10. BÖLÜM | BAL KUYUSU
"Affetme, bal kuyusu.."
S.H.
_______________________
-Bölüm Müziği-
-Rihanna- Kiss it better(slowed)
Seni severdim(slowed)
________________________
-10. BÖLÜM-
****
Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı Yazgı.
"Bende o selamı acıta acıta sikine sokmazsam Serhad değilim!"
Dakikalardır olan küfürleri yine arabanın geniş yüzeylerine çarparken artık göz devirmekten ileriye gidemiyordu genç kız. Başını bıkkınca iki yana sallayarak cama dönüp hala oldukları ve bir türlü çıkamadıkları orman yolunu seyretti. Nedense hala asfalt yolu bulamamış ve ana yola geçememişlerdi saatler geçmesine rağmen.
"Amına koduklarım.-"
Dudaklarından zaptedemediği bir inleme çıkarken sabrının son demleri de tüketen adama çığlık attı sinirle.
"Ben senin küfürlerini dinlemek zorunda mıyım ya? Sus artık!-"
Öfkeyle ona dönerek bağırırken dişlerini birbirine bastırdı öfkeyle. Bağırmasıyla bile hala kasılan çenesini çözmeyen, öfkeyle aracı sürmeye devam eden haline baktı.
"Resmen milletin yedi ceddini saydın, banane adamın ebesinin şeyinden ya! -"
Aklına gelen, yine gözlerini devirmekten öteye götürmeyen küfürleri kulaklarında çınlar gibi yankı yaptı zihninde. Yüzü tiksintiyle buruştu.
"Midem bulandı burda iki saattir!"
Sınırlı nefesleri dakikalardır olduğu gibi yine tek adresi olan adama yönelirken, onunda kendinden farksız olduğunu gördü aynı anda. Öfkesini kusamadığı için sadece küfür edişleri aklına gelirken hala aynı tavrını koruyan yüzünü izledi bıkkınca.
"Daha söylediklerimle miden bulanıyor, yaptıklarımı gördüğün zaman ne yapacaksın Yazgı?"
Düz sesine karışan tıslama zerre umrunda olmazken yüzünü buruşturarak tiksinti dolu bir bakış atmasına neden oldu aracı kullanan ellerine.
"Göreceğimi kim söyledi ki?"
Öfkeli ama buna nazaran alaylı gülüş sesi kulaklarına çarparken tek kaşını kaldırarak yan bir bakış attı ifadesine.
"Seni yanımdan bir saniye bile ayıramayacak kadar akıllandığımın farkında olduğunu sanıyordum!"
Bakışlarını çekip tekrar gözlerini devirirken cama dönerek kendi kendine mırıldandı.
"Geçti Bolu'nun pazarı, sür eş,-"
"O eşşek yine seni bulacak yalnız!"
Sesini duyduğunu anlamasıyla ellerini sıkkınca önünde bağladı.
"Bi' yolu bile bulamayan adam mı diyor bunu?"
Öfkeyle gaza daha çok basmasını, direksiyondaki parmak boğumlarının daha da belirgin olmasını izledi düz ifadesiyle.
"Siktiğimin dikkati sikilince,-"
Şaşırmadan edemiyordu bu hallerine.
Dudakları şaşkınlıkla aralanırken garip bir bakış attı dudaklarına.
"Ne zamandır bu kadar çok küfür eder oldun sen?"
Neredeyse saatlerdir duyduğu küfürler onu bu soruyu sormaya iterken tutamamıştı kendini nedensizce.
"Hep ediyordum kıvırcık, sadece duymuyordun!"
Aralanan dudaklarıyla garip bir bakış atarken söylediklerini bir kenara bırakarak bakışlarını sürekli dikkatini dağıtan alnındaki ter damlalarına çevirdi bu sefer de. Onu ilk kez böyle görmenin garipliği bedenine çökerken konuşmadan edemiyordu anlamadığı bir şekilde. Tuhaf ve asla kendini bile inandırmak istemeyeceği his yüzünden kilit vurduğu sözlerinin baskın darbesini hissetti dudaklarında.
"Terliyorsun?"
Terliyordu ve hala güçlüydü.
Bakışlarını alnından ayrılarak koluna inerken kanın belirgin lekesine baktı tereddütle. Beyaz eteğinin kumaşında kırmızı rengini görmesiyle dudakları aralanırken arabayı kullanmaya devam eden diğer eline baktı.
"Kolun da kanıyor senin?"
Kanıyordu ve saatlerdir arabayı kullanıyordu.
O kurşun kendi bedenine gelmiş olsaydı, ne hale gelebileceği, çoktan zihninin duvarlarına yansımıştı bile.
Ona cevap vermeyen haline ve hala geçmeyen öfkesiyle gaza basmasına baktı garip bir ifadeyle. Yolun engebesini bile umusamadan süratle kullanan tavırlı bedeni, onu garip bir akımla ona iterken bir anda sarsıntıyla sallanan bedeni ile yola baktı bakışlarını ondan çekerek. Sesinden akan siniri tutma gereği duymadan tısladı yüzüne karşı.
"Beni duyuyor musun sen?"
"Duysam da ne yapabilirim?"
Tıpkı kendi sesi gibi onun sesi de artçı bir öfkeyle ona yansırken sorguyla baktı yüzüne. Ona karşı sinirli sesini belki de ilk kez duyarken ifadesi karşısında tek kaşını kaldırarak incelemeye devam etti suretini. Tavrı karşısında omuz silerek cama döndü bedenini ele geçiren sinirle.
"Keyfin bilir, canın cehenneme!"
Kollarını önünde bağlayıp ön cama bakacağı sırada bir anda sarsılan araçla tekrar döndü başı ondan tarafa. Gözlerini sıkıca kapatmasını, dişlerini sıkmaktan gerilen temiz yüzüne baktı. Saç diplerinden akan ter damlalarını izlerken direksiyondaki eliyle bir yeri işaret etti.
"Bi' ağrı kesici daha ver bana!"
Öfkeliydi.
Bildiği ve saatlerdir gördüğü tek bir şey varsa, o da buydu.
Fazla. Öfkeliydi.
Dinç ve hala sinirinden bir şey kaybetmeyen sesiyle dudaklarını birbirine bastırarak sustu Yazgı. Neredeyse o telefondan bu yana kendini kaybeden halleri gözünün önüne gelirken düşünmeden edemedi.
Direksiyon, resmen kırılmak üzereydi.
O kadar çok yumruk atmıştı ki, yaralı kolunu umursamadan öfkeden deliye dönmüştü saniyeler içinde. Hali, zihninde şaşkınlık yaratırken bu denli zıvanadan çıkmasını beklemiyordu açıkçası.
Yengeye selamlar.
Yenge?
Yan bir şekilde yüzüne hızlı bir bakış atarken torpidoya yöneldi. Düşüncelerini kenara iterek hızla eczane poşetini alarak içinden son adet kalan ağrı kesiciyi de verdi. Suyun kapağını da açarak uzatırken güçlükle kavramasını, içmesini izledi kalbine engel olamadığı bir merhamet doğarken.
Merhamet..
En son insana doğuyordu yüreğinde..
Aracı çamurlu yolda sağ tarafta beklerken arkasına yaslanmasını, gözlerini kapatarak sıkıntıyla derin ve sekteye uğrayan nefesler alıp vermesini izledi dalgınca. Uyumadığını, üzerine bir de böyle bir şey başına gelmesiyle git gide daha da halsiz düştüğünü görebiliyordu. Dinlenmesini seyrederken hafif akşam gölgesinin düştüğü ormana baktı düşüncelerle dolu bakışlarıyla. Söyleyip söylememek arasında kalsa da kendini durduramıyordu garip bir şekilde.
"Farkındaysan burdan geçmiştik."
"Biliyorum!"
Kısık, sert sesi aracın boş havasını doldururken dudaklarını ısırarak tereddütle kapalı gözlerine baktı.
"Telefonunu neden kullanmıyorsun?"
"Kapandı siktiğimin icadı!"
Yine bir küfür duymasıyla anlamıştı ki sinirliyken dört kelimesinden üçü küfüre dönüşüyordu bu adamın.
"Böyle nasıl araba kullanmaya devam edeceksin ki?"
Aralanan gözlerini izledi aynı hızla. Yaslı başını kaldırmadan kendinden tarafa çevirmesini, bal gözlerine uzunca bakmasını izledi. Mavi gözleri daha da açılırken buz renginin o soğuk hissini yaşatacak kadar çok takılı kalmıştı sıcak kahve gözlerinde.
Onun, tam tersiydi her şeyi ile..
Bakışlarındaki tonlar, bedenindeki kuvvet ve daha adını bile sayamayacağı o kadar çok yönleri vardır ki, yanında olduğu her an, her dokunduğu an hissettiği o farklılığı şimdi, özgür zihninde daha çok görüyordu her detayı.
Farklı bir hayatın, hakimi olan tek bir adamdı.
Gücü, nedensizce kendi gücünü kesebilirecek kadar kuvvetli, saniyeler içinde her şeyi yakıp yıkabilecek kadar çok artçıydı. Hala gözlerinden çekilmeyen açık ton mavileri ile kesilen gücüne yenik düştü. Titreyen göz bebekleri hareketlenirken ondan kaçmak istercesine odak noktasını değiştirmek istedi ama sesiyle birlikte duraksadı saniyeler içinde.
"Korkuyor musun?"
Dakikalar sonra çıkan sakin sesiyle dudakları aralanırken sorduğu soruya verdi tüm dikkatini.
Korkuyor muydu?
Bakışlarını hızla kaçırarak ön cama döndü.
"Niye korkayım ki? En fazla ölür ve senden kurtulurum."
Korkusunu, saniyeler içinde zihnini ele geçiren tüm hisleri bastırmak için üstün bir gayretle sarfettiği umursamaz sözlerinin ardından gülme sesiyle yine onu buldu bal koyusu bakışları.
"Ölürsen,-"
Buz mavileri farklı bir güçle baktı gözlerine.
Farklı değildi.
Yıllarca, hep baktığı gibi bakıyordu aslında ama şimdi.. Sadece bir şey ifade etmiyordu artık.
"Bende kendimi öldürür,-"
Yapardı.
"Tam dibine gömdürürüm,-"
Gülüşü önce sol yanağını çevreledi. Ardından saniyeler içinde bakışları takılı kaldı bal kuyularında.
"Yani ölsen bile benden kurtuluşun yok, kıvırcık."
Bakışı, kendi gözlerini terketmeden daha da yoğun bir hale bürünürken, sustu söylediklerini düşünmek için Yazgı.
Kirpikleri söylediklerinin yüküyle ağır bir şekilde kırpılırken ne diyeceğini bilmeyerek kaçırdı gözlerini telaşla. Ne diyeceğini bilemezken aklına gelen ilk sözcükler döküldü dudaklarından.
"Hava kararmak üzere. Ne zaman yolu bulacaks,-"
Bir anda cama vurulmasıyla korkuyla oturduğu yerde irkilirken, hızla etrafına bakındı sesin hangi taraftan geldiğini anlamak için. Çevik bir hareketle yanındaki adam da elindeki suyu hızla bırakıp kapı boşluğunda olan silahına yönelecekken orta yaşta bir adamın dikkatle ikisine baktığını gördü şoför tarafındaki camdan. Sakin olmaya çalışarak yutkunurken yavaşça sıyrılan cam ile adamla yüz yüze geldi.
"Hayrola gençler? Ne yapıyorsunuz bu saatte dağ başında?"
Omzuna asılı tüfeği görmesiyle bir avcı olduğunu anlarken dikkatle adamın yüzünü inceledi Yazgı.
"Abi bana şehir yolunu tarif etsene, nerden çıkılıyor?"
Yanında oturan yaralı adamın son demlerini farketti o an. Sesinin kısıklığı git gide gücünün kesildiğini gösterirken dikkatle bakındı koluna. Yarasından akan kan git gide daha da hacim kazanırken o yoğun kokusunu unutmak için tekrar baktı yaşlı adama.
Kaybolduklarına hala inanamıyordu.
Başını inanamayarak iki yana sallarken yaşlı adamın kendi gözlerine denk gelen bakışlarından kaçırdı bal gözlerini telaşla.
"Evlat sen çok yanlış yerdesin. Şehir yolu neredeyse 30 km uzakta kaldı. Geri dönmeniz biraz zor çünkü şimdi geldim o taraftan, yolda kayma olmuş, bu araçla ordan geçmen imkansız bu havada!"
Adamın dedikleriyle tüm yorgunluğuyla arkasına yaslandı Yazgı.
"Başka yol yok mu ileride?"
"Bu yolun sonu benim bağ evine çıkıyor oğlum. Bu yolu da ben yaptırmıştım zaten. Yoksa dağın başında yol ne arasın."
Sesinden akan ılıman ton ile kirpikleri yardım etme ümidi ile kırpıldı. Başını sallayarak önüne dönmesini, bir şeyler düşünmesini izledi garipce.
"Evlat?-"
Direksiyondaki bakışlarını kaldırarak tekrar adama bakmasını izledi düşüncelerle yanındaki adamın.
"Hanım kızım neyin oluyor?"
Sorduğu soruyla anlamayarak adama döndü Yazgı. Bal gözlerine çakışan yaşlı gözlerle sorguyla çekmedi bakışlarını. Yüzünü inceleyen bakışlardan neyi öğrenmek istediğini anlarken gülümsemeye çalıştı zoraki. Saniyeler içinde duyduğu sözler ise, belki de günler sonra ikinci yıkımdı kalbi için.
"Karım oluyor."
Karım..
Hiç düşünmeden cevap veren adama öylece bakakalırken, boğazında atan heyecanlı nabzın şimdi ritmini çok başka bir hisle değiştirmesini, atmak yerine durmak isteyecek kadar çok yavaşlamasını hissetti tenindeki darbelerden. Gözlerinin tek odak noktası, belki de söylediklerinin ağırlığı altında kasılan yan çenesi olurken, kasılışını, dudaklarının birbirine bastırarak gözlerini usulca bal gözlerine çevirmesini izledi yıkılan, belki de unutmak için zihnini her türlü şeyler ile meşgul etmeye çalıştığı hayallerinin o gürültülü sesiyle.
-Karım.. Karım olacak Yazgı. Evleneceğim kadın olacak!
Karım.
Sustu.
Boğazında atan o yakıcı hissin varlığı ile güçlükle yutkunmaya çalışsa da sadece sustu Yazgı. Başka elinden hiçbir şey gelmezken sadece susarak dinledi o sessiz yıkımı.
Yıkımlar, yeni mi başlıyordu daha?
Anılarından kopup gelen her ses ile birlikte kurmak istediği tüm hayalleri, tüm düzeni yok mu olacaktı saniyeler içinde böyle ansızın?
Titreyen kirpikleri ile zihnini ele geçiren o seslerin susması için sadece bir noktaya odaklanmaya çalıştı bakışlarını. Kulaklarında yankılanan ses susmazken sadece o yankıya odaklandı.
Karım.
Dudaklarına konan alaylı gülüş tamamen ruhundan çekilen son kalan gücünün göstergesi olurken, tüm duygularının üzerine seti çeken, o gülümseme olmuştu. Kendi haline gülecek kadar, yaşadıklarını tek bir tebessümüne sığdıracak kadar çok mu vazgeçmişti kendinden?
Hayallerinden..
"Anladım oğlum, siz düz devam edin, yolun sonunda bi' göz bağ evi görceksiniz. Bu gece orada konaklayın. Ben şehir merkezine ineceğim lakin geç olur saat. O saatte de yolu yaptıracak birini bulamam. Sabah kepçeyle gelir, yolu açarız. Olur mu?"
Gelen ses ile dikkatini toplayarak onlara bakmaya çalıştı bir çare. Dudaklarında yer edinen ama mutluluktan çok uzak olan tebessüm ile başını çevirmesiyle beraber bakışlarına denk düşen mavi gözlerine tutundu ihtiyaçla.
Karım olacak, Yazgı.
Gözlerine dikkatle bakan, söylediği kelimenin ağırlığının ilk darbesinin yaratacağı hasarı tesbit etmek istercesine inceleyen mavilerinden çekmedi gözlerini ısrarla.
-Evleneceğim kadın olacak..
O da görüyor muydu kırılan dallarını, gücü kesilen ruhunu..
Tek bir sözü bile onu bu denli dağıtacak kadar mı seviyordu onu?
Bakışlarını güçlükle dalgalı mavilerinden kurtararak adama bakmaya çalıştı. Gözlerinin çekilmesiyle bir süre daha yüzüne bakan adamın derin bir nefes alarak yanı başında olan adama çevirdi bakışlarını.
"İyi olur!"
Başını sallayarak elini göğsüne koyup gülümsedi adam.
"Ne demek evlat. Hadi hava kararmadan siz gidin."
"Aynı yere gidecekseniz götüreyim?"
Mecburi sorduğu soruya adamın gülümseyen yüzü ile yanıt gelmişti.
"Yok ben bu yamacın eteğinden merkeze doğru yürüyeceğim, siz gidin."
"Tamamdır. Tekrar sağol."
Çalışan araç tekrar hareket ederken çamurlu yolda kayarak ilerlemesini izledi dalgınca. Yan aynadan arkası dönük ilerleyen adama bakınarak izledi bir süre. Yağmur şiddetini arttırarak yolu daha da bitmez hale getirirken sessizce bekledi son bulmasını. Sürekli sarsılan araçla tutunarak bakındı yan gözlerle arabayı kullanmaya çalışan adama.
Zorlandığını görebiliyordu.
Titreyen kirpikleriyle bir süre inceledi yüzünü. Kolundaki bandaj tamamen kırmızı rengine bulanırken saçlarının bir kısmının alnına yapışmasını izledi öylece. Yolun durumuna dikkat etmeden hızını artırmasıyla bakışları ön camı buldu dikkatle. Silecekler sürekli çalışırken yağmur damlalarının arasından görünen tahta eve baktı rahatlayarak.
Gözleri, hızla aracı durduran ve kapıya yönelen adamı görmesiyle, sakince indi araçtan. İlaç poşetini bileğine takıp ona bakmadan tahta eve yürüdü tek bir an olsun ona yardım etme düşüncesini aklına getirmeden. Verandanın altına girmesiyle bakışları omzunun üzerinden onu buldu. Araca yaslanan, bedenine tamamen akın eden yağmur damlalarını umursamadan hala olduğu yerde beklemesine sorguyla baktı.
Artan yağmura eklenen gök gürültüsüyle hala hareket etmeyen halini seyretti anlamayarak.
"Ne bekliyorsun?"
Islanan, yüzünün her noktasına akın eden yağmur damlalarının arasında parlayan parlak mavilerine baktı aralarındaki mesafeye rağmen. Bakışlarında, yine her şeyin üzerini örtecek olan maskesini görürken dikkatle baktı bedenine.
"Yardım etmeni bekliyordum!"
"Yürüyemeyecek halde olduğunu düşünmüyorum!"
Yaslandığı araçtan kopan bedenine son bir bakış atarken basamakları çıkan yorgun bedenini inceledi düz bir ifadeyle.
"Haklısın. Tek kurşunla devrilecek adam değilim kıvırcık."
Gururlu ama buna rağmen kısık ve yorgun çıkan sesiyle gözlerini tahta kapıya çevirerek mırıldandı.
"Adam mı?"
Bir anda bedeninin varlığını üzerinde hissetmesiyle şaşkınca ona döndü. Üzerine yüklenen bedeniyle anlamayarak baktı kısık mavilerine.
"Ne yapıyorsun?"
"Bayılmak üzereyim de sana yaslanıyorum."
Alaylı sesiyle sinirle itti omzuna sardığı kolunu.
"Seni taşıyabileceğimi sana düşündüren ne?"
"Ağırlığımla ilk kez karşılaşmıyorsun, kıvırcık!"
Kolunun altından çıkmaya çalışırken söyledikleriyle tüm hıncını toplayarak dirseğini karnına geçirdi.
"Çok acıdı!"
Alaylı sesine aldırış etmeden, darbesiyle birlikte ayrılan bedenine yan bir bakış atıp kapıya yöneldi hızla. Yavaşca içeri girerken gördüğü küçük odaya bakındı usulca. Kapının hemen yanında olan köşeye yapılmış tahta sedir ve küçük tahtalardan yapılmış sehpa tarzı şeye bakındı.
Saçlarını geriye atarak arkasından gelerek içeriyi heybetiyle dolduran adamın sedire gelişi güzel kendini atmasını izledi bir süre. Duraksamadan hızla yarasına sarılı eteğinin parçasını açarak kurşun yerinin açığa çıkmasını, görmeye çalışmasını izledi ihtiyaçla. Yapabileceğinden şüpheliydi lakin kendi de yapamazdı.
"Su var mı buralarda?"
Sesiyle birlikte bakışları yarasından kurutularak tekrar yüzünü bulurken dikkatle baktı kolunda gezinen bakışlarına. Ardından dudaklarını birbirine bastırarak sakince ilerledi tezgah olan tarafa. Dizili iki su bidonunu görmesiyle hemen çukur bir tabak alıp suyu koyarak yanına ilerledi gıcırdayan tahtaların üzerinde. Eğilerek yan tarafına koydu tabağı.
"Yeter mi bu kadar?"
Tabaktaki suya son kez bakarken gözlerini yavaşça ona çevirdi. Yüzünü inceleyen mavi gözlerini görmesiyle bir süre durdu hareketleri. Gözlerini ilk çeken mavileri olurken cebinden bir şey çıkarmasını izledi hızla. Normal büyüklükte, siyah bir bıçaktı.
Bu adamın bıçaklarla derdi neydi, bilmiyordu.
"Örtülerden kes."
Bıçağı ona uzatmasıyla şaşkınca baktı gözlerine.
"Adam bize evini açtı, örtülerini mi keseceğiz bir de?"
"O zaman eteğini kes Yazgı,-"
Bakışları eteğinin yırtık yerinden görünen çıplak bacaklarında dolandı.
"Biraz daha kısalır, iyi olur!"
Bıçağı iterek uzaklaştı hızla.
"Asıl sana yardım eden bende kabahat. Ne halin varsa gör!"
Sobanın diğer tarafında kalan cama ilerleyerek dışarıya baktı kendine bir uğraş bulabilmek için. Kararmaya başlayan havanın görüntüsüyle şiddetli bir ürperti geçti bedeninden. Bütün gece, dağın başında ne yapacaklarını bile bilmezken, birde onun bu halinin tedirginliği çöküyordu aklına yavaştan.
Duyduğu kısık inleme sesiyle bakışları omzunun üzerinden ona dönerken suya batırdığı ve bir yerden yırttığı temiz bir bezle yaranın etrafını sildiğini gördü. Suyun içinde olan koyu metal ile çıkan kurşuna gözleri aralanırken, şaşkınca yanına ilerledi.
"Nasıl çıkardın bunu sen hemen?"
Ardından bıçağının ucundaki kanı görmesiyle dudakları şokla aralandı.
"İlk kez kurşun çıkarmıyorum bir yerlerimden!"
Kalbi acıyla kasılırken gözlerini kaçırarak sardığı yarasına bakındı bakışları. Odanın soğukluğu ve dışarda esen hafif rüzgarın esintisi ile bedeni titrerken, çıplak bedenine baktı garip bir hisle.
Üşümüyor muydu?
Nasıl bu kadar kuvvetli durduğunu bile anlayamazken, dediklerini hiç anlamıyordu üstelik.
Madem ilk kez kurşun çıkarmıyordu, peki neden yıllarca hiç görmemişti?
Çoğu iş seyahatleri hep Adana ve çevre illere olmuştu söylediğine göre ve en fazla 1 ay içinde gelmişti geri yanına.
İş seyahati?
Dikkatle bakındı bedenine. Kim olduğunu, ne iş yaptığını bile bilmediği bir adamla 3 yıl geçirmişti ve şimdi kendini ansızın içinde bulduğu hayatının gerçekliği ile yüzleşiyordu şaşkınlıkla. Bakışları işini bitiren hareketleriyle daldığı yerden kurtulurken dalgınca sobaya bakındı.
Hem kendisi, hem de onun için acilen sobanın yanması gerekiyordu.
Derin bir nefes alarak sobanın yanında olan birkaç ince dal odunun olduğu kovada göz gezdirdi.
"Kalın odun yok mu acaba? Bu inceler hemen geçer şimdi!"
"Biraz bekle, ben yakarım."
Burnundan kıl aldırmayan haline yan gözlerle bakarken sesinin dinçliği ile burnunu kıvırdı Yazgı. Onu umursamadan gerisin geri sobaya döndü.
"Senin yakacağın sobadan ısınmak istediğimi de kim söyledi ki?"
Tavırlı sesiyle mavileri yarasından çekilerek kendi bal gözlerine çevirdiğini hissederken, çevirmedi başını bilerek.
"Benimle ısınmayı tercih edeceğini biliyorum kıvırcık,-"
Alay kokan sesiyle gözleri kısılarak onu bulurken kaşlarını çatılarak ifadesini inceledi. Yan tarafındaki geniş sedirin yüzeyini gözleriyle işaret etmesini garip bir hisle izlerken, yüzüne yerleşen ahlaksız gülüşünü izledi hayretle söyleyeceği sözleri son dakika anlarken.
"Istersen gel, ben böyle de yeterim!"
Dedikleriyle yüzü tiksintiyle buruşurken yüzüne bir bakış attı sinirle.
"Sen ne kadar iğrenç bir adamsın ya? Derdin zorun iki ba,-"
"Derdim zorum sensin de, sen farklı anlıyorsun!"
"Anladığımdan sürekli terbiyesizce konuşuyorsun?"
"Terbiyemi sorgulayacak son insansın yalnız!"
Gözlerini devirerek başını iki yana salladı.
"Seninle konuşarak sana uymayacağım. Umarım geberirsin!"
"Silah belimde,-"
Ne dediğini anlamazken sinirlenmemeye çalışarak tekrar yüzüne döndü.
"Ne yapayım silahını ben?"
"Çek vur, kurtul benden!"
Derin bir nefes alarak hırkasına sarıldı sabır çekerek.
"Ellerimi, senin kirli kanına bulayamam!"
"Kıyamam demiyor da!"
Öfkeyle yüzüne bakarken dişlerini hırsla birbirine bastırdı.
"Sabrımı zorluyorsun!"
"Sen benim her şeyimi zorluyorsun, gıkım çıkıyor mu?"
Yüzüne yan bir bakış attı durularak.
"Çıkmamış hali bu mu?"
"Çıkmış halini görseydin,-"
Yüzündeki ahlaksız gülüşe bakışlarında eklenirken, bacaklarında dolanan mavilerini izledi öylece.
"O zaman konuşuyor olmazdık, doğru!"
Başını bıkkınca diğer tarafa çevirdi. Bu hallerinin sebebini çok iyi biliyordu.
Ama unutmazdı Yazgı.
Ne bir sözünü, ne tavrını ne de bakışını..
Unutturamazdı.
"Mümkünse sabaha kadar benimle muhatap olma. Sesini duymak isteyeceğimi sanmıyorum."
Tahtaların dizilerek dört yanı kapatılan küçük evin dekorunu incelerken adımları hayvan postunun asılı olduğu duvara ilerledi.
"Bend sesini duymadan duracağımı pek sanmıyorum, kıvırcık."
Sesiyle birlikte gözlerini ona çevirirken bakışlarının munzurca bal gözlerine kitlenmiş olduğunu gördü. Tek kaşını kaldırarak alayla baktı yüzüne.
"Kimden bahsediyorsun, anlamıyorum?"
Sorduğu soruyla bir anda hareketlenen tek kaşına baktı karşındaki adamın. Anlamayan bakışlarını yüzünde gezinirken görmesiyle alayla baktı mavilerine.
"Kim derken?"
Sorgu dolu sesini duymasıyla gülerek başını iki yana salladı.
"Sesini duymadan duramadığın kadın diyorum?-"
Bakışları, tüm kırıklarını bastırmak istercesine bir hırçınlıkta yüzünde gezindi.
"Bir hafta önce işini görüp bıraktığın kadın olamayacağına göre!"
Kendi yarasını, sadece kendisi kanatıyordu.
Sözlerinin bitimine yakın o derin nefesinden boşalan ağır sıkıntıyı hissetti.
"Bırakmadım!"
Sesinin sert tınısı umrunda olmazken yine güldü Yazgı. Omuzlarını silkerek umursamaz görünmeye çalıştı ona karşı.
"Senin düşüncelerin umrumda değil Serhad ağa! -"
Bakışları ondan koparak sobaya yöneldi.
"Kendi duyduğum ve gördüğüm şeyler umrumda."
Sessizlik.
Ne olabildi ki başka zaten?
Çenesini tüm gururuyla havada tutarken bakışları sobada dolandı gayretle.
Burnu, sızlıyordu.
Gözlerini sık sık kırpsa da sızlayan burnunu çekmeyecekti. Derin bir nefes alarak sessizce yağan yağmura çevirdi bakışlarını.
Bir anda yanı başında hissettiği bedeniyle uzaklaşmasına fırsat vermeden beline dolanan kolla cama yaslandı sırtı. Ani hareketiyle öfkeyle bakışlarını ona çevirdi. Sinirle koluna vurmaya devam ederken itmeye çalıştı üzerine gölge gibi düşen bedenini.
"Çekil!"
"Bırakmadım diyorsam bırakmadım Yazgı!"
Aynı konunun devamı sözleri dudaklarından dökülürken sıktığı dişleriyle bakışlarını değirmedi bilerek mavilerine.
"Bu umrumda mı sanıyorsun?"
Ağırlığı, bedenini öylece bulurken belindeki kolunun yaralı kolu olduğunu anlamasıyla hareketleri şaşkınlıkla durdu.
Nasıl böyle kuvvetli tutabiliyordu?
Hiç mi canı yanmıyordu?
"Sanmaktan çok, görüyorum kıvırc,-"
Sesiyle birlikte tüm hıncını almak istercesine yarasının yakın kısmına bastırarak ittirdi kolunu. Bedeninde bollaşan kolu ile dudaklarından dökülen inleme sesi aynı hızla olmuştu.
"Az bastırdın!"
Sinirli sesine aldırış etmeden aceleyle çıktı kolları arasından.
"Bana yaklaşma!"
Çıplak bedeni, ondan uzaklaşan bedenine yine yönelirken geriye bir adım attı. Vazgeçmeyen, inat yüklü halleri sabrının son demlerine yaklaşmasına neden olurken derin bir nefes alarak sinirli bakışlarını mavilerine dikti.
"Bunu kabul edene kadar sana yaklaşmaya devam edeceğim Yazgı!"
Düz bakışları yüzünde gezinirken alayla baktı gözlerine.
"Bana yaklaşmaman için yalan söyleyebilirim, sorun yok!"
Gülerek baktı bal rengine çalan kahve gözlerine.
"O zaman beni engelleyeceğin bir durum da olmuyor Alın Yazısı,-"
Üzerine doğru bir adım daha atarken bacaklarına çarpan sobayla durdu yerinde.
"Bu da demek oluyor ki, her şekilde sana yaklaşacağım."
Laf anlamaz hali ile başını iki yana sallayarak bakışlarını çıplak bedenine çevirdi.
"Söylediklerin, saçmalıktan öteye gitmiyor gözümde maalesef!"
Tamamen üzerine gelmesiyle hareket etmedi yerinde.
"İnan bana bunu görebiliyorum bal kuyusu ama ne yazık ki sesimi bundan sonra hep duymak zorunda kalacaksın."
Dudaklarından dökülen sözlerden çok uzun zamandır söylemediği söz dikkatini çekmişti. Anlamayarak baktı mavilerine.
"Hepsi bitti, bu mu başladı birde?"
Biraz daha üzerine eğilmesiyle bakışlarının yüzünün her noktasına ayrı bir dikkatle baktığını gördü. Ne dediğini direk anlayan bakışları yoğun bir hal alırken, titreyen kirpiklerini sabit tutmaya çalıştı karşısında.
"Bal gibi olmandan mı bahsediyorsun?"
Kısık sesinden akan imalar ile gözleri kısılarak mavilerinin etrafını çevreleyen koyu çizgide gezindi.
"Sen nesin peki, bela kuyusu mu? 30 yılın ondan bundan kaçmakla mı geçti?"
Hırçın sesine karışan merak ile baktı dudaklarında gezinen mavilerine.
"Gördüğün şeyler, benim birinden kaçıyor olmamdan değil, seni birinden kaçırıyor olmamdan kaynaklı kıvırcık ve bu sözlerinle sürekli damarıma basarak sadece seni öpmem için tetikliyorsun!-"
Derin bir iç çekerek bir anda uzaklaşmasıyla rahatlayan bedenini doğrulttu yerinde.
"Ama öpmeyeceğim tâbi. Şimdi işin sonunda öpünce duramamak var!"
Kendi kendine söylenmesine kısık gözleriyle bakarken sobaya yaslı bedenini ayırarak odanın içinde ondan uzaklaşabildiği kadar uzaklaştı. Hala açık yarasına rağmen uzaktan bedenine bakan mavilerinin yoğun baskısını hissediyordu teninde.
Bal kuyusu..
Ona taktığı onlarca lakaptan sadece biriydi. Göz rengini kehribara yakın açık kahve olması yüzünden söylediğini biliyordu. Bakışlarının kopmasının ardından derin bir nefes alışını, yavaşça kalktığı sedir kısma oturduğunu gördü.
"Yarayı sarmam için şu lazım."
Sesiyle birlikte bakışları oturan heybetinden çekilirken gözlerine odaklandı. İsteği karşısında tek kaşını tavırla kaldırdı.
"Eee, ne yapayım?"
Sesindeki ton ile mavileri gözlerini bulurken, arkasına yaslanmasını, bacaklarını ayırarak yayılmasını izledi.
"Burda yaralı bir adam var kıvırcık, biraz yardım etmen gerekmiyor mu?"
Cevabı ile sadece siniri bozulurken başını iki yana sallayarak su bidonunun olduğu kısma ilerledi. Bir önceki tabağa benzeyen başka bir kap bulurken temiz su koydu içine. Eline almak için yöneleceği sıra küçük bölmede gördüğü tuzluğu farketti gözleri. Kalbinden yükselen merhamet duygusunu bastırarak onu sinir etmesinin bedelini ödetmek için hızla döktü tüm tuzu suyun içine.
Kalbindeki merhametin üzerine vurduğu kilit kendini zorlasa da izin vermedi açılmasına.
İşaret parmağı ile hızla karıştırıp tuzun suyun içinde erimesini hızlandırdı. Dudakları yaptığı muzurluk karşısında şekilden şekile girerken dişleri arasına kıstırarak sabitlemeye çalıştı tepkilerini. Elimdeki ıslaklığı hırkasına silerek aceleyle kavradı kabı. Eline almasıyla arkasını dönerek oturan bedenine ilerledi sakince.
"Al."
"Ellerin dert görmesin."
Dedikleriyle birlikte bakışlarının dikkati hareketlerinde odaklandı. Tereddütle izledi suya batırdığı bezin ıslak kısmını. Yarasına sürmek için koluna yaklaştırırken bir anda durarak başını kaldırdığını farketti. Dikkatle bezin ıslak tarafında gezinen bal gözlerini görmesiyle kirpikleri hızla çarptı birbirine. Aceleyle birkaç adım geriye giderek cama yaklaştı yine.
Yan bir bakışla tekrar işine devam etmesini izlerken dişlerini sıkışını, derin bir nefes alıp gözlerini kapatmasını izledi dudaklarını ısırarak. Hafif bir pişmanlık hissetti kalbinde ama hemen def etti aklından.
İyi olmuştu.
"Aldın mı hıncını?"
Tıslar gibi konuşmasıyla anlamayarak yüzüne bakarken tek kaşını sorgularcasına kaldırdı hafifce.
"Neyden bahsediyorsun?"
"Suya zevkle döktüğün tuzdan bahsediyorum kıvırcık!"
Dumura uğrarken yine de burnunu havaya dikerek ödün vermedi kendinden.
"Madem gördün ne diye bile bile devam ediyorsun ki?"
"İçin soğusun diye, niye olacak!"
Sitemli sesiyle bakışlarını kaçırırken yan bir bakış attı yarasına.
"Yaranı pişirir işte, daha ne istiyorsun?"
Mavilerinin koyu dalgası yüzünde gezinirken kısık kirpiklerinin arasından hırçın bir dalga çarptı kıyılarına.
"Tuz yarayı pişirmez Yazgı!"
Bakışı, yine değişiyordu.
Hızla bakışının etkisinden kaçmak istercesine yüzüne kısa bir bakış atıp cama yöneldi acele adımlarla. Zihnine hafifçe yer edinirken sözleri yine kalbini kazarken tekrar ön plana çıkardığı öfkesiyle mırıldandı yağan yağmuru seyrederek.
"Az bile daha sana!"
"Seni duyuyorum!"
Gözlerini devirirken dışarıya bakmaya devam etti.
"Duymaman için üstün bir çaba sarfetmemiştim zaten!"
İnadı, kökleşiyordu.
"Senin dilin bu kadar uzun muydu?"
Sesindeki imayı sezmişti zihni.
Ona, onun gibi cevap veremeyecekti.
Susmaya zorladı kendini. Gözlerini hızla kapatarak dizini sallamaya başladı stresle.
"Ne oldu, sustun?"
Yine konuşmazken dudaklarını ısırdı kendini tutmaya zorlarken.
"Ama doğru, bildiğim ve çoğu kez gördüğüm bir şeyi sormak benim hatam!"
Gözlerini tükenen sabrıyla kapatırken başına omzuna devirdi usulca.
"Konuşmadan duramayacağını ikimizde biliyoruz kıvırcık!"
Ardından adım seslerini işitti tahta evde. Başını hızla geriye dönerken sobanın üzerindeki kapağı kaldırmasını izledi tek koluyla. Bedeni ona dönerken kollarını göğsünde bağlı tutmaya devam etti. Sanki her zaman yaptığı bir işi yapıyormuş gibi duraksamadan odunları yerleştirmesini izledi tek kaşı hareketlendirken.
"Daha önce soba yakmış olmandan bile şüpheliyim!"
Duraksayan hareketiyle mavilerinin gözlerine teğet geçerek tekrar işine dönmesini izledi anlayamadığı bir hisle.
"Soba yakmasak da çok ateş yaktık."
Dalgın sesiyle dışarıya yönelmesini izledi hayretle.
"Böyle mi çıkacaksın dışarı?"
Deli gibi yağan yağmur ve şiddetli bir rüzgar vardı ve çıplak bedeni, umrunda bile değildi.
"Odun dizisi vardı, alıp geleceğim birkaç tane, titremeni gördükçe tepem atıyor!"
Çıplak bedeninde dolanan bakışlarıyla dışarı çıkmasını izlerken garipce bakındı etrafa. Omuzlarının hafif üşümesiyle titreyisini kendi bile farketmezken onun gözünün sürekli üstünde olmasına şaşırdı bir anlık. Başını iki yana sallayarak adımlarını harekete geçirerek odada ilerledi. Saatler geçmek bilmezken bütün gece burada ne yapacaklarını sorgularken yorgunca sedire ilerleyerek oturdu. Hırkasına daha çok sarılırken kucağında tek koluyla taşıdığı odunlarla geldiğini gördü kapıdan girmesiyle.
Sobanın başına geçip eğilerek yakmaya başlamasını izledi dalgınca. Altındaki kot pantolon biraz daha sıyrılmış, boxerının markasından daha fazlasının ortaya çıkmasına neden olmuştu. Gözlerini çekmek istese de heybetini izlemeden edemedi. Kalbinde doğan o his, varlığını gördükçe, onu hissettikce daha da harlanırken durduramadığı bir güçle büyüyordu nedensizce.
Güven.
Varlığıyla hissettiği tek şey, güvendi.
Her ne olursa olsun onu koruyacağını, biliyordu Yazgı.
Bakışları dalgınca yaktığı sobanın üzerinden çekilerek doğrulamasında gezindi. Hava çoktan kararmıştı ve odanın içi de aynı hızla karanlığa bürünürken ışık olmadığı için ne ile duracaklarına bakındı etrafına düşüncelerinden arınarak. Gözleri gaz lambası ararken yanan ateşin ilk çıtırtısı kulağına geldi.
Bakışlarını çevirerek sobanın gözünden çıkan dumanda göz gezdirdi.
"Birazdan etki eder."
Dalgın bakışları soba da dolandı tıpkı sesi gibi.
"Biliyorum."
Biliyordu.
Mavi bakışlarını yüzünde hissederken yürüyerek yanına gelip oturmasını izledi. Hareketiyle sedir gıcırdarken, yüzündeki ifadeler tamamen düz bir hal aldı sakince yanan sobayı izlerken.
Büyüdüğü ev de sobalı bir evdi.
Dalan bakışları onun tarafından kesilirken koluna dokunmasıyla hızla çekti kolunu parmakları arasından. Aynı anda yerinden kalkarken sobanın başına ilerledi ondan kaçmak için.
Yüreğine çöken özlemi hissetti bir anda.
Titreyen dudaklarını hızla kıstırırken dolan bakışlarını görünen ateşin yeni yeni harlanan alevlerinde dolaştırdı.
Annesini, kardeşini özlemişti.
Yıllar geçmişti üzerinden, belki onlar unutmuştu bile ama o unutmamıştı.
Hırkasına sarılarak hüzünle izledi ateş ve parlayan odun parçalarının gösterisini. Olduğu yer de durmaya devam ederken yine bir iç çekme sesiyle dolan odada gezdirdi bakışlarını usulca.
"Kıvırcık?"
Sesi, sitemini bastırmak için üstün bir öfkeyle çıkarken burnudan hırçın bir nefes bıraktı küçük odaya.
"Ne var?"
Verdiği cevaba karşılık sakin sessizliği duyulurken omzunun üzerinden ne yaptığına baktı anlamayarak. Poşeti açarak ilaçlara bakınmasını izledi usulca. İçinden çıkardığı paketlerin üzerine bakarken onları aç karnına içemeyeceğini biliyordu Yazgı. Soba yavaş yavaş etkisini odaya yansıtırken ısınan bedeniyle hırkasını çıkararak kuruması için odunların üzerine serdi.
Adından adımları oturacak bir yer bakınırken, ilacı hızla yutarak dar sedire uzanan adamı farketti.
"Ben nerde yatacağım?"
Sağlam kolunu başının altına koyarken diğerini çıplak karnına koymasını izledi öylece. Kapalı gözlerinin karanlıkta çok daha az görünmesiyle bir iki adım yaklaştı bedenine.
"Yanımda!"
Sesini duymasıyla dişlerini sıkarken etrafa bakındı ararcasına. Herhangi bir sandalye ya da tahta parçası bile yoktu.
"Işık da yok?"
Tedirgin sesiyle birlikte maviler usulca aralanırken uzunca odanın ortasında kalan bedenine baktığını gördü hafif kararmaya başlayan odada.
"Benim ışığım var, kendini düşün.."
"Nerde hani?"
Anlamayarak etrafa tekrar bakarken sesini tekrar duymasıyla gözlerini bugün bilmem kaç kez yine devirdi Yazgı.
"Yanıma gelmek yerine, odanın ortasında dikilmeye devam ediyor."
Anlayamadığı bir şekilde baktı gözlerine.
"İçine cin kaçmış gibi konuşuyorsun?"
Ciddi sesine karşılık seslice gülüşünü izledi bir süre.
"İnan bana, aynı fikirdeyiz."
Bu hallerinin verdiği alışkanlık ile başını iki yana sallayarak sedire yürüdü. En az onun kadar kendisi de yorulmuştu ve bir an önce sabaha ulaşmayı ve gitmeyi istiyordu bu dağ başından. Sesiyle birlikte gösterdiği yere baktı dikkatle.
"Sen duvar dibine geç."
Bir anda yerinden kalkmasıyla şaşkınca koluna bakarken bakışını farketmesiyle tutunduğu tahtayı bırakışını izledi.
"Kolun acımıyor mu hiç senin?"
Sertçe sorduğu soruyla bir anda bileğinden tutup duvar dibine yatırmasıyla dudaklarından kaçan çığlığa engel olamadı.
"Sayende tuz uyuşturdu!"
Yan bir bakış atıp tamamen karanlık olmaya başlayan odada eteğini düzelterek, bir anda arkasını döndü tekrar yanına yatan adama.
"Kılın dokunmasın!"
Derin bir nefes alıp arkasındaki hareketliliği dinledi dikkatle.
"Şimdi bir şey derdim de, neyse."
Sesine eşlik eden ima ile ne diyeceğini çoktan anlarken terbiyesiz hallerine alışkın olduğu için pek umursamadı. Yatışını hissederken üzerine örtülen ince battaniyeyi farketti omuzlarında. Dalgınca omzunun üzerinden geriye bakarak çıplak bedeninin açıklığında göz gezdirdi.
"Başka bir şey yok mu?"
Mırıltı gibi çıkan sesiyle söylenmesini izledi bir süre gözleri kapalı.
"Olsaydı üzerimde olurdu Yazgı."
İsmini telaffuz ediş şekli sitemli çıkarken üzerindeki battaniyeye bakındı. Biraz yaklaşarak onunda örtünmesini sağlamak isterken hareketlenen adamı farketmesiyle geriye çekilmek istedi ama çoktan sağlam kolu beline dolanmıştı bile. Sinirle koluna tırnaklarını geçirirken öfkeyle yüzüne baktı.
"Sana iyilik de haram herhalde!"
Hızla yüzü ona dönerken aralarındaki tüm boşluk aynı hızla kapandı. Yüzünün tam önünde olan yüzüne baktı hırsla. Sesini duymasıyla bal gözleri mavilerine çıkarken yüzüne vuran nefesini görmezden geldi bir çare.
"Bu kadar merhametli olma kıvırcık!-"
Sert ama kısık sesini duymasıyla kalakalırken dudaklarından dökülen sözlerin farklılığı ile baktı bir an yüzüne.
"Bende dahil hiç kimse bu kadar merhametli olmazken, sen bu denli merhamet duyma insanlara!"
Dikkatle gezindi bakışları yüzünü süsleyen mavilerinde. Aklına neredeyse saatlerdir haline üzüldüğü gelirken kendine kızdı.
"Haklısın.-"
Bakışlarını göz altlarına sinen morluklarda, mavilerinin etrafına kol atan kırmızı damarlarda gezdirdi.
"Merhamet, sizin gibilere ziyan olur!"
Bir anda belindeki kolunu iterken hızla doğruldu yerinde. Karşı koymayan hali ile dizlerini kendini çekerek sarıldı bacaklarına. Sırtı tahta duvara yaslanırken buz gibi gelen soğuğu çekti teni saniyeler içinde. Yine de umrunda olmazken titremek için kasılan bedenini durdurmaya çalıştı konuşarak.
"Uyuyabilirsin!"
Dudaklarından kısık ama sert çıkan sözlerine çevrilen mavilerini hissedebiliyordu ama bakışlarını sobanın gözünden odaya yansıyan alev renginden ayırmamıştı.
"Evet uyuyacağım,-"
Dizlerini sardığı kollarından birine uzanmasıyla bileğinden çekilerek yanına uzanmasını sağlarken sinirle çırpınmaya başladı kolları arasında.
"Ama seninle uyuyacağım kıvırcık."
Yaralı kolunu umursamadan belinin kavisine geçirirken şaşkınca baktı kumaş sarılı bölgeye.
"Yaran,-"
"Hmmm.."
Burnunu mırıldanarak boynuna sokarken daha önce hiç karşı karşıya kalmadığı bir kuvvetle bedenine sarılışını hissetti iki koluyla birlikte.
"Neredeyse bir gündür uykusuzum ve üstüne yaralıyım Alın Yazısı.."
Mırıltı gibi çıkan sesi boynunda çok az anlaşılırken çırpınmaya keserek duruldu bir anda. Durmasıyla başı daha çok boynuna yaslanırken yaralı kolunu belinde hareketlendirerek daha çok sarmaladı iki koluyla bel boşluğunu. Kalın bacakları ince bacaklarına dolanırken battaniyeyi üzerlerine çekişini izledi sakince.
Uyuması gerektiğini biliyordu.
Gözlerini yorgunca kapatırken ona karşı koyacak halinin kalmadığını başındaki ağrıyla anladı saniyeler içinde Yazgı. Yastık ile arasına yer edinen başına halsizce yasladı başını. Belindeki kol, hareketine karşı hareketlenirken koltuk altında kadar sürtünmesini, ardından kuvvetle bedenini yukarı çekmesini hissetti.
"Kıvırcık?"
Başı gerdanına denk gelirken boynu ile yanağı arasındaki boşluğa daha çok yer edinen başını izledi öylece. Kısık çıkan sesine karşı yorgun sesiyle zoraki karşılık verdi.
"Bana kıvırcık deyip durma!"
Kapalı gözlerini açmadan konuşurken boynuna vuran ılık nefesini hissetti.
"Alın Yazısı mı diyeyim?"
"Bi' adım var benim!"
Dudaklarının baskısını bir anda boynunda atan nabzına konuşunu izledi bakışları öylece aralanırken. Kendini çekmeye mecburi bir şekilde zorlarken belindeki kolların daha sıkılaşmasıyla sinirle bir nefes bıraktı buz gibi odaya.
"Biliyorum, kader.."
Dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini tekrar kapatırken cevap vermeyerek ellerinin biri mecburi belindeki kuvvetli koluna kondu. Diğer eli onun başının altında kalırken sırtına vuran hafif soğuğu hissetti tahtaların arasından. Üzerindeki battaniyeyi sırtına çekmeye çalışırken gelen ürpertiyle bacaklarının titremesine engel olamadı. Kalın bacakları bedenini daha çok sarmalarken ulaşamadığı battaniye, sırtını sarmalayan kolu tarafından tamamen çekildi boynuna doğru.
"Üşüyor musun hala?"
Hareketiyle birlikte daha da bir durgunluk bedenine çökerken, onun teninden yayılan sıcaklık ile mayıştığını hissetti usulca.
"Hayır."
Mırıltı gibi çıkan sesiyle birlikte öpüşünün o farkedilmeyecek kadar hafif baskısını köprücük kemiğinde hissederken sessiz kaldı Yazgı.
Bu anı, daha önce defalarca kez yaşadığında hissettiği heyecanı anımsadı kalbi yorgunca.
Boynuna sokulan başını sarmalaması gereken ama şimdi sadece boşlukta olan eline baktı bir anda bakışlarını aralayarak. Simsiyah, hafif kısa saçlarına dolanması gereken parmaklarının üşüyerek buz kesmesini izledi.
Elleri, hiç ısınmazdı.
Ne olursa olsun hep soğuk kalan tek bölgesi, elleriydi. Sıcak tenine dokunduğu an biraz geçeceğine emindi ama sarılmadı Yazgı. Ellerinin boşlukta olduğu her an, her saniye nefeslerinin sabırsız vuruşlarını boynun ince derisinde hissederken bedenini düzelterek tekrar kapattı gözlerinin üzerine göz kapaklarını. Karanlık tamamen onu karşılarken derin, yorgun bir nefes alarak uyumaya zorladı kendini.
Onunla sarılarak uyumayı, özlemişti bal kuyusu..
****
Öyle büyük bir ağırlık vardı ki bedeninde, yorgunluğun vücuduna yansıyan o ağır halsizliğini hissedebiliyordu her bir uzvunda.
Teninde hissettiği farklı hareketlenmeler ile bakışlarını aralamak için zorlasa da gücü yetmezken, yüzünü sert bir şeye daha çok yaslayarak burnunu sürtüp tekrar uyumaya zorladı kendini. Dudaklarından dökülen sesler, her sabah hakim olamadığı ve hiçbir zaman anlayamadığı mırıldanmalar olurken, derin bir nefes alarak daha çok yayıldı yerinde.
Yüzünün üzerinde gezinen şey ile yüzü buruşurken eliyle halsizce savuşturdu her ne ise. Elini tekrar eski yerine koymadan başının altına koyarak yüzüne gelen saçlarını geriye attı rahatlamak için. O kadar çok uykusu vardı ki, göz kapaklarında hissettiği ağırlığı yok edebileceğini şu an hiç düşünemiyordu.
Savuşturduğu şey yine dudaklarında gezinirken aralanan dudaklarına konan yumuşak bir şey farketti.
Bakışları güçlükle aralanmak için kendini zorlarken kendi mırıldanma seslerine karışan farklı bir ses işitti kulakları. Anlamayarak aralanan bakışları önce üzerindeki gölgeye, ardından gözüne çarpan aydınlığa alışmaya çalıştı.
Dudaklarında gezinenin, onu öpen adamın dudakları olduğunu anlaması ve gözlerini kapatarak kısık mırıldanışlarla öpmesini kavrayabilmesi biraz zaman alırken şaşkınca daha çok aralandı dudakları.
Aralanan dudaklarının birini iki dudak arasına alıp yumuşak bir dokunuşla öpmeye devam ederken, tuttuğu nefesini farkeden adamın bir anda aralanan bakışlarında kopup gelen mavi dalgalarla karşı karşıya geldi.
Uyandığını anlayan bakışları ile öpüşü dururken ayrılarak yumuşakça burnunu öpmesini izledi hayretle.
Sabah sabah karşılaşmayı beklediği bir görüntü değildi.
Hele ki durumları, bu denli bitikken..
"Gün, aydı bal kuyusu.."
Bal kuyusu..
Sesinin kısık ve yumuşak bir tonda olmasıyla hala atlatamadığı bir sersemlik ile mavilerine bakmaya devam ederken, sık sık kırpılan kirpiklerinin arasından yüzünü inceledi garip, kapılmaktan hep korktuğu bir hisle. Tek dirseği üzerinde yükselen bedenine, kolunun üzerinde olan kendi başına baktı yeni uyanmanın verdiği dalgınlıkla.
"Ne yapıyorsun sen?"
Sesi, kısık ve olabildiğince sert çıkmaya çalışırken ne kadar tatlı olabileceğini hesap edememişti Yazgı. Mavilerinde kopan fırtınaların sakinliği göz kenarlarına yansırken hafif gülüşünü izledi.
"Biraz ağrım vardı da.."
Anlamayarak hala yüzünün dibinde olan yüzüne baktı.
"Ağrın varsa ağrı kesici iç!"
Bakışlarının sık sık yer değiştirerek yüzünde, kızarık dudaklarında dolanışını izledi.
"İçtim zaten.."
İmalı sesiyle bakışlarını hırçınca gözlerine dikerken üzerine eğilen omzundan itti onu.
"Çekil, kalkacağım!"
Çekilmeyen bedenini daha çok itmek için üstün bir çabaya girişecekken bileğinden tutularak başının yanına yaslanmasına hayretle baktı hareketine. Üzerine biraz daha eğilmesiyle çırpınırken çığlık attı tüm kuvvetiyle.
"Bırak beni!"
"Ağrım tam olarak geçmedi ama?"
Sinirle bileğini çekmeye çalışırken diğer eliyle itmeye çalıştı güçlükle. Bir bacağını iki bacak arasına sokarken üzerine daha çok gelerek eğilmesini izledi öfkeyle.
"Bana dokunursan seni asla affetmem!"
Bir anda duran bakışları, öylece gözlerine kilitlendi.
"Dokunmazsam affedeceksin yani?"
Sesinde soluduğu o hissin varlığı ile mavilerinde parlayan ışıklara baktı bir anda.
"Benden uzak duracaksın!"
Bakışları, değişik bir hisle yüzünde gezindi.
"Tamam anlaşalım, arada öpmek dışında dokunmayacağım."
Dudaklarına bakarak söylediği sözlerle bileğindeki elini zorlarken hala bırakmayan haline sinirle baktı. Bakışını görmesiyle üzerine biraz daha eğilerek başını iki yana salladı. Sesi, itiraz kabul etmeyecek bir tonda çıkarken onu duymadı bile.
"Önce anlaşma yapmamız gerekiyor bal kuyusu!"
Dedikleriyle birlikte derin bir nefes alıp verdi.
"Bırak öpmeyi, kılın bile dokunmayacak!"
Bakışlarının yine o yoğun parıltılı halini izledi sessizce. Ardından derin bir nefes alarak bakışlarını gözlerine sabitledi.
"Bunu kabul edemem, başka bir şey iste!"
Zayıf noktasını biliyordu ve üzerine oynamaktan geri durmayacaktı Yazgı. İnatla burnunu havaya dikerken gözlerini çekmedi mavilerinde çalkalanan duygulardan..
Hissettiği, hep varlığı bildiği o duygulardan..
"Bunu istiyorum!"
Şu an onunla böyle bir şey konuştuğuna inanamazken oldukları duruma, üzerindeki bedene baktı garip bir hisle. Dudaklarından dökülen sözlerin üzerine biraz daha yaklaşarak yanaklarında gezinen bakışlarını izledi sessizce.
"Sevişmek neyse de hadi, öpmeden duramam ben!"
Açık sözlü halinin kalbini harekete geçirişini hissederken gözlerini devirdi.
"Seni affetmeyi bırak, yüzünü bile görmeye tahammülümün olmadığı gibi mi?"
Ciddi konuşmaları dışarıdan nasıl görünüyordu bilmiyordu ama şu an yaşadığı şey saçmalıktan öte değildi.
Affetmezdi.
"Buldun zayıf noktayı, vur amına koyayım!"
Kısık, sinirli sesini zor duyarken kendi kendine konuşmasına yan bir bakış attı. Aynı anda yüzü tiksintiyle buruşurken yüzünü bastırdı koluna.
"Çek ellerini üzerimden, senin küfürlerini dinlemek zorunda değilim ben!"
Bileğini tam bırakmak üzereyken tekrar tutan ellerini farketti teninde. Sıkılaşan bileklerini kuvvetiyle aklına bir şey gelmiş gibi tekrar dikkatle gözlerine bakmasını izledi kaşları çatılırken.
"Hiç öpmeyeceğim yani demek, öyle mi?"
Dudaklarına tekrar odaklanan mavilerine baktı sinirle nefesini burnundan verirken.
"Evet, hiç!"
Dudaklarının hareketinde dikkatle gezinen gözlerinin tamamen koyulaşmasını izledi.
"Tamam, kabul ediyorum ama bir şartla!"
"Şart koyma lüksün yok!"
"Var!"
"Yok!"
"Olacak!"
Gözlerini devirirken kaç yaşına gelmiş adamın çocuk gibi restleşmesine baktı bıkkınca.
"Ne istiyorsun?"
Sesi sakin çıkarken konuşmasını bekledi öylece üzerindeki bedenini hissederken.
"Son kez öpeyim.."
Söyledikleriyle sinirle çekmeye çalıştı bileğini.
"Ben uyurken yaptığın neydi?"
"O sayılmaz, karşılık yok, bir şey yok!"
Sitemli sesine baktı içi titrerken. Bu hallerinin onda yarattığı o his yine yüreğini ele geçirirken bal gözlerini telaşla kaçırdı.
"İstemiyorum!"
"O zaman her fırsatta öperim bende!"
Tehditlere aldırış etmezken diz kapağını kırarak sinirle kasığına yapıştırdı. Darbesiyle birlikte yüzü bir anda kasılırken saniyeler içinde yüzüne çarpan yüzünü hissetti. İki büklüm olurken nefesini tutuşunu, bileğindeki elinin gevşemesini izledi keyifle.
"İstemiyorum dediysem, istemiyorum!"
Katı sesine tekrar dönen mavileri kısılarak tekrar sıktı bileğini.
"Bunun bedelini öperek ödeyebilirsin, anca kendine gelirler!"
Sesinden akan siniri farketse de hala arsızca konuşmasına göz devirirken derin bir nefes bıraktı dudaklarından. İflah olmayacağını, laf anlamayacağını zaten biliyordu.
"Tamam öp bitsin, sıkıldım!"
Bileğindeki eli anında kurtulurken yaralı kolunun bez bağlı kısmına bakındı. Hafif kan lekesini görürken, belinin kavisine yaslanışını hissetti.
"Sadece ben öpmeyeceğim, sende öpeceksin kıvırcık."
Yan bir bakışla mavilerine göz atarken ifadesiz bakışlarını çekmedi ona dingin dalgalarıyla bakan denizlerinden.
"Bunun için beni öldürmen gerekiyor!"
Hırçın sesiyle bakışları uysalca dolandı yüzünde. Söyleyeceklerin şimdiden etkisine girerken derince yutkundu dar boğazının acıyan kemerinde.
"Sadece birkaç dakika bal kuyusu,-"
Kısık sesiyle titredi kirpikleri usulca.
"Sadece birkaç dakika unut her şeyi.."
Sessiz isyanını dinlerken sustu. Ne diyeceğini düşünen zihninin tamamen ona odaklanan kalbinin etkisi altına girdiğini anlamasıyla bakışlarını hızla kaçırarak çıplak bedeninin en belirgin kemiğine, boynuna baktı.
"Bunu sen yap,-"
Mırıltı gibi çıkan sesine odaklanan mavilerine çevirdi bakışlarını.
"Hayatında hiç olmamışım gibi davran, bırak beni."
Durgun mavilerinde kopan kıyametin ilk çığlığını duydu sessiz odanın ılık havasında.
"İşte bunun için de, senin beni öldürmen gerekiyor kıvırcık."
Tıpkı kendi cevabını üstlenen haline odaklandı bal gözleri. Dudaklarından dökülen sözlerin kararsızlığı ile bakışları kısa hareketlerle dolandı göz çevresinde.
"Sonsuza kadar böyle gitmeyecek Serhad,-"
Serhad..
İsmi, kazınıyordu ruhuna sanki.
Sesinin eminliğine öylece bakakalan mavilerinin ilk titreyişine şahit oldu zihnin kilitli kalan odaları. İsminin dudaklarından dökülmesi nasıl bir etki yaratıyordu gözlerinin derinlerinde bilmiyordu ama bir sönen bir ışığın yeniden göz damarlarına sinişini, mavilerinin sönük rengine can verişini ince ince seyretti.
"Bugün olmazsa yarın, olmazsa birgün, ya da hiç ummadığın bir an..-"
Sözleriyle birlikte bakışlarında baş kaldıran çöküntüyü izledi öylece. Tıpkı kendi ruhunda yıkılan tüm enkazların altında kalan onlarca canın çığlıklarına ev sahipliği yaptı buz mavileri saniyeler içinde.
"Gideceğim ve kendime, geç kaldığım o hayatı baştan kuracağım."
Derin bir nefes alarak üzerindeki bedeninin yarısını çekmesini izledi. Belindeki kolu ayrılmazken sessizce uzandı yanına. Sesi, belki de ilk kez yok gibiydi.
"Vazgeçtim,-"
Sesinden dökülen sözler ile başı usulca döndü başına doğru. Yanağına çarpan kendi yanağı ile, boynuna sokulan haline baktı duygunca.
"Beni affetme.-"
Belindeki kolu, yaralı olmasına rağmen, kuvvet uyguladığında daha çok kanayacak olmasına rağmen hiç bırakmayacakmış gibi sıkılaştı teninde.
"Ben affedilecek bir adam değilim,-"
Burnu, usulca dokundu saç diplerine.
"Sende bırakılacak bir kadın değilsin Alın Yazısı.."
Derin bir nefes alarak saçlarını koklamasını, burnunun ucunu sürterek tenini hissetmeye çalışmasını dinledi.
"Seni, sebebi her ne olursa olsun orda bıraktığım için,-"
Sesinin tonu kalbine öylece batarken yutkunamadı Yazgı. Nefesini her alışında yüreğini sızlatan o his, 3 yılının her bir gününe bedeldi sanki.
"O hayata, o sıfata sığdıran sözlerim için,-"
Kaldı.
Kollarında sessizce kaldı Yazgı. Titreyen alt dudağını sıkıca tutmaya çalışsa da mümkün değildi. Kalbinin titreyen o her dalı yayılmıştı kanlanarak bedenine usulca.
"Ama en çokta,-"
Kısık sesinden akan derdin o ilk sancısını hissetti teni.
İlk sarsıntıyı..
Bundan sonra hissedeceği ilk depremi..
"Seni,-"
Sesi, tıpkı kendi sesinde barınan o gizli keskinliği taşıyordu.
"Bu hayatıma mecbur bırakacağım için, sakın affetme bal kuyusu.."
***
-6700-
Yine bitmesi gereken bir yerdeyiz.. Hep içimden diyorum ki ya biraz uzat uzat, ama öyle bir noktaya geliyorum ki, diyorum tamam, burda bitmeli❤️
Kısa geliyorsa eğer affola-_-
Özlediniz, özledim. 🤍
Yorum yapın da bütün yorgunluğuma değsin bu bölüm..♠️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top