13| balon adam.


0013. BÖLÜM ON ÜÇ

— balon adam.

───── Kelime | 4400 ─────

Sarışın dedektif, kullandığı araçla geniş sokağa giriş yaptığı esnada gözüne kestirdiği boş alana park etmek için aracını konumlandırdı. Melora, camdan dışarı bir bakışta bulunurken aracın park edilmesiyle hızlıca emniyet kemerinden kurtulup kapı kulpuna yönelmişti. Araçtan iner inmez ellerini rüzgarın gazabına uğrayan salık saçlarına attı. Parmaklarıyla doğruca geriye tararken saçlarını, yanında taşıdığı sportif şapkasını başına geçirmişti. Bugün, Londra'nın sonbaharına nazaran hava oldukça güneşli ve sıcaktı.

Uykusuz geçen bir geceden armağan olan hassas gözlerini siyah şapkasının siperliği sayesinde koruma altına almışken, Sherard'la orta yolda buluşup kaldırıma geçtiler. Sarışın adam, yüzüne çarpan güneş ışığından dolayı yeşil gözlerini kısarken yanındaki şapkalı kadına baktı. Bugün kendini şanslı sayıyordu, çünkü ilk defa kadın ile beraber ve tek başlarına davayla ilgileniyorlardı. Sherlock olmadan, tabii sabahki buluşmayı saymazsa.

"Ne oldu?" Sherard'a aynı şekilde karşılık verirken kaldırımın sonunda durup kısa süreliğine sokakları yokladı Melora. Oldukça sakin bir mahalledeydiler. Bir iki kişi dışında başka bir insan görmemişti daha sokakta.

"Hiç." Kravatı ile ceketini düzeltirken omuzlarını silkmişti adam. Aklındakileri söylememek için geçiştirmişti açıkçası. Melora'nın yaptığı gibi etrafa göz atmak için kendi etrafında döndü. Ama daha sonrasında dayanamayıp genç kadına geri dönmüştü. "İkimizin tek başına  ilgilendiği ilk dava, fark ettin mi?"

"Sherlock olmadığı için mutlusun." Buruk bir gülümseme paylaştı kendiyle. Açıkçası Sherlock'un burada olmasını isterdi. Onla fikir alış verişinde bulunmayı seviyordu, daha fazla şey fark ediyordu.

"Yanlış anlama." Sherard'ın savunma atağına karşı Melora başını iki yana salladı. Yanlış anlanacak bir durum yoktu, ikisinin anlaşamadığı ortadaydı. Sherlock olduğu vakit, Sherard'a çok fazla söz hakkı düşmüyordu bu durumlarda. Bu yüzden, Sherlock'a karşı içinde beslediği öfke çok normaldi. "Ona ihtiyacımız yok, seni görüyorum.."

Dedektifin sözünü bitirmesine izin vermeden onu durdurmuştu. Düşündüğü şeyde yanılıyordu. "Burada olmamızı sağlayan o, Sherard. Sherlock ve ben.. Karşılaştırılmamalıyız."

"Bu sabah ikiniz de aynı şeyi aynı anda fark edip, aynı anda söylediniz." Uzanıp Melora'nın kolunu yakalarken, kadının durup kendisine bakmasına neden oldu. Göz teması kurmalarını kısıtlayan şapkanın siperliğini kaldırırken yeşillerin ve elaların kesişmesini sağlamıştı. Gün ışığına maruz kalan elalar yeşile dönmüştü anında. Cevap bekleyen adama küçük bir omuz silkmişti.

"Adamın herkese yalan söylüyor olması çok açıktı sadece."

"Evet, şarabın üstündeki etiketten başlayıp adamın metresi olduğunu ortaya çıkardınız. Bunu herkes görür ya."

İmalı ve şakaya vuran sözcüklerine karşı, adamın omzunu şakayla itti Melora. Bunda çok fazla bir şey yoktu, sadece iyi bir gözlemcilikti. Yerel marketler etiketleri üst tarafa yapıştırırdı. İstifleme zamanını azaltırdı böylece. Ama adamın dün gece, yerel marketten aldığını söylediği şarapta etiket aşağıdaydı. Bu onun yalancı olduğunu gösterirdi. Tahminen, kilerlerindeki bir kasa şarabı aldıkları aynı tekel bayiinden almıştı, çok öncesinden.

Ayrıca Sherlock'un gözünden kaçmayan ikişerli bazı mutfak eşyaları, ünlü bir otel zincirinden gelen mektup ve ortada bırakılmış adamın telefonunu kurcalayıp bulduğu arama ile tüm bunları birleştirmişlerdi. Çocuğu kaçırılan çift, bir dönem evleri ayırmışlardı ve tabii adam boş durmamıştı bu dönemde.

"Melora, Sherlock kadar başarılısın bu konularda. Onunla çalışmaya ihtiyacımız yok, kimse istemiyor."

Melora, boşluğuna denk gelip sinirle karşılık acıyla güldü. Ama bunu adama belli etmemeye çalışmıştı. Sherlock'u kimse istemiyordu, peki.. Sherard fark etmemiş olabilir ama nedense herkesin bakışları altında kendisinin de istenilmediği düşüncesine yakalanmıştı Melora. Aptal değildi. Eski çalışanların hepsi Melora'yı alttan alttan istemiyordu. Ortadaki güven çemberleri göz boyamaydı tamamen. Oradaki çalışmasına geri dönmesinin tek nedeni Lestrade'in bunu istemiş olmasıydı. Müfettişin hakkını ödeyemezdi ama bunun için çabalayabilirdi. Bu yüzden merkezdeki her şeye katlanıyordu.

"Anlamıyorsun Sherard."

"O zaman seni anlamamı sağla Melora. Seni anlamak, tanımak istiyorum." Sertçe yutkunup önden ilerleyen Melora'nın ardındaki adımlarının temposunu arttırdı. Bu kadar yakınlaşmışken genç kadınla, onun gerçekliğini tanımak istiyordu. Dışarıdaki insanların anlattıkları umurunda değildi, içindeki Melora'yı dinlemek istiyordu. Bunun için burnunun dikine gidebilirdi işin sonunda zararlı çıksa bile. "Babanla ilgilimi."

Adamın bu konuda ısrarla konuşmaya çalışması sinirlerini hoplattırsa da gözlerini yumup kendine, sakinliğini korumasını emretti. Sinirlenmek bu durumda kimseye yarar sağlamazdı, kalp kırmak dışında. Israrcı olması normaldi, unutmaması gerekiyordu ki Sherard bir dedektifti. İstediği bilgileri elde etmeden pes etmezdi "İster babamla ilgili olsun, ister Sherlock'la ya da başkalarıyla ilgili olsun.. Bilmeni istediğim bir şey var ki Sherlock'la beni karşılaştırmaman. Şimdi işimize geri dönelim mi?"

"Pekala, ne arıyoruz?"

"Ev güvenliği kamerası. Fotoğrafik hafızası olan bir komşu. Elimize ne geçerse." Melora'yı başıyla onaylayıp bulundukları noktadan ayrıldılar. Sherard sokakta düz devam ederken Melora caddenin karşısına geçmişti.

Bu sabah görüştükleri ailenin kaçırılan küçük kızlarıyla, Balon Adam dosyası tekrardan açılmıştı. Yıllar öncesine dayalı bir seri katildi, Londra'nın öcüsü de denebilirdi. Kaçırdığı her çocuğun ardından, üstünde 'teşekkürler' yazan renkli balonlar bırakmasıyla gazeteciler ona böyle bir ad takmışlardı. İlk çıkışı 2002'de olmuştu ve o zamandan beri bu aradıkları kız çocuğunu da katarlarsa sekiz çocuk kaçırmıştı. Hiçbir çocuk evine dönemedi. Sadece iki, üç ve beş numaralı kurbanların cesetleri bulunmuştu.

Sabah kalktığında, Sherlock'u bu olayın araştırmasını yaparken bulmuştu. Anlaşıldığı üzere, o bilmediği kuşları adama fısıldamıştı daha Lestrade durumu onlarla paylaşmadan. Çağrılmaları üzerine ailenin evine gitmişlerdi. Tabii, Sherlock ve aileyle röportaj yapmak isteyenler arasında küçük bir husumet olmuştu.  Sherlock'un araştırması sonucu katil, kurbanlarını öldürme hızıyla ebeveynlerin televizyonda görünme süresi arasında doğrudan bir ilişki keşfetmişti. Yani röportaj sayısı arttıkça, çocuklarının ölümü hızlanıyordu.

Bu davayı ona vermelerini çok istemişti yıllar önce Melora. Ama kimsenin onu takmaması ve hâlâ çaylak olarak adlandırılmasıyla katil ortadan kaybolup gitmiş, dosya da kapanmıştı. Daha sonra da Melora, Londra'dan ayrılmıştı. Ama şimdi dosya elindeydi. Bir çocuğun daha ölmesine izin göz yummayacaktı. Sherlock'un da buna izin vermeyeceğinden emindi.

Karşı taraftaki kaldırımın yanındaki park halindeki araçlar dikkatini çekmişti bir an. Çevresine bakıp gelen bir araç olmadığına emin olarak adımlarını park halindeki araca attı. Oldukça pislenmiş olan gri aracın ön camındaki park cezalarına kaşlarını çatmıştı. Park cezaları bir şeyin kesin işaretçisiydi ki, araç günlerdir buradan hiç ayrılmamıştı. Ama lastiklerin altındaki küçük patinaj izleri, yakın bir zamanda birkaç santim hareket ettiğini gösteriyordu. Ayrıca göz önünde duran bir şey vardı; birisi aracıyla bu araca yandan çarpmıştı.

Aracın sürücü kısmının önüne eğilip boydan boya araca bırakılmış yatay çizgiyi inceledi. Şapkasıyla oynayıp biraz daha yaklaştı ve parmaklarını boyanın üstünde gezdirdi. "Oyum, çocuk kaçırdığı için panikleyen biri tarafından hızla sürülen kamyonet üzerine."

Gülümseyip alt dudağını dişlerken başını iki yana sallamıştı Melora. Emindi ki, Sherlock burada olsaydı bunu derdi. Çocuğun kaçırıldığı esnada yakınlardaki bir başka eve polisler gelmişti. Siren seslerinin kendi için çaldığını sanıp panikleyerek hem bu arada hem de adamın metresinin aracına çarpmıştı büyük bir olasılıkla.

Adamın metresinin bahsettiği gibi, bu aracın üstündeki çizikten kalan boyalarda koyu kahverengiydi. Ama işin garibi, çiziğin sonundaki koyu kahveye ek; mavi, sarı ve beyaz eşlik ediyordu. Yani, kamyonet şu an kahverengi ama aslen beyaz ve mavi – sarı boyalı olduğu anlamına geliyordu. Bu da Melora'yı yine tek bir şeye çıkarırdı.

Çömeldiği yerden kalkıp karşı kaldırımda, insanlarla konuşan Sherard'a seslenmişti anında. "Dedektif Barton."

Sarışın adam konuştuğu insanlara teşekkür edip not defterini ceketinin içine sıkıştırdı. Böylelikle koşturarak onu çağıran kadının yanına varmıştı. Ellerini beline atarken, Melora'nın söyleyeceklerini merakla bekledi. Kadın, ardındaki aracı gösterirken şapkasından kurtularak saçlarını bir kez daha geriye taramış ve şanslı bir gülümseme takınmıştı.

"Hizmetini doldurmuş bir MPS kamyoneti arıyoruz. Muhtemelen açık arttırmada satılmış, sonradan kahverengiye boyanmış. Bu arabaya çarptığı yerde de uzunca bir çizgi var. Hemen bir arama emri çıkartırsak, öğle yemeğine kadar Balon Adam'ı bulabiliriz."

Masa başında oturmuş oflarken biten kahvesini tekrardan yoklamıştı Melora ama boş görmesiyle geri yerine bıraktı. Ayakları ile bilindik bir şarkının ritmini tutarken bıkkınlıkla bir başka dosyaya geçti. Ne yaparsa yapsın elindeki dosyalara tam olarak odaklanamıyordu. Bu duruma daha fazla dayanamayıp hızlıca ayaklandı. Doğruca kahve makinesine gidip kendi için bir kahve daha ayarlayacakken Sherard tarafından engellenmişti bu işlemi.

Sarışın adam hızla yanına gelirken elindeki ceketlerden birini Melora'nın eline tutuşturup ona göz kırpmıştı. "Arama emrimiz sonuç verdi."

Beklenmedik bir haberin sevinciyle adamı onaylarken önden ilerlemesine izin vermişti. Böylelikle merdivenlerin başında Lestrade'le de karşılaşıp park alanına geçti. Sherard'ın onun için getirdiği ve üstünde 'polis' yazan ceketi üstüne geçirip fermuarını yukarı çekerken, şoförlüğünü Lestrade'in üstlendiği aracın ön yolcu tarafına yerleşti. Çok kısa sürede de herkes hazır olup yola çıkmışlardı.

Kullandıkları sivil araçlarla kolaylıkla kahverengi kamyonetin takibini sağlamışlardı. Telsizler yardımıyla birbirlerine bilgiler sunarlarken, Sherard; kamyonet sürücüsünün kapüşonlu giyen beyaz bir erkek olduğunu ve tüm gördüklerinin bunlardan ibaret olduğunu bildirmişti. Çok geçmeden de kişi, peşindeki polisleri fark etmişti. Aracını A3220'den kuzeye doğru çabucak kırmıştı. Polis araçları, fark edilmenin ardından hızlanırken bir süre kovalamaca yaşandı ve sonunda boş bir sokakta kıstırmayı başarmışlardı kamyoneti.

"Polis! Polis! Olduğun yerde kal!" Araçlarından inen polisler silahlarına sarınırken sürücüye uyarıda bulundular hep bir ağızdan. Ama kamyonet sürücüsü gelen tüm bu uyarılara aldırış etmeden hızla aracından indi. Kamyonetin çevresinden dolanıp arka taraftan kaçmayı planlarken, kahverengi aracın arkasından gelmiş olan araçtan o sırada inmekteydi Melora.

Hızlı davranıp, yanından koşup gitmeyi planlayan kişiyi sertçe itip demir çitlere çarpmasını ve ardından yere düşmesini sağlamıştı. Ardından gelen Sherard, yere düşen kapüşonlunun üstüne çullanıp kaçmasını önledi.

Sürücü koltuğundan inen Lestrade, silahına davranıp kamyonetin arka kapısına geçmişti. Yanına gelen bir başka polis, müfettişin talimatı ile arka kapıyı açıp hızlıca içerisini yokladılar. Bekleyip umdukları şey kızın buradan çıkmasıydı. Ama hiçbir şey yoktu arka kısımda.

"Kız burada değil." Silahını geri kılıfına yerleştirip, iki dedektifin başında dikildiği kapüşonlu şahsa doğru ilerledi. Sherard yanındaki kelepçeyi adama vururken uzanıp merakla beklediği kişinin kapüşonunu çekip yüzünü ortaya çıkardı. Ama görüp de karşılaştığı yüz ile kafası karışmıştı.

"Müfettişim, adamımız bu değil. Balon Adam ilk kurbanını kaçırdığında altıncı sınıfta falan okuyor olmalı."

Sherard, kelepçelediği genci ekip arkadaşına bırakıp çömeldiği yerden doğruldu. Söyledikleri ve herkesi şaşırtmıştı. Melora, kaşlarını çatıp gencin yanına çömeldi. Kapüşonun yakasından tuttuğu gibi geriye çekip, genç adamın boynunu gözler önüne sermişti. Boynunda gördüğü lekeyle şaşkınlığından kaşlarını daha çok çatmıştı.

"Melora, ne yapıyorsun?" Lestrade'in meraklı sorusuna karşılık elini gençten çekti ve başını onlara çevirdi. Bu sabah Sherlock'un gösterdiği fotoğrafa bakmamış olsaydı bu detay gözünden kaçacaktı. "Boynundaki doğum lekesine göre oldukça haklısın. 2002 yılında Adam Kemper'ı kaçıran adam bu değil. Adam Kemper kendisi."

Duruma getirdiği açıklık ile daha çok genişleyen gözlere elinde olmadan gülümseyerek baktı. Çömeldiği yerden doğrulup pantolonuyla ceketini düzeltirken müfettişin yanına ilerledi. Adamın koluna destek verircesine dokunurken eli ceketindeki telefonuna kaymıştı.

"Onu ben ararım."

Her ikisi de kimden bahsedildiğini biliyordu. Ve Lestrade, onay vermekten başka bir şey yapamamıştı. Tüm bu kalabalıktan uzaklaşıp daha sessiz bir yere ilerlediğinde Melora, ekran kilidini açıp rehberinde kayıtlı olan Sherlock'un telefon numarasına tıkladı. Bu dava için oldukça hevesliydi adam sabahleyin, hâlâ daha öyle olduğunu umuyordu.

Sorgu odasının boğuculuğu altında içerisini üç kişi dolduruyordu. Adam'ı aldıkları gibi sorgu odasına getirmişlerdi. Şimdi masanın bir ucunda tek başına otururken karşında sarışın adamla, esmer bir kadın oturuyordu. Kadın elinin altındaki belgelerini düzeltirken, Sherard yanındaki daha önce de çalıştığı kadına baktı. Ama dönüp sesindeki sakinliği koruyarak çocukla iletişime geçti. "Adam, lütfen konuş benimle."

Burada bulunalı çok olmamıştı ama çocuk ağzını açıp tek bir kelime dahi etmemişti. Omuzları yarı düşük sandalyede oturmaktan başka yaptığı bir şey yoktu. Başını kaldırmıyordu bile onlara bakmak için. Sadece masanın altındaki elleriyle oynuyordu. Sessizliği, odanın sessizliğinden daha sinir bozucu ve sıkıntılıydı.

"Kim olduğunu biliyoruz Adam, parmak izlerinde bunu onayladı." Karşısında oturan çocuğa, daha samimi görünmek için vücut dilini biraz daha gevşetti. Çocuğun konuşması için elinden geleni yapıyordu. "Yani hadi, nasıl o kamyonetin içinden çıktığını anlat bana."

Ama çocuk sessizliğini korumakta oldukça ısrarcıydı. Camın ardından gözlerini kısmış, çocuğu olabildiğince dikkatli izlemekteydi Sherlock. Yanında dikilen Lestrade, umutsuzca başını Sherlock'a çevirdi ama bakışları camın ardındaki sürmekte olan soruşturmadaydı. "Buraya gelen bir psikiyatristimiz var ama bunun bir fark yaratacağını sanmıyorum. Bu çocuk bağlanmak istemiyor."

"Ailesine bildirdiniz mi?" Sherlock'un diğer tarafında duran Melora başını öne eğip müfettişe baktı. Sherlock'la ilgilenirken ortalıktan kaybolmuştu kısa bir süre için.

"Emniyet Müdürü aradı. Geliyorlar. Dışarıdaki medya kalabalığını yarıp gelmeleri bir saatlerini alacak."

"Yüzyılın hikayesi." Sherlock gözlerini bile kırpmadan dalıp gittiği noktadan mırıldandı. Uzun zamandır kaldığı sessizliğini sonunda kırmıştı. "Öldüğü varsayılan kayıp çocuk, onca yılın ardından kurtarıldı."

"Balon Adam'a ait olduğunu düşündüğümüz kamyonette bulunduğu gerçeği apaçık tesadüften öte bir durum, değil mi? Böyle bir davaya dahil olmuştum." Melora dönüp Sherlock'a baktı. Daha sonra bakışlarını tekrar sorgu odasına, çocuğa yaklaşmak için ayaklanan Sherard'a çevirmişti. O sırada Sherlock, Melora'ya bir bakışta bulunmuştu. Devam etmesini bekledi kadının yüzünü incelerken. "Ottawa'da, yedi yıldır kayıp olan 15 yaşında bir çocuk bulduk. Kaçıran adam çocuğu okula kaydettirmiş. Arkadaşlarını eve davet etmesine bile izin vermiş. Çocuk asla kaçmaya çalışmamış, çünkü kendisini kaçıran kişiye sempati duymaya başlamış."

İki çift gözün üzerinde olduğunu hissedince omuzlarını sakince silkti. Ve kendi görüşünü sunmaya devam etti. "Eğer burada da olan şey buysa, bu durum Adam'ın onlardan kaçmak yerine neden polisten kaçtığını açıklıyor."

"Çünkü o sapığı gerçekten önemsiyor." Tek kaşını kaldırıp sorguya izlemeye geri döndü mırıldanırken Sherlock. Tüm bunlara bakılırsa çocukta Stockholm Sendromu bulunuyordu. Bu, onları zorlayacaktı ama işleri tersine çevirmelilerdi.

"Adam hâlâ hayatta olduğuna göre, belki diğer kurbanlardan da yaşayanlar vardır." Bir umut böyle olmasını diledi Melora, ve bunu ses tonunda da belirtmişti. Evet, 3 ölü çocuk bulmuş olabilirlerdi, fakat bu zamana kadar diğerleri ortaya çıkmamıştı. Ama Sherlock, Melora'yı onaylamadı.

"Adam özeldi. İlkti. Balon Adam'ın ikinci ve üçüncü kurbanlarının sadece üçte ikisi bulundu. Durumlarına bakarsak öldürmeyi tercih ettiği görülüyor." Derin bir nefes aldı ve sakince verdi. Herkesin, özellikle Melora'nın kabul etmesi gerekiyordu ki, son kaçırılan çocuk dışında diğer çocuklar hayatta değillerdi. "Bir kere tadını aldıktan sonra, arkasına dönüp baktığını sanmıyorum. Asıl sorumuz, diğerlerinin ölümünde Adam'ın rolünün ne olduğu."

"Sence Adam ona yardım mı etti?" Melora usulca sorusunu Sherlock'a sormuştu. Çünkü bunun hakkında tam olarak nasıl düşüneceğini bilemiyordu. Sherlock, sonunda dönüp Melora'ya bakarak mavi gözlerini kıstı. "Kaçıran kişiye sempati duymaya başladığını söyleyen sendin. Bir diğer sorumuz hangi derecede bağlandığı."

"Onu, aradığımız kamyonette bulduk." Lestrade, kendi aralarında konuşan ikiliye hatırlatmada bulunmak ve dikkatleri çekmek için konuşmalarının arasına girdi. Hâlâ camın ardındaki dedektifinin çabalarını izliyordu. "Olay Yeri İncelemenin, Mariana Castillo'nun içeride olduğuna dair delil bulma ve kanıtlama süreci devam ediyor. Bu arada, Adam'ı araba hırsızlığından tutuyoruz ama yakın zamanda konuşmaya başlamazsa Castillo'ların kızını bulma şansımızı kaybedeceğiz."

Lestrade başını umutsuzca sallarken odadan ayrıldı. Sherlock ve Melora ise adamın gidişini izlemişlerdi. Kabul etmek zor olsa da haklıydı. Sıkıntılı bir nefes verip kollarını göğsünde bağlarken Melora, konuşmamak için direnen çocuğa döndü. Ama Sherlock yerinde duramamış ve Melora'yı odada tek bırakarak müfettişin peşinden gitmişti.

Yakınlardaki ofisine geçen Lestrade, içeri hızla girip masasındaki dosyayı alırken peşinden onu takip eden Sherlock'a kısa bir bakışta bulunmuştu. Ne isteyeceğini tahmin edecek vakti yoktu, bu yüzden konuşmasına izin verdi ama onunla ilgilenmedi.

"Onunla konuşmak istiyorum. Ona erişebileceğimi düşünüyorum."

Sherlock, Lestrade'in onu peşinden koşturduğuna inanamasa da adamı takip etmeyi sürdürdü. Lestrade elindeki dosyayla ofisinden çıkmıştı. Cebindeki titreyen telefonunu çıkarırken Sherlock'a omzunun üstünden baktı. Ses tonu ister istemez uyarırcasına çıkmıştı adamın.  Bu, diğer davalar gibi değildi, konun ucunda bir çocuk ve çocuk psikolojisi vardı. "Sherlock, bu hassas bir durum."

"Bazen hassas olmadığım zamanlar oluyor, bunun farkındayım.." Sherlock'un sözcükleriyle 'sen bu sözcüklerde ciddi misin' bakışı atmıştı Lestrade. Ama Sherlock sözlerine devam etti müfettişin bakışlarını umursamayıp. "..ama eğer o kızın hayatını tehlikeye atacak bir şey yapacağımı düşünüyorsanız.."

İşleri için koşuşturan çalışanların olduğu koridoru atlatırken peşinden gelen Sherlock'un sözünü kesti. "Kasıtlı olarak yapmazsın. Burada bir çocuktan bahsediyoruz. Travma geçirmiş ve belki de beyni yıkanmış bir çocuktan."

Sherlock göz devirmeden duramamıştı, bu konuda onların anlayamadıkları bir şey vardı ki açıklık getirmesi gerekiyordu. "Ben ve Melora olmasaydık bu çocuk burada olmayabilirdi bile."

Devleti küçümsemiyordu, onlarında katkıları fazlaca vardı. Ama akıllarını aşan sorunları da oluyordu. Devreye o zaman kendisi giriyordu. Hadi ama, kabul etsinler. Onlar sayesinde bu çocuğu, bugün bulmuşlardı. Ve eğer işleri daha da kolaylaştırırlarsa Balon Adamı bulmaları an meselesi olurdu. Bir çocuk daha ölmezdi.

"Ne yani bunun sana onu sorgulama hakkı verdiğini mi düşünüyorsun? Melora gidip onu sorgulayabilir ama sen bir danışmansın, polis değilsin."

Bu konuşmayı tartışmaya çevirmemek adına Sherlock için oldukça kısık tutmuştu ses tonunu Lestrade. Koridorun sonundaki asansörün önünde durup, asansörün düğmesine bastı ve oldukları kata gelmesi için çağrıda bulundu. Ama Sherlock'un bu konuda vazgeçme gibi niyeti yoktu. Melora tabii ki sorguya girebilirdi, kendi yöntemini kullanıp çocuğu kendi safına çekebilir her zamanki gibi ama oraya kendi girmek istiyordu. Adam'ı yakalayan Melora'ydı, çocuğa karşı sempatiklik kazanması oldukça zor olurdu.

"Ama genç bir adamın birkaç korkunç suça yardımcı olduğu ihtimalini düşününce belki polis olmamam şu an ihtiyacı olan tek şeydir, ne dersin? Tek istediğim 10 dakika."

Lestrade, yanındaki adama büyük bir ciddiyet ve bıkkınlıkla baktı. Onun 'hayır' sözcüğünden anladığını düşünmüyordu. Sherlock'un 'hayırları' vardı ama başkalarının 'hayırları' onun gözünde bir hiçti. Asansörün, bulundukları kata gelme sesiyle başını çevirip iki yana açılan çelik kapıdan geçti. Birkaç çalışanın olduğu asansörde kendini konumlandırırken bakışları Sherlock'un üzerine çivilenmişti. Kapılar kapanmadan fısıldarcasına konuşup Sherlock'u işaret etti telefonunu tuttuğu eliyle. "5 dakikan var."

Sherlock koca bir gülümseme ile el salladı asansörün kapılarının kapanmasını izlerken müfettişe. Ardından yüzündeki tüm mimikleri nötrleşmişti. Hızla arkasına dönüp biraz önce terk ettiği sorgu alanına ilerledi.

Çocuk, tek başına sorgu odasında olacak gelişmeleri beklemekteydi. Sherard ve Melora ise dışarıda bu durum hakkında fikir paylaşımı yapmaktaydı. Ama yanlarına yaklaşan Sherlock'u gördüğünde Sherard, Melora'dan izin isteyip oradan ayrıldı.

Sherlock, sorguya girmek için kapının önündeki görevliyle kısa bir konuşma yaptı. Ardından siyahi iri yapılı görevlinin kapıyı açmasını izlediler. Melora, onunla gelmek istediğini dile getirdiğinde Sherlock onu durdurmuştu. Melora ise gelen bu emre sorgusuz sualsiz itaat etti. Onu dinleyen Melora'yı seviyordu, ona karşı inatçılık eden Melora'ya nazaran.

Kapının açılıp kapanmasıyla genç, gelen kişiye kısa bir bakış attı merakına yenik düşüp. Uzun boylu, herkes gibi düzgün giyimli, kıvırcığa kaçan siyah saçlı adamı gördüğünde eski haline geri dönmüştü. Bakışları aşağıda, üzgünlüğe yakın nötr bir mimikle sessizliğini korumaktaydı.

Sherlock, boşta kalan sandalyeyi geriye çekti. Oturmadan önce, eli boğazındaki atkısına gitmiş ve tek bir hamlede çıkarıp paltosuna sıkıştırdı. Böylelikle çocuğa karşı bir güven adımı atmıştı. Şimdi çocuğun karşısında oturuyordu, rahat davranmaya ve samimiyet kazanmaya çalışmalıydı. Melora'nın taktiğini uygulayabilirdi, bir noktadan yakalayıp karşısındakini kendine çekme. Ve çocuğu kendine çekebilmek için mükemmel bir konu tabanı vardı ortada.

"Merhaba, Adam." Derin bir nefes alıp dudaklarını yalayarak sesli bir şekilde yutkundu. Başlangıç sözcüklerini hızlıca kafasında toparlamış, adımlarını çizmişti. "Adım Sherlock Holmes. Görünüşümden bir polis olmadığımı ya da psikiyatrist olmadığımı anlayabilirsin. Bu da beni, bugün seninle konuşurken yalan söylemeyecek tek insan yapıyor. Burada daha önce bulunan insanlar.. Dedektif Barton ve diğerleri seni yedi yıl önce kaçıran adamın kötü biri olduğunu, sana zarar verdiğini ve seni taciz ettiğini söylediler."

Tüm konuşması boyunca çocuğun bakışları bir kere dahi yüzüne kaymamıştı. Onun yerine, son söylediği sözcüklere karşı gencin omuzları yukarıya kalkıp kasılmıştı. Doğru yoldan gittiğini, bir başka plana geçmesi gerekmediğini burada anlamıştı Sherlock. Sözcüklerine devam etti.

"Ama hikayenin tamamını bilmiyorlar, değil mi? Aynı zamanda seninle ilgilendi, başını sokacağın bir yuva verdi. Araba sürmeyi öğretti. Seni sevdi."

O esnada sorguyu izleyen diğer odada bir hareketlenme olmuştu. Melora, camın önünde Sherlock'un çocukla konuşmasını izlerken odaya Lestrade girmişti. Elindeki dosyadan olabildiğince çabuk kurtulup sorguyu izlemeye gelmişti adam. Melora'yı karşısında gördüğünde, neden Sherlock'un yanında sorguda olmadığını sorgulamadı. İkili sessiz kalıp adamın konuşmasını izlediler sadece.

Sherlock geriye yaslanıp anlayışlı bir yüz ifadesine büründü. Çocuğun bakışları onda olmasa da bunu hissetmesini istediği işlerin kolaylaşması için. "Babam daha sekiz yaşındayken beni yatılı okula gönderdi." Durup sıkıntılı bir gülümseme vermişti. İşte o an çocuk, bakışlarını yukarı kaldırıp karşısındaki adama dikmişti. "Birazcık ukalaydım.. Kocaman bir ukalaydım aslında. Okuldaki çocukların çoğu bana düşman oldu. Özellikle de adı Anders Larson olan çocuk. Bir sonraki okul yılı boyunca Anders öfkesini çok sayıda acımasız ve korkunç yöntemle benden çıkardı. Yaşadıklarının yanına bile yaklaşamaz elbette ama anlatmaya değer diye düşündüm."

Melora'nın kaşları çatılmıştı camın ardından olanları izlerken. Sherlock'un anlattıkları, bunlar doğru muydu? O an, birden kendini sorgularken buldu kadın. Sherlock'u hiç tanımıyordu aslında. Şimdisini biliyordu ama geçmişini veya ailesini bilmiyordu. Sadece erkek kardeşiyle tanışmıştı ve kardeşlik ilişkileri için söyleyecek bir şeyi yoktu. Neden tek yaşıyordu, ailesi neredeydi, çocukluğu nasıldı?

Kafası tüm bunlarla dolup taşarken derin bir iç çekti. Sherlock, onun daha fazla geçmişini biliyordu ve bu hiç adil değildi. Şimdi ise adımın geçmişinden bir parçayı böyle mi öğreniyordu, ne kadar mükemmel bir arkadaştı(!).

"Gördüğün üzere, Anders bana daha fazla zarar verdikçe benimle gerçekten ilgilendiği için kendimi daha çok memnun hissediyordum. Bana eziyet ediyordu, kendimle ilgili bildiğim yanlışları düzeltmeye çalışıyordu. Bir gün, bilhassa nezaketsiz bir ders verdikten sonra benimle ilgilenmeyi bıraktı. Öğretmen bundan kimin sorumlu olduğunu sordu. Merdivenlerden düştüğümü söyledim. Önemsediğimiz kişiler için acayip şeyler yapıyoruz."

Çocuk tüm bu anlatılanlara karşı sessizliği korumayı sürdürdü. Ama burnunda hissettiği huylanmayla sağ elini masanın altından çıkarıp kaşıdı. Öylece oturmak dışında yaptığı en büyük atak denebilirdi. Ama Sherlock'un gözüne bir şey takılmıştı. Bakışlarını çocuğun üzerinde çok tutarak rahatsız hissetmesini engellemek için masaya indirmişti. Elinin köşesinde, avuç içinin aşağısına bileğine doğru kayan uzunca bir kesik vardı.

"Şunu sana o mu yaptı? Önemsediğin kişi mi yaptı?" Sherlock, çocuğun masa altına geri dönen elini işaretlerken kendi elinden de yaranın olduğu yerin konumunu göstermişti hayali çizgiyle.

Çocuk kısa bir süre düşünüp bakışlarını Sherlock'a çevirdiğinde dudaklarını aralayıp ilk defa konuştu. "Hayır."

Konuşmuş olması arka taraftaki ikiliyi hareketlendirirken, Sherlock duruşunu hiç bozmadı. Sadece çocuğa anlayışlı bir yüz ifadesiyle baktı. Devam edip, anlatması için başını hafifçe sallamıştı. Ve çocukta devam etti sözcüklerine. "Geçen gece odamdaydım. Hava sıcaktı. Pencereyi açmaya çalıştım ama pencere sıkışmıştı, elim pencerenin camını kırdı. O benimle ilgilendi."

Tüm cesaretini toplayan Adam, sonunda başını kaldırıp titrek bir gülümsemeyle Sherlock'a baktı. O sırada bütün bu olanları izleyen Lestrade ve Melora'nın olduğu odanın kapısı açılmıştı. Uzunca boylu, orta yaşların sonlarında olan adam içeri geçip Lestrade'in kulağına bazı sözcükler fısıldadı. Tüm dikkati dağılan Melora, dönüp neler olduğunu öğrenmek için iki adama bakmıştı. Yine ortalıklarda bir şeyler oluyordu.

Yan odada olanlardan habersiz Sherlock, karşısındaki cesaretini toplamış çocuğun konuşmasını dinlemekteydi. "Yara bandı yapıştırdı."

"Elbette yapıştıracak. Seni seviyor." Başıyla aynı şekilde karşılık verdi çocuğa. Güven çemberinin halkaları oluşmaya başlamıştı. Konuşmasına devam etmesini istedi.

"Benim için her şeyi yapıyor. Her sabah eve gelirken bana çörek getiriyor. Yapmasına gerek yok ama yapıyor. Bir kere sormadım.." Çocuk, sözünü tamamlayamadan odanın kapısının açılmasıyla kesilmişti. Aralanan kapının ardından Lestrade çıkarken, bedenini uzatıp içeriye uzandı. Tüm bakışların üzerinde toplandığını gördüğünde çocuğa kısa bir bakış atıp Sherlock'a geri dönmüştü. "Başka soru yok. Avukatını çağırdı."

Oturduğu sandalyede, masanın üstüne koyduğu ellerini ikiye açıp anlamsız bir şekilde müfettişe baktı Sherlock. "Telepati aracılığıyla mı?"

Sherlock'un tavrına karşı tüm göz devirme ve sıkıntılı nefes verme isteklerini bastırıp, başıyla dışarı çıkmasını işaret etti. "Ailesi aracılığıyla. Buradalar."

Boğucu toplantı odasında oturmuş Lestrade ile Adam'ın ailesinin görüşmelerini izliyorlardı. Kollarını göğsünde bağlamış, Sherlock'un yanında oturan Melora parmaklarıyla kollarının üzerinde düzenli bir şekilde ritim tutuyordu. Sherlock'la tüm odakları odanın ortasındaki masayı çevreleyen kişilerdi. Olayı uzaktan izlemek istemişti her ikisi de.

"Kusura bakmayın, Adam için sorunlarınız olduğunu biliyorum, ama yapmayın ya." Masanın bir ucunda karısı ve aile avukatıyla oturan adam, karşısındaki müfettişe kendini anlatmak için çabaladı. Onlar tarafından aptal yerine konmak istemiyordu, aptal değillerdi de. "Adam'ın diğer çocuklara olanlarla bir alakası olduğunu düşündüğünüzü bilmiyoruz mu sanıyorsunuz?"

Lestrade başını sallayıp adamı anlayışla onaylamıştı. Parmaklarını iç içe geçirdiği ellerini masanın üstüne koydu ve öne doğru eğildi. Aileyi anlıyordu, oğulları için ellerinden geleni yapmak istiyorlardı ama ailenin de onu anlaması lazımdı. Burada söz konusu seri katilin elinde olan küçük bir kız çocuğu.

"Evet, bu bir olasılık. Biz de Mariana Castillo'yu bulmamıza yardım eder belki diye onunla konuşmaya devam etmek istiyoruz."

Lestrade'in yanında oturmayı tercih eden Sherard, müfettişi desteklercesine başını sallayıp yaslandığı sandalyede biraz daha geriledi. Elinde, aldığı kalemi parmakları arasında çevirken bakışları aileyle avukatın üzerinde rota çizmekteydi. Tüm bu konuşmaları, müfettişin arkasına aldığı duvara dayatılmış sandalyelerde oturup izleyen Melora, yanında oturan Sherlock'a başını eğip sadece onun duyabileceği bir şekilde fısıldadı. Sessiz kalması gerektiğini biliyordu ama düşünce paylaşımında bulunmak istemişti.

"Şu an neler yaşadıklarını hayal edebiliyorum." Alt dudağını dişleyip ailenin arasında gezdirdi bakışlarını. Oğulları kaçırılmıştı, bir seri katil tarafından ilk kurbandı hem de. Öldüğünü düşünüyorlardı ve yıllarca öyle düşündüler. Kim bilir, belki çocuğun sahte mezarının başında saatlerce ağladılar. Ama şimdi onca yılın geçmesinin ardından oğullarının yaşadığını hatta bulunduğunu öğreniyorlar. Bir de yetmemiş gibi katille iş birliği yaptığı olasılığının içerisindeydi.

Düşüncelerine karşı derin bir iç çekti ama sonra duraksadı. Çünkü aklına başka bir şey gelmişti. Başını çevirip usulca Sherlock'a baktı. Ela gözleri adamın yandan görünen profilini inceledi bir an. O kadar ciddiyetle dinliyordu ki olayları, tüm odağı onlar olmuştu. Sanki söyleyeceği hiçbir şeyi duymayacakmış gibi. Ama denemekte fayda vardı.

"Bu arada, Adam'ın yanındayken anlattıkların gerçekten bir şeyler ifade ediyordu. Sana zorbalık eden kişi, hakkındaki hikayenin tesiri oldu. Anlattıklarında gerçeklik payı var mıydı?"

"Bir ara yatılı okula gittim, onun dışında hayır." Sorgudan dikkatini tek bir dakika bile çekmeyen Sherlock, Melora'nın kullandığı aynı kısık tonda kurmuştu sözcüklerini. Dönüp bakmıyor olsa bile Melora'nın yeşile yatkın ela gözlerinin yüzünde turladığını biliyordu. Kadın bunu yapmayı seviyordu, adamın gözünden kaçmamıştı.

Aldığı cevap konusunda şaşırmamıştı pek Melora, çünkü o Sherlock Holmes'tu. Ama belli belirsiz gülümsemişti bakışlarını kaçırırken. Melora'nın kullandığı tatlı ton konusunda da Sherlock'un dudağının ucu az çok kıvrılmıştı ama hızla eski haline geri çevirdi. "Seni yalancı."

"Şunu bilmelisiniz ki Müfettişim, bölge başsavcılığı ile dokunulmazlık anlaşması yapma olasılığımızı ileri sürdük." Avukat, geri plandaki konuşmayı bilmeden ortamdaki sessizliği bozmuştu. Sandalyesinde dikleşirken biraz daha öne doğru eğildi karşı taraftakilerle iletişimini derinleştirebilmek için. "Kendisini kaçıran kişi tarafından işlemeye mecbur bırakıldığı suçlar için Adam'a dokunulmazlık verilecek, karşılığında da Adam size o adam hakkında bildiği her şeyi anlatacak. Ayrıca, bugüne kadar bulunamayan kurbanların cesetlerini bulmanıza da yardım etmeye çalışacak. Sabaha kadar bilgi başsavcılığından haber gelmesini umuyoruz."

Sherard, elindeki kalemi not defterinin üstüne bırakıp sıkıntılı bir bakış verdi. Oturduğu sandalyeden doğrulup sırtını olabildiğince dikleştirirken ceketinin önünü düzeltmişti. Şimdi, odadaki herkesten daha bir ciddi yüz ifadesine sahipti. "O zamana kadar Castillo'ların kızı için geç kalınmış olabilir."

"İşte bu yüzden, teklifimizi desteklemenizi canı gönülden istiyoruz." Lestrade, Sherard'ın konuşmasını sözleri ve hareketleriyle destekleyerek Adam'ın ailesine ve avukatına baktı. Ama arka taraftan gelen hareketlilikle tüm gözler o tarafa yoğunlaşmıştı. Sherlock, bu kadar konuşmanın yeterli olacağını hatta hiçbir işe yaramayacağını kararlaştırarak oturduğu yerden kalkıp çıkışa ilerlemişti. Melora birden çıkan bu çıkışa karşı şaşkınlıkla adamı izlerken gözleri Lestrade'le bulmuştu.

Sherlock kapıyı açıp kapı kulpundan elini çekmeden Lestrade'i çağırdı. Adam oturduğu yerden izin isteyerek kalktı. Kapının önünde halen daha bekleyen Sherlock'un karşısına geçtiğinde konuşmalarını içeridekiler duymasın diye ardından kapamıştı odanın kapısı. "Evet?"

"Teklifi destekle ya da destekleme. Bunu bir önemi yok. Adam'la olan konuşmam yarıda kesilmiş olabilir ama görüşme heba olmadı."

Sherlock'un sözcükleri yine ona bilmece gibi geldiğinde biraz daha açık olması için işarette bulundu. "Ne demek istiyorsun?"

"Adam, Balon Adam'ın her sabah elinde çöreklerle eve geldiğini söyledi. Bu da akşamları çalıştığı anlamına geliyor. Çok bir şey ifade etmiyor, farkındayım ama daha önceki bilgilerimizden fazlasını biliyoruz." Müfettişin ümitsiz olmasını istemiyordu, bardağın dolu tarafından bakılırsa baya iyilerdi eskiye göre. Eğer biraz daha zaman tanınırsa Sherlock bu işi bitirirdi.

"Ve sen de bununla çalışabileceğini düşünüyorsun?" Lestrade merakla tek kaşını kaldırıp adama baktı. Ne yapmayı planlıyordu, akşamları mesaisi başlayan tüm mesleklere göz mü atacaktı?

"Bir mantıkçı, bir damla su damlasından, görmemiş ya da duymamış olsa bile suyun Atlantik'e mi yoksa Niagara'ya mı ait olduğunun olasılığını çıkarabilir. Su damlam elimde. Olasılığını çıkarmama izin ver." Sherlock istekli ve kararlı bir şekilde karşısındaki adama baktı. Bunu halledebileceğini biliyordu, kabul etmekten başka çaresi olamazdı. Tek seçenekleriydi onlar için.

Kısa süren ama büyük olan bir sessizliğin içine gömülen Lestrade, sıkıntıyla düşündü. Başka seçeneklerinin olmadığını bildiği için kabul etmek mecburiyetindeydi. Sherlock'un, Sherlock Holmes'luğunu yapmasına izin verecekti. Hatta Melora'yı da onunla görevlendirecekti. Ne elde edeceklerse daha çabuk elde ederlerdi.

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

01. Okunma sayısının artması ama oy sayısının artmaması.. Sad story.
Okurken ya da okuduktan sonra 'yıldız' simgesine basmamanız beni evrenle düşünmeye itiyor.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top