm bedenine akın eden bir hissin ilk kıvılcımı yine hep olduğu gibi gözlerinde başladı Yazgı’nın.. Ardını, göz kapakları takip etti.. Özlem.. Onunla birlikte kendisinin de günlerce içinde büyüttüğü tek histi.. Başını sessizce önüne eğdi yorgun bir ağırlığın yüküne dayanamazken... Konuşmak için dudaklarını aralayacağı anda tekrar sesini duydu Yazgı.

Onca zaman geçmesine rağmen nasıl hala yabancılık çekiyorum buna, anlamıyorum Bal Kuyusu. Seni deli gibi özlediğim günler olmasına rağmen,” derken saniyeler içinde hissettiği öfkeyi sezdi sesinde.. “Bu hissin, bu sefer nasıl böyle delirtici olabildiğini anlayamıyorum.”

Donakalan zihni bir anlık bozgunluğu yaşarken, boğazına dizilen yutkunuşları, içine karışan tek tük seçebildiği kelimeleri ayırt etmeye çalıştı bir süre. “Ben-“

Aslında doğru söylüyorsun kıvırcık, ben aptalın tekiyim.. Amına koyduğumun aklı nasıl basmadı bu işlere bunca zamandır bilmi-“

“Bildiğin bir şey var mı?” dedi tüm dediklerini karşı net bir hisle sustururken.

Var,” dedi asabi sesini dizginlerken.. “Beni seviyorsun..”

Onu, seviyordu.

Güldü Yazgı.. “Peki bana,” dedi kelimeleri seçme ihtiyacı hissetmezken. “Bunun neye faydası olduğunu söyleyebilir misin?”

Yaşamama..” dedi tüm kelimelerini alıp küçücük bir fanusa tıka basa tekrar doldururken. “Nefes almamı sağlayan tek neden bu kıvırcık..” derken derin bir nefes aldı.. “Sen bilmesen de hep buydu..”

Hep..

“En azından sana bir faydası olmuş,” dedi Yazgı gülümsemeye çalışırken. “Bana zarar vermekten başka bir şeye yaramadı..”

Sustu..

Dakikalar sonra belki de ilk kez onun da kelimeleri yetersiz kaldı..

Beni sevmek,” dedi tok sesi.. “Zaten iyi bir şey olamazdı kıvırcık..”

“Olabilirdi,” dedi hiç beklemeden. “Ama sen aptal bir adam olduğun için, buna engel oldun.”

Engel olan ben değildim,” dedi ansızın sinirle. “Daha buna neden olanları sikmedim..”

“Düzgün konuş!”

Düzgün konuşuyorum zaten,” dedi sinirli sesini bastırırken.

Gözlerini bilmiş bir hisle kapattı Yazgı. “Gerçekten anlayamıyorum seni..”

Sessiz kaldı.. Nefes seslerinin arasına başka hiçbir ses karışmazken, alnını ovaladı Yazgı.. Aynı anda sesini duydu yine.. “Peki sen anladın mı kıvırcık?”

Sorduğu sorunun altındaki cevap öyle açıktı ki..

Güldü belli belirsiz.. “Senden çok çok önce anladığıma emin olabilirsin,” dedi garip bir şekilde.. “Ama senin aksine bana bir faydası olmadı..”

Niye,” dedi bir anda tonu değişirken.. “En azından benim gibi bir adamla beraber delirdin.”

Gözlerini yine devirmeden edemedi. “Akıl sağlığım ile oynadığını kabul ediyorsun yani?”

Bütün sağlığım ile oynadığını göz önünde bulundurursak, evet kabul ediyorum.”

Başını iki yana sallayarak güldü kırık bir hisle. “Bütün hayatın ile oynanmadı en azından,” dedi sözlerini bıçak gibi keserken. “Bunun için sevinmelisin Serhad..”

Gözlerini kapattığını hissetti bir an..

Ellerini sımsıkı yumruk yaptığını, belki de başını bir yere yasladığını..

Tavrı göz kapaklarında öyle net belirdi ki, tüm dikkatiyle odaklandı o görüntüye.. Suskunluğunu, konuşmak için aralanan dudaklarının o anlamsız kelimelerin boşluğu ile tekrar tekrar kapatmasını izledi uzunca bir süre..

Uyu artık,” dedi bir anda kısık sesiyle.. “Geç oldu.”

Sesi binlerce hisle harmanlanmış, apaçık dökülemese de, kendini ulu orta belli eden anlamlarla birlikte çıkmıştı..

Başını salladı sessizce.. “İyi geceler,” dedi ondan bir parça taşıyan hisle..

Sustu yine.. Biliyordu, ikisi de bu konuşmayı sabaha kadar sürdürebilecek bir istekle kaynıyordu ama ilk konuşmalarını böyle eksik, yaralayıcı olmasını istemiyorlardı..

İyi geceler kıvırcık,” dedi uyuşmuş bir sesle.. “Yarın tekrar arasam.. Açar mısın yine?”

Gözlerini kapatarak avcunu alnına yasladı Yazgı başı geriye düşerken. “Arama.”

Tamam.” Dedi bir anda.

Bunu demesini beklemezken dudaklarını sıktı. “İyi geceler.”

İyi geceler,” dedi kapatmazken.

Bir süre kapatmak için kendine komut vermeyi denedi. Kulağından uzaklaşan telefonu güçlükle gözlerinin önüne getirirken, hızla kapattı. Aynı anda sonlanan arama ile gözlerini kapatırken başını, bedenini tamamen serbest bırakarak uzandı koltuğa. Bakışları kısa bir an daldı boşluğa; sesine, söylediklerine..

Kötü hisler, tüm baktığı noktalardan hızla güçlerini birleştirdi ve zihninde yankılanan kelimelerinin arkasında bir dağ gibi büyüdü..

Nedenini bilmediği bir şekilde kalbinde derin, yoğun ve tüm noktalarına yapışıp kalan farklı bir acı hissetti. Özlemini, sesine olan zaafını bile bastıracak bir şey hızla kalbinden tüm bedenine dağıldı saniyeler içinde.. Şüphe, git gide büyüdü ve göz kapaklarını kapatmasına neden olarak kesti tüm görüntüyü..

Bir şey vardı sesinde, dedi kalbi acıyla..

Olması çok yakın ve kötü, dedi olduğu yere iki büklüm kıvrılırken..

***

Tam odaklanarak yazabildiğim bir bölüm olmadı ne yazık ki.. Umarım beğenirsiniz.

Beklenen gün geldi..

Kötü haber teorilerini buraya bırakabilirsiniz.

Ve lütfen oy, yorum yapmayı unutmayın. İnanın öyle çok kitaba yönlendiriyor ki beni..

Seviliyorsunuz.🥂❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top