24. BÖLÜM | ELZEM
"Hırs, şiddet ve ölüm çökmüştü zihinlere.. Birileri bitmeden, bir şey başlamayacaktı..."
***
| POLSD / Close Eyes( slowed remix)|
|Lana del rey/ Brooklyn Baby|
Ve lütfen oy, yorum atmayı unutmayın. Buna gerçekten ihtiyacımın olduğunu hissediyorum bir sonraki bölüm için.. Sizi seviyorum. Satır aralarını boş geçmeyin🤍
Küçük de olsak bence yorumu hakeden bir kitabız..
***
Kalbin hissettiği tüm duyguların zihinlerde katledilmesi öyle akıl almazdı ki..
Bununla başa çıkabilen, üstesinden gelebilen insanların gücü karşısında hiçbir kuvvetin duramayacağını hissediyordu belki de kalbi ilk kez.. Bu düzensizliği düzene sokmak, zihni ile kalbi arasındaki iç savaşı susturabilmek için belki de tüm benliğini, arkasından ise tüm yıllarını bir denge uğruna heba ediyordu herkes..
Bu, kısa bir zaman olamazdı.. Birbirini tamamlayan iki düzenin bu aykırı isyanı, uzun zaman almalıydı insanların hayatlarından.. Biliyordu Yazgı.. Kalbindeki hisleri bastırmak, zihnindeki tüm düzeni yeniden, en dipten tekrar kurmaya başlamak, zorlayacaktı tüm dengesini..
En azından, deneyecekti..
Tıpkı onun gibi, dedi mantığı.. Evet, en azından bunu denemelisin..
Bal gözlerinde kopan ilk kez bir fırtınaydı belki de.. Bir his hızla çarpıyor, çarptıkça kıyılarına vuran bu sefer bir dalga değil, tüm dalgaları kurutacak kadar büyük bir yangınla söndürüyordu koskoca fırtınayı.. Küçücük bedenine sığdırdığı o katledilen binlerce hissin sesi bedenine sarılıyor, öylece korumaya çalışıyordu ondan ruhunu.. Ondan..
Ruhu, ruhsuzca güldü.. Belki de onu korumaya çalıştıklarını düşündüğü için ona gülmüştü, bilmiyordu.. Başını iki yana salladı ve dudaklarını birbirine bastırdı.. Sustu.. Yine..
Yanılmak istedi.. İnsanlar hayatlarında yanılırdı, bazen isteyerek, bazen hiç beklemeyerek ama ilk kez isteyerek yanılmak istedi Yazgı.. Hayatında binlerce kez yanılmış ve bundan ölesiye yorulmuş olsa da, birkez daha yanılmak istedi tüm kalbiyle..
Aptal arıyor..
Tüm domino taşlarının daha sonuna bile gelemeden en başında darmadağın olmamasını, attığı birkaç adımın üzerine koca bir yükün binmemesini görmek istedi gözleri..
Hayır, dedi korkuyla.. Sakın onu dinleme diyerek ekrana bakmaya devam etti tüm heyecanı ile.. Kalbi, önce mantığını susturdu..
İstekler, onun sesiydi, biliyordu..
Aptal Arıyor...
Evet arıyor, dedi zihni.. Gözlerini devirdi bilmişce.. Bunu zaten beklemiyor muydun, ne bu heyecanın? Zihni, üzerine yüklenen şiddetli basınçları geri iterek, kalbine her şeyi acımasızca tekrar hatırlattı...
Arıyor..
Ruhu.. Hiç beklemediği anda ikisini de öylece susturdu. Susun, dedi nadir konuştuğu anlardan biri olduğunu birkez daha gün yüzüne çıkarırken.. Onu duymaya ihtiyacım var, dedi ardından..
İnanamadı Yazgı..
Gördüğü görüntüye, yazan isime, her şeye yeni başlamışken en başında bile kalbini en olmadık anda böylesine ezen hisse.. Aramasına, bu kadar kısa bir süre içinde yine dayanamamasına.. O aramasaydı, sen arayacaktın, dedi zihni.. Bunu resmen planlamıştın! Kızgındı. Sinirliydi.. Bakışları, onu sessize alarak ekranda gezinmeye devam etti kalbi kulaklarında atmaya devam ederken.. Her yerde, dedi kalbi.. Sesi, şimdiden her yerde..
Neydi bu his? Şaşkınlık, hayret... Özlem.
Onu arıyordu..
Her şeye rağmen..
Onca söze, onca vedaya rağmen..
Onunla geçirdiği son an düştü kalbine..
Vedası, dokunuşu... Son bakışı..
Öyle olması gerekiyordu, dedi kalbi birkez daha.. Duyduklarını anımsa, yaşadıklarını, yapmak istediklerini.. Aralanan dudakları ile öylece bakakaldı daha eline bile alamadığı telefona.. Belli etmemeye gayret eden zihninin bile duraksadığını, ne yapacağını bilemeyerek kalbine söz geçirmeye çalışmasını izledi boş bir çaba ile. Telaşını, yeniden hızlanan kalbinin karşısında yine inanmamasını, bir iki günlük hayatını yeniden dağıtmamasını umdu..
Dağıldı bile, dedi mantığı.. Düşünemiyorsun..
Bir anda tüm dikkatini alaşağı eden ekranın karanlığa gömülmesi olurken, kalbinin bu boşlukta derin bir nefesle soluklanmasını, yaşadığı bozgunluğu atlatmasını hissetti sol yanında.. İyiyim, iyiyim, dedi heyecanla bir nefes daha alırken.. Şimdi açabilirsin o telefonu..
Hani bitmişti?
Hani bırakmıştı onu?
Kalbi, düşüncelerine bir an şaşkınlıktan bakamadı.. O bizi bırakmadı, dedi ilk kez sinirle gözlerine bakarken.. Bırakmaz! Başını iki yana sallayarak telefona dokunacağı sırada bir anda tekrar çalmasıyla bütün bedeninin, ekranda yazan ismin çoktan kontrolü altına girdiğini hissetti.. Bu, ruhunun bile elinde değildi.. Yanan ismin saniyeler sonra tekrar sönmesi ile bir an dikkatini titreyen parmakları çekti.. Şiddetli bir akıma maruz kalmış gibi tüm bedeni aynı anda kilitlenmişti sanki..
Kelimelerin dizildiğini, düşüncelerinin ise tüm dar geçitlerde sıkışıp kaldığını hissetti Yazgı..
Açsa, sesini yeniden duysa ne olacaktı?
Her şey daha iyi olacak, dedi ruhu.. İyileşeceğiz..
En çokta cevaplar acıtıyordu kalbini..
Cevaplarına zemin oluşturan neden yakıyordu tüm mantıklı çizgilerini..
Özlemişti..
Titreyen elleri güçlükle aldı eline telefonu. Bir an yutkunamadığını hissederken, zorla nefes aldı telefonun ekranını açarak. Tekrar aramasını bekleyen parmağı arama kaydına basarken, hızla alt dudağını dişleri arasına aldı. Tüm nefesini tutarak tekrar o ismi görmeyi, onu arıyor olduğu gerçeğini hissetmeyi bekledi ama hızla durdurdu bu hissi..
Beklemek..
Yıllarca onu hiç beklemek istemese de, hep beklemişti..
Alışkanlıklar, bağımlılıktan bile daha kötüydü belki de ama bu sefer izin vermeyecekti..
***
-SERHAD HAŞİMOĞLU -
"Açmadı değil mi?"
Bir elinde sigara, bir elinde telefon öylece önlerindeki uzun vadiye baktı Serhad. Düşüncelerinin, günlerce hissettiği tüm o hislerin bir anda ağır basmasıyla aramış, beklediğini ise tam olarak yaşamıştı.. Dudaklarına yerleşen gülümseme yarım yamalak olsa da, bilmiş bir şekle büründü saniyeler içinde.. "Aksini düşünmemiştim zaten.." dedi bir çekişle tüm ciğerlerini tekrar zehirlerken..
"Sen böyle yaparsan bu iş bitmez Serhad!"
Mavileri anlık telefonun kesilen şebekesine kayarken, tekrar dibini bulduğu sigarasını sonuna kadar çekti. "Bitmesini isteyen kim ki?" Dedi parmak uçlarının sızlayışını hissederken. "Bu işin böyle olacağını zaten biliyordu amına koyduğumun aklı!"
Arkadaşının başını iki yana sallamasını, elinde temizlediği silahın, onu kendi haline bırakarak birleştirmesini farketti bulanan zihni..
Bulanıyordu..
Hissettiği tek şey, tam olarak buydu..
Bir yaranın acısı, dakikalar sonra belli ederdi kendini bedeninde.. Bir kesiğin eziyeti, dikişli kaldığı günler yakardı daha çok canını..
Kesildiği ânı atlatmıştı Serhad..
Şimdi sıra dikişli günlerde çekeceği eziyete gelmişti..
Yeni yeni beynini delik deşik eden yokluğu boğazına koca bir bıçağı saplamış gibi tüm kan akışını aksatmış, günlerdir yediği buz gibi soğuğu bile silmişti aklından. Geriye sadece yokluğu kalkmıştı tüm çizgilerini yine, en başından alaşağı ederek.. Her nefesine denk düşen tek bir düşüncenin bile onsuz olmadığını idrak ettiği anın üzerinden sadece birkaç gün geçmişti..
Koskoca birkaç gün..
Her görev dönüşünde uğradığı tek yer onun yanı olmuştu bu zamana kadar.. Her yorgunluğunu, her sinirini kollarında söndürmüş, kıra döke geçmişti tüm zamanları ama şimdi sırf bunun eksikliğini hissetmemek için görevden göreve gidiyordu günlerdir.. Bedeninin yorgunluğu umurunda bile değildi.
Umurunda olan oydu.
Ne yapıyordu?
Ne yapmıştı günlerdir?
Gözlerini kapatarak beynini kemiren düşünceleri susturmaya çalıştı. Tüm bedenine kol atan merak öyle güçlüydü ki, bunu nasıl durduracağını, nasıl engel olacağını bilmiyordu zihni.. Şimdiye kadar durduramadığı neyi bu saatten sonra durdurabilecekti, onu da bilmiyordu. Ağrıyan alnını ovalayarak biten sigarasını oturduğu kayaya bastırdı sıkıntıyla..
Elindeki telefonu da dalgınca cebine atarken, önünde silahını doğrulttu vakit kaybetmeden.. Oturdukça, su içmek için anlık duraksadığında bile aklına gelmesi, bütün dengesinin alt üst olmasına neden olmuştu günler içinde.. Sonradan kendini belli eden tüm hisler, bedeni için aldığı her nefesi zehir zemberek etmişti..
Ediyordu..
Edecekti de..
Onu görmezse delirecekti Serhad.. Bildiği tek şey, buydu.
"Kalkalım artık!" dedi elindeki silahının kabzasını yerleştiren arkadaşına bakarken. Bir saniye bile durması tüm dikkatini dağıtmak için fırsat veriyordu eline sanki. Aksayan adımına kadar tek bir saniye yetiyordu her şey için..
"Birkaç kilometrenin farkına baksana, resmen günlük gülistanlık hava."
Arkadaşının sesine karşılık güneşli havaya kısa bir bakış attı mavileri.. Yine de soğuk ayazın sertliği ile maskesini alnından çenesine indirdi yavaşça. Açıkta kalan gözleri bomboş arazide, dağların yamaçlarındaki tek tük ağaçta gezindi. Aynı anda geceden bu yana düşündüğü şeyin aklına yine gelmesiyle derin bir soluk bıraktı maskenin içine.. "Şu dediğin işi ne yaptın?"
Durduramıyordu bunu..
Arkadaşı anlamayarak baktı bir an mavilerine. "Hangi işi?"
Dişlerini sıkıntıyla birbirine bastırırken boynunu esnetti omuzlarına kırarak. "Ne zaman gideceğiz?"
Aynı anda gülmesiyle siniri daha da yayıldı bedenine.. "Hemen olmayacağını söylemiştim kardeşim. Her konuda bu kadar sabırsız olmayı nasıl başarıyorsun anlamıyorum?"
Oturduğu yerden kalkarak sırtına astı çantasını. Ardından mekanizmanın olduğu çantayı boynuna geçirdi. "O zaman seni öldürmek için de an kolladığımı söylesem inanırsın?" dedi silahını da omzuna yüklerken.
"İnanırım," dedi gülmeye devam ederken. "Hayatındaki tek ayrıcalıklı insanın kim olduğunu yeterince gözüme soktun son birkaç haftadır.(!)"
Gözlerini geldikleri yolda dizili askerlere dönerken, adımları onların yanını buldu. "O zaman düş önüme.." dedi yan bir bakışla arkasından gelen arkadaşına. "Seni öldürmemi kolaylaştır."
Yanına yaklaşarak omzuyla vurdu koluna. "Bu kadar şerefsiz olmasan seni sevebilirdim biliyor musun?" derken önüne geçti bir anda.
Dediklerine karşı başını yorgunca iki yana sallayarak silahını omzunda sabitledi adımları timi takip ederken. Cevap vermeye bile hali yoktu. Birkaç askerin yavaşlığı yüzünden önüne geçtiğini farkederken, uzaklaştığı arkadaşı anlık duraksadı herkesin önünde.. Arkasını dönerek mavi gözlerine dikkatle bakmasını izlerken, bakışı karşısında kaşlarını çatarak ifadesini inceledi.
"Arkamdan yürü Kartal. Timin gerisinde kalıp, kafana falan sıkmandan korkuyorum(!)" dedi yanına yaklaşmasını beklerken.
Kartal.
Timdeki telsiz ismi buydu.
Yanına yaklaşmasıyla yürümeye devam etti ikisi de. "Seni öldürmeden öleceğimi düşünüyor musun gerçekten?" dedi yan bir bakış atarken.
"İpin sapın belli olmaz senin," dedi bir anda yamuk bir gülüşle yüzüne dönerken. "Sana gelen anlık geliyor kardeşim.. Bu gidişle depresyon da yakındır..(!)"
Dedikleri git gide sinirini daha çok bozarken gözlerini kapatarak kendini tutmaya zorladı. İçinde kabaran öyle büyük bir öfke vardı ki, bunu kusacağı kişi için bekletiyordu sadece sabırla.. Yorgun adımları ilerleyişi takip ederken, yoğun ve yorucu bir günün daha kendini beklediğini bilirmiş gibi daha da ağırlaştı bedeni..
Bugün, dönüyorlardı..
Birkaç günlük kendini rahatlatmak için gittiği görevlerin her birinde daha da kafasını yiyerek geri Türkiye sınırına gelmişlerdi.. Günlerin hızlılığı karşısında nefesini zor alırken, yine aklına ne yaptığı düştü.. Bunu düşünmediği bir saniyesi bile olmamıştı.. Parayı harcıyordu..
Kafelerde..
Soluğunu kesen düşünce ile hızla gözlerini kapatarak sıktı göz kapaklarını. Umduğu tek şey, mutlu olmasıydı. Nasıl, nerede olduğu önemsizdi onun için.. Ondan çaldığı hayatı dolu dolu yaşamasını, kalbinde, zihninde yaşattığı onca hayalî gerçekleştirmesini istiyordu Serhad.. Hatasını, hatalarını telafi etmek istiyordu.. Mecbur kaldığı şeyler onu hiçbir zaman tatmin etmemişti biliyordu ama uzun zaman sonra ilk kez yaptıkları gözüne batıyordu..
Şimdi bedelini böyle ödemek, çoktan planladığı bir şeydi belki ama bu kadar eksikliği karşısında dayanıksız kalacağını düşünememişti aklı..
"Araç yaklaşıyor beyler," dedi bir anda Yavuz tüm düşüncelerini dağıtırken.. "Herkes maskesini taksın, silahlarınızı doğrudan kasaya atın. Siz özel bir araçla gizli birliklere bırakılacaksınız her zaman ki gibi.."
Yaklaşan araçlara dönen mavileri durgun bir bakış attı. Siyah, kamuflajsız aracın onlar için olduğunu bildiği için doğrudan o tarafa ilerledi. Yaklaşmasıyla diğer askerlerin binerek yerleşmesini izledi kendi silahını da kasaya bırakırken.
"Sen benimle geliyorsun dostum?"
Yavuz'un sesi ile kaşlarını çatarak yan bir bakış attı yani başına gelen arkadaşına.. Bakışı karşısında omuzlarını kaldırarak umursamaz bir bakış attı mavilerine.. Gözlerini kapatarak kasanın demir kenarlıklarına yasladı ellerini. "İnan o moruğu çekecek ne kafa var, ne de sabır!"
Sinirli sesine rağmen koluna dokunan elini hissetti dostunun. "Hak ver.. Yıllar sonra 5 gün arka arkaya ilk kez göreve gittin. O da şaşkın." Dedi gülerken.
Derin bir nefes alarak silahını kasadan tekrar alırken, tescilli askerî aracın arkasına bindi Yavuz ile birlikte. Maskesini kafasından çekip alırken, daralan bedeni üzerinden hızla formayı çıkardı. "Ağzını sıkı tut," dedi bir anda mavileri onu izleyen arkadaşına dönerken. "Onun yanında sakın sabrımı yoklama! Biliyorsun, o odaya girişin bir de çıkışı var!"
Dediklerinin arkasından gülerek yorgunca başını arkaya yasladı aynı anda harekete geçen aracın sarsıntısı ile. "Artık Türkiye sınırındayız," dedi silahını kucağına bırakırken.. "Sabrını çokça zorlayacak insanların arasına tekrar geldiğine göre bana pek gerek olmayacak dostum. Başta Hamiyet teyze zaten başına üşüşür hemen," dedi bir anda gözleri kocaman açılarak üzerine eğilirken. "Belki çoktan seni evlendirmiştir de gidince haberin olur, ne dersin?" derken arkasını bir kahkaha takip etti.
Gözlerini kapatarak üzerindeki formalardan kurtuldu. İçindeki siyah tişörtün üzerine askeri hırkasını tekrar giyerek cebine uzandı paketindeki son sigarayı da yakmak için.. "O konuyu açarak zaten sabrımı yeterince yoklamış olmuyor musun devrem!" Dedi gergince dudağındaki sigarasını ateşlerken.
"Bence buna, konağa gitmeden karar verme kardeşim." Dedi yaşayacaklarına eminmiş gibi konuşurken. "Biliyor musun bazen seni anlıyorum," dedi bir anda. "Amcan, kuzenin, annen, kardeşin.. Bildiğin senin sabır taşın için yaratılmış gibiler..."
Gözlerini kapatarak arkaya yasladı başını Serhad. "Hiçbir şey umurumda değil Yavuz," dedi ciddi sesiyle.. "Sen şu işi bir an önce halletmeye bak," derken bacaklarını aralayarak yayıldı yerinde. Bu sefer bedenini fazla yormuştu, hissediyordu.
"Hazır yanına gitmişken sorarız moruğa, o biliyordur zamanını."
Başını sallayarak diğer boştaki elini saçları arasına soktu hızla. Ağrıyan beynini sanki geçirecekmiş gibi ovalamaya başladı. "Fazla zamanımın olduğunu düşünmüyorum," dedi sıkıntıyla. "Şu Hamza piçini halletmeden bana gün yüzü yok. İzmir'e gitmeden halletmem lazım, yoksa takılır peşime!"
"Nasıl ıskaladılar hala anlamıyorum," dedi kendisi gibi küçük oturmalık bölmeye uzanırken. "Yıllardır bi' öldüremedin şu adamı."
Bastırdığı öfkesi yine içinde ayaklanırken, gözlerine bastırdı parmaklarını.. "Bi' ziyaretine gitmek farz oldu.. Bakayım kaç canı kalmış, bu sefer ona göre mermi dizeceğim şarjöre." Derken halini izleyen arkadaşının yüzüne döndü mavileri.
"En son bir sene önce kalkışmıştın bu işe bildiğim kadarıyla.. Onda da ben işe müdahale etmeseydim senin olduğun çıkacaktı ortaya! Çok merak ediyorum sen olduğun ortaya çıksaydı ne olacaktı?"
"Onu öldürmeden ölmeyeceğim Yavuz," derken bir anda öfkeyle kaynayan gözleri arkadaşına döndü. "Sonunda kendi canımda gitse bile duramayacağım! Babama tuzak kuran oydu, biliyorum!!" Dedi aklına gelenleri geri susturmaya çalışırken.. "O ve amcam.. Döktükleri kanda yavaş yavaş boğacağım onları!!"
Sesinden, hırs akıyordu..
Dostu bildiği adamın yerinden kalkarak dizlerine dayanmasını, gözlerinin içine dikkatle bakmasını izledi üzerine eğilerek. "Yıllarca bunun için uğraşmıyor musun zaten? Hayatına o kız girmemiş olsaydı belki de çoktan silmiştin onları bu topraklardan," derken bir anda başını iki yana salladı ne gördüğünü bilircesine.. " İdare edemiyorsun kardeşim. Sana o duygu fazla!"
Yorgunluktan kanlanan mavileri hızla arkadaşını buldu. "İdare edebilirdim," dedi dişlerini birbirine öfkeyle bastırırken. "Ama o amına koyduğumun adamı onu öğrenmeseydi!! Ne aşiret kalmıştı şimdi ortalıkta ne de Hamza piçi! Hepsini susturmuştum çoktan!"
Başını dedikleri karşısında tekrar iki yana sallamasıyla öfkeyle dizlerine yaslandı. "Yanlış düşünüyorsun Serhad. Sen o kızı bu hayata sokmazdın, sokamazdın.." dedi bilircesine.. "Hamza senin yanında söylemedi mi aşirete pavyonda kadınlarla takıldığını? Aşiretin karşısında çıkarsaydın kızı öğrenmeyecekler miydi sanki? Hamza söylemese bile her şekilde öğrenirlerdi bunu ikimizde biliyoruz kardeşim.."
Gözlerini kapatarak saçlarını kavradı sinirle. "Sokmadım zaten. Sadece-"
"Sadece ne? Zaaf mı?"
Mavileri hızla aralanarak ona baktı. "Zaaf?"
"Evet, zaaf!" dedi arkasına yaslanarak ellerini iki yana açarken. " O kız, zaaftan başka hiçbir şey deği-"
Bir anda uzanarak öfkeyle yakasına yapışırken, hırsla tısladı yüzüne.. "Onun bir adı var!!"
Gözlerini kapatmasını, halini bezginlikle izlemesini izledi bir süre. "Sen, sen olmaktan çoktan çıkmışsın. Ne sen bu halinle o kızı atlatırsın, ne de onun atlatmasına izin verirsin. Delirmişsin oğlum sen!" Dedi yakasındaki ellerini iterken.. "Yaptıklarının akla mantığa sığan hiçbir yanı yok. O kızı harcadıktan sonra mı aklın başına geliyor?"
Eliyle itti bedenini sertçe Serhad. Omuz silkerek arkasına yaslanmasıyla tekrar titreyen elleri öfkeyle saçlarına dolandı. "Bildiğim şeyleri söyleyip durma," dedi tüm bedenine bambaşka bir his yayılırken.. "Duymaktan yoruldum artık bu sikik lafları.."
"Önce beynini sustur, sonra beni susturursun!" Derken yeniden yüzüne yaklaştı. "İzmir'e gidişin de dönüşü var, unutma. Eğer şu bir hafta beni pişman edeceğini hissedeyim, adım da Yavuz, o işi unut sen!"
Gözlerini kapatarak çenesini sıktı öfkeyle. "Siz beni anlamıyorsunuz herhalde," derken yüzüne şimdiye kadar konmayan deli bir gülümseme kondu. "Ben intikamımı her şekilde alırım, işimi her şekilde yine hallederim," dedi gözlerini aralayarak tam gözlerinin içine baktı Yavuz'un. "Ama şu hala sanki mecburmuşum gibi benimle konuşmanız varya!! İnan sikimde bile olmaz, bırakırım Yavuz! Bu mesleğe onca emek harcamış olmam, herşeyden vazgeçmiş olmam umurumda bile değil!!" Patlamamak için öyle çok kendini bastırıyordu ki, titreyen bedenini hissetti. Uyuşturucu eksikliğini hisseden bağımlı bir veletten farksızdı sanki.
"Bırakamazsın," dedi bir anda inadına.. "Bu mesleğe yıllarını, bırak gençliğini çocukluğunu verdin lan! Öyle kolay mı bırakıp siktiri çekmek!"
Cevap vermedi..
Her şeyini bu işe vermişti.. Beynini, bedenini..
Ama unuttuğu çok şey vardı..
Uyuşturucu.
Parmak uçlarına kadar yayılıyordu sanki..
Hayatında konumlandıramadığı tek bir kadının, benliğini bile feda ettiği bu işi gözünden çıkartmasını sağlayacak kadar beynini bulandırmasına hayret ediyordu..
Saçlarını kavradı Serhad..
Yokluğunda daha da çığırından çıkan kontrolünün elinde kalmasını diledi sessizce..
Arkadaşının çenesini tutmaya çalıştığını hissederken, kendi bedenini sakinleştirmeye çalıştı güçlükle.. "Gelmek üzereyiz," dedi bir anda Yavuz.. "Kendine gel, affetmez böyle hareketleri! Sinirini git başka şekilde at sonra!"
Bir anda gülüşü sesli bir tona dökülürken, aynı anda kahkaha atarak arkasına yaslandı koca bedeni. "Affetmez mi?" dedi gülmeye devam ederken. Elinde kalmasını istediği şey, çoktan gözden kaybolmuştu bile.. "Affetme ha?"
Bedenindeki değişime dönen Yavuz'un gözlerinden geçen şaşkınlığı, tereddüttü sezdi aynı anda.. "Serha-"
"Ben böyle işin amına koyarım!" dedi bir anda bağırarak. "Hayatımı sikti lan," diyerek birden tekmesini karşısında duran demir kaplamaya geçirdi.. "Affetmezse affetmesin amına koyayım ne bok yapacak," dedi bağırmaya devam ederken. "Ne halt yapabilecek Yavuz!!! Neyimi bastıracak, neyle tehdit edecek beni! Kalıyorsam, onun laflarını yiyip yutuyorsam ne için sanıyorsun? Benim tek derdim babam!!"
Aynı anda duran araç ile hızını alamadan öfkeyle tekmesini kapıya geçirdi. Açılan kapının ardından bedeni hızla indi araçtan. Nefesini alamayan bedeni havayı soluduğu an sakinleşmek yerine daha da öfkelendi sanki. Sürekli gözünün önüne gelen sebepleri de nedenleri de artık ne görmek, ne de duymak istiyordu. Sıkılmıştı. Sıkışmıştı..
Birliğin kapıları gözüne çarparken hızla ilerleyerek yürüdü kapıya."Lan," dedi Yavuz bir anda göğsünü tutarak geri iterken. "Bu halinle oraya girebileceğini mi sanıyorsun sen? Git kendine gel önce!"
Duran adımları anlık dostu bildiği adama döndü. Gözlerinden geçen korkuyu iliklerine kadar hissederken gülerek eğildi yüzüne. "O zaman git," derken yüzündeki buz gibi gülüşü soldurdu yerine koca bir ifadesizliği yerleştirirken. "O İzmir'e ne zaman gidilecekmiş öğren Yavuz. İnan son demlerimdeyim!"
Dudaklarından çıkan sözlerin ardından gözlerindeki korku dumura uğradı bir an.. Dudaklarının bir süre ne diyeceğini bilemeyerek aralanışını izlerken başını şaşkınlıkla iki yana salladı saniyeler sonra.. "Senin derdin baban falan değil," dedi mavi gözlerini deli bir süzgeçten geçirirken. "Sadece O, değil mi!"
Güldü Serhad geriye bir adım atarken. Bedeni günler sonra bastırdığı her şeyin ardından kendini kaybetmiş gibiydi sanki.. Patlamaması için bastırdığı her şeyin, beyninde, bilmediği her noktasında çoktan patladığını hissetti.. Her şeyin ardından işaret parmağını şakağına vurdu birkaç kez... "Hep O'ydu zaten," dedi beynini gösterirken.. Ardından elini alnından çekip birliğin kapısına doğrulttu. "Ama siz sadece babamın üstüme bıraktığı mecburiyetleri bildiniz.. Ben bu işe babamın intikamı için, hırsım uğruna tekrar girdim! O müdür sırf bunu kullanarak beni parmağında oynayacağını düşünüyorsa eğer hiç acımam Yavuz, " dedi kanlı gözlerini kısarak. "Gerekirse, onun içinde geri bırakırım bu işi.. Ne o yasak iş, ne de silahlar.. Sikimde bile olmaz.."
Gözlerine öylece bakakalan arkadaşının hâli karşısında ne yapacağını bilemeyen tavrını tezdi mavileri.. Tıpkı beyni gibi..
Her şey birbirine girmişti.
Ayırmayı başardığında hala nefes alıyor olur muydu bilmiyordu..
"Hosgeldiniz çocuklar?"
Bir anda ikisinin de bakışını donduran gelen ses olurken yutkunarak kendini toparlamaya çalıştı Serhad.
"Hoş bulduk müdürüm." Dedi Yavuz saygıyla.
"Bir sorun yok değil mi, hepiniz sağsalim geldiniz?"
"Geldik müdürüm geldik." Derken mavi gözlerine kısa bir bakış attı uyarırcasına..
Sağlam olmayan tek kişi oydu.
Hala yüzünü müdüre dönmezken, derin bir nefes alarak yan bir bakışla soluna döndü yorgun bedeni. Dimdik duruşuna kısık bir bakış atan yaşlı gözleri analizinin ardından mavi gözlerine ulaştı yavaşça. "Evlat?" dedi sıcak bir sesle.. "Seni böyle uzun süre aramızda görmeyi özlemiştik.. "
Sesindeki imayı hızla çekip aldı zihni.
Gözlerini sıkıca kapatıp açtı Serhad sabırla. "Sizin aksinize ben pek özlemedim müdür," dedi bir anda kapkatı bir sesle.. "Artık şirketle ilgileneceğim. Aşireti ayaklandırmaya çalışan amcamın önüne, dağlarda 3- 5 gün itin kopuğun peşinden koşarak geçemem, değil mi?"
Yavuz'un boğazını temizlediğini duyarken, Aziz müdür dikkatle yaklaştı bedenine.. Bakışları tüm yılların verdiği bir tecrübe ile bedeninde, gözlerinde gezindi usulca.. "Biliyor musun evlat," dedi tam dibine gelerek. "Mesleğimde tam 39 yılı geride bıraktım birkaç gün önce," derken başını kaldırarak gözlerinin içine doğrudan baktı. "Anlayacağın, nedeninin bu olmadığını da sezebilecek kadar da bir tecrübe edindim çok şükür. Elbette Rasim Ağa'nın aşiret içinde kurt gibi kaynamasını önlemeni isterim," Yaşlı gözleri baskın bir emirle gezindi mavilerinde. "Ama, bunu gerçekten yapacaksan isterim Serhad. Sana verdiğim süre doldu bildiğin üzere," dedi bir anda imâ ile.. " Artık işine odaklanmanı istiyorum! Elbette ki hayatında birileri olacak ama bu işte ne duygusallığa yer var, ne de o durumdaki bir adama müsamaha! Her adımı, her hamlesi ile telafisi olmayan bir meslektesin." Yüzü, yüzüne yaklaştı hızla.. "Bunu sürekli unutan Serhad'ı, ve ona sürekli bunları hatırlatmak zorunda olmayı istemiyorum artık!"
Alt dudağını öyle sert kıstırdı ki dişleri arasına, ağzını açmamak için var gücüyle sıktı yumruklarını. "Sen yine aynı masalı anlatmaya başladın Müdür," dedi güçlükle düz tutmaya çalıştığı sesiyle. "Ama senin aksine ben sana birkez daha bu işe mecbur olmadığımı söylemeyeceğim!" Derken yüzüne eğildi bir anda. "Benden buraya kadar!"
Yavuz ikisinin karşı karşıya gelen bedenlerine bir adım atmak üzereyken aynı anda müdürün elini kaldırarak onu durdurmasını izledi. Gözleri, gözlerine kilitlenmişti ustalıkla.. "Bende sana ısrarla bu işe mecbur olduğunu söylesem," dedi bir anda ters bir ses tonuyla. "Diklenip gidecek misin?"
Mavileri kısılarak hiç beklemediği anda yüzünü yüzünden uzaklaştırarak dimdik durdu karşısında.. "Demene gerek bile kalmayacağına emin olabilirsin Müdür!" Dedi ellerini cebine koyarken. "Bu işi benim için artık zorâki olmaya başladı. Evet babam için başladım, ona olan borcumu, minnetimi ödemek için devam ettim ama artık bitti, istemiyorum!"
"İsteyip istemediğimizi, kimse bize sormadı Serhad!" Dedi bir anda gözlerindeki buz gibi bir ifadeyle. "Söz konusu baban değil, vatan! Sen hala kendi menfaatlerin uğruna ilerlediğini sanıyor olabilirsin ama çoktan iş işten geçti. Dün dilekçeyi verdim bakanlığa!"
Bir an anlamayarak baktı müdürün gözlerine. "Anlamadım, ne dilekçesi?!"
Tıpkı kendisi gibi ellerini cebine koyarak dimdik duruşunu daha da katladı karşısında. "Yeniden birliğe dönebilmen icin," dedi bir anda Yavuz'u da, onu da dumura uğratarak.. "Ki, red alacağını da düşünmüyorum. O yüzden artık işin babandan çıktığını, ülken icin olduğunu kabullen! Hayatında yine oluyorsa olsun birileri ama," derken tekrar yaklaştı bedenine. "Bunu, ayırt edebil evlat. O çizgiyi her asker gibi korumayı bil! Gizli özel kuvvetsin, elbette ki normal bir askere göre daha fazla sorumluluğun, daha fazla koruman gereken sınırların, çizgilerin var ama unutma ki, bunu yapan da tek sen değilsin. Bu ülke de ailesi eksilen binlerce ana ocağı varken, senin bir kız uğruna bırakmak istemen, babana yapacağın en büyük saygısızlık olacaktır."
"O dilekçe kabul olduğu an," dedi tüm öfkesini gizleme gereği hissetmeden. "İşte sen beni o zaman unut Müdür!" Üzerindeki askeri formayı bir anda çıkarıp attı buz gibi havada. "Ben bu işe mecbur değilim. Benim hayatım buradan da ibaret değil, anladın mı? Git kendine bu iş için yanıp tutuşan başka adam bul!"
Hiçbir şey beklemedi Serhad.
Arkasını döndüğü an askerî aracın kapısına yürüdü hızla.
"Hapse girmeyi yeğliyorsun o zaman," dedi bir anda. "Bu hareketinin başka bir açıklaması olamaz çünkü?"
Gülerek arkasını döndü. "Ha şöyle," dedi ellerini hafif ayırarak. "Gerçek amacını söyle ki, anlaşabilelim müdür! Senin derdin tam olarak beni bastırmak, değil mi?" dedi gülerek onlara bir adım atarken. "Tehdit edeceğin tek şey de o fabrika! Gözüm karardığında yapabileceklerimi daha bilmediğinden böyle beni sindirmeye çalışıyorsun ama Yavuz sana anlatsın istersen!" derken gülümseyerek ellerini tekrar cebine koydu. "En iyi Yavuz bilir o fabrikayı ortadan kaldırmamın sadece birkaç dakika alacağını!"
Aynı anda Yavuz'un gözleri yüzüne dönerken, müdürün ifadesinin değiştiğini hissetti. "Bunu yapmayacağını ikimizde biliyoruz Serhad. Benim derdim senin gibi bir adamı kaybetmemek, anlıyor musun? Senin seviyene kadar bir askeri yetiştirmek kaç yıl alır haberin bile olmadığından böyle rahatça konuşabiliyorsun. O yüzden ne sen beni zor duruma sok, ne de ben seni?"
Adımları tekrar yaklaştı müdüre. "O zaman bana bir şeyleri diretmeyeceksin müdür! Dakikalar içinde o dilekçe iptal edilecek ve hayatımı kısıtlamaktan vazgeçeceksin.. Burada bir işim varsa, benim Mardin'de de bir işim var, bunu unutmayacaksın!" Dedi tam gözlerinin içine bakarken. "Ben yıllarca nasıl babam için, babamın arkasında bıraktığı bu emaneti sırtlandıysam, sende dostunun oğluna bu kıyakları geçeceksin bir zahmet!"
Gözlerini kapatarak omuzlarını düşürmesini izledi sabırla. "Hiç babana benzemiyorsun evlat," dedi bir anda. "O ailesini bile arkasında bırakmıştı bu iş için.. Seni eğitti, büyüttü ama sadece vatanı için.. Ancak bakıyorum ki onun aksine senin sınırların çok başka... Tamam, nasıl istiyorsan öyle olsun ama," derken yavaşça baktı gözlerine. "Kendini dizginle. Bu halin hiç iyi değil. Seni ilk tanıdığım yıllara göre, daha da çığırından çıkıyor gibi görünüyorsun. Böyle gitmez bu iş, hakim ol bazı şeylere, gerekiyorsa durdur ve o eski Serhad ol.."
Sözlerinin ardından Yavuz'a dönmesini izledi yorgunca. "Bir hafta sonra şu İzmir işini hallet de gel sende! Çağırıyorlar ısrarla, eğitim sertifikası alınmadan kademelere aktarım olmayacakmış, aradan çıksın."
Aynı anda Yavuz'un gözleri kendi mavi gözlerine yan bir bakış atarken, kendisi de gözlerini kapatarak başını eğdi.
İhtiyacı olan tek şey buydu işte..
Bunu duymaktı.
"Nasıl isterseniz müdürüm," dedi Yavuz. "Liste 15 kişi mi?" derken sesini düz tutmaya zorladı.
"20 ya da 30 kişi olun. Fazla kontenjan yokmuş zaten."
"Tamam müdürüm."
Yaşlı gözleri onları dikkatle dinleyen bedenine dönerken, kaşlarını kaldırarak incelemesini izledi ifadesini. "Sende git bir hafta dinlen, işlerini hallet. Bir hafta sonra tekrar gelirsin. Yavuz yerine sen komuta yapacaksın time," derken arkasını döndü yorgunca. "Hadi dağılın şimdi."
"Müdür?" dedi bir anda garip bir ses tonuyla.
Bedeni sesi ile duraksayarak tekrar döndü bedenine. "Söyle?"
"Haftaya işim var benim," dedi yavaşça. "Bu hafta göreve giderim, ama haftaya 15 gün olmam!"
Yavuz hızla gözlerine dönerken söylediği gün sayısı karşısında tükürüğünü yutamadığı için güçlükle öksürüğünü dinledi. Müdür sorgu ile baktı gözlerine. "15 gün ne işi bu?"
İfadesini düz tutarak bir bakış attı gözlerine. "Bir hafta dinlenme sürem," dedi bilircesine. "Bir hafta da şirket işleri.. Daha kalırsa 20 gün yapalım biz onu?"
Yavuz kocaman araladığı gözleriyle yan suretine bakakalırken başını iki yana sallayarak başka tarafa dönmesini izledi hayretle.
"15 gün yeter.. İkinizin yerine başka birini buluruz artık time komuta verecek. Dağılın hadi, akşam akşam başımı ağrıttınız!"
İkisinden de uzaklaşarak birliğe tekrar giren bedeninin ardından bir anda koca bedeni itildi öfkeyle. "Ne 15 gününden bahsediyorsun oğlum sen?" dedi Yavuz sinirle. "O zaman kendin git İzmir'e, başka askerin kimliğini mi yakacaksın bir de!"
Mavi gözleri arkadaşına dönmeden araca ilerledi. "Zaten kendim gideceğim!"
"Bok gidersin!"
Sinirle arkasının döndü. "Orda görüşürüz!"
Gözlerini kapatarak derin bir nefes almasını izlerken, umursamayarak araca ilerledi. "Yaptığın en ufak hareketi izleyen bir Hamza varken peşinde, bok gidersin!" dedi bir anda arkasından gelirken Yavuz. "Hâliyle sen yine bir asker kimliğinde, o otobüsle eşek gibi İzmir'e benimle geleceksin!"
Söylediklerine karşı gözlerini sıkıca kapatırken kapattığı aracın kapısını sinirle sıktı. Şoför yerine geçen arkadaşına bakmadan, yola başını çevirerek dilini ısırdı konuşmamak için.
"Ne oldu ağam," dedi bir anda gülerek aracı çalıştırırken arkadaşı. "Susa kaldın bir anda?"
"Kes sesini!"
Mavilerini kapatarak başını arkaya yaslarken gülüşünü bir süre daha dinledi sabırla. "Daha çok nefesimi kesmek istiyormuş gibi duruyorsun ama neyse," dedi dağlık alandan çıkıp asfalta girerken. "Sana bu iyiliği bu sefer yapacağım ve konağa kadar susacağım. Gerisini Hamiyet teyze halleder zaten."
***
"Kimdi arayan, rengin atmış sanki?"
Bir anda yanı başından gelen sesle tüm dikkati bozulurken, irkilerek Nermin'e baktı bal gözleri Yazgı'nın. "Bilmem," dedi zayıflayan, belki de çoktan etrafa öylece dağılan sesiyle.. "Tanımıyorum.."
Bir tek, onu tanıyoruz dedi zihni güçsüzce; hayatında, ömründe.. Ruhunda..
Tüm bedenini, tüm zihnini bildiği, ve bundan hiç pişman olmadığı tek insandı o..
"Emin misin," dedi koluna dokunurken.. "İyi görünmüyorsun Yazgı?" Bir anda kolunun titrediğini hisseden parmakları şaşkınca kolunu kavrarken çekerek sandalyeye oturttu bedenini.. "Allah aşkına ne oldu birden, ne bu halin?"
Yutkunmaya çalışan bedenini sabit tutmaya çalışırken gülümsemeye zorladı tüm tenini.. "Ben," derken bakışlarını yüzünü dikkatle inceleyen iki kıza çevirdi. "Bugün erken çıkabilir miyim?"
Sadece, dağılmıştı ve toparlanması gerekiyordu..
"Tabiki," dedi bir anda Nergis. "İdare ederim ben, sorun değil."
Minnetle gözlerine bakarken hızla kalktı yerinden. Kasanın arkasındaki kabanını alarak aceleyle çıktı kafeden. Aynı anda yüzüne dokunan kar tanelerini hissederken gözlerini kapatarak derin bir soluk çekmeye çalıştı içine.. Sıkışan binlerce duygunun arasında zar zor aldığı nefes bile az önce hissettiği o özlemin ağırlığı karşısında yorgun düşmüş gibi acizce duraksamıştı.
Özlem..
Onu çoğu kez özlemişti Yazgı..
Saatler önce yanında olmasına rağmen, bazen dakikalar sonra yokluğu ile tekrar gelmesini isteyecek kadar özlemişti..
Ama şimdi..
Bu, çok farklıydı.. İmkansız bir şeyin olmasını beklemek kadar zordu artık onu görebilmek.. Onunla tekrar konuşmak, eskisi gibi birbirlerine rahatça dokunabilmek..
Dokunabilmek, dedi mantığı.. Sanırım bu en uzağı..
Mesafe, dedi zihni.. Aşılması en zoru..
Yanılıyorlar, dedi ruhu.. Zaman, ilaç olacak, göreceksin..
Kimisine iyi, kimisine kötü gelirdi mesafe..
Yazgı ve onun için.. İyi değildi.. Bunu hissediyordu..
Onlar hiç uzak kalmamıştı ki..
Bedeninin hafif esen rüzgar karşısında ürperdiğini hissederken sıkıca sarıldı kabanına.. Kışın ortasında, soğuk havanın yüzüne gerçekleri en sert halinde her çarpışında hissediyordu bazı görmezden geldiği detayları.. Detay, dedi sevgisi.. Hissettirdiği her şey, birer detay Yazgı.. Araması bile.. Araması.. Ne konuşacaklardı? Nasıl başlayacaktı açmış olsaydı telefonu? Gözlerini sıkıca kapatsa da, yok edemiyordu bu düşünceleri..
Başını iki yana sallayarak yorgunca cebinden telefonu çıkarıp hiç beklemeden Mahmut'u aradı.. Yürüyecek, kendi başına adım atacak hali bile kalmamış gibi hissediyordu.. Zihni, yorgun düşmüştü.. Kalbi, o heyecanın ardından halsizce duvara yaslanmış, dinleniyordu.. Onu ayakta tutacak şeyler, şimdilik güçsüzdü..
"Alo Yazgı Hanım," dedi merakla Mahmut..
"Beni gelip alır mısınız?" dedi kısık sesine engel olamadan..
Bir anda kulağına bir patırtı gelirken, adımları korkuyla duraksadı Yazgı'nın anlamayarak. "Mahmut?"
"Siz iyi misiniz," dedi çalışan arabanın sesine karışan korkulu ve telaşlı sesi.. "Hemen geliyoruz, olduğunuz yerden ayrılmayın siz!"
Sesi öyle telaşlı gelmişti ki bir an, dudaklarına dokunan ufak bir gülümsemeye engel olamadı.. Adımları dalgınca tekrar ilerlemeye devam ederken kapanmayan telefonu kulağında tutmaya devam etti farkında bile olmadan.. Karın yağışının anlık sıklaşmaya başladığını saç uçlarına dokunuşlarından anlarken, bunun biraz olsun ona iyi gelmesini diledi kendi kendine..
Kar, dedi ruhu.. Soğuk ama güzel.. Beyaz ama çok hızlı eriyor.. Senin gibi..
Kalbi gülümsedi ruhuna.. Erimeyen tek şey sevgidir zaten.. O her şey yok olana dek, kalacak..
Sevgi. Ölümden önce, ölümden sonra daima kalıcı olan tek şeydi insanların ruhlarında.. Nefret ve sevginin gücü tartışılırdı belki ama ona göre sevgi, daha üstündü.. Onun ağırlığı altında kötülük yapabilmek, nefret, kin besleyebilmek imkansızdı.. İnsanlar ölürken bile sevdiklerini düşünürdü.. Bu bile o duygunun her şeyden daha üstün olduğunun bir göstergesi gibi zihnini aydınlattı hızla..
Zaman, hızlıydı ama yavaştı da.. Bir hafta olmuş, daha dün gelmiş gibi gözünün önünden geçmişti o upuzun zaman..
Yavaştı, çünkü gittikçe gidiyor, önündeki yol son bulmuyordu sanki adımlarının altında..
Derin bir nefes göğüs kafesini kar tanelerinin dinginliği ile hareket etmesine neden olurken, aynı anda bir ara sokağın çıkışına adım attı bedeni.. Dalgındı, girişi, çıkışı kontrol bile etmek aklına gelmemişti.. Karşı kaldırıma geçmek için son birkaç adımını donduran ani bir fren sesi oldu. İrkilen bedeni şaşkınca geriye birkaç adım atarak uzaklaşırken, aceleyle karşı kaldırıma geçti.
Bal gözleri kulağından çekilen telefona dönerken, elinde sıkıca tuttu. Telefonda gelen birkaç ses işitti ama anlayamadı.. Bakışları korku ile ara sokağın çıkışında çalışır halde duran birkaç motorsiklette gezindi... Mahçup bir bakış atarken, en önde duran motorsikletlinin bedenine çevirdi tamamen başını. Kask takılı başının arkasındaki gözleri ile göz göze geldi anlık sanki.. Yüzüne dönük başını birkaç saniye daha incelerken, pedal olduğunu düşündüğü kısımdan parmağını çekerek başını geriye atmasını izledi ama hala bedenine dönük olduğunu hissetti gözlerinin..
Yaşadığı şeyin garipliği ile arkasını döneceği sırada arkasına eklenen birkaç motorsiklet daha gördü arka sokaklardan bu tarafa dönen. Kalbi, anlık Uraz ismi ile kasılırken, onun olabileceğini düşündü. Korkuyla fazla irdelemeden hızla döndü arkasını. Daha dikkatli olmayı aklına not ederken, devam etti yoluna. Motor, önünden çekilmesine rağmen hâlâ ara sokağın yol çıkışında beklerken, garip bir bakış attı omzunun üzerinden geriye.. Adımlarına çalınan korku hissi ile kulağındaki telefona daha dikkatle tutundu. Tam konuşacakken yan tarafındaki kaldırımın dibine yaklaşan araç ile şaşkınca baktı görünen Aslan'ın yüzüne.
Hızla duran araçtan inen iki adam da bedenini kontrol ederken hayretle saniyeler içinde gelmelerine bakakaldı. "Siz iyi misiniz," dedi ilk kez ciddi gördüğü Aslan. "Biri bir şey mi yaptı?!"
Mahmut hızla etrafa bakarken tavırları karşısında ne diyeceğini bilemedi Yazgı. Dudaklarına yapışan suskunluğu bozarak yorgun bir nefes aldı onları bu kadar telaşlandırdığı için.. "İyiyim çocuklar," dedi samimi bir sesle. "Sadece biraz halsiz hissediyorum kendimi.. Eve gidebilir miyiz?"
"Hemen Yazgı Hanım," dedi Mahmut arka kapıyı açarken. " İsterseniz hastaneye de gidebiliriz?"
Başını iki yana sallayarak araca yürüdü. "Gerek yok," dedi tuttuğu kapıya dokunurken. Tam adım atacağı sırada bir anda öyle büyük bir hızla yan taraftan bir motorsiklet geçti ki, şaşkınca baktı giden haline.. Böyle bir sokakta bu kadar hız ile gitmesine korkuyla bakarken, tanıdık rengi ile az önceki ona çarpmak üzere olan motor olduğunu gördü. Bir süre arkasından bakarken, fazla düşünmeden bindi arabaya..
Düşünmesi gereken şey çok başkaydı..
Hala inanamadığı şeyin gerçekliği ile nefesini istemsizce tutarken, gözlerini kapatarak arkasına yaslandı başını geriye bırakırken.. Göz kapaklarına dokunan son görüntüsü yine öyle net gözünün önüne serildi ki, bununla nasıl yaşayacağını, nasıl başa çıkacağını düşündü kalbi.. Neden direniyoruz, diyerek isyan etti kalbi.. Biz buna alışkın değiliz Yazgı.. Alışkın olduğumuz şey, ona sorgusuz kapılmak.. Bu yaşantıya, zihnindeki tüm anılarla bambaşka şehirde onsuz devam etmeye zorladıkça buna izin vermeyeceğini hissetti Yazgı kalbinin.. Kalbi, ilk kez üzülerek baktı gözlerine.. Biliyordu Yazgı, yorulacaktı..
İzin vermeyecekti..
Bir kalıba sığan iki hayatı özgür bırakmak, onlar için imkansızdı belki de ama şu an ki özgürlüğünün tekrar elinden alınmasına engel olacaktı.
Bu kelime, hayatında yeni yeni yer ediniyordu Yazgı'nın.. Onun için bu hayat da, bu şehir de imkansızdı ama olmuştu.
Olmaz dediği her şeye artık inanıyordu Yazgı..
Her şeyi unutmanın, sil baştan tüm düzenin, yeniden başlamanın da mümkün olduğunu sessizce fısıldayan kalbine inanıyordu..
Sadece zaman, dedi ruhu kalbine yine destek olurken..
Sadece biraz zaman.
❄️
Hava, sertti.
Mardin soğuğunun camları kristallere bulayacak kadar yoğun olduğunu anlatan buğu git gide tüm cam yüzeye yayılıyor, görüntüyü yavaş yavaş kırıyordu gözleri ile şehir arasından.. Sınır ötesinde bile güneşin emaresi arada görünse de, bu şehir tamamen kışa teslim olmuştu çoktan.. Bakışları önünde gerçekleşen detaylarla dolu görüntüyü izlemeye devam ederek elindeki içkisini tekrar içti Serhad. Bedenini sıkan takım elbisesinin yakasını genişleterek boğazını yakmasına izin verdi asitli sıvının.
Akşam hava kararmaya yakın konağa gelmiş, annesine fırsat bile vermeden gerisin geri şirkete gelmişti. Birkaç saat içinde toparladığı izlerinin ardından kalan üç beş dosyanın daha incelemesini yapıp şirketin biriken işlerini bitirmiş olacaktı. Silah sesinin çınladığı kulakları bu sessizliğe alışkın olmadığını uğuldayarak belli ederken, arasına karışan başka bir ses sezdi saniyeler içinde..
Bazen ufak bir gülüş..
Bazen konuşan, ince yoğun bir ses..
Korktuğu şey yine başına sorgusuzca gelirken, günlerdir sırf buna maruz kalmamak için operasyondaydı. Yine de kaçışının olmadığını daha da beynine işleyen ses, kısılarak yok oldu. Mavi gözlerinin içine kol atan kızıllıklar, ihtiyaç duyduğu sesin yokluğu ile ne ara kapattığını bile farkedemeden aralandı. Haznesine anlık düşen buğulu camdaki görüntüsü olurken, dağınık saçlarına gelişi güzel vurduğu tarak, üzerine öylesine giydiği gömlek ve kumaş pantolonunda gezindi. Belindeki iki silahını kemerinin dar köşesinde yeniden hissederken, yorgun bir bakışla ayırdı gözlerini kendi silüetinden..
Baktıkça, kendi halinin yansımasını gördükçe sadece öfkeleniyordu. Günlerdir öyle küçük şeylere sinirleniyordu ki, bulduğu sebepler ve Yavuz ile yaptığı sayısız kavgalar geçti gözünün önünden bir anda.
Bakışları doğrudan masadaki kalan birkaç dosyaya döndü bitkin bir halde. Bedeni şirketteydi; mantığı, akşam toplanacak olan aşiret yemeğindeydi.. Fakat beyni, yerini kalbinin başucunda çoktan belli etmişti. Yoktu sanki.. Olacak olanları düşünmek, bir yol bulmaya çalışmak onu daha da yoracaktı ve bunu bilircesine kalbinin arkasına saklanmış, uzaktan izliyordu ne yapacağını..
Oturarak önüne eğdiği başını elleri arasına aldı.. Tüm dikkatini toplamaya çalışarak son dosyalardan birini daha çekti önüne. Aynı anda gömleğinin bir düğmesini daha gergince açarken, gözlerini sıkıca kapatıp açtı ağrıyan başını susturabilmek için. İkinci sayfaya geçen bakışlarını bölen kapı sesi olurken mavi gözleri yorgunca kapıya döndü.
"Gel!"
İçeri giren adamının saygıyla karşısına geçmesini, bakışlarını doğrudan gözlerine sabitlemesini izledi. "Öğrendin mi?"
"Öğrendim ağam," dedi emin bir sesle. "Bir hafta önce Hamza Bey, Hasan'ın peşine adam takmış. Sizin emriniz üzerine biz zaten takipteydik, görünürde bir ses soluk yok gibiydi ancak sonradan farkettik görüştüklerini. Hasan, bizi atlatarak Hamza'nın aracına binerken yakaladık ama belli etmedik. O arada da siz aradınız, emri verdiniz. Ben Hamza arabadan iner inmez sıktım ama bir şey oldu, sıyırdı şerefsizi."
Önündeki dosyayı kapatarak arkasına yaslandı Serhad. "Kaç dakika sonra?"
"Ağam en fazla 15 dakika geçti geçmedi siz aradınız. 15 dakika içinde bir şey anlatmış olma ihtimali sizin nezlinizde ne olur bilmem."
"Fırat," dedi gözlerini kapatarak. "Iskalamaman gerekiyordu!"
"Özür dilerim ağam, " dedi mahçup sesiyle delikanlı. "Konum çok iyiydi ancak kalabalıktı. Çocuklar vardı, susturucu taktım fakat..."Devamı yoktu.
Başını bastırarak ensesini ovaladı koltuk başlığı ile. "Göründün mü?"
"Kimse görmedi," dedi yine emin bir sesle. "Zaten herkes Hamza ile ilgilendi. O kargaşa da Hasan'ı aldı bizim çocuklar, depoya kaldırdık. Hamza'nın sağlık durumu ise, boynundaki kesik haddi sayılır seviyedeymiş. Sol boynu yerine, sağ boynunun aynı noktasına isabet etmiş olsaydı ölürdü, demiş doktor. Şimdi konağa getirmişler ama yine de herkes senden şüpheleniyor ağam, aşiretin içinden sesler yükselmiş. Herkes sizin aranızdaki düşmanlığın kan davasına yol açacağını söyler durur. Bu akşam ki toplantıda bu yüzden toplanıyor. Ve," derken derin bir nefes aldı başını iki yana sallayarak. "Hamza ve Rasim Ağa ayarlamış bu işi."
Güldü Serhad. "Ölümle burun buruna geldi, daha hala derdi benmiymişim?"
Başını iki yana salladı Fırat. "Yanındaki adamımızdan duyduğuma göre," derken bakışlarını kaçırdı. "Bu sefer, daha da ipin ucu kopmuş ağam. Hamza'dan önce Rasim Ağa da bir ayaklanma var gibiymiş. Çok öfkeli ve bütün her yere haber salmış. Bir şeyin peşinde ama neyin peşinde olduğu daha belli değil."
"Bu akşam öğreneceğiz bakalım," dedi yerinden kalkarken Serhad. "En azından göreceğim manzaranın, keyfimi biraz yerine getireceğine eminim.." Fırat da başını sallayarak kenara çekilirken kabanını geçirdi sırtına. "Masadaki dosyaları al, konağa bırak, benim odama."
"Nasıl isterseniz ağam," dedi masaya uzanarak kalan dosyaları alırken. Havanın yavaş yavaş karardığını farkederken, adımları hızla odadan çıkarak asansöre ilerledi. Bu akşam ki toplantıyı da atlattıktan sonra, son iki işi daha kalıyordu.
Sonrası ise, en güzeliydi.
***
"Hoşgeldin Serhad Ağa."
Mavi gözleri, adımını attığı divanın geniş yapısında, altın kaplamanın hakim olduğu süslü duvarlarında gezindi bir süre. Rizvan Konağı, yine her zamanki gibi göz boyuyordu. Bakışları hızla tanıdık birkaç yüzde ve imalı sözlerde gezinirken gülerek yerine, en başa oturdu Serhad. "Hoşbulduk Gawer Ağa," dedi yüzündeki imalı gülüş ile her zamanki rahat tavrını takınırken. "Evlendiğini duydum, hayırlı olsun." Toplantı, onun konağındaydı.
Gawer Ağa bakışlarını gözlerinden ayırmadı. O an bakışındaki süzgeçleri sezen zihni hızla kendini korumaya alırken, bir şeyler anlamaya çalışmasına izin verdi.. "Darısı sana Serhad, bekliyoruz hayırlı haberlerini bakalım.. Daha yok mu?"
Gülerken arkasına yaslanarak bacağını, diğer bacağına yasladı. "Sen daha bu yaşta 4. eşini alırken düşünüyorsun da, ben yapacağım tek evliliği düşünmeyeyim mi Gawer Ağa?"
Gewar ağa gülerek arkasına yaslandı divanda. "Sana kaç yıldır deriz, daha hala düşünür müsün?"
"Benim karım olmak kolay değil," dedi yan bir bakış atarak. "Sinirli bir adamım ben," derken gözlerini kıstı. "Ne zaman, nerede ne yapacağım belli olmaz benim. E bunu her kadın da kaldırmaz haliyle."
Gewar ağa tekrar güldü. "Dengesiz hallerini kabul ediyorsun yani?"
"E tabi," dedi Serhad yamuk bir gülüşle.. "O yüzden alacağım kadına da yazık etmek istemem, haksız mıyım?"
"Bize alacağın kadının huyu suyu değil, doğuracağı çocuk önemlidir Serhad ağa.." dedi bir başka ses..
Amcası..
Divan girişine dönen mavileri hızla kapı ağzında görünen amcası ile kısıldı. Yüzündeki nefreti açıkça okurken, aynı anda arkasıdaki hareketliliğe döndü bakışları. Tekerlekli sandalyede oturan Hamza'yı farketmesiyle şaşkın bir soluk bıraktı dudaklarından. Tepkisini gizli tutarken, arkasındaki birkaç adam ve özel korumada gezindi bakışları. "Amcaoğlu," dedi yerinde daha da rahst otururak boğazını temizlerken. Gelmesini beklemiyordu. "Geçmiş olsun, duyduğumda çok üzüldüm."
Yüzüne öyle büyük bir kinle bakıyordu ki, yüzünü sıktıkca acısı yüzünden saniyeler sonra buruşturuyordu. "Bende çok üzüldüm amcaoğlu," dedi sesi fazla kısık çıkarken. Bir anda yüzündeki kin, yerini kurnaz bir gülümsemeye bıraktı. "Ayrılık acısı çekiyormussun, geçmiş olsun(!)"
Sıkı bir küfür yuvarlandı dudakları arasından Serhad'ın.
Mavi gözleri kısılarak yüzüne alayla bakan gözlerine döndü hızla. Çenesini hırsla sıkarken, yüzünün aldığı şekli keyifle izlemesiyle yumruklarını sıktı. Dudaklarını bir şey demek için aralamak istedi ama aynı anda başka ses doldurdu kulağını.
"Neler duyuyoruz Serhad Ağa," dedi Gewar Ağa hayretle. "Evliliğe bu kadar uzak bir adam olduğu söylerken, arkasında birisi mi var yoksa?"
"Şaşırmayın ağalar," dedi Hamza yine konuşmaya başlarken. "Size aylar önce de söylemiştim. Aşiretimizin önde gelen Serhad ağa," derken tekrar gözlerine baktı Hamza. "Normal birine değil, bi' pavyon gülüne tutuk. Anlayacağınız, soyumuzu kirletmeye ant içmiş kendisi!!"
"Serhad Ağa," dedi Gewar ağa sesini yükselterek. "Önemsiz bir konu olduğunu söylemiştin bize, yalan mı konuştun bunca ay!"
"Size hiçbir şeyin hesabını vermek zorunda değilim," dedi başını çevirip Gewar Ağa'nın yüzüne öfkeyle bakarken. "Üstelik konuşulacak bir mevzu değerinde bile değil. Hamza'nın dilindeki sözlerin eleksiz sarfedildiğini bilmezmiş gibi konuşmayı kesin karşımda!!"
Gewar ağa hızla Hamza'ya döndü. "Bu akşam burada sana yapılan saldırıyı konuşmak için toplandık Hamza. Eğer derdin kucağındaki taşları dökmekse, başlamadan bitsin toplantı!"
Mavi gözleri kısılarak tekrar Hamza'ya dönerken, aşiretin en yaşlısı Nejat Ağa, bastonunu yere vurdu sinirle. "Hamza'ya yapılan saldının önemi kadar, Serhad Ağa'nın sorumlulukları da önemlidir. Süresinin azaldığının o da farkındadır," derken yaşlı kurtun gözlerine döndü Serhad sıkıntıyla. "Keza, babasının yerini başkasına vermek zorunda kalacak bu gidişle!!"
Gözlerini sıkıca kapatarak dudaklarını konuşmamak için birbirine bastırdı. Oturuşunu düzelterek omuzlarını gerdi sabırla.
O boynunu, bu sefer şansa bırakmayacaktı...
"Düştünüz mü bu işin peşine?" Dedi Gawer Ağa. "Şüphelendiğiniz biri var mı?"
"Şüpheye ne gerek var Gawer Ağa," dedi amcası öfkeyle. "Tam yanında oturuyor!"
Yüzüne dönen Gawer Ağa'nın bakışlarını yanağında hissederken doğrudan Hamza'nın gözlerine bakmaya devam ediyordu Serhad.
Öldürmeden önce, o çenesini sikmeyi de aklına not etti.
"Serhad Ağa," dedi Gawer Ağa. "Bir şey demeyecek misin?"
Güldü hırsla. "Kanıtlasınlar, kabul edeyim!" dedi bakışlarını çekmeden.
Hamza'nın hırsla ağalara bakmasını izledi. "Şimdiye kadar bundan başka bir söz ettiğini duydunuz mu ağzından ağalar," dedi Hamza. "Arkasında iz bırakmayacağını kendisi de bildiğinden bu kadar rahat.."
Güldü Serhad yüzüne dönen Hamza'ya. Gülüşünü görmesiyle göz kırptı. "Beni bu kadar iyi tanıman gerçekten gururumu okşuyor Hamza," dedi arkasına yaslanarak gerginliğini sindirmeye çalışırken. "Umarım, o çenenin ayarını ayarlamadığın zaman da yapacaklarımı
biliyorsundur," derken başını omzuna eğdi. "Eğer bilmiyorsa-"
"HALA TEHDİT Mİ EDİYORSUN ULAN SEN BİZİ!!!" Amcası öfkeyle yerinden kalkıp bir anda üzerine yürüdü.
Önüne geçen birkaç korumasına yan bir bakış attığı istifini bozmadan. "Tehdit, benim işim amca," dedi keyifle. "Çünkü akıllı bir insan, bir şey bir kere denildiğinde anlar(!)" Derken Hamza'ya döndü tekrar. "Bu benim değil, oğlunun suçu anlayacağın!"
Rasim ağayı zorla yerine oturtan korumalar tekrar yerlerini aldı. Mavi gözleri ağaların tepkilerine kısa birer bakış atarken, gözleri hızla tutuklu kaldığı yalnız kurtta, en yaşlı ağada kaldı.
Onu izliyordu.
"Hiç babana benzemiyorsun Serhad," dedi tüm beyninin işlevini kilitleyen tek konudan giriş yaparken. "Seyit Ağa, böyle değildi."
Gözlerini kapattı Serhad.
Biliyordu.
En zayıf noktasını babası olduğunu biliyordu.
Dudaklarındaki yapmacık gülüş silinerek dümdüz bir ifade aldı yerini. "Babam gibi olmak isteyen kim ki," dedi acımasızca. "Onun merhamet edip de öldürmediği adamlarla şimdi ben uğraşıyorum !" Derken, bakışları doğduran amcasına döndü. "Daha da kötüsü ne biliyor musun amca?" Dedi tekrar gülerken. Amcasının gergin yüzünü görmesiyle eğilerek dirseklerini dizlerine yasladı. Başını iki yana sallayarak söylendi bakışlarını Hamza'ya çevirirken. "Hangisinden başlayacağıma da karar veremiyorum. Ne kadar can sıkıcı bir durum olduğunu tahmin bile edemezsin."
Alayla konuşmasına dönen bütün bakışlara yan bir ifadeyle baktı Serhad. Bakışları yeniden amcasını bulurken, oturduğu koltuğun kenarlarını kavrayan, kendine hakim olan halini seyretti keyifle. Gawer Ağa yan tarafından boğazını temizlerken, en yakınının o olduğunu biliyordu bu divanda. Yaptığı şeylere göz yuman tek kişiydi. Amcasının ne halt peşinde olduğuna kadar her şeyin farkındaydı. "Serhad," dedi kısık sesiyle. "Kes sesini yoksa kötü olacak!"
Başını geriye atarak donuk bir bakış attı Hamza'ya. "Fazla vaktim yok zaten," dedi net bir sesle. "Konuşma bittiyse kalkalım."
"Bitmedi!" Dedi yaşlı kurt.
Kaşlarını kaldırarak ona baktı Serhad."Daha ne konuşmak istiyorsun Nejat Ağa?"
"Eğer bu işin arkasında sen varsa-"
"Eğer ben olsaydım," dedi Serhad alayla. "Emin ol ıskalamazdım."
Bunu en iyi bilen kişi, Hamza'ydı.
Sonra amcası..
Hepsinden önce ise bu divan.
"Bu Hamza'ya yapılan ilk saldırı değil Serhad," dedi bir başka ses. Bakışları soluna dönerek Viran Ağa 'yı buldu. "Şimdiye kadar yine ilk şüpheli sendin ama sıyrıldın. Bu sefer biraz zor çünkü olay yerindeki biri vuranı görmüş. Konuşturduğumuz an, pilin çekilir haberin olsun!"
Güldü Serhad. "Biliyor musun Viran Ağa," derken soluna dönerek yaslandı arkasına. "Ben güvenmediğim adamı ne yanımda, ne yakınımda tutarım. Diyelim ki adam benim adamım," dedi gözleri kısılırken. "Sence konuşur mu? Sonuçta ha siz öldürmüşsünüz, ha ben!"
İmalı sesi ile başını iki yana sallayışını izledi. "Çok tehlikeli bir adamsın, bunu hepimiz biliyoruz laki-"
"Ne kadar güzel konuşuyorsun," dedi gülerek. "Demek ki canının bir kıymeti var," derken Hamza'ya döndü. "Keşke herkes senin gibi canının kıymetini bilse(!)"
Tavrına karşı gülerek yüzünü izleyen bakışlarına odaklandı Serhad. "Bundan sonra bence sen bil canının kıymetini amca oğlu," dedi açık bir tehditle. "Çünkü bundan sonra bende kartları açık oynayacağım, haberin olsun!"
İkisinin de bakışları doğrudan kinle birbirine takılı kalırken dalgayla gülümsedi Serhad. "Öyleyse burdan çıktıktan sonra doğrudan kafana sıkabilirim," dedi alayla. "Ne de olsa kartlar açık."
"Yalnız yanlış anladın sen," dedi bir anda o da tıpkı kendisi gibi gülerek. "Ben senin dışındaki herkesten bahsediyordum(!)." dedi demesine ama Serhad kilitlenmişti.
Biliyordu. Hâlâ peşindeydi.
Çenesini öyle sert sıkıyordu ki, gözlerini birkaç saniye kapatıp açarak kendini dizginlemeye çalıştı. Ne kadar sabit durmaya çalışsa da ellerini sıkmadan edemedi. "O zaman dışarı çıkmanı bile beklememeliyim amcaoğlu," dedi bir anda Serhad. Herkes bu sözüne karşı yüzüne bakarken, bir anda ayaklandı yerinde. "Ama haklısın, yılanın başını küçükken ezmezsen, gün gelir böyle dolanır ayağına. Bu sefer suçumu kabul ediyorum(!)."
Gözlerine son kez alayla bakarken, durmanın bir anlamı olmadığını biliyordu. Durdukça sabrını zorlayacaktı ve herkesin içinde kafasına sıktıracaktı. Ayaklanan bedenine dönen bakışlardan sıyrılarak çıkışa ilerledi ancak bir anda bir başka ses duydu.
"Rasim Ağa toplanmamızı oğlu için istedi lakin, bir başka konu içinde istedi Serhad?"
Bakışları doğrudan Nejat Ağa'ya dönerken anlamayarak önce amcasına, ardından diğer yüzlere döndü. "Ne konusu?"
"Hâlâ yapamadığın evlilik.. Ya sen seç, ya biz karar verelim!"
Bir an hayretle baktı yaşlı gözlerine. "Neye?"
"Evleneceğin kadına," dedi ansızın. "Anladım ki sen divanı aklın sıra oyalıyorsun ancak unuttuğun bir şey var," derken güldü huzursuz bir hisle. "Bu divanın başı babandı; vasiyeti ise, bu divanın sonu senin olman... Son olmak istiyorsan, soylu olman gerekir. O soy sürmezse bırak sonu, bu divanda bile olamazsın, bilesin Serhad ağa!!"
***
"Oğlum?"
Mavi gözlerini cam balkondan izlediği şehrin görüntüsünden kopararak önündeki tabağa indirdi Serhad.. "Efendim?"
"İyi misin?" dedi elini yanağına yaslarken.. "İş seyahatin kötü mü geçti yoksa?"
Önündeki yemekten bir çatal aldı zorla. "Pek iyi geçtiği söylenemez!" dedi gergin bir sesle.. Hala birkaç saat önce biten aşiret toplanmasını düşünüyordu. Avcunun arasındaki yanağını sıktı engel olamadan.. "Bir hafta sonra tekrar gideceğim. Bu sefer daha uzun sürecek.."
Yüzünü yemekten kaldırmazken elini çekerek çatalı sıkan elini tutan annesine yan bir bakış attı. "Gitmeden bana net bir şey söylesen artık oğlum, en son tamam demiştin," dedi bir anda. "Sende münasip görürsen eğer içime çok sinen bir aile var.. Saygılı, etraflıca saygın bilinen bir aile.. Bilirsin belki, Urfa'dan Şiyar Aşireti.. Küçük kızları Diljar.. Pek hoş, pek hürmetli bir kızdır.. Bir görmeni isterim?"
Gözlerini kapatarak elini çekti elinin altından. Daha fazla evlilik lafı duyarsa, beyni patlayacaktı.. "Bu işe ayıracak vaktim yok anne!" Sesi, daha da fazlasını barındırsa da bastırmıştı Serhad. "Boşladım her şeyi, toparlamadan olmaz."
"Hep böyle diyorsun oğlum zaten. İllaki birkaç güne halledersin sen, hep hallettin?"
Sıkıntıyla çenesini tutmaya çalışırken çatalını bıraktı elinden. Mavileri, öfkeyle döndü annesine.. "Şimdi olmaz diyorsam," derken sesini güçlükle düz tutmaya çalıştı annesine karşı. "Demek ki olmaması gerekiyor anne! Bu konuda bana böyle yüklendiğin sürece de olmayacak. Gittiği yere kadar o aşiret illa ki bekleyecek bu işi!"
"Evlenmekte ne var oğlum," dedi şaşkınca bir anda tepkisi karşısında.. "Hayır biri var da bana mı demiyorsun sen? Bu itirazın, isteksizliğin niye anlamıyorum. Eğer varsa biri getir, tanışalım edelim.. Annesini babasını araştıralım, soralım, soruşturalım.. Ben senin gönlün kime kaydırsa ona da razıyım, yeter ki kendi yuvanı kur Havin'im gibi; çocukların olsun, bir ailen olsun istiyorum.. Silahla bıçakla ömür geçmez, onlar karın doyurmaz evladım."
Yine aynı şeyleri dinleyeceğini anlarken bir anda yerinden kalktı koca bedeni. "Neyse ann-"
"Neysesi falan yok," dedi sözünü hiddetle kesen annesi. "Ben evlenmeni istiyorum Serhad. Yaşın çoktan geçti gidiyor bile.."
Ellerini masaya dayayarak eğildi annesine. "Evleneceğim zaman illaki haberin olur zaten," dedi sakince. "Bunu düşünüp yorma kendini artık daha fazla. İnan o kadar sıkıntılı bir dönemden geçiyorum ki, düşüneceğim son şey bırak evliliği, evliliğin geçtiği en ufak bir konu bile olamaz anne!"
Sonlara doğru sinirli çıkan sesine bir bakış atmasını izledi. "Son yıllarda hep bu bahane.. Sıkıntının olmadığı an mı olurmuş, illaki olacak tabi.. Her şey gelir geçer de, bu yaşların bir daha gelmez.. 30'unu geçeceksin yakında, 40'ında mı evleneceksin aklım almıyor.."
***
Kaç oldun şimdi?"
Göğüslerini kapatma ihtiyacı ile kendini suya gömen kadına baktı Serhad derince.. Köpük artık yavaşça sönerken bakışlarını çekmedi bal dolusu gözlerinden.. Sessizce fısıldadı önündeki küçük, kırmızı dudaklarına..
"26."
26.
Derin bakışlarını çenesini kaplayan sakallı yanaklarında gezdirmesiyle elleri sorgusuzca gezindi çıplak sırtında..
"30'una merdiven dayadığın için orta yaş sendromuna girecek misin?"
Garip bir his, onunla böyle konuşmasının güzelliği ile yayıldı bedenine. Keskin mavileri yüzünde dolanırken, sert elleri kavisini sıkarak üzerine yatmasını, yüzünü, yüzüne yaklaştırmasını sağladı. "O kadar da ölmedik kıvırcık."
Sesindeki ciddilik ile gülen yumuşak yanaklarına, kıvrılan dudaklarına indi mavi gözleri.. Zihninin içinde birbirine dolanan binlerce düşüncenin arasında parlayan gülüşü ile anlık kapandı gözleri dayanamayarak..
Bu kadın.. Ölümü olacağını ona apaçık belli eden tek varlıktı hayatında..
Biliyordu Serhad..
Ondan utanmıyor oluşu garip bir hissi kalbinde yeniden doğururken göğüslerinin dolgunluğunu, kendi geniş göğsüne yaslamasıyla tekrar aralandı gözleri.."Niye, koca adam olmuşsun?" Dedi bir anda hala gülmeye devam eden dudakları..
Bir anda çenesi gerilirken elleri kuvvetle sarmaladı belini.."Bir de amca de, kırayım şu ince belini!" Derken bunun hoşuna gitmediğini hissetti Serhad..
Aralarındaki yaş farkını tarttı zihninde bir an..
6 yaş, onun için çok muydu?
Sinirli sesine seslice gülmesiyle yine düşüncelerinin bulanıklaşarak sadece ona odaklandığını hissetti beyninde.."Anladım," derken saçlarının omuzlarından, göğüslerine kaymasını seyretti.. "Yaşlandığını kabul edememe sendromuna girmişsin sen."
Yanaklarını inceleyen mavileri hoşnutsuz bir bakış attı bal gözlerine.."Hoşuna gitti bakıyorum da!"
Büyük elleri arasında ezilen tenini daha sıkı kavrayarak dudaklarına yaklaştı istemsizce öperek onu susturmak için ama tüm isteğini söndüren sözünü duymasaydı eğer..
"Yaşlanman mı?"
🔥
Zamanın içine sığan binlerce anı olurdu.
Binlerce kalıntı arasında böylesine net hatırladığı hatıralar karşısında bir an hayrete düştü Serhad.. Gülüşüne, tepkisine, en ufak bir bakışına kadar hatırladığı anıların biri daha zihnini alaşağı ederken, yutkunamayan bedeninin tıkandığını, zamanının geldiğini hissedermiş gibi ona bir kez daha hatırlatmasını izledi öylece..
Bakışları bocalayarak yemek masasında gezinirken, elleri stresle ayrıldı dayandığı masadan. Doğrularak arkasını döndü annesinin yüzündeki sarsıntıyı görmemesi için... "Yalnız bilmediğin şey şu anne," dedi garip bir tonda aklını da kalbini de dolduran kadının görüntüsünü hala silmeye çalışırken... "30'una merdiven dayamış bir adam, senin seçtiğin o kıza fazla gelir.." Derken annesine bir bakış attı omzunun üzerinden.. "O yüzden sen bu işi irdelemeye bırak artık.. Bıçak kemiğe dayandığı zaman birini bulur, resmi bir nikah yaparız, konu kapanır."
Dedikleri karşısında şaşkınca aralanan bakışlarını hissederken bir cevap vermesini beklemeden odasına yürüdü Serhad. Biliyordu, irdeleyecekti. Düşünceleri daha da dallanıp budaklanacaktı ama şimdi olmayacaktı bu iş. Bu kadar dağılmışken, bu kadar hazırlıksız olacağını kestirememişken bir de evlilik meselesini kaldıramazdı bedeni.
Gözlerini ovalayarak kapısını kapattı hızla. Üzerindeki gömleği çıkararak yatağa attı rahatlamaya çalışarak. Derin bir soluk bedenine girmesine rağmen çıkmak bilmezken, anlık duraksayan bedeni öylece yatağın ucuna yığıldı. Hamza'nın sözleri beyninde dört dönerken, içindeki sıkıntıyı atmaya çalıştı. Tamamen bedenini bırakarak yatağa uzanırken, uzun zaman sonra kendi odasının tavanını gördüğünü farketti. Aynı anda yıllarca aşina olduğu tavan aklına gelirken, en ince noktadan bile aklına sızmasını durdurmaya çalıştı Serhad. Gözlerine bastırdığı parmaklarıyla görüntüyü silmeye çalışırken, bu sefer de gözlerine masaj yapmasını geldi aklına..
Dudakları yaşadığı sarsıntı ile aralanırken başını iki yana salladı. Hayretle en ufak bir hareketinde aklına gelmesine izin verdi durduramayacağını bildiğini hissederek..
Bir an kendi bedeninin yatağın sol tarafında olduğunu farketti.
O, hep sağ tarafta yatardı.
Çünkü soluna dönerdi.. Üzerine yattığı koca bedenini yaşatan kalp değil, kendi küçük kalbi olurdu..
Gözlerini tekrar kapatarak düşündü Serhad. Tüm görüntülerin üzerine nasıl ilerleyeceğini, ne yapması gerektiğini..
Daha bu saatten sonra ne yapabileceğini..
Sıkışıp kalan hayatı içinde ilk kez nefes alamadığını hissetti. Böyle olacağını en başından kestiren mantığı ilk kez duraksamıştı. Onu bu hayata sokmayacaktı evet ama onun hayatında olmadan nasıl yaşayacaktı bilmiyordu Serhad. Alışmıştı. Bağlanmıştı.. Bedeni bile onun için yaşıyor gibiydi.. Yorgun düşen bedenini uykuya teslim etmek istedi. Başka türlü sakinleşmeyeceğini biliyordu çünkü.. Aklını susturmanın tek yolu, uykuydu. Doğrularak halsiz bir bakış attı banyosunun kapısına..
Kendi banyosunda bile doğru dürüst duş almamış biriydi o. Düzeni, o kadının düzenine ortaktı sanki.. Sızlayan göz kapaklarının yorgunca kırpılışını hissederken son kez derin bir nefes alıp ayaklandı oturduğu yerden. Pantolonunu çözerek sıyırdı bacaklarından. Adımları banyoya girerek duş kabinini açarak girdi içine. Suyu hep alışkın olduğu dereceye getirdi hızla.
Fazla sıcak..
Onunla sıcak duş almaya alışmıştı.
Öyle narin bir bedeni vardı ki, ılık su bile olsa ürperiyor, sıcak su olmadan rahat edemiyordu. O anlar gözünün yine yine gelirken durdurmadı Serhad..
O görüntüsünü deli bir istekle izledi..
Boğazına dizilen binlerce hisle devam etti beynini iyileştirmeye..
Biliyordu. Bildiği tek bir şeyi ona sürekli kabullendirmek zorunda bırakan kalbini ilk kez susturma gereği hissetmedi. Onu görmeden devam etmeyecekti. Hayatında daha da kötü şeyler olacaktı ama ilk iş.. Onu görmekti.
Tenini yakan su bedenine dağılırken gözlerini kapatarak dinlenmek istedi. Dinlenmek, nefes almak, biraz olsun sakinleşebilmek istedi.. Ellerini kabine yaslayarak ıslanan saçlarının gözlerine kaymasını, uzadığını farketmesini sağlamasını izledi.. Tıraş olması gerekiyordu..
Kendine gelmesi gerekiyordu..
Bir şeyleri, artık yoluna koyması gerekiyordu..
Yıllarca ertelediği şeyleri, başarması gerekiyordu..
Dudakları arasından su damlalarını geri iterek saçlarını geriye yatırdı yıkamaya başlarken.. Aynı anda saçlarını karıştıran parmaklar yine gözlerinin önüne gelirken, ince parmaklar yerine kendi parmakları geçti bu sefer.. Onun yumuşak dokunuşlarının yerine kendi sert dokunuşları aldı.. Pervasızca ovaladığı köpüğü geriye yatırırken durulayarak bedenini hızla sudan geçirdi.. Bir haftanın sonunda sıkça su gören bedeninin rahatlığı ile suyu kapatırken, havlusunu beline dolayarak çıktı banyodan. Saçlarını kurulamak için aldığı havluyla yüzünü silerken umursamazca saçlarını sildi.
Dolaba ilerleyerek altına bir eşofman geçirirken gerisin geri yatağa ilerleyerek üzerindeki kıyafetleri kenara attı. Havluyu da kenara bir yere koyarken dağınık halini yine umursamadı. Yıllarını geçirdiği kadının bilmediği birkaç şeyden biri de buydu.. Dağınık bir adamdı.
Daha fazla ışığı kaldıramayan gözleri ile kapayarak yatağa attı kendini beklemeden. Yastık gören bedeni anında uyuşurken kolunu sol tarafa attı kendine engel olamadan..
Aptaldı.
Aptal, korkak ve fazla mantıksız hareket eden beynine okkalı bir küfür savurdu saniyeler içinde..
Maruz kaldığı engellerle nasıl baş edememişti, nasıl üstesinden gelememişti aklı almıyordu..
Ve hâlâ gelemiyordu da..
İntikamı, hırsı, emaneti hâlâ yarımdı..
Hesaplar bitmemiş, yolun sonu görünmemişti.. Bir hafta sonraya hiçbir iş koymamak için, bu bir hafta gece gündüz çalışacak, geriye hiçbir tereddüt bırakmadan kafasını dinleyecekti. Bir an bu düşüncenin beyninde nasıl böyle tek düze gelişebildiğini sorguladı. Onu arıyor olmak, onun yanına gidecek olmak sanki elinde değildi. Beyni bunu kuruyor, çiziyor ve o da yaşıyor gibiydi. Ardı ise kocaman bir boşluktu. Gözlerini hissettiği yorgunluk ile hızla kapatırken yüz üstü dönerek yüzünü yastığa gömdü. İhtiyacı olan uykuyu hızla kavrayan bedeni uyuşurken aynı anda kulağına bir ses geldi.. Açıkta olan gözü hızla aralanırken yorgun bir bakışla kaldırdı başını yastıktan. Titreşim sesi gelmeye devam ederken telefonunun çaldığını farketti.
Zorla kalkan bedeni yatağın köşesinden yere düşen pantolona uzandı. Cebine sıkıştırdığı telefonu eline almasıyla titreşimin kesilmesi bir oldu.. Bakışları ekrandaki cevapsız çağrıda gezinirken kilidi açarak arama kaydına girdi. Aynı anda yerine bir mesaj bildirimi gelirken Mahmut'un günlük attığı rutin bir mesaj olduğunu gördü.
*Gönderen; Mahmut
- Abi yeni bir gelişme var.
Gözleri okuduğu her kelimenin üzerinden birkez daha geçti dikkatle.. Kalbi, bir sorunun olup olmadığını merakı ile derin bir sarsıntı yaşadı ansızın.. Yorgun mavileri mesajın arkasından atılan diğer bir mesaja kaydı hızla..
-Yazgı Hanım bir işe girdi ve ayarladığımız evden çıkmaya hazırlanıyor. Ne yapalım?
Gözlerini sıkıca kapatırken çenesini öfkeyle sıktı. Derin bir nefes alıp mesaj yerinden çıktı hızla. Arama kaydına girerek birkaç saat önce aradığı isme yeniden tıkladı. Bu kadar acele edecek ne vardı, merak ediyordu.
Bal Kuyusu Kıvırcığım Aranıyor...
Onu nasıl kaydedeceğini bile bilememişti. Bal Kuyusu yazsa, kıvırcığın boynu bükük, kıvırcık yazsa, kuyuların boynu bükük kalıyordu..
Bir an kendi kendine saçmaladığını hissederken onu arıyor olmanın garipliğini, gün içinde ikinci kez yaşadı. Boğazını temizleyerek telefonu açmasını bekledi. Çalan telefonun açılmamasıyla ısrarla bir kez daha aradı Serhad. Bu saatte uyumayacağına emindi..
Bal Kuyusu Kıvırcığım Aranıyor...
Birkaç saniye geçti ya da geçmedi.. Bir ses düştü kulağına Serhad'ın..
Aramanın reddedildiğini belli eden bir ses..
***
| Elzem: Vazgeçilmez |
Tamam kızmayın, bir dahakine açacak. Ya da belki de Yazgı arar kim bilirajajaj
Sizce ne konuşacaklar?
Konuşacakları konu ne olabilir ki?
Yazgı nasıl davranmalı?
Ve Uraz? Sizce nasıl biri çıkacak?
❤️💥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top