18. BÖLÜM | ZAMANSIZ GERÇEKLER
"Elimde sadece tek bir bant vardı ben hangi kırığımı yapıştıracağımı bile bilmiyordum.."
-Yazgı ŞIVAN
***
- Bölüm Müziği -
*Anıl Emre Daldal -M.
*Perdenin arkasındakiler- Kalbinde birileri var.
*Perdenin arkasındakiler- Ankara'ya bozuşuruz.
***
| Saat - 01.00 |
selimbensizmiabi ❤️
***
"Özür dilerim," Elindeki siğarasını çekmesini, içine çöken yanaklarında o dumanı tutmasını izledi. Ardından iki elini yanlarına açarak başını omzuna eğdi öylece.
Sol tarafındaki izmarit yığınına baktı Yazgı.
Küle dönen iki bedenin yansıması karşı karşıya duruyordu şimdi..
Ruhları, is kokuyordu.
"Sana," Sigarasından bir nefes daha çekerek parmaklarının arasında ezmesini izledi sessizce.. Hissizce.." Yine bu hissi yaşattığım için,"
Sesi, bitmişti.
Kırıldıkca, kısılıyordu tonu..
"Yaşattıklarım için,"
Sesi, bir şeyleri kabullendiğini belli ederken, zihninde kendi netliğini kazanan kararı, düşündü Yazgı öylece..
O ısrarcı kanatları düşündü..
"Yine hiçbir şey yapamadığım için özür dilerim, dert kuyusu.."
Dert Kuyusu..
***
Yine..
Yine aynısı oluyordu..
Hep olduğu gibi, yine bir şeyler boşa çıkıyor, tüm avuçlarına biriktirdiği kırıntılar, uçup gidiyordu ellerinden..
İnsanların elinde tutmaya çalıştığı bazen tek bir hayalken, bazen ise sadece yorgun bir kalp oluyordu çoğu zaman. O kalbin daha da kırılmaması için avuçları arasına saklıyor, tüm darbelerden korumak istiyordu çaresizce. Gücünün yettiği son âna kadar gizliyor, tüm gözlerden sakınıyordu tüm zorluklara karşı ama öyle bir an geliyordu ki, kalbinin yoluna en yakın kişinin en ufak bir bakışında sersemleyen parmak uçları, belki de hayatındaki en basit hatayı yaparak gevşiyordu sorgusuzca..
Tüm kapılar, o kişinin hiçbir şey yapmasına gerek bile kalmadan aralanıyordu öylece..
İnsanların elinde olmayan çok şey vardı bu hayatta ve başı çeken tek şey, belki de sadece bu kör edici histi. Tüm zayıflığını, tüm yıkıcı darbelerini sana korkusuzca göğüsleneceğini zannettirecek kadar yalancı, tüm o güzel sandığın, ama sonu sadece hayal kırıklığı olan o his kadar doğruydu..
Doğruydu..
Hayatında olan varlığı, doğruydu...
Büyük ve güçlü bedeni, hapsettiği onca yalana ev sahipliği yapsa da, tek doğru şeydi kalbine yaşattığı o his..
Doğrular, insanın hayatına bir anda girmiyordu.. Uğraşlar, emekler, birçok seçimler yaparak geliyordu.. Hedeflerine ulaşmak için adımladığın basamakların birer birer bitmesiyle doğruya ulaşıyor, tüm o gayretlerinin karşılığını aldığı için gurur duyuyordu kendiyle.. Geriye baktığında ise arkanda dizili ve her birinde günlerce, belki de aylarca uğraştığını gösteren ayak izlerine, ilk kez umursamadan bakıyordu.
Gurur..
Geriye dönüp baktığında yaptığı tek şey, kendiyle gurur duyuyor olmasıydı Yazgı'nın..
Belki de, aynada gördüğü kadını tebrik etmeliydi..
Hayatının hiçbir alanında hedefine ulaşacak tek bir basamağı yokken, tercih hakkı bile sunulmayan bu hayatında olmaması gereken en son adama aşık olduğu için kendi ile gurur duymalıydı. Onu tanımak, ona bağlanmak, her şeyden önce onu deli bir hisle sevmek, bir seçim olmamıştı onun için. Seçenek değildi. Tercih değildi bu yaşadığı..
Bu, onun elinde hiçbir zaman olmamıştı ve durdurmak, gurur duyduğu kalbinin yapmak istediği en son şey olmuştu hep..
Seçimler, kaderi belirlerdi..
Kader, yanlışları..
Yanlışlar ise hataları..
Seçim hakkı olmamasına rağmen yaşadığı büyük bir hataydı bu. Bir seçme şansı olmasa bile onu sevmek, hayatında yaptığı en büyük aptallıktı..
Düşünmemek, aptallıktı...
Sorgulamamak, körü körüne gitmek, aptallıktı.
Hatalar, ardından doğruları doğurmazdı..
Onu hatalara sürükleyen, mecburiyetleriydi belki de. Neye, nasıl, ne şekilde mecbur kaldığı önemsizdi ama hayatına bindirilen bir zorunluluk, kaderinin ipinin başkalarında olduğunun apaçık göstergesiydi. Bunu kimse, hiçbir şekilde durdurmak istememişti.. Sadece kaderiyle oynayan insanların zihninde kurulmuş bir oyunun parçası olarak öylece yer edinmişti hayatlarında.
Mecburiyetler, kabullenişlerin bir önceki basamağıydı onun için sadece..
Mecburdu.
Onu sevmeye mecburdu Yazgı..
Tüm bedenini, tüm zihnini alaşağı eden görüntüsünü izleyeli belki de dakikaları doldurmuştu ve görüntüden akan tam 3 yılını birkaç dakikaya sığdırarak seyretmişti.. Bal koyusu gözlerine takılan yerde söndürdüğü bir başka izmarit döküntüsü olurken biten paketi avuçlarında ezmesini, koridoru kaplayan dumanın arasında derince öksürmesini izledi büyük bir boşlukla.
-Özür dilerim..
Hayatında duyduğu en saçma iki kelimeydi belki de bu..
Özür dilerim..
Özür dilemek, toplum arasında bir erdemlikti değil mi? Karakterini ve duruşunu özetleyecek bir ön gösteriydi insanların gözünde. Yazgı için öyle değildi.. Yıllar sonra özür dilemek, telafi etmek anlamsızdı. Hiçbir değeri olmayan, belki de içindeki bastırdığı yangın yerini daha da harlayacak, etrafındaki onca insanı yakacak iki kelimeydi. Nefeslerini öyle ağır, öyle temkinli alıyordu ki, saniyeler sonra başlayacak olan eziyetin ilk darbesine olan gücünü test ediyordu bir nevi..
Saniyeler sonra..
Saniyeler sonra, başlayacaktı.
Konuşacak, ayağa kalkacak, yanına gelecek ve belki de yine özür dileyecekti. Dudaklarına ansızın bir gülümseme yer edindi öylece. Mavi bakışları, öylece gülüşünde takılı kalırken onun bakışlarına seyir olmak bir an midesini bulandırdı.
Onu hem severken, hem nasıl nefret edebiliyordu bilmiyordu ama o ince çizgi, Yazgı'nın ölümü olacaktı..
Kirpiklerine takılan binbir anlamın kıvrılmış dudakları üzerine düşen serzenişleri ile bakışlarını ondan çekerek koridorun diğer tarafına, Mahmut'a çevirdi. Yerde öylece yüzünü izleyen abisine bakıyor, sanki onunla aynı anda yorgun nefesler alıp veriyordu.
"Mahmut?"
Sesi, tüm her varlığı yerine mıhlayacak kadar katıydı.
Ama kısıktı da..
"Buyrun Yazgı Hanım?"
Ellerini önünde birleştirerek bu tarafa dönen bedenine baktı Yazgı.
"Su isteyecektim ben.."
Kısık sesine katılan bir başka his ise, utanctı. Kendini bu duruma düşürdüğü için, düşürenlere izin verdiği için, yıllarını verdiği adamın, iki kelimesine sığacak kadar küçüldüğü için utanıyordu kendinden..
Titreyen dudaklarını güçlükle zaptetti.
Yanağını talan eden mavilerin koyu gölgesini tüm bedeninde, ağırlığını tüm zihninde hissediyordu ama ona bakmadı Yazgı. Baksa, gözlerine dokunsa bundan sonra kopacak kıyametin sadece daha erken olmasını sağlamaktan başka bir şey olmayacaktı, biliyordu.
Merdivenlerden inen Mahmut'un ardından bakışları arkasında kalan boşlukta, rahatsız edici sigara dumanının yoğunlaştığı alanda gezindi. Geceydi.. Sansürlü ışıklar bir yanıp, bir sönüyordu. Sessizdi.. Aynı zamanda sesliydi de aralarında gezinen o his..
Bağırıyordu.
Hangisinin zihninde katliam başlamıştı bilmiyordu ama kendi zihninde ölecek daha fazla bir beden, bir his kalmamıştı..
Ölüm, en çok karşısında oturan adamın parmak uçlarındaydı ve bunu yıllarca ona dokunarak göstermiş ve şimdi ise aynaya her baktığında kanıtlarıyla yüzleşiyordu..
Usul usul sızmıştı ve yok etmişti ruhunda taşıdığı o genç, hayata daha bağlı olan kızı..
Göğüs kafesini sıkıştıran bir hissin darlığı ile nefesini normal bir şekilde almaya çalışırken merdivenlerden elinde bir sürahi ve bardakla gelen Mahmut'u görmesi ile derin bir nefese ev sahipliği yaptı daralan göğsü.
"Buyrun Yazgı hanım. Başka bir isteğiniz varsa hemen söyleyin, bulayım."
Saygıyla başını eğmesini, hâlâ ince bedeninden çekilmeyen mavilere kısa bir bakış atmasını izledi göz kenarlarından. Güldü Yazgı..
"İstediğim şey belli aslında ama bunu yapman için," Gülmeye, maskesine eklediği alaylı ifade ile başı eğik adamı izlemeye devam etti. "Emir alacağın kişi ben değilim Mahmut. Yanlış kişiye soruyorsun!" Bakışları bu sefer doğrudan mavilere, içinde patlak veren tüm kan ağlayan hislere döndü. Acımadı Yazgı.. "Ancak O götür derse götürebilirsin. Sonradan belki fikri değişir, getir der.. Getirirsin. Sonra işi biter, tekrar götürürsün.."
Maviler, o bakışlardan dökülen hislere belki de dayanamadı.
Kaldıramadı..
Yüzleşemedi..
Hızla kapandı.
Acıyla gülmeye devam ederken, karşısında ona öylece şaşkınlıkla bakan Mahmut'a döndü tekrar.
"Bu döngü böyle geldi," Hırsı, kelimlerindeydi. "Ama emin ol, böyle gitmeyecek..."
Dudaklarından çıkan sözlere bakakalan Mahmut'un, gözlerini aniden yerde hala oturmaya devam eden abisine çevirmesini izledi. Onun aksine Yazgı başını çevirip bakmadı bile. Ardından gelen sessizliğe arkasını usulca dönerken kapıyı açarak içeri girdi eline aldığı sürahi ve bardakla. Kapı arkasından kapanırken hala sırtında gezinen bakışların olduğunu biliyordu ve bunu hissetmek, artık hiçbir şeyi değiştirmiyordu Yazgı için..
Her şey tüm değerini yitirmişti sanki gözünde..
Onun ile arasına işlediği ilmek ilmek bağa verdiği yılları..
Her mavi bakışının arkasında dalga dalga yükselen o hislerin sessiz varlığı..
Onun aksine kendi ruhunda çığlık çığlığa bağıran gürültülü hisleri..
Önemsizdi..
İnsanların kendi zihinlerinde yetiştirdiği o hislerin bir anda böylesine değer kaybetmesi ne acıydı. O hislerin uğruna harcadığı emekleri, hayalleri, birçok gayreti bir anda toz olup uçuyordu ellerinden.. Dudaklarına yerleşen hüzünlü bir gülümseme ile odanın köşesine yerleştirilmiş küçük masaya ilerledi uysal adımları..
Uysaldı..
Belki de artık son sağlam kalan hissinin kırılmışlığı ile güçsüz olduğu içindi bu yavaşlık..
Gücü yoktu..
Güçlü hissediyordu ama parmağının ucunu kıpırdatsa nefes nefese kalacak gibiydi sanki..
Suyunu doldurdu. Usulca içti ve tekrar doldurdu. Dudakları, gülümsemelerin karıştığı bir his ile içmeye devam etti suyunu. Dakikalar belki de böyle geçti. Kapının önünden hiçbir adım sesi, hiçbir fısıltı duymadı..
Duvarı izleyerek içmeye devam etti suyunu yudum yudum..
Başını çevirse, sokağa baksa, gecenin bu saati olmasına rağmen hala birçok insanın kaldırımlarda yürümesini seyretse belki kafası dağılabilirdi ama istediği en son şey, kafasındaki tüm düşünceleri zihninden uzaklaştırmaktı. İstemiyordu. Bembeyaz duvara çizdiği üç yılını izlemek, daha taze, daha kalıcı bir his bırakıyordu göz pınarlarına..
Hatırlatıyordu.
Çoğu unuttuğu, silmek istediği her ânı tekrar tekrar hatırlatıyordu ve bununla yüzleşmek, katlıyordu tüm kararlarını..
Derin bir nefes alarak bakışları elinde tuttuğu bardağa dönerken gözlerinin üzerinde peydah olan sancının ağrısını yaşadı bir süre. Yorgundu. Saatlerce uyumuştu belki ama öyle derin bir yorgunluk vardı ki bedeninde, günlerce dövülmüş ve bir kenara atılmış gibiydi..
Güneşin doğmasını beklemek, ilk kez bu kadar zordu. Gün doğacak, kazılmış mezarların üzerine bir kürek ağzı toprak daha atılacaktı ve canlı canlı gömüldüğü bu şehirde, nefes almak git gide zorlaşacaktı onun için. Alışmaya çalıştığı ama günden güne kendini bitirdiği bu düzen, bir insanın omuzlarına ağır gelecek kadar yüklüydü.
Yük..
Dakikalar geçti..
Ardından saatler, sabaha döndü..
Günün ilk ışığı, masaya öylece yasladığı başına, bal gözlerindeki toplanan kana vurdu..
İnsanlar günün ilk ışığında umut arardı değil mi?
Umut..
Gözleri, ışık hüzmelerine dayanamayarak kapandı..
Ve sadece gülümsedi..
***
Gecenin soğuğu bedenine buz gibi çarparken ellerini ovuşturarak hızla pansiyon kapısından içeri girdi Mahmut. Cebine sıkıştırdığı bileti tekrar çıkarıp elinde tutarken, mekanın giriş kısmındaki köşelerde bekleyen adamlara kısa bir göz gezdirdi. Ardından resepsiyonun tepesinde nöbet tutan yakın arkadaşı Aslan'a ilerledi. Ağasının geri planda yürüttüğü tüm işleriyle yakından ilgilenen tek kişiydi. Kendisinin de dert ortağı sayılırdı yıllarca.
Akşam üstü abisinin gelmesiyle söylediği şeyleri yapmak için birkaç adamla çıkmışlardı ve o işini hızla halledip geri dönmüştü bile. Onun üzerine kendisi iki kere geldiğinde Yazgı Hanım'ı kapı ağzında bulmuş, istediklerini vermişti. Ardından odasına girmesiyle tekrar gitmiş, eksik tüm işleri tekrar halletmeye çalışmıştı. Yorgundu ama umrunda olacak en son şey buydu son zamanlarda onun için.
"Ne yaptın?"
Yanına yaklaştığı Aslan ellerini cebine koyarak başını salladı. O da en az kendisi kadar yorgundu.
"Hallettim de, çok para oğlum. Göze batar bu iş, haberin olsun!"
Kendi de onaylayarak başını sallarken bakışları merdivenleri buldu düşünceyle.
"Ağam, hesap adının değişmemesini istedi. Hasan'ın hesabından çıkan toplu para farkedilir. Onun adı altında harcamaya açılacak. Zaten amaç, farkedilmemesi için Hasan'ın hesabına para yatırmaktı. Mecbur öyle de devam edecek. Yazgı Hanım'ın diğer kartı da direk eline verilecek."
Aslan gülerek başını iki yana salladı.
"O kadını birkaç haftadır görüyorum ama adım da Aslan'sa kuruşunu harcamaz o paranın, demedi deme. Boşuna patlattık biz o banka hesabını!"
Gülmeye devam ederken Mahmut bilmiş bir bakış attı genç adamın yüzüne.
"O para zaten Yazgı Hanım'ındı. Sadece Hasan'ın hesabına yatıyordu o kadar. Ailesine giden paranın dışında gram harcama yapmadı Hasan. Tabi dilinin kemiği için eline tutuşturulan para dışında!"
O para da, o mekanı baştan kurmaya yetecek kadar çok fazlaydı.
Derin bir nefes alarak yorgunca başını ovaladı.
"O parayı ne yapacak o kadın? Oğlum çok lan! Gördüğümde şok oldum. 3 yıldır hesaba para yağmış resmen. Serhad Ağa bütün kazancını bu kadına yatırmış yıllarca. Madem bu kadar değerli-"
"Bu konuyu konuşmak bizim haddimize değil Aslan!"
Mahmut arkadaşını uyarırcasına gözlerine bakmasıyla anlayışla başını sallamasını, ellerini tekrar cebine koymasını izledi.
"Abinin keyfi bilir ama iş işten geçtikten sonra milyon parayı Yazgı Hanım'a verse ne, vermese ne? Bu işin altından çok sıkıntı çıkar daha bilesin.."
Bunu kendisi de en az arkadaşı kadar biliyordu ve emin olduğu tek şey, işlerin bundan sonra daha da sarpa saracağıydı.. Bir anda aklına gelen detay ile bakışları arkadaşının etrafı inceleyen dikkatli gözlerine döndü.
"Mekan en oldu?"
Bir anda sesini duymasıyla bakışları tekrar yüzünü bulurken kolundaki saate bakmasını, ardından başını kaldırarak kendi kahve gözlerine dönmesini izledi.
"Şafak operasyonuna yarım saat kaldı. Çevre illerde dahil, Hasan'ın mekanı ile birlikte 50 ayrı genelev ve pavyona baskın düzenlenecek. Herkes gözaltına alınacak. Yavuz komiser Hasan'ı ayrı sorgu odasına alacağını söyledi. Ağam konuşmuş dün onunla."
Akşamdan bu yana uğraştıkları her şey tıkırında ilerlerken başını sallayarak yorgun bir nefes aldı. Dikkat çekmemek için yaptıkları bu iş, Rasim Haşimoğlu'nun oğlu Hamza Haşimoğlu'nun dikkatini çekmemek içindi.
Kendisi de bir mekan yönetiyordu ve deposunda silah alışverişi yapılıyordu. Bu baskın, tüm dikkatini tamamen dağıtmaya fazlasıyla yetecekti.
"Abi bi paket daha istedi biraz önce, iyi görünmüyor hali haberin olsun."
Aslan'ın sesiyle gözlerini sıkıntıyla ovaladı. "Değil zaten," Arkadaşının gözlerinden geçen ifade, olayı apaçık özetlerken adımları merdivenlere döndü. "Ben bakayım bi'. "
Adımları basamakları bir bir çıkarken yarından sonra olacak olanları düşündü bir çare.
Düşünmek yersizdi.
Yarından sonrası, yoktu.
Biten merdiven basamaklarından ayrılan bakışları anlık koridoru buldu. Aynı zamanda hala bıraktığı yerde, aynı pozisyonda oturarak sigara içen adamı farketmesiyle derin bir nefes alarak adımları yanına ilerledi.
"Ayarladım abi.."
Bir süre olduğu yerde sessizce beklemek istese de, saniyeler geçtikçe karşısında izlediği adamın boğulduğunu, derin nefes almak istediği an tıkandığını anlamasıyla adımları tereddütle hareket etti. Bir iki adım atarak konuşmaya çabaladı bir çare ama hala olduğu yerde, saatlerce, karşısındaki kapıyı ve arkasında kalan enkazı seyretmeye devam edişini izledi sigara içerek.
Uzun zamandır sigara içmiyordu ve sanki bunun acısını çıkarmak istercesine geceden bu yana içiyordu.
Ciğerleri, doymuştu.
Bedeni, kokuyordu.
Zihni ise, is kaplıydı.
Enkaz..
Kapı arkasında kalan kadını bilmiyordu belki ama abisi yerine koyduğu adam, harabeydi.
"Saat kaça?"
Bir anda kırık sesini duyarken birkaç adım daha atarak yaklaştı bedenine. Sesini hızla analiz ederken içinde gizlenen dağınık bir his farketti. Bakışlarını durulan mavilerinden hızla çekerek kolundaki saate baktı.
"Yarın, gece yarısına.. Gece olması daha iyi, akşam üstü oraya varmış olur ve direkt sabaha kalır her iş.."
Temkinli sesine karşılık başını sallayan ağasının hiçbir tepki vermeyişini, izmarit yığınlarının üzerine bastırdığı elini incelemesini seyretti.
Dalgındı ve onda rastladığı belki de en son şey, buydu.
Durgundu..
"Ev?"
Tarazlı sesini duyarken boğazını temizleyerek açıklamaya koyuldu geceden bu yana uğraştığı işleri.
"Onu da şimdilik hallettim ama Yazgı Hanım'ın bunu kabul edeceğini pek sanmıyorum. O yüzden onun içine sinen bir evi, haberi olmadan arkasından halletmek daha iyi abi. Yine de sen bilirsin.."
Mahmut'un tedirgin bakışları yine kapıya dönen mavi gözlerinde gezindi. Yutkunuşunu, durgun bir şekilde düşüncelerini sindirmeye çalışmasını öylece izledi. Hangi bir düşüncesini sîneye çekecek, devam edecekti bilmiyordu ama emin olduğu tek şey, dayanamayacağıydı..
Dayanamazdı..
O kadınsız, yapamazdı.
Biliyordu.
Görmüştü.
Derin bir nefes alarak sessiz kalan abisinin yanına diz çökerek yerdeki izmarit yığınını avcuna doldurmaya başladı. Amacı, elini daha fazla bastırmamasıydı.
"Yavuz aradı mı seni?"
Yerdeki izmaritlerden ayrılan bakışları, donuk mavi rengindeki gözlerinin karşısındaki duvara sabitlendiğini gördü. Çok bekletmeden hızla başını salladı. "Seni aramış, ulaşamayınca beni aradı abi. Adamları ayarlamış, şu an hepsi seni bekliyormuş gitmek için. Bir an önce özel işlerini halletmen gerektiğinden bahsetti. O da dediğin işi, söz verdiği gibi yapacakmış yarım saate. Bugün operasyondan sonra hiçbir işinin kalmamasını, daha fazla bekleyecek bahane bulamadığını söyledi!"
Kan oturan mavi gözleri bir anda kendi kahve gözlerine dönerken bakışında başkaldıran öfkeye birden fazla anlam yükledi Mahmut. Bu işin, ondan Yazgı Hanım'ı alacağını biliyordu. Bildiklerinin teker teker mavi gözlerinden geçmesine şahitlik etti saniyeler içinde. Kasılan çenesi ile gözlerini sıkıca kapatmasını, kafasını sertçe duvara vurmasını izledi sıkıntıyla. Gördüğü manzara ile Mahmut da kederlenirken başını eğerek topladığı izmaritleri sıkıca sıkıştırdı avcunda.
Başını duvara vurmaya devam eden halinin eziyeti ile diz çökmeye devam etti yanı başında.
"Abi?"
Sesini duymasına rağmen devam eden hareketini durdurmak için konuşmaya devam etti Mahmut. Sesi, ufak da olsa korku doluydu.
"Bu iş çok riskli? Nasıl yapacağız?"
Anlık duraksayan hareketine bakarken bir dizini kendine çekip kolunu ona yaslamasını, başını önüne eğerek iki yana sallamasını izledi.
"Sen yapacaksın Mahmut!" Bakışlarına çarpan mavilerin içinden geçen güven ile dudakları şaşkınca aralandı Mahmut'un.
Ne yapacaktı?
Nasıl yapacaktı?
Anlamayarak bakındı yüzüne ama yüzünü ele alan bir şeyler vardı. Düşünüyordu. Derin, en ince ayrıntısına kadar hesap ederek düşünüyordu ama tüm bu şeyleri engelleyen bir his, kol geziyordu bakışlarında.
Kederliydi.
Sesinde eksilen bir şeyler vardı. Görebiliyordu bunu Mahmut. Vazgeçmek, gözden çıkarmak değildi bu. Daha büyük, daha ağır, daha zor bir şeydi. Mavilerine sinen o acının gölgesine sinen bambaşka, çok başka bir düşünceydi.
Bırakacaktı.
Bırakıyordu da.
Ama bırakmıyordu da..
"Peki ya sonra?" Kendine engel olamadan sorduğu soru ile çekinerek baktı yüzünde gezinen mavilere.
"Sonra.." Bakışları yüzünden çekilerek tekrar odanın kapısını buldu. Dudaklarına yer edinen acı bir gülümseme oluştu. "Onun için öncesi olmadı ki sonrası olsun.."
Dertli sesine üzülerek baktı Mahmut. Kıyamıyordu o kadına, biliyordu ama eziyetin en büyüğünü belki de yıllarca sadece kendisi yapmıştı. Belki bilerek, belki gözlerini kapatarak, belki de duymayarak.. Neler yaşamışlardı, neler birikmişti bilmiyordu ama o günün her hangi bir saatinde dağılan adama an be an şahitlik etmişti Mahmut.
Her yerde..
İşinin, en tehlikeli anında bile..
Aklına gelen detay ile bir anda kahve gözleri kapıda duraksayan mavilerine döndü.
"Abi yani ben-?" Diyeceklerini toparlayamadı bir an. "Benim görevim seni korumak, bu konuda aldığım emir belli, biliyorsun!"
Yıllardır, görevi sadece abisini korumaktı.
Canı pahasına..
"Benim için ayarlanan herkes, yarın geceden itibaren yine beni korumaya devam edecek.."Mavileri, ketumca döndü yüzüne. "Ama başka şehirde.." Başka şehir.. "Kılına zarar gelirse, bunu görmeyen, farketmeyen, bir boku beceremeyen hanginizseniz bulurum Mahmut!"
Dedikleri ile hayretle baktı sinirlenen adama. "Abi bu-"
"Daha fazla konuşursan artık benimle çalışmayı unut!"
Şaşkınca dudaklarından çıkan sözlere bakakalırken kabul edemeyeceği tek şey ile tehdit eden adama döndü öylece.
"Sen ne yapacaksın tek başına? Delilik bu.. En azından ayarladığımız adamların yarısı kalsın."
Başını geriye yaslayarak gözlerini kapatmasını, yorgunca konuşmasını izledi.
"Temelli böyle devam etmeyecek zaten.. Birkaç hafta, ay ya da yıl.. Bir tehlike sezilmeyene kadar kalacaklar.."
Aklından geçen düşüncelerin süzgeçlere takıldığını, ince ince düşündüğünü farketti bir an. Emrini irdelemedi. Sorgulamadı..
"Sen nasıl dersen öyle olsun ama yarın geceye kalmadan," Bir an tereddüt etse de aldığı bilgileri aktarma zorunda hissetti kendini. "Gitmen gerekebilir.."
Kasılan çenesini sertçe sıkmasını izlerken ikisi de aynı anda derin bir nefes aldı. Sıkıntıyla yerinde doğrularak adımları köşede duran çöp kutusuna ilerlerken elindeki izmaritleri tamamen ezerek içine attı Mahmut. Gerisin geri odanın kapısının kenarına, beklediği yere yürüyerek ayakta durmaya devam etti. Bakışları hala hiçbir tepki vermeden kapıyı izleyen abisine gezinirken halinin, ilk kez bu kadar beter olduğunu gördü.
Bıraktığı ilk günler bile bundan daha iyiydi.
İçiyordu.
Ve sürekli uyuyordu ama şimdi..
Ertelediği her şey onu sıkıştırmıştı, biliyordu Mahmut.
Gördüğü görüntünün farklılığı ile akşam üstü geldiği hali canlandı gözünde. Merdivenlerden dalgınca çıkmasını, kapının dibine geldikten sonra sigarasını söndürerek içeri girmeye yeltenmesini..
Onu durduran o kuvvetli gücü..
Saatlerce sırtının yer edindiği duvar dibinde koca bir paketi bitirmiş, içtikçe, gözleri daha da kanlanmıştı..
Kanlandıkca daha da içmişti..
Sabahın ilk aydınlığı oldukları koridoru yavaşça ışık hüzmelerine hapsederken, abisinin yerinde hareketlendiğini gördü.
Zamanı gelmişti.
Yerinden yavaşça kalkmasını, yalpalayarak kapıya tekrar yürümesini izledi saatler sonra.. Bakışlarının uzun bir süre sadece kapı yüzeyinde, kolunda gezinmesini izledi. Hâlâ düşünüyordu ve düşündükçe, irdeledikce aklına olmayacak tüm düşünceleri ilişiyordu, emindi.
"Aşağı in."
Mavi bakışları kapının yüzeyinden ayrılmadan konuşmasıyla dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı sessizce Mahmut. Kapı kolunu kavrayan eline son bir bakış atarken daha fazla durmadan adımları merdivenleri buldu tekrar.
Biliyordu..
O odaya adımı atacaktı ve aralarında kopacak sessiz kıyamet, yine ele geçirecekti koca şehri..
***
Aydınlık..
Gün doğumu ile beraber tüm bedenini ele çevirmiş, hapsetmişti günün ilk ışıklarına.
Işık.
Işıklar, artık aydılatmıyordu zihnindeki karanlığa hapsolan hiçbir düşüncesini.
Aksine, boğuyordu..
Işığı gören her bir düşüncesinin çırpınarak tutunmaya çalışmasını, tutunamadıkca gücü kesilerek en dibe batmasını izliyordu saatlerce. Saatlerce. Yoruluyordu. Yoruldukca, kırılıyordu tüm hevesleri.. Bunu hissetmek, ona daha fazla yorgunluktan başka hiçbir şey vermiyordu ve bildiği tek şey, içinde tükenen birçok şeyi, paramparça edişiydi.
Heveslerini..
Ümitlerini..
Hayallerini..
Hayalleri.. Belki de peşini bırakmaktan asla vazgeçmeyeceği tek şeyin, hayalleri olduğunu sanırdı şu zamana kadar ama şu an yaşadığı bir tek his vardı ve o da, bedenine dair her şeyden vazgeçmişlikti.
Bu kadar kolay olmamalıydı..
Bu kadar çabuk..
Bu kadar yıkıcı..
Masaya yasladığı başı pencereye dönükken birkaç saat oturduğu sandalyenin bedenine yaptığı eziyeti düşünen zihnini darmaduman eden bir ses ilişti kulağına saniyeler içinde. Önce kapının dibinden dakikalardır dinlediği fısıltların devamını, ardından kapı koluna ait olduğunu düşündüğü bir gıcırtı geldi.
Kapı, aralandı.
Bal kuyuları pencerenin kenarlarında gezinirken başını kaldırmadan devam etti olduğu pozisyonda kalmaya.
Adım seslerini duydu.
Yavaş.. Fazla sessiz.
Kaldırmadı başını Yazgı. Burnuna temas eden yoğun sigara konusunun ilk kez onu rahatsız etmediğini farketti. O merete dair yaşadığı mide bulantısından bile vazgeçmişti ve şu an olmasını istediği en son şey, sesini duymaktı.
İstemiyordu.
İstemiyordu.
Sesini, nefesini, varlığını..
Duydukca, hissettikce, gördükçe olmayacaktı..
Bitmeyecekti.
Derin bir nefes alırken yatağın hareketini işitti kulakları. Anlamayarak kaşları çatılırken bal gözleri önce masanın kenarında, ardından biraz kenarda duran bardakta gezindi. Sessizliğine, sessizce ortaklık etti bir süre. Konuşmadı. Nefeslerini bile kısık, öyle varla yok arası alıyordu ki, kirpiklerinin bu sessizlik ile derince titremesini izledi göz içleriyle.
Zaman, bu sessizliğe acıyla boyun eğerken hala konuşmayan adam ile gözlerini öylece kapattı Yazgı hüzünle..
Öylece yatmış mıydı?
Hiçbir şey olmamış gibi..
Dudaklarına vuran bir hissin titreyerek çenesine yayılmasını, durduramadan göğüs kafesine hücum edişini hissetti bedeninde. Kalbinin çırpınışını öyle derin hissediyordu ki, yine bu zamana geldiği gibi devam edeceğini düşünen zihni, alaşağı olmuştu.. Burdan çıkacaklar, bir eve ya da yine bir odaya- gideceklerdi ve yine ona dokunacaktı.
Geçirmeye çalışacaktı..
Unutturmaya..
Silmeye..
Dudaklarında yer edinen acı gülümsemenin eşiğini geçen zihninin kırıkları öylece battı gecenin son karanlığına.. Güneş doğmuştu ama hala karanlıktı Yazgı için. Her yer, her şey zifiri karanlık, kör edici bir bilinmezlik hissettiriyordu kalbine.
Tüm düşüncelerini bir anda yerle bir eden sesini duymasıyla belki de saatler sonra ilk kez dumura uğradı Yazgı..
"Beklediğin an geldi kıvırcık.."
Sesi, koyuydu.
Öyle koyuydu ki; hiçbir rengi, hissi, sınırı belli etmeyen, katran koyusu bir kuyuya hapsolmuş gibiydi.
Bakışları sorguyla bardakta gezinmeye devam etti.
Beklediği an..
Hangi andan bahsediyordu?
O kadar çoktu ki..
Sessiz kalmayı düşünürken tekrar sesini duymasıyla tüm her şeyi ile dudaklarından dökülen sözlere odaklandı sessizce.
"Ne olduğunu sormayacak mısın?"
İçinden geçen düşüncelerin dudaklarından dökülmesiyle başını yavaşça kaldırdı masanın sert yüzeyinden. Ağrıyan beli ansızın kendini belli ederken yanağına sinen sert yüzeyin kızarıklığını hissetti ama umursamadan başını sağına çevirerek saçları arasından baktı yatağa.
Haline..
Önüne eğilmişti. Sırtının kamburu, yatağın ingin olmasından dolayı daha çok belirginleşirken, bacaklarını dirseklerine denk gelecek şekilde ayırmıştı. Elleri, başını iki yanından kavramış, dirseklerini ise öylece diz kapaklarına yaslamıştı.
Dizini sallıyordu..
Dizini, şiddetle sallıyordu.
Mavileri, ilk kez dönmedi bal gözlerine..
Zeminde, ayak uçlarında, gözlerinin odaksızca parke döşemelerde gezinmesini izledi.
Cevap vermedi Yazgı. Suskunluğunu farkeden bedeninin saniyeler içinde kasılmasıyla arkasına yaslanarak ona bakmaya devam etti bomboş bir şekilde. Başını hafif kaldırmasıyla karşı karşıya kalacağı bakışlarına, gözlerine, ruhundaki tek farklı renk olan mavi tonuna karşı gardını hızla aldı halsiz ruhu..
Mavileri, kırmızı çemberlere belki de ilk kez ev sahipliği yapıyordu.
Bunu görmenin şaşkınlığını saatler önce atmıştı bedeninden. Uykusuzluktan olduğuna inandırdı kendini. Umursamamak istedi.
Umursamadı.
O halini, gözlerinden dökülen o dolu hisleri..
İlk kez..
İlk kez, yıllarca tutunduğu hislerini görmezden geldi bu gece..
Kirpiklerine binen ağırlık ile bakışlarını siyah kazağının sardığı uzun, kalın bedenine indirdi. Kalbindeki ince bir sancının parmak uçlarını yaktığını hissederken acıyla eteğini avuçladı. Kasılan bedeni oturduğu sandalyede daha da küçülürken saçlarını hırsla karıştırmasını, derin bir nefes alarak bakışlarını yüzüne çevirmesini izledi. Hala dizini sallıyor, bir şeyleri uzun uzun düşünüyordu ve düşündüğü her ne ise, tüm bedenini kaskatı kesiyordu. Aynı anda kendi bakışları da bedeninden ayrılarak mavilerine çıkarken iki kan çanağı gözün birleştiği noktada, bir yıkım başladı sabahın ışıkları arasında.
Yıkım..
Kanatlarının..
Kanatlarının arasındaki o bedenin yıkımı..
"Yarın gece," Sesindeki boşluğu dolduracak hiçbir şey bulamadı Yazgı bir anlığına. "Gidiyorsun buralardan.."
Bir süre ne duyduğunu idrak etmeye çalıştı. Dudaklarından dökülen sözlerin gerçekliğini sorgulayan zihni emin bir şekilde başını sallarken bedeninin saniyeler içinde hapsolduğu bir şaşkınlık ile dudakları öylece aralandı. Bal gözlerinde peydah olan şaşkınlığa uzun uzun bakmasını izledi mavilerinin.
Aynı anda, bal gözleri de baktı mavilerinde yavaş yavaş kaybolan bambaşka hislere..
"N-nereye?" Sesinin titreyişini durduramazken beklediği en son şeye bir anda maruz kalmanın şaşkınlığını yaşıyordu. Bakışlarına derince bakan gözlerinin saçlarına inişini izledi öylece.
"Nereye gitmek isterdin kıvırcık?"
Sesinde peydah olan bir acı ile yutkunarak bakışlarını hala atlatamadığı şaşkınlık ile masaya çevirdi. Bir süre beyaz, düz masada gezinen bakışları belirsizce duvarda gezindi.
"Farketmez, uzak olsun yeter.."
Eder..
Dudaklarından dökülen kelimenin aynı saniyeler içinde kalbinde bir hissin, yoğun bir serzenişle soluk borusuna, oradan ise nefesini kesecek bir kuvvetle boynuna yayıldığını hissetti.
Uzak..
Kırık çıkan sesi ile bakışları usulca tekrar mavilerinin söndüğü yüzünü bulurken dudaklarındaki keyifsiz gülümsemeye baktı anlamayarak. "Haklısın kıvırcık, benden ne kadar uzak olursan o kadar iyi olur," Bir anda yerinden kalkmasıyla sandalyenin sırt kısmına sıkıca bastırdı tenini. "Aksi takdirde benim uzak durmam, pek mümkün olmayacak gibi.."
Adımları üzerini bulurken yaklaşan bedeni ile kirpikleri acıyla kırpıldı ama ince bedenini es geçerek ellerini cebine koymasını, camın önüne ilerlemesini izledi. Bakışları, sabahın ilk saatinde yola koyulan insanlardaydı.
"İzmir'e gidiyorsun.."
"Ne?" Şokla başı hızla tekrar bedenine dönerken hayretle yerinden kalktı.
"İzmir'e mi? Orası çok," Şaşkınca nefesini tutmaktan başka bir şey gelmedi elinden o an. Cümlesini o tamamladı keyifsizce.. "Çok mu uzak?"
Uzak.
Çok uzaktı.
Bu şehrin bambaşka bir evreniydi orası..
Mavileri titreyerek tutundu ona hala şaşkınca bakan bal gözlerine. "Bunu istemiyor muydun işte? Uzak olmasını, kalan birkaç ihtimali de ortadan kaldırmayı?"
Dedikleri ile tüm şaşkınlığı saniyeler içinde duruldu. Göz bebeklerine dökülen bir his, aceleyle kondu mavilerine.
"Bilmediğim bir şehir ve çok," Başını iki yana sallayarak kendi korkuları döküldü dudaklarından. "Çok kalabalık.."
Alışkın değildi.
Sese, gürültüye..
"Hangi şehir kalabalık değil ki kıvırcık? Bildiğin bir şehir sadece Urfa. Oraya mı gitmek isterdin?"
Söylediği söz ile bakışları anlık dumura uğrarken uzun zamandır kendi memleketinin ismini hafızasına getirmemek, kötüydü. Usul bir yutkunuş peydah oldu dudakları arasında. Odak noktası değişerek, simsiyah kazağının boğazına takıldı.
Konuşamadı.
Diline gelmedi hiçbir söz.
O şehir, ailesinin mezarıydı.
Babasının mezarıydı..
Uzun bedeninin yerinden hareketlendiğini görürken kendini toplamaya çalıştı yersizce. Saniyeler sonra heybeti tüm ışığı kesti önüne geçerek. Yaklaşmadı.. Dokunmadı. Yine öylece beline dolanacak olan kolu bekledi umarsızca ama sadece eğildi üzerine. Hareketi ile başını kaldırarak baktı saatler sonra yakından görebildiği mavilerine..
Kan, kaynıyordu bu gece ikisi içinde..
"Bambaşka şehirde, bambaşka bir hayat kuracaksın ve sana verdiğim sözü tutacağım. Tüm imkânlar," Nefesinin ağırlığını alnında hissederken temas etmeyen teni ile öylece dibindeki siyah kazağın sakallarına kadar çıkan boğaz kısmına bakındı. "Bir adım ötende olacak. İstediğin her an, her yerde.."
Başını kaldırmasıyla burnu sakallı çenesine dokunurken ikisinin de bakışlarında yeni yeni bir his belirdi.
Gerçeklik..
Geldikleri bu durum gerçekti ve artık bitiyordu.
Bitiyordu, ve başlıyordu..
Başlıyordu.
Korkusunu hisseden maviler hızla kapanırken kapalı gözlerinin üzerinde, şakağında kasılan damarını farketti. Aynı hızla daha fazla dayanamayarak beline usulca doladığı kolunu hissederken ardını takip eden alnını, alnında hissetti.
"Korkma kıvırcık.." İlk kez dokunuşunda bir tereddüt sezdi günler sonra. Usulca bedenini kendine çekmesine müsade etti. "Kanatların alışana kadar ensende olacağım.."
Sorgu dolu bakışlarını mavilerinde tutmaya devam etti. Bakışını inceleyen gözlerinin tek bir an çekinmeden bal gözlerine yerleşmesini izledi.
Daha çok yerleştiği yeri belli etmesini..
Bakışlarını hızla mavilerinden kopararak geniş omuzlarına baktı kaçamak bir bakışla. Tüm düşüncelerini saniyeler içinde alt üst olmuştu ve şu an ellerine kadar heyecan ile titriyordu. "Nasıl olacak peki?"
Dudaklarını, kabarık saçlarında hissetti.
"Sen nasıl olmasını istiyorsan, öyle olacak Bal Kuyusu.."
"Ben.." İçinde tutma gereği duymadan devam etti konuşmaya. "Bilmiyorum.."
Dudağının kıvrılışını hissetti saçları üzerinde.. Derin bir soluğun tüm kelimelerini ferahlatmasına izin verdi. "Kanadının ilk hareket ettiği an.." Sesi, bir babanın kızına verdiği öğüdün içindeki şefkat kadar kısık ve yoğundu. "O hissi ilk tattığın an, sonrasına sen karar vermeyeceksin zaten kıvırcık.." Burnunu, burnunun ucunda hissetti belki de son kez.. "Neyin, nasıl olacağına kanatların karar verecek.."
Kanatlar..
Artık, kendi kanatları vardı..
Üzerinde duran, bedenini ısıtan kanatlar yoktu..
Belindeki elini okşayarak sırtına, oradan saçlarının uçlarına ulaşmasını dinledi öylece. Parmak uçlarının saç kıvrımlarına dolanışını hissetti hep olduğu gibi..
"Şimdi dinlen.. Aşağı in, yemek ye, vakit geçir.. Bu mekan yarın geceye kadar senin.."
Bir anda belinden çekilen kollar ile sorguyla uzaklaşan bedenini inceledi.
Garipti.
Hareketleri garipti ve yüreğini sızlatan bir hissi gün yüzüne çıkarıyordu elinde olmadan..
Tutuyordu..
Kendini tutuyordu..
Mavileri, odanın çıkışına, kapı boşluğuna yöneldi. Eli umarsızca ensesine giderken başını çevirerek tekrar gözlerine, en derinine baktı uzunca.
"Sana," Alışkın değildi. Bu haline, bu adama alışkın değildi Yazgı. "Veda etmeyeceğim Alın Yazısı.."
Veda..
Kelimelerin uçlarına tutunmuş küçük ama acısının büyük olduğuna emin olduğu keskin mızraklar vardı.
Her biri teker teker dokundu göz bebeğine..
Gözlerinin dolduğunu hissetti.
Bir şey söylemesine fırsat bile vermeden bir anda çıkışa yönelen bedenine bakakaldı Yazgı. Kendine engel olamadan nefesini seslice verdi konuşabilmek için ama içinden bir his tüm kelimelerini hızla tuttu. Bir araya getiremediği sözcükleri dilinin ucunda takılı kalırken konuşmasına vakit bile kalmadan kapıyı açarak çıkan adamın arkasından öylece baktı.
Gitmişti.
Gelmişti ve dakikalar sonra, ilk kez bu kadar hızlı gitmişti..
Veda...
Bakışlarının merceği aydınlanan odanın bir anda gölgeye haspolmasıyla gözleri öylece pencereye, bulutlanan havaya döndü. Bedeni hala odanın ortasında dikilmeye devam ederken ne yapacağını bilemeyen tarafını dinledi bir süre.
Koşturuyordu.
Zihninde bir şeyler hareketlenmişti.
Telaşlı, tedirgin birçok adım sesleri beynini bulandırmaya yetecek kadar çoktu ve biliyordu Yazgı..
Ona dair her şey, artık yoktu..
Zihninin hapsolduğu düşünceler, bunun telaşını yaşamaya başladı bir anda..
İlk kez..
Yazgı, ilk kez bir şeylerin son bulduğunun gerçekliğini hissetti kalbinde..
Onun ise, mavilerinde sezmişti bunu..
Sezgiler, ağırdı.
...
***
Bir insan, zihninin tüm uyarılarına rağmen, tüm her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmesine rağmen yine kalbine yenik düşüyordu değil mi?
Kaçınılmaz bir son gibiydi bu..
Akıl almaz tek son..
Yüreğinin sesini susturup mantığına göre hareket etmek öyle güçtü ki, bazı insanların kalbinin sesini dinleyerek dâhi olsa yaptığı hatalar, böyle meydana geliyordu sanırım.. Kalp, her zaman doğruyu söyler miydi bilmiyordu ama Yazgı'nın kalbi, vicdansız ve fazla gaddardı.. Sevilmesi gereken en son adamı sevmiş ve olmaması gereken en özel yere koymuştu yıllarca.. Hala daha yerini belli eden ince bir sızıyı kanının dolaştığı her noktasında hissediyor, tüm tenini kuvvetli bir ürperti sarıyordu öylece..
İlk kez..
İlk kez kalbine söz geçiriyordu Yazgı.
Susturuyor, duymak yerine odağını sürekli başka şeylere yöneltiyordu.
Gözlerini sıkıca kapatarak hala son bakışında takılı kalan zihnini dağıtmak için hızla başını iki yana salladı. Saat kaçtı bilmiyordu ama akşam üstüne yaklaşmıştı. Hava kapalıydı ve hafif sepeleyen yağmura eşlik eden şiddetli bir rüzgar sarmıştı tüm şehri. Önündeki tabaktan bakışlarını dalgınca kaldırarak tekrar baktı kuvvetle hareket eden ağaç dallarına..
İçinde kopan fırtınanın ufak bir esintisi sarmıştı etrafını sadece..
Zihninde savrulan hislerin dolanarak tüm her şeyi birbirine kattığını hissediyordu dakikalardır. Bunu hissetmek, yaşamaktan daha acıydı ve ellerinde kalakalan tek şey, yine hep olduğu gibi sadece belirsizlikti.
"İstediğiniz başka bir şey varsa hemen sipariş verelim Yazgı Hanım?"
Mahmut'un sesini duymasıyla dalgın bakışları irkilerek oturduğu masasının tepesinde dikilen adama döndü. Başını usulca iki yana sallayarak aklını kurcalayan şeyi sormakta bir an tereddüt etti Yazgı. Yine de durdurmadı kendini.
"O," Bakışları, ondan kaçarak tekrar önünde yarısından azını anca yiyebildiği yemeğine döndü. "Nerede?"
Yoktu.
Sabahın ilk ışıklarından bu yana yoktu..
Merak değildi bu..
Yanında olma isteği de değildi.
Farklı bir şeydi..
Kötü bir his peydah olmuştu içinde..
Yoğun, ve fazla korkutucu bir his..
"Gitti."
Mahmut'un sesi göz kapaklarına yapışıp kalırken ağırlığına dayanamayan teni hızla kapandı gözleri üzerine. Önüne serilen son bakışı yine zihnini ele geçirirken tüm her şey gözünün önünden geçti aniden..
-Gitmem gerekiyor, Bal Kuyusu..
Gitmesi gerekiyordu.
Nereye, ne için bilmiyordu ama hep gitmesi gerekmişti ve yine gitmişti.
"Nereye?" Kısık sesi dudakları arasından güçlükle çıkarken yutkunarak bakışlarını tekrar Mahmut'a çevirdi. Saygı ile bakan gözleri anlık kaçtı gözlerinden.
"Bu konu hakkında bir bilgi vermem doğru olmaz efendim. İşi ile ilgili bir mesele olduğunu bilin, yeterli.."
Sesinde yakaladığı kaçamak ton ile başını sallayarak tekrar dışarı döndü başı.
"İşi ne Mahmut? Onun," Yıllar yılı cevapsız kalan tek sorusunu sormadan geri durmadı. "Bir mesleği var mı?"
"Var efendim. Kendisi bir iş adamı."
Dalgınca gülümseyerek tekrar döndü Mahmut'a. "İnanmış gibi mi yapmalıyım, yoksa irdelemeli miyim?"
Yutkunarak başını eğdi. "Siz yine de inanmış gibi yapın Yazgı hanım."
Dudaklarındaki gülüş solgunca dinerken birbirine bastırarak derin bir nefes aldı.
"Gelmeyecek mi?"
Yarın gece demişti..
Yarın gece gideceğini söylemiş, ve ondan önce kendisi gitmişti.
Kalbi, şaşırmıştı.
Dünden bugüne öyle hisleri en doruk noktasında yaşıyordu ki, eli ayağına dolaşmış, ne düşüneceğini bilememişti.
"İnanın, " Mahmut'un sesini ilk kez bilinmezlikle dinledi. "Bunu bende bilmiyorum efendim. Aciliyeti olmasaydı yanınızda kalacağına eminim lakin çok önemli ve bilin ki, onun elinde olan bir şey değil."
Sorgu dolu bakışları kısa bir süre gergin yüzünde gezinirken bakışlarından kaçarak başını önüne eğmesini izledi. Başını sallayarak suyundan bir yudum aldı. Kabullenişi, kendineydi. Geçenin kaçı olursa olsun, gerektiği yerde hep gittiğine hep şahit olmuştu ama ilk kez bu kadar yakın, bu kadar çok detayına şahit oluyordu.
Usulca yerinden kalkarak geldikleri bu küçük arka bahçede etrafında çevrili boydan camlara baktı. Pansiyon, arkasında bir restorant barındırıyordu ve yemek için oraya getirmişlerdi onu. Şimdi ise tekrar kaldığı odaya çıkacak, tek başına yarını bekleyecekti.
Adımları geldikleri kısımdan içeri yönelirken arkasından gelen adım seslerini işitti.
"Odanıza içecek olarak bir şey alır mısınız? Ya da gece acıkırsanız falan-"
"Teşekkür ederim Mahmut. İstemiyorum bir şey." Hararetli konuşmasını gülerek bölerek utanarak başını sallamasını izledi omzunun üzerinden. Gerisin geri önüne dönüp karşısına çıkan merdivenlerden tekrar yukarı ilerledi.
Biten basamakların ardından odasının kapısını görürken adımlarının altına batan bir his ile acıyla yürüdü.
Oda.
Bu kelime, belki de ömründe unutamayacağı tek yaraydı. Tek iz, tek hatıraydı zihnini bulandıracak olan. Aciz, ve fazla kırıcı bir hatıra.. Dalgın adımları odanın önünde duraksarken üzerindeki desenlere, rengine baktı bir süre. Eli kapı koluna zoraki giderken usulca adım attı içeri.
"Bir isteğiniz olursa ben burdayım Yazgı Hanım. İyi akşamlar."
İçeri girerek yönünü kapıya dönerken tuttuğu kapı koluna tutunarak başını salladı yorgunca. Derin bir nefes alırken sakince kapattı kapıyı. Adımları hep yer edindiği pencere kenarını bulurken sandalyeyi dibine çekerek oturdu kaloriferin dibine. Hafif sepeleyen karın şiddeti şimdilik azdı ama gir gide artacağını belli eden bütün taneleri, yavaşça tutmuştu çatı ve korkuluklarda.
Kolunu cam kenarına yaslayarak hafif kararan havaya baktı öylece. Olduğu odanın kenarında bir sokak lambası vardı ve karın gir gide incelerek, sıklaştığını farketmesine yardımcı oluyordu. Başını, eline yaslayarak upuzun geçecek olan geceyi geçirmeye başladı Yazgı.
Sessiz..
Sakin..
Son kez onsuz..
Bedeni ikiye bölünmüş gibiydi sanki.. Varlığına ihtiyaç duyan ve varlığından deli gibi kaçan.. Onu özleyen, ondan uzak durmak için can çekişen..
Onu seven..
Sevmeyen..
Yoktu. Bunun kelimelere sığan, anlaşılır kılabilecek hiçbir tarafı yoktu. Kendi de anlamıyordu içinde oluşan karmaşayı ama gücünü, şimdiye kadar tüm mantığını alaşağı eden kalbine karşı kullanıyordu Yazgı. Çarpıntısını görmezden geliyor, sesine ise tıkıyordu kulaklarını..
Mantık..
Onun yıllarca mantıklı hareket edişini anımsadı..
Onun için o oda mantıklı ise, kendisi için de mesafelerdi.
Doğru karar, buydu.
***
| Bir Gün Sonra |
Koca şehri, bembeyaz bir örtü kaplamıştı.
Kaldırımları, yol kenarlarını, karşı binanın balkonunda olan birkaç kuru çiçeğin dallarını.. Hala devam eden kar yağışının artarak yollarda zorluk çıkaracağına emin olurken oturmaktan şekil değiştiren kalçasını hafif oynatarak başını yasladığı yerden kaldırdı. Saatler önce yediği yemeğin tadı damağında hoşuna gitmeyen bir tad bırakırken yüzünü buruşturarak oturduğu yerden yavaşca doğruldu. Ayaklanarak odada bulunan lavaboya giderken uykusuz yüzüne bir su çarpmak, kendine gelmek istedi.
Dün geceden bu yana neredeyse hiç uyumamıştı.
Ağrıyan göz kapaklarını ovalayarak soğuk suyu boynuna, saç diplerine sürdü. Islak teni ile yerinden doğrularak aynaya baktı. Kıvırcık saçlarını ensesinde kendi saçı ile dolanmış, yalandan bağlamıştı. Duş alması gerekiyordu ama ne zaman alabilirdi onu bile bilmiyordu.
Bir anda kapı çalarken şaşkın bakışları hızla kapıyı buldu. Adımları banyodan çıkarken başını çevirerek bir daha çalmayan kapıya ilerledi.
"Yazgı hanım?"
Mahmut'un sesini duyarken aceleyle açtı odasının kapısını. Bir anda karşısında gördüğü adamla korkuyla çığlık atarken sesiyle birlikte karşısındaki adam da korkuyla bir iki adım geri gitti.
"S-sende kimsin?"
Sesi korkuyla titrerken ellerini kaldırarak konuşmaya çalıştı. "Benim, Mahmut efendim."
Kafasındaki siyah şapkayı çıkarmasıyla yüzü açığa çıkarken şokla baktı üzerindeki kot pantolon ve kalın kazağının üzerine giydiği koyu gri paltosuna. Ayaklarındaki botların üzerinde yeni geldiğini gösteren karın kırıntıları vardı. Anlamayarak baktı hala tepkisini izleyen gözlerine. "Ne oldu sana?"
Sesindeki saf tedirginlik ile dudaklarına yer edinen hafif bir gülümseme peydah oldu. "Size eşlik etmem ve dikkat çekmemem için bu kılığa girmem gerekti. Abim öyle istedi. "
Abi..
Durulan bal gözleri Mahmut'un gözlerinde bir cevap ararken bunu farkeden kahve bakışlarını hızla elindeki poşete çevirdi.
"Sizin için bir şeyler de ayarladık. Bunların içinden giyeceğinizi giyin, kalanı kalsın odada. Sonra da çıkış yapacağız efendim."
Elindeki büyük giysi poşetini uzatırken uysalca aldı elinden.
"Nereye gidiyoruz?"
"Gönül isterdi ki uçak ile iki saate gidelim ama yoğun yağış ve hava şartları gereği bu gece ve yarın geceki tüm seferler durduruldu. O yüzden malesef tek seçeneğimiz otobüs. Terminale gideceğiz.. Otobüsün de seferinin iptal olmaması ve ayarlanan her şeyin baltalanmaması için dua ediyorum sadece." Ellerini üşüdüğünü belli eden bir hareketle birbirine sürdü.
"Neyi ayarladınız ki?" Sesi fazla meraklı çıkarken bir anda merdiven tarafında bir hareketlilik sezdi.
"Mahmut?"
Tıpkı Mahmut gibi giyinen birinin bedenini görürken anlamayarak Mahmut'a döndü bakışları. O da merdivene bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Abi sana ulaşamıyormuş. Hemen geri ara, çok sinirli!"
Mahmut'un şokla ceplerini kontrol etmesiyle aceleyle telefonu sallamasını, garip hareketler yapmasını izledi bir süre hayretle.
"Çekmiyor benimki, sen versene telefonunu?"
Adımları hızla merdivende duran adamı bulurken telefonu hızla kapıp, ezberinde olduğunu belli eden çevik hareketlerle numarayı çevirmesini, aramasını izledi.
Merakla bekledi Yazgı.
"Abi?" Bir anda Mahmut'un bakışlarını elindeki poşette gezindiğini gördü.
"Verdim abi. İki saate kalmadan da çıkarız." Bakışlarını kısa bir an gözlerinde hissederken kendi bakışlarını bir saniye olsun çekmedi ondan ama beklemediği bir anda merdivenlere yönelmesini izledi öylece. Şaşkınca arkasından bakakalırken uzaklaşan sesinden son duyduğu şey ise garip bir şekilde kalbini kastı.
"Sordu.."
Sordu.
Onu sorup sormadığını mı merak ediyordu?
Kirpikleri acıyla titrerken dudağını hızla kıstırdı dişleri arasına. Elindeki poşeti sıkıca kavrarken gerisin geri girdi içeri. Yatağa ilerleyerek poşetin içindekileri çıkarmaya koyuldu. Değiştirmeyecekti üstünü. Sadece üşümemek için gördüğü kalın bir hırkayı üzerine geçirdi mecburi. Ayağındaki spor ayakkabılar yerine kuru içinde duran siyah botları giymeden, ince bir çorap giydi elbisesinin altına. Bu biraz olsun teninin ürpertisini yok ederken botlarını da giyerek geri yerine koydu elbiseleri. Kalın bir kaban vardı ama nedensizce giymek gelmedi içinden.
Poşeti kenara koyarken hırkasına sarılarak yatağın yanına, odayı aydınlatan tek abajurun dibine oturdu. Elleri yine buz gibiydi ve ısınmayacağını bilse de bir çare hırkasının arasına sokuşturdu parmaklarını. Başını yatak başlığına yaslarken gözlerini usulca kapattı.
Sordu..
Diline gelen o kadar çok söz vardı ki, buna rağmen içinde nefretle soluklanan bambaska hisleri de vardı ve onlara ilaç olacak tek şey, belki de susmaktı.
Ve yoluna bakmaktı.
Biliyordu. Zor olacak, varlığını arayacaktı. Merak edecekti. Aklını sürekli meşgul edecekti ama geçecekti de.. Bunun hissettirdiği bir sızı usul ama can yakan bir şekilde nefesi boyunca ilerledi bedeninde. Düşünecekti. Ne yaptığını, şu an da dahil ne işle ilgilendiğini, başına bir şey gelip gelmediğini.. Kalbi, saniyeler içinde kavradığı gerçek ile aksarken gözlerine sinen birkaç görüntü belirdi geçmişten..
Onu sadece bir kez yaralı görmüştü ve öylesine alışkındı ki bu duruma..
Sürekli başına gelen, öylesine sıradan bir şeymiş gibi davranmıştı ki, şu an aklını eşeleyen bir his ile bakışları tedirgince aralandı. Normal bir işle ilgilenmediğini biliyordu. Bunu yıllar içinde, ansızın gelen her telefonda anlamıştı ama bu gün, gideceği son saaatlerde olmamasını sağlayacak işini deli gibi merak ediyordu ve gitmeden bunu öğrenemeyecek olmak, içinde bir ukte olarak kalacaktı. Bakışları, yorgun ama düşünceli bir şekilde kucağında birleştirdiği parmak uçlarında gezindi.
Barut kokusu anımsadı zihni..
Kan lekelerini..
Birkaç gün aynı kıyafetle gelen o halini..
Başını iki yana sallayarak ayaklandı yerinde. Oturdukça, olduğu yerde durmaya devam ettikçe aklına onunla ilgili daha birçok soru işareti doğacağını biliyordu ve bundan kaçmak, Yazgı için imkansızdı. Adımları tekrar kar yağan havayı izlemek için cam kenarına ilerleyeceği sırada bir anda çalan kapı ile irkildi dalgın zihni. Yönünü kapıya çevirirken ilerleyerek usulca açtı kapıyı.
Karşısında yine Mahmut’u görürken bakışlarını hızla üzerinde gezdirdi giyip gitmediğini teyit etmek için.
“Hazır mısınız Yazgı Hanım?" Sesindeki anlamsız ton ile başını usulca salladı. Eli ile koridoru gösterirken gitme vaktinin geldiğini anladı. Adımları öylece boş odayı terk ederken hırkasına sarılarak önden ilerledi merdivenlere. Bir an haline gülmeden edemedi.
Bambaşka bir şehre gidiyordu ve sadece yanında, kalbi vardı.
Kalbi..
O bile onun değildi.
Başını iki yana sallayarak dudaklarına yer edinen acı bir hisle adımları boşlukta ilerler gibi yönlendirilen yere, çıkışa ilerledi. Bir anda yüzüne vuran buz gibi hava ile şaşkınca hırkasının önünü daha sıkı kapattı. Tenine dokunan kar taneleri ile bakışları anlık karanlık gökyüzünü, ardından sokak lambasının altında belli olan lapa lapa yağan karı izledi.
Kışı, severdi.
Kirpiklerine dokunan tanelerin teninin sıcağı ile eriyerek bir iz bırakıp yanağına ilerleyişini, bir yol çizerek çenesine kayışını hissetti. Verdiği ufak da olsa bir mutluluk ile gözlerini kapatarak daha çok hissetmek istedi ama Mahmut’un boğazını temizlemesi ile bakışları hızla aralanarak yüzüne yağan kar tanelerinde dolaştı. Başını, usulca doğrulttu. Kaçamak bir bakış Mahmut’a atacağı sırada ansızın gözüne çarpan detaylar ile şaşkınca etrafına baktı anlamayarak.
Siyah takım elbiseli adamlara dair en ufak bir iz bile yoktu.
Arabalar yoktu.
O koruma kalkanı yoktu.
Sorguyla bakışları Mahmut’a dönerek yüzünü inceledi. Arabanın kapısını açmış, binmesini bekliyordu öylece. Adımları ufak bir tereddüt hissi ile araca yönelirken duraksamadan bindi arka koltuğa. Kapanan kapı ile Mahmut’un yüzüne bakacağı sırada bir anda baş hareketi yaptığını gördü arkaya bakarak. Başı hızla arka cama yönelirken sokağın belli yerlerinde olan bir sürü adamın farklı markalarda ve renklerde olan araçlara bindiğini görmesiyle öylece bakakaldı etrafında olup bitene.
Şoför kısmına geçen Mahmut’u fark etmesiyle önündeki koltuğa yaklaşarak yan simasına baktı. “Hepiniz neden kılık değiştirdiniz? Ne oluyor size?”
Sesindeki korku apaçık belli olurken dikiz aynasından yüzüne bakmasını izledi bir süre. “Böyle olması gerekiyor Yazgı hanım.”
Anlamsızca baktı hareket eden araca. Aynı anda arkalarında da belli yönlere dağılan arabalara baktı. Dudakları olup biten tüm bunlar yüzünden hayretle aralandı. Diyecek bir kelime bulamazken böylesine bir hayatın içinde bir anda kendini bulmak, afallatıyordu tüm aklını. Nasıl bir hayatı, nasıl bir tehlike arz eden durumu vardı ki böylesine bir tedbir alınıyordu? Bu tedbiri, hiçbir zaman onun için bile görmemişti.
Günlerdir yanındaydı ve arkasından gelen sadece üç ya da en fazla beş araba oluyordu. Sokağı dolduracak kadar çok araba ve insan ile şu an o kadar insanın nerede olduğunu düşündü. “Nereye kayboldular?” Bakışları camdan etrafına bakarken dönerken sorguyla Mahmut’a baktı. O ise yan aynalardan etrafını izledi.
“Arkamızdan gelmeleri, sizce de saçma olmaz mıydı?”
Bir anda yan bir sokaktan tam arkalarına geçen bir araç gördü. Aynı saniyelerde yavaşlayan araç ile ön taraftan da bir aracın çıkmasıyla kirpikleri, gördüklerinin ağırlığı ile kırpıldı öylece.
Ağırdı.
Onun hayatı, fazla ağır ve hareketliydi..
Gördüklerinin baskınlığı omuzlarını çökerken, yaşama düşüncesini sorguladı bir an..
Ardından, hiçbir zaman onun hayatına ait olamayacağı gerçeğini sindirdi..
Onun.. Bir hayatı bile yoktu ki..
Böyle bir hayat, hayat olamazdı..
Yıllarca kendisinin de olmadığı gibi..
***
Veda..
Bir şehre, bir geçmişe veda etmek, zor olmamalıydı.
Zordu.
Nedensizce yanında olacağını düşündüğü adamın yokluğu, zordu.
Yoktu.
Gelmemişti.
Kalbinin acı ile duraksayışını hissederken çırpınışını hissettiği her soluğunu yine almaya, içine hapsetmeye zorladı ama sığmıyordu. Hiçbir nefesi, hiçbir soluğuna sığmıyor, kanıyordu. Beklemişti.. Zihnine engel olamadan, kalbini susturmaya çalışmadan son kez beklemişti. Veda etmeyeceğini söylese de, son kez görmeyi beklemişti Yazgı.
Son kez..
Gerçekliğini saatlerce yaşadığı iki kelime..
Beklediği her saniye yüzüne çarpan tek cümle belki de buydu..
Son kez.
Bakışları ağır ağır dolaştı terminalin büyük yazılarında. Zihnini meşgul eden belki de tek şeydi saatlerce. Büyük sefer yazıları, bağıran insanlar, kantin önüne dizili çikolatalar, sıcak içeceklerin kokusu..
Kalabalık..
Etrafı saran öyle çok kalabalık vardı ki, yorulan gözlerini sıkıca kapatarak önüne eğdi tekrar.Kalabalığın yarısını oluşturan insanların, arkalarından gelen adamların olduğunu biliyordu Yazgı. Her hareketlerinden, göz göze geldiği her bakıştan anlayabiliyordu bunu. Başını çevirerek, gelen ve yolcuları alıp giden otobüslere bakmaya başladı.
Halsizce bakışlarını biraz uzağında dikilen Mahmut’a çevirdi en sonunda. Daha ne kadar bekleyeceklerdi? Derin bir nefes alarak konuşacağı sırada kendi bedenine ilerleyen adımlarını farketti.
“Otobüs geldi Yazgı hanım. Buyrun lütfen.”
Çıkışı gösteren hareketi ile etrafındaki birkaç adam da hareketlenirken başını iki yana sallayarak yerinden kalktı. Adımlarını gösterdiği yere çevirdi. Bakışlarına takılan saat ile beyni, daha çok ağrıdı.
01:12.
Tahminince bir saate yakın bekliyorlardı. Yağıştan dolayı yavaş ilerleyen seferlerin geçireceği duyurusu anons edilmişti ve ancak gelebilen otobüse kendinden önce binen adamları görmesiyle öylece aralandı dudakları. Aralara karışan insanların valizlerini yerleştirmesini, kendisinin ise eli boş öyle bekleyişini izledi gözleri ardından. Saçlarına yağan kar tanelerinin yüzüne dokunuşunu son kez hissederken adımları, önündeki teyzenin binmesiyle merdiven basamaklarına yöneldi.
“Hassiktir!"
Bir anda arkasından gelen küfür ile şaşkınca arkasını dönüp Mahmut’a bakarken, onun yerine onun bir arkasında duran adamın konuştuğunu anladı Yazgı. Anlamayarak gözlerine bakarken bir süre Mahmut ile birbirlerine bakmalarını, kısa bir şok geçirmelerini izledi sorguyla. Anlamayarak konuştu.
"Ne oluyor?"
“Hanımefendi binin lütfen?” Gelen ses ile bal gözleri muavini bulurken Mahmut’un da kendisi ile beraber muavine döndüğünü fark etti. “Kardeş iki dakika bekle!”
Bakışları Mahmut’a tekrar dönerken bakışlarını takip ederek odaklandığı yere döndü. Simsiyah olan birkaç araç terminal kapısında, giriş setinin diğer kısmında güvenlik ile konuşuyordu. Güvenliğin saygı ile kırmızı şeridi kaldırmasını, büyük bir aracın önden otobüs park yerlerine gelmesini izledi anlamak istercesine. Korku ile atan kalbinin tedirginliği ile Mahmut’a bakarken onun rahat bir şekilde beklemesiyle bir tehlikeli olmadığını anladı.
Siyah araç çalışır vaziyette beklerken içinden bir anda askeri formalı adamlar çıkmaya başlamasıyla şaşkınca çıkmaya devam eden adamları seyretti. Hepsi aracın etrafına yayılırken ellerindeki büyük silahlar ile adımları korkuyla otobüsün giriş kısmına geriledi. Şokla inen askerlerin merakla bedenine dönen bakışlarını görmesiyle birkaç saniyenin ardından başlarını çevirerek etrafı kolaçan ettiklerini gördü.
Bır anda görüş alanına simsiyah aracın etrafından dolanarak gelen uzun bir beden farkederken bakışları hızla simsiyah üniformasında, askeri uzun postallarında gezindi. Farklı olarak üzerine sadece askeri bir hırka giyerken yüzündeki siyah kar maskesine baktı. Diğerlerinden farklı giyinen halini sorguyla seyretti.
Şaşkınca üzerine gelen sert adımlarına bakarken Mahmut’un ve yanındaki diğer adamın geri çekilerek üzerine yaklaşan bedenr baktıklarını gördü. Gelen adam elindeki büyük, diğer askerlerin elinde olan silahlardan daha farklı bir şeyi omzunda tutarken çevik bir hareketle indirerek Mahmut'a uzatmasını, Mahmut'un ise şokla, son dakika tutmasını izledi hayretle.
Neler olduğunu sormak için dudakları aralanırken silahtan çektiği bakışlarını gelen adamın gözlerine çevirdi hızla.
Tam o an..
Tam o an zaman durdu öylece.
Üzerine gelen adamın maskesinden gördüğü tek şey, ruhunda taşıdığı tek renk olan.. Maviydi..
Kışın ortasında, yağan karın altında buz gibi yanan maviler ise, her noktasındaydı..
Her kuyusunda..
***
Umarım bu yazar, onca zamanı telafi edebilmiştir..
:')
Tahminleri alalım bu kutucuğa💬
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top