21. BÖLÜM | "BİR SEN..
▫️♣️▫️
...bir de silahlar Bal Kuyusu.."
| S. H.|
"Düzen, kuruluydu evet.. Ama benim hayalim, baştan kurmaktı..."
| Y. Ş. |
▫️♣️▫️
Sessizlik..
Dünyasına dahil olan ikinci şey, boşluktan sonra, koca bir sessizlik olmuştu belki de.. Başını çevirdiği her noktada, zihninde hareket eden onlarca görüntü arasında koskoca bir sessizlik vardı şimdi.. Tüm boşlukları sessiz gürültüsü ile dolduran, binlerce insanın içinde can çekiştiği kalabalığın bile bastırmadığı yoğun bir sessizlik hakim oldu bedenine.. Dahası ruhuna.. Başka hiçbir sese geçit vermeyen zihni, tüm kapılarını sıkıca kapattı sanki ansızın..
Duymuyordu..
Bakışları, gördüğü görüntünün aksine hiçbir şeye odaklanamıyordu..
Yalnızdı..
Etrafında geçip giden insanların arasında, daha ilk gününde tek bir resme hapsolabilecek kadar yalnız, o sessizliğin içinde ölümü isteyebilecek kadar şuurunu kaybetmiş gibiydi ruhu.. Ölüm..
O bile, hafifti..
Kalbindeki o kırıcı, kanatlanmaya hazır her dalını paramparça edebilecek kadar ezici o hissi ölüm bile yok edemezdi.. Edemezdi.. Zihnini, ruhundaki hiçbir yaranın çaresi, ölüm değildi.. Olamazdı..
Saçlarına dokunan ıslaklığı, yüzünün belli noktalarına düşen yağmur damlalarını hissediyordu Yazgı.. Elinde öylece tutmaya devam ettiği telefonunun ekranına düşen birden fazla damlanın dokunuşlarını bomboş bakışlarındaki sessizlik ile izlemeye devam etti bir süre.. Ona sesini duyurmaya çalışan karşısındaki kız, bedenine hafifçe dokunup yoluna devam eden insanlar..
Bakışları, kilitlendiği tarihten çekilmemişti..
Başlayamadıkları o noktada, bitişlerini anımsayan zihni zehirli bir oku, tam kalbinin onu gizlediği köşesine isabet ettirdi kendinden emin bir şekilde..
O..
Yaptığı şeyin artçıları tüm bedenini sarsmaya devam etse de, durdurdu Yazgı hızla. Gelen her bir dalganın artık bedenini alıp savunmasına izin vermeyecekti. O rüzgarına, yokluğunda daha da artan o esintili gökyüzüne kapılmayacaktı. Bu, şimdi olmasını istediği en son şeydi yeni hayatında..
"İyi misiniz? Bir şey mi oldu?"
Karşısındaki kızın hala onu beklediğini biliyordu..
Donan gözleri, dolarak çözüldü saniyeler sonra..
Üşüyen burnunu usulca çekerek başını iki yana sallamaya çalıştı gülmek için zoraki dudaklarını hareket ettirirken. "Bir şey olmadı.. " Üşüyen parmakları hızla telefon simgesi olan kısma tıkladı. Ekranı kıza çevirerek onun yapmasını istedi hareketleri duraksadığı için. "Numaranı yazabilirsin istersen."
Kız, dolu gözlerini garip bakışları ile inceleyerek yüzündeki o farklı ifadeyi anlamaya çalıştı ama Yazgı, bu konuda artık fazla ustalaşmıştı. Gülüşü, yüzünde büyüdü. Bunu görmesi ile tereddütle telefona yöneldi kız. "Teşekkür ederim size. Bu kadar büyük bir şehirde karşıma sizin gibi birinin çıkmış olması, sanırım ilk kez şanslı olduğumun bir göstergesi.."
Kızın naif sesine karışan utangaçlık, ve bunu gölgeyen mahcubiyet ile tebessüm etti Yazgı. "Şanslı olmana sevindim."
Onda olmayan şeyin, başkalarında olması, güzeldi.
"Tekrardan teşekkür ederim her şey için," derken bakışlarını üzerindeki kıyafetlerde dolaştırdı.." Pek ihtiyacınızın olacağını düşünmüyorum ama yine de istediğiniz zaman arayabilirsiniz, elimden gelen ne varsa yapmaya hazır olduğumu bilin lütfen.."
Sözlerinin ardından Yazgı, kırıkca gülümsedi.. Başını usulca sallayarak uzattığı telefonunu aldı kızın elinden. "Tamam, görüşmek üzere.."
Kız samimi sesine karşı güzel bir tebessümle karşılık verdi. "Görüşmek üzere.."
Aksak adımları bir baş selamının ardından uzaklaşırken arkasından bakmakla yetindi sadece. Donuklaşan sıcacık bal gözleri, hüzünle tekrar telefona döndü. Kaydedilen numara ile bakışları ekrandan koparak kapanmaya yüz tutan havada gezindi bir süre. Eve gitmesi, bir şeyler yemesi ve uyuması gerekiyordu.. Neye ihtiyacı vardı, ne alınması gerekiyordu düşünmezken, adımları uysalca yaya geçidine yöneldi. Karşı kaldırımdan geldiği yönde caddeyi takip ederken, dalgın bakışları kalabalık insanların oluşturduğu kafelerde, farklı aksesuarlar ile süslenmiş mekan girişlerinde gezindi.
Tanıdık kütüphanenin köşesinden dönerken bir başka kaldırımdan devam etti aşina olduğu yola. Kabanının önünü sıkıca kapatırken, buz gibi hava da yüzünün keskin bir soğuğa maruz kalmasına, sessizce izin verdi. Saçları, esen hafif rüzgarda savrulurken, damlayan kar tanelerinin arasına karışık yağmur damlalarını hissetti teni üzerinde.. Önüne çıkan bir dönemeç daha tanıdık gelirken görüntüsü aklına kazınan apartmanın yüksekliğine baktı usulca.
Karşı kaldırıma geçerek apartman girişine yöneleceği sırada bir anda bakışları saçları arasından arkasını buldu. Adımları anlık duraksarken dudakları şaşkınlıkla aralandı. "Selam Yazgı Hanım.."
Sesini neşeli çıkarmaya zorlayan Aslan'ın üşüyen ellerini birbirine sürtmesini, ensesini kapatan kabanın içine gömülen başına baktı hayretle. Bal gözleri onun hemen yanında bakışlarını kaçıran Mahmut'u görmesiyle dudakları öylece hareket etti. "Siz-" Cümlesini, şaşkınlığını sindirdikten sonra devam ettirebildi ancak. "Ne zamandır peşimdesiniz?"
Aslan'ın Mahmut'a yan bir bakış attıktan sonra üzerine doğru bir adım atmasını izledi. "Siz evden çıktığınızdan beri.."
Bir an dediklerine şaşkınlıkla bakakalırken anlamayarak hallerini izledi Yazgı. Ardından başını yorgunlukla iki yana sallayarak apartman kapısına yöneldi adımları. Konuşacak tek bir gücü bile yoktu şu an. "Yazgı Hanım??"
Aslan'ın sesi kulağına gelirken adımları da aynı anda bedenine yaklaşmasını izledi bal gözleri. "Ne oldu?"
"O kız," dedi tamamen önünde duraksarken. "Kimdi? Canınızı sıkacak bir şey olmadı değil mi?"
Gözlerini kapatarak bir an alnını acıyla ovuşturdu. Ardından başını iki yana sallayarak telefonunu çıkardı. "Gitmeden önce bana son bir iyilik yapın," Girdiği şifrenin ardından dikkatini rehbere vermeye çalıştı ama aynı anda gördüğü şey ile, tüm bedeninin yanında zihni de dondu kaldı öylece..
Rehberde 3 kişi vardı..
Mahmut.. Nermin ve.. İsmi olmayan yabancı bir numara..
Kaşlarını anlamayarak çatarken hızla ekranı Aslan'a çevirdi Yazgı. "Bu numara kimin?"
Alacağı cevabı bilse de, teyit etmek istedi kalbi bir an. Aslan'ın bakışları numarada gezinirken, saniyeler sonra garip bir bakışı bal gözlerine gönderdi. "Kimin olduğunu, bildiğinizi düşünüyorum.."
Kirpikleri kuvvetli bir yükle gözleri üzerine kapanmak istedi ama engelledi Yazgı. Tekrar gözleri o numaraya dönerken, neden sadece numarayı kaydettiğini anlamadı. "Neden ismi yok?"
Fısıltısını duyan tek kişi, belki de sadece kendisinin olduğunu sanmıştı ama değildi..
"Sizin kaydetmeniz içindir belki.."
Aslan'ın garip ve ilk kez ciddi duyduğu sesi ile gözleri numaradan çekilirken göz içlerine vuran ağrıya rağmen baktı yüzüne. Derin yutkunuşu gözünden kaçmazken başını eğmesini, ellerini montunun cebine koymasını izledi ifadesini incelemeye devam ederken. Bakışları bir noktaya odaklanamazken, nefesini kesen varla yok arası hissettiği varlığı ile dudakları ne diyeceğini bilemeyerek ayrıldı..
Kaydetmesi için..
Sızlayan burnunun üşüdüğü için olduğuna inandırmak istedi kalbini. Titreyen bedeninin, soğuk yüzünden olduğuna inandırmak istedi mantığını.. Bulanık görüntüyü, netleştirmek için bir çabada bulunmadı Yazgı.. Bulunsa da boşa çıkacağını biliyordu.. Eli, dalgınca yeni kaydedilen numaraya tıklayarak Aslan'a gösterdi. Sesi, kırıktı. "Bu numarayı ara ve ne kadar ihtiyacı varsa vereceği hesaba o kadar para yatır."
Dediklerinin hemen ardından şaşkınlıkla açılan gözlerine baktı Aslan'ın. "N-ne?"
Numarada gezinen bakışlarının ardından şaşkın sesini duydu ama devam etmesine izin vermedi Yazgı. "Ve sorgulama. Yaz numarayı!"
Hala şaşkınca gözlerine bakmaya devam eden Aslan'ın yanına Mahmut'un yaklaştığını gördü. Tavrı çekingendi.. "Bir sorun mu var?"
Gözlerini kısarak kısa bir bakış attı yüzüne bakamayan Mahmut'un tavrına.. Ardından çekilerek numarayı tereddütle kaydeden Aslan'a baktı. "Sadece ara, hesap numarasını ve ihtiyacı olan miktarı sor. İrdelemeden(!) Tamam mı?"
Başını varla yok arası sallamasını izledi. Cebinden telefonu çıkarıp numarayı yazmasını izledi. Ardından ne yapmaya çalıştığını anlayan bakışları yüzünü buldu. "Nasıl isterseniz Yazgı Hanım.."
Kararsız sesini duysa da üstünde durmadı. İkisine de son bir bakış atarken adımları apartmana yöneldi yeniden.. Kapısını açarak tam karşıda duran asansöre ilerledi dalgın adımları. Açılan kapının ardından 7 numaraya basarken yorgun bedenini usulca aynalı duvara, başını ise yan taraftaki kısma yasladı. Gözlerini sıkıca kapatırken, zihnini bitap eden dusunceleri engellemeye bile gücünün yetmeyeceğini hissetti o an..
Düşünceleri, güçsüzlüğünü bilircesine bir anda akın etti kalbinin zayıf kapılarına..
İstila, doğrudan onu gizlediği köşelerinden başlamıştı..
Zihnini kemiren bir his tüm damarlarında peydah olurken, gördüğü numaraya gitmek için karıncalanan parmak uçlarını hissetti Yazgı saniyeler içinde.. Aklını zorlayan son hali ile şu an ne yaptığını, nasıl yaptığını düşünmeden edemedi..
Görüntüsü, katlanarak arttı ruhunda..
Usulca açılan asansör kapısının sesi ile gözlerini aralarken yaslandığı yerden yavaşça ayrıldı bedeni.. Tam karşıda duran 7 numaralı daire gözüne bir kez daha çarparken, kalbinde netliğini kazanan tüm düşünceleri kendinden emin bir şekilde gözlerinin içine baktı Yazgı'nın..
Hayatının her köşesinde, başını çevirdiği her nokta da hatırlayacağı tek şey, oydu..
Hayatını kaplayan o boşluk, onun yokluğu ile çoktan dolmuştu..
***
Yüksekti..
Gezdiği sokakların arasında belki de en yüksek binalardan birinde oturuyordu Yazgı. Önüne serilen simsiyah şehri aydınlatan ışıklar, arada yanıp sönen binlerce renkleri saatlerdir izliyordu.. Koca evde burnuna sadece tost kokusu gelirken, yeni bir evin kokusunu bastırdığı için bir anlığına mutlu olmuştu. Temiz kokan evin rahatsız edici sessizliği ile bakışlarını bitkince kapatırken, başını usulca kendine çektiği dizlerine yasladı.
Uykusu geliyordu.. Yorulmuştu.. Bal kuyuları huzursuzca tekrar aralanırken engelleyemediği bir güçle tekrar yan tarafında duran telefonun ekranına düştü.. Ardından hızla çekilmesi ise saliseler sürmüştü.. Tekrar sıkıca kapatırken büyük bir iç çekerek doğrulttu başını. Arkasındaki koltuğa yaslarken, bakışları bu sefer de şehrin ışıklarının vurduğu tavanı buldu.. Ev, karanlıktı.. Bilerek açmadığı ışıkların arasında, salondaki tüm şehri izleyebilecek şekilde dizayn edilmiş koltuğa oturmuş, bekliyordu..
Ne beklediğini sorgulamak istemedi kalbi..
Hayatında yapmadığı tüm her şey, şu an elinin altındaydı ama içinden gelmiyordu.. Gözleri ne yapacağını bilemeyerek kumandayı aradı. Televizyon izlemeyi seviyordu küçüklükten bu yana.. Dikkatini tamamen dağıtacak belki de tek şey televizyonda bu evde.. TV ünitesinin altındaki bölmede gözüne çarpan kumanda ile ayaklanarak bulduğu terlikleri geçirdi ayağına. Ev, sıcaktı ama nedensizce üşüyordu da..
Adımları ünitenin altındaki bölmeye ilerlerken eğilerek aldı eline. Bir süre bakıştığı kumanda da, mantıklı yanı ile hareket ederek kırmızı tuşa bastı. Televizyonun ışığı açıldığını belli edecek şekilde yakarken, bu sefer de televizyon karşısındaki koltuğa ilerledi Yazgı..
Kendini yorgunca bırakırken, bakışları anlık köşedeki duvar saatine takıldı..
21:25.
Kış aylarına göre fazla geç bir saat olduğunu biliyordu. Neredeyse dört saat önce hava kararmıştı ve saatlerdir yaptığı tek şey, üzerini değiştirmek, tost yapmak ve oturmaktı. Zihninde bu halini çığlık atarak reddeden tarafları dikkatle dinledi Yazgı..
Kendi de istekle reddetti bu düzeni..
Dikkatini açılan televizyon dağıtırken bir haber kanalı olduğunu gördü. Yansıyan ışığın yardımı ile kumanda da kanal değiştirme tuşlarını rahatlıkla görürken, tam değiştireceği anda bir şey duydu.
"Bir son dakika haberi ile karşınızdayız sevgili seyirciler. PKK terör örgütünün haince planladığı suikast sonucu sınır harekatında bir karakol ve üç askeri araça saldırı düzenlendi. Saldırı sonucu maalesef 3 askerimiz şehit oldu.-" Konuşan kadına bir an bakakalan Yazgı kalbinin tam orta yerinde koca bir eziyet hissetti. "Aynı anda Kuzey Irak'ta, PKK örgütüne mensup üst düzey 3 kişinin daha etkisiz hale getirildiği ve özel hareket ekiplerince Türkiye sınırına ulaştırıldığı bilgisi paylaşıldı Milli Savunma Bakanlığı tarafından. "
Gözleri bir an olsun ekrandaki askerlerden ayrılmazken, kırpmadan izlemeye devam etti gösterilen görüntüleri.
Öğrendiği gerçeklerin ardından şu an maruz kaldığı hissi düşündü Yazgı..
Asker bile olmayan adamın askerlerin arasında olmasını düşündü bir an..
"Aynı saatler içinde Mardin Şehir merkezi içinde PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yapan fakat ismi açıklanmayan bir aşiret mensubuna da saldırı düzenlendiği öğrenildi. Sağlık durumu henüz kamuoyuna paylaşılmazken, şehitlerimizin cenazeleri memleketlerinde defnedilmek için yola çıktığı haberi geldi sayın seyirciler.."
Devamında gösterdikleri resim ve videolar şehirlere ait olduğunu anlarken, dolu bakışlarını usulca yerdeki halıya düştü. Bedeni bomboş bir çuval gibi arkasına yaslanırken tekrar büyük ekrana döndü bakışları.. Göz kapaklarını kırpmasına gerek kalmadan düşen bir damlanın yanağını hızla geçerek yeni giydiği kazağın yumuşak dokusuna dan hissetti. Yanağındaki yolu takip eden ıslaklık bir anlık parmak uçlarına takılsa da, durmadan ilerlemeye devam etti hızla..
Bir an zihnini zorlayan sözleri aklına düştü..
-Asker değilim. Olmam için de kimliğe ihtiyacım yok.
Şehit olsa, haberlerde bile çıkmayacaktı..
O, kayıtlı bir asker bile değildi..
Bir an titreyen elinin sıkıca kazağını kavradığını farketti. Bakışları tereddütle yan koltukta kalan telefona dönerken, yutkunarak bedenini harekete geçirmek istedi. Yerinden bir anlık kararla kalkarken eğilerek aldı telefonu eline. Hızla rehbere girerken gördüğü isimsiz numarayı inceledi. Hala doluluğunu gideremediği bakışları görüntüyü bulanıklaştırsa da gerisin geri yerine oturdu sersemce.
Parmağı, kontrolü dışında numaraya dokunmak üzereyken bir anda çalmasıyla şokla kaydı telefon elinden. Korkuyla elini kalbine bastırırken yere düşen telefonu hızla aldı eline. Kalbinin sesi istekle kulaklarında çınlarken isimsiz bir numara görme isteği ile ekranda gezindi ama beklediği şey olmamıştı.
Nermin Arıyor...
Derin bir nefes alarak aramayı cevaplamasıyla kulağına götürdü telefonu.
"Merhaba?"
Çekingen sesinin ardından duyduğu naif ton ile dalgınca gülümsedi.. "Merhaba.."
"Şu an ücret yatmış hesaba. Bir adam aradı ve o halletti sanırım?"
Bakışları dingince kucağındaki elinde gezindi. "Evet, o halletti. "
"Anladım. Tekrar teşekkür etmek için aradım. Biliyorum çok fazla teşekkür ediyorum ama elimden başka ne gelir bilemiyorum.."
Yorgun sesini hissederken başını iki yana sallayarak burnunu çekti Yazgı dolu gözlerine inat.. "Bir şey gelmez.."
Şimdilik..
"Yine de her konuda bir telefon kadar uzağınızda olduğumu bilin lütfen."
Samimi sesine gülümsedi Yazgı. "Teşekkür ederim."
"Daha fazla meşgul etmeyim o zaman ben sizi. İyi akşamlar size."
Söylediklerini kabullenerek arkasına yaslandı Yazgı. "İyi akşamlar.."
Bir şey beklemeden telefonu kulağından indirirken, kapatarak kenara koydu. Yorgun bedenini hissizce yastığa bıraktı Yazgı usulca. Dizlerini kendine çekerek sıcacık evde donmamak için kendine sıkıca sarıldı. Saat, 21:40 idi..
Sabah olur muydu, bilmiyordu..
***
| 3 YIL ÖNCE | 18 Ekim 2019 |
Boğucu bir hissin peydah olduğu her kalp sıkışıp kalırdı sol yanında insanın. Farklı duyguların sığamadığı, kalıbını beğenmediği küçük kalbinde dört yana birden çarptığını, çarptıkça nefesinin kesildiğini hissederdi çaresizce.. Kabullenmekten kaçtığı her şey, varlığını reddettiği tüm duyguların arasında çoktan savaşı başlatır, bedenini haberi dâhi olmadan ele geçirirdi sinsice.
Duygular, acımasızdı...
Gerçeklik ile arasına uçurumlar koyabilecek kadar cesur, o uçurum kenarında yıllarca bekleyecek kadar da korkaktı..
Korkak..
İnsanların kaçtığı tek şey, korkuları değil miydi zaten?
Yazgı'nın da öyleydi..
Kalbindeki o savaşın, bedenindeki o çoktan tüm her yanını saran duygunun ölümcül cesaretiydi korkusunun nedeni.. Bal gözleri, korkunun arasındaki tüm cesareti ile kollarında olduğu, saatlerce uyuyan ve hala uyanmayan adamda gezindi yine.. Sessizliğin kilit vurduğu heybetli bedeninde öylece nefes alıyordu saatlerdir.. Sabah daha güneş doğmadan geldiğini hissetmişti odaya.. Doğrudan yanına sokulduğunu, kollarına çekildiğini varla yok arası anımsarken uykusuz bedeni onu beklermiş gibi akşama kadar uyumuştu kollarında..
Omzuna yaslı başı sayesinde yüzü tamamen görüş açısında kalırken, siyahın yer edindiği kaşlarını, sakallarını, saçlarını izlemeye devam etti güneşin odasını terkeden son ışıklarında.. İkisinin de bedeni birbirine dönüktü. Sıkı kolları kavisini dakikalar ara ile daha da kavrarken, bacaklarının birbirine umursamazca dolanışını hissetmişti uyanırken.. Uyandığında ise güneşin yeni yeni kaybolduğunu farketmişti.
Bir gün daha, bitmişti..
Derin, onu rahatsız etmeden bir nefes bıraktı Yazgı. Başının altından uzattığı kolu sayesinde omzuna rahatça yayılan başı, nefesini her aldığında kaslı göğsü sütyen giymediği için yumuşak göğüslerine çarparken, nefesinin vurduğu yüzüne bakmaya devam etti bir saniye olsun çekmeden... Bir an bu durumun artık ne kadar sıradan olduğunu düşündü..
Yazgı bu hayatta çok az şeye alışmıştı..
En başını kollarındaki adam, sonralarını ise, onun yaşattıkları çekiyordu..
Onunla uyumak, korkusuzca karanlık odaya gözlerini kapatmak, belki de vazgeçemeyeceği tek şey haline gelmişti.. Her dokunuşundaki o hissettiği bulanıklık, tüm sesli düşüncelerini bastıran huzur.. O anlarda ona dair tüm kırıkları, tüm beklentileri yok oluyordu sanki.. Bunu ona hatırlatan düşünceleri ise susuyor, sessizce bir köşeye çekilip bedenini serbest bırakmasını bekliyordu sert dudaklarının..
Bal gözleri, uyumadan önce belli belirsiz kuru dudaklarına dokunan buz gibi tenini anımsadı..
Aralık teni arasından aldığı nefesler, her döngüsünde kendi dudaklarına çarparken, birbirine dokunan burunlarına baktı bir an tebessümle.. Zihni usulca fısıldadı kıyametleri..
Bu kadar zor olmamalıydı..
Olamazdı..
Başka bir hayatta, bambaşka bir odanın içinde onunla böyle olmak..
Bir an dudaklarını terkeden tebessümün yerini usul bir sızı aldı. Bu hayatın aksine bambaşka bir hayatları, bambaşka bir düzenleri olabilirdi.. Kalbi ise zihnine en hazır cevabını ufak bir tekleme ile verdi.
Nedenini sorgulamayı bırakmasını ve artık kabullendiğini fısıldadı..
Zihni, bunu reddetti..
Onunla olmak, hayatındaki her şeyden daha özeldi artık Yazgı için.. Hangi hayat olursa olsun kabullenmek zor değildi ama yaşadığı şey de.. Bu, olmamalıydı..
Dolu bal kuyularında biriken tüm hisler, o yoğun hüzne rağmen sevgiyle gezindi her noktasında.. Dudağının sağ köşesindeki belirgin bende, göz kenarındaki hafif yara izinde, kemikli burnunda.. Sakal tıraşının geciktiğini, yanaklarını kaplayan siyah renginin yoğunluğundan anlarken belindeki koluna yaslı elini duraksızca yanağına getirdi. Yanağının çizgisinde gezinen parmak ucu usulca çenesindeki uzun sakalına ulaştı.. Bakışları parmağının gezdiği her noktayı apayrı bir hisle incelerken hafifçe belini sıkan kalın parmaklarını hissetti ansızın..
Uyanmaya başladığını anlarken parmağını teninden kopardı sakince. Ardından bakışları, tam karşısındaki duvar saatine kaydı.. Saat, 5:30 idi.. Hareketlenen kirpikleri ile bakışlarını gözlerine çevirirken o simsiyah yoğunluğun arasından görmeyi istediği mavi dalgalarını özlemle bekledi Yazgı.. Siyahın ve mavinin karıştığı her ton ayrı kalbini ele geçirirken saniyeler içinde kalbi bir kez daha karşılaştığı görüntü karşısında tüm duvarlarını yıktı kollarındaki adama karşı..
Kısık, yorgun bakışlarının arasından görünen çakır mavilerine uzunca baktı sıcacık bal gözleri.. Kavisindeki kolu, kollarında olduğunun gerçekliğini ölçer gibi hafif tenini yoklarken, pijama üstünü sıyırarak çıplak tenine ulaştı sıcak eli.. "Kıvırcık.."
Uykudan yeni uyandığını belli eden kalın sesi, hafif mahmur çıkarken, tarazlı tonuna düşen bal gözleri ardından tekrar baktı mavilerine.. "Sonunda uyanabildin.."
Yine aynı tavrına bürünen haline garip bir bakış atmak istese de, şu an gözlerinden gözlerini çekmek, onun için imkansızdı.. "Saat kaç?"
Hala yerinden hareket etmezken uzunca yüzüne bakmasını izledi bakışlarını kaçırarak duvar saatine bakarken. "18:00"ya geliyor."
Dudaklarına inen bakışlarının yavaşça çenesine, oradan da birbirine yaslı bedenlerinden dolayı hafif görünen göğüslerine inmesini izledi.. Pijama üstünün açık gerdan kısmı aşağı kaymasından dolayı biraz daha çıplaklığı açığa çıkarken derin bir nefes alarak başını omzundan kaldırarak bir anda boynuna sokmasını izledi.
"O telefon 10 dakika içinde çalacak ve beni yine delirtecek Bal Kuyusu..-" Elinin, çıplak teni üzerinde sürtünerek göğüslerine kaymasını hissetti bir an. "O yüzden önce senin beni delirtmen lazım ki, fazla sinirlenmeyeyim?"
Avcu bir anda tam göğüs kenarına denk gelirken kolunu bastırarak durdurdu onu Yazgı. Hareketine karşı dudaklarının baskısını sıcak boynunda hissetti.. "Kim arayacak?"
Burnunu tenine sürterek öpücüklerini kondurmaya devam etti bir süre. "Senin koynuna girdiğimi hisseden tek bir kişi var hayatımda."
Yavuz..
İsmini birçok kez aramasından dolayı ezberlemişti ve dediği gibi her geldiğinde, en olmadık anlarda bile arıyordu.. Bir an gülmeden edemedi. Gülüşünden hareketlenen tenine sürttü sakallarını.. "Niye arayacak yine?"
Başını hafif kaldırarak yanağını ile boynu arasındaki çene kemiğinde gezindi dudakları. Aynı anda kolunu es gecen parmakları çıplak göğüslerine çoktan ulaşmıştı. "Senin dibinden uzaklaştıracak bir şey olduğu kesin!!"
Hafif sinir sezdiği sesi öpücüklerine engel olmazken çenesindeki dudaklarını, hafifçe dudağının kenarına sürttü. "Çok mu önemli?"
Bir an kapalı gözlerini ansızın aralamasını izledi. Beklediği tepki tam olarak bu olurken, mavilerinin garip bir bakış atmasını izledi gözlerine. "Fazla önemli kıvırcık (!)-" Bakışlarını bal gözlerinden çekerek bir anda alt dudağına ufak bir öpücük kondurduğunu hissetti. "Zaten aksi olan hiçbir neden beni koynundan çıkaramaz.."
"Önemli olan ne pek-" Bir anda alt dudağını kavrayan dudaklarının amacının tamamen onu susturmak olduğunu anlarken, yine aynı sorudan aynı kaçışı sergilediğini farketti. Yumuşak öpücüğü bir süre sonra sonlanırken bu sefer de üst dudağına yönelmesiyle başını hafifçe çevirdi Yazgı. "Beni nereye kadar susturacaksın?"
Sinirin kol attığı sesi tonunu alaşağı ederken mavilerinin kısık bir bakış atmasını izledi yüzüne.. "Gittiği yere kadar kıvırcık.."
Yüzünün hizasına tekrar gelen dudaklarından tekrar kaçmak istedi ama aynı hızla üst dudağını kavrayan dudaklarını hissetti. Belindeki eli kavisini karnına tamamen çekerken, dizini bacaklarının arasına yaslayarak üzerine çıkmasına baktı bir an. Öpüşü bu sefer kısa sürmezken, daha da bastırdı başını yüzüne.. Diğer eli omuzlarındaki saçlarını çekerek yanağını kavradı.
"Ne kadar oldu?"
Bir anda geri çekilerek soru sormasıyla alacağı cevabı bilse de baktı yüzüne sorarak.
"Ne ne kadar oldu?"
Bakışları istekle gezindi saçlarını çektiği omuzlarında.. Dudaklarına yer edinen o munzur gülüşü gördü bal gözleri.. "Sevişmeyeli?"
Bir anda söylediği kelime ile gülmek istedi Yazgı..
Açık sorusu ile ne diyeceğini bilemezken yan bir bakış attı yüzüne. Aralanan dudaklarına sokulan yüzünü farkederken omuzlarından tuttu koca bedenini. "Daha bir ay-"
"Çok bile olmuş.." Aynı hızla elleri üst pijamasını kavrarken başından sıyrılan kumaşı tutamadı bile Yazgı. Şaşkınca konuştu çıplak bedeni gözü önüne serilirken.. Artık bu duruma alışsa da yine de utanmadan edemiyordu.. "Saçmalıyorsun!!"
Dağılan saçları çıplak üstüne dağılırken hafif baskısıyla tekrar uzandı yumuşak yastığa.. Bir an kolu göğüslerine gidecekken tutarak boynuna dolmasını izledi üzerine uzanırken. "Diyorum neden bu kadar özledim? Koskoca 18 gün geçmiş bile.."
Dudakları bir an duydukları ile şaşkınca aralanırken, saydığı günleri düşündü Yazgı. İki haftayı geçen sürenin her anında tekrar isteyip istemediğini anlamaya çalıştığını sezmişti..
Amacını biliyordu Yazgı..
Dudaklarından mırıldanmaları dökülmeye başlarken boynuna sokulan başının yavaşça gerdanına inmesini izledi dudaklarını garip bir sızı ile dişleri arasına alırken. O günün ardından bir daha ileriye gitmemişti nedensizce.. Bunu garip karşılayan bedeni günler sonra anlamıştı amacını aslında..
Nabzını yokluyordu..
Çoğu kez yakınlaşmışlardı ama sonu gelmemişti ve kendini durdurmasının nedeni, bir pişmanlık yaşayıp yaşamadığını görmek istemesiydi..
Yazgı bunu hiçbir zaman telaffuz edemezdi belki ama, değildi..
Onunla olan hiçbir şeyden pişman değildi..
Yine de bunu fırsata çeviren bal gözleri kıvranan halini izlemekten zevk aldığını fark etmesi ile gülmeden edemedi bakışları tavana dokunurken.. Sessizce konuştu öpücükleri gerdanından çıplak göğüslerine kayarken.. "Telefon hala neden çalmadı?"
Siyah saçları görüş açısını doldururken ansızın dudaklarına dokunan dudaklarının mırıldanmaya devam etmesini, ellerinin kavisini sıkarak hafif bedenini altına çekmesini izledi.. "Çalmaması için oğlumu bile feda edebilirim.."
Kısık, yoğun sesinden duyduğu kelimeler ile bir anda ne olduğu şaşırırken omuzlarından kuvvetle itti sorguyla. "Oğlum derken?" Mavilerinin sersemce kuyularına baktığını farkederken anlamayarak yineledi sorusunu. "Oğlun kim?(!)"
Sorgu dolu sesini ikinci kez duyan ne dediğini anlarken mavileri bir an sıkıca kapandı. Başını iki yana sallayarak tekrar yaklaştı yüzüne. "Silahımdan bahsediyorum kıvırcık.."
Silahlara olan düşkünlüğü zihnini saniyeler içinde doldururken kasılan bedenini gevşeterek bıraktı yastığa.. "Silahların olmadan yaşayamayacak gibi duruyorsun?"
Garip sesine karşı bedeninin yükünü tamamen bıraktı üzerine.. Eli, pijamayı hafif sıyırarak iç çamaşırının çizgisinde gezindi. "Bir sen, bir de silahlar Bal Kuyusu.."
Bir sen..
Kuyularının içine hapsettiği binlerce hissin tek cümlesinde nasıl heyecanla ayaklandığını hissetti o an Yazgı.. Göz içleri derin, çok fazla derin bir kuyudan çıkan o hissin yoğunluğu ile titremeden edemedi.. Mavileri, gözlerinde gördüğü şeyin gerçekliğini kabullenmek istemezken, başını bir an eğerek kısık bir şeyler söylediğini duydu ama anlayamadı. Aynı anda üzerini birden terkeden ağırlık ile bakışları uzunca yüzünü ele geçiren o ifade de gezindi. Uzaklaşan bedeninin yatağın kenarına oturmasıyla çıplak sırtındaki izlere baktı bir an Yazgı anlamayarak.. "Ne oldu?"
Naif sesini duymasına rağmen bir şey demeyen adamın sırtındaki kalın kaslarının dalgalanmasına bakmaya devam etti Yazgı. Hafif kalın kumaşı göğüslerine çekerken saçlarını karıştıran elini gördü sıkıntıyla. Hareketlerine karışan bambaşka bir ifade ile gözleri anlamsızca kısıldı. Kayarak yanına yaklaştı. "Ne oldu diye sordum?"
Sesindeki yoğun sıkıntısının o da farkına varırken omzunun üzerinden yüzüne bakmasını izledi mavilerinin. Bir cevap beklercesine bakışını dikleştirirken aynı anda telefon sesiyle koptu bakışları. Komodin üzerindeki telefonu eline alıp açmasını seyretti. "Söyle?"
"..."
"Saat 18:00'da demedin mi dün gece?"
Konuşmasının bitmesini beklerken tekrar sorgulamak gelmedi Yazgı'nın içinden. Yan tarafa atılan pijama üstüne uzandı. Bir an hareketlerine kayan bakışlarını hissetti ama umursamadan giydi üzerine.
"Tamam, sen hazırlığı yap ordayım bir saate."
Saçlarını kumaşın altından çıkarırken kendi de diğer tarafa kayarak oturdu yatağın kenarına. Yüzündeki kırık ifadeyi normal tutmaya zorladı bir an. Ne olduğunu sorgulamak için an kollayan kalbini susturdu öfkeyle.
Söylediği cümlenin altındaki heveslerini uyandıran anlamlar vardı..
Belki de bunu yaptığı için, yaptıklarının karşısında gözlerinde gördüğü şeyler yüzünden pişman olmuştu..
Mantığının hızla kabul ettiği gerçek ile artık alıştığı kırıklığı görmezden geldi bedeni. Yataktan kalkarak lavaboya ilerledi usul adımlarla. Yüzünü yıkayıp kendine gelecekti. Pişman olmakta haklıydı..
Hayallerinden önce hevesleri ayaklanmıştı bir saniyelik bile olsa..
Girdiği lavabonun önünde durarak dağılan kıvırcık saçlarını geriye itti. Yüzünü açığa çıkararak derin bir nefesle omuzlarını serbest bıraktı ayna karşısında.. Soğuk suyu, Ekim aylarının başında olmasının yarattığı buz gibi havaya rağmen soğuk tutarken yüzüne avuç dolusu suyu hızla çarptı. Teni şok etkisi ile gerilirken, tekrar bir su çarparak saç diplerini ıslattı. Musluğu kapatarak doğrulmasıyla bir anda arasındaki uzun bedenini görürken yerinde korkuyla irkildi.
Üzerini giyinmişti.
Bir anlık şaşıran bakışları bedenini terkederken, kenarda duran havluyla yüzünü kurulamaya başladı yavaşça. Aynı anda belinde hissettiği elleri ile karnını sarmalayan kolunu izledi aynadan.. Havluyu kenara koyarken dudaklarını kabarık, kendinden geçen saçlarında hissetti.. "Bir hafta yokum.."
Saçlarının arasına karışan dudakları kısık bir sesle mırıldanırken, az önce yaptığı şeyin farkındalığı ile kavisini daha çok sıktı. Başının üzerinden mavileri keskin bir hisle bal gözlerine tutundu uzunca. Hareketlerini umursamayarak başını salladı Yazgı. "Tamam."
Çıkmak için harekete geçeceği anda belinin bir yanına uyguladığı kuvvetle bedenini kendine çevirmesini izledi. Lavabo ile arasına sıkışan ince bedenini daha çok kolları arasına aldı. Bakışlarını doğrudan hafif soğuk suyun kızarttığı yanaklarında gezdirdi. "Bir ihtiyacın var mı?"
Şefkatli sesi ile dişlerini öfkeyle sıktı Yazgı. Başını iki yana salladı kendini durdurarak. "Yok, Leyla abla hallediyor."
Dediklerinin hemen ardından bakışları kısa bir an etrafta gezindi. Sonrasında çok beklemeden yine kuyularına kilitlendi.. "Havalar iyice soğud-"
"Neyin muhabbetini yapıyorsun?(!)"
Zaptedemediği siniri ile bir anda dudaklarından çıkan sözlere engel olamazken mavilerinin garip bir hisle titremesini izledi sorguyla. "Anlamadım?"
Güldü Yazgı. Dudaklarına yerleşen gülümsemeye düşen mavilerine rağmen sözlerine devam etti. "Aslında anladın ama anlamamak daha mantıklı, sende haklısın.-" Belindeki elleri bir anlık boşlukla gevşerken hızını alamadan ayrıldı kollarından. "Nasıl istersen.. Giderken kapıyı kilitlemeyi unutma, duş alacağım. Leyla abla gelince açar nasıl olsa.."
Onu öylece orda bırakıp lavabodan çıkarken dolaba ilerledi üşüyen bedeni. Odanın sıcaklığı yüzüne vursa da, elleri ve ayakları buz gibiydi sanki.. Kapağını açtığı dolabın içinden buraya gelirken valizinde olan kazaklardan birini çıkardı. Bu mekanın kirli parasıyla alınan hiçbir şeye ihtiyacı yoktu gerekmedikce.. Dört duvarın arasında pantolon giymenin çok saçma olduğunu farkeden beyni, pijama altı ile durmaya karar verdi bir an. Temiz iç çamaşırı alarak kapağı kapatırken banyo kapısının önünde dikilen uzun boyunu gördü aynı anda.
Yanından geçerek lavaboya tekrar girerken eşyalarını kenara koydu. Kapıyı ise birkaç adım ötesinde bekleyen bedeninin üzerine kapattı.. Belki de birkaç dakika sadece o kapıya baktı Yazgı ama kulağına gelen bir başka kapı sesi ile bakışları kapının beyaz dokusundan usulca koptu..
Sessizlik..
Bu odadaki sessizliğin üzerine onun sessizliği, tüm heveslerini ikinci kez kırmaya fazlasıyla yetmişti bile...
***
| ŞİMDİKİ ZAMAN |
Heves..
Bir insanın hayallerini şekillendiren de hevesleri, istekleri değil miydi zaten?
Kırılsa da, yerini yeni hevesler, geniş umutlar alırdı çoğu insanda. Bıkmadan, yerine yenisini koymaktan yorulmadan birer birer doldururdu içinde eksilen her hissi.. Gayret.. İnsanlar, gayretliydi ama o değildi..
Ne o, ne de sevdiği adam..
Kendi hayatları için, gelecekleri için ne yapmışlardı? Gururunu ayak altına almaktan başka, kırıldıkca dökülen hayallerini halının altına süpürmekten başka ne yapmıştı Yazgı? Sevmekten, beklemekten başka ne yapabilirdi o odada?
O.. Ne yapmıştı?
Yıllarca hayallerinin kırıldığını bilmesine rağmen sessizce gitmekten başka, yakaladığı her mavi bakışında gördüğü duyguları sinesine çekmekten başka ne yapmıştı?
Yapması gerekeni, neden bu kadar geç yaptığını bile bilemezken, ellerine ne geçmişti şimdi?
Uyku girmeyen gözlerine yine bir acı yayılırken bunun uzun süreceğini fısıldayan kalbine kızdı yersizce. Bu şehirde, bu boşlukta onu unutmak, yokluğunu dâhi silmek öyle uzun zaman alacaktı ki.. Biliyordu Yazgı.. Zaman alan her şey gibi, o da geçecekti..
Özgürlük, 3 yılına bedel olmamış mıydı?
Unutmak da, yıllarına bedel olacaktı..
Bir an böyle bir özgürlüğü kalbinin reddettiğini hissetti. Onunla özgür olmak, onun hayatında daha en başında, bambaşka bir yerde olmak için kendini feda edecek olan ruhunu biliyordu Yazgı. Hayatı ne olursa olsun, nasıl bir yaşantısı olursa olsun her şeyine kadar kabullenebileceğini biliyordu..
O da biliyordu..
Belki de en acısı buydu.. Yapacaklarını, yapabileceklerini bilmesine rağmen bu yolu seçmesi, ikisinin de kaderini baştan yazmasına neden olmuştu daha en başında.. Bu düşüncelerin onun bedenini bu şehre gömmeden önce son bulmasını diledi sessizce Yazgı. Bir sonu yoktu bunun.. Bir getirisi de yoktu..
Sadece, yıpranan bir ruhu vardı..
Bakışları uzun süredir izlediği şehrin yeni yeni aydınlığa kavuşmasını, şehrin ışıklarının birer birer sönmesini takip etti.. Sabah olmuştu.. Kabuslarla, hatırlamak istemeyeceği hâtıralarla dolu ilk gecesi bitmişti yeni evinde.. Uyuduğu anda kalan cenin pozisyonunu şehri gören koltukta da hala bozulmazken zihnini dolduran gerçekler ile usulca doğruldu yerinde..
Dağılan saçlarını umursamadan oturmaya, şehre bakmaya devam etti dalgınca.. Kalabalığa, ışıklara alışan zihni artık yapması gerekenleri sessizce fısıldıyor, harekete geçmesi için güç vermeye çalışıyordu bedenine.. Bakışları sağ tarafında kalan büyük duvar saatine dönerken saatin daha çok erken olduğunu farketti. 07:10..
Karnının acıktığını hissediyordu.. Saat geçene kadar bir şeyler yemek için ayaklanırken adımları mutfağa ilerledi sessiz evde. Dolapta gördüğü sebzelerden domates ve salatalığı çıkarırken küçükken hep sevdiği ekmek arasını yapmak istedi ama ekmek yoktu.. Olan küçük porsiyon bir ekmeğe de tost yapmıştı.
Bakışları ne yapacağını bilemeyerek domates ve salatalıkta gezinirken mevsimi olmamasına rağmen yemeyi sevdiği belki de tek yiyecek olduğunu farketti. Eline alarak önce sıcak su ile yıkadı. Ardından bir tabak ve bıçak çıkardı tezgaha. İnce ince dilimleyerek tabağa dizerken tuz ve çatalı da alarak masaya oturdu.. Midesinin almayacağını bilse de yemeye başladı her dilimi..
Dizini gerginlikle sallamaya başlarken gözlerini kapatarak direklerini masaya yasladı. Düşündü..
Ne diyecekti?
Ya da ne demeliydi?
Güçlükle yuttuğu salatalık diliminin ardından domatesi tuza bastırırken usulca yemeye devam etti. Bir an bu düşüncenin çok absürt olduğunu farketti. Başını iki yana sallayarak bu fikri zihninde iptal ederken başka bir şey düşünmeye başladı.
Çıksa dışarı, bulması kaç gün sürerdi?
Dizini sallamaya devam ederken iştahını kesen şeyin beyninde dört dönen düşünceler olduğunu biliyordu.. Bir yerden, bir noktadan başlaması gerektiğini, o hayatın ilk adımını atması gerektiğini fısıldıyordu zihni ve doğru zamanın onu gelip bulamayacağını, kendinin yaratması gerektiğini de ince ince anlatıyordu sanki. Bakışları son kez masada gezinirken ayağa kalkarak oturma odasına ilerledi. Koltuktaki telefonuna adımlayarak aldı eline. Duraksayışı sadece birkaç saniye sürerken çok beklemeden araması gereken kişiyi aradı.
"Alo?"
Hafif sersem sesi kulağına gelirken mahcup bir bakış attı şehir manzarasına.. "Günaydın. "
Bir anda hışırtı sesleri duyarken daha uyuduğunu anladı ve kendine kızdı Yazgı.. "Şey kusura bakmayın bir an bakmadan açtım da.. Size de günaydın?"
Toparlanan sesini hissederken gülümseyerek boydan cama yaklaştı adımları. "Bu biraz sana kötü görünebilir belki bilmiyorum ama, senden bir şey isteyecektim ben?"
Bir anda garip bir ses duyarken şaşkınca konuşmasını dinledi kızın. "İnanın bu beni ne kadar mutlu eder bilemezsiniz. Gerçekten içim çok çok rahatlar eğer size yardım edebilirsem.. Buyurun lütfen?"
Samimi sesi ile kasılan bedenini biraz olsun rahat bıraktı Yazgı. Boğazını ne diyeceğini bilemeyerek temizlerken kelimeleri toplayarak konuştu en sonunda..
"Benim bir işe ve," cümlesinin devamında gece boyu düşündüğü şeyi yapıyor olmanın gururunu taşıyordu ses tonu.. "bundan sonrası için de, kalacak bir yere ihtiyacım var Nermin.."
****
İzler..
Tıpkı karlı yolda ilerleyen adımları gibi peşini bırakmıyor, bastığı her adımında aklındaki, kalbindeki yerini daha da belli ediyordu sanki.. İzi çalınan her noktasındaki o belirgin his ise, gitgide daha da yerini genişletiyordu zihninde.. İzlerin yanında, üzerinde taşıdığı yükten daha ağırı beynine bir külçe gibi oturmuş, bedenine apayrı bir yük bindirmişti. Her adımında hareketini duraksatmak için baskı yapıyor, ilerledikçe yükünü daha da çoğaltıyordu bilerek..
İz.
Hayatındaki yerini belki de ölene kadar silemeyeceği tek kadının, ölümüne bıraktığı tek iz..
Ardında bıraktığı tek şey..
Dalgın mavileri bir anda buz gibi esen rüzgar ile kar kaplı izlerinden ayrılırken etrafına, tipinin savurduğu karların dağ çukurlarına baktı. Karanlık çöken dağın başında, dizlerine kadar çıkan karın içinde ilerleyen adımlarını takip etmeye devam etti aynı dalgınlığından bir şey kaybetmezken..
Düşündü..
Her görevde bedenini ele geçiren o isteği düşündü..
Onun yanına gitmeyi dileyen yanını aradı..
Yoktu..
Elinde tuttuğu büyük silahı omzuna atarak tüm yükü sol omzuna verdi yavaşça. Sırtına aldığı yüklü çanta hiç yokmuş gibi ilerlemeye devam ederken önündeki adımların bir anda duraksadığını hissetti. Anlık bakışları önündeki izlerin sahibi olan arkadaşını bulurken aynı anda göz göze gelmeyi beklemeyen mavileri sorguyla gezindi yüzünü inceleyen gözlerinde. Alayla tüm dalgınlığını gizledi arkadaşının keskin gözlerinden..
"Namluyu kafana doğrultup doğrultmadığımı mı kontrol ediyorsun?"
Terminalden sonra öfkesinden ilk nasiplenen kişi o olmuştu ve öfkesinin hala geçip geçmediği yol boyu takip etmişti..
Geçmişti..
Yerine koca bir hiçlik kalmıştı..
Yüzündeki alaylı gülüşü inceleyen arkadaşının adımlarını yavaşlatarak yanına ilerlemesini beklediğini gördü. Yaklaşmasıyla beraber yürümeye başladılar ikisi de.. "Valla ne yalan söyleyim, o yumruktan sonra korkmuyor değilim kardeşim!"
Serhad arkadaşının alnındaki patlayan kaşının üzerine koydukları kabarık beze bakarken, alayla, belki de elindeki timin en büyük silahına baktı. "Oğlumu senin küçük beynin için yoramam, merak etme."
Söylediklerinin arkasından sert bir omuz atan dostuna gülerek baktı mavileri.. Gözlerinin soğuk gece ayazından dolayı hafif sulandığını hissederken dumanlı nefesini maskenin altından derince bıraktı soğuk geceye. Sigara içme isteği beyninde baş kaldırırken, hatırlamamak için en etkili yolun bu olacağını ona hızla belli etti zihni.. Daha da dumanlanan bedenini zehirlemek için ellerini harekete geçirirken, gözlerini yine öfkeyle kapattı..
Sigara içmekten nefret ediyordu ama içmeden de olmuyordu..
Bundan sonra, daha da olmayacaktı..
En kolay ulaşacağı cebe sıkıştırdığı paketlerden birini aldı eline.
"Gelin kafamıza sıkın diyorsun herhalde?"
Arkadaşının sesine rağmen maskesini indirip dudaklarıyla bir dal çekti paketten. Çakmakla hızla ateşleyip sıkıntıyla bir nefes çekti içine buz gibi havada.. "Ölmek isteyen bir adam için fazla makul bir teklif dostum."
Başını iki yana sallayarak cebine koymak üzere olan çakmağını elinden alan arkadaşı, kendi cebinden sigarasını çıkarıp yakmasıyla gülmeden edemedi haline. Birlikte bata çıka ilerledikleri karı umursamadan derenin iki tepesinde olan dağın yamacına tırmanmaya devam ettiler. Hava öyle soğuktu ki, tetiğe dokunacak parmağını bilerek cebinde tutuyordu. Uyuşukluk, isteyeceği en son şeydi bu gece de.. "Dediğin şu işi de sen terminaldeyken hallettim. Aziz müdür irdelemez umarım.."
Mavileri yorgun bir bakış attı arkadaştan daha öte olan dostuna.. "Sağolasın.."
Sigarasını içmeye devam ederken yanına yaklaşarak arkadan gelen askerlere bir bakış atmasını izledi anlık. Ardından sessiz sesi duyuldu. "Bu duyulursa senin giden kimliğin yanına benimki de eklenecek-" Bakışları soluna dönerek gergin, ama alaylı yüzünü inceledi. Kaşlarıyla silahını işaret ederken konuşmasına baktı Serhad. "Eklenirse silahını alırım ona göre."
Yarım sigarasından keskin bir duman daha çekti ciğerlerine.. Gülerek baktı arkadaşına. "Bok alırsın."
"Senin için o kadar şey yapıyorum, bir silahı mı çok görüyorsun, öyle olsun.."
Tripli sesine gülerek bakmaya devam etti Serhad. Silahını meydana çıkardığından bu yana beğenisini açık açık dile getiriyordu. "Bir silah mı? Sülaleni satsan buna yatırdığım parayı denkleştiremezsin."
Omzundaki silaha yan bir bakış atmasına baktı. "Dahası da vardır bunların, bir taneyle yetinmezsin sen?"
Dudağının kenarını gururla kıvırdı. "Aklının alamayacağı kadar hemde.."
Söylediklerine garip bir hayretle bakmasını anlamadı. Askerlik yaptığı yıllardan bu yana bu iş için meraklı olduğunu bilen en iyi kişi oydu.. Babasından sonra..
"Senin silahlara ihtiyacımız var," Elindekini kaldırıp alayla gözüne soktu. "Çünkü bunlarla olacak iş değil.."
Dizinin kenarından yeni bir dal çekip tekrar yaktı sigarayı.. O kadar hızlı içiyordu ki, ne ara bittiğinin bile farkına varamıyordu.. Bakışları etrafta gezindi dikkatle. "Yamacı dolanalım, burada hoyukları fırtına doldurmuş olabilir, girersek çıkamayabiliriz.."
Arkadaşı söylediklerinin hemen ardından bir el işaretiyle arkasına komut verdi. Adımları hafif kayalıkların arkasına kayarken, uğuldayan gece de tek ses, hafif esen rüzgarın kayalara çarptığında çıkan hışırtıydı. Dulda da kalan bedeni biraz olsun soğuktan korunurken gözlerine çarpan soğuğun tenini kilitlediğini hissediyordu. Bakışlarını hafif kısarak gözlerini korurken kayaların diğer yamacına geçtiler..
"Bu iki gecenin parası senin şu yeni verdiğin hesaba mı yatırıyoruz?"
Arkadaşının sesi ile bir anlık dudaklarındaki sigara duraksadı. Başını sallayarak yarım kalan kısmı da attı yere sıkıntıyla. "Evet!"
"Doğrudan İzmir diyorsun?(!)"
Kısık mavilerini gözlerine üzülerek bakan dostuna çevirdi. Cevap vermedi sorusuna.. Şimdiye kadar bu işten aldığı tüm parayı ona yatırmıştı. Öyle de devam edecekti. Ağır silahı sol omzundan indirip, sağ omzuna yükledi gergince... "Umarım İzmir'in erkekleri de senin gibi akıllıdır devrem?(!)" Derken arkadaşının gözlerinde doğan sorguya keskin bir bakış attı. "Yaklaşmaya falan kalkışmazlar!!"
Güler arkadaşına yan bir bakışla karşılık verdi. "Bunun tam aksini söylersem ne yapacağını bildiğim için söylediklerini tasdiklemek istiyorum kardeşim."
Dişlerini hırsla sıkarken tüfeğin kabzasını daha sert kavradı. "Canım çok sıkılıyor haberin olsun!"
"En iyisini yaptığını zamanla anlayacaksın.. Yakın bir şehir olsaydı senin durmayacağını biliyordum."
Adımları karda güçlükle ilerlerken dalgın mavileri ayna gibi açık olan gecenin aydınlığında gezindi. "Şimdi duracağımı sana düşündüren ne?"
Tavrı karşısında bir anda göğsüne dokunan elini hissetti. Hareketiyle adımları anlık duraksarken sorguyla baktı yüzünü inceleyen bakışlarına. "Bunca yıl boşuna beklemedik seni? Bu işi yapmak istemediğini söylediğinde anlayış gösterdik ama artık anlayış yok kardeşim. Aziz müdür senin kızı fazla detaylı bilmiyor ama eğer birkez daha bu işi terkedersen ülkeye soktuğun silahları da gözden çıkarır haberin olsun!"
Gülerek elini itti bir anda. "Sikimde mi sanıyorsun?"
Başını iki yana sallayarak arkalarında duraksayan onca askere yan bir bakış atmasını izledi. "Bu konu tartışmaya kapalı bu saatten sonra.. Artık geldin ve devam etmek zorundasın."
"Zorunda olmadığımı sende çok iyi biliyorsun Yavuz. O yüzden dikime konuşmayı kes."
Öfkeyle gözlerine dönen kahvelerine baktı. "Ona kalırsa yıllarca bencillik de yapmak zorunda değildin Serha-"
Bir anda elini öfkeyle boğazına sardı arkadaşının. Hareketiyle geriye sendeleyen bedenine hırsla ilerledi. "Anlattığıma pişman etme beni!! Kardeşim falan demem ona göre!"
"Hey hey hey, ne oluyoruz beyler?"
Arkadan gelen eski üsteğmen Sinan'ın sesini duydu tam dibinde. Yavuz elini savuşturarak bir şey olmadığını ona söylemeye çalışırken, öfkesinin içine sığamadığını yine hissedip hızla çekti boğazındaki elini. Öfkeyle kenara ittiği bedeninin yanından geçip gitmek istedi. Tekrar sesini duyarken gözlerini sinirle kapattı. "Dost acı söyler dedikleri tam olarak buydu işte."
Birbirine deli gibi bastırdığı çenesini öfkeyle serbest bıraktı. "Sesini duymak istemiyorum, sus!"
"Sen sormadan söyleyim o zaman.. Hamza'yı sorgudan sonra serbest bırakmışlar?"
Öfkeli adımları anlık duraksadı şaşkınca. Mavileri hızla yüzüne döndü. "Ne demek serbest bırakmışlar? Bulunan onca madde ve kumarhaneye rağmen mi?"
Omuzlarını bilmişce sallamasını izledi arkadaşının. "Paranın açamayacağı kapı yoktur kardeşim. Büyük bir tazminatla sıyrıldı işin içinden.."
Başını öylece iki yana salladı Serhad. Diyecek bir şey bulamazken Yavuz'un tekrar sesini duydu yanı başından. "Karakol çıkışında Hamza'ya saldırı olmuş sanırım. Ufak bir sıyrık varmış boynunda, şimdi hastaneymiş.. Kimin olduğu henüz bilinmiyor ama kesin sana sarar yakında.."
Gözlerini sıkıca kapatarak mırıldandı kendi kendine.."Dokuz canlı pezevenk.."
"Öyle.."
Yorucu bir günün ardından duraksız devam ettikleri yol hava kararmasına rağmen hala bitmezken telefonu almak isteyen elini tekrar yaktığı sigarayla oyalamaya çalıştı bir süre.. Kafasını dağıtmak için tekrar arkadaşına baktı. "Sen niye kabul ettin bu sefer?"
Ona gülerek bakan Yavuz'a garip bir bakış attı mavileri. Ardından omuzlarını sallamasını izledi. "Masa başı işinin bana göre olmadığını biliyorsun. Hem," Gülerek göz kırptı alayla yüzüne bakarken. "Senin olduğun bir ekipte emir komutanın bende olması kadar zevk aldığım bir şey yok."
Dediklerindeki dalgayı hissederken başını bezmişlikle iki yana salladı. "Beni kontrol edebileceğini hala düşünüyorsun yani?"
Omzunu hafifçe tekrar omzuna vurdu gülerek. "Kızma ama," Dudağını gülmemek için dişlerinin arasına almasına baktı anlamayarak.. "Senin kız bana devretti o işi.."
Birden söyledikleriyle adımları anlık duraksadı. Yüzündeki rahatlık tekrar derin bir gerginliğe ev sahipliği yaparken, kızıp kızmamak arasında gitti geldi öfkesi.. Bakışını farkeden Yavuz, kolundan tutarak çekti aniden yürümesi için. "Tamam tamam, bir şey demedik, yürü hadi.."
Yüzündeki sıkıntıyı maske gizlerken, yürümeye devam etti artık hissetmediği ayaklarına rağmen.. Sonunda sustuğu için içinde kabaran minnetle gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Saatlerdir inadına aynı konuyu farklı farklı ısıtıp önüne koyuyordu..
Amacının tepkilerini ölçmek olduğunu biliyordu..
Bir an derenin başı gözüne çarparken hafif sis çöken dağın tepesinde fırtınanın da olduğunu gördü. Bu hava şartında nasıl menzil alacağını düşündü arkadaşına sorarken. "Buradan geçeceklerine emin misin? "
" İstihbarat kuvvetli. Yanılma payı sıfır!"
Tepesine ulaştıkları dağın en iyi yerini aradı mavi gözleri. İki kayanın arası gözüne ilişirken adımları dostunun arkasından o yöne ilerledi. "Ben buraya yerleşiyorum?"
Silahını iki kaya arasına koyarken sırtındaki çantayı arka tarafa koydu. "Tamamdır, bende tam yanındayım. Görüş mesafesi açık ama sis biraz zorlayacak gibi?"
Başını varla yok arası sallarken sigarasını bitirerek attı yere. Yeni bir sigara daha çıkarırken onu da ateşleyip biraz sonra içmek için kayanın bir ucuna koydu. Maskesini kapatmadan yüzüne esen rüzgarın karşısında, yoğun sisin rahatsız edici dumanını çekti. Çantadan silahın alt mekanizmasını çıkardı. Soğuk kara bir şey serme gereği duymadan yüz üstü uzanarak silahının menzilini kontrol etti hızla.
"Çantana poşet koymadın mı sen?"
Yere naylonu seren arkadaşına yan bir bakış attı. "Gerek yok."
"Böylelikle İzmir'e gidenin sadece kalbin olmadığını da anlamış olduk, hayırlı olsun kardeşim."
Sesindeki imayı acımasızca algılayan zihni sinirli bir bakış attı dostu bildiği adama. "Sesini kesecek misin, yoksa tek mermiyle gırtlağını parçalayayım mı?"
Tavrına karşı dudaklarına fermuar çeker gibi yaparken, haline hırçın bir bakış attı. Diğer askerlerin de dağın etrafına dağılarak derenin tüm noktalarını ele alan noktalara yerleştiklerini gördü bir anlık başını kaldırmasıyla. Ardından sıkıntıyla eline aldığı mekanizmayı iki kayanın dibine yaslayarak üzerine silahı yerleştirdi. Mermi kilidini açarak büyük mermi sırasının başını da yuvaya yerleştirdi. Kapağını kapatıp tamamen hazır hale getirerek görüş açısını hızla dere başına ayarladı.
Gergin bedenini hafif esneterek biraz sonra tarayacağı adam yığınının vereceği rahatlığı erkenden sağladı. Bir eli menzil ayarı ile ilgilenirken, diğer eli solunda kalan sigarasını aldı eline. Buz gibi olan dudaklarının arasından soluklarını derince çekti içine.. Görüş mesafesini en üst düzeye ayarlarken, başını son kez iki yana esneterek tek gözünü kapatıp doğrudan hedefe kitlendi bakışları.
"Hareketlilik var, hazır olun."
Telsizden gelen onay sesleri ile menzili biraz kaydırarak ayarını yakınlaştırdı. Sigarasını hızlı birkaç çekişle yarım bırakırken hızla söndürdü karda. Gözüne ilk çarpan kırmızı bir hırka olurken, arkasından çıkan birkaç adamın daha olduğunu gördü. Silahını tamamen yerleştirerek yatışını düzeltti. Gözünü hedeften ayırmadan arkadaşına seslendi. "Hemen mi?"
"Hayır, bekle. Tam ortaya geldiklerinde nişan alacağız. Eminim aranan isim arkadan geliyor. Önden pusu olup olmadığını kontrol etmek için bu çerezleri göndermişlerdir. "
Söylediği şeyin mantığı ile menzili adamların en arkasına çevirdi. Dere başının kapalı olmasından devamı görünmezken bir bir çıkan adamların etrafta gezinen bakışlarını farketti. "Arıyorlar. En ufak yansıma da iş batar. Söyle dikkatli olsunlar!"
Telsizle konuşan arkadaşının uyarısını alan askerlerin yerlerinde daha da sindiklerini hissetti. Sis, menzilini anlık keserken, dağın yüksekliğinden esen rüzgarın hafif dağıtmasını, bastırmasını bekledi. Dere başından iki kişinin daha çıkmasıyla sabırsızca nefes verdi. Görüş açısını netleştirmeye çalışırken, sisin tüm dikkatini dağıtmasıyla bakışlarını kaldırarak arkadaşına baktı.
"Sis çok fazla?" O da tüfekten başını kaldırıp başını iki yana sallarken ne yapacağını düşündü bir an. "Yer değiştirelim?"
Arkadaşı olumsuzca baktı gözlerine. "Şu an her nokta sis, ki yer değiştirmek için çok geç. Bizimkiler neyse de, tek umudumuz senin oğlun. "
Derin bir nefes alırken tekrar baktı adamlara. Hala tek dize gelmeye devam ediyorlar, bazıları ise konuşarak birbirlerine takılıyorlardı. Halleri sinirini yerinden oynatırken öfkeyle namlusunu o adamlara sabitledi. Eli tetikte hazırda beklerken ilk emirde indireceği adamları çoktan gözüne kestirmişti bile. Bir anda arkadan iki adam daha belirirken bulanık görüntüde daha net görmeye zorladı.
"Senin menzil kaç?"
Bir anda yanından ses gelirken gözünü adamlardan ayırmadan cevapladı. "Üç sıfırlı.. Seninki?"
"Vay anasını.. Biz bunları silah diye boşuna yanımızda taşıyoruz!!"
Arkadaşının sitemkar sesi ile tetikteki eli hafifçe okşadı oğlunu.. "Oğlumun tırnağı bile etmeyeceğinizi anlamanıza sevindim!!"
Arkadaşının şaşkınca başını iki yana sallamasını diğer gözünü açmasıyla görürken gergin bedeninin biraz olsun gevşediğini hissetti. Bakışları daha kontrollü gezindi hedeflerde. "Dereyi geçtiler, ne zaman harekete geçeceğiz?"
"Son iki dakika! Arkasındaki üç adam harici hepsini indireceğiz. Yaklaşık 30 kişi saydım-"
"48." Arkadaşının sesini birden bölerken silahını derenin başına çevirmesini farketti.
"Neredeler?"
Uzun menzilini durdukları tepenin dibinde ilerleyen adamlara çevirdi. "Tam dibimizdeler! Diğerleri dağın belli noktalarına gizlendi bile. Arkadan gelenleri korumaya aldıkları belli."
"Geri çekil, farkedileceksin!"
Arkadaşının telaşlı sesi ile güldü Serhad. "Benim oğlum mat, yansıma yapmaz. Siz kendi oyuncaklarınızı ortaya çıkarmayın yeter!"
Alayla mırıldanmasını duydu. "Aziz müdürün neden illa Serhad dediği belli oldu!"
Namlusunu iki kaya arasından biraz daha aşağı eğerek görüş açısına dere dibinden ilerleyen 3'ü kadın, 8 kişi de gezdirdi. Sis tepelerinden biraz olsun dağılırken görüş açısı daha net sağlanıyordu artık.
"Son 30, hazır olsun herkes!"
İçinden geriye doğru sayarken gözüne gülüşerek ilerleyen o adamlara çevirdi. Birinin doğrudan beynini hedef alırken susturucu takılı silahı ile son 10 saniye kala tetiğe tamamen bastırdı parmağını. Bir anda gecenin sessizliğini delip geçen bir uğultu kendi namlusundan çıkarken, adamın tam ensesinden giren merminin boğazını parçalayarak karşı kayaya çarpmasını an be an izledi Serhad.
"Siktir!!!"
Arkadaşının şaşkın sesi ile ikisinin de aynı kişiye hedef aldığını anlarken hemen ardından bir anda ateşler açıldı. Hızını kesmeden tam önündeki bir adamı daha indirdi Serhad. Ardından doğrudan derenin dibinden ilerleyen o 8 kişiye çevirdi namlusunu. Duraksız ateşlediği mermi birinin beline isabet ederken, kayalara yatarak kurtulabileceğini sanan kadının doğrudan sırtına ateş etti. Mermisi, mekanizma kısmında bir bir ilerlerken iki dağın tepesinde yerleşik askerlerin şokuyla merminin nerden geldiğini anlamaya çalıştıklarını farketti.
Arkadan gelen son üç kişinin geldikleri derenin ağzına doğru kaçtıklarını farkederken bir anda tam ayaklarına sıktı Serhad. Susturucunun aksine ayaklarının altındaki toprak yerinden gürültüyle oynarken milyonu yatırdığı bu silahın, ne kadar iyi olabildiğini bir kez daha gördü. Parmağı tetiğe okşar gibi dokunurken bu zaafın, ölümcül olduğunu hissetti..
Bir silahlar, bir de O..
Anlık göğüs kafesinin nefesine dar geldiğini hissederken elini oynatarak dikkatini o kaçan üç kişiye sabitlemeye zorladı. Bulanan gözlerinin soğuktan olduğunu düşündü zihni.. Olmasa bile, dikkatini dağıtmamak için güçlükle giderdi bulanıklığı.. Saniyeler içinde netleşen görüntü ile dere başındaki kayalara ateş etti geri püskürtmek için ama hala koştuklarını görmesiyle hedefini sabitleyerek adamın bacağına ateş etti tüm siniriyle..
Başka türlü sakinleşmeyeceğini yıllar içinde anlamıştı..
Üst baldırını parçalayan merminin onun bir daha yürüyemeyecek hale getirirken, beklemeden yanında onu bırakarak kaçan diğerinin de bacağının aynı noktasına ateş etti. O da iki dizinin üzerine çökerken diğerinin kafasına sıkmak istedi ama yine aynı hatayı yapmayacaktı.
Yapmayacaktı..
Görüşünü netleştirerek onun da sol omzuna son dakika ateş etti. Biraz alt kısma gelen merminin kalbini delmemesini ümit etti. Merminin hızı, normal bir merminin neredeyse 2 katıydı ve bu girdiği her noktayı parçalayacağı anlamına geliyordu.. Silahların bir anlık sustuğu gecede ayaklanan askerleri gördü.
"Dikkatli bir şekilde aşağı inin. Biz sizi koruyacağız!" Yavuz'un sesi ile hareketleri hızlanan askerler kayaları geçerek hafif eğri yamaçtan aşağı inmeye başladılar. Yavuz'la ikisi etrafı kontrol ederken sıfır hareketin olmasıyla derin bir nefes aldı.
"Senin makina, sıkı dostum!" Hayran sesini duymasıyla menzilden gözünü çekerek yan bir bakış attı arkadaşına..
"Daha sıkılarını da bulduğumda konuşalım.." Tatmin dolu sesine başını bilmişce iki yana sallayarak karşılık vermesini izledi.
"Hiç geçmeyecek bu silah sevdan, değil mi?"
Bakışları tekrar aşağıya yönelirken dikkatle etrafta gezindi bakışları.. Maskenin hapsettiği sıcak nefsini tekrar tekrar soludu. "Geçse de, biteceğini sanmam."
Gülerek halini izleyen dostuna baktı bir an. Zihnini anlık alabora eden his sessizce fısıldadı gecenin karanlığında..
Gitse de, biter miydi bilmiyordu Serhad..
Tek bildiği.. Hayatından, aklından, bedeninden varlığını silmekti ama bu sandığından da zor olacaktı..
Siyah kirpikleri hafif bir dalganın önüne geçmenin derdiyle hızla kapandı. Silahın diğer yüzeyini kavrayan eli kamuflajı sıkıntıyla avcuna toplarken boynunu esneterek başını iki yana salladı dikkatini toplamak için.
Bu işte ona, onun varlığı ile sızlayan hiçbir düşünceye yer yoktu..
Olmamalıydı..
Bakışları, keskin bir gecenin en kör saatinde aydınlık gökyüzünde gezindi. Şu an bambaşka bir şehirde, tek başınaydı.. Orda bir hayatı, bir düzeni olacaktı zamanla ve şu an olduğu yere baktı Serhad..
Ne onun hayatında ona yer vardı, ne de yeni kuracağı düzende kendisine..
Başını iki yana sallayarak aptal zihnini hızla susturdu.. Bu raddeye gelmesine bile izin vermemeliydi.. Ne onu bu kadar yıpratmış olacaktı, ne de kendisini bu kadar en dibe sokacaktı.. Derin bir sıkıntının yine kemiklerine kadar işlediğini hissederken, duraksamadan bir sigara daha çıkardı cebinden..
Ona olan bağımlılığını bastıracak tek şey, sadece başka bir bağımlılıktı..
Aşağıdan yüksek sesle gelen askerin onay sesiyle işin başarı ile hallolduğunu anladı. Mekanizmasını yerinden kaldırmadan son kez baktı her köşeye. Bir anda yaralı bir teröristin o haline rağmen silaha uzandığını gördü.
Tam uzandığı elini hedefine sokarken fazla irdelemeden bileğine ateş etti. Aynı anda askerlerin silahlarına davrandığını görse de, parçalanan elinin görüntüsü karşısında bakışlarının tam olduğu noktaya döndüğünü farketti.
"Son üç kişinin ölmemiş olmasını ümit ediyorum?"
Sorgu dolu sesi ile konuşan arkadaşına cevap vermedi. Namlusunu hızla onlara çevirerek ne halde olduklarına baktı.. Biri hala can çekişiyordu.. Biri ise korkakça ellerini kaldırıyor, askerin en hassas noktasından vurmaya çalışıyordu. Teslim olan hiçbir teröriste silah sıkılmazdı..
Ama o asker değildi..
Dudaklarındaki gülümseme ile mırıldandı arkadaşına.."Şu ellerini kaldıranı indireyim mi?"
"Niye?" Silahını baktığı noktaya çevirmesini izledi dostunun.
O da aynı şekilde bakmaya devam etti omuz silkerek.. "Çok şerefsiz bir tipi var.."
Arkadaşının alaylı sesi karşısında menzilden kafasını kaldırmasını izledi aynı anda kendi de gözünü çekerken. "O zaman önce kendi kafana sıkmaya ne dersin?"
Yamuk bir gülüşle silahını çekti iki kaya arasından. "İnsanın dostunu bu kadar iyi tanıması güzel şey olsa gerek(!)"
Yavuz'un da yüzünde aynı gülüş yer edinirken bir anda duraksamasına baktı. Bakışlarındaki ciddiyet ile mavileri hızla kısıldı. "Sıkı toparladın bakıyorum da(!)"
Silahını kırarak yine aynı konunun açılmasıyla hırsla mermiyi yuvasından çekti.. "Adam öldürmek iyi geliyor!!"
O da silahını boynuna takarken sırt çantasını aldı omzuna. " O yüzden dünkü görevden sonra dönmeyip bize katılmayı kabul ettin yani, öyle mi?"
Dik bir bakış attı mavileri ona bilmişce bakan arkadaşına. "Evet!!"
"Yeme beni.." derken gülerek ayaklanmasını izledi tepesinde. "Türkiye sınırına girdiğin an, İzmir'e damlamamak için kendini zor tutacağını ikimiz de biliyoruz.."
Bakışlarını Yavuz'a çevirip öfkeyle baktı bir an. Silahını omzuna atıp çantayı sırtına salladı ayağa kalkarken. Adımları geldiği yönden tekrar dönüş yolunu bulurken arkasından gelen arkadaşının sesini kesmemek için zor tuttu kendini. "Kes sesini!!"
"İstersen suyuma git dostum?"
Omzunun üzerinden sert bir bakış attı alaylı yüzüne. "Siktir git!!"
"Ha İzmir'deki gizli eğitim kampına gitmek istemiyorsun yani?"
Bir an kulakları duyduğu şeyin garipliği ile uğuldarken adımları öylece durdu. Mavileri dalga geçip geçmediğini anlamak için yavaşça döndü arkasına. "Kimliksiz aldıklarını bilmiyordum?"
Arkadaşı gülerek baktı yüzüne.. "Başka kimlik bulmak çok da zor olmasa gerek(!)"
Mavileri hızla kısılırken farklı bir bakış attı yüzüne.. "Dalga geçiyorsan sikerim belanı!!"
Bir anda ıslık çalarak derenin dibine inen kayaların arasına yönelen arkadaşının hareketlerini izledi dikkatle.. "Yani Aziz müdür beni göndermeye karar vermiş. E haliyle isim listesini de ben oluşturacağım. E durum böyle olunca da, Serhad Haşimoğlu, bir haftalık benim kölem olmayı böylelikle kabul etmiş olacak.."
Adımları ilerleyen arkadaşını hızla takip ederken kolundan tutarak bedenini durdurdu. "Ciddi misin Yavuz?"
Arkadaşı, yüzünde yer edinen ifadeye garip bir mutlulukla bakarken, kendine engel olamadan gözünü bile kırpmadı Serhad. Yavuz, tüm alay dolu gülümsemesinden kurtularak yan bir bakış atarak konuştu sorguyla.."Hani gidecek ve bitecekti ?"
Bir an dedikleriyle dumura uğrarken ifadesiz yüzünü düz tutmaya zorladı. Silahını daha sıkı kavrayarak askerlerin iz yaptığı yola baktı. "Bir kere nasıl olduğuna bakacağım sadece, hepsi bu.."
Yavuz'un sesli bir şekilde gülerek yanına yaklaşmasını farketti.. "Hepsinin sadece bu olduğuna o kadar inancım tamki," dedi alayla.. Tepkisine karşı dişlerini sıkarken, birden samimiyetle başını iki yana sallamasını izledi. "Bu arada şaka yapmıyordum?"
Mavileri, fazla bir şey belli etmemek için yan bir bakış attı onu dikkatle izleyen suratına.. "Niye önce söylemedin?"
"Tüm dikkatin, pamuk ipliğine bağlı gibi duruyordu da ondan..."
Daralan nefesini maskesini tamamen kafasından çekip çıkararak rahatlatmak istedi esen tipi de.. Düşünmüştü ama, bu kadar erkenini düşünmemişti.. "Ne zaman peki?"
Heves..
Kalbinde isteklenen hevesi, kırıldığında anlayacaktı yıllar önce çekip gitmelerinin acısını..
Sorusunun hemen ardından arkadaşının bakışlarını diğer askerlerin yaptığı izlere çevirdi tıpkı kendisi gibi. " İşte orası pek belli değil. Ama birisini ayarlamaya çalışacağım ve üzgünüm ki, pek uzun süreceğini de sanmıyorum ama yine de birkaç gün şansın olabilir...Bir anda görevi bırakıp gitmektense, bu bahane ile gitmen senin için daha sağlıklı.. Aziz müdür bu sefer haline acıyacak gibi değil çünkü, biliyorsun yaşlı moruğu ve aynı zamanda-" Kaşlarını kaldırıp ifadesini dikkatle süzmesini izledi anlamayarak. "Bizimle beraber de geri döneceksin dostum, beni sakın pişman etme. Anlaştık mı?"
Dudaklarının şaşkınca aralandığını hissediyordu Serhad. Şuursuzca başını iki yana sallayarak arkadaşına baktı bir an dudaklarından çıkan sözlerin netliği ile. Biliyordu ve eline bu kadar kısa bir zamanda böyle bir fırsatın geçmesine hayret etmeden edemiyordu.. "Eğer bu işi yapar ve bu süreyi uzun tutmayı başarırsan," Omzuna attığı silahı doğrudan arkadaşının omzuna yükledi bir anda. "Oğlum senin olur!!"
Arkadaşının aniden gelen ağır makina karşısında şokla tutmaya çalışmasını izledi. "Senin kafa yine gitti herhalde," derken dalındaki silahın dokusunda gezindi hayran bakışları. "Hani oğlundu, kıymetlindi, ne çabuk gözden çıkardın?"
Bir anda arkasını dönerek karanlık gecede belirgin izlerin üzerinden ilerlemeye, dağın dibindeki cesetlerin yanına yürümeye başladı. Elinde bitmek üzere olan sigarasının son kalan birkaç nefesini daha çekerek attı yere.. Fısıltısı öylece karıştı kar fırtınasının çıkardığı uğultuya..
"İşin ucunda, daha da kıymetlisi var da ondan..."
- BÖLÜM SONU -
VE YENİ YIL..
UMARIM BİZE, YAZGI'YA EN GÜZEL ŞEKİLDE, BÜTÜN FIRSATLARIN ÖNÜNE SERİLECEĞİ BİR YIL YAŞATIRSIN..
Sizi seviyorum ❤️
| Bir sonraki bölüm, bir hafta sonra gelecektir. |
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top