16. BÖLÜM | SAUDADE
"Adı, özlemekti.."
_____________________
- Bölüm Müziği -
*Duaa*
_______________________
| 3 YIL ÖNCE |
- 4 Haziran 2019 -
| Saat- 17: 30 |
***
Hızlı başlayan, hızlı ilerleyen ve duraksızca bir anda biten şeyler olurdu insanların hayatında.
Başı sonu belirsizlik içinde yok olup giderdi zihninde her şey günler içinde. Buna ayak uydurmak, seni kovalayan zamanın önünde durmadan koşmak zorunda kalmak, bacaklarının tüm gücünü kesse de, seni durdurmayan bir hissin elinden tutarak devam ederdin ilerlemeye. Yeri geldiğinde istemediği, yeri geldiğinde zorla itelediği adımları, bir zaman sonra kendi bedeni bile farkında olmadan istekle ilerlerdi o yolları.
Kalbinde başkaldıran bambaşka bir hissin varlığı usulca belli etti kendini.
Kendi adımlarını düşündü.
Düşünmek istememek, elinde bile olmadı.
Adımlarına yansıyan istek..
Delilikti.
Durgun gözleri tekrar baktı köşe başına. Uzun sokağın başı belirsizce sıcak yaz gününde bulanık görünürken ışıktan yorulan gözleri daha dikkatli baktı bir hareketlilik olup olmadığına.
Yoktu.
Dudakları, bir kez daha düştüğü boşluğu hissederken kirpikleri göz haznesini dinlendirmek için dingince düştü bal gözlerinin önüne. Başı, ümidini kesmesiyle penceresinin daha net gördüğü sokağın kirli duvarlarına döndü ezberlediği karalamaları incelemek için.. Dudakları, gördüğü isimler ile usulca kıvrıldı tüm ümitsizliğine rağmen..
Ali- Esma.
Yüreğimin yarası.
Bal gözleri kirli duvara kocaman boyayla çizilen sözlere baktı içi nedensizce burkulurken.
Dildar- Kerem
Gonca gülüm.
Gülüşü daha da genişlerken daha birçok yazının sokağın başına kadar uzandığını, okudukça hayalinin genişliği karşısında hayrete düşeceğini biliyordu Yazgı. Kendisi de genç bir kızdı ama hiç böyle şeyler ne görmüş, ne de yaşamıştı. Bu duvarlara kazınan aşkların ne kadar delice olduğunu düşündü bir an.
Delilik..
Tıpkı kendi kalbinde hissettiği şey ile aynı yola çıkan bir hissin, farkındalığı idi bu.
Titreyen kirpikleri yavaşca sokaktan ayrılırken odasına dönerek kapıya baktı bu sefer de. Kalbi, yorgun bir hissin vuruşu ile göğüs kafesini zorladı usulca.
Bir adım sesi.
Bir ses.
İlk kez bu hissi tatmasına neden olan adama ait bir belirti..
Yoktu. Bugün, yokluğunun üzerinden geçen 29. gündü ve hala gelmemişti. Buruk yanının zayıflığı ile kalbinde filizlenen bambaşka bir hissin adını koyamadı Yazgı.
Onu, özlemiş miydi?
Günlerce yaşadığı eksikliği, yanlızlığı anımsadı.
Başını iki yana sallayarak penceresini açık bırakıp lavaboda ilerledi. Yine kendine bir uğraş bulmak, vaktin daha hızlı geçmesini sağlayacak bir şey aramak için adımları her zaman olduğu gibi son durağını buldu. Yaz sıcakları geldi geleli neredeyse her gün duş alıyor, ya da saçını ıslatıyordu. Onun sayesinde rahatlıkla uyuyabiliyor, uyandığında ise vaktin geçmiş olduğunu görmek, biraz olsun içini rahatlatıyordu genç kızın. Derin bir nefes alırken duş kabinine ilerleyerek fıskiyeyi ayarladı yavaşça. Sadece saçlarını yıkamak, biraz olsun serinlemek istedi.
Fıskiyeyi son hızına ayarlarken üst kısmını çıkararak kenara koydu. Sadece iç çamaşırı kalırken önüne eğilerek tuttu suyu saçlarına. Soğuk su saç diplerine dokunurken gözlerini kapatarak nefes almaya çalıştı bunaltıyla. Hafif uzayan kıvırcık her tutamını ekstra bir yavaşlıkta ıslatırken boynuna, gerdanına su çaldı ferahlamak istercesine. Tüm saçını dakikalar içinde ıslatırken kenardaki havluya uzanarak sardı saçlarını. Dalgınca geçtiği aynanın karşısında gördüğü kadını izledi bir süre.
Karmakarışık olan o kadını..
Hiçbir şeyi yerli yerine koyamayan, birbirine giren her şeyin arasında boğulan o kadını..
Bakışları, yüzünde akan damlalarda dolaştı sessizce. Kendine yediremediği o his, bir tarafını güçsüz kılıyordu ve bunun zayıflığı ile adım atacak gücü bile bulamıyordu sanki kendinde. Değişik bir hissin etkisi altında nefes almaya çalışırken düşüncelerini dağıtmak üzere havluyu çekti saçlarından. Tarayıp yaramayacağını düşünürken bir anda gelen ses ile şaşkınca aralandı dudakları.
Bakışları öylece takılı kaldı aynada o hissin gözlerine yapışmasını an be an izlediği kadında. Kirpikleri, haftalar sonra bambaşka bir hızla birbirine tutunurken hızla üzerine baktı. Sütyen olduğunu farketmesi ile aceleyle etrafına baktı. Kapının açılma sesini duyarken hızla çıkardığı tişörtünü kafasından geçirdi. Kapı sesinin ardından duyduğu adım sesleri ile heyecanla nefesini tuttu.
Gelmişti.
Gelmişti.
Yüzünü, ele alamadığı bir his kapladı saniyeler içinde. Son kez saçlarına bakarken geriye atarak aceleyle kapıya ilerlerledi adımları. Banyodan çıkarak hızla kapıya döndü bakışları. Heyecanlı yüzüne şaşkınca bakan Leyla ablasını görmesiyle bir anda dumura uğradı kalbi. Ansızın tüm hızı yavaşlayan kalbinin bu ani hareketinde ayak uydurabilecek için derince tuttu nefesini. Belli etmemeye çalışarak kapattı heyecanla aradığı dudaklarını.
"Noldu bir anda öyle çıktın?"
Kısık sesini işitirken elindeki yemek tepsisine baktı durulan gözleri. Kendini toparlamaya çalışarak usul bir uğraş ile ellerini önünde birleştirdi söyleyecek bir şey düşünürken.
"Ben," Bakışları çekinerek odada dolaştı. "Kapıyı kitlememiştim de, yabancı biri geldi sandım."
Dili, yalan söylemenin utancı ile dolanırken, yaşlı gözlerinin anlayışla parlamasını izledi öylece.
"Yok kızım telaşlanma, kimse gelemez odana senin. Haydi gel sana bir şeyler getirdim."
Yemek tepsisini yatağın kenarındaki komodine koyarken tekrar kapıya gitmesini izledi Leyla ablasının. Adımları, yalnız kalmamak için aceleyle bir iki adım ileri gitti arkasına doğru. "Sen kalmayacak mısın?"
Leyla ablası sesini duymasıyla gülümseyerek baktı gözlerine. "Sana birkaç parça bir şey aldıydım, onları da alıp geleyim otururuz beraber."
Rahatlayarak gülümserken başını salladı Yazgı. Hareketi ile çıkan kadının ardından yatağına ileyerek tepsinin başına oturdu üzülerek..
Yine gelmemişti.
İlk kez böyle uzun olmuştu gidişi.
Bir şey olmasından, nedensizce başına bir şey gelmesinden korkuyordu Yazgı.
Aylar önce üzeri kanlar içinde gelmesi düştü göz kapaklarına..
Kapattığı gözlerini yaklaşan adım seslerini duymasıyla aralarken tepsiyi kucağına aldı. Günler öncesinden kapanan iştahı ile yemeklere uzunca baktı. Ardından Leyla ablasının elindeki dolu poşetlere döndü gözleri.
Kalbi, sessizce fısıldadı zihnine..
Zihni ise sertçe itiraz etti kalbine..
Haftalar önce zihnine yerleşen ihtimalleri göz ardı etti.
"Yazın sıcağında sürekli elbise lazım olur. Bol bol aldım sana hepsinden. İnşallah olur bedeni neyim?"
Heyecanla yanına oturan kadına yan bir bakış atarak bir kaşık almaya çalıştı çorbasından ama kabul etmeyen midesinin hassasiyeti ile ardından suyunu içerek tepsiyi kenara koydu. Dizini kırarak tamamen kadına döndü bedeni.
"Leyla abla?"
Yaşlı kadın poşetten çıkarttığı elbiselerden bakışlarını kaldırarak kendi gözlerine bakmasını izledi.
"Söyle kuzum?"
"Bunları," Bal gözleri elbiselerde, birkaç bakım malzemesinde gezindi. "Alacak parayı nerden buluyorsun? Hasan olacak o şerefsiz veriyor mu ki sana?"
Bir anda sorduğu soru ile gözlerinden geçen telaşa an be an şahit oldu Yazgı. Dudakları tahmin ettiği şeyin farkındalığı ile birbirine tutundu hüzünle.
"Şey, bilirsin bende çoluk çocuk yoktur. Sen benim kızım gibi oldun, bende verilen üç kuruş parayı işte sana harcıyorum böyle kızım."
Bakışlarını kaçırarak elbiselere tekrar uzanan ellerine baktı. Gülümseyerek baktı tatlı yüzüne.
Buruk bir gülümseme ile.
"Anladım. Teşekkür ederim."
Aldığı kıyafetleri giymek istemeyen tarafını şimdilik sustururken hevesini kırmamak için o da baktı gösterdiği elbiselere.
Rengarenk, cıvıl cıvıl elbiselerdi.
Bakışları anında yorulurken başını çevirerek önüne baktı. Renkli kıyafet sevmezdi o.
"Bak buda kıvırcık saçlara özel tarakmış. Bir daha almıştım ama bu daha iyi gibi. Daha az yanar canın hem tararken?"
Elindeki tarağı kucağına uzatırken usulca aldı parmakları arasına. Gülümsemeye çalışarak baktı yumuşak tırnakları olan tarağa. Kalbinde filizlenen bambaşka şeyler diline vururken sormadan edemedi Yazgı her şeye rağmen.
"Leyla abla bir şey soracağım?"
Çekingen sesi ile usul bir bakış attı merakla gözlerine dönen yaşlı bakışlarına.
"Sor kuzum, ne oldu?"
Bakışları tekrar elindeki tarağı bulurken dişleriyle oynadı kelimelerini toparlamak için. "O," Kimden bahsettiğini anlayan gözler anlayışla kısıldı. "Uzun zamandır yok, hiç duyuyor musun hakkında bir şeyler?"
Kırık sesine yapışıp kalan his, meraktı. Yaşlı gözlerinin son sözlerinden sonra anlamayarak kısımlarını izledi dikkatle."Yok mu?"
Anlamayan bakışları sesine dökülürken sesindeki belirsizlik ile başını salladı devam etmesi için. Başını iki yana sallamasını izledi bir anda.
"Allah Allah, daha geçen hafta geldiydi ya kızım. Gördüm ben mekandaydı Serhad Ağa."
Mekandaydı.
Mekanda.
Elindeki tarağın parmak uçlarından usulca kayarak sert zemine düşmesine aldırmadan yaşlı gözlerine öylece bakmaya devam etti tüm dağılan dikkatiyle.
Aralanan dudaklarının arasından içine çektiği şaşkın soluk, tüm damağını acıyla yakmış, dar kemerini soluksuz bırakmıştı saniyeler içinde. Ansızın dolan bal gözlerine bakan yaşlı kadının gözlerini sıkıca kapatarak önüne dönmesini izledi. Titremeye an kollayan teni usulca aralandı.
"Geldi mi?"
Kısık, binbir parçaya dağılan kırık sesi öylece tüm hislerini darmaduman ederken nefesinin içinde bir yerlere sıkıştığını hissetti Yazgı. Sol gözünden usul bir gözyaşı hızla damladı yanağına. Kimsenin görmemesi için başını soluna çevirirken eli hızla sildi dudağının kenarını.
"Ben yanına geldi sandım, çıkmadı mı yanına? Vardır bir sebebi, o yanına uğramadan durmaz!"
Hızla sırtına sardığı eli ile ince bedenini sıvazladığını, okşadığını hissetti. Başı önüne eğilirken başını salladı iki yana dağılarak. Dudakları, güçlükle aralanırken nasıl bu kadar beklenti içinde olduğunu, ardından böylesine bir hayal kırıklığı yaşadığını düşündü naif kalbi. Başını iki yana sallamaya devam ederken kalbini ezen kelimeleri bulmaya çalıştı. "Gelmedi.."
Sesindeki hisler öyle açık dökülmüştü ki gözler önüne, diğer damla, hızla takip ettiği sildiği gözyaşının yolunu.
Gelmedi.
Bulanıklaşan görüntünün yarattığı ağrı göz kenarlarında kendini belli ederken başını kaldırdı eğildiği yerden. Gözlerinin odağı odanın her noktasına dağılırken kirpiklerinin arasına yer edinen damlaları tutmaya çalışarak tepsiye uzandı usulca. Halini üzgün gözlerle izleyen kadına uzattığı tepsi ile sessizce yalnız kalmak istediğini belli ederken dudaklarını birbirine bastırarak başını iki yana sallamasını izledi yaşlı kadının.
"Kuzum benim, hiçbir şey yemedin ama daha. Sonra getireyim mi yine bir şeyler? Hmm?"
Başını iki yana sallayarak burnunu çekti. "Doydum. Teşekkür ederim."
Yaşlı gözlerinde beliren şefkat ile kıvırcık saçlarını okşadı usulca. "Ah kendi güzel, yazgısı kötü kızım benim.."
Alın Yazısı.
Buruk bir his göz pınarlarını tekrar zorlarken kirpikleri hızla çarptı birbirine daha da zayıf görünmemek için.
"Biraz uyusam iyi olacak Leyla abla."
Çekinerek gitmesini ima ederken, anlayışla başını sallaması ile derin bir nefes aldı. Tepsiyi kavrayarak ayaklanan kadın ile açtığı elbiseleri poşete koydu eğilerek. Buraya gelirken getirdiği kıyafetleri ile idare edebilirdi. Kimsenin aldığı bir şeye ihtiyacı yoktu.
Kapanan kapı sesi ile tuttuğu damlalar yanaklarına akarken bir anda durdu hareketleri. Elinde tuttuğu mavi elbisenin rengi ile kirpiklerinin uçlarına hızla yenileri gelen gözyaşı duraksamadan aktı dudaklarına. Bakışları öylece boşluğa düştü.
Gözleri..
Varlığı..
Bir hafta önce gelmişti.
Gelmişti. Öyle mi?
Titreyen alt dudağı ile boşlukta olan gözleri usulca duvardaki saati buldu.
18:07.
Kararmaya yüz tutan havanın kasveti kalbini de ele geçirirken kalkarak araladı yatağının çarşafını. Bir anda sağlam kalan diğer kanadının da kırıldığını hisseden bedeni güçsüzce uzandı yastığına. Elleri, ıslak yanağının altına yerleşirken dizlerini yavaşça çekti karnına.
Gelmişti.
Mekandaydı.
Gözlerini sıkıca kapattı Yazgı hüzünle.
Dudağını yaklaşan dolu bir hıçkırığı serbest bırakmamak için dişleri arasına sıkıştırdı. Bunun için sevinmesi gerekmiyor muydu? Ondan uzak durması, gelmemesi zaten istediği bir şey değil miydi?
Gözleri, kabullenemediği tüm hislerin ağırlığı ile kapandı.
Günlerce hissettiği o yabancı hissin varlığını, acı bir ağrıyla sol yanında hissetti.
Onu özleyen, varlığına ihtiyaç duyan bedeninin acizliği ile burnunu küçük bir kız çocuğunun çaresizliği ile çekti tekrar. Yanaklarındaki rahatsız edici kuruluk hissi ile diğer eliyle sildi tekrar göz kenarlarını.
Uyumak istedi.
Uyumak, varlığına ihtiyaç duyan zihnini susturmak istedi.
***
-SAAT- 01: 48-
Bekleyiş..
Zihnindeki her sesin bitmesini beklediği bir saat da geçip gitmişti gecenin karanlığında öylece.
Susmuyordu.
Susturamadığı her an daha da çoğalan gürültü ile saç uçlarına kadar yaşadığı bir ağrı, tüm bedenini bir külçe gibi seriyordu onun yoluna. Ağırlaşan göz kapaklarını açık tutmaya çalışmak, saatler önce uyumak istemese de uyuyamadığı için daha da güçleşmişti sanki. Tüm bedeni öyle çok ağrıyordu ki, uyumak istiyordu artık. Saatin geç olduğu kavrayan bedeni uykuya olan ihtiyacını hissederken ilk kez bu saate kadar uyanık kaldığını anımsadı.
Olmuyordu.
Uyurken sessizliği severdi Yazgı. Hiçbir sesi istemez, dingin bir sessizliğin içinde dalardı uykusuna.
Bastıramıyordu.
Hiçbir sesi, hiçbir isyanı engelleyemiyordu.
Derin bir nefes alırken usulca doğruldu yerinden. Sırtını yatak başlığına yaslayarak ince çarşafı iteledi ayak ucuna. Öyle çok sıcaktı ki, kuruyan saçlarının bunaltısı da uyumaması için ekstra önüne geçiyordu. Tek çare yine saçlarını ıslatmak olurken bütün gün yatmanın verdiği bir yorgunluk ile ayaklarını buz gibi parkeye yasladı biraz ferahlamak için. Eli, ensesinde ki teri silmek için saçlarını geriye atarken ıslak boynunu kurulamaya çalıştı. Sıkkınca bir nefes alırken ayaklanarak lavaboya ilerdi bugün kaçıncı kez olduğu gibi.
Açık camından vuran hafif gece rüzgarı ile biraz olsun serinlerken üzerindeki ince askılıyı, ince siyah pijamasını çıkardı. İç çamaşırlarını da çıkararak hızla kendini duş kabinine attı. Şu hayatta belki de duş almak ve ıslak saç ile uyumakdan daha fazla bir şey sevemezdi.. Zihnini, bedenini öyle çok sakinleştiriyor, dinlendiriyordu ki, soğuk suyu hafif ılık seviyeye ayarlayıp adımladı altına.
Başını geriye atarak saçlarını hızla ıslamaya koyulurken buz gibi dokunan suyu huzurla kabul etti teni. Zihnini bastıran su sesi ile daha çok arttırdı su seviyesini. Suyun sesi daha da ağrılarını bedeninden çekip alırken bu ıslaklık ile uyuyabilmeyi ümid etti.
Islanan tüm bedeninin verdiği serinlik ile havlusuna uzanarak doladı göğsüne. Saçlarını hafif ıslaklıktan kurtarırken kabinden çıkarak odasına adımladı. Dolabını açarak dizili onca kıyafete baktı.
Kendine ait olmayan onca kıyafet.
Yarın ilk iş, bu kıyafetleri dolabından yok etmek olduğunu aklına not ederken temiz beyaz iç çamaşırı giydi üzerine. Islak saçlarını geriye atarak sütyen giymeden üzerine ince askılı bir üst geçirdi. Altına bir şey giymezken serince uyumak istedi. Kapağı kapatarak havlusunu yerine asıp tekrar yatağına ilerledi. Islak saçlarını tepesinde hafif bir topuz şeklinde toplarken bir anda kulağına bir ses ilişti gecenin sessizliğinde.
Teni korkuyla ürperirken odasının önünden geçip gitmelerini bekledi olduğu yerde durmaya devam ederek. Bakışları sessizce kapının sert yüzeyini bulurken tuttuğu nefesini bırakamadı Yazgı. Derince yutkunurken devam eden ayak seslerinin bir anda yavaşlamasını, git gide daha da sessizleşmesini dinledi öylece. Kapısı kitliydi ve bunun verdiği bir rahatlık ile derin bir nefes almaya çalıştı. Kapı zorlandığı an çığlık atmaya hazırladı kendini.
Bir anda üzerinde sadece alt iç çamaşırının olduğu aklına gelirken şaşkınca dolaba koştu. Kapı kolunun kavrandığını belli eden gıcırdama ile önüne ilk gelen şortu geçirdi bacaklarından. Sutyenini giymeye fırsat bile olmadan zorlanan kapının bir anda duraksamasını izledi. Bakışları hızla etrafında kendini koruyacak bir şey aradı. Banyodaki demir askılık aklına gelirken koşarak onu aldı kapının arkasından.
Banyo kapısına gizlenerek kapıya bakmaya devam etti ama beklediği en son şey, kilitli olan kapının dışarıdan bir kilitle açılması oldu. Dudakları korkuyla, korkudan çok büyük bir şaşkınlık ile aralanırken başka bir anahtarın varlığı, bundan sonra içindeki korkuyu daha da arttıracak olmasının tedirginliğini yaşadı zihni. Kapı usulca aralanırken sıkışan göğsü ile elindeki demiri daha sıkı tuttu.
Karanlık odaya düşen gölge uzun bir adama ait olurken bir anda burnuna ilişen koku ile dumura uğradı zihni.
Koku.
Adımları odanın ortasına ilerleyen tanıdık beden ile elindeki askılık öylece indi önüne. Onu farketmeyen bakışlar önce yatakta, olmadığını farketmesiyle bir anda hızla banyo kapısına döndü. Yüzüne düşen karanlık gölge ile bir anda yüz yüze gelirken, koyu odada öylece parlayan mavilerinin durularak bal gözlerine tutunmasını izledi olduğu yerde.
"Kıvırcık?"
29 gün.
Haftalar sonra sesini duyuyordu.
Bakışları kırgınca gezindi yüzünde gezinen mavilerinde. Cevap vermedi ona. Elindeki askılığı yan tarafta duran lavaboya öylece gelişi güzel koyarken adımları yavaşça onu buldu. Hareket etmesiyle mavilerinin hızla bedeninde gezinmesine, ardından ıslak saçlarında dolaşmasına baktı.
"Bu saatte duş mu aldın?"
Sessizliğine tezat konuşmaya devam eden adamın gözlerinden usulca çekildi bakışları. Susacaktı Yazgı. İçinden ona karşı susturduğu kelimeler vardı ve öğrendiği gerçek ile belki de ona hiç söylememek üzere yok etmişti kalbinde. Yanından geçip usulca yatağa adımladı nemli ayakları.
Odasında, varlığı hiç yokmuş gibi davranacaktı.
Yatağa yatmaya yeltendiği an bir anda beline dolanan kuvvetli bir güç ile sırtını saniyeler içinde buz gibi duvara yaslı buldu. Kırgın gözleri hızla hırçınlığa ev sahipliği yaptı.
"Gelemedim bir süre," Kısık sesi dudaklarına usulca çarparken alnını, yavaşça alnında hissetti. "Bana çok kızdın mı Alın Yazısı?"
Gelmişti.
Bal gözleri acıyla titreyerek kapandı. Belindeki koluna diğeri eşlik etmezken tek koluyla var gücü ile sıkıca sarıldı kavisine. Güldü Yazgı. "Kızmak mı?" Alnını, yaslı alnından kurtararak başını geriye yasladı uzaklaşmak için. "Aksine, beni ne kadar memnun ettiğini tahmin bile edemezsin."
Dudaklarından sertçe sarfettiği sözler hiç duraksamadan dökülürken mavilerinin aralanarak gözlerine dönmesini izledi hızla.
Gözleri, yorgundu.
"Seni memnun edeceğim o kadar çok konu var ki Bal Kuyusu?" Sesindeki farklı ton karanlık odaya yayılırken bakışlarını mavilerinden kopararak rengini bilmediği tişörtünden sakallarına baktı usulca.
"Bunu göstermek isterdim ama konumuz bu değil."
Belindeki kolu sırtına çıkarak hızla çekti ince bedenini bedenine. "Konumuz," Dudaklarını ansızın yanağına sürttü. "Senin bana gerçekten kızmış olman."
Dedikleri ile hırçınca kurtulmaya çalıştı kollarından. Bedeninden uzak tuttuğu sol omzu yerine beline sarılı sağ omzuna vurdu. "Çekil önümden, uyuyacağım."
Kavisinde sıkıca sarılı olan kolunu bir anda yukarı bastırırken parmak uçlarında yükseldi öylece. Göğüslerine yaslı çıplak göğüsleri yumuşakça daha da belirgin hale gelirken mavilerinin bir anda eğilerek göğüslerine bakmasına neden oldu.
"Ne zamandır böyle uyuyorsun?"
Bakışları hala askılıdan taşan dolgunluğunda gezinirken sertçe itti göğsünden. Ona cevap vermek içinden gelmiyordu ve vermeyecekti de. Bu sefer ona karşı koymadan kavisini terkeden kuvvetli kolunun eksikliği ile sendeledi parmak uçlarından inerken. Uzaklaşarak bedenine bakan mavilerinin anlayamadığı bir sekilde odada gezinmesini, yorgunca derin bir nefes almasını izledi.
Bakışlarını üzerinden çekmesini, ensesinden tişörtünü çıkarmaya yeltenmesini izledi ama onu durduran bir şey anlık aklına gelmesiyle hareketi tamamen durdu. Ensesini sıkıntıyla sıkarken yatağın diğer tarafına geçmesini izledi. Hareketini şaşkınlık ile izledi Yazgı.
Hiçbir şey olmamış gibi, haftalarca gelmemiş gibi davranması bir kez daha eksiltmişti içinde bir şeyleri..
Kirpiklerinin ağırlığı omuzlarında daha bilmediği binlerce yüke bedel olurken yine silahını çıkararak komodine koymasını izledi.
"Bakma öyle, gel yanıma anlatacağım!"
Yorgun sesine yansıyan sertlik ile dudakları birbirine tutunarak çekti bakışlarını. Uykusuz bedeni çaresizce ilerledi yatağa. Sağ tarafına oturan heybetli bedenini izlerken, usulca oturdu yatağa. "Senden bir şey beklemiyorum. Sadece," Kalbindeki hissi tutma gereği duymadı Yazgı. "Niye yalan söylüyorsun bana?"
Bal gözleri yanına oturan adama döndü beklenti ile. Duymak istiyordu. Bir hafta önce gelmesine rağmen, neden onu kandırdığını öğrenmek istiyordu.
"Ne yalanı kıvırcık?"
Yorgun sesi ile birlikte sağ omzunu yatak başlığına yaslamasını izledi dikkatlice. Bakışları, tişörtün sardığı heybetinde gezindi. "Geldiğini biliyorum."
Bir anda kesişen gözleri ikisinin de kıyılarına kuvvetli bir serzeniş bıraktı. İlk kopan maviler olurken gözlerini sıkıca kapatarak başını geriye yaslamasını, derince yutkunmasını izledi. "Kimden öğrendin?"
Kısık sesini duyarken titreyen gözleri kucağında birleşen ellerinde döndü öylece. "Ne önemi var ki?"
Sesi kırgınlığını gizlemek için asabice çıkarken saniyeler içinde koluna sarılan kalın parmakları hissetti. "Gel buraya Bal Kuyusu," Sol kolu ile göğsüne aniden çekilirken dengesini kaybetmemek için sol omzuna tutundu.
"Ahh!!"
Bir anda omuzuna kuvvet uyguladığı yeri tutarak hızla yerinde doğrulurken şaşkınca elini çekti hemen. "Ne oluyor?"
Anlamayarak ne olduğunu sorarken elini sıkıca omzuna bastırdığını gördü yüzü buruşurken. "Sikeyim!"
Karanlık odada yatakta oturan bedeninin önüne eğilerek omzunu tutmasını izlerken onu duymayıp iki dizinin üzerine oturdu Yazgı ona yaklaşarak. Eli, duraksızca omzunu tutan elini buldu. "Ne oldu omzuna?"
Elinin üzerine elini koymasıyla omzunu sıkan kalın elini gevşetti hızla. Dokunmaya çalışan parmaklarını tuttu hemen. Dokunmasını engelleyen hareketi karşısında hayretle baktı yüzü acıyla kasılan adama.
"Uyu kıvırcık. Birazdan geleceğim!"
Bir şey demesini beklemeden yataktan kalkan adama garip bir bakış atarken anlamayarak baktı davranışlarına. Lavaboya giden adımlarını farketmesiyle bir süre bekledi oturduğu yerde öylece. Kaşları sorguyla kalkarken bir anda neden böyle olduğunu düşündü. Kapanan banyo kapısının ardından ışığın yanmasını, hışırtı seslerinin gelmesini dinledi sessizce.
Bakışları anlamsızca odada gezinirken ne yapacağını bilemeyerek bir süre düşündü. Ardından beklemenin yersiz olduğunu düşünerek kalktı yerinden. Islak saçlarını geriye atarak askılısını yukarı çekip terliklerini giydi.
Adımları hızla banyoyu bulurken bir an bile düşünmeden açtı kapıyı. Dikkatini ilk çeken çıplak gövdesi olurken, aynanın karşısında olan bedeni varlığını görmesiyle hızla sırtını kabine dönüp, yüzünü ona çevirmişti. "Sana uyumanı söyledim biraz önce, değil mi?"
Sert sesini duymasıyla aynı sertlikle karşılık verdi Yazgı. "Buna da mı sen karar vereceksin?"
Mavilerinin gergince bal gözlerinde gezinmesini izlerken derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. "Tamam, git hadi geleceğim birazdan!"
Sabırsızca söylediği sözler ile kaşları daha da dikkatle gerilirken bir anda gözüne bir şey takıldı. Dudakları hayretle gerilirken lavabonun üzerindeki kan bulaşan peçete baktı.
"Bu kan mı?"
Şaşkınca bir iki adım gerilerken aynı yerde kendini belli eden birkaç damla kanı farketti. Dudakları hayretle aralanırken bakışları hızla bedenini buldu. "Neyin var senin? Bu kan da ne?"
Bir anda yerinde sendelemesiyle hızla kolunu tuttu. Tuttuğu kolunu çekerek geriye adım atmasıyla hareketine garip bir hisle baktı Yazgı. "Büyük bir şey değil!"
Alnından damlayan teri farketmesiyle kendini bastırma gereği duymadan konuşmaya devam etti Yazgı. İyi görünmüyordu.
"Birini çağırayım mı? İyi değilsin?"
Üzerine bir adım atarken mavilerinin sinirle gözlerine dönmesini izledi bir anda anlamayarak.
"Bu kılıkta mı çağıracaksın?"
Dedikleri ile bir anda yüz ifadesi değişirken üzerindeki askılıyı düzeltti. "Giyinirim bir şeyler. "
Mavileri bir anda göğüslerine dönerken gerilen bedenini sabit tutmaya çalıştı. "İlk önce göğüs uçlarını belli etmeyecek bir şey giyersen hem senin için, hem de görme ihtimalini düşündüğüm insanlar için çok iyi olur kıvırcık!!"
Bu halde bile sarfettiği sözlere bakakalırken başını iki yana sallayarak bir iki adım attı üzerine. Çıplak gövdesi terlerken elleri çekinmeden dokundu kaslı göğüslerine. Bir anda başını kaldırarak mavilerine baktı bal gözleri.
Mavileri ise çoktan konmuştu bal kuyularına..
Farklı bir hisle..
Yakından görmenin verdiği bambaşka bir hisle..
"Yardım etmeme izin ver. Neyi var, söyle bana.."
Naif sesini işiten maviler sıkıca kapandı. Göğsündeki ellerini umursamadan başını kabin camına yasladı yorgunca. "Görmeni istemeyeceğim kadar berbat durumdayım, miden bulanabilir. O yüzden git yat, birazdan halledip geleceğim."
Dedikleri ile kalbi telaş ile burkulurken anlamayarak omzuna baktı. "Bulanmaz. Tek başına yapacak gibi durmuyorsun, göster bana bir bakayım?"
Omzuna dokunacağı sırada bir anda bileğini sıkıca tuttu. "Daha iki damla kana dayanamıyorsun, yaraya mı bakacaksın üstüne?"
Kısık sesini duyarken bakışlarını kaçırarak omzunda tutmaya devam etti. "En azından elimden geleni deneyebilirim, değil mi?"
Onun bir şey demesini beklemeden kolundan usulca tuttu. Sırtını çevirmesine teşvik eden çekiştirmesi ile karşı koymadan döndü arkasını. "Ne ara böyle inatçı oldun sen?"
Sol omzunun kürek kemiğinin üzerinde bir yığın peçete vardı. "Ben hep böyleydim, yeni farkeden sensin!"
Sağlam kolunu kabin camına yaslarken başını önüne eğmesini izledi şefkatle. Ona aldırmadan yaraya bakmaya devam etti. "Ne yapacağım şimdi?"
Hala üzerini peçete kaplanmış kan lekelerine bakarken altında yatan şeyin merakı sardı bedenini. " Suyla temizlesen yeter, sonra bandını tekrar yapıştır gitsin. Sikeceğim dikişini de enfeksiyonunu da!!"
Bir anda dedikleriyle anlamayarak bakışları sırtında gezindi. Ardından canının saniyeler geçtikçe daha çok yandığını hissetmesiyle yutkunarak eli usulca peçete yığınına gitti. Bir tarafından tuttuğu peçete ile gözlerini sıkıca kapatırken yavaşça kaldırdı göreceği şeyden korkarak. Nefesini tutarken son gücüyle araladı gözlerini.
Bir süre gördüğü şeyi sorguladı..
Yara mıydı?
İz miydi?
Bütün kürek kemiğine yayılan bir yaraydı bu.
"Allah aşkına bu ne?"
Tamamen kaldırdığı peçeteyi kenara koyarken bakışları yaradan çekilmedi donakalmış gibi. Kürek kemiğinin hemen üzerinde, omzuna yakın kısmında olan, hafif deşilmiş bir yaraydı ve su an dokunamayacağı kadar kötü görünüyordu.
"Ne oldu buraya?"
Sesindeki titreyiş, tamamen midesinin bulanmasından peydah olurken belli etmemeye çalışarak nefesini tuttu kan kokusuna karşı. "Kaza oldu. Hadi sil de kapat şunu."
Aklında yeni yeni yeşeren binlerce soru dilinin ucuna gelirken yeni bir peçete çıkardı dolaptan. Hafif ıslatırken bakışları hala kabine yaslı başında gezindi.
"Ne zaman oldu bu? Bir şey sürmeden olacak mı ki?"
Sesindeki merakı sezen maviler hafifçe başını kaldırarak ona yöneldi. İlk kez böyle bir an yaşayan ve bunun şaşkınlığı ile aralanan bal gözlerine kısa bir bakış atmasının ardından yerinden doğrulamasını izledi.
"Seninki kadar olmasa da iyi bir doğum günü hediyesi oldu(!)"
Duyduklarına bir anlam veremezken anlamayarak baktı lavaboya tekrar yaslanarak çıkardığı peçeteyi eline alan adama. "Doğum günü mü? Kaç hafta geçti üzerinden, hem ne alakası var ki yara ile?"
Masumca sorduğu sorulara başını sıkıntıyla önüne eğmesini izledi. "Temizle hadi şunu, yaradan değil, uykusuzluktan öleceğim Alın Yazısı."
Ölmek kelimesini duymasıyla elinde tuttuğu peçeteyi farketti bir anda zihni. Kirpikleri ne yapacağını bilemeyerek telaşla çarptı birbirine. Yaraya dönen gözleri ile hafif kıstı bakışlarını. Elinin titreyişi daha da onu telaşa sürüklerken hafifçe dokundurdu kenarında sızan kana.
"Yeni bir yara gibi durmuyor," Deşilmiş yaranın etrafındaki morlukları gördü gözleri. "Doktora gittin mi? Çok yayılmış?"
"Gittim. Dikti gönderdi ama yarın gidip kullandığı ipi sikeceğim. İlk zorlayışda sökülüyor." Duyduğu küfürler ile parmak uçlarındaki peçete anlık duraksarken bakışlarını kaçırarak tekrar yarasına baktı. Ondan çok nadir küfür duymuştu ve duymaya devam etmek garip hissettirmişti. Sevmezdi böyle konuşulmasını Yazgı.
"Neden küfür ediyorsun ki?"
Biraz olsun dikkatini dağıtmak amaçlı konuşmaya çabalarken yarasının etrafını yavaşça silmeye devam etti ara ara ıslattığı peçete ile. "Küfür ettiriyorlar da ondan!"
Asabi sesini duyarken dudaklarını birbirine bastırarak tamamen temizledi yarasını. Midesindeki çalkantı kendini belli ederken güçlükle tuttu kendini. İlk kez hayatında bir yaraya dokunuyordu, ki dokunmamak için ekstra bir savaş vermişti, ve bu kadar hassas olduğunu yeni anlıyordu Yazgı.
"Bitti mi?"
Kalın sesini duyarken mermere yaslı koluna dayandığını gördü. Aceleyle başını sallarken aynadan yüzünde gezinen mavilere bakmadan yeni bir peçete çıkararak yaranın üzerine kapattı.
"Ne ile yapıştıracağım?"
Bakışları çıkardığı bantlarda gezinirken mavileri de onlara dönmüştü tıpkı onun gibi. "Eskileri kullan. Sabaha kadar bir şey olmaz!"
Başını sallayarak eski yara bantlarını çıkararak yapıştırdı kenarlarından. Kirli peceteleri çöp kovasına atarken bakışları anlık mavilerinde takıldı. Doğrulamadan durduğu pozisyonda bekliyor, ıslak saçlarına bakıyordu. İnatla bal gözlerini çekmezken bakışlarını önüne indirerek doğruldu yavaşça yerinde.
"Sağol."
Aralık dudakları arasından kısa, sıradan bir söz duymanın verdiği garip bir nefesi alamazken öylece izlemeye devam etti küçük banyoyu kuşatan büyük bedenini. "Nasıl olduğunu anlatmayacak mısın?"
Düz sesi ile sorduğu soru ile bakışlarını yüzüne çevirmeden odaya girmesini izledi önünden geçerek. "Alt üstü ufak bir yaraydı, günlerdir canımı sikiyor amına koyayım!"
Yine duyduğu sözler ile dudakları şaşkınca aralandı.
Ne zamandır küfürbaz bir adam olmuştu?
Yatağa ilerleyen bedenine baktı Yazgı arkasından çıkarken. "Üzerine bir şey giymeyecek misin? Bantlar çok tutmadı, açılırsa ya?"
Yatağa oturan bedeni usulca sağ omzuna doğru yattı. Ardından bir şeyi farketmiş olacak ki her zaman yattığı sağ taraftan kalkarak yatağın etrafından dolanmasını izledi. "Bir şey olmaz, gel hadi?"
Yorgun sesini işitirken kolunu güçlükle sabit tutarak her zaman onun yattığı kısma oturmasını izledi anlam veremeyerek. Sessiz adımları, yatağın sağ tarafına ilerlerken hafifçe sağ omzuna tekrar uzanmasını izledi yataktaki adamın. Yanına oturarak bir süre baktı kapalı mavi gözlerine. Ardından sağ kolunun kendi baş tarafına uzandığını gördü başını koyması için.
Canının yanacağını düşünerek kendi tarafındaki yastığı kolunun altından kurtarıp biraz kenara çekti. Uzanarak başını usulca yumuşak yastığa yasladı. Sol omzunun üzerine dönerek yavaşça ona döndü Yazgı. Aralarındaki boşluğu farkeden mavileri ansızın aralanırken önce üzeri boş koluna, ardından başka bir yastıkla yatağın diğer ucunda yatan ince bedenine bakmasını izledi.
"Ne yapıyorsun kıvırcık?"
Sesinin sertliği karanlığı delip geçerken ay ışığının vurduğu sert yüz hatları daha da gerildi saniyeler içinde. Usulca mırıldandı Yazgı. "Yaralısın, rahatça uyu diy," bir anda sağ eli başının altındaki yastığı kuvvetle çekmesiyle başı hızla yatağa düştü Yazgı'nın. Hareketine şaşkınca bakarken başını kaldırarak doğruldu yerinde. "Ne yapıyorsun ya?"
Yastığı arkasında bir yere fırlatırken kendi başının altındaki yastığı yatağın ortasına getirerek kolunu yastığın diğer tarafına uzatmasını izledi.
"İstemediğim şeylere sebep olacak hiçbir şeye tahammülüm yok Bal Kuyusu. O yüzden yanıma gel!"
Bal gözleri mavilerine kısa bir bakış atarken eli bir anda yatağa yasladığı kolunu çekerek yatağa düşmesini sağladı bedeninin. Başı sert koluna dokunurken sağ kolu başının arkasından pikeyi üstüne çekmesini izledi.
Sol kolunu hareket ettiremiyordu.
Kalbi yumuşak bir hisle dolarken saatler önce paramparça eden hissin üzerinde bir sızı belirdi usulca. Yüzünün tam dibine sokulan sakallı yanaklarına baktı derince. Soluğunun yorgun hareketi dudaklarına çarparken ensesinden bastırarak yüzünü tam dibine çekti. Derin bir nefes almasıyla şişen kasları, askılı olsa bile çıplak göğüslerine yaslandı anlık.
"Sor hadi, kurup durma kafanda?"
Bir anda duyduğu sözler ile kalbi kasılırken bitkin sesine baktı ansızın. Kalbini deşen hisleri söyleyip söylememek arasında kalsa da durduramadı kendini.
"Sende," Zihnini zorlayan tüm ihtimalleri usulca döküldü göz kapaklarına. "Diğerleri gibi misin?"
Bir anda sorduğu soru ile bakışları dikkatle kapalı, ama sözleri ile ansızın aralanan mavilerine baktı. Kaşlarının hızla çatılmasını izledi. "Diğerleri?"
Yutkunarak bakışlarını çenesinde gezdirdi. "Buraya gelen diğer insanlar gibi.. Bir amaç için?"
Dediklerinden bir şey anlamayan mavilerine bakarken derin bir nefes alarak soluğunu yorgunca bıraktı Yazgı. "Geçen hafta gelmişsin ve," Bir anda sözlerinin devamını getiremedi dudakları. Ya da dili alamadı öyle bir ihtimali..
Gelmişti ve..
Onun için değildi..
"Benim diğer adamlardan hiçbir farkım yok kıvırcık. Buraya neden geldiğimi, niye devam ettiğimi, niye bırakamadığımı ben bile bilmiyorken, bunu fazla irdeleme. Geçen haftayı soracak olursan eğer, sadece geçen hafta değil, ondan önceki hafta da geldim!"
Dedikleri ile bir anda bal gözleri hüzünle tutundu mavilerine. Söylediği sözlerin ezici hissi tenini büyük bir kuvvetle kıstırdı avuçları arasına. Bir şey diyemedi ona bakan gözlerine. Bakışları titreyerek tekrar yanağına, ardından yakın olan boynuna baktı.
Kalbi, öyle derin bir kasılma yaşadı ki, boğazına oturan o büyük yumru, katlanarak yüreğini ezmişti sanki.
Acıydı.
Dudaklarından başka bedenlerin varlığını duymak, eziyetti aylarca hapsolduğu bu odanın duvarlarına..
"Kıvırcık?" Sesinin tınısı, bir şeyleri kavrayan, ve bunu büyük bir kuvvetle kınayan bir tondu. "Aklına gelen şeyler, aklında kalsın. Duyarsam eğer, başta o dilini koparırım!!"
Bir anda sinirlenen sesi ile bakışları anlamayarak mavilerine döndü. Öfkeyle gözlerine bakıyordu. Suskunluğunu farkeden gözleri önce sıkıca kapandı. Ardından sol kolunu hareket ettirmeye çalıştı. Omzu, belinin kavisine göre çok yüksekte kalırken kolunu hareket ettiremeden yerinde tutmaya devam etti. Sağ kolu, usulca sırtına, oradan da beline indi yatak ile arasında. Kavisine sıkıca sarılarak bedenini tamamen bedenine çekti. Mavilerinin dudaklarına hızlı bir bakışın ardından tekrar gözlerine dönmesini izledi bir süre sonra.
"Etrafın, istemediğim bir çok insanla dolu Bal Kuyusu! Dikkatlerini başka yöne çekmek, uzaklaştırmak sandığından daha zor ve inan haftalardır, sandığının aksine başım yastık görmüyor. O yüzden o aklındakileri bir an önce çıkar ve sadece beni dinlendirmeye odaklan! Tamam mı?"
Sözlerinin altındaki ince çizgiyi usulca yakaladı Yazgı..
Bunu ona, açık açık olmasa da açıklayan adamın gözlerinden geçen yoğunluğu bir kez daha anladı kalbi..
Eli, usulca yaralı omzuna dokundu. Kasılan bedeninin yavaşça gevşediğini teni saniyeler içinde kavrarken kendini durdurma gereği duymadan eli sakallı boynuna ilerledi. İlk kez sakallarını böylesine uzun, bakımsız görüyordu. Her zaman ya hiç sakalı olmazdı, ya da çok az olurdu. Saçlarının uzunluğuna baktı bir anda.
Ne yaşamıştı geçen sürede bilmiyordu ama yıpranmıştı.
Bu rağmen zihnini kirleten öyle çok görüntü vardı ki, durduramadığı için kendine kızdı yersizce.
Kirpikleri onu fazla izlemenin utancı ile birbirine çarptı Yazgı'nın. Konuyu değiştirmek için bakışlarını mavilerine çevirdi.
"Senin," Bakışlarında büyük bir merak oluştu bir anda. "Mesleğin ne?"
Bir anda mavilerinin ilk kez bal gözlerinden kaçışına şahit olduğunu sandı ama saniyeler içinde tekrar baktı gözlerinin derinlerine.
"Bunu daha rahat bir zaman diliminde cevaplayacağım Bal Kuyusu, şimdi uyu!"
Yine konunun üzerini kapatan sözlerinin ardından sıkkınca bir nefes verdi Yazgı. Başının altındaki kolu gerilirken nefesinin tam önündeki dudaklarının üzerine konduğunu çok sonradan farketti.
"Ya da uyumadan önce," Kısık sesini duyarken bir anda yüzünü tamamen yüzüne bastırdı. Burnu, burnunun kenarına sokuldu. " Biraz nefes almama izin ver kıvırcık?"
Dudaklarının sert baskısını dudağının kenarında ansızın hissederken dokunduğu an kapanan gözlerine engel olamadı Yazgı.
Her şeye rağmen, engel olamadı..
Geçen onca zamana rağmen, boğulduğu onca düşünceye rağmen..
Kendinden nefret etmeliydi.
Onu özlediği için..
Bu dokunuşu günlerce beklediği için..
Onu beklediği için..
Alt dudağının arasına alındığı sert dudakları öyle yumuşak karıştı ki teni arasına derin bir nefesin çekildiğini, dudaklarından yayılan bir kokuyu derince soluduğunu işitti kulakları. Bir anlık nefeslenmek için duraksayan dudaklar ardından üst dudağını kavrarken güçlükle kalın alt dudağını, dudakları arasına çekti Yazgı.
O an, bir şeyi daha farketti..
Ona dokunmamak, artık öyle büyük bir eksiklik yaratıyordu bedeninde, kavradığı bu his, ölümcüldü.
Hafifce sağlam koluna yaslanarak doğrulmasını, daha derin öpmesiyle elleri usulca omuzlarına tutundu.
Burnundan aldığı sert nefeslerinin şiddeti tenine soluksuz çarparken dudaklarının yumuşak hareketine karışan bir hissi içine çekti Yazgı.
Özlediğini hissetti.
Tıpkı onun gibi, o yumuşak dokunuşun altındaki özlemi, ihtiyacı hissetti.
Kavisini saran parmakların tenini okşayışını sezerken kendi elleri usulca yanaklarını kavradı. Avuçlarını dolduran sakalları garip hissettirirken hafifce okşadı dikenli tenini. Dudaklarını öyle büyük bir yavaşlıkla öpüyordu ki, her içine çekişinde nefesini de alıyor, saniyeler dahi olsa uzaklaşmıyordu teninden.
Tamamen eğildi üzerine heybeti. Yarasına dikkat ederek boynuna sarılırken belki de ilk kez ona böyle karşılık verdiğini anımsadı zihni. Çoğu kez ona dokunmuş, yaklaşmış, çıplaklığını teni uzerinde yaşamıştı ama ilk kez, aylar sonra öpücüğüne bu denli hislerle karşılık veriyordu.
Kalbi, sessizce fısıldadı..
Ama son değil..
Değildi..
Biliyordu, olmayacaktı..
Zihni, ona kapılmanın etkisi ile uyuşurken dudaklarından ansızın kopan, dudağının kenarından yanağına uzanan dudaklarını hissetti. Boynu ıslak dudaklarına yol açarken önce derin bir nefesin, ardından koyu bir dokunuşun esiri oldu kuytusu.
Yanaklarını kavrayarak yüz yüze getirdi bedenlerini. Kapalı mavilerinin hareketi ile aralanmasını, gözlerine dönmesini izledi. Belindeki kolu daha da dolanarak belini yukarı çekti ansızın. Burnu öylece gerdanına dokunurken dar askılı üstünden taşan göğüslerine sürttüğünü hissetti dudaklarını. Derin bir soluğun çekildiğini, dudaklarının baskısını yoğun ama varla yok arası anımsadı teni üzerinde.
"Seni özledim Bal Kuyusu," Burnu, iki göğüs çatalının arasında gezindi bir süre. "Hissettiğim şeyin adı tam olarak ne bilmiyorum ama, sanırım bu!" Alnını, gerdanına yaslayarak dudaklarını taşan dolgunluklarına yasladı. "Seni," Bir düğüm, bir söze böylesine bedel olmamalıydı kalbinde. "Haddimden fazla özledim Alın Yazısı.."
Kısık, yorgun sesini işitirken gözlerini kapatarak kolunu başının altından uzattı Yazgı. Saçları çenesine dokunurken bacakları saniyeler içinde birbirine dolandı. Yaralı omzuna dikkat ederek yasladı parmaklarını çıplak gövdesine. O ise, yavaşça sokuldu boynuna..
"Sen özlemedin mi?" Alnını, tenine sürterek başını kaldırmasını, karanlık odada gözlerine bakmasını izledi. "Ya da bana kızmakla mı meşguldün?"
Sesine yansıyan komik bir ton ile bakışlarını çekti mavilerinden.
Kızmamıştı..
Saatler önce geldiğini öğrendiği ilk an yaşadığı hissin adı yoktu.
Tarif edemezdi.
"Kızmadım," Bakışlarının ağırlığını dudaklarında, çenesinde hissederken derin bir nefes alarak bakışlarını mavilerine çevirdi Yazgı. "Niye kızayım ki hem? Nerde olduğumu unutuyorsun sanırım!"
4 Haziran, saat 02:30.
Dilinin ilk zehri, tam bu an da çözüldü Yazgı'nın..
Bastırdığı, tüm özlemini yerle bir ettiği düşünceleri döküldü dudaklarından..
"Seni beklediğim yer bir ev olsaydı, kızabilirdim belki bunca gün için ama seni beklediğim yer.. Bu oda ve buradaki kadınların," Zihni, susmuyordu. "Kızmaya hakkı yoktur.."
Mavilerinden geçen öyle başka bir hisse şahit oldu ki Yazgı o an, doğru görüp görmediğine emin olmak için çekmedi bakışlarını.
Ne kendi durdu, ne de mavilerinde peydah olan, git gide çoğalan o his durdu.
Baktı.
Bakışında kopan bir fırtınanın şiddeti önünde ne varsa yakıp yıkacak kadar çoktu ve geliyordu.
Kendi kıyılarını da ezip geçecekti.
"Böyle mi düşünüyorsun?" Sesindeki sertlik, bastırılmış bir öfkenin netliği kadar belliydi. Bakışlarında cevabını aldığını farkederken belindeki kolu sıkılaşarak derin bir nefes almasını izledi kırgın gözlerle. "Bunu niye üsteliyorsun bilmiyorum ama yapma! Ne beni sinirlendir, ne de kendine yap bunu!"
Bakışları, kendini tutmaya çalıştığını öyle açık belli ediyordu ki, kirpiklerinin hareketi odak noktası oldu mavilerin. Bal gözlerindeki bir hissin yıkıcı darbesi ile göz göze gelmenin sıkıntısı çökmüştü gözlerine. "İnsanlar," Mavileri, susması için yoğun bir bakış attı ama devam etti Yazgı. "Yaşadıkları yere aittir. Aklının, kalbinin nerede olduğu önemsiz. İstediğin kadar aksini iddia et ama ait olduğum yer belli.."
Bakışları öylece takılı kaldı mavilerinde. Anlasın istedi. Farketsin, yaptığı bu şeye devam etmesin istedi ama olmayacaktı, biliyordu Yazgı.
Onun hayatı, kendi hayatını, geçmişini kaldıramayacak kadar temizdi.
Bakışlarını ondan tamamen kopararak çıplak omzuna çevirdi. Sessizdi. Onun sessizliği kendi zihnindeki tüm sesleri dakikalar içinde esip geçmiş, belki de sonsuza dek yok etmişti.
Sorgulama..
Sorgulamamak, zordu.
İnsanın elinde olmayan birçok şeyin arasından sadece bir tanesiydi. Tıpkı onu özlemek, beklemek, mavi bakışlarını ihtiyaçla aramak gibiydi. Güçtü. Alıştığı varlığına uzak kalmak, kendi benliğini kaybetmesine neden olacak kadar ağır, sessiz bir katliamdı ruhunda. Kendi zihnini paramparça ettiği, tüm mantığını devre dışı bıraktığı gürültülü bir yıkımdı.
Biliyordu Yazgı..
Bu gürültü, yıllarını alacaktı ondan..
Benliğini alacaktı..
Kalbini alacaktı..
Elinde kalan son şey olan, hayallerini alacaktı..
Onun ruhunda bırakacağı her enkaz, geri dönülmeyecek bir yön verecekti avuçlarına Yazgı'nın sadece..
***
-SAAT- 06:10-
Belki de söylenmesi gereken hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi.
Ne kadar istesen de, zihninin hakimiyeti eline aldığını bilsen de, bir şekilde engelleyen, yoluna taş koyan bir şeyler oluyordu önünde. Konuşman gereken anda susuyor, susman gereken anda hiç olmayacak sözleri düşünmeden söylüyordun.
O anda olduğunu hissediyordu Yazgı.
Konuşması gerekiyordu ama onu durduran, engelleyen büyük bir güç vardı zihninde.
Bambaşka, kendine ait olmayan deli bir güç.
Uykusunun ağırlığı göz kapaklarına büyük bir teslimiyet sağlarken bir anda burnuna bir koku gelmesiyle yüzü rahatsızca buruştu. Saat kaçtı, ne kadar uyumuştu bilmiyordu ama bulanan zihni, yan tarafında hissettiği bedenin varlığı ile saniyeler içinde netleşti. Hafifçe araladığı gözlerine ilk çarpan bir duman olurken burnuna gelen kokunun sigara olduğunu anladı ansızın.
Dudakları, gördüğü görüntü karşısında bir anlık şaşkınca aralanırken sağ omzuyla yatak başlığına yaslanışını, dizinin birini kendine çekip sigara tutan elinin diz kapağına yaslamasını izledi öylece. Uyandığını farketmeyen gözleri bir anlık sigarasının külünü dönerek komodine dökmesini, ardından aynı pozisyonu alarak bir nefes daha çekmesini seyretti bal gözleri.
Oda, karanlıktı.
Güneşin çıkacağını belli eden sabah seması, ufak bir aydınlık sağlıyordu ama yine de onu net görememenin verdiği bir huzursuzluk peydah olmuştu kalbinde.
Sabah, hızlı oluyordu.
Saniyeler geçtikçe odayı aydınlığa mahkum eden güneş hüzmeleri onu daha iyi görebilmesine, tıpkı onun da uyandığını anlayabilmesine sebep olmuştu.
"Gün," Kısık, uykusuz sesini duydu bir anda sessizliğin içinde. "Bu sabah aymadı kıvırcık.."
Sigarasından bir duman daha çeken dudaklarının o dumanı hiçbir şekilde salmayışını, yanaklarının arasına hapsetmesini izledi. Dizini biraz daha kırarak tamamen kolunu yasladı yönünü biraz daha uzanan ince bedenine döndürürken. "Sana aydı mı gün?"
Mavileri öylesine sönüktü ki, o karanlığın içine doğan sabah güneşi bile fayda etmemişti sanki tenine. Gözleri, yorgundu. Sesi, yorgundu.
Bedeni, yaralıydı.
Ona cevap vermeden yerinde doğruldu Yazgı. Sırtını tıpkı onun gibi yatak başlığına yasladı. Bir anda hareketlendiğini sezen bakışları ona dönerken diğer yaralı kolunu dizine yaslayıp sigarayı o eline almasını izledi.. Yaslanmasıyla birlikte sağ kolunu kavisine dolayarak belini, beline yapıştırdı. Ona dayanan bedenini tamamen üzerine çekerek sırtını, sırtına sermesine neden oldu.
Karşı koymadı.
Sırtı, çıplak sırtına öylece yaslandı. Başı, omzuna düştü usulca.
Kıvırcık saçları.. Belki yüzünde, belki de tüm göğsündeydi.
"Sigara kokusunu sevmem.."
Dudaklarından çıkan sözlerin ardından sadece birkaç saniye geçmesine kalmadan bir anda yaralı kolunun tuttuğu sigarayı ansızın baş parmağı ve işaret parmağı arasında sıkıştırarak söndürdü. Hareketine şaşkınca bakarken beline sarılı kolunu es geçerek eline uzandı. "Sen delirdin mi? Elini yakacaksın?"
Elinde sıkıştırdığı sigarayı yere atarak kolunu tekrar dizine yasladı. "Sevmiyorsan içmem kıvırcık.."
Kısık sesini duyarken bakışları bir anda mavilerinin buldu. Koyu gözlerine vuran güneşin öylesine büyüleyici bir bütünlüğü vardı ki gözlerinde çekemedi bakışlarını. Mavileri de tıpkı kendi bakışları kadar derinleştiğinde o kuyunun en dibini görmeye yemin etmiş gibi kaldı ikisi de bakışlarında.
Kuyu..
Dayanamadı..
Bakışları önce onu izleyen mavilerinin etrafını saran kirpiklerinde gezindi. Ardından çıplak göğsünü saran siyahlıklara baktı.
"Cevap vermedin hala?"
Maviler, sesini takip ederek dudaklarına düştü ansızın. "Hangi soruna?"
O kadar çok sorusu cevapsızdı ki..
"Mesleğin, ne senin? Bu yara," Bakışları dikkatle sabit tuttuğu omuzuna döndü. "Gerçekten kaza mı?"
Mavileri, konuşmasının bitmesini bekleyene kadar dolandı yüzünde. "Ticaretle uğraşıyorum. Bunun arkasında ne iş varsa da yapıyorum kıvırcık."
Kısık sesine bakarken belindeki eli tekrar çekti önce kavisine üzerine. Sağ omzunun üzerine uzanırken başını usulca yasladı omuz başına. "Yara?"
"Kör kurşun diyelim!"
Dedikleriyle bir anda başını kaldırdı. "Kurşun mu? Öyle kurşun yarası mı olur? Resmen bütün her yerin yanık gibi kabarmış?"
Telaşla söylemesine yorgunca bakan maviler başını yatağa yaslayarak derince yutkundu. "Zamanında gidemedim hastaneye. Kendimiz çıkaracağız diye deştik, o da enfeksiyon kaptı. Geçer birkaç haftaya.."
O kadar sıradan bir şeymiş gibi bahsediyordu ki, başını iki yana sallayarak baktı mavilerine. "Zamanında yetişemeyecek kadar ne ile meşguldün?"
Kilit soruyu sorarken mavileri sorduğu sorunun altındaki manayı anlayarak kısıldı. "Dağ başında geziyordum!"
Kaşları dalga geçen sesi ile büzülürken dikkatle baktı mavilerine. "Dalga mı geçiyorsun?"
Mavileri tepkisi karşısında kapanarak gülümsedi. "Dalga geçip geçmediğimi hiçbir zaman bilemeyeceksin Bal Kuyusu." Büyük bedenini hafif kaydırarak yatağa uzandı yarı oturur şekilde. İnce belinden çekerek sağ omzuna yatırdı başını. Kalın parmakları saçlarını boynundan çekerek gerdanını açığa çıkardı usulca.
Eli, düşen askısında, göğüslerinin dolgunluğunu ortaya seren çizgide gezindi hep olduğu gibi..
Sesi, uykusuzdu. "Beni uyutmadın bu gece, biliyorsun değil mi?"
Biliyordu. Başını usulca geriye devirdi onu görebilmek için. "Hiç mi?"
Tüm özlemine rağmen, günlerce bekleyişine rağmen durduramamıştı kendini.
"Hiç.."
Bal gözlerine tutunan maviler usulca alev aldı haftalar sonra. "Beni, bundan sonra hep uykusuz bırakacağını da biliyor musun kıvırcık?"
Uykulu gözleri kirpiklerine yeni düşerek hafifçe kısıldı.
Askılı, kaymıştı..
Parmak ucu, sağ göğsünün dolgun hattında duraksadı..
Onun dokunuşlarına alışkın teni yadırgamadı..
Başını usulca salladı omzunun üzerinde..
Biliyordu..
Her şeye rağmen, zarar göreceğini biliyordu Yazgı..
"Bilmen güzel.."
Sesinin kısık çıkması saniyeler geçtikçe kalbini nefessizliğe boğarken gözlerini kapatarak başını düzeltti omzunda. Bakamadı ona.. Sessizce fısıldadı tüm kalbinin çığlıkları arasında. "Değil," Parmak uçları usulca dokundu kaslı göğsüne. Avuçlarının altında atan düzenli ritimler öylece dağıttı ikisini de tekrar uyumadan önce..
"Bazı şeyleri bilmek, hiç güzel değil.."
Değildi..
Bildiği her ne varsa onu günden güne yok edecek ve geriye sadece kırıntıları kalacaktı hayallerinin..
***
Bir an..
Bir zaman dilimi..
Hem bu kadar yıkıcı, hemde bu kadar yakıcı olmamalıydı..
Günlerce yokluğunun arkasında yeşeren kırgın kadının bakışlarından yıkım, kollarına aldığı an yakacak kadar allak bullak ediyordu aklını. Çoğu kez karşılaştığı binlerce hislerin içinden tanıdık olan tek bir hissi düşündü.
Özlem.
Sönen sigarasına bir yenisini ekledi Serhad. Diğer tanıdık gelen birkaç hissi sorgulamadı. Yıkılan bir zihnin, yıkan bir bedene sahip olması kadar gerçekti yaşadığı bu şey..
Adı yoktu..
Olmayacaktı..
Zihninin bu karşı koyuşa karşı bir baş ağrısı ile tepki vermesiyle mavi gözlerini karanlık odada sinirle kapattı. Camdan esen gece soğuğu hızla o tarafta yatan ince, güzel bedene estiğini görürken beline kadar sıyrılan, tüm güzelliğini çarşaflara bırakan kadına baktı uzunca. Elindeki sigarasını komodine, çakmağının üzerine sabitlerken usulca eğildi uyuyan gözlerine..
Aralık dudaklarına..
Bilinç altında savaştığı şeylere ürkekce cevap veren kiprik uçlarına..
Çıplak bedenine..
Bakışları askılısının kayarak göğüslerini açığa çıkardığı görsele döndü. Oda, karanlıktı ama onun gözleri gece görüşü olan bir silah kadar netti ve gördüğü, şahit olduğu bu güzelliği ile çarşafa uzanarak usulca çekti üzerine üşümemesi için. Hareketi ile mırıldanarak ince kolunu tam kasıklarına uzattı.
Oturuyordu.
Hareketine yan bir bakış atarken gülmeden edemedi. Başını tekrar yatağın demir başlığına yaslarken sigarasını alarak içmeye devam etti yakıcı halini saniyeler içinde ele alan kadınının kolunu unutmaya çalışarak..
Onu, özlemişti..
Her anlamda..
Bakışları, kasıklarının üzerinde hareket ederek hafifçe karnına yükselen kolunu takip etti sessizce.. Kemerinin tokasına denk gelen kolunun narin yapısı yerini yoklayarak tamamen çıplak karnına ulaştı ve sıkıca sarıldı. Nefesi, belinin yan tarafına usul vuruşlar yaparken biten sigarasından derin bir nefes çekip söndürdü.
Saat, 03:00'dü.
Paketten bir sigara daha çıkarırken hafif yayıldı yerinde. Bakışları, durduramadığı bir hisle yine yanındaki kadını bulurken bu sefer de yan döndüğü için tamamen önüne serilen göğüslerine baktı.
Alıştığını biliyordu..
Dokunuşlarına, sözlerine, üstü kapalı her hareketine..
Anlamak istese de anlam veremediği her bakışına..
Yutkundu.
Bu yutkunuş, bir şeyleri bastırmak içindi.
Sol yanından bir yangın, kemiklerini eriterek dışarı çıkmaya zorluyordu ama çıktığı an tüm her şey, bozulacaktı..
Kollarında yaşadığı kadının bakışlarıyla, beklenti ile titreyen gözleriyle, bastırmak istese de bastıramadığı her hissin peydah olduğu teniyle arasına mesafeler girecekti ve bu, ona iyi gelmeyecek ilk şeydi.
Tekti.
Başını, sertçe vurdu başlığa. Ardını takip eden darbeler bir şeyleri geri çevirmek içindi. Günlerce yanına gelmediği için başlayan vicdan azabı ile içinde sökülen bir hissin haykırışı kadar zordu durdurmak..
Gelmeliydi..
Nerede olursa olsun, gelmeliydi..
Onu, o halde görecek olması bile umrunda olmamalıydı..
Gözlerini kapatarak bir nefes daha çekti sigarasından. Uyku yoktu. Hayat yoktu. Düzen yoktu.
Olan tek şey, kollarındaki kadındı.
Bakışları bacağını kaldırarak kalın bacağının üzerine atan kadında gezindi farklı bir hisle.
Anlamsız, yoğun bir hisle..
Mavileri, biliyordu..
Ama zihni bilmiyordu, farkındaydı.. Yeryüzünü kaplayan, hayat veren mavileri o kadının bal gözlerine sahip olduğunda yaşayacağı güzelliği biliyordu ama geri tepen, zihniydi.
Hayatı, onun güzelliğini kabul etmeyecek kadar boktandı ve şu an oldukları bu durum bile kendinden nefret etmesi kadar yeterli bir sebepti.
Bakışları, odanın temiz duvarlarında gezindi. Karanlık siluetlerin yer edindiği odada yaşadıkları anları izledi bir süre. Ona yaşattığı, pişman ettiği dakikaları..
Yutkundu.
Bu yutkunuş, bir şeyleri kendine yedirebilmek içindi.
Yediremiyordu.
Ona yaşattığı o anı, onu buraya mahkum eden mantığını kendine yediremiyordu.
Kirpikleri, öfkeli bir hisle kaçtı duvardan. Telafisi olmayan çok şey vardı. Olacaktı da.
Daha kötüleri, daha geri dönülmez yollar çıkacaktı karşısına..
Biliyordu.
Zihninin kirli odalarına hapis, bekletilen birden fazla karar vardı ve bunları işleve geçirmek, zor olacaktı. Başını iki yana sallayarak sigarasını komodine koydu. Kolunu, kıvırcık saçlarının altından geçirerek başını, sağ omzuna çekti durdurulamaz, zaptedilmesi imkansız bir hisle. Dengesizce koluna düşen başı ile boynu açığa çıkarken eğilerek içini zehirlendiği sigara kokusundan kurtulmak için derin bir nefes çekti.
İşte şimdi saatlerce sigara içerek yapmak istediği şeyi başarabilmişti..
Düşünmemek..
Ne kollarındaki kadının her saç teline gizlenmiş anlamları, ne de bastırdığı, kemiklerini sızlatan o garip hissi.
Dudakları, günlerin acısını çıkarmak istercesine çenesine dokundu. Burnu, usulca sürtündü yanağı ile boynu arasındaki belirgin çene kemiğine..
"Kıvırcık.."
Derin bir nefes daha içini biraz olsun ferahlatırken dudaklarına gelerek aralık dudakları arasından dökülen soluklarını çekti içine. "Niye bu kadar güzelsin ki?"
Gözlerini kapatarak başını boynuna soktu. Gözleri itirazlar ile aralandı saniyeler sonra. Anlamak istercesine bakıyordu tenine. Fısıltısını duyan dudaklarından birkaç mırıltı dökülürken bakışları etli dudaklarına kaydı. Dilinin kuru teninde gezinerek ıslatmasını, zihnini ise saniyeler içinde yerlebir etmesini izledi öylece mavileri.
Gecenin kaçında olmak isteyeceği en son şeyin olmaması için dikkatini hızla ıslak saçlarına yöneltti.
Saç dipleri hala ıslaktı ve onun ıslak olması, onun ile ilgili sevdiği ilk şeyler arasında başı çekiyordu. Saçının ıslaklığına rağmen kıvrımlı saçları, teninin yumuşak ama buna rağmen mest edici o mayhoş kokusu, hele ki bal gözleri..
Alnını, sabırsızca sürttü boynuna..
Aklı almıyordu.
Aylar içinde geldiği durumu, düştüğü bu kuyuda cebeleştikce daha da batmasını, nedenini aklı almıyordu.
Mantığı, yetersizdi.
İlk kez.
Burnundan verdiği her sigara kokusu temiz kokusuna karışırken geri çekilerek uzaklaştı ondan bir anda farkettikleriyle..
Aldığı her temiz kokusuna, verdiği tek şey kirli bir nefesti.
Dudaklarının birbirine bastırarak başını, tek olan yastığın diğer ucuna koydu. Zihninde dört dönen şeyleri bir kenara bırakarak yavaşça başını çevirerek yanağını yalayıp geçen sıcak nefesini izledi. Kolunun yarısına inen ince askısına bakmak istemese de yine de kendini çoktan bakarken buldu..
Teni mi çekiyordu kendine?
Teninin altında yaşattığı o hırçınlığı mı?
Ya da, sorgulamaktan kaçtığı, ama çoktan farkettiği bakışları mı?
Onu, burnunun dibinden ayırmayan bir şey vardı. Herkesten gizli, herkesin gözünde yaşadığı iki farklı hayatı vardı ve hepsini yerlebir eden bir şey yapışıp kalmıştı aklına..
Bilmiyordu. Tanımını yapmak istemeyeceği bir şeydi. Yapmak, işleri daha da çıkmaza sokmaktan öteye götürmezdi. Bildiği tek şey, buydu.
Bilmediği onca şey arasında bildiği tek şeyin sadece bu olması ile, zihni onun bile haberi olmadan pişmanlık hissini yerleştirdi başka bir zaman dilimine..
Gözlerini sıkıca kapatarak özlediği belini kendine çekti. Sorgusuzca kollarına sokulan ince bedenini tek kolu ile sarmalayarak biraz olsun dinlendirmek istedi kendini. Uyumayacağını biliyordu ve dinleneceği tek yer, teniydi.
Teni..
Özlem, koyu bir zaafın boyundurluğu altında isteklendi öylece.
***
Leke Ailesi🔥
Yıldönümümüz Kutlu olsun❤️
Not; Yıldönümü için ağır baskı sonucu bu bölüm yazılmıştır. Hiçbir iftirayı kabul etmiyorum jajajaja
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top