19. BÖLÜM | VEDALARIN ÇIĞLIĞI
“ İlk kez.. Yıllarını geçirdiği adamın gerçekliği ile ilk kez yüzleşiyordu..”
-Yazgı ŞIVAN-
***
-Bölüm Müziği –
*Ümit Sayın – Gül Beyaz gül
*Anıl Emre Daldal -M
***
(selimbensizmiabi ❤️)
***
Bir insanın yaşadığı şaşkınlık, ne kadar ruhunu sarsabilirdi ki?
Nasıl bu denli bir hayret duygusu zihnini alaşağı edebilirdi böylesine?
Hissettiği bu karmaşa, gözleri önünde gerçekleşen şeyden o kadar çok farklıydı ki, bir an bunu kaldırıp kaldıramayacağını düşündü Yazgı. Kaldıramazdı. Dibine kadar sokulan, buz gibi bakışları ile yüzünü, en çokta da tepkisini izleyen adamın gerçekliğini kaldıramazdı.
Kimdi?
Asker miydi?
Kıyafetlerine kayan bal gözlerine engel olamazken titreyen kirpikleri arasından baktı şaşkınca.
Asker olamazdı.
Olsaydı, yıllarca sürekli nasıl yanına gelebilirdi ki?
Gelmezdi.
Gelemezdi değil mi?
Hayretle uzun, giydiği kıyafetle daha da heybetli görünen bedenini, siyah kar maskesinin üzerine konan kar tanelerini izledi öylece. Nasıl göründüğü hakkında hiçbir yoktu. Gözleri muhtemelen kocaman açılmış, dudakları ise dokunan kar huzmelerinin etkisi ile bir açılıp, şaşkınca kapanıyordu belki de.
Bakışları, tamamen boynunu eğerek dibine sokulan, yüzüne yaklaşan kar maskesinde gezindi. Tuttuğu nefesinin farkında bile olmazken mavi bakışlarını hırkasında, dudakları arasından çıkan soğuk dumanda gezindiğini gördü bir an. Titreyen göz içlerine dönen keskin bakışları ile mavi çatlakların arasında tüm ruhumu kaynar bir hisse hapsedecek kadar sıcak bir his döküldü dokunduğu her teninin köşesine. Maskesinin sadece göz kısmı açıktı ve kapalı ağzından tıpkı kendisi gibi beyaz dumanlar çıkıyordu.
Neyi bekliyordu?
Şaşkınlığını atlatmasını, ya da gördüğü adamı sindirmesini mi?
Bakışları hızla soluna dönerek önce Mahmut’a, ardından elinde tuttuğu upuzun silaha baktı. Öylesine büyüktü ki, bunu nasıl taşıdığını, gecenin bu saatinde onunla nereden geldiğini sorgulamak istedi ama bakışları hızla diğer tarafta aracın yanında dikilen diğer askerlere döndü. Saniyeler içinde bakışları tekrar mavi gözlerini bulurken derin, buz gibi havayı içine çekti konuşabilmek için.”S-sen..?”
Kelimeler, dağılmıştı.
Toparlayamıyordu Yazgı.
Saatlerce..
Saatlerce sevdiği adamı beklemişti..
Bu adamı değil..
Afallayan bakışları hala görünen gözlerinde dolaşırken onun ise bakışları önce arkasında kalan şoför de, hemen yanında dikilen muavinde gezinmesini izledi. Kaşlarının çatıldığını fark ederken yutkunarak bir anda elini tutmasını, terminalin diğer kısmında kalan başka yere çekiştirmesini izledi öylece.
Gizliyordu..
Bu halini, herkesten gizliyordu.
Gözlerinin etrafa temkin dolu bakışlar attığını görürken elinden çekiştirmesini, bir ara boşluğa girmesini izledi hızla. Bakışları bölmede olan pankartı görmesi ile şaşkınca çocuk emzirme odası olduğunu anladı. Hayretle girdikleri odaya, kapıyı kapatan haline baktı. Büyük sırtı tüm kapıyı kaplarken ne kadar kalın giyindiğini fark etti bir an.
Kaba, görünüyordu.
Olduğundan daha kocaman görünen bedenine baktı içi titrerken..
Öylece dönmesini, üzerine tekrar gelmesini izlerken adımları korkuyla duvar dibini buldu Yazgı’nın. “Veda etmek için gelmedim ama..” Sesinin, maske altında ne kadar boğuk çıktığını fark ederken titreyen nefesini durdurmaya, konuşmaya zorladı kendini ama tekrar duyduğu sesi ile susup öylece bakmaya devam etti bir kolunu başının kenarına, duvara yaslayan adamı. “Yine de bu kadarını hak ettiğim için geldim kıvırcık.”
Bu kadarını?
Nefesini yüzünün her noktasında hissederken diğer kolunu da bir anda hırkasının altından dolanarak kavisini sardığını hissetti. “Sen,” diyeceği sözleri bu sefer toplamayı başarabilmişti. “Kimsin?”
“Bunun ne önemi var ki kıvırcık...” Kar maskesinin ansızın alnında hissederken kavisini sıkarak ayak ucunda yükselmesini sağladı bir anda. “Sonuçta bu adamdan kurtulmuyor musun bu gece..”
Sesine takılı kalan bir hissi hızla algılayan zihninin gözlerini kapatmasını, kulaklarını tıkamasını ve öylece durarak karşısındaki adamın kim olduğunu sorgulamasını izledi göz kapaklarında. Anlamıyordu. Yıllarca tek bir gün olsun böyle bir haline şahit olmamışken, bu şehirde son dakikasında mı çıkmıştı karşısına?
Başını iki yana sallayarak bir anda çıkmaya çalıştı kollarından. Çırpınışı, diğer kolunu da beline dolamasıyla kısıtlanırken bakışları hüzünle mavilerini buldu. Kızgındı. Kırgındı..
Kimi seviyordu Yazgı?
Kimdi?
Yıllarca kimin dokunuşlarına hapsolmuştu sorgusuzca?
“Bana yalan söyledin..” Sesi, yıllarca kendini inandırdığı şeylerden öylesine uzaktı ki..
“Sana,” Sert sesinin, git gide kırılarak kısıldığını hissetti.. “Çoğu kez yalan söyledim Bal kuyusu..”
Söylemişti.
Yazgı bunu, bu durumu hiç böylesine tahmin etmemişti..
Kan lekeleri..
Fabrikada gördüğü hali..
Silahlara ve bıçaklara olan düşkünlüğü..
Aklına doluşan düşüncelerin gerçekliği ile şaşkınca bir nefes alarak bakışlarını odanın bir köşesine dikti anlamsızca. “Asker misin?” Kelimenin dudaklarının arasından ne kadar zor çıktığını fark etti bir anlığına..
Asker..
Zor bir meslekti..
-Gitmem gerekiyor...
Gitmesi gereken yer, neresiydi?
Hüzünle birleşen bal gözleri titreyerek tekrar tutundu yüzünü farklı bir hisle uzun uzun inceleyen mavilerine.. Bakışını tutan, bırakmayı bir an bile düşünmeyen gözlerinin koyulaşarak gece mavisine dönüşünü, aynı anda kavisindeki kollarının kasılarak daha sıkı sarılmasını izledi öylece..
Cevap vermiyordu..
Yıllarca olduğu gibi, yine cevapları sessizdi.
Ama bu sefer sessizliği ile yetinmeye hiç niyeti yoktu Yazgı’nın. “Cevap ver bana?-” Bakışları onu ilk kez bu kıyafetler içinde görmenin şaşkınlığını ile tekrar dolaştı üzerinde. “İşin bu mu?”
“Asker değilim kıvırcık,” Sesinin boğukluğu ile kirpikleri usulca titredi. “Ama askerden de bir farkım yok.. Olmam için, bir asker kimliğine de ihtiyacım yok. Amaç, sadece askerin sıkamadığına sıkmak!”
Sorguyla gözlerini incelerken başını anlamayarak iki yana salladı. “Bu ne demek oluyor?” Bakışlarında doğan soru işaretleri ile gözlerini kapatan adamı izledi öylece. “ Asker değilsen, nasıl,” Bakışları bir an kapıya döndü. Dışarıda bekleyen onca adam da mı asker değildi? “Onların yanında nasıl kalabiliyorsun?”
“Çünkü,” Gözlerinin yorgunca bal kuyularında gezinmesini seyretti. Yorgundu. Neredeyse bir günden fazla onu görmüyordu ve şimdi geldiği yeri tahmin ettikçe içi eziliyordu Yazgı’nın. “Onlar da benim gibi.. Biz..” Bir an tereddüt edişini fark etti Yazgı. Ona bunları açıklamanın zor olduğunu, anlatmaya çalışmasının ne kadar büyük bir şey olduğunu kendisi de anlamıştı ama deli gibi merak etmekten kendini alıkoyamadı bir an. Konuşmadı. Cümlesinin devamını gelmezken yüzünü, maskeli yüzüne yaklaştırdı engelleyemediği bir his karmaşasıyla. “Siz?”
İlk kez mavi bakışlarının titreyerek dudaklarına, oradan da yanaklarını kaplayan kıvrımlı saçlarına dönmesini izledi. “Bunu bilmenin, sana hiçbir artısı olmayacak Alın Yazısı.. Aksine sadece kafanda bundan sondaki hayatında sadece bir soru işareti olarak kalacak. O yüzden sorgulama ve sadece kuracağın hayatına odaklan..” Sesi, zemheriydi..
Öylesine boğuk, öylesine kırık çıkıyordu ki..
Kendini tutuyordu..
Saatler öncesinde olduğu gibi kendini deli bir güçle zapt ediyordu..
Bırakıyordu..
Öylece.. Sorgusuzca..
Arkasına dizdiği onca adama, onca servete emanet ediyordu ama yıllarca kollarında yaşadığı kadını tanımıyordu..
Tanıyamamıştı..
Yutkundu Yazgı..
Onun bu şartlarda ne kadar güçlü kalabildiğini sorguladı bir an..
Gecesi gündüzü yoktu..
Dediği sözler aklına geldi..
-Bugünüm var, yarınım yok..
-Ölüm kapıda..
Gözlerinin dolduğunu hissetti Yazgı.. Kahve gözlerinin arasından öyle büyük bir acı süzüldü ki, yaşadığı bu hayatı neden tercih ettiğini düşündü.. Sebebi, gerekçesi neydi bilmiyordu ama silahlara olan düşkünlüğünü çoğu kez ona anlatmasıyla anlamıştı.. Bir an, zihnini bir düşünce bulandırdı..
O odaya, bunca yıl bu yüzden mi hapsolmuştu?
Birkaç gündür yanında olması mı onu bu işten uzaklaştırmıştı?
“Abi?”
Bir anda Mahmut’un sesini kapının arkasında duyarken mavilerinin gözlerinden güçlükle ayrılarak kapıya dönmesini izledi. Aynı saniyeler içinde gözlerinin önüne serilen, kar maskesinin kapladığı boynu ile üşüdüğünü hissetti.
Teni, kıpkırmızıydı.
“Söyle?”
“Abi otobüsü daha fazla bekletemeyiz. Gönderelim mi, ne yapalım?”
Mahmut’un sesinde sezdiği ufak bir mutluluk vardı. Bal gözleri şaşkınca kapıya dönerken anlamayarak hızla önündeki kapıya dönük mavilere odaklandı.
Merakla vereceği cevabı beklerken başını çevirerek derince gözlerine bakmasını izledi. Gözlerinde gördüğü neydi bilmiyordu ama bir anda maskesini çenesinin altından tutarak çıkarmasıyla dağılan saçlarına baktı öylece.. “10 dakika daha beklet..”
Maskesini elinde tutarak tekrar beline sarılmasıyla kavisine uyguladığı kuvvetle yüzü, tamamen yüzüne dokundu. “Bu işin..” Sesinde peydah olan özlemin ilk kıvılcımı dudaklarına dokunurken uzayan saçlarına, son kez göreceği sakallı yanaklarına baktı. Sağ göz kenarındaki yara izinde son kez bakışlarını gezdirirken yine sağ alt dudağının köşesinde duran belirgin beninde dolaştı bal gözleri. “Zor olacağını biliyordum ama bu denli olacağını düşünmemiştim Bal Kuyusu..”
O da, düşünmemişti..
Hislerin sesine dağılışını izledi birer birer..
Dudakları, yanağına yaslandı usulca..
“Olmamalıydı.. Böyle olmamalıydı kıvırcık.. Ben bu kadar hazırlıksızken, sen bu kadar kırıkken olmamalıydı.. Bir şeyleri,” Yakarış sezdi sesinde.. Sessiz bir sitem vardı.. “Düzene sokamasam da.. Yine de olmamalıydı.. “
Ardından yavaşça burnunu sürmesini izledi tenine. Güçlükle konuştu Yazgı. “Oldu ama..”Kendi sesi, onun sesinden daha derin bir sitem barındırıyordu..
Olmaması gereken her şey, zaten yıllarca olmuyor muydu?
“Oldu.. Gidiyorsun..”
Gidiyordu..
Sadece 10 dakika sonra onu bir daha hiç görmeyecekti..
Bir an bu düşüncenin kalbini avuçlarına kıstırıp, patlayana kadar sıktığını hissetti.
“Gidiyorum.. “
Bitiyordu..
Bir şeyler, başlamadan bitiyordu..
“Bana sadece tek bir şeyin sözünü vermeni istiyorum..“ Bal gözleri, hüzünle baktı mavilerine.. “Ne sözü?”
Dudaklarını, kaygısızca dudağının köşesine bastırmasını izledi.. “Kimsenin,” Dokunuşunun olduğu yere derin bir nefes çarptı. “Bu sınıra yaklaşmasına izin verme.. Tamam mı?”
Sınır..
Dudağının diğer kenarına bir kez daha dokunan dudakları ile başını öylece yasladı duvara Yazgı. Aynı anda yüzüne daha çok eğilen, beline daha sıkı sarılan kollara bıraktı kendini.. “Ya verirsem..”
Bu ihtimali saniyeler içinde çürüten bir şeyler ayaklandı içinde..
Sert bir soluğun elmacık kemiklerine vurmasını hissederken belindeki kollarının kasılmasını, tutuşuna yansıyan bir ketumluğu sezdi. “Verirsen,” Ansızın araladığı gözlerine çarpan keskin mavilerinin içindeki fırtınaya yakalandı o an. “Bana da, yapacaklarım için izin vermiş olursun kıvırcık.”
Yapacakları..
Anlamayarak bakışlarını gözlerinde gezdirirken mavilerinin başının üzerinde bir yere odaklandığını gördü.. Sorguyla baktığı yere bakarken bir duvar saati olduğunu fark etti.. “Son iki dakika..” Kirpiklerine inen bir yükle ağırca kırptı. Mavilerinin o harekete takılan dikkatini fark ederken nefesini tutarak bekledi yapmak istediğini..
Veda etmeyeceğini söylemişti ama..
Veda ediyordu..
Tıpkı kendisi gibi..
“Seninle geçireceğim son iki dakikayı, sensiz geçireceğim onca zamana bedel kıl, Bal kuyusu..” Dudaklarının üzerine vuran nefesini, gözlerine çarpan ihtiyacı hissetti.. Öpmesini bekleyen aciz haline acıyarak bakarken aksine öpmemesini, sadece nefesinin bir adım uzağında öylece bekletmesini izledi bir süre.
Bakışları dudaklarında gezinen mavilerinde, üşüdüğü için hafif moraran dudaklarında gezindi. İçinden gelen onca yılın eseri ile kalbi ihtiyaçla kasılırken yapacağı takdirde olacakları düşündü Yazgı..
Öperse, teni üzerinde kalacak olan son izi düşündü..
Son ânı..
Son teni..
Üzerine asla başka bir leke konmayacak olan o hissi..
Sorgulamadı..
Ona ait tek eylem bu değil miydi zaten?
Sorgulamamak..
Önündeki dudaklarının üzerine önce nefesi, ardından tüm duygularının ağırlığı ile ansızın bıraktı kendi dudaklarını.. Bunu her şeye rağmen beklemeyen mavilerinin hızla kapanmasını, buz gibi olan dudaklarının, saniyeler içinde sıcacık dudakları üzerine örtülmesini seyretti bulanık gözleri arasından. Teni, soğuk rüzgarın eseri olan serinliği taşırken ne kadar üşüdüğünü anımsadı zihni..
Bir an bu düşüncenin bir şeyleri ezip geçtiğini hissetti kalbinde. Üşümüştü. Dudakları, buz kesmişti..
Engelleyemedi Yazgı..
Yine.. Yeniden kalbinde doğan şefkate engel olamadı..
Elleri, tüm her şeye rağmen dokundu soğuk yüzüne..
Bir an parmak uçlarının denk düştüğü kulaklarının, boynunun soğukluğu esir aldı tenini.. Zihni, aydınlanıyordu..
Her geldiğinde buz gibi olan bedenini hatırladı..
Yaz aylarında bile bazen dikkatini çeken botları..
Silahının kabzasındaki bayrak resmi..
Asker değildi..
Ama askerdi de..
Yanaklarındaki ince parmakları bu düşüncenin yoğunluğu ile tenini okşarken adını dâhi koyamayacağı bir özlemle dudaklarını kavrayan adamın tutumu daha da sıkı bir hal aldı. Kendi bal gözleri de, son kalan saniyelerin hüznü ile kapandı usulca... Bir ıslaklık yanağını ezip geçerek dudağının kenarına batan sakalının içine karıştı.
İkisi de aynı anda derin bir soluk çekti içine..
Dudaklarının hareket etmesine ikisi de izin vermezken, verdikleri anda başlayacak olan kıyametin ne denli uzun süreceğini biliyorlardı. Sadece birkaç saniye.. Öylece.. Hareket dâhi etmeden dudaklarının birbirine yaslı bekleyişini hissetti. Burunlarından aldıkları her nefes tenleri üzerinde daha soğuk bir his bırakırken titreyen kirpikleri üzerine dokunan büyük elini hissetti Yazgı. Islaklığı silen, yerini okşayarak kurutan parmak uçlarını yeniden bir gözyaşına esir etti saniyeler içinde..
Boşluktaydı..
Güçsüz parmakları öylece ayrıldı teninden..
Kendi tenini sarmalayan bileklerine sarıldı sorgusuzca..
Mavilerinin yoğunluğu ile bakışları aralanırken birbirine dokunan dudaklarının ikinci bir nefesin ardından ayrılmasını, yokluk hissinin verdiği acı bir soluk ile sonlanmasını izledi ikisi de.. “Çok,” Sesinin artçı bir sarsıntıyla yolunu doğrudan kalbine aldığını hissetti Yazgı. “Mutlu ol kıvırcık.. İçinde eksik hiçbir şey kalmayana kadar yaşa hayatını..”
Dayanamayacaktı..
Biliyordu Yazgı..
O his, daha şimdiden kalbini ezmeye başlamıştı bile..
Dolu gözleri ile öylece baktı mavilerinin içinde tutunduğu güçlü dallarına..
O da, dayanamayacaktı..
Görebiliyordu..
Dudaklarını birbirine bastırarak avuçları arasında akan bir damla gözyaşının büyük ellerinin içine kayarak kaybolmasını izledi mavileri.. Başını, çaresizce iki yana salladı..
Böyle olmamalıydı..
Şu an yaşadığı son anın, tüm zihnini yıllarca alaşağı edecek bir şey olmasını beklemiyordu..
Beklediği her şeyin tepetaklak olduğunu hisseden zihni kendini tamamen gizli bir bölmeye kapatmış, bu anın son bulmasını beklemekten başka bir şey yapmamaya karar vermişti. Haklıydı. Onun bile kaldıramayacağı gerçekler gün yüzüne çıkmış ve bu, son an olmuştu..
Kırptığı kirpikleri arasından akan damlalarını silen parmaklarının varlığı bir anda kayboldu. Ağır bir bakış, önünden çekilen büyük bedenini bulurken elindeki maskesini tekrar kafasından geçirmesini izledi öylece. “Gitme vakti..”
Maskesini takarken söylediği söz ile mavi gözleri, simsiyah kumaşın arasında ağır bir hisle parladı. Duvara yaslı sırtını güçlükle ayırırken ne dudaklarından bir kelime çıkabilmişti Yazgı’nın, ne de nefesini rahatça alabilmişti..
Tıkandığını hissediyordu..
Tüm algıları, bir anda terketmiş gibiydi bedenini..
Kapıya ilerleyen bedenine döndü bakışları öylece.. Kafasına geçirdiği maskesinin onda ne kadar farklı durduğuna baktı bir an. Yıllarca tanıdığı adamdan öylesine uzaktı ki.. “Sen,” Konuşup konuşmama arasında kalan zihni tutamadı kendini. “Nereye gideceksin?”
Sesini duyan mavilerinin kilidini açtığı kapıyı aralamadan yüzüne dönmesini seyretti. “Geldiğim yere kıvırcık. Buraya ne şartlar altında, nasıl büyük bir risk alarak geldiğimi bilemezsin.. O yüzden fark edilmeden hemen gitmemiz gerekiyor.”
Ona bir şeyleri açıklayan dudaklarına bakmak istese de maskesinin altında hareket etmelerine baktı sadece. “Nerden geldin ki?”
Sesi, kırılmanın da ötesindeydi..
Yoktu sanki..
Onun hayatından bir kesit daha görmek, bütün kırık dallarını en sonunda yok etmişti.
Kapıyı açarak çıkmasını bekleyen haline baktı gözleri titrerken. “Benim gibilerin,” Bir an gülümsediğini hissetti. Mavileri kısılırken keskin bir bakışın yüzüne konmasını izledi uzunca. “Belli bir konumu yoktur Yazgı.”
Acıyla kasılan kalbinin son darbesini tekrar nefesinin geçtiği dar kemerinde hissederken güçlükle yutkunarak adımları onu buldu uysalca.. Karmakarışık olan aklının ona oynadığı bu oyunu, kaybetmemeyi diledi içinden..
Bu yaşadığı.. Belki de yıllar içinde yaşadığı tüm anıların en zoruydu..
Adımlarını devam ettirerek büyük ayakkabılarının dibine getirdi. Başını kaldırarak baktı yüzünü inceleyen mavilere..”Sende bana söz ver o zaman?”
Bir an kaşının çatıldığını fark ederken sorguyla yüzüne bakmasını izledi.” Ne sözü?”
Göz bebeklerine dağılan bir hisle uzunca baktı yüzüne.. “Kendini tehlikeye atacak hiçbir şey yapmayacaksın?”
Bir an gözlerinde bir duygu belirdi. “Yapacağımı mı düşünüyorsun?”
Sorusu ile dikkatle baktı mavilerinin dalgalı rengine..“Belki..”
Gülüşünü ikinci kez duyarken bir anda belinde hissettiği kolla kavisi hızla bedenine çarptı sert bir şekilde. Yüzüne yaklaşan nefesini şaşkınca hissederken bakışlarının ağırlığını aralanan dudaklarında hissetti. “Beni iyi tanıyorsun kıvırcık..”
Tanımıyordu..
Tanıyamamıştı..
Dediği sözün altında yatan tehlikeli ton ile yine de tutundu kollarına tereddütle.. “Bu ne demek oluyor?” Gözlerine bakarken, bir anda maskesi olmasına rağmen dudaklarını hızla dudaklarına bastıran, ardından burnunu çenesine sürten haline bakakaldı öylece. “ Ne yazık ki, iki dakikamız çoktan doldu Bal Kuyusu..”
Maskesinin sıcak nefesine esir oluşunu hissetti..
Kumaşın, dudaklarına sürtünmesini, yokmuşcasına tenini hissetmesini bambaşka bir pencereden izledi sanki...
Sitemli sesine karşı sorusunu görmezden gelişi ile aynı tereddütle bakmaya devam etti yüzüne kendini toplayarak.. “Eğer dediğimi yapmazsan,”
Sesine vuran telaşı anlayan maviler derince baktı kuyularına.. “Yapmazsam?”
Boğuk sesinin ardından fısıldadı güçlükle. Bakışları, maskesinin sardığı dudaklarındaydı. “Bende senin dediğini yapmam!”
Hırçın sesini duyan mavileri yumuşayarak tekrar kırpıldı. “Söz vermiştin yani?”
Anlamayarak yüzüne bakarken bir anda kapı ağzında gelen öksürük ile korkuyla belindeki kolunu itmeye çalıştı. Bakışları kapıya dönerken Mahmut’un yüzünü eğerek beklediğini gördü. Belindeki kolu son kez kavisini okşayarak bırakırken gelen zamanın gerçekliği ile öylece baktı yüzüne bakan mavilere. “Sen git Mahmut..”
Kalın sesini duyan Mahmut’un adımları hızla onlardan uzaklaşırken tekrar sesini duydu. “Senden istediğim tek şey,” Ciddi sesi ile dikkatle baktı yüzüne. “Seninle beraber o şehre gelen parayı harcamaktan kaçınmaman.." Bakışları, bir tur gezindi yüzünde.. "En azından kendi ayakların üzerinde durana kadar kullan, sonrası senin bileceğin iş.. Tamam mı?-”
İlk kez sesine yansıyan ciddi bir istek vardı ve bunun karşısında bir an ne diyeceğini bilemedi. “Birkaç il geçtikten sonra başka bir araçla, daha rahat yola devam edeceksin. Uzun bir yolculuk olacak senin için..”
Kontrollü sesini işitirken anlamsızca kalbinde bir ikilem belirdi. Bu kadar ayrıntı düşünen zihninin yıllarca neden düşünmediğini, neden onca zamanı öylece harcadığını düşündü Yazgı. Boşa geçen yıllarını bambaşka bir şekilde yaşamak varken, neden buna izin vermişti? Mantığının temeline bir güç daha eklenirken kaçırdığı gözleri ile usulca başını salladı. Dakikalardır zihnini yoran hareketlerini arkasında bırakmak ister gibi ondan önce, hiçbir cevap vermeden çıktı odadan.
Yapmamıştı..
Nedenini, sebebini sorgulamak deli bir istekle içinden gelse de, yoktu..
Bir nedeni olamazdı..
Bunu şimdi yapan, yıllar önce de yapabilirdi..
Yapabilirdi..
Bu düşüncenin ağırlığı ile gözlerindeki son gözyaşları da ondan gizli yanaklarına kayarken adımları onu beklemeden ilerledi dizili taşların üzerinde.. Maskesinin arasında kalan, gecesini yıllarca aydınlatan mavilerinin bakışlarını sırtında hissederken arkasına bakmamak için, adımlarını bir an olsun duraksatmamak için güçlükle zorladı ilerlemeye. Arkasında sert tabanlarının sesini duydu bir an.
Bölmeden çıkan bedenine gecenin buz gibi havası çarparken bir anda omuzlarında bir ağırlık hissetti. Adımları anlık dururken ne olduğuna bakmak için bakışlarını üzerine çevirdi. “Hava -8 derece kıvırcık, bir hırkayı mı giyebildin sadece aldıklarımın arasından..”
Onun üzerinde gördüğü askeri hırkayı kendi omuzlarında görürken sıcacık olduğunu hissetti bir an. İstemsizce tuttu omuzlarındaki hırkayı. “Bu kadar soğuk olduğunu düşünmemiştim..”
Kısık sesini duyan bedeni yanında ilerlerken otobüsün olduğu kısma gelmeleri ile dikkatini hızla askeri üniformalı adamlar çekti. Hepsi ellerindeki o büyük silahlar ile beklemeye devam ediyor, birkaçı ise merakla bize bakıyordu. Mahmut’un otobüsten inerek kenarda saygıyla beklediğini görürken adımları zoraki ilerledi otobüse.
Zoraki..
Başını, kendine inanamayarak iki yana salladı. Bakışlarını ne ona, ne de diğer bekleyen insanların gözüne dokundurmadan hızla basamaklarına yöneldi. Durduğu an, tereddüt ile duraksadığı an yıllarına, belki de daha birçok yıl ekleyecekti bu şehirde.. Aklına gelen omuzlarındaki hırka ile üzerinden sıyırarak vermek için arkasını döndü. Bir an karşılaşmayı umduğu mavilerinin yokluğu ile şaşkınca bakakaldı.
Gidiyordu.
Siyah büyük araca adımlayan sert adımları ile öylece arkasından bakarken askerlerin birinde olan, Mahmut’a verdiği silahı gördü bir an. Kuvvetle kaldırarak ona atan adamın hareketine şaşkınca bakarken ilerleyerek sağ eliyle tutmasını, geldiği anda olduğu gibi omzuna atmasını izledi silahı.
İzledi..
Gözlerinin önünden silinmeyecek, belki de tek halini izledi..
Bakmadı..
Bir saniye olsun arkasına bakmadan aracın diğer tarafında olan kapısına dolanmasını, hızla tüm askerlerin araca yönelmesini seyretti öylece.. Elindeki hırkanın sert dokusunu avuçları arasında öylece ezerken, soğuktan kasılan bedenini sıktı var gücüyle..
Şimdi..
Şimdi hissediyordu bedeninde gezinen mavileri..
Bakışları, usulca aracın filmli camlarına dönerken yan tarafındaki hareketlilik ile güçlükle gözleri hareket etmeye başlayan araçtan koptu. “Daha fazla seferi bekletemeyiz Yazgı Hanım. Buyurun lütfen.”
Mahmut’un sesi ile terminalden hızla çıkan siyah aracın arkasından baktı Yazgı..
Bomboş bakışları önce otobüsü, ardından onun yüzünü inceleyen şoför ve muavin de gezindi. Utanç bedenini usulca ele geçirirken başını zoraki sallayarak basamakları çıktı.. Elindeki hırkanın kabarık dokusunu kucağına daha sıkı bastırırken gösterilen yere oturdu Yazgı.. Tekli, orta bölmede olan bir koltuğun arasına kucağındaki büyük hırkayı sıkıştırırken aynı saniyeler içinde hareket eden araç ile gözlerini sıkıca kapattı geceye..
Parmak uçlarının buz kestiğini hissediyordu..
Damarlarındaki tüm kanın çekildiğini, öylece donakaldığını anlarken nedenini sorgulamadı Yazgı..
Sorgulayamazdı ki..
Kalbinin, yaşadığı o son iki dakika da niye kaldığını, kucağında sıkıca tutunduğu hırkasının varlığından yayılan kokuya olan ihtiyacını..
Bakışları son kez döndü yıllarını, kalbini içine hapsettiği şehre..
Bunu.. Hiçbir zaman sorgulayamayacaktı...
***
Rüyalar, her zaman kısa sürmesine rağmen upuzun, içinden çıkılmaz bir halin sonu olmazmış gibi gelirmiş insana..
Kabuslar ise, rüyalardan daha kısa olmasına rağmen, hiç unutulmayacak bir anı olarak kazınırmış hafızana..
Unutulmayacak, korku dolu bir hatıra..
Bazen ise, telaş dolu..
Acı dolu..
Kalbinin üzerinde hissettiği iğnelenme hissi ile gördüğü kabusun etkisinden çıkabilmek için derin uykusundan hızla uyanırken telaşla gözlerini aralamak zorunda kaldı Yazgı. Acı ile yüzü buruşurken doğan güneşin ışığı tam gözlerine vurmuş, sıcak olan arabanın içi ise tüm bedenini mayıştırmıştı.
“Uyuyor abi.” Gelen sesin boğukluğu ile gözleri güneşin ışığına alışana kadar tekrar kapattı zoraki.. Kuruyan dudaklarının hissi ile dilini teninde gezdirirken başını yasladığı yerden doğrulttu. Ağrıyan boynuna eli giderken ovalayarak tekrar araladı gözlerini. “Tamam, akşama varmış oluruz oraya. Mesaj atarım ben.”
Bakışlarını sesin geldiği yöne çevirirken Mahmut’un şoförün yanında oturduğunu, aracı ise tanımadığı birinin kullandığını gördü. “Dinlenme tesisine uğrayalım. Sen depoyu doldur, bende içecek bir şeyler alayım. Birazdan uya-“ Başını çevirmesi ile göz göze geldiği bakışlarının şaşkınca aralanmasını izledi bir süre. “Günaydın Yazgı Hanım..”
Sesi ile başını sallarken mola vermelerine sevindi bir an. Temiz hava alması gerekiyordu ve kaç saattir uyuduğunu bile bilmiyordu. “Saat kaç?”
“09:30’a geliyor efendim. Birazdan vereceğimiz molada isterseniz sabah kahvaltınızı yapabilirsiniz..”
Yeni uyanan gözlerinin şişliğini hissederken uzun bir süre uyumamanın acısını çektiğini hissetti. Yola çıkmadan önce, neredeyse bir gündür uykusuzdu ve rahatsızca uyuduğu bu arabanın arka koltuğu ise, tamamen onu kucağına çekmişti. “Daha ne kadar var Mahmut?”
Kol saatine bakmasını ve gözlerini, oturduğu yere çevirmesini izledi. “Bu taraflarda fazla kar olmadığı için süratli gidiyoruz efendim. Bir aksilik olmazsa öğleden sonra 16:00 gibi varmış oluruz. “
Koca bir günü daha arabada geçireceğini duyan zihninin çığlık çığlığa kulaklarını kapatmasını izledi öylece. Yorgunca bakışları akan yola kayarken başını geriye yaslayarak tekrar gözlerini kapattı. Sıcak olan arabanın içi miydi, kendi bedeni miydi bilmiyordu ama sıkıntıyla nefesini verdi. Bir an avuçlarında tuttuğunu fark ettiği şeye gözleri dönerken kirpiklerinin acıyla tekrar gözlerinin üzerine kapanmasına izin verdi.
Hırkanın kalın dokusunda istemsizce gezinen parmak uçlarına engel olamazken içinden dolup gelen bir karmaşa ile dudaklarının titrediğini hissetti.
Yavaşlayan aracın hareketi dikkatini anlık çekerken bakışlarını aralayarak yola baktı. Benzin istasyonuna dönen aracın dinlenme kısmının önüne park etmesini, aynı anda yan taraflarına park edilen araçlar ile dikkatle baktı inen adamlara.
Hepsi birer birer onlardan önce tesise girerken Mahmut’un etrafa kısa bir bakış atmasını seyretti. Kapısının açılmasıyla korkuyla bakışları soluna dönerken aracı kullanan adamın kapısını açtığını gördü. “Buyurun Yazgı Hanım.”
İnmesini bekleyen adam ile kucağında tuttuğu hırkayı kenara koyarken hafif vuran soğuk rüzgar ile hırkasının önünü kapattı. Bakışları bir an anayolda akıp giden araçlarda gezinirken aracın arkasından dolanan Mahmut ile adımları onu takip etti sakince.
Girdikleri tesisin kapısında yüzüne vuran sıcağın etkisiyle kasılan teni gevşerken, burnuna gelen yemek kokusu ile kalabalık masalara baktı bir süre. Önünden giden Mahmut’un dikkat çekmemek için rahat hareket ederek yanındaki adamla bir şeyler konuştuğunu görürken ara ara arkasına bakarak gelip gelmediğini kontrol ettiğini fark etti bir an.
Hareketine karşı dudaklarında keyifsizce bir gülümseme belirirken bir bakış attı saçları arasından göz göze geldiği insanlara. Başına geldikleri masaya önce kendi otururken ikisinin de karşısına geçerek oturmasını izledi. Mahmut’un bakışları onun aksine yan masalarda dolanarak incelemesini, kendi de onu takip ederek baktı dikkatle. Göz göze geldiği bir adam hızla Mahmut’a dönüp başını sallarken çayını içmeye devam etmesini seyretti hayretle. “Cidden bunca adam ne için bu eziyeti çekiyor?”
Şaşkın sesini içinde daha fazla tutamazken Mahmut’un garsona el kaldırdığını gördü. Ardından bakışları yüzüne döndü. Ama konuşmasına fırsat olmadan başka bir ses duydu. “Çok basit Yazgı Hanım. Kendi canımız için...”
Bir anda ilk kez sesini duyduğu başka bir adam ile bakışları hızla Mahmut’un yanında oturan adamı buldu. Bakışları saygı ile gözlerinde gezinirken anlamayarak kaşları gerildi Yazgı’nın.
Canımız için?
“Ne demek b-?” Sorgu dolu sesi ile başlarına bir anda gelen garsonla duraksadı Yazgı. Birkaç saniye Mahmut’la göz göze gelirken boğazını temizleyerek konuşmasıyla dudaklarını birbirine bastırdı kendini tutmak adına. “Ortaya bi sabah kahvaltısı döşe koçum.”
“Hemen abi.”
Giden garson ile bakışları hızla karşısındaki iki adamda gezindi. “Ne demek istedin?”
Arkasına yaslanarak derin, yorgun bir nefes almasını izledi bir süre. “Kısacası şu Yazgı Hanım; eğer gideceğimiz yere varana kadar önümüze bir araç kırarsa veyahut sizin saçınızın telini ağamız asfaltta görürse, büyük ihtimalle bir iki saat içinde de siz de bizim leşimizi yol kenarında görürsünüz. Yani; gidene kadar ve gittikten birkaç gün sonra ona sorun yok raporu vermek, boynumuzun borcu.. Olduğu takdirde, eminim hiçbirimiz isteğimiz ile memleketimize dönmeyiz diye düşünüyorum." Bir an duraksamasına bakarken, dediklerinin etkisi ile uzunca inceledi garip yüzünü. Bakışlarını arkadaşına çevirmesini, kaşlarını kaldırarak tekrar konuşmasını izledi. "Hoş, dönmemizi bekler mi Serhad Ağa, orası da tartışılır. Öyle değil mi Mahmut?”
Mahmut arkadaşının komik bir şekilde konuşmasına başını iki yana sallayarak gülerken Yazgı şaşkınca aralanan dudaklarını büyük bir hayretle daha da araladı. “Ne?”
Konuşan adam tepkisini tıpkı Mahmut gibi gülerek seyrederken rahat tavrı karşısında bozguna uğradı Yazgı. Bakışları ikisi arasında mekik dokurken Mahmut’un yüzüne dönen bakışlarını, boğazını temizleyerek ciddi kalmaya çalışmasını izledi birkaç saniye. “Arkadaş, ağamız karşısında üç buçuk atar, olmadığı zaman da var gücüyle sallar Yazgı Hanım. Pek takmayın dediklerini siz.”
Gülmekten kendini alıkoyamayan hali ile tekrar gülmesiyle ikisinin halini garip bir şekilde izlemeye devam etti. “Serhad Ağa’nın karşısında üç buçuk atmayan var da sanki, konuşuyor kendisi Yazgı Hanım.”
Bir anda birbirlerine sataşmaya başlarken hallerinin komikliği ile tutamadı kendini Yazgı. Mahmut’un sesi ile gülüşü daha da yer edindi dudaklarında. “ Üç buçuk atmayan tek insan, tam karşında oturuyor kardeşim. Ayağını denk al, edebini takın. Gözü her yerdedir, bilirsin. Bu halini görür, duyar, kulağına gider maazallah(!)”
Mahmut’un ciddi sesine karışan alay ile yanındaki adamın boğazını temizleyerek yaslandığı yerden doğrulmasıyla burukca gülümseyerek önüne koyulan kahvaltılıklara baktı bir an. Gözüne çarpan bal ile gülüşü ansızın solarken yutkunarak bakışlarını hızla başka şeye odaklamaya çalıştı.
-Bal Kuyusu..
Kuyuları..
Gözlerini sıkıca birbirine bastırarak zihnini ayaklandıran görüntüleri durdurmaya çalıştı.
“Siz rahat rahat kahvaltınızı yapın Yazgı Hanım. Maalesef ki, bu masada oturmak durumundayız. Rahatsız olmayın lütfen.”
Mahmut’un yanındaki adamın saygıyla konuşması ile Mahmut gülerek yüzüne baktı arkadaşının. “Ha şöyle, yola gel!”
Adamın omzunu sertçe Mahmut’un omzuna vurmasıyla gülümseyerek hallerini baktı çatalını eline alırken. Dikkatini onlara odaklamak istedi bir anlığına. “Siz tanışıyor musunuz?”
Mahmut, çayından içerken başını salladı bezgince. “ Maalesef evet..”
Sesindeki sitem ile arkadaşının omzunu tekrar sertçe vurmasıyla elinde tuttuğu çayı kucağında döküldü bir an. Şaşkınca dökülen noktasının telaşı ile ayağa kalkan Mahmut tutmamak için kendini güçlükle zapt ederken, kıpkırmızı olan yüzü ile seslice güldü Yazgı. “Ulan ben senin omzunun ayarını si-“
“Şşş, yavaş ol aslanım. Bak Yazgı Hanım’ın yanında küfür ettiğini falan duyar, görür, işitir, biri arar söyler falan maazallah (!)”
Hallerine hem şaşkınlıkla, hemde büyük bir gülümsemeyle bakarken Mahmut’un kelimelerini yutmasını, hızlı adımlarla bir bölmeye ilerlemesini izledi gülerek. “Siz devam edin lütfen Yazgı Hanım.”
Adamın rahatça arkasına yaslanarak çayını içmeye devam etmesiyle bakışlarını hızla üzerinden çekti. Tam önünde duran bal kasesini alarak masanın en uzak noktasına koydu zoraki. Ardından çayından bir yudum alarak tekrar adama döndü. Onun ise bakışları etrafta, dikkatle masalarda geziniyordu. Hareketi, temkinliydi.
“Siz yemeyecek misiniz?” Sesini duymasıyla çayından bir yudum alarak bakışlarını gözlerine çevirmesini izledi.
“Yemesek de olur, siz karnınızı doyurun lütfen. Bundan sonra iki üç saat mola vermeyiz.”
Sesindeki ciddiyet ile bakışları yüzünden çekilen gözlerinde gezindi. Tıpkı Mahmut kadar iri yapılı, esmer ve kahve gözlü bir adamdı. Sadece daha rahat ama buna rağmen daha profesyonel bir tavrı vardı.
“İsmin nedir?” Sorusu ile bakışlarını yüzüne çevirmeden etrafa bakmaya devam etmesini izledi.
“Aslan.”
“Mahmut’un neyi oluyorsun?”
Tekrar arkasına yaslanmasını, kollarını sandalyenin köşesine yerleştirmesini izledi. Yüzünde yamuk bir gülüş peydah olurken başını omzuna eğmesini, yüzüne bakmasını izledi. “Her şeyiyi-”
“Siktir lan ordan!”
Bir anda arkasından yaklaşan Mahmut’un Aslan’ın kafasına vurmasıyla seslice gülmeye başladı Yazgı. “Yalan mı, her bokunu bilmiyor muyum lan senin?”
“Annemin kızlık adını söyle inanacağım!”
Aralarında yine bir sataşma başlarken çağından bir yudum içerek devam etti hallerini seyretmeye.
“Annenin kızlık soyadını napayım oğlum ben, daha kendi olmayan anneminkini bilmiyorum.”
Yerine oturan Mahmut kafasındaki şapkasını çıkararak kısa saçlarını düzeltti. “Ne biliyorum diye sallıyorsun o zaman?”
Aslan’ın yerinden doğrularak ciddiyetle Mahmut’a dönmesini izledi bir an. “ Başka soru sor, bilmezsem namerdim lan!”
Mahmut’un kaşlarını ciddi ciddi çatarak düşündüğünü görmesiyle başını iki yana sallayarak peynirden bir dilim aldı ağzına. Mahmut'u gün gelecek küçük çocuk gibi göreceği aklına gelmezdi. Komik duruyorlardı.
“En son hangi silahı temizledim, bil hadi?”
Aslan’ın rahatça tekrar arkasına yaslanarak bilmiş bir bakış attığını gördü. “Bundan kolay ne var.. Serhad Ağa’nın gözdesi, Barret M82..”
Mahmut’un şaşkın bakışlarının ona döndüğünü görmesinden daha çok, isminin yanında kullanılan silah ismine takıldı Yazgı..
Serhad Ağa’nın gözdesi..
Bir anda zihnini yine ele geçiren sesler ile dudaklarını yorgunca birbirine bastırdı.
Silahlara ve bıçaklara olan bağlılığını, bu gece daha iyi anlamıştı..
Askerdi.
Ne kadar değilim dese de, öyleydi..
Kimlik, bir askeri asker yapan değildi..
Kirpikleri, yine saatler önce takılı kaldığı anlar yüzünden titrerken başını eğerek ekmeğine hafifçe reçel sürdü.
“Nerden bildin lan sen? Daha ben bile bir kez gördüm o silahı?”
Başını kaldırıp bakmadı Yazgı o andan sonra. Sadece dinledi onunla ilgili küçük ayrıntıları.
“Abinin işi olmasa parmağının ucunu bile süremeyeceğin tek silah çünkü de ondan.”
Mahmut’un gergin sesini işitti bir an. “Her yerde konuşma şu işi diyorum sana!”
Sorgu ile bakışları Mahmut’un yüzüne döndü bir an. “Neden? Çok mu gizli ağanızın silahları?” Sesinin ayarını bilerek yüksek tutarken Mahmut’un şaşkın bakışlarını yüzünde hissetti.
“Niye bağırıyorsunuz Yazgı Hanım?”
Telaşla iki adamın bakışları da etrafta gezinirken eline geçen kozu en ince detayına kadar kullanmak için arkasına rahatça yaslandı Yazgı. “Bana bir şeyleri söylemeniz için olabilir belki Mahmut? Mesela ağanızın işi, gücü, amacı ne söyleyebilirsiniz. Ya da bu gözdesi olan silahın neden duyulmasından korktuğunuzu da açıklayabilirsiniz?”
Sesindeki tehdidi sezen iki adam da hayretle gözlerine baktı bir an. Hallerinin komik duruşu ile dudaklarını bilmişce büktü. “Yazgı Hanı-“
“Dinliyorum Mahmut!!”
Mahmut’un gözleri arkadaşına dönerken adı Aslan olan adamın arkasına yaslanarak çayından bir yudum almasını izledi rahatça. “Serhad ağa, ülkeye yasak silah sokuyor..”
Bir anda duydukları ile Mahmut’un sertçe arkadaşının omzuna vurdu. “Sussana oğlum!”
“Abi adamın sevgilisi bilmeyecek de kim bilecek işini gücünü?”
Bir anda tüm dikkatini, tüm şaşkınlığını sarsan kelime ile öylece adamın gözlerine baktı Yazgı.
Sevgilisi..
Duyduğu kelimenin farklılığı ile kirpikleri anlamsızca çarptı gözlerinin önünde.
Sevgili..
Asla o kelimenin içinde yer alamayacağı gerçeği ile yutkundu. “Yasak silah mı?”
Tüm dağılan hislerini yerden birer birer toplayarak kucağında tuttu Yazgı. Mahmut ile göz göze geldi bir an. “Yazgı Hanım siz bakmay-“
“Mahmut!! Söyleyecek misin, yoksa tekrar daha yüksek sesle mi sorayım?”
Gözleri hızla etrafta gezerken yutkunuşunu, yanındaki arkadaşına öfkeli bir bakış atmasını izledi bir süre. “Evet, silah sokuyor.”
Kısık sesle konuşmasıyla bakışları kahvaltılıklarda gezindi bir süre. “Peki.." Bal gözleri net bir şekilde baktı karşısında diken üstünde oturan iki adama."Niye?”
Sesindeki merak az olsa kendini belli ederken ellerini masaya yaslayarak tüm algılarını alacağı cevaba yöneltti o an. “Bunu yaptığı işten anlamanız lazım..”
Başını sallayarak tekrar konuştu Yazgı. “Bende onu soruyorum zaten. Niye, bu meslek?”
Tedirgince arkasına yaslanarak bir anda terleyen alnını silmesini seyretti. “Abim..” Sesinde peydah olan korku ile yanındaki adama garip bir bakış attı Mahmut. “Eski asker.. Sizinle tanışmadan birkaç ay önce TSK’ dan atılmıştı.”
Bir anda duydukları ile öylece dudakları aralanırken hayretle gözlerine baktı Mahmut’un.
“Eski asker mi? Ne yaptı peki?” Merakla yerinde daha da dik dururken hızla iki adamın gözlerinde gezindi bal gözleri.
Aslan’ın derin bir nefes alarak kendisi gibi kollarını masaya yaslanmasını izledi. “Çünkü sorgusuz infaz yaptı.-" Başını iki yana sallayarak derin bir nefesin ardından konuşmaya devam etmesini izledi.
"Kırmızı listede olan bir elebaşını yakaladı ve kontrol altına alınmasına rağmen kafasına sıktı. Bu da merkezin kulağına gitti ve kontrolünü kaybettiği için uzaklaştırma aldı. Ardından da bir daha geri dönmedi abi askeriyeye.. Zaten meydan Hamza şerefsizine kalmıştı, bir daha gitmemiş olması bir nevî aşiretin ekmeğine bal sürdürdü.. Ondan sonra da hem ağalık işini devraldı, hemde kendi işini kendi halletti."
Merakla konuşmasını böldü Yazgı. "Peki o diğer askerler?"
"Gördüğünüz o tim, askeriyeden uzaklaştırma alan eski askerler.. Hepsi rütbelidir ama abim değildi. Çekirdekten silahlarla yetişti o. Birde nişancı timinde görev yaptı askerliğinde. O günden sonra birkaç yıl bile olsa menzilinin denk gelmediği kelle yoktur dağlarda. Gözüne ilişen en ufak harekete sorgusuz sıkar.. Çok iyiydi bu işte ama uyarı almasına rağmen dinlemedi üstleri. En sonunda yeteneğini de harcayıp uzaklaştırma verdiler. Belgeli olarak uzaklaştırılmış görünüyorlar ama işin aslı öyle değil tabii ki. Devletin askere ihtiyacı var, hepsi görevlerini gizli ilerletmeye devam ediyor. Serhad Ağa dışında..”
Serhad Ağa dışında..
“O ne yapıyor?”
Aslan’ın bakışları anlık sorgu ile Mahmut’a döndü. Mahmut ise şokla Aslan’ın her şeyi anlatmasını izliyordu. Tekrar yüzüne dönen adam ile hızla onu dinlemeye devam etti Yazgı.
“Son iki yıldır falan askeri operasyonlardan uzak duruyordu o, niye bilmiyorum. Onun yerine polisle gizli çalışıyor. Yakalanan teröristler sorgu odasına alınmadan önce illaki abinin elinden geçer çünkü biliyoruz ki, hiçbir kanun, konuşmayan suçluyu dövdüremez ya da sorgusuzca hapse tıktıramaz. Abi güzelce konuşturur, ses kaydını da alır, polise verir. Son bir aydır sınırda hareketlilik çoğaldığı için abiyi çağırıyorlar ama erteliyordu ne zamandır. Şimdi ne oldu da tekrar o işin içine girdi bilmiyorum orasını.”
Aslan’ın konuşması tüm zihnine büyük bir ışık tuttu Yazgı’nın o an.
Tanıştıkları yıl düştü hafızasına..
Bir ay gelmediği anları hatırladı..
İki yıldır uzak duruyordu..
Son bir aydır.. Çağırıyorlardı..
Erteliyordu..
Fabrika..
Dövdüğü o adam..
Şaşkınca başını iki yana sallarken duyduklarını bir süre hazmetmeye çalıştı Yazgı. Göz kapaklarına yer edinen birden fazla görüntü hızla kalbini durdurma noktasına getirirken titreyen ellerini öylece yumruk yaptı.
Eski asker..
Eski.
O.. Askerdi.
Dediği sözün anlamı ile nefesini alamadı bir an..
Kimlik, bir askeri asker yapmazdı.
Boğazından geçiremediği soluğunu yutkunarak gidermeye çalışsa da olmamıştı. Bakışları öylece ona bir şeyler anlatan adamın gözlerinde takılı kalırken, Mahmut’un yerinde hızla hareketlenmesini ve kalkmasını izledi boş bir şekilde. “Gidelim artık, daha çok yolumuz var.”
Aslan’a bir bakış atmasını, ifadesi ile bir şeyler söylemeye çalışmasını seyretti dalgınca. Sorgusuzca yerinden kalkarken aynı anda birkaç kişinin daha etrafında hareketlendiğini görürken umursamadan adımları çıkışa ilerledi kimseyi bekleme ihtiyacı gütmeden..
Acımasızdı..
Gerçekler, her zaman can yakıyordu nedensizce..
Gerçeklerin zamansızlığı ise, daha çok kesiyordu gücünü..
Temiz hava yüzünü esir alarak kendine biraz olsun gelmesine yardımcı oldu saniyeler içinde. Gözlerini kapatarak buz kesen tenini öylece bıraktı soğuk havaya.. Hangi şehrin, hangi köşesinde olduğunu bile bilmezken onun nerede olduğunu sorgulayan zihnine engel olamadı..
Bu buz gibi hava da, neredeydi?
Elindeki o kocaman silahla, ne yapıyordu?
Her şeyi bekliyordu Yazgı..
Yıllarca öyle çok senaryo yazıp çizmişti ki kalbinde, tüm her şeyini feda ettiği adamın hayatına dair her detayın farklılığını tahmin edebiliyordu ama bu..
Aklına dâhi gelmeyecek belki de tek ihtimaldi..
Eski asker..
O kadar değişik geliyordu ki zihnine..
Dudaklarını kurutan soğuk rüzgar saçlarını da aynı anda savururken aynı rüzgarın onun maskesinden görünen gözlerine vurduğu hissetti bir anlık yoğun bir duygu seli ile.. Yarım eldivenlerinin açık olduğu parmak uçlarının buz kestiğini anımsayan zihninin çok yanlış şeyler düşündüğünü, savrulduğu yönün ne kadar çıkmazlarla dolu olduğunu gördü.
Her şeyin ne derece geç kalmış olduğunu kavrayan kalbi ise acı ile kasıldı. Geç kalmıştı.. Birbirleri ile tanıştıklarında o kadar gençlerdi ki.. Hâlbuki sadece kendisi acemiydi.. Kendini kollarında bulduğu adam bir gün vardı, bir gün yoktu.. Geldiği yere belki de birçok kez gitmişti ve bunu üzerindeki barut kokusundan bile anlayamamıştı Yazgı. Sadece zihnine kötü işler yapmış olduğu gelirken, hiç böylesine bir ihtimale tutunmayışı geldi aklına düşündükçe..
Tekrar esen sert, boğucu bir rüzgar ile bakışları sessizce aralandı. Önündeki arabanın iki yanında duran Mahmut ve adı Aslan olan adama baktı Yazgı. “Hangi şehirdeyiz?”
Sesi dalgalı çıkarken adımları uysalca birkaç basamağı indi. “Antalya yakınlarında bir noktadayız efendim.”
Daha çok fazla yol vardı ve nasıl geçeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Yorgunca açılan kapıdan geçerek oturdu arka koltuğa. Dikkatini yan tarafta duran askeri mont çekerken güçsüzce uzandı parmak uçları. Dokunduğu kumaşın sertliği ile ne kadar dayanıklı olduğunu birkez daha anlarken tekrar yan tarafa koyarken önündeki adamları umursamadan uzanarak başını kalın hırkaya koydu.
Burnuna varla yok arası sert bir koku gelirken gözlerini kapatarak dizlerini karnına çekti. Bir eli hırkanın arasına, başının altına ilerlerken diğer de, karışan elini öylece takip etti. Burnunu ufak bir ihtiyaçla kumaşa sürterken, aciz haline yine kimseyi umursamadan sadece gülümsedi Yazgı..
Bu saatten sonra, tüm gülüşlerinin kırık olacağını hisseden kalbinin varlığını usulca kabullendi..
Kanatları vardı onun, değil mi?
Daha araya onca şehir girmeden, onca zamanı biriktirmeden bir kanadı öylece kırılmıştı bugün Yazgı’nın..
***
“Aradı mı abi bir daha?”
Direksiyondaki ellerini daha sıkı sağlamlaştırdıktan sonra aynaları kontrol etti Mahmut. Başını dalgınca iki yana salladı. “Sinyalin kesileceği noktaya vardıklarını söyledi. Bir sorun olduğunda Yavuz komiseri arayacağız.”
Hayatının hiçbir noktasında böyle gerildiğini, stresle avuçlarının terlediğini hatırlamıyordu Mahmut. Başına aldığı bu işi hakkıyla yapmaktan başka isteği yoktu. “Son teslimatı kim kontrol edecek? Abinin ordan gelmesi uzun sürmez mi?”
Yine başını salladı Mahmut. “ Sürecek. İkimizi de çıkarttı yola, kim yapacak bilmiyorum.”
Sesi sıkıntılı çıkarken yanında oturan Aslan’ın da aynı anda derin bir nefes aldığını duydu. “Bu iş varya hakiki bok yolu ben sana diyeyim..”
Gerçekleri paldır küldür söyleyen arkadaşının tavrı ile gözleri hızla dikiz aynasından genç kadını buldu. Hala abisinin hırkasına sarılmış uyuyor, arada yüzünü buruşturuyordu. Dudaklarını birbirine bastırarak tekrar yola odaklandı. “Öyle ama söz konusu abinin emaneti.. Boynumuz kıldan ince.”
Başını sallayan arkadaşı ile telefonunu cebinden çıkararak ön bölmeye koydu. “Geçtiler mi dün gece Irak ‘a?”
Aslan’ın tekrar soru sorması ile usulca başını salladı. “Geçtiler de,” Kelimelerinin düğümlendiğini hissetti Mahmut. Bakışları hızla aynadan uyuyan kadını tekrar kontrol ederek arkadaşına döndü. “Geri bu tarafa geçebilirler mi bilinmez. Büyük risk aldılar. Arkaları sağlam olsa da, bir sıkıntı çıksa kimse kılını kıpırdatamaz. TSK’nin geçiş izni yok.”
Derince oflayan arkadaşının arkasına yaslanarak yayılmasını izledi. Geçtikleri şehir merkezinin kalabalığından araç yavaş ilerlerken, biraz önce çıkmak, varacakları yere en hızlı şekilde ulaşmak istiyordu. İlk kez diken üstünde araç kullanıyordu ve bu ister istemez hakimiyetini de etkiliyordu.
“Yorulduysan ben geçeyim?” Bakışları saate kayarken öğleni geçtiğini, 16:00’a yaklaştığını gördü. Tekrar yola odaklanırken dudaklarını yaladı hızla. “Merkezden çıkalım da al. Uyanmadı da, bir tesise dönsek mi İzmir’e girmeden?”
Kararsız sesi ile tıpkı kendi gibi kararsız arkadaşına baktı. “Uyandırsak kızar mı?”
Bir an dediğine gülmeden edemedi Mahmut. Tüm gergin hali bir anda bedenini terkederken başını sallayarak önüne döndü tekrar. “Abiyi falan arar söyler beni uyandırdı diye maazallah.”
İmalı sesi ile yüzüne dönen sert bakışlarını hissetti Aslan’ın. “Köpeklik yapma.”
Gülmeye devam ederken başını iki yana salladı Mahmut. Aslan, yıllardır yaşadıklarını çekilir kılan tek insandı belki de. Açık sözlüğünü abisi pek sevmese de, Mahmut’un hoşuna gidiyordu çoğu zaman. Bir anda Yazgı Hanım’a anlattıkları gelirken sevmemesi gerektiğini bir kez daha kendine hatırlattı. “Her şeyi döküldün dökülmesine de bu hiç iyi olmadı bilesin.”
Sorguyla arkadaşına bakarken onun da anlamayarak yüzüne baktığını gördü. “Niye ki? Kızın bilmeye hakkı var. “
Onaylanmayan bir bakış attı yüzüne. “Var ama bu bizim yapacağımız biz iş değildi. Yıllarca zaten anlatsaydı kendi anlatırdı abi. Demek ki var bir bildiği, söylememiş. Zaten gece o kılıklı şehir merkezine nasıl girdi aklım almıyor. Çok büyük bir risk aldılar. Umarım dönüp ayaklarına dolaşmaz bu iş.”
Temkinli sesi ile rahatlayan yolda gördüğü bir tesise döndü hızla Mahmut.
“Harbi oğlum, Serhad ağa işini riske atmaz kolay kolay. Bu kız kim daha çok merak etmeye başladım.” Bir anda sorduğu sorunun cevabı gözlerinin önünden geçti Mahmut'un. Kim olduğunu, nerelere sıgdırıldığını izledi. “Ordayken sorsaydın abiye kim olduğunu?”
Alayla konuyu başka yere çekerken arkadaşının çatık kaşları ile önce kucağına, ardından kendi yüzüne bakmasını izledi. Gülerek vereceği tepkiyi beklerken arkada bir hareketlilik sezdi. “Seninkini bilmem ama benimki değerli kardeşim.”
Yerinde doğrulan Yazgı Hanım’ı görmesi ile arkadaşına gülmekle gülmemek arasında gidip geldi bir an. “Ne değerli?”
Dudaklarını ısırarak arkada yeni uyanan kadının sorusu ile daha çok güldü Mahmut. “Cevap ver Aslan!”
Şokla aralanan gözlerini önce tekrar kucağına, ardından hızla arkasına dönerek Yazgı Hanım’a çevirmesini izledi keyifle.
“Benim küçük bir hayvanım var da Yazgı Hanım, onun için demiştim (!)”
Siktir!
Şokla arkadaşına bakarken anında olayı resmen U dönüşü yaparak çevirmesini izledi hayretle. “Hayvan mı besliyorsunuz siz?”
Yazgı Hanım’ın şaşkın sesi ile elini alnına vurarak aynadan yan tarafa baktı yaşadıkları şeye inanamayarak. Sonra da hızla arkasına dönerek ciddi bir yüz ifadesi takındı konuşmak için ama arkadaşı yine susmayı becerememişti.
“İnanın en büyük sorun da o Yazgı Hanım. Besle besle doym-(!)”
“Her neyse!! İnelim artık.”
Bir anda Aslan’ın sözünü keserken arkadaşının gülerek kapısına yönelmesini izledi. Yazgı Hanım ise uyku sersemi çok da bir şey anlamayarak dalgınca kapıya yönelmesiyle derin bir nefes aldı Mahmut şaşkınlıkla.
Tek temennisi, bu hayvan işinin ağasının kulağına gitmemesiydi.
Yazgı Hanım’ın aksine abisinin bunu direk anlayacağının korkusu ufak bir telaşla beyninde çoktan yer edinmişti Mahmut’un.
***
“Bir tane daha söyleyelim mi Yazgı Hanım?”
Aslan’ın titiz sesini duyarken başını uysalca iki yana salladı.
“Teşekkür ederim, gerek yok.”
Başını sallayarak önündeki ekmek arasından koca bir ısırık daha almasını izlerken öylece seyretti yemek yiyişini Yazgı. Oturduklarından bu yana sanırım iki tüm ekmek et döner yemişti. Şaşkınca bir öncekini yutmadan ikinciyi de ısırmasıyla bir gülme sesi ile bakışları hızla koptu Aslan’dan.
“Kendisi biraz aç boğa gibidir Yazgı hanım. Hayvan gibi yemesine takılmayın lütfen.”
Mahmut’un sesi ile ağzı dolu olmasına rağmen ayranından büyük bir yudum almasını izledi tekrar kendine engel olamayarak. “Bu kasları kolay mı yapıyorum sanıyorsunuz siz?”
Boğuk sesi ile gülümseyerek baktı karşısında oturan iki adama. Onlar sayesinde biraz olsun kafası dağılmış, dikkatini başka şeylere verebilmişti Yazgı.
“Yaklaştık mı İzmir’e ?”
Sorusu ile Mahmut’un başını salladığını farkederken önündeki köftesinden bir çatal daha aldı. “Akşam hava kararmadan eve gideriz diye düşünüyorum.”
Ev..
“Ev?” Sorgu dolu sesi ile bakışları hızla Mahmut ve Aslan da gezinirken ikisinin de anlamayarak gözleri kendi bal gözlerine çevrildi.
“Evet.. Ev?”
Aslan’ın sorgu dolu sesine eşlik eden bakışlarla yüzünü incelediğini görürken başını iki yana sallayarak arkasına yaslandı Yazgı. “Başka beni hazırda bekleyen şeyler ne Mahmut? Anlatsana biraz?”
Bastırdığı bir sitem ile konuşmaya çabalasa da bunu direk anladığını farketti Mahmut’un. Boğazını temizleyerek ekmeğinden oyalanmak ister gibi yavaş bir dilim ısırmasını izledi. “Hazır olan şeylerden çok eksik olan şeylerden bahsetsem Yazgı Hanım?” Hafif kaçamak bir ton sezen bal gözleri anlamsızca yüzünde gezindi bir süre.
“Neymiş eksik olanlar?”
“Sadece sizin özel ihtiyaçlarınız efendim. Giysi, kişisel bakım vb. şeyler..”
Yazgı şaşkınca baktı bir an Mahmut’a. “Cidden,” Halini telaşla seyreden kahve gözlerine asabi bir bakış attı en sonunda. “Bu kadar az olduğu için şu an sevinmem mi gerekiyor?”
Beklediği bir cevap dudaklarından çıkarken bilmiş bir bakış Aslan’a yöneldi saniyeler içinde. Aslan ise kaşları ile bedenini göstermişti. “Ben sana demiştim.”
Sesindeki eminlik ile bakışlarını ikisinden de kopararak sitemle etrafına çevirdi. Orada zaten bir hayat hazırdı. Gidecek, biçilen süre içinde yaşayacak ve bitecek miydi? Planı projesi hazır olan bir yaşam alanı gibi bir şeydi gittiği yer ve attığı adıma kadar ona rapor edilecekti belki de.. Bir an düşündüklerinin hazin sonu ile tekrar baktı ikisine. “Siz,” Sesi ile yüzüne dönen bakışlarını inceledi Yazgı. “Ne zamana kadar kalacaksınız?”
Bir an Mahmut gözlerini kaçıracağını sandı ama üstün bir çaba ile ciddiyetle yüzüne bakmasını inceledi dikkatle. “Sadece birkaç gün efendim. O da gideceğimiz yerde sorun yaşamamanız için. Ardından hepimiz dönüş yapacağız Mardin’e.”
Sorgu ile bir süre yüzlerini incelese de fazla irdelemeyerek başını salladı sadece. Aklına yer edinen düşünceleri şimdilik rafa kaldırırken önündeki köftesini bitirerek suyunu içti son kez. Bittiğini gören Mahmut’un kalkarak kasaya gittiğini görürken Aslan’ın Mahmut’un önündeki yarım döneri daha yediğini gördü. Hayretle başını iki yana salladı. “Midene zarar vereceksin.“
Sesini duymasıyla tabaktan başını kaldırarak gözlerine bakmasını izledi gülerek. “Şimdiye kadar bir şey olmadıysa şimdiden sonra da olmaz Yazgı Hanım.”
Son dilimi de ağzına atarak arkasına yaslanmasını, büyük bir bardak suyu içmesini seyretti tatminlik duygusu ile.
Sanırım doymuştu artık..
“Kalkabiliriz isterseniz..”
Mahmut’un saygılı sesini duyarken başını sallayarak yerinden kalktı Yazgı. Tekrar Mahmut’un sesini duymasıyla bakışları yanında yürüyen bedenini buldu. “ Eve gitmeden önce almak istediğiniz bir şeyler varsa alabiliriz Yazgı Hanım. Evi birine hazırlattık gün içinde. Sizin bedeninizde birkaç günlük bir şeyler alındı. Genel alışverişi kendisiniz yapmak istersiniz diye fazla da bir şey aldırmadık. Artık siz nasıl uygun görürseniz öyle yapacağız..”
Başına geldikleri aracın kapısını hiçbirinin açmasını beklemeden kendisi aralarken gelişi güzel cevap verdi Yazgı. “Tamam.”
Mahmut’un -ya da onun- her detayını düşündüğü şeylerin, hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini sadece kendine söyledi Yazgı.
Şimdilik..
***
Bölüm hakkındaki yorumlarınızı benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum❤️
Sizi seviyorum LEKE Ailesi 💣
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top