12. BÖLÜM | ISRARCI KANATLAR


"Bilerek kabul etmemiş miydim zaten tüm gerçeklerini.."

Yazgı Ş.

___________________________
-Bölüm Müziği-
Sezen Aksu ve Şarkıları

Hoşçakal (fon müziği)
Paloma Faith- Only love can hurt like this(slowed)
(Son zamanlarda favori şarkım 🔥)

____________________________

-12. BÖLÜM-

**

-3 YIL ÖNCE-

(7 Mayıs 2019- Saat- 23:00)

****

Yutkundu Yazgı.

Duyduklarını ağırlığını gidermek için, belki de işittiği sözlerin ağırlığını boğazından yok etmek icin derince yutkundu içinde kopan kıyametin ilk serzenişiyle. Yüreğini dağlayan öyle büyük bir his sıkışıp kalmıştı ki damarlarında, sıkışan kalbinin durmak için son çırpınışlarını saniyeler geçtikçe daha çok seziyordu sanki.

Boğazının dar kemerini zorlayan sözlerin ağırlığı kirpiklerine tekrar acı birer damla olarak binerken, sessizce birinin duymasından, haline gülmesinden korkarak yutkundu her şeye rağmen.

Yutkunuşuna bir hıçkırık eşlik etti sessizce..

Burda kalsın.

Burada..

Bu yerde.

Bakışları öylece takılı kaldı karşı duvarda Yazgı'nın. Yeni boyanan duvarının temiz yüzeyini kaplayan beyaz renk, yaşadığı bu yerin rengini bastırmayacak kadar çok lekeli görünüyordu sanki gözüne artık. Unutmak istediği her saniye yüzüne vurulan gerçekler birer birer gözünün önüne öylece serilirken, durduramadığı her hissin biraz daha esiri oluyordu zaman geçtikçe.

Aylar içinde ruhuna kadar işleyen bu leke, belki de hiçbir zaman silsede geçmeyecek kadar yer edinmişti bedenine. Silmek istese de gitmeyecek olan, görmezden gelse, izin verilmeyecek kadar ağır işliyordu ömründe hapsolduğu gerçekler..

Gerçekler..

Diline almak istemediği, duyduğu o ağır gerçekler..

Ne yapsa, ne düşünse zihnini ele geçiren o sözlerin bıraktığı lekeleri silmeyi başarırdı bilmiyordu ama öyle ağır bir his oturmuştu ki boğazına, saatler geçmesine rağmen hala giderememişti bedeninden.

Gidememişti göz kapaklarından o anlar..

Gelmemişti.

Hasan'ı öylece döven halini daha fazla izlemek istemediği icin odasına gelmişti ve, saatler olmuştu..

Zayıf kolları, yetim hisleriyle öylece sarıldı kendine çektiği diz kapaklarına.

Yanağını dizine usulca yaslarken bakışları duvarda asılı olan saate dokundu öylece.

23:00.

Gelmesini neden istediğini bile bilmeyecek kadar karışmıştı tüm düşünceleri..

Tüm her şey allak bullak olmuştu kalbinde bir anda. İndirdiği tüm duvarlarına gelen bu yıkıcı darbe, o karşı koyamadığı hissin aksine, altında can vereceği ağır bir depreme dönüşmüştü dakikalar içinde.

Niye?

Niye böyle olmuştu?

Niye bir anda inen tüm duvarlarının üzerine böylesine bir yenilgi yaşamıştı? Saatler önce yaşadığı belki de ilk özel anlarını, saniyelik hissettiği huzuru, mutluluğu böylesine bir kırılma hissiyle ödüyordu?

Kolları, usulca çözüldü sarmaladığı bedeninden. Tenine değen soğuk çarşafların ürpertici hissi içine işlerken, yorgunca çekti onun kokusunu.

Sinen, belki de aylarca soluduğu tek koku..

Yanağını usulca yastığına koydu. Koca yatakta tek yastık vardı. İlk geldiği zamanlar iki tane olmasına rağmen, nedenini bilmediği bir şekilde diğerini yok etmişti ona sarılarak uyuyan adam.. Çoğu gece tek yastık için ikisinden birinin başı boşlukta kalırken, kıvırcık saçlarının altını dolduran hep göğsü olmuştu.

Kalp atışlarını dinlemek, belki de edindiği ilk alışkanlıktı kollarında..

Uykusuna dalana kadar atan her ritmi sayar, gözleri kapanana kadar o sese odaklanarak düşünürdü çoğu kez. Anıların can yakan sesi beyninde bir anda yankılanırken derince nefes çekti içine.

Derince soludu kokusunu.

Titreyen dudakları, dakikalar önce durmasına rağmen tekrar harekete geçerek, içinde biriken dolu hisleri göstermek ister gibi sızladı öylece. Dizlerini yavaşça bedenine çekerek karnına yasladı.

Üşüyordu.

Öyle çok titriyordu ki içi, dolan tüm hastalıklı düşüncelerin bir anda patlak vermek için derisine baskı yaptığını hissediyordu sanki.

Tüm her şeyi tekrar yerle bir edecek bir ses bir anda kulaklarına dolarken, yenilgi ile kapandı gözleri uzun bekleyişinin ardından.

Bu sesin, onun adımları olmasını istedi zayıf kalbi.

Açılan kapının sesi ile titreyen omuzlarının hareketinin durdurmaya çalıştı.

Çalıştı..

Dudaklarına eziyet eden dişlerini daha kuvvetli tenine bastırırken, varlığının verdiği ağır sızı ile aralandı gözleri öylece. Bir anda görüş açısına giren bedeni ile dikkatle baktı karanlık odada cama ilerleyen siluetine. Kolunun birini pencerenin kenarına yaslarken, aylarca seyrettiği sokağı seyretmesini izledi dolu gözleriyle.

Gelmişti.

Gelmişti ama, yoktu.

Bedeninin varlığı artık gözünde bir şey ifade etmezken bakışlarının açık olmasını umursamadan uzunca baktı bedenine. Bir anda başının yatağa dönüşünü hissederken, ondan kaçmayarak dolu gözlerle seyretti mavilerinin parlak ışıklarını.

Sıkıntılı bir nefes alışını, kolunun birini ensesine götürerek ovuşturmasını izledi durgunca. Bugün bedenini yuva bilen bir dert vardı ve söylememişti. Dakikalar sonra onu dinlemeyerek odasından çıkmasıyla derdini öğrenirken, neden bu kadar düşündüğünü sorgulamak istemedi Yazgı.

Evlenecekti ve hala buraya geliyordu..

Buradaki kadınlar, bağımlılık mı yapmıştı?

Kadınlar..

Kulaklarında çınlayan sözler, yatağa yavaş adımlarla ilerleyen adamın hareketi ile son buldu. Önce üzerindeki gömleği çıkarışını izledi. Kirpikleri, saniyeler sonra yaşayacağı hissin bedeli uğruna kaçıncı kez düştü alt kirpiklerinin üzerine bilmiyordu ama öyle ağır bir duygu sarmalamıştı ki bedenini, bekledi öylece.

Ne diyeceğini, her şeye rağmen nasıl davranacağını bekledi..

Belki de gidecekti artık. Bir daha geri gelmeyecek olmasının hissi kalbinde anlık sarsıntı yaratırken, baktı bedenine.

Belki de, daha kötüsünü bekledi..

Yükselen çarşafın altına giren heybetli bedenini izlerken düz bir şekilde başının olduğu yastığın diğer ucuna yatarak, bakışlarını tavana dikmesini izledi bir anda.

Bedeni, usulca dokundu kendine çektiği dizlerine.

Tekrar derin bir nefes almasını, aynı da hızla vererek dudaklarını aralamasını izledi yorgunca. Konuşacağını anlarken aynı anda bir ses yankı yaptı odada.

Telefon sesi..

Pantolonun cebine uzanarak çıkarttığı telefona kısa bir bakış atarken bakışlarını telefon ekranına çevirmeden edemedi.

Devrem Arıyor..

Kim olduğunu bilmeden bir anda çağrıyı reddederek tamamen kapatmasını izledi anlamayarak. Ardından uzanarak yan tarafta duran komodine koyarken birden kendi bedenine uzanan kolunu izledi.

Kolu usulca belinin altından geçerken, dizlerinin çözülmesini, yatağa uzanmasını sağladı..

Kendi bedenini de çevirerek, tıpkı onun gibi yan dönüp durumlarını eşitlerken, heybetli bedeninin genişliği ile bakındı yüksek omuzlarına.

Yüzünün, küçük yastıkta kayarak kendi yüzüne yaklaşmasını izledi.

Hiçbir şekilde durdurmadı onu.

"Sana, odada kalmanı söylemiştim Alın Yazısı?"

Kısık sesine karışan şey, sorgu değildi. Sitemde değildi.. Öyle farklı bir histi ki, adını daha önce bilmediği için tarif bile edemeyecek kadar karışıktı. Tüm hislerini kenara iterek kirpikleri ağırca kapanıp açıldı gözleri üzerinde..

Sesini, düz tutmaya çalıştı kalan tüm gücüyle.

"Kalıyorum zaten.."

Kalacaktı da..

Mavilerinin, teninde uzunca gezinmesini inceledi. Belindeki kolu, dudaklarından dökülen sözü duymasıyla kasılırken biraz daha kendine yaklaştırmasını izledi öylece.
"Duymaman gerekiyordu!"

Burnunu, küçük bir kız çocuğu gibi çekerken, bakışlarını kopardı mavilerinden acıyla.

"Ama duydum."

Naif sesi, öylece yok oldu titreyen teninde. Zalimce bir hissin kurbanı olan kalbinin hala kollarında olduğu her an atışının hızlandırmasını hissetti sol yanında.

Yüzüne vuran nefes, yüzüne yaklaşan dudaklarından dökülmüştü kırgın tenine.
"Söylediğim sözün hiçbir kelimesinde sen yoktun Alın Yazısı..-"

Biliyordu, yoktu.

Ne evleneceği kadındı, ne de sevebileceği..

Niye geldiğini açıkça söylemişti.

Belindeki kolun şefkatle kavisine dolanışını hissetti düşünceleri ile boğuşurken.
"Sana yemin ederim ki, yoktun.."

Kısık sesi ile, çenesinde dolanan bakışları yüzünü buldu. Mavilerinin yoğun bir şekilde gözlerine bakmasını izledi öylece. Belinin üst tarafında duran elinin, usulca yüzüne dağılan kıvırcık saçlarını geriye itmesini izledi.
"Vardım..-"

Sesi, yaralıydı.

Dolan gözlerini, kırpmamaya çalıştı nafile bir çaba ile. Sözleri, güçlükle döküldü titreyen dudaklarından.
"Söylediğin hiçbir sözde yanlış bir şey yoktu.-"

Dolan gözlerini tutmadı. Haftalar sonra ilk kez karşısında böylesine aciz hissetti kendini.
"Burada kalan bir kadın, başka hangi sıfata sığdırılabilirdi ki?-"

Bir anda dudaklarından dökülen çirkin sözler ile midesi alt üst olurken yüzünü buruşturarak başını yastığın yumuşak dokusu üzerinde hareket ettirdi iki yana.
"Kimse böyle bir yere, bir kadınla sadece uyumak için gelmez.."

Sonlara doğru kısılarak alçalan sesi ile dökülen gözyaşlarını sildi hızla.
"Kimse, olmadığıma göre.."

Sitemli sesine karışan baskınlık öyle belirgindi ki, bal çağlayan gözleri titreyerek tutundu gökyüzüne..
"Niye geliyorsun peki hala?-"

Bakışında başkaldıran sorgu ile uzunca baktı tepkisine. Dudaklarına sığdıramadığı söz, usulca devam etti dökülmeye.
"Evleneceğin hald,-"

"Evlenmiyorum!"

Sinirli sesine eşlik eden bir anda belini tamamen sıkarak bedenine yapıştırması olurken, kısılan bedeni ile nefesini tuttu öylece. Anlamayarak bakındı mavilerinin kızgın tonlarına.
"Öyle dedin ama?"

Yaralı gözleri, tüm gururuna inat tutundu gözlerine. Derin bir nefes alarak göz kapaklarını kapatmasını, alnını, denk düştüğü alnına yaslanmasını izledi.
"Bu konu, konuşulmaya bile değmez inan bana. Sadece söylediğim o sözü konuşmamız gerekiyor. Buraya niye geldiğimi de, senden aylardır hiçbir şekilde bir şey beklemediğimi de biliyorsun Yazgı.. Eğer derdim sadece bu olsaydı, saatler önce çoktan alırdım istediğimi..-"

Aylardır..

Aylardır her öpüşünde, her dokunuşunda duraksayışları düştü zihnine..

Tüm arzusuna rağmen, geri çekilmesini anımsadı saniyeler içinde.

Yutkunuşu ile bakışları kapalı gözlerine daha çok odaklandı. Söylemek istediği, zorlandığı kelimeleri sarfetmek, o kadar zor geliyordu ki kollarındaki adama, bunu görebiliyordu.
"Duyduklarını, sadece o şerefsizin bilmesi gerekiyordu Alın Yazısı!"

Kısık sesine bir anda karışan öfke ile nefesinin darbelerini dudaklarında hissederken, bal gözleri dolu gözyaşlarıyla döndü mavilerine anlamak istercesine.
"Neden peki, kim o adam?"

Masum sesine karışan muhtaçlık öyle belli etmişti ki kendini, bedenini daha sıkı saran kolların şefkatine sığındı usulca. Duyacağı, bedenini rahatlatacak birkaç kelam söze o kadar ihtiyacı vardı ki, yine, yeniden sığındı ona. Alnını, bu seferde yanağına yasladı kollarındaki adam. Burnunu, usulca sürttü yumuşak tenine..
"Sana aylar önce bir şey söylemiştim, hatırlıyor musun?-"

Dertli sesiyle öylece bekledi konuşmasını.
"Sorgulama demiştim. Yaptığım, yapacağım hiçbir şeyi sorgulama Alın Yazısı.-"

Kendini çekerek bir anda ensesinden tuttuğu başını boynuna sakladı öylece. Bedenini kavrayan kolları öyle sıkı sarmalamıştı ki tenini, kanatlarının tüm baskısı, kalbini tekrar hapsetti o sarsıntıya. Dudaklarının baskısını ansızın saçlarının kabarık dokusunda hissetti.
"Sorguladığın vakit, hiçbir şeyi durduramam ve sen, belki de en büyük pişmanlığını yaşarsın.."

Pişmanlık..

Başını usulca geriye çekti.

"Bunu yaşamadan nasıl bilebilirim ki?"

Sorgu dolu sesi yüzüne çarparken, mavilerine çakışan yer yüzü rengine hapsolmuş gözleri, usulca yandı ateşinde.
"Yaşamana gerek yok. Hayatıma baktığında, başını ne yöne çevirsen pişman olursun inan bana.."

Denizlerinin usulca yüzünü incelemesini izlerken, dudaklarının baskısını belki de ilk kez farklı bir noktasında hissetti.

Burnunda..

Şefkat kokan nefesi, bütün zehirlenen nefeslerini öylece yok etti içinde.

"Sorgulama. Ne yap, ne et ama sakın ne bakışlarımı,-"

Baş parmağının nazik dokunuşu, elmacık kemiğinde dolandı farklı bir hisle.

"Ne dokunuşlarımı, ne gittiğimde gelmeyişlerimi.. En önemlisi de,-"

Bakışlarının derin yangını, ruhuna öylece sıçrayarak yaktı delik deşik olmuş yarasını.

"Neden burda kaldığını, sakın sorgulama bal kuyusu.."

****

(Sabah- Saat; 05:27)

Saatler öyle hızlı geçiyordu ki, zihnine yüklediği her yeni kesit, git gide daha da kısılıyordu kaldığı odada.

Zaptedmeye çalıştığı, yapma dedikçe daha da sorguladığı şeylerin özgür kalmak için çırpınışını hissetti zihninde..

Sorgulama.

Sorgulamayacaktı Yazgı. Bütün kalbiyle ona güvenmeyi seçen yüreğinin nefes alması için, göğüs kafesini rahata erdiren o hissi yaşamak için, sorgulamayacaktı bundan sonra. Sorguladıkca neden olmadığını, neden başka şekilde olmadığını düşünerek kendine eziyet edecekti ve sadece, zarar verecekti kalbine, biliyordu.

Güvendi Yazgı.

Dün gece dudaklarından çıkan her söze, yine tüm kalbiyle güvendi.

Kollarına sığınarak saklandığı bu hayatta, tekrar sığındı kanatlarına..

Bir anda boynundaki dudaklar yerini genişleterek daha da tenine sokulurken bedenini sarmalayan kolların ağırlığına baktı öylece. Düzenli nefesleri yorgunlukla tenine işlerken, gözlerini ağırca kapatıp açtı karanlık odada. O kadar geç uyumuşlardı ki, sadece birkaç saat uykunun ardından gördüğü kabus ile tekrar uyanmıştı Yazgı.

Başını çevirerek usulca sol tarafında kalan duvardan saate baktı.

05:30.

Kollarındaki adam, gitmemişti.

Gece geç saatte kapıları telaşla çalınırken, adamı tarafından acil bir iş olduğunu, Yavuz isminde birinin önemli bir mevzu için çağırdığını söylemişti. Ardından kapattığı telefonunu açarak belki de dakikalarca tartışmıştı bir adamla. Ansızın kapattığı telefonu sessize alarak tekrar yanına yatıp, sarılarak uyumuştu. Her şeye rağmen, gitmemişti.

Gitmemişti..

Dudakları, bütün gecenin yükü ile buruk kalırken, buna rağmen dingin bir hisle birbirine tutundu usulca. Her gidişinde hissettiği boşluğu eğer dün gece de yaşamış olsaydı, ne hissedeceğini düşündü bir an. Tüm duvarlarına belki de bin kat daha fazlasını ekleyecek, düşünceleri ile boğulacaktı o çıkmazda gün doğana kadar.

Başının altında kalan eli, usulca omzunda gördüğü izin üzerinde gezindi kendine engel olamayarak. Kürek kemiğinin hemen bitiminde eline gelen buruşuk ten, bir geçmişin kalıcı izi haline gelirken, neyin olduğunu çözmeye çalıştı parmak uçlarıyla naifce.

Derin nefesleri boynuna vuran adamın bir anlık soluğunun kesildiğini hissederken aynı zamanda parmakları da hareketini durdurmuştu üzerinde.
"Bedenimi keşfetmek için daha erken değil mi bal kuyusu?"

Kısık sesi, boynuna ılık bir hisle vururken, sesindeki ima ile bakışlarını tavandan çekerek görüş açısında olan heybetli sırtına döndü.
"Kime göre?"

Tüm cesareti ile sorduğu soruyla başının usulca teninden ayrılışını, terleyen boynuna soğuk bir esintinin vurmasını hissetti.
"Bana göre!"

Bakışlarını, usulca yeni uyanmanın verdiği dağınık siyah saçlarına, ardından kısık göz içlerine çevirdi.
"Aylarca bunu beklemiyor muydun zaten?"

Durgun sesi, istemediği halde öylece dudaklarından çıkarken bakışları çekilmedi gözlerinden. Mavilerinin ağırlığını önce yüzünde, en son gözlerinde hissetti.
"Ben seninle sevişmeyi değil, senin, benimle isteyerek sevişmeni bekliyorum kıvırcık.. İkisi çok farklı şeyler!-"

Düz sesi ile belindeki kolları çekilirken uzunca baktı ne yaptığına. Elinin baskısını bir anda gözlerinin üzerinde hissetti.
"Bu bakışlarını gördükçe de olmaz zaten."

Yutkunuşu, derindi.

Parmaklarının baskısını göz altlarında hissetti. Bakışlarını yavaşça kaçırdı ona bakan mavilerden.

"Ya hiç istemezsem?"

Dudaklarının baskısını bir anda kolyesinin zincirinde hissetti.
"Bunu söylemek için geç kalmadın mı?-"

Saatler önce çıplak, kollarında ne hale geldiğini anımsadı.

"Ki istemezsen de, bunun bir önemi yok, çünkü,-"

Derin bir nefes alarak kokusunu soludu boynunda.
"Etkin, öyle büyük ki..-"

Öyle derin bir soluk aldı ki boynunda, içinin bir anda titrediğini, gözlerini kapatmasına neden olacak kadar farklı bir hisse kurban gittiğini anladı o an.

"Bana dokunan tek bir bakışın bile yetiyor.."

Sitemli sesiyle bakışları utanmanın yersiz olduğunu düşünerek mavilerine döndü.
"Her kadının, iki bakışından etkileniyor musun böyle?"

Sesindeki imayı bilerek tonuna eklerken bal gözleri dikkatle gezindi durgunca bakışlarında.

Tepkisi, çok farklıydı.

Bir anda boynundan kopan başının doğrularak yüz yüze gelmesini izledi. Gözlerinden geçen keskinlik öyle baskındı ki, mavilerinin arasında doğan göz bebeğinin büyüdüğünü, mavi tonunu kıyılara ittiğini izledi an be an.

Öyle karşı konulamaz bir bakıştı ki, gözünü bile kırpmadan izledi Yazgı.

"Her kadın?"

Sert sesinde beliren ton, eminlik barındırıyordu. Sorgu dolu sesine karşı başını salladı Yazgı.

Bakışları yüzünde hızla bir tur attı.
"Bunu gerçekten düşünebiliyor musun?"

Anlamayarak baktı sorusuna.
"Niye düşünmeyim ki? Geldiğin yere bir bak!"

Gözlerini kapatarak başını göğüslerine doğru indirdi.

"Geldiğim yeri sikeyim!-"

Küfürü ile gözleri aralanırken geri eski halini alarak yüz yüze gelen başına baktı.
"Şimdi desem şu mekana bir tek senin için geliyorum diye, inanır mısın Alın Yazısı?"

Bal gözleri sorgu dolu bir bakış attı yüzüne. Dudakları düşünceleri ile şekil değiştirirken başını yana çevirerek yan bir bakış attı dikkatle tavrını inceleyen adama.
"Hayır!"

Bir anda söyledikleriyle hafifçe gülümseyen yüzüne, o sert adamın yüz hatlarına konan gülümsemesine takılı kaldı Yazgı.
"İşte bende bunu bildiğim için, söylemiyorum, kıvırcık."

Yine eski hallerine dönmüşlerdi.

Gülüyordu.

Gülüşü, güldürüyordu kalbini sanki..

Dün geceyi unutmak istedi öylece.

Unutmak, yok etmek istedi zihninden.

İkisinin de bedenine çöken durgunluk kaybolsun istedi.

Mavilerinin, elbisesinin önünden görünen açık göğüs oluğunda gezindiğini gördü. Bir anda parmağını omzundaki ince askısına geçirdiği gördü.
"Saatler öncesine dönsek olmuyor mu? O küvetten hiç çıkmamış olsak, sonuna kadar.."

Sonuna kadar..

Tüm her şeyi geride bıraktı Yazgı. Kalbine boyun eğen tüm mantığı alaşağı olurken, öylece kapıldı o hissin felaketleri getirecek olan kuvvetine..

Çoktan teslim olan benliğinin, kapılıp giden ruhunun, kollarında olduğu adamın bakışlarına, öylece teslim oluşunu izledi uzaktan...

Bal gözlerine bulaşan bir his, usulca parladı göz bebeğinde. Bakışları anlık dudaklarına düşerken, saliseler sonra sakallı çenesine dokundu. Vereceği tepkiyi bekleyen adamın bakışları, derin gözlerini görmesiyle kapanırken bir anda dudaklarının baskısını dudağının kenarında hissetti.
"Böyle sessiz cevapların da zaten ayrı bi' sıkıntı.."

Sitemli sesiyle birlikte heybetli bedeninin üzerinde olan kısmına çevirdi bakışlarını.

Durmadı Yazgı..

"Göremiyor musun sen?"

Bir anda dudaklarından dökülen naif sözler ile duran nefesine çevirdi bakışlarını. Tuttuğu nefesini usulca bıraktı kendi dudakları üzerine.
"Görüyorum bal kuyusu.."

Yüzüne yaklaşan dudaklarının baskısını, bu seferde dudağının diğer kenarında hissetti.
"Böyle böyle, daha da kafayı yiyorum zaten.."

Sesindeki derdin anlamını sorgulamadı. Dudaklarını emin olduğu şeyi söylemek için araladı sessizce.
"Bana dediğin şeyi, aslında en başta sen yapmıyorsun?"

Anlamayan maviler dingince baktı bal gözlerine.

"Ben zaten, çoğu şeyi yapmıyorum kıvırcık!"

Ketum sesinin etkisi ile baktı mavilerine yorgunca.
"Evet, yapmıyorsun. Bana sorgulama dedikçe, sen sorguluyorsun mesela?"

Durulan denizlerinde bir dalga yavaşça ayaklandı. Kendi kıyılarını darmaduman etmek için yükseldi tüm heybetiyle.
"Bu yüzden sana diyorum ya zaten,-"

Dudakları, tüm yumuşaklığı ile alt dudağının dokusuna dokunup geri çekildi.
"Sorgulama ki, benim gibi olma sende.."

Dalga, yaklaşıyordu.

Sesindeki sitem, kalbine usulca yerleşti Yazgı'nın. Bal gözleri, o hapsolduğu gökyüzüne birkez daha hapsolurken anlamayarak baktı.
"Senin gibi?"

Dudağının baskısını, çenesinden gerdanına ilerlemesini izledi.

Kolyesinin zinciri üzerinden tenini tekrar öptü.

"Benim gibi, bal kuyusu,-"

His.

O dalganın kuvveti ile dağılıyordu kıyılarına..

"Bile bile, bağımlı olma sende.."

***

-ŞİMDİ Kİ ZAMAN-

Neyi sorgulamıştı da bedelini ödüyordu şimdi?

Onunla geçen 3 yılının mı? Yoksa sadece dudaklarından çıkan son sözlerin mi?

Neyin mesafesiydi?

Karşısında oturan adamın bakışları tek bir saniye olsun gözlerinden ayrılmazken, kaçamak attığı her bakış mavileri tarafından tutuluyor, inatla bırakılmıyordu sanki.

Bırakmıyordu.

Yıllarca bırakmayacağını düşünerek sevmemiş miydi zaten onu?

Tekrar yakalandığı mavilerinden kaçarak hızla avuçları arasında dumanı tüten kahvesine baktı. Ardından başını kaldırarak içinde oldukları kalabalığa, başını ağrıtacak raddeye ulaşan gürültüye döndü.

Alışkın, değildi.

Ve hiçbir zaman da alışamayacaktı bu hayata belki de.

Gözleri, gördüğü kalabalığa daha fazla bakmaktan yorulurken usulca kahvesine döndü tekrar.
"Kahven soğudu, yenisini söyleyelim mi?"

Tıpkı kendi bakışları kadar yorgun çıkan sesine baktı yavaşça. Arkasına yaslanmış halini dikkatle incelemeden edemedi. Simsiyah kazağının ahengine renk katan gözleri öyle farklı bir tona bürünmüştü ki, kirpiklerine kadar akın eden bir titreme peydah oldu kalbinde bir anda.
"İstemiyorum, içmeyeceğim."

Kısık sesi ile kahvesine tekrar dönerken, artık avuçlarından çıkarmış, ortaya doğru itmişti.
"Beğenmediysen başka bir şey iç?"

Başını iki yana sallayarak sessizce cevapladı onu.

Gitmek istiyordu.

Dudaklarının mührü birbirine tutunurken bakışlarını masadan kaldırmadı Yazgı.

Yemeklerini sessizlik içinde yemişlerdi ve onunla ilk gününü, ne kadar inkar etmek istese de, dolu dolu geçirmişti.

Gözlerini sıkıca kapatıp açarak kucağında birleştirdiği ellerine baktı düşünceleriyle birlikte. Kalbinde eriyen buz parçaları kanına karışarak yok olurken, bunu durduramayacak olmasının korkusu çoktan bedenini sarmış, engel olamadığı takdirde yine kapılacağı denizleri, istilasını tekrar başlatmıştı ruhunda.

Bunu, hissediyordu.

Derin bir nefes alarak düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı. Biliyordu Yazgı. Çoktan zihninden çalınan sözleri, kaybolmuştu denizin diplerinde.

Niye izin veriyordu?

Buna, nasıl engel olunurdu ki?

"İçmiyorsan kalkalım mı?"

Sesi ile düşüncelerinden ayrılırken usulca başını sallayarak ayaklandı yerinde. Tam sandalyesini geri itecegi sıra bir anda arkadan gelen darbe ile üst baldırları masanın köşesine çarptı. Şaşkınca geriye döneceği sıra hissettiği sıcaklık ile acıyla tekrar önüne döndü.

Karşısındaki adam da dökülen kahve fincanını hızla tutmaya çalışsa da dökülen çoktan dökülmüş, yakmıştı tenini. Aceleyle pantolonun kumaşını kaldırdı fetahlatmak için. Serhad'ın sesi ile bakışları etrafına dönecekken bakışları aradı kimin yaptığını.
"Kim çarptı lan öyle? Kör mü,-"

"Ö-özüy dileyim."

Bir anda duyduğu masum ses ile acısını unutarak yan tarafındaki küçük kız çocuğuna döndü Yazgı. Şefkatle dolu gözlerine bakakalırken kendisine benzeyen hali ile yutkunarak eğildi üzerine.

Kıvırcık saçlarını okşadı.

"Fazla dökülmedi zaten. Acımadı da.."

Tıpkı onun sesi kadar tonu naif çıkarken gülümseyerek baktı boncuk gözlerine.
"Bileyek yapmadım geyçekten."

Yuttuğu harflerin tatlılığı ile daha da içten gülümserken son kez kıvırcık saçlarının sarı buklelerine dokundu.
"Annen baban nerde, yalnız dolaşma buralarda. Olur mu?"

Gülümsemesine karşılık küçük kızın yüzünü ele alan rahatlamanın yerine güzel, parlak bir gülümseme geldi.
"Sadece saçlayına bakmak için gelmiştim. Annem ve babam oyada."

Küçük eli ile arkalarında kalan yeri gösterirken eli farkında olmadan kendi kıvırcık saçlarına dokundu.
"Ne var saçlarımda ki?"

Bacağının acısını çoktan unuturken yerine tekrar oturarak kız çocuğuna döndü dikkatle.

Sarı saçlarının arasında parlayan simsiyah gözleri vardı ve yüzü, bembeyazdı.

"Saçlayın tıpkı benim saçlayım gibi. Benim saçlayım da böyle upuzun olucak mı?"

Dikkat ettiği tek şey yuttuğu 'r' harfi olurken tatlılığı karşısında mest olarak izledi güzel, küçük yüzünü.
"Tabiki olucak. Sadece hiç kesmelerine izin verme, yeter."

Tıpkı onun tatlığı ile konuşurken bir anda gelen ses ile başını döndü geriye.
"Diyar, gel kızım rahatsız etme artık ablanı."

Diyar..

"Ne güzel ismin varmış Diyar. Hadi anne babanın sözünü dinle ve onların yakınından ayrılma bir daha. Tamam mı?"

Son kez sarı kıvırcık saçlarına dokunurken başını sallayarak tam gidecekken duraksayışını izledi anlamayarak.
"Bende dokunabiliy miyim saçlayına?"

Gülümseyerek uzun saçlarını arkadan önüne itekleyerek önüne serdi dokunması için. Küçük parmakların kıvrımlarına arasına karışmasını, parmağına dolayarak kıkırdamasını izledi öylece.
"Teşekküy edeyim."

Ardından heyecanla elini çekerek anne ve babasının olduğu kısma koşarken arkasından bir süre bakmadan edemedi.

Çocukları severdi.

Kız kardeşi elinde büyümüştü neredeyse ve şimdi geldiği hal, anlık aklına düştü.

Düşünceleri dışında kulaklarına başka bir ses gelmezken kirpiklerini daldığı noktadan kurtulmak için sıkça kırptı. Bakışları sol yanına, ayakta bekleyen adama dönerken, giden kızın arkasından baktığını, kaşlarının çatık bir şekilde bir şey düşündüğünü gördü bal gözleri.

Fazla incelemeden yerinden tekrar kalkarken, kalkmasıyla bakışlarının ağırlığını tekrar bedeninde hissetti.
"Üzerini değiştirelim, bir de buz falan koyalım yandıysa?"

Hesabı kenara koyarken dikkatli bir şekilde bacaklarındaki ıslaklığı incelediği farketti.
"Kahve soğuktu zaten, değiştirsem yeter."

Başını sallayarak yanına gelirken elinin baskısını belinde hissetti. Sinirle kenara çekilirken itirazına itiraz ile cevap vererek tekrar tutup daha da sıkı sarıldı kavisine. Onunla ayak üstü kavga etmek istemediği için susmayı tercih ederken çıktıkları cafenin hemen yan tarafında olan giyim mağazasına girdiler. Hızla kendine yeni bir pantolon alırken kabinlere bakındı. Gördüğü bayan kabini ile aklına düşen anılar ile bakışları hızla tam dibinde gelen adama döndü.
"İki dakika giyip geliyorum, gelmene gerek yok!"

Mavi bakışları anlık kalçalarından koparak hırçın yüzünü buldu. Bir anda yüzünü ele alan arsız gülüş ile gözlerini devirerek başını iki yana salladı.

Geliyordu gelmekte olan.

"Bu bir işaret değil de ne kıvırcık?"

Dedikleri ile kapısına geldiği kabini aralayarak omzunun üzerinden geriye baktı.
"İşaretleri kendine çevirip, sokabilirsin!"

Bir anda dudaklardan dökülenlerin şaşkınlığı ile hızla kapıyı kapatmaya yeltendi ama büyük eli saliseler içinde kapının yüzeyine yaslanırken üzerine eğilerek yine olduğu gibi zorla adım attı kabine.
"Sokmayı seviyorum ama kendime değil, sadece sana."

Dediği edepsiz sözler ile tekrar bıkkın bir nefes alacakken bir şey diyemeden kapıyı kilitlemesini izledi.
"Bu kadar uçkuruna düşkün olduğunu belli etme!"

Sinirle kahve dökülen pantolonunun düğmesine uzanarak çözüp sıyırdı bacaklarından. İnce badisi belinin üzerinde kalırken yüksek bel pantolonunun sıktığı belini ovuşturdu yeni aldığı pantolona eğilirken.

Kendi parmaklarının yerini kalın parmakları alırken nazikçe ezilen tenini okşamasını izledi.
"Uçkuruma değil, sana düşkünüm bal kuyusu."

Kalbinin baskısını bir anda ince badisinden bile belli olacak kadar çok hissetti göğüs kafesinde.

Kısık sesi ile eğildiği yerden yavaşça doğrularak yan bir bakış attı mavilerinin arsız parıltılar ile buğulanan gözlerine.
"Bunun için sevineceğimi mi sanıyorsun?"

Düşüncelerinin tam aksini nasıl konuşabiliyordu bilmiyordu ama onunla böyle konuşmak, en sevdiği şeyler arasında çoktan yerini almıştı.

"Bence sevinmelisin kıvırcık,-"

Parmak uçları belindeki baskısını arttırarak bir anda geriye iteledi bedenini.
"Düşünsene, bir adam var ve-"

Diz kapaklarına değen puf ile bir anda adımları tökezlerken sırtının duvara, bedeninin de ince bedenine an kollarmış gibi yaslanmasına neden olmuştu.
"Her şeyi ile sadece sana çalışıyor."

Elleri badisini sıyırırken sutyeninin çizgisinden içeri sızan baş parmağının hareketini, dolgun göğsünün alt kısmını ağır bir kuvvetle okşamasını izledi öylece.
"Eee? Ne var bunda?"

Sıradan bir şey söylemiş gibi tepki gösterirken kalbi tam aksini idda edermiş gibi tekledi.

Her şeyi ile ona ait olan bu adamı, seviyordu.

"Ne demek ne var bunda-"

Sütyenin biraz daha yukarı sıyrılarak göğüslerinin aşağıdan taşmasına neden olan parmakları hareketlerine daha da hız vererek işaret parmağını da soktu dolgunluğuna.
"Buna sevinmen gerekmiyor mu? Gel deyince gelecek, git deyince gitmeyecek bir adam.. Tüm ihtiyaçlarını anlık karşılayabilecek kabiliyeti olan, hatta bunun için an kollayan bir adamlasın kıvırcık.."

Şehvetin tüm tonu sesine yapışıp kalırken göğüslerine olan ilgisi ile bakışları kendine engel olamayarak aşağı, göğüslerine indi. Sütyen çoktan yarısını sıyırmış bir şekilde yerini değiştiriken hırçın sesinden taviz vermeyerek tekrar baktı mavilerine.
"Yanlışın var! Ben o adamla değilim. O adam da benimle değil. Bu oyun ne zaman bitecek merak ediyorum açıkçası. Nereye kadar sürecek bu kişilik bozukluğun?"

Dudaklarından çıkan sözleri tartmadan söylerken tıpkı onun gibi olduğunu hissetti o an.

Düşünmeden konuştu anlık düşünceleri ile.

Göğüsleri ile ilgilenen parmak uçlarının bir anda duraksamasıyla doğru yere ayak bastığını anlarken tepkisini izlemek için dikkatle baktı mavilerine. Badisinin sıyrıldığı beline bakarken bakışlarının saniyeler içinde kendi bal gözlerine konmasını, kaşlarını çatmasını izledi.
"Bu düşüncelere her ne kadar ben sebep olsam da, ağzın iyi laf yapıyor kıvırcık. Bak bir artım daha var, dediğin hiçbir söze gıkım çıkmıyor ve sen bu adamla olmaya devam edeceksin. "

Son sözlerine kattığı îma ile bakışları bir anlık kaçtı mavilerinden.
"Çekil önümden!"

Elleri belini hala okşamaya devam eden ellerini stresle iterken yine duyduğu birden çok kadın sesi ile başını sıkıntıyla geriye yasladı. Bunu fırsat bile başı da boynuna eğilirken usul bir öpücük can damarına kondu. Ardından kulağının memesine yaklaştı.
"Sana bir işaret olduğunu söylemiştim. Burada, tam şimdi sevişmemiz gerekiyor bal kuyusu."

Dişleri arasına aldı teni ile gözlerini kapatarak dudaklarını ıslattı sabırla. Elleri bu sefer de belinin kavisinden sırtına uzanarak kopçasına yöneldi.
"O işaretleri ne yapman gerektiğini tekrar söylememe gerek var mı?"

Kısık gülüşü kulağına değen nefes ile bir olup tenine çarparken ondan etkilenmemek için nefesini tuttu hızla.
"Bende bu sözüne karşı neyi yapmak istediğimi söylemiştim. Tekrar etmek yerine göstermeme ne dersin?"

Ayartmaya çalışan sesinin komikliği ile bir anlık gülme gelirken kendine engel olamadan bir kıkırtı döküldü dudaklarından. Başının hızla boynundan uzaklaşarak dudaklarına dönmesini izledi gülüşünü doldurmadan.
"Biraz daha zorlarsan olacak, ha gayret."

Gülmekten sesi kesik çıkarken gülüşünden kopmayan mavilerin dikkatle yanaklarına bakmasını izledi başını iki yana sallayarak.
"Evet biraz daha zorlarsam ergen veletlere döneceğim."

Düz çıkan sesinin ardından derin bir nefes alarak bir bakış attı sol tarafına. Bakışları anlık takılı kalırken nereye baktığını görmek için başını çevirerek anlamaya çalıştı duraksamasını. Mavileri, direkt kendi bedeninde, pantolonunda dolanıyordu.
"Ne hale geldik amına koyayım. "

Kendi kendine sitemli sesini duyarken gergin bedeninin ince bedeninden ayrılmasını izledi. Bakışları anlık pantolonuna dönerken halinin acizliği ile gülüşü yeniden canlandı yüzünde.

Gülüşüne yan bir bakış atan adamdan bakışlarını çekerek yukarı sıyrılan sutyenini düzeltti. Ardından yere düşen pantolonu eline alırken bir anda belinden tutularak kalçalarını tam erkekliğine yaslandığını hissetti. Ona inat çıplak kalçalarını sert bir şekilde bastırırken inleyerek dudaklarını eğilerek boynuna gömdü.
"Yine yarım kalmayalım kıvırcık.."

İnleyerek söylediği sözler ile dudaklarını şevkle ısırırken bakışları diğer aynaya dönerek hallerine baktı. Uzun boyu göğsüne gelen boyuna eğilerek sıkıca sarılırken kalçalarına yaslanan erkekliğinin nabzını belli belirsiz çıplak kalçalarında hissetti. Dudaklarının ıslaklığı boynuna yayılırken kendini bastırmasıyla nabzını daha çok hissetti teninde.
"İşimi yapmamı mı istiyorsun?"

Tepkisi o kadar hızlı olmuştu ki şaşkınca arkasını döndü.

"İşin de amına koyayım, o sözlerimin de amına koyayım. Erkekliğimin de amına koyayım, oldu mu? Tamam mı? Rahatladın mı?"

Sinirle çoktan bedeninden ayrılan heybetli bedeni küçük kabinde gergin bir şekilde dolanırken, beklemediği tepkisi karşısında ne diyeceğini bilemedi bir an.

Asabileşmişti ve gözüne öyle tatlı geliyordu ki, dudaklarını gülmemek için kıstırmıştı birbirine.

Haline bilerek alaylı bir bakış atarken en sonunda geçirdi aldığı pantolonu bacaklarından. Onu daha da çıldırtmak için alayla konuşmaya devam etti.
"Hani? Nerde koyduğun?"

Ketum bakışları kendi alaylı gözlerine dönerken sıkıca birbirine bastırarak açtı mavilerini.
"Senden başkası kesmiyor, üzgünüm!"

Dedikleri ile keyfi daha da yerine gelirken düğmesini iliklediği pantolonunu düzelterek badisini de düzeltti.
"Üzgün olmana hiç üzülmedim, izin verirsen çıkacağım!"

Kapıya ilerleyerek koluna uzanacağı sıra önce bileğini tutan kalın eline, ardından yüzüne baktı kaşlarını çatarak.
"Ne var?"

"İnmeden nereye?"

İmalı sesi ile bakışları tekrar belini bulurken tek kaşını kaldırarak sorgu dolu bir bakış attı mavilerinin hırçın dalgalarına.
"Bu benim sorunum değil yalnız!"

Bileğindeki kuvvet ile eli kapı kolundan çekilirken birkaç hareket ile önüne çekildi ince bedeni.
"Bu, hiçbir zaman sadece benim sorunum olmadı kıvırcık. Ortak çalıştığımızı unutma."

Bileğindeki eli yerini değiştirerek tekrar belini bulurken hırsla kavramasını, sertçe bedenine yapıştırmasını izledi keyifle.
"Ortaklık biteli günler oluyor. Ne çabuk unutuyorsun?"

Bir anda ciddi çıkan sesi ile mavilerinin durularak yüzüne egilmesine baktı hırçınca.
"Bana bir akıl ver."

Bir anda dedikleri ile bakışları önce dudaklarına, ardından gözlerine çıktı yine.
"Akla ihtiyacın yok Serhad ağa!"

İsminin dudaklarından dökülmesi ile derin bir nefes alan adamın göğsünü, kendi göğsünde hissetti. Ayak parmak uçları yükselmesinden dolayı ağrırken tamamen yere basmasıyla üzerine daha çok eğilen adam ile bakışları ketumca dolandı yüzünde.
"Tek bir ipucu! O sözleri unutturacak, o günü unutturacak tek bir şey söyle bana, yapayım. Canımı mı istiyorsun, tamam al."

Gayretine, sesinden akan tek bir söze ihtiyaçlık duyan haline baktı durularak.

Dudakları hali karşısında aralanırken yutkunarak bakışlarını sakallı çenesine indirdi.
"Böyle bir şey olabileceğini düşünüyorsun yani? Öyle mi?"

Sıkıntıyla bir nefes alarak alnını alnına yasladı.
"Olduğunu biliyorum kıvırcık. Sen söylemesen de bulacağım. Göreceksin!"

Belindeki eli daha da sıkı dolanırken elleri usulca kuvvetli pazularına yaslandı. Yine laf sokma çabası ile imayla konuştu.
"Sevinmelisin aslında?"

Bir anda kendi dudaklarından dökülen sözler ile alnından çekilenn başının doğrularak dudaklarına odaklanmasını izledi.
"Zaten seviniyorum?"

Beklediği cevabın çok başka bir halini duyarken anlık ne diyeceğini unutarak söylediklerine odaklandı. Kaşlarını çatarak baktı kalın dudaklarına.
"Neye seviniyorsun?"

Afallayan halini farkeden mavilerin hafif bir gülüş ile dudaklarını dudağının kenarına kondurmasını izledi öylece.
"Ait olduğum tek ve en güzel kadının sen olmasına bal kuyusu.."

Tek..

Ve en güzel kadın..

Dedikleri ile bir anda bakakaldı dudaklarında, burnunda gezinen bakışlarına.

Ait olduğu..

Biliyordu Yazgı. Tıpkı onun gibi, kendisi de ondan başkası ile olamayacaktı bundan sonraki hayatında. Bu düşüncesini destekleyen kalbi ve zihni ilk kez birlik olarak ortak noktada, nefesinde buluştu.

Nefesleri, duyduğu sözleri göğüs kafesine sığdırabilmek için hızlıca uzaklaştı iki dudağının arasından.

Yutkunuşu, sığmayan o hislerle dolup taşarken kirpiklerini odaksızca kırparak uzaklaştı mavi kıyılarından.

Başını geriye çekerek ne yapacağını bilemeyen elleri aceleyle yan tarafta duran aynaya yaslandı.
"Gidelim artık, biri gelecek şimdi?"

Tek bahanesi, lüks bir mekanda asla gelmeyecek olan kabin memuru olurken, sersemleyen hali karşısında karşısındaki adam da durulurken başını sallayarak bıraktı belini.

Bakışları saniyeler ara ile tekrar pantolonunu bulurken hala yerini koruyan erkekliği ile nasıl çıkacağını düşündü. İlk kabin olaylarında ellerinde eşya olduğu için saklanmıştı ama şimdi ellerinde kahve lekesi olan pantolonundan başka bir şey kalmamıştı. Kapıya döneceği sırada köşeye duran pufun üzerine bıraktığı pantolonuna uzandığını gördü.

Eline alarak önünde tutan hali ile gülmek istese de, az önce işittiği ağır sözlerin durgunluğu ile sadece baktı gözlerine. O da halinden memnun olmayan bir bakışla gergin bir bakış atarken kilidi çevirerek açtı kapıyı Yazgı.

Tüm dikkatini dağıtan bir anda mağazanın kapısından hızla giriş yapan Mahmut oldu. Hali, dikkatini çekerken anlamayarak yanlarına gelmesini izledi öylece. Bakışlarını farkeden yanındaki adam da baktığı yere dönerek neye baktığını anlamaya çalışırken, gelen adamın ellerini saygı ile önünde bağlanmasıyla ikisinin de dikkati dudaklarından dökülecek olan sözlere odaklandı.
"Ağam önemli bir mevzu var?"

Bir anda bal gözlerine kaçamak bir bakış atan adam ile kaşları çatılırken, dikkatle dinledi ne diyeceğini.
"Ne oldu yine amına koyayım?"

Tahammülsüz sesi ile gözleri kısılarak ikisini arasında bakındı Yazgı.
"Sizin telefonunuz olmadığından Yavuz Bey beni aradı, sınırda hareketlilik varmış! Birkaç kişiyi halledip bize yolladılar, şu an mekandalar. Acil dönüş bekliyorlarmış(!)"

Telaşlı ama buna nazaran öyle tane tane konuşmuştu ki, şaşkınca baktı karşısındaki adamın vereceği tepkiye.
"Şimdi mi?"

"Evet, ertelenmeyecek bir meseleymiş. Öğrenilmesi gerekiyormuş!"

Mavilerini örten göz kapaklarının sabırla titreyişini izledi bir an. Elinde tuttuğu pantolonun üzerinden yumruk olan parmaklarını görürken, gözlerinin hedefinden ayrılarak çözülmesini, gergince çenesini ovalamasını izledi öylece.
"Gidelim!"

Bir anda sinirli sesine hareketleri de eklenirken ilerleyen adamın peşinden kendi de yavaşça hareketlendi yerinden. Yorgundu ve nereye gidecekler ise uyuyup, dinlenmek istiyordu nedensizce.

Kalabalık, iyi gelmemişti.

Belinde hissettiği kolla bir anda iterken başını kaldırarak tıpkı kendi gözlerine bakmak için bakışlarını çeviren mavilerine baktı.
"Uzak dur!"

Belindeki kolunu itmesine rağmen sıkıca kavisinde hissetti tekrar.
"Şu insanların içinde o kadar farklı duruyorsun ki kıvırcık, tek bir tutamın bile bakanı bir daha baktıracak kadar güzel.. O yüzden ya o gözleri başka şekil halledeceğim, ya da belindeki kolum halledecek(!)"

Kolunun arasında mekandan çıkarken göz devirmeden edemedi.
"Aman mazallah, bir bakışla hamile falan kalırım? Göz dağı verdiğin iyi oldu!"

Bir anda duran adımları ile kendi adımları da dururken mavilerinin ansızın bal gözlerine dönmesini izledi. Anlamayarak gözlerine bakarken kaşları çatılarak başını salladı.
"Niye durdun, ne oldu?"

Sessizce gözlerine bakmaya devam ederken bir anda bakışlarını göğüslerinde, ardından karnında hissetti. Bakışlarını saniyelik ara ile karnında tuttuktan sonra geri çekerken, derin bir nefes alıp önüne dönmesini izledi anlamayarak.

Çekistirmesiyle tekrar ilerlerken, yan bir bakış attı bir anda durulan mavilerine. Saniyeler içinde ne olduğunu anlamazken acele adımlarına ayak uydurarak önlerine gelen arabaya bindi yavaşça. O da yerine geçerken kemerini takarak arkasına yaslandı yorgunca.
"Yoruldun bugün, uyu gidene kadar.."

Kısık sesini duymasıyla dudaklarından onaylayan bir ses çıkarken, gözlerine yenik düşerek usulca kapattı göz kapaklarını. Başını arkaya daha iyi yaslarken bedenini ele geçiren yorgunluğa anlam veremeden daldı hazırda bekleyen uykusuna.

***

Yorgunluk..

Bedenini ele alan bir yorgunluk vardı ve bunun nedenini, düşünmek istemiyordu..

Yıllarca sessizliğe alışan bedeni, bir anda böylesine yoğun bir günü, kaldırmamıştı sanırım..

Göz kapaklarında gezinen yorgunluk verici his mekana geldikleri andan beri hala bedenini terketmezken beklemekten sıkılan hali ile arkasına daha çok yaslandı bıkkınca.

"Ne zaman bitecek?"

"Ney efendim?"

Gözlerini devirerek kollarını önünde sıkılarak bağladı.
"O çok değerli abinin işi!"

Bunu farketmişti.

Herkesin içinde ağa, yalnız kaldıklarında abi diyordu..

"Abimin işi, bitmez!"

Başını kaldırarak hala tepesinde bekleyen Mahmut'a baktı Yazgı. Sesindeki tonlar, ciddi olduğunun kanıtı olurken, kaşlarını sorguyla kaldırdı.
"Ne iş yapıyor ki?"

Güldü Yazgı.

Ne iş yaptığını bile bilmiyordu.

"Bunu ağam size isterse anlatır Yazgı Hanım. Benim söylemem uygun olmaz."

Bir anda resmileşen sesi ile derin bir nefes alarak arkasına daha çok yaslanırken gözlerini kapatarak başını önüne eğdi sıkkınca.
"Ne yapıyor iki saattir böyle bir yerde, çok uzun sürmedi mi?"

Sinirli sesine yine engel olamazken bir anda acı bir çığlık sesi duymasıyla kendi de korkarak çığlık attı yerinde sıçrarken. Gözleri şokla etrafına bakarken korkuyla başında bekleyen adama döndü.
"O ses nerden geldi?"

Halini bozmayan adama şaşkınca bakarken tekrar duyduğu çığlık sesiyle hızla kalktı yerinden. Bakışları odanın duvarlarında gezinirken, kapıya tedirgin bir bakış atan adamın hareketini yakaladı bir anda. Adım atması ile hızla kapının önüne gerilen Mahmut ile umursamadan kolundan asılarak çekti kenara öfkesiyle. Hareketine şaşkınca bakan adamın boş anından faydalanarak hızla asıldı eski kapıyı.

Neredeyse iki saat olmuştu ve hala gelmemişti.

Ne yapıyordu, şimdi görecekti Yazgı!

Sinirli adımları geldikleri eski bir fabrikanın demir merdivenlerine yöneldi. Hızla inerken arkasından koşan Mahmut'u görmesiyle hızla o da koşmaya başladı. Gördüğü ilk kapıdan içeri girerken boş oda ile hızla geriye döndü ama üzerine adımlayan Mahmut'u görmesiyle durdu adımları.
"Yazgı Hanım, lütfen zorluk çıkarmayın. İşi bitince gelecek ağam."

Dişlerini öfkeyle sıkarken bakışlarını gördüğü bir başka kapıya çevirdi. Adımları oraya dönecekken bir anda duyduğu inleme sesi ile şaşkınca kalakaldı yerinde. Dudakları öylece duyduğu sesin iğrenç hissi ile aralanırken göğsünün sıkıştığını hissetti sanki. Bakışları durgunca baktı yanına yaklaşan adama.
"Eğer bana parmağının ucunu dokunursan, sana neler yapacağını da biliyorsundur o zaman Mahmut!"

Hiçbir şey demesini beklemeden adımları hızla o kapıyı bulurken şaşkınca arkasından ilerleyen adamı umursamadan göreceklerinin verdiği korkuyla açtı büyük kapıyı. İterek içeri girmesiyle bir anda yerinde kalakalırken kilitlenen bedeni ile durdu öylece.

Gözlerini, gördükleriyle ağırca kırptı.

Yerde yatan bedeni öyle çok tekmeliyordu ki, öfkesinin kötü tohumları usulca saçıldı etrafa.

"Öğrenmem mi sanıyorsun lan? Senden olmazsa, o ele başından almam mı zannediyorsun bilgiyi? Ya şimdi söyle, ya da o bombayı beyninde patlatayım senin?"

Tanımıyordu..

"Eğer beni biraz daha oyalarsan, andım olsun bilgi milgi siklemem, sıkarım kafana Şiyar! Tam iki saattir senin vereceğin sikik bir bilgi için bekliyorum başında!"

"Boşuna uğraşıyorsun Serhad ağa,-"

Adamın kanlı yüzüne bir gülümseme yerleşti bir anda. Yazgı'nın yüzü tiksinti ile buruşurken, bakışlarını tutamadı yüzünde.
"Hem senin burada ne işin var, bi' bombadan daha önemli bir meselen yok mu?"

İmalı sesine anlamayarak korkuyla bakarken bir anda tüm kuvvetiyle bir yumruk daha atmasını izledi öfkeli adamın. Üzerine sıçrayan kan lekeleri ile öylece durdu Yazgı.

Karşısındaki adamı tanımıyordu.

Beklediğinin aksine öyle farklı bir görüntü ile karşılaşmıştı ki, korkuyla tuttu nefesini.

Silahını çıkarışını izledi öylece.

Bir anda silahı adamın dudaklarının arasına zorla sokarken, adamın kanlı yüzünün korkuyla iki yana sallandığını gördü. Midesi, gördüğü görüntü ile alt üst olurken nefesini almaya çalıştı Yazgı.

Kimin kollarında yaşadığını, anlamaya çalıştı..

"Tek bir kelime Şiyar! Sıkmamam için tek bir kelime söyle simdi? Ya da ben tek bir saniye düşünmeyeyim beynini dağıtmak için!"

Korkuyla adımları bir adım geriye gitti Yazgı'nın.

"Abi?"

Hala geldiğini görmeyen adamın, bir anda Mahmut'un seslenmesi ile omzunun üzerinden geriye dönen bakışları, önce bedenini, ardından gözlerini buldu hızla.

Görmesiyle gözlerini sıkıca kapatırken hızla önüne dönerek silahını çıkardı adamın ağzından. Dudaklarından dökülen kısık bir küfürü zar zor işiten kulakları, deli gibi çınlarken, bir adım daha geriye gitti korkuyla.

Ellerini bir şeye sildiğini gördü öfkeyle. Omuzlarını geriye hareket ettirerek esnetirken şaşkınca izlemeye devam etti halini.

Hali..

Hali, neydi?

Tuttuğu nefesinin ağrısı kaburgasına yansırken, sıkışan kalbinin korkudan başka hiçbir duygu barındırmadığını, o hissin yıkıcı darbesi ile nefesinin kesildiğini hissetti boğazında. Hiçbir şey söylemeden üzerine gelen adamın kenarından yerde öylece kanlar içinde yatan adama baktı tüm dağılan hisleriyle.

Bir anda yana geçerek görüşünü engelleyen heybetli bedeni ile dibine giren adama baktı.
"Bu merakın, ne olacak senin kıvırcık?"

Sinirli sesini duymasıyla bir anda bal gözleri titreyerek terleyen alnını buldu. Dudakları hala kitlenen bedenine ortaklık ederken, çözmeye, bir şeyler söylemeye çalıştı ama öylesine düğüm olmuştu ki her şey, tıkandı Yazgı.

Bir anda burnuna nüfus eden farklı, yoğun bir koku hissetti.

Kan.

Yüzü, gelen koku ile kasılırken, titreyen gözlerini bedeninde sabitlemeye çalıştı.
"S-sen-"

"Sonra, Yazgı!"

Bir anda belinden kuvvetle kavrayarak kapıya çevirmesiyle kitlenen bedeninin şokuyla hiçbir şey yapamadı. Gözleri odaksızca geldikleri büyük kapıya ilerleyen adama dönerken, katı yüz hatları ile başını iki yana sallayarak eğdi başını.

Ne görmüştü?

Kimi görmüştü az önce?

Saatler önce yemek yediği, alışveriş yaptığı adam, neredeydi? Kabinde o sözleri söyleyen, o bambaşka hale dönüşen adam neredeydi? Ona karşı gösterdiği nazik davranışlara ev sahipliği yapan bedeni neredeydi?

Sevdiği, yıllarca alışkın olduğu adamdan o kadar uzaktı ki..

Nefesinin aksayan halleri temiz hava ile bir anda daha da tıkanırken, görüş açısına giren arabalar ile öylece baktı gözlerini yoran siyah renkteki araçlara. Hızlı adımları geldikleri araca ilerlerken beklemediği bir anda uzaklaştı bedeninden hızla. Kollarındaki boşluk ile mavileri durgunca gözlerine dönerken gergince yutkunduğunu, dudaklarını hızla yalamasını izledi.

"Şimdi değil Alın Yazısı!"

Gergin sesiyle birlikte güldü.
"Ne zaman peki? Yine kendim görünce mi anlatacaksın bana?"

Gözleri, ilk kez bal kuyularından zoraki koparken saçlarını stresle karıştırmasını, alnındaki teri silmesini izledi.
"Gidince konuşalım, bin hadi!"

Sakın tutmaya çalıştığı sesi, hala öfke yüklüyken, bir anda gün içinde değişen hallerine bakmadan edemedi Yazgı.

Saatler önce kabinde dibine giren, ona şefkatle dokunan adam gitmiş, bir anda yerine tanıyamadığı, belki de şimdiye kadar görmediği bir öfkeyle nefeslenen adam gelmişti.

Bakışları hızla arkalarında kalan fabrikaya döndü. Korkuyla eski duvarlarının ürpertici sessizliğine bakarken bir anda bileğinden tutulmasıyla dudaklarından korkuyla kaçan çığlığa engel olamadı.

"Konuşacağız hepsini, kendi kendine düşünüp, kurma kafanda!"

Hızla çekiştirerek arabaya oturtmasıyla ona ayak uydururken, gözlerini kapatarak bekledi sessizce.

Gördüğü görüntüsünün, gitmesini bekledi.

Korkuyla yutkunurken, ellerini silmesine rağmen sırtında olan birkaç damla kan izine bakmadan edemedi Yazgı. Direksiyonu kavrayan elleri o kadar çok sıkıyordu ki, beyazlayan tüm boğumları, kanın rengini daha da ortaya seriyordu sanki.

Bakışlarını görmesiyle ellerindeki kanı bir anda pantolonuna silmesini izledi hızla. Hareketine karşı, bal gözleri mavilerine ihtiyaçla tutunurken, gergin halinin verdiği korkuyla hızla çekti gözlerini bedeninden.

Kapıya biraz daha yaklaşma ihtiyacı hisseden bedenine engel olamazken bir anda dönen başını görmesiyle acı bir frenle yolun tam kenarında duran araba ile önüne savrulurken, aynı anda karnına baskı yapan kuvvetli kola yaslandı bedeni. Elleri korkuyla koluna tutunurken aralanan dudaklarıyla bakakaldı öylece önüne.

Karnına yaslanan kol çekilerek bir anda çenesini kavrarken, hızla yüzüne çevirmesini izledi. Nazik tutuşuna rağmen sert hareketiyle göz bebeklerine kadar korkuyla titrerken şaşkın dudaklarıyla baktı öylece mavilerine.
"İşte bu yüzden hiçbir zaman bilmeyeceksin kıvırcık. Daha gördüğün şeyler hiçbir şeyken, sırf bu bakışların yüzünden öğrenmeyeceksin ne sikik işlerle uğraştığımı!"

Titreyen dudaklarını birleştirerek derince yutkunurken, ardından tekrar aralanan kuru dudaklarına baktığını gördü mavilerinin. Kelimelerini toparlamaya çalışsa da o kadar çok etkilenmişti ki gördüğü görüntüden, titreyerek bir nefes aldı.
"Nereye kadar bilmeyeceğim ki?"

Keskin bakışları, kendinden emin bir şekilde gezindi yüzünde.
"Gittiği yere kadar!"

Kirpiklerinin hareketini kontrol edemezken, siniri karşısında kendi de sinirlenmeden edemedi. O kadar gergin ve sabırsız duruyordu ki, kasılan tüm yüzüne dikkatle baktı başını sallayarak.
"Buna mecbur değilim!"

Hırçın sesi yine kendine sormadan dudaklarından dökülürken gülerek çenesindeki elini çekerek tekrar direksiyonu kavramasını izledi.
"Biliyor musun kıvırcık, inan bana, bende mecbur değilim ama bak, bir şekilde yine bu işin içindeyim!"

Öfkeli mavilerinin ön camda sabit bir şekilde durduğunu görürken derin bir nefes alarak kemerine tutundu ihtiyaçla.
"Ne olduğun umrumda değil, bu halini görmek istemiyorum?"

Öfkeliydi.

Ona karşı bedenini ele geçiren öfkesinin tek sebebi, hiçbir şey bilmiyor oluşuydu.

Önüne eğilen başını izledi öylece.
"Bundan sonra görmeyeceksin zaten!"

Kendi kendine mırıldanışını duyar gibi olurken anlamayarak bakındı yüzüne. Öfkesinin üzerine serilen sakin dalgaları ile düşünceli halini, hesap eden bakışlarını ağırlığında oluşan planları izledi o an.. Direksiyonda olan kolları gerilen kazağından bile belli olurken yine sağ kolundaki ıslaklığa baktı.

Yarası, kanıyordu.

Tam bir şeyler söyleyecekken arkadan gelen korna sesi ile aralanan dudaklarını kapatarak derin bir nefes aldı sabırla. Aynalardan arkayı kontrol eden adamın aracı tekrar çalıştırmasını izledi. Diğer araçlara geçit vermeden hızla yola tekrar çıkarken neden bu konuda sessiz kaldığını anlamadı bir an.

Onu, o vaziyette görmesini istemiyor muydu?

Şimdiye kadar iyi şeyler ile uğraşmadığını az çok anlamıştı ama bu denli zor bir hayat beklemiyordu ondan Yazgı. Böylesine kan yükü ile dolup taşan kirli bir hayatın lekelerine bezenmiş bir bedene yıllarca kollarını araladığını bilmiyordu.

Bilmiyordu.

Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Her ne kadar çoğu gece anlatsa da, işinden, hep uzak tutmuştu onu. Konusunun daha açılmadan kapandığı anlar aklına gelirken başını sıkıntıyla iki yana salladı Yazgı.

Sandığından, daha da kötüydü her şey.

Gözlerini karanlık gökyüzüne çevirirken derin bir nefes alarak arasında sıkışıp kaldığı düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı çaresizce.

Saatler önce kollarında olduğu adam, güzeldi.

Ne yaşanmış olursa olsun, dudaklarından ne söz çıkmış olursa olsun, o gayretli bakışların sahibi olan adamı, böyle görmek iyi gelmemişti zihnine Yazgı'nın.

Gözlerini kapatarak kurtulmak istedi. Gözünün önünde canlanan o hallerinden sıyrılmak, başa çıkmak istedi o gördüğü adam ile.

Ofkeliydi.

Çok öfkeli ve tehlikeli bir adamdı.

Bunu biliyordu Yazgı.

Ona ait olan adam, aslında her şeyi ile başka bir dünyaya aitti ve içine çekildiği bu hayatı, istemiyordu Yazgı.

İstemiyordu.

Kalbi susturdu düşüncelerini.

Onu her şeyi ile çoktan ksbullendiğini fısıldayan o sese karşı tepkisiz kaldı ilk kez.

Kabullenmiş miydi onu?

Başını iki yana sallayarak yavaşlayan araç ile bakışları anlık aralandı. Issız bir sokak lambasının altında park edilen araç ile geldikleri yere baktı anlamak için başını kaldırarak. Etrafında hiçbir yer görmezden, birkaç harabe ve eski gecekonduların olduğu evleri gördü gözleri. Tam nereye geldiklerini soracakken bakışlarına denk düştü öylece.

Başını arkaya yaslayışını, mavilerinin düşünceli bir şekilde saçlarına dönmesini izledi.

"Neresi burası?"

Kısık sesi ile ona sorusunu yöneltirken bakışlarını bal gözlerine cevimesini seyretti.
"Benden korktun mu kıvırcık?"

Bir anda sorusunu es geçerek bir başka soru sorarken, bakışları usulca titredi. Kirpikleri ona kaçamak bir bakış atan göz bebekleri üzerinde ansızın kapanıp açıldı. Dudakları kalbinden gelen sözlere karşı koymadan aralandı usulca.
"Korkmadım ama o halin.."

Cümlesinin devamını getiremeyen dudakları yarım kalırken mavilerinin hafifçe yumuşamasını izledi.
"O halim.. Yıllarca olan tek halim bal kuyusu.."

Sesi, yaralı bir insanın son can çekişmesiyle eş değer bir acıyla çıkmıştı dudaklarından.

"Değil.. Benim yıllarca tanıdığım adam o değildi. O adam,-"

Dudakları, kendinden emin bir şekilde devam etti gözlerine yoğun bir şekilde bakan mavilerine tezat.
"Başka biriydi sanki. O kadar farklıydı ki.."

Kendi kendine mırıldanışı saçına dokunan parmak uçları ile kesilirken, saç diplerine eşeleyerek ensesine sarılan büyük eli ile yüzü, yavaşça yüzüne yaklaştı.
"Gerçekten korkmadın mı?"

Korkmuştu..

Ama bunun dışında her şeyi duymak istiyor gibiydi hali..

Kıyamadı Yazgı.

Günler sonra ilk kez dayanmadı bu haline..

Alnına dokunan alnına kendi de tenini yaslarken başını iki yana salladı.
"Korkmadım. Sadece,-"

Dudaklarını yalayarak merakına yenik düştü.
"Sadece bilmeye hakkım var. Niye öyle biri olduğunu, neden böyle bir hayatının olduğunu.."

Derin bir nefesin ıslak dudaklarına vuruşunu hissederken ensesindeki elin kayarak yanağını kavramasını hissetti.
"Yıllarca sana anlatmadığım neyim kaldı Alın Yazısı?"

Gelen soru ile bakışları aralanarak kapalı gözlerine döndü Yazgı'nın. Sorusu ile düşünürken kendi sorusuna yine kendi kısık sesi ile cevap vermesini dinledi öylece.
"Hiçbir şeyim kalmadı ama bu mesele senin bile bilmemen gereken bir konu. O yüzden sadece görmezden gel o gördüğün adamı ve,-"

Dudaklarının hafif baskısını hiç beklemediği anda alt dudağının üzerinde hissetti. Öpüşündeki naziklik ile gözleri tekrar kapanırken sözlerinin devamı yine her şeyi örtbas etmeye yetmişti zihninde.

Ona olan güveni, elinde olmadan gelişiyordu ve bunu çoğu zaman durdurmak istemiyordu Yazgı.

"O adamı bir daha asla görmeyeceksin bal kuyusu,-"

Usul bir öpücük bu sefer de üst dudağına konup geri çekildi.

İçi, titremişti yine sevdiği adama bürünen hâli karşısında..

"Senin alıştığın adam, yine hep yanında, yakınında olacak.. Sana söz veriyorum.."

Alıştığı adam..

Alıştığı adam, ilk kez söz vermişti ona..

****
-7100-

🤧 Çok geç kaldığımı biliyorum ve bir söz verdiğimi de biliyorum. İkinci bölümü üç gün değil de iki haftaya yayalım olur mu?

Biraz fazla hasta oldum ve telefona baktıkça gözlerim yerinden çıkacakmış gibi zonkluyor..

Umarım beğenirsiniz.

:')

Sınır koymak istedim ama sınırı siz koyun bu sefer. Ne kadar vote ve yorum hakediyor bir sonraki bölüm için siz karar verin.

🫀

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top