11. BÖLÜM | SARSINTI


"Unutmak, kolay mıydı?"

Yazgı Ş.

_________________________
-Bölüm Müziği-

Seni severdim(slowed)
Billie Eilishe- Bored( slowed)
-Tavsiye edilir..-

__________________________

-11. BÖLÜM-

***
-3 YIL ÖNCE-

(7 Mayıs 2019)

***



Zaman..

Ağırdı.

Akan her bir saniyenin ömründen binlerce güne bedel olması, buna rağmen bir çırpıda akıp gitmesini izlemek öyle farklı bir histi ki, sadece düşünmek bile yoruyordu zihninin yorgun odalarını. Kapısı sonsuza kadar kilitli olan o gizli odalara sığdırdığı her günün ardından gecenin koyusu üzerine çökmüş, bütün karanlığı ile zindan etmişti kalan birkaç köşesini.

Zindan edilen, sadece zihni miydi?

Kendi hayatı, bir zindana mahkum edilmemiş miydi zaten?

Bakışları uzunca aynada dolandı dalgınca. Kuru saçlarının bukleleri uzadıkça kabarıyor, kabardıkca rengi biraz da açılıyordu sanki. Bala çalan gözlerini her kırptığında aralarından dökülen sancılar bedenine değiyor, değen her noktasını tekrar başa sarıp yangın yerine çeviriyordu aylardır.

Dökülen her yaradan ayrı sancı, her kabuktan ayrı sızı hissediyordu.

Dudakları düz bir şekilde birbirine tutunurken, sessiz yutkunuşunu hissetti damarlarında. Bakışları titreyerek, son aylarda tek mutlu olduğu insanın hediyesinde dolandı.

İnci kolyesi..

Burda onun için görevli olan bir kadının doğum gününde aldığı bir hediyeydi. Üzerinde olan melek figürünün kanatlarında gezinen bakışları, dudaklarının üzerine serilen gülümseme ile daha çok incelerken elleri usulca dokundu kolyesinin naif dokusuna.

Leyla ablası o kadar iyi bir kadındı ki, bütün dolabını dolduracak kadar çok kıyafet almış, bütün ihtiyaçlarını eksiksiz hep getirmişti.

Kalbinde doğan minnetle daha çok gülümserken yeni taradığı hafif uzun saçlarını omuzlarından geriye atarak çıplak boynunu ortaya çıkardı. Havlusunun çözülen ilmeği umrunda olmazken üzerinden düşmesine izin vererek, aynadan arkasında gördüğü yeni düzene baktı.

Odası, doğum gününden sonra düzenlenmişti.

Yenilenen perde ve yatak örtüleri, eski koltuk yerine sade ve şık bir beyaz koltuk gelmişti. Dolabının eskisi gitmiş, yerine beyaz, güzel ve küçük bir dolap gelmişti. Banyosunun beyaz mermerleri gözüne çarparken neden olduğunu bilecek kadar farkındaydı her şeyin.

Serhad HAŞİMOĞLU..

İsminin bir anda yüreğinde yarattığı sarsıntı ile bakışlarını kaçırarak tekrar aynaya döndü. Kendi bakışlarında büyüyen göz bebekleri ile titreyen kirpiklerinin ahengi ile derin bir nefes alarak gözlerini kapattı unutmak, yok saymak ister gibi.

Bu sarsıntıyı, sevmiyordu.

Kollarında uyuduğu her gece derin nefeslerinin boynundan günden güne kokusunu eksiltmesini, ona kurduğu bu düzenin kırıcı hissine rağmen kanatlarının kuvvetine kapılacak kadar çok kör olmaya başlamasını sevmiyordu.

Sevmiyordu, değil mi?

Titreyen dudaklarına eşlik eden sızı, göz pınarlarından gelirken, her gece kollarında ayrı hissettiği huzur ile düşünceleri toz bulutu gibi dağıldı zihninden.

Çıplak bedeni naif bir esintiyle ürperirken soluğunu acıyla bıraktı.

Öyle katı bir adamdı ki, yanında hissettiği gerginlik çok fazlaydı ama buna rağmen her dokunuşunda peydah olan uysallık ile rahatlamadan edemiyordu sanki.

Son kez kendine bir bakış atarken suyunu doldurduğu küvete yürüdü usul adımlarla. Kendini iyi hissettiği, belki de yeni yeni keşfettiği bu huzur ile yavaşça girdi küvete. Sıcak su yazın sıcaklığına rağmen bir kat daha fazla tenini yakarken rahatlama hissi ile tamamen oturdu suya. Omuzları köpüğün dışında kalırken, omuzlarının biraz altında biten kıvırcık saçları, uçları ıslanacak kadar dokunmuştu suya.

Gözlerini kapatarak dizlerine sarıldı. Başı geriye düşerken ağırlaşan saçlarının dingin hissi ile saçlarını tamamen ıslatmak için başını tamamen yatırdı arkaya. Ağırlaşan tüm başı ile yorgunca kaldırdı başını. Gözleri aralanarak önce köpük aralarından görünen diz kapaklarına, ardından göğüslerinin dolgun kısımlarına yer edinen köpüklerde dolandı. Başını, görünen diz kapaklarına yaslarken öylece köpükleri izledi. Parmak uçları köpükleri karıştırırken başka ne yapacağını düşündü bu odada.

Ne yapabilirdi?

Ne yapılırdı ki?

Dalgın bakışları köpükle usul usul oynayan parmak uçlarında dolanırken kalbinin rahatlayışını, zihninin biraz olsun arındığını hissetti. Çıplak bedeninin tedirgin edici gerçekliği ile köpüğü biraz daha göğüslerinin yukarısına iterken kendince gizlendi herkesten.

Her şeyden.

Ondan..

İstiyor muydu bunu?

Aylardır onu sadece öpen, bütün kuvvetiyle sarılarak uyuyan adamdan gizlenmek, içinden geliyor muydu?

Kabul edemediği, etmekten aylardır kaçtığı gerçekler bedeninde yine hüküm sürerken, başını öne eğerek soluklandı öylece.

Ondan kaçmak, istemiyordu.

Gururunu çoktan hiçe sayan kalbinin her vuruşu kaburgasına çarparken kendine engel olamadığı her dakika daha çok ağrıyordu zihni.

Düşünceleri, onun hakkında öyle düşünen bir adam için, iyi değildi.

Olmamalıydı.

Bir anda kapı sesi duymasıyla yerinden sıçrarken tüm düşüncelerinden kurtularak bakışları hızla banyo kapısına döndü anlamayarak. Odanın kapısından geldiğini anlaması ile telaşla yerinden ayaklanırken, hızla çıktı küvetten. Vurulmaya devam eden kapı ile aceleyle yere bıraktığı havlusunu köpüklü bedenine sararak kaymamak için dikkatli adımlarla banyo kapısına ilerledi.
"Sana başından ayrılma dedim!"

Bir anda öfkeyle bağırmasıyla şaşkınca dudakları aralanırken bakışları öylece kapıya döndü.
"Zaten ayrılmamıştım efendim. Yalnız kalmak istediğini söylediği için, bende akşam yemeğini hazırlamaya, aşağı inmiştim sadece."

Korkudan kısık çıkan kadın sesi Leyla ablasına ait olurken sinirle kapıya ilerledi. Bir anda kapının kilidini açarken havaya kalkan yumruk öylece kaldı. Leyla ablası çıplak bedenini görmesiyle anında başını önüne eğerken, karşısındaki adamın bakışları öylece kalakaldı köpüklü bedeninde bir anda.
"Niye kızıyorsun kadıncağıza? Duş alıyordum sadece!"

Hırçın sesini duymasıyla mavileri bir anda yüzünü bulurken çevik bir hareketle belinden tutup içeri itti küçük bedenini.
"Sana yüz kere dedim, 101. kez yine diyorum kıvırcık. Bu odaya zaten benden başkası giremez, her geldiğimde su kapının kilitli oluşu sadece beni zıvanadan çıkarıyor!"

Sertce çarptığı kapı ile bakışları dağılmış bedenini bulurken daha dün gece gördüğü adamdan eser kalmamıştı. Hali, kalbinde garip bir merak uyandırırken kanlı gözlerine baktı usulca.
"Niye geldin, ne oldu?"

Sorusuyla bakışları tekrar gözlerine çıkarken, mavilerinin yine o dalgasıyla kıyılarına vuracağını anladı Yazgı.
"Gelemez miyim?"

Üzerine yürüyerek adımları bedenine yaklaşırken, sorusuyla bakışlarını kaçırdı havlusunu tutarak.

"Daha sabah gittin?"

Bakışları usulca saate kaydı.

19:00.

"Birkaç saat önce bile gitmiş olsaydım, ilk bulduğum fırsatta yine gelecektim Yazgı!"

Sesinden akan ton ile bakışları mavilerine tutundu. Garip bir hisle mavileri yüzünde dolanırken dikkatini bir anda ıslak bedenine çevirdi öylece.

Ne zamandır utanmıyordu ondan?

Karşısında havlu ile duracak kadar ne ara bu duruma gelmişti? Haline acıyarak bakan ruhunun gizli isyanı ile adımları dolaba ilerledi hızla.
"Giyinip geliyorum."

Kısık sesiyle konuşurken dolaba ilerleyip kapağını açtı. Bir sürü olan elbiselerinin arasından bir iç çamaşır takımı aldı. Ardından elbise alacakken ansızın önünde kapanan dolap kapağı ile eş zamanlı beline doladığı koluyla ayakları yerden kesildi Yazgı'nın. Şaşkınca dudaklarından bir çığlık kaçarken kayan havlusunu tuttu telaşla.
"Ne yapıyorsun?"

Banyoya girmesiyle şokla nefesini tutarken havlusuna bastırdığı iç çamaşırlarına dönen bakışlarını hissetmesiyle kapatmaya çalıştı rengini.
"İster giyinip gel yanıma, istersen de çıplak.. Duş alacağız."

Söyledikleriyle belinden çözülen kola bakakalırken başını hızla iki yana salladı.
"Ne saçmalıyorsun? Asla!"

Mavilerinin kayan havlusunun ilmeğinden belli olan dolgun göğüslerine bakışını gördü.
"Giyin."

Keskin sesi ile gömleğini çıkarmasını izledi anlamayarak.

Durgundu.

Kararsızca bakışları koca bedeninde dolanırken ne yapacağını bilemeyerek iç çamaşırlarına baktı.
"Hadi, Alın Yazısı.."

Çözdüğü kemerini de bir köşeye atarken düğmesini çözdüğü pantolonuna baktı. Garip bir hisle bakışlarını çekmezken sıyrılan pantolonunun ardından görünen siyah boxerına baktı. Kirpikleri utançla titrerken kendine engel olamadan çekti bakışlarını bedeninden. Çıkaracağını düşündüğü iç çamaşırı bedeninde kalırken saniyeler önce kendi bedeni için hazırladığı küvete girdi usulca.
"Hala bekliyorum kıvırcık!"

Sesiyle birlikte şaşkınca yaptığı harekete baktı.

Tamamen, soyunmamıştı.

Ondan beklemediği bu hareketin garipliği ile havlusunu sabitleyerek iç çamaşırını giydi. Aceleyle aldığı çamaşırın rengine lanet ederken kırmızı kumaş parçasını bacaklarından çevirdi. Giyerek havlusunun üzerinden straplez sütyenini giydi.

Düz çizgisinden taşan göğüslerine baktı..

Gözlerini kapatarak havluyu sıyırdı bedeninden. Çıplak tenine çarpan ürperti ile suya gömülü, bakışları kapalı adama baktı tuhafca. Adımları ayak ucunu bulurken bir anda bileğinden tutulup üzerine çekilmesiyle çığlık atarak suya düştü. Altında olan bedeni düşmesiyle birlikte daha çok suya gömülürken, beline sarılarak bedenini sabitlemesiyle nefes alma ihtiyacı ile yüzüne sıçrayan su damlalarını sildi.

Bakışlarını mavilerine çevirerek ne yapmaya çalıştığını anlamak isterken bir anda odak noktasının kolyesi olduğunu gördü.
"Yine boynunda.."

Bu adamın, kolyesi ile derdi neydi?

"Evet, ne var bunda?"

Hırçın sesi, kendinden ödün vermeden yine dudaklarına yansırken mavilerinin dudaklarına, ardından bal koyusu gözlerine dönmesini izledi.
"Bir şey yok, sadece,-"

Yamuk gülüşü, önce sol yanağını, ardından kalbini kapladı usulca Yazgı'nın..

"İki melek, aynı anda gözümü kamaştırıyor."

Alaylı sesiyle bir süre ne demek istediğini anlamaya çalışırken, kavradığı iltifat ile bakışlarını kaçırarak kaslı omuzlarına baktı. Bakışlarının kopmasıyla belinde dolanan ellerine dikkat kesildi. Belinin kavisini kaplayan avuçları ile iç çamaşırının çizgisinde dolanan parmak uçlarını hissetti.

Sessizlik hakim olan saniyeler ile niye sustuğuna baktı. Gözlerini kapatarak arkaya yaslanmasını, derin nefesler ile sadece bedeninde gezinen parmaklarının hareketini izledi. Kavisinden ayrılarak kalça kıvrımında olan gamzelerinde dolanan parmak uçlarını dinledi öylece.
"Bir şey mi oldu?"

Kısık sesine karışan merak ile neden bu kadar sakin olduğunu anlamaya çalışırken bakışları kaçamak bir bakış attı dolgun ama kuru dudaklarına.
"Çok şey oldu!"

Sesi, bir anda sinirli çıkarken anlamayarak baktı aralanan mavi gözlerine.
"Ne oldu ki?"

Sorusu ile birlikte mavileri dudaklarında bir tur atarken, tekrar gözlerine kilitlenmesini izledi garipçe.
"Zihnimdeki her kiri yok edecek kadar güçlüsün ama bu sefer yetmedi gücün."

Garip konuşmasıyla şaşkınca baktı. Tuhaf hali kalbine batarken elleri usulca omzularına dokundu.
"Neyin var?"

Telaşlı sesi ile onu ilk kez böyle görmenin acısı ile kucağında kayarak yüzüne yaklaştı. Mavileri yüzünün her noktasını ayrı incelerken, sanki bir şeyi daha fazla görmeye katlanamıyormuş gibi gözlerini çekmesini izledi öylece.
"Anlamayacağın meseleler, boşver!"

Kafasını geriye atarak yüzünden uzaklaşırken ensesinden tutarak kaldırdı başını bir anda. Hareketiyle birlikte belindeki parmakları, kavisine batarken gerilen bedenini hissetti ama bu farklı bir zorluktu.

Onu, hissetmiyordu bile.

Etkilenmeyen haline hayretle baktı Yazgı.

Bu denli kafasını meşgul eden şeyi deli gibi merak etti.
"Anlat bana, ne oldu?"

Garip bir dalga, mavilerini ört bas edecek kadar yoğunlaşırken dikkatle inceledi mavilerini.
"Aşiret toplantısı vardı bugün. Hoşuma gitmeyecek şeylerden bahsedildi, hepsi bu!"

Ketum sesine karışan öfkenin tohumu, farklıydı.

"Eee? Neymiş o şeyler?"

Bakışı, tutuklu kaldı bir anda bal gözlerinde.

Cevap vermeyen haline anlamayarak bakarken mavilerinde baş kaldıran çok farklı bir his gördü ilk kez.

Kararsızlık..

Anlamayarak o ifadenin doğurduğu hissi incelerken kalbinde öylece daldı mavilerine.

Bir anda belinden sıkıca tutarak yükselmesine neden olurken, aynı hızla heybetli bedeni doğrularak dudaklarına ansızın yapıştı. Şaşkınca soluğunu iki dudağının arasına öylece bırakırken öylece kaldı bir süre.. Sert hamlesi ile ne yapacağını bilemezken, elleri tüm gardını indirerek, usulca ensesine dokundu gözlerini kapatırken.

Zaptedemediği bir kuvvetle belini sıkan kolların baskınlığı ile kucağına yerleşirken ince kolları, ona eşlik etmek istercesine dolandı omuzlarına.

Öpüşü, hala aynı sertlik ile dudaklarına sahip olurken neyin sinirini aldığını, ya da neyi düşünmemeye çalıştığını bilemedi Yazgı. Anlık yavaşlayan öpüşü, daha da nazik bir hal alırken derin bir soluğun burnundan verilişini, üst dudağına çarpmasına neden olacak kadar ağır olmasını izledi. Omuzlarında dolanan elleri sakallı yanaklarına ulaşırken, karşılaştığı tutum ile avuçlarının arasında gerilen çenesini hissetti yine, yeniden..
"İzin verme bana.-"

Dudakları alt dudağından koparak çenesine ilerlerken sanki kendini durduramıyor, dokundukça daha fazlasını arzu eden kendine engel olamıyor gibiydi hareketleri.
"Sana dokundukça, daha da çığrından çıkmasına izin verme bu işin!"

Bu iş..

Sesi, öfkeli ama buna nazaran kısıktı.

Kalın elleri kuvvetle kalçalarına ilerlerken artık hissettiği sert teni, kadınlığını kaplayan ince kumaşa rağmen kendini öylece belli etti..

Bekledi Yazgı.

Aylar sonra ilk kez onu hissetmenin yaratacağı korkuyu, utancı, anıların zihnine yaşatacağı işkenceleri bekledi.

Sadece bekledi yine ona deli gibi dokunan adamı istemeyen kadının o düşüncelerini.

Kalbinin acı ile kasılışı tüm gururunu yok ederken gözleri, kabullenmişlik ile kapandı bal gözlerinin üzerine.

Beklemek, boşaydı.

Elleri, tüm her şeyi ardında bırakarak usulca yanaklarında, dikenli sakallarının sert dokusunda dolanırken çenesinden kopan dudaklarının yanaklarına, aynı hızla kalçalarından kopan parmakların ise üst baldırlarına ilerlemesini hissetti.

Bir anda kendine engel olamayarak kalçalarını kucağında hareket ettirmesi ile parmakları sıkıca tutundu beline. Sıkıca bastırıldığı sert teni kendini tamamen artık belli ederken, durmaya çalışan hallerine anlamayarak baktı farklı bir hazla rengi daha cok açılan gözleri. Belinden kuvvet uygulayarak kalçasının hareketini kesti bir anda.
"Sen izin verdikçe, ben durmayacağım kıvırcık,-"

Bir anda kopçasına giden elleri ile nefesini tuttu Yazgı.

"Sen istedikçe, ben seni, senden daha fazla isteyeceğim.-"

Çözülen kopça ve çıplaklığını saklayan köpükler ile öylece bedeni üzerinde kalırken gözlerini aralamadı Yazgı.

İlk kez..

Aylar sonra ilk kez..

Boynuna sokulan başını hissetti. Kokusunu öyle derin soludu ki, tenine çarpan her kıvılcımın yerine alevlere bırakışını hissetti. Dudakları önce kolyesinin zincirinde, ardından yanağının çizgisinde dolamasını izledi bakışları aralanarak.
"Susma!"

Susma Yazgı..

Kalbi sessiz kalması için çığlık atarken, zihninin kirli odalarına sakladığı anıları öylece kapılarını zorlamaya başladı. Kendi ile girdiği savaş, bir anda bedenini kaldıran eller tarafından son bulurken şaşkınca baktı mavilerine. Gerilen yüzü ile bakışlarını dolgun göğüslerinde hissetti. Belinde hareket eden elleri, gördüğü görüntü karşısında duraksarken, aylar sonra onunla böyle olmanın verdiği utanç ile kolu usulca kapandı köpüklü göğüslerine.

Hareketi ile mavileri yüzünü bulurken bakışlarını kaçırarak kalkmaya yeltendi tüm utancı ile.

Bunu yaptığına, bu kadar ileri gittiğine inanamadı.

Bu denli mi, kapılmıştı ona?

Kucağından kalkarken görünecek olan iç çamaşırı umrunda olmadı. Hızla küvetten çıkacakken bir anda tekrar çekilmesiyle kolu çekildi göğüslerinden. Saçları yüzüne gelirken yine üzerine düşmesiyle bu sefer daha yukarı denk geldi bedeni. Kalçalarının dolgunluklarında hissettiği sert karın kasları ile yan bir şekilde uzanmasını sağladı üzerine.
"İstedin..-"

Derin bir nefes almasıyla bakışları daha çok kaçtı ondan..

İstemişti.

İsteyecekti de.

"Durmasaydım, belki ikinci kez pişman olacaktın!"

Sert sesiyle bir anda bakışları aralandı. Görüş açısında olan gergin boynu ile öylece izledi teninde dalgalanan damarın hareketini.
"Olmayacaktım.."

Sesi, soluğunu kesecek kadar keskindi Yazgı'nın.

Olmayacaktı.

İleri gitmiş olsaydı, isteyerek karşılık verecek kadar kendindeydi, biliyordu.

"Olurdun kıvırcık.. Seninle yeniden birlikte olsaydık, saniyeler sonra kendini sorgulayacaktın ve pişmanlıkla bakacaktın bana. Ardından mecbur olduğunu düşünerek kendini avutacaktın ve bakışların en sonunda beni yine pişman edecekti!"

Yine..

Hırçınca doğruldu yerinde.
"Madem pişmansın,-"

Hırsla itti kaslı göğsünü doğrularak.
"O zaman parmağının ucunu bile sürme bana."

Sinirle kalkmaya çalışmasıyla hareketleri engellenirken anlamayarak yüzüne döndü öfkeli gözleri. Kaşlarının sorguyla hareketlendiğini gördü.
"İstedin mi gerçekten?"

Bir anda sormasıyla tüm utanç yanaklarına toplanırken, gelen tüm cesaretinin gitmesiyle burnundan sinirle nefeslendi.
"Şimdi, istemiyorum!"

Tekrar kalkmaya çalışmasıyla su her yere sıçrarken bir anda üzerine çıkan bedenle suya gömüldü. Hızla su yüzeyine çıkan bedeni nefes almaya çalışırken şaşkınca üzerinde, ona farklı bana adama bakakaldı.
"Delirdin mi sen, boğuluyordum az daha?"

Öfkeyle bağırırken omzuna tüm sinirle yumruk attı.
"Söyle, istiyor muydun az önce?"

Hala aynı yerde bozuk plak gibi kalmasıyla sabırla nefes aldı. Bakışları hırçınca mavilerinde dolanırken kaçmak için itti bedenini.
"Bırak beni?"

"Olmaz diyordum ama, oluyormuş.-"

Bir an onu istiyor olmasından bahsettiğini düşündü. Bakışlarını görmesiyle derince baktı dudaklarına.
"Bugünü, bana kelimesine kadar unutturmuş olman,-"

Bakışları usulca gerdanında dolandı.
"Böyle, bir anda tüm duvarların aramızdan yok etmen,-"

Nefesi, çarptı dudaklarına.

"Olmaz dedikçe olduruyorsun her şeyi, bal kuyusu.."

Bal kuyusu..

Kalbi, dudaklarından dökülen her söz ile birlikte daha çok titredi avuçları arasında.

Dingin sesi dudaklarından dökülürken, tıpkı onun gibi bakışları dudaklarına döndü usulca. İkisininde yoğun bakışları kendi tenleri üzerinde durdurulamaz bir hal alırken bir anda yavaşça dudaklarını öpmesiyle, durdu Yazgı.

Öyle yumuşak, öyle nazikti ki hareketi, tepki bile veremedi.

Dudakları birbirine öylece dolanırken usul öpücüğü dudaklarının her noktasına ayrı değdi saniyeler içinde.. Alt dudağının dolgunluğunda dolanan dilini hissetmesiyle gözleri kapanırken belinden kaldırarak daha çok yüzüne yasladı dudaklarını.

Bütün cesareti ile dudaklarını aralarken bir anda bedenini çekerek kucağına oturmasına neden oldu. Bacakları, kalçalarının altından ileri uzanırken, küvetin tam ortasında, kendi bacakları beline dolanmış bir şekilde öpüşmeye devam ettiler öylece. Kucağında olmasıyla başı ingin kalırken kıvırcık saçlarının arasından geçen parmakları kuvvetle başını onun seviyesine, aşağı çekti. Yavaşça bastırdı dudaklarını kendi dudaklarına usulca.

Dokunuş, son bulmadı.

İnce parmak uçları uysalca boynuna dolandı Yazgı'nın. Damarının o keskin darbesini kılcal damarlarının üzerinde hafifçe hissederken dudakları, hız kazanarak daha çok karıştı birbirine. Saniyeler sonra aralanan bal gözleri hızla mavilerini görme ümidi ile ona dönerken kapalı göz kapaklarının üzerini süsleyen siyah, özenle dizili kirpiklerini gördü.

Titriyordu.

Kirpiklerinin hareketi öylece ruhuna kapı aralarken parmakları usulca yanaklarına, ardından göz kapaklarına ulaştı.

Öpüşü, usulca yavaşladı ama durmadı..

Durmuyordu.

Nefesini burnundan her verdiğinde içine çektiği soluklarını, aynı hızla vermeden tutuyordu sanki içinde. Bir süre izlediği yüz ifadesinin ardından alt dudağını farklı bir hazla emerek serbest bıraktı.

Başı geriye düşük halde kalırken gözleri hala kapalı, dudaklarının ıslaklığı hala yerini belli edercesine parlıyordu teninde. Titreyen kirpiklerinin hazla aralanışını izledi. Onun aksine mavileri kolyesine dönerken, derin bir nefes almasını, ardından tekrar bal gözlerine bakmasını seyretti tüm cesareti ile.

"Seninle böyle olmak,-"

Dingin mavileri, kıyılarında usulca duruldu.
"Güzel bir doğum günü hediyesi oldu, Alın Yazısı.."

Bir anda duydukları ile şaşkınca baktı gözlerine.
"Doğum günü mü?"

Mavileri, bal gözlerine uzunca baktı..
"Evet."

Aralanan dudakları ile bir süre öylece bakakaldı gözlerine.
"Bugün, doğum günün mü?"

Başını sallayarak arkasına yaslandı aynı zamanda kucağında kendi küçük bedenini de çekerken.
"Neden burdasın ki? Ailen,-"

"İlk kez,-"

Duraksıyordu.

Dudaklarından dökülen her sözün ardından duraksıyor, sanki kendi ruhunu sorguluyordu.

Sözlerini keskin bir tonda keserken anlamayarak baktı mavilerinin koyu dalgasına.
"Doğum günümü kutlama gereksinimi duyuyorum da ondan.."

Sesi, sanki bir şeyi anlamaya çalışıyormuş gibi ama anlamak istemeyen bir hali varmışcasına, belirsizdi. Bu durgunluğu kalbini yakarken usulca dokundu omuz başlarına. Bakışları kaslarına dönerken hafifçe gülerek takıldı ona. Gülüşüne karşı belindeki elleri usulca okşadı tenini.

"Kaç oldun şimdi?"

Göğüslerini kapatma ihtiyacı ile kendini suya gömdü usulca. Köpük artık yavaşça sönerken bakışlarını çekmedi mavilerinden.
"26."

26.

İlk kez yaşını öğreniyordu.

Aralarındaki yaş farkını düşündü yersizce. 6 yaş vardı.

Derin bakışlarını çenesini kaplayan sakallı yanaklarında gezdirdi.
"30'una merdiven dayadığın için orta yaş sendromuna girecek misin?"

Garip bir his, onunla böyle konuşmanın güzelliği ile yayıldı bedenine. Keskin mavileri yüzünde dolanırken, elleri kavisini sıkarak üzerine yatmasını, yüzünü, yüzüne yaklaştırmasını sağladı.
"O kadar da ölmedik kıvırcık."

Sesindeki ciddilik ile gülerken her şeyi ardında, zihninin o gizli köşelerinde bırakarak baktı yüzüne yakın olan yüzüne..

Ondan utanmıyor oluşu garip bir hissi kalbinde yeniden doğururken göğüslerinin dolgunluğunu, göğsüne yasladı usulca.
"Niye, koca adam olmuşsun?"

26, çok da ileri bir yaş değildi, biliyordu ama gözlerinde, bundan hoşlanmayan bir his yakalamıştı ve bunun peşinden gitmek, hoşuna gidiyordu.

Bir anda çenesi gerilirken elleri kuvvetle sarmaladı belini.
"Bir de amca de, kırayım şu ince belini!"

Sinirli sesiyle seslice gülerken saçları usulca önüne döküldü.
"Anladım. Yaşlandığını kabul edememe sendromuna girmişsin sen."

Gülerek söylediği sözlerle bakışları tepkisini ölçmek için yüzüne dönerken yanaklarını incelediğini gördü aynı anda.
"Hoşuna gitti bakıyorum da!"

"Yaşlanman mı?"

Gözlerini, alayla konuşmasıyla kapatırken bir anda iç çamaşırını sıyırdı kalçalarından. Şaşkınca elini tutarken dudakları şokla aralandı.
"Şu muhabbeti kapatacak mısın? Yoksa ben açayım mı her konuyu!"

Tuttuğu ellerinden kurtularak daha da sıyırmasıyla dudaklarını hızla kapattı.
"Tamam, kapattım."

Söyledikleriyle yüzünde dolanan alaylı bakışlarını hissetti. İç çamaşırı tekrar kalçalarına sarılırken bir anda duyduğu kapı sesi ile anlamayarak mavilerine baktı garipçe. Kaşları aynı hızla çatılırken gerilen yüzünü farketti.
"Kim lan bu?"

Bakışları anlamayarak önündeki yüzünü incelerken sinirli bakışlarını görmesiyle omuzlarını hareket ettirdi, bilmiyorum der gibi.

Bir anda altındaki beden kalkmaya çalışırken şaşkınca kenara çekildi göğüslerini tutarak. Hızla kenarda olan havlulardan birini beline bağlarken kendi de banyodan çıkmasıyla hızla çıktı sudan. Kendi de havlulardan birini bedenine sararken merakla ilerledi banyo kapısına.
"Ağam kusura bakma rahatsız ettim ama aşağı gelmen gerekiyor!"

Yabancı bir erkek sesini ile kapı eşiğinde dururken, heybetli bedenine baktı anlamayarak.
"Ne oldu?"

"Hamza Bey geldi ağam, senin burda olduğunu öğrenmiş. Soruyor, nerde diye(!)"

Kaşları anlamayarak çatılırken bir anda sertce kapanan kapı ile yerinden sıçradı korkuyla. Ona dönen adamın mavilerini ele alan kızıllık ile ne olup bittiğini çözemezken derin bir nefesin boğazına takılışını, gözlerini kapatarak bir anda yan taraftaki duvara yumruk atmasıyla ne olduğunu şaşırdı Yazgı kapı ağzında.
"Gizledikce bir delikten sızıyor, siktiğimin soysuzu!"

Şaşkınlıkla aralanan dudakları ile duvara ardı ardına yumruk atmasıyla deliye dönen adama bakakaldı bir anda. Telaşla yanına adımlarken korkuyla yaklaştı bedenine.
"Niye sinirlendin böyle, Hamza kim?"

Bir anda arkasını dönerek kapıya tekme atmasıyla bedeni korkuyla geriye adımladı.
"Ağzına alma şu piçi!"

Bağırarak sinirle tekrar tekme savurmasıyla hızla önüne geçti bedeninin tüm deli cesareti ile.
"Kendine gel, ne oluyor?"

Elleri usulca çıplak göğsüne dokunurken bir anda kapıya savurduğu yumruk tam başının kenarından geçti. Korkuyla nefesini tutarken, dudaklarından kaçan çığlıkla elleri hızla başını korumak için kendine siper etti. Ardı ardına gelen yumruklar tenine dokumasa da, öyle büyük gürültü ile demir kapıya iniyordu ki, şaşkınlıkla tuttu kan damlayan elini.

Nefes nefes yüzüne baktığını gördü mavilerinin. Siyah ıslak tutamları alnına dökülürken korkuyla baktı gözlerine. Gerilen çenesiyle bir anda uzaklaştı bedeninden titrerken.
"O orosbu çocuğunu sikeceğim!"

Öfkeyle banyoya girmesiyle hızla arkasından gitti anlamayarak. Yere attığı pantolonu, havlusunu çıkarttığı bacaklarından geçirirken kemerini de takarak gömleğini giymesini izledi.
"Ne oluyor, söylemeyecek misin?"

"Bu odadan dışarı çıkmayacaksın Yazgı(!).-"

Bir anda öfkeli bakışları yüzünü buldu. Mavilerine öfkeden dolayı oturan kan rengini farketmesiyle sessizce kabullendi her şeyi.
"Anladın mı? İhtiyacın olduğu an birine söyle ama sakın çıkma!"

Öfkeli sesiyle sadece başını sallarken giydiği gömleği ile çoraplarını da giyerek ayakkabılarını geçirdi ayağına. Saçlarını havlusu ile kuruturken geriye yatırarak çıkışa yürüdü.

Kapıyı çarparak çıkıp gitmesiyle öylece odada bir başına kalakalırken şaşkınca baktı kapanan kapıya, giden adamın ardından. Ne olduğunu bir türlü anlamazken Hamza denilen adam için neden bu kadar sinirlendiğini düşündü öylece. Başını hızla iki yana sallayarak dolaba ilerledi üzerindekilerden kurtulmak için. Leyla ablasının aldığı yazlık elbiselerden birini alarak temiz iç çamaşırı giydi üzerine. Ardından dizlerinde olan elbisesini de giyerek ıslak saçlarını havlu ile kuruttu hızla.

Adımları akşam güneşinin vurduğu penceresine ilerlerken bir anda dikkatini çeken yüzlerce araç oldu. Sokağı kaplayan arabaların hepsi siyahken, daha önce böylesine çok araba görmediğinden emindi Yazgı.

Anlamayarak daha dikkatli bakacağı sıra duyduğu silah sesi ile yerinden sıçrarken dudaklarından kaçan şaşkın sese engel olamadı. Tek el ateş sesinin ardından ses gelmezken gözleri şaşkınca dolandı arabalarda.

Neler oluyordu?

Korkuyla nefesini tutarken bir anda takım elbiseli adamların o siyah arabalara ilerleyip bindiğini, hızla sokağın çıkışına ilerledilerini gördü. Merakla kapıya bakarken kendine engel olamadan yürüdü çıkışa.

Kızacağını biliyordu ama buna rağmen kalbini ele geçiren isteğe engel olamadan çıktı odadan Yazgı. Yavaş adımları merdivenleri bulurken usulca indi basamakları. Kesilen müzik sesi ardından gelen sessizlik ile merakla hızlandırdı adımlarını. Basamakların sonunda kalıp ne tarafta olduklarını hesap etmeye çalışırken bir anda duyduğu ses ile öylece kaldı olduğu yerde.

"Orosbu sikmeye geliyor olmam, seni ne ilgilendiriyor Hamza?"

Durdu Yazgı.

"Orosbu mu? Bana pek öyle gelmedi sanki amcaoğlu! Derdin bu olsa, daldan dala atlayacağını biliyoruz, değil mi?"

Kasılan kalbi ile bir anda kalakalırken ardından gelen laubali ses ile bakışları titreyerek mekan girişini buldu.

Bir cevap vermeyen adam ile, saniyeler önce yaşadıkları anlar doldu zihnine.

Aylar sonra ilk kez dokunduğu teni, öylece sızlarken nefesini tutarak sadece bekledi.

Öyle bir kadın olmadığını söylemesini bekledi.

"Bilmediğin ne var Hamza?"

"Çok şey Amcaoğlu! Mesela bugün alınan evlilik kararını nereye kadar erteleyeceksin, ertelemek istemezsen kiminle evleneceksin? Yani pek evlenecek gibi durmuyorsun da?"

Ardından gülüşünü dinlerken öfkeli nefeslerini duydu.
"Bu iş sana geçmeyecek, boşuna kuyruk sallama peşimde!"

"Evleneceksin yani?"

İmalı sesi ile gözünden akan yaşa engel olamadı Yazgı.

Evlenecekti yani, öyle mi?

Dudaklarına sinen acı gülümseme ile öylece eğildi başı.

"Evleneceğim ama şimdi değil."

Evlenecekti..

"Böyle mekanlardaki kadınlar, bağımlılık yapar amcaoğlu, haberin olsun. Fazla bekletme divanı!"

Gözleri, aktı öylece.

Dudaklarını hızla birbirine bastırırken bakışları gelen adım seslerine karışan araba sesleri ile girişe döndü. Merdiven ağzında öylece ruhu sarsılan bedeni, düz bakışlarıyla kilitlendi göreceği yüze.

Buradaki kadınlar..

Burası, neydi?

Kabuk bağlayan yarası usul usul deşilirken ifadesiz bakışları önce görünen ayakkabılarda gezindi. Titreyen bedeni, görüş açısına giren adamın kalakalan hali ile daha çok sarılırken, hızla baktı mavilerine yıkılan tüm her şeyi ile.

Maviler, bu sefer gerçekten buz tutmuştu.

Aralanan dudakları ile bir şey söylemek istedi ona. Güçlü olduğunu gösterecek, yıkılmayacağını ifade edebilecek birkaç kelime sarfetmek istedi ama kelimelerine vurulan kelepçe öyle ağır acıtıyordu ki darağacını, yutkundu sadece.
"Hayırlı olsun."

Konuştu Yazgı.

Dolu gözlerine öylece bakan adamın gözlerinden geçen o hissin yıkıcı hissine kapılmak istemedi bu sefer. Bir anda üzerine adımlayan bedenini farketti. Yanına gelerek koluna dokunmasıyla hızla geri çekildi titreyen bedeni.

Hareketine dönen mavilerinden geçen ağır hissin varlığı ile merdivennin basamağından geriye adım attı. Ardından döndü sırtını usulca.

Odasına çıkardı o.

Demesine, bizzat götürmesine gerek yoktu.

Arkasını dönmesiyle gözünden akan yaşı hızla sildi. Son basamağı çıkıp görüş açısından kaybolmasıyla sırtı hızla yan duvara dayandı aceleyle. Avcu dudaklarına kapanırken, sessiz hıçkırığı hapsoldu tenine acıyla. Gözünden akan her yaş, hıçkırıklarının biriktiği avuçlarında toplanırken, iç çekişlerini durdurmaya çalıştı.

Evlenecekti..

Sızlayan teni acı çekerek kendini daha da zora sokarken bir anda duyduğu ses ile kaldı duvar dibinde titreyen bedeni.
"Abi getirdik Hasan'ı!"

Dolu gözleri bir anda yan tarafından baktı merdiven boşluğuna. Hala aynı şekilde merdiven basamaklarına bakan mavilerinin ağır yenilgisini, belki de daha fazlasını taşıyan gözlerinin hızla kapanarak kabullenmeye çalışma çabasını izledi titreyen kirpikleri arasından.

Kapalı gözlerine eşlik eden başı öylece öne eğilirken yumruk yaptığı ellerini bir anda yan duvara öyle büyük bir kuvvetle vurdu ki, dudaklarına kapalı olan avcu olmasaydı eğer kaçacak olan şaşkınlık nidâsini tutamayacağını biliyordu.

Bir anda kan renginin hakim olduğu elinin sırtı, aynı zamanda arkasında iki adam tarafından tutulan Hasan'a yöneldi. Öfkeyle suratına ardı ardına indirdiği yumrukları öyle büyük bir şaşkınlıkla izledi ki, nefesini tuttuğunu, saniyeler sonra sesini duymasıyla yaşadığı hisle farketti.
"Sana, kimse bilmeyecek dedim ulan ben(!)"

Yumrukları kesilmezken öyle büyük bir öfkeyle saldırmıştı ki Hasan'a, aralanan dudaklarından çekildi avuç içleri duyduklarıyla.
"Bırak adını, varlığını bile bir Allah'ın kulu bilmeyecek dedim Hasan. Şu mekanı sana mezar, ona saray yaptım lan."

Odası..

Elbiseleri..

Eli, usulca kolyesine gitti.

Hepsi, onun muydu?

Başını iki yana salladı hızla. Kabul etmek istemiyordu düşüncelerini sanki. Titreyen dudaklarına damlayan göz yaşları öylece damaklarına tuzlu tadı yayarken duymak istemedi daha fazla.

"Ağam yemin olsun kimse bilmiyor Yazgı Hanım'ı? Nerden öğrendi, nerden sezdi bilmem. Adamların kol geziyor mekanda, kim, nasıl haber uçurdu aklım almıyor?"

Dağılıyordu.

Duydukları, öylece dağıtıyordu yüreğinde ezilen tüm yaralarını..

"Ağam?"

Yabancı bir erkek sesini tekrar duyarken, genç, uzun boylu biri yavaşça yaklaştı Ona.
"Söyle?"

"Birkaç gün önce ayarladığımız eve paket yollamışlar!"

Başının hızla o adama dönmesini, öylece bakakalmasını izledi mavilerinin. Hasan'ın şaşkın gözleri kanlı yüzüne rağmen onlara dönerken, korkuyla yutkunuşununu seyretti öylece.
"Ne demek paket yollamışlar lan? Lan nasıl öğreniyor bu pezevenk?"

"Abi bilmiyorum ama sandığımızdan da tehlikeli bu ayrı ev işi. Emanetine gözüm gibi bakarım ama sen olmadığın zaman, her şeyi yapar bu şerefsiz. Burda kalması,-"

Duymak istemedi.

"Burda kalması daha iyi abi(!)"

****

- ŞİMDİ Kİ ZAMAN-

İyi mi olmuştu?

Aylarca, yıllarca o odada kalması, hangisi için iyi olmuştu?

Yazık etmemiş miydi o odada geçen onca yıllarına?

Ne olursa olsun, sebebi her ne olursa olsun, etmişti. Yıllarına, sevgisine, her geldiğinde hiçbir karşılık beklemeden öylece kollarına girdiği kadına yazık etmişti. Nedenleri, bel bağladığı tüm sebepleri umrunda bile değildi Yazgı'nın.

Giden 3 yılını, unutmayacaktı.

"Isınmadın mı daha?"

Bakışları, sesi ile birlikte sobadan çekilirken üzerine oturduğu oduna biraz daha yerleşti.
"Isınmadım!"

Kısık ama sinirli sesi dudaklarından çıkarken yanına yatmaktansa sobanın başında bir odunun üzerinde oturmayı tercih etti dakikalardır.

Sessiz kaldı.

Sabah olan o anlardan sonra ikisinin de üzerine bir durgunluk çökmüştü ansızın. O, o alaylı hallerinin gizlediği gerçek yüzünü günyüzüne çıkarırken, yanından kalkmasına da, saatlerce sobanın başında oturmasına da bir şey dememişti.

Derin bir nefes alarak ellerini biraz daha uzattı sobaya. İnce parmakları soluk rengine ev sahipliği yaparken sessizce bekledi yerinde. Bir anda dışardan gelen ses ile bakışları cama yönelirken hızla camın oraya ilerledi kalkarak. Aynı hızla kolundan tutulmasıyla bal gözleri mavilere denk gelirken ne olduğuna baktı anlamayarak.
"Yaklaşma cama!"

Bedenini arkaya çekerek tahtaların kenarından dışarı bakmasını izledi garipçe. Arkasından ilerlerken adımları sessizdi.
"Kim?"

Bakışlarını camdan çekerek gözlerine çevirmesini izledi.
"Gidiyoruz."

Çıplak bedenine güçlükle geçirdiği kazağı ve vazgeçemediği silahını tekrar beline koyarken tahta kapıya ilerleyerek açmasıyla arkasından kendisi de ilerledi hızla.
"Abi iyi misiniz?"

Mahmut'un telaşlı sesini duymasıyla gözlerini devirirken kollarını önünde bağlayarak indi basamakları onları beklemeden.
"Yol ne durumda?"

"Abi biz araçtaki çipten seni bulduk ama yol fena kaymış. Kepçe gece boyu çalıştı, anca açabildi yolu şimdi. Yine kayma ihtimaline karşı biz şehir yoluna çıkana kadar bekletiyoruz aleti."

Saygılı sesiyle derin bir nefes alırken bakışlarını tek araca çevirdi dikkatle.

Hayret, dedi içinden.

Nasıl birkaç tane arabayla gelebilmişlerdi?

Binmesi gerektiği aracı bilmediği için beklerken bir anda dün geldikleri araçtan farklı bir aracın kilidi açıldı. Bir anda omzunu üzerinde bakmak ihtiyacı ile geriye dönerken, mavilerinin o aracı işaret ettiğini gördü. Kasılan yüzüne rağmen el mecbur adımları o aracı bulurken çamurlu zeminde dikkatle yürüyerek bindi aracın ön koltuğuna.

Görüş açısına gören iki adam ile ikisinin de gözünün bindikleri araçta olduğunu farketmesiyle bakışları dikkatle kısıldı ifadelerini incelemek için. Ardından harekete geçmelerini, Mahmut'un arka camı kırık, dün ki araca bindiğini, yanındaki yabaninin de kendi bindiği araca ilerlediğini gördü.

Bakışları hızla bedenini süzerken siyah kotunun belindeki kemere takılı başka silah daha farketti. İki silahı kemerine nasıl sabitlediğini anlamazken bu kadar berbat bir hayatını yeni yeni görüyor olmak, ondan kaçma isteğini gün geçtikçe daha da kamçılıyordu sanki.

Biner binmez çalıştırdığı aracı ile yola çıkarken hızla klimayı açtığını farketti.
"Üşüyor musun daha?"

Cevap vermeden çamurlu yola bakarken sessizliği ile sessiz kalmayı seçerek hızla takip etti önde ilerleyen aracı. Dakikalar sonra görünen asfalt ile derin bir nefes alırken bir anda gaza basmasıyla Mahmut'un bindiği aracın yanından geçerek hızını kesmeden ilerlemesini izledi yan gözlerle.
"Acelen ne, tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsun?"

Kendinden beklenmeyecek sözler dudaklarından dökülürken, direksiyonu kavrayan sağlam koluna baktı dikkatle. Yaralı kolu vites başlığında dururken bakışlarını düz bir şekilde saniyeler ara ile bedenine çevirdi.
"Başka bir nedeni olamaz mı?"

Sert sesi ile kaşları çatılırken anlamayarak baktı yüz ifadesine.
"Ne olabilir ki?"

Merakına yenik düşerek sorduğu soruya yan bir bakış atmasını izledi.
"Hızı, seviyorum. Nedeni bu!"

Katı sesi ile bir anda ne olduğuna baktı dikkatle. Dakikalar içinde değişen tavrına anlam veremeyen fazla uğraşmak istemediği için önüne döndü yavaşça. Orman yolunun bittiğini, tek tük görünen müstakil evlerden anlarken gittikçe işlek mekanların olduğu yerlere geldiklerini gördü.

Bir anda duran araba ile şaşkınca tutunurken niye durduğuna bakmak için başını çevirdi hızla.
"İnme arabadan!"

Anlamayarak bakışları aynadan arkalarında dizili araçlara baktı. Adamlar tek tek çıkarak bulunduğu aracın etrafına set şeklinde dizilirlerken onun nereye gittiğine baktı aceleyle. Tüm heybeti, öfkesiyle daha da kabarırken bir anda önünde durduğu bir mekanın kapısından girdi.

Merakla kapıya yöneleceği sıra bakışları bir anda Mahmut ile kesişti. Tam kapısının dibinde, elleri önünde saygıyla bekliyordu. Kapıya yönelen ellerine bakan gözlerini görmesiyle telaşla çekti ellerini kapının kolundan. Bakışlarını utanarak kaçırırken, yakalamanın verdiği hisle başını diğer tarafa çevirdi.

Dakikalar sonra mekanın kapısından çıkarken arkasından bir adamın zorla çıkarıldığını gördü. Şaşkınca gerçekleşen olaya bakakalırken birkaç adamın güçlükle bir adamı zaptedmeye çalıştığı gördü. Yaralı kolunun kazağını yukarı sıvarken bir anda o adamın yüzüne sağlam bir yumruk attığını gördü.

Yaralı koluyla.

Dudakları şokla aralanırken umrunda olmayışına, ardından kafasını, o adamın tam burnunun üzerine vurmasıyla aceleyle kapıya asıldı açmak için. Karşılaştığı kuvvet ile kilitli olduğunu anlarken elinde anahtarı sallayan Mahmut'u gördü yine. Cama vurarak sinirle bağırdı.
"Aç şu kapıyı!!"

Elindeki otomatik metalden bir düğmeye basarak camı yarısına kadar açmasını izledi. Gözleri saniyelik yine hala o adamı döven yaralı adamı bulurken tekrar cama eğilerek kendine bakan Mahmut'a döndü bakışları.
"Buyrun efendim?"

"Aç kapıyı!"

"Üzgünüm, sızı duyamıyorum Yazgı Hanım."

Keyifli sesi ile o adamı hala döven ağasına memnuniyetle bakmasını izledi. Bakışındaki keyif ile şokla tekrar artık dövmeyen, sadece bir şeyler söyleyerek yakasına yapışan adamda dolandı.

Kimdi?

Ne yapmıştı bilmiyordu ama dün akşam başlarına gelen olayla ilgili olduğunu biliyordu.

Bir anda yakasını tuttuğu adamı geriye iterken yere düşen adamın üzerine bir kağıt attı.

Not.

Şaşkınca nefesini tutarken dün Mahmut'un söylediği not aklına geldi.

Yengeye selamlar..

Dikkatini, kafasına tekme atmasıyla tamamen bayılan adam çekerken, gözlerinin önünde olan adamın ne kadar acımasızca olduğuna baktı öylece. Nefes nefese araca tekrar yönelen yaralı hali ile yerde baygın olan adamı kavrayan korumalara dikkat kesildi bir anda. Hızla arka araca götürülürken daha ne yapacaklarını düşünmeden edemedi. Hışımla araca binen, hala nefesini düzensiz alan adama baktı garip bir hisle.
"Daha nereye götürüyorlar adamı, yetmedi mi?"

Garip ses tonuna dönen kızgın mavilerini inceledi anlamayarak.
"O selamı sikine sokmakta ciddiydim Yazgı! Tabi kalırsa(!)"

Şaşkınlıkla söylediklerine bakarken sönmeyen öfkesiyle çalıştırdığı aracı hızla tekrar trafiğe soktu. Kemerine sıkıca tutunurken bu denli delirmiş olmasına anlam veremedi.

Bundan sonra hayatında olmayacak bir kız için, fazla uğraşıyordu.

Bakışları dalgınca yola dönerken nereye geldiklerinde baktı dikkatle. Bir mağazanın önünde durmuşlardı. Üzerindeki camurlara, lekelere baktı garip bir hisle.
"İn hadi!"

Sabırsız sesi ile hızla inmesiyle kendi tarafına dolamasını izledi anlamayarak. Kemerini çözerek dediğini yaparken, inmesini beklemesini, ardından kapıyı kapatarak başıyla önünü işaret etti. Hala sinirli tavrıyla önünden mağazaya girerek hızla göz gezdirdi etrafta.

Lükslük akıyordu.

Omzunun üzerinden dışarı da bekleyen onca araca yan bir bakış atarken belinden tutulmasıyla hızla bir reyona ilerletildi zorla.
"Kurtulalım şu üstümüzdekilerden!"

Önünde siyah kazağı hafif çamur ve toz olurken bu sefer itiraz etmedi Yazgı. Hızla kalın bir kazak ve pantolon bakınırken fazla incelemeden gözüne kestirdiği birkaç malzemeyi alarak kabine bakındı. Gördüğü bayan kabini ile adımları orayı bulurken gözleri erkek reyonunda tıpkı onun gibi siyah bir kazakla pantolon alan adamda dolandı.

Bakışlarını çekerek hızla kabine girerek kapısını tam kitleyecekken bir anda baskı yapılmasıyla geriye gitti adımları şaşkınca.
"Ne yapıyorsun?"

Şaşkınca elinde kıyafetlerle kabine giren adama bakarken kapıyı kapatarak kitlemesini, ardından hızla kazağını başından çıkarmasını izledi.
"Üzerimi değiştiriyorum."

Normal ses tonuyla bir anda pantolonunu da çıkarırken hayretle izledi halini.
"Kadınların kabini burası, cinsiyetini mi şaşırdın?"

Sorusuyla birlikte bir anda elinde pantolonu ile kalakalırken mavilerinin ağır bir şekilde gözlerine çıkmasını izledi burnunu havaya dikerek.

Soktuğu laf, acıtmıştı herhalde?

Onu sindirmeye çalışıyordu şu an.

Aklından geçenlere anlık gülme gelirken dudaklarını şekilden şekile sokarak gülmemeye çalıştı.
"Cinsiyetimi bir tek sen gördün aslında! Böyle şüphe etmen biraz yersiz olmadı mı kıvırcık(!)?"

Dedikleriyle çıplak bedeninden bakışlarını çekerek tamamen duvara yaslandı.
"Millet yanlış anlayacak. Giyin, çık hemen!"

Ona laf yetiştirme çabasına bile girmeden direk kovarken bakışları yırtık eteğinde dolandı.
"Sen değiştirmeden çıkacağımı mı zannediyorsun yoksa?"

Saniyeler önce sinirli adamdan eser kalmazken yine o maskesine büründüğü farketti. Gözlerini devirerek elbisesinin arkasında olan fermuarı açtı boynunun üzerinden. Yarısına kadar indirdiği fermuarı bu sefer de belinden aşağı çekecekken bir anda sırtında hissettiği parmaklar ile hızla kaçtı dar kabinin köşesine.
"Yardımına ihtiyacım yok!"

Hırçın bakışları mavilerine dönerken bir anda üzerine yüklenmesiyle bir an bile düşünmeden diz kapağını kaldırarak küçük evlatlarına geçirdi.

Dişlerini acıyla sıkarken, boxerına giden elini gördü.
"Bu iki etti!-"

Sesi kısık, öfkeli çıkarken onu umursamadan baktı dibinde acıyla gerilen yüzüne.
"Üçüncüye darbeyi yiyen ben olmayacağım, bilesin kıvırcık!"

Sesindeki ima ile hızla omzularına iterken çıplak bedeni geriye yaslanarak malum yerinin acısının geçmesini bekledi. Bunun rahatlığı ile elbisesini tamamen çıkardı.
"Bana yaklaşma dedikçe, yaklaşan sensin! Uzak dursan hiçbir şey olmayacak kıymetlilerine!"

Bakışları iç çamaşırı ile kalan bedeninde gezinirken  hala yaslandığı yerden doğrulamamış, üzerini giymeye bile başlamamıştı. Aldığı pantolonu giymek için eğilirken bir anda duyduğu ses ile hızla nefesini tuttu.
"Dolu mu?"

"Evet!"

Aceleyle konuşurken bakışları hızla yamuk bir şekilde gülen yüzüne döndü karşısındaki adamın. Parmağı ile ona sus işareti yaparken bir anda işaret parmağını tutmasıyla çevik bir hareketle sırtı aynaya yapıştı.
"Ne yapıyorsun?"

Sesi fısıltı gibi çıkarken bir anda yan kabine giren kadınla kocaman aralandı gözleri. Bu halinden keyif alan mavilerin yüzünde dolanışı ile çoktan ne yapacağını anlarken başını hızla iki yana salladı.
"Sakın kalkışma!"

Gülüşü yanaklarına daha çok yayılırken tamamen yüzüne yaklaşan yüzü ile hızla itti bedenini. Üzerinden çekilmeyen bedeni ile başını hızla iki yana salladı dudaklarına ulaşmasını önlemek için.

Beklediğinin aksine dudakları dudaklarına konmazken, boynuna sokularak derin bir nefes almasını dinledi hareketleri dururken. Yan tarafta birkaç kadının oldu mu, olmadı mı, muhabbeti dönerken sessiz kalarak boynundan çıkmasını bekledi rezil olmamak için.
"Kıvırcık?"

Kulağının dibinde fısıltısını duyarken kaskatı kesilen tenine dolanan çıplak  bedenini hissetti. Sesindeki duyguları ile göğsü titrerken hızla itmeye çalıştı omuzlarından.
"Çekil, giyineceğim!"

Varla yok arası çıkan sesi ile bir anda kabin memurunun sesini duydu.
"Kabinleri meşgul etmeyelim bayanlar."

Gözlerini kapatırken elleri omuzlarında öylece kaldı.
"Sana bir şey diyeceğim?"

Yine kısık sesini duyarken başını çevirerek bir anda yanağında dolanan bakışlarıyla çakıştı gözleri.
"Ne var?"

Dönen gözlerine derince bakan mavilerinin saliseler içinde renk değiştirmesini yakından incelerken çekemedi bakışlarını.
"Özür dilerim."

Bir anda duyduğu sözler ile anlamayarak baktı mavilerine. Titreyen kirpiklerine odaklanan mavilerin, an be an değişen bakışlarına ev sahipliği yapmasın izledi.
"Ne özrü?"

"Sadece özür dilerim, her şey için.."

Durgun sesi, kabinin sessizliğinde tek fısıltısı olurken yüzünün her noktasına farklı bir his bırakan mavilerine odaklandı.
"Tamam, çekil!"

Daha fazla yakın durdukça darbe aldığı kalbinin duvarları ile son kez çaba gösterdi uzaklaşmaya.
"Tamam yani?"

Sorgu dolu sesiyle tekrar baktı yüzünün tam dibinde olan yüzüne.
"Ne saçmalıyorsun sen ya şimdi? Burda olacak şey mi?"

Kısık sesiyle olabildiğince bağırırken bakışlarının dudaklarına inmesiyle hızla çevirdi başını.
"Bence tam zamanı. Başka türlü durmuyorsun yakınımda?"

Dişlerini öfkeyle sıkarken dudaklarını hızla yaladı. Maviler, dilinin hareketini dikkatle izlerken burnundan öfkeyle bir nefes verdi.
"Hasar, az oldu herhalde?"

Teditvari sesi ile gülerek daha da yaklaştı bedenine. Bir anda tek bacağı, iki bacağını anlayamadığı bir hareketle kıstırırken şaşkınca kalakaldı.
"Üçüncü darbenin sana geleceğini söylemiştim kıvırcık!"

Bir anda elleri sütyeninin askısına giderken gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Aynı anda boynuna gömülen dudakları bir anda tenini dişleri arasına alırken öfkeyle çırpınmaya başlayıp elleriyle hızla vurdu çıplak tenine. Çıkan ses, tıpkı şaplak sesi gibi çıkarken dudakları şokla aralandı.
"Nerden geldi o ses?"

"Bir şey mı oldu? İyi misiniz hanımefendi?"

Kapıya vurulmasıyla dudaklarını dişlerken keyifle yüz ifadesini inceleyen haline baktı sinirle.
"Sinek ısırdı da, onu öldürdüm!"

Kış ayında!

Sabırla bir nefes daha alırken derince yutkundu hala bıkmadan boynunu koklayan adamı itmeye çalışarak.
"Eğer devam edersen,-"

Bir anda başı boynundan çıkarken göz göze geldiği mavilerine baktı.
"Eee?"

Merakla sorduğu soruya bir anda ne diyeceğini bilemezken gözleriyle kabin duvarlarına kaçamak bir bakış attı.
"Seni affetmeyeceğimi söylemiştim!"

Bakışları, konuşan dudaklarında artık zaptedemediği bir hisle dolanırken kolunun birini başının yukarısına, aynaya dayayarak tekrar eski halini aldı dibinde.
"Bende sana dokunmadan duramayacağımı söyleyerek reddetmiştim kıvırcık."

O anlar aklına gelirken düz bir bakış attı yüzüne.
"Öyle diyerek reddetmemiştin!"

Beni affetme, bal kuyusu.

Durgun gözleri mavilerinde dolanırken onunda tıpkı kendi gözleri gibi boşlukta kendine baktığını gördü. Ardından mavileri geri çekilerek elini saçlarından geçirdi.
"Niye şimdi bunu diyerek bütün ânın içinde ettin?"

Bir anda seslice konuşmasıyla şokla eli dudaklarına giderken, dudaklarına kapattığı eline dönen mavilerini gördü.
"Biraz daha sesli konuş istersen!"

Kızgın sesiyle fısıldarken, avcundaki gözleri hızla askıları düşük sütyeninden görünen göğüslerine döndü. Bakışlarını görmesiyle hızla elini dudaklarından çekerken askılarını düzeltti geriye çekilerek. Ona daha fazla bakmadan yere düşen pantolonuna alıp bacaklarından geçirmeye çalıştı aceleyle.

Daha giyemeden elinden çekilmesiyle, kabinde bulunan küçük pufun üzerindeki elbiselerin üzerine atarak, bütün kıyafetlerin üzerine oturdu. Hareketine anlamsızca bakarken öylece kaldı çıplak bir şekilde.
"Giyinmeyelim, boşver."

Sırtını aynaya yaslayarak yerinde daha da yayılırken hayretle izledi halini.
"Sen çıldırdın mı, ne yapıyorsun? Birazdan soracaklar artık niye çıkmadığımı!"

Hayretle fısıldarken bir anda kucağına çekti kolundan tutarak. Amacını anlarken aynaya tutunarak geriye çekti kolunu.
"Bırak kolumu, istemiyorum!"

"Şahsen bende bu daracık kabinde seninle en özel anlarımı yaşamayı istemezdim ama başka türlü olmayacak, el mecbur!"

Kuvvetiyle bir anda kucağına otururken ikisinin de iç çamaşırı olmasına rağmen sanki yokmuş gibi delirten bir hisle bakakaldı mavilerine.
"30'una geldin hala neyin peşindesin?"

Bir anda belinden kavrayan elleri dururken anlamayarak baktı bal gözlerine. Eski anıları aklına gelirken bakışları dik bir şekilde mavilerine kitlendi.
"30'una gelmiş adamların nasıl olduğunu bilmediğinden böyle konuşuyorsun herhalde!"

Burnunu kıvırarak yan bir bakış attı simasına. Aynı anda mekanda çalan müzik ile anlamayarak kabin duvarına bakarken belindeki kollar daha da rahatlayarak bir anda bacağının birine uzandı. Ne yapacağını anlarken bacağını çekmeye çalıştı bütün kuvvetiyle.
"Eğer daha da zorlarsan, sapık olduğunu bağırır, seni rezil ederim!"

Bütün siniriyle elini tutmaya çalışırken inatla bacağını belinin diğer yanına geçirmeye çalıştı o da.
"Evet, sonra da o sapıkla kabinde, çıplak ne yaptığını anlatırsın!"

Bütün çabasına rağmen bacakları ayrılırken bütün kuvvetiyle beline sarılırken başını kaldırarak mavilerini, gözlerine dikti.
"Seninle böyle olmayı özledim kıvırcık..-"

Kavisinde dolanan ellerine gözleri de eklenirken belini, karnını incelemesini izledi karıncalanan bedeniyle.
"Bana sadece birkaç dakika ver."

Anlamayarak baktı bedenini izleyen mavilere.
"Neden?"

Mavileri farklı bir hazla bal gözlerine dönerken bir anda burnu, burnuna sürtündü.
"Öylesine birkaç dakika.. Seninle geçtiği sürece nedene ihtiyacım yok!"

Elleri sıkıca sırtına sarılırken elleri hızla aynaya tutundu kalın omuzlarının üzerinden.
"Hiç yaralı bir adama benzemiyorsun?"

Bakışlarına çarpan kolundaki bez ile dikkatle izledi yarasını.
"Yaralı değilim ki, sen ona yara mı diyorsun?"

Sert sesine karışan alay ile verdiği nefes gerdanına çarparken, belinin kenarında olan iç çamaşırının ince çizgisinden içine giren parmaklarını tuttu hızla. İleri gitmeyen parmakları belini bacaklarının kıvrımında kadar okşarken ellerinin nasırının sert tabakasını hissetti yumuşak teninde.
"Niye tepki vermiyorsun?"

Anlamayarak gözlerine bakan mavilerine çevirdi bakışlarını. Sahte bir gülücük kondu suratına.
"İşimi yapıyorum, daha ne istiyorsun!"

Bir anda etini kıstırırken gözlerini kapatarak başını arkaya, aynaya vurdu sertçe çenesini sıkarak.
"Şu siktiğimin lafını ağzına alma dedikçe inadıma mı konuşuyorsun?"

"Ne düşündüğün umrumda değil!"

Hırçın sesine rağmen kucağından kalkmaya yeltenmezken, bakışlarının ağırlığını tavanda hissetti bu seferde.  Aynı anda başını tekrar kaldırırken anlık bakışları arkasını buldu. Neye baktığını anlamazken omzunun üzerinden geriye baktı Yazgı.

Çıplak sırtı, kalçalarının dolgun hatları kucağında öyle farklı duruyordu ki, kendini belki de ilk kez görmüştü böyle.

Çoğu kez kucağına çıkardı ama hiç kendini başka bir yerden izlememişti ve bu his, kanını kaynatacak kadar farklıydı.
"Fazla,-"

Sözleriyle birlikte bakışları kabinin kapısında olan aynadan onun gözlerini buldu. Çakışan yeryüzü ve gökyüzü o an savaşın ilk sillesini yedi belki de.
"Çok fazla güzelsin, bal kuyusu.."

Kısık sesine karışan o hissin ağırlığını tıpkı kendi bedeninde de hissederken gözbebekleri hazla titredi günler sonra.

Onunla böylesine sınırsız olmayı, özlemişti.

Hipnozdan çıkan bakışları hızla önüne dönerken sırtını yaslandığı aynaya tutunarak kalkmaya çalıştı. Belinden tutarak bir anda sertce kucağına otururken sinirli bakışları hızla mavilerini buldu.
"İstemiyorum, neyini anlamıyorsun?"

"İstiyorsun.."

Maviler, boynunda gezinirken yutkunuşunu izledi.

Gözleri daha da fazla hissettiği erkekliği ile kapandı.

"Ne bekliyorsun şu an, bir şey olacağını falan mı?"

Bakışları boynundan koparken tekrar başını arkaya yaslamasıyla adem elmasının belirgin kemiği serildi önüne.
"Çok şey beklerdim aslında ama şu an hiçbir şey beklemiyorum kıvırcık. Bu hale gelmem normal değil mi sence? Cinsiyetimi sorguluyordun, al sana cinsiyet amına koyayım!"

Öfkeli sesiyle bir anda belinden tutarak kaldırmasıyla şokla baktı haline. Bu hareketini beklemezken gözleri hızla bedenine yeni eklenen haline bakarken kazağı kafasından geçirmesini izledi.
"Ne oldu?"

Sesi keyifli çıkarken öfkeli mavileri yüzüne döndü.
"Bir sik olmadı, olan bana oldu!"

Yüzü buruşurken bakışını çevirerek üzerine oturduğu pantolonunun aldı.
"İğrenç küfürlerini içinden et, duymak istemiyorum!"

Cevap vermeyen haline yan bir bakış atarken pantolonu giymesini izledi. Bu halde nasıl çıkacaktı bilmiyordu ama ne yapacağı umrunda da değildi. Her şeyi giyerken çıkmak üzere olan bedenini hızla tuttu.
"Hemen nereye çıkıyorsun, bekle kontrol edeceğim!"

Kabini yavaşça açarak dışarı çıkmasıyla önce kabinleri kontrol etti. Ardından kadın reyonunu kontrol ederken kimsenin olmamasıyla hemen kabine giderek açtı kapıyı.

Çıkarak hızla kasaya ilerlemesini izledi. Giydiği kıyafetlerin eşlerini alarak onları kasadan geçirirken üzerindeki kıyafetleri ödemeden giydiklerini hatırladı. Onu çıkışta beklerken yanına gelerek çıkışa yürüdüler birlikte.

Geçtikleri bir mağazanın spor ayakkabı da alırken, en sonunda geldikleri yer bir pizzacıydı. Garip ve kaçamak bakışları yanında yürüyen adamı bulurken normal bir masaya geçmesiyle ona ayak uydurarak oturdu tedirgince.

Yıllar sonra ilk kez pizza yiyecekti ve bu, garipti.

Menüye bakan adam ile kendisi de menüyü yavaşça açarken hangisini seçeceğini bilemedi. Bilemediği içinde utanan bakışları menünün üzerinden karşısındaki adamı bulurken, dişlediği dudakları ile bir kez daha baktı menüdeki karışık lezzetlere.
"Neli seviyorsun?"

Bir anda sorusuyla menü elinden kayarken son dakika kendini toparlayarak sakince kapatarak koydu masaya tekrar.
"Sen neli yiyorsun?"

Net çözüm, buydu sanırım.

"Bende ilk kez yiyeceğim. Mantarlı güzel gibi duruyor, zeytinli de güzel. İkisinden de küçük birer porsiyon verelim. Beğenirsen büyük alırız?"

Şaşkınca baktı mavilerine.

"İlk kez mi?"

Mavilerinde dolanan his bir an duraksadı.
"Evet kıvırcık, ben alışveriş de yapmam. İlk kez seninle yaptım ki, hiç iyi olmadı zaten!"

Sonlara doğru sitemli çıkan sesiyle aralandı dudakları öylece.

İlk kez..

"Niye şaşırdın?"

Sorusuyla birlikte bakışlarını kaçırırken omuz silkti.
"Bilmem, garip geldi.."

"Sandığın kadar sosyal bir hayatım yoktur Alın Yazısı.."

Kısık sesine karışan keskinlik ile birlikte elini kaldırarak garsonu çağırmasını izledi öylece. Bedenini saran siyah kazağının arasında parlayan tek şey, mavi gözleriydi sadece. Sipariş vermesini, ardından tekrar bakışlarını ona çevirene kadar izledi karşısındaki adamı.

Şaşkındı.

İlk kez onunla alışveriş yapmıştı ve pizza yiyecekti..

Kalbi, baskısını usulca arttırdı.

Bal gözlerinden damlayan hisler, bedenini terketmek istemezcesine  zayıf alt kirpiklerine tutundu. Tekrar gözlerine tırmanarak göz bebeklerine yerleşen hisler vurgun yaşatırken, sessizce kabullendi Yazgı.

Bedenini terketmek istemeyen her his, kendi bakışlarında yuva kurarken izin verdi onlara.

"Bakma böyle.."

Bir anda sesini duymasıyla kirpikleri usulca titredi duygu yoğunluğu ile.

"Nasıl?"

Sesi, varla yok arası çıkarken, durulan bir denizin ilk dalgası kadar kuvvetli, buna nazaran huzuru en derinden yaşatacak kadar dingin bir his barındırıyordu mavilerine.

"Böyle işte,-"

Derin bir nefes alışını, ardından vererek mavilerinin kıyılarına ilk kez sakince yaklaşmasını izledi.

"Eskisinden farklı,-"

Açık yarasının, kaynayışını hissetti ruhunda.

"Daha bi' güzel.."

****

-7200-

#yazgisivan

#serhadhasimoglu

🫀

Düşüncelerinizi panoma yazın da iki yüzü gülsün şu yazarınızın:'(

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top