08| kanlı sanat.
0008. BÖLÜM SEKİZ
— kanlı sanat.
───── Kelime | 4467 ─────
"Beş.." Sherlock'un mırıltısı Melora'nın barmenden bir tane daha içki siparişinde bulunmasıyla ona kulaklık yoluyla ulaşmıştı. Kadının her siparişinde sayım yapıyor ve hatırlatmada bulunuyordu. Ona alkol tüketmesini söylemişti, sarhoş olmasını değil. Fazla abartmaması önemli bir husustu.
"Merak etme." Kendi kendince mırıldanırken barmene gülümsemişti Melora. Omzunun üstünden ardındaki insanları incelemeye döndü. Bir gece kulübü değildi daha çok kafe tadında bir bardı. Karanlık atmosfer yerine sarı loş ışıkların aydınlattığı ortam, samimi ve sıcaktı. Eski modern tarz mobilyalarla köşede bir oturma alanı yer alıyordu, mekanın kalbinden uzaktı. Çünkü mekanın tam kalbinde koca bir dans pisti yer almaktaydı.
İnsanlar oturmuş sohbet ederlerken aynı zamanda dans etmek isteyenlerde pistte hünerlerini göstermekteydiler. Ortam kalabalıktı ama boğucu derecede değildi. Ama yine de buradan bir an önce çıkmak istiyordu Melora. Birbirine giren ve tamamen gürültü kirliliği olan sesler onu rahatsız etmişti.
Gerginliğini üzerinden atmak için içinden mırıldandığında kulaklığından, Sherlock'un gülümsediğini belli eden nefes veriş sesini işitti onca nefesinin arasında. Hâlâ onu dinlemekteydi kulaklığını kapatmadığına göre.
Planı iki taraflı işliyorlardı. Sherlock, adamın evine girip özel hazırlanmış, nadide tarot kartlarını bulacaktı. Melora ise, yem rolünü üstlenmiş olarak adamı oyalayıp polislere iş üstünde yakalatacaktı. Sherlock azda olsa Melora'ya bu rolü verip tek bırakarak güvendiğini gösteriyordu. Yoksa Melora'nın yerine geçecek pek çok kadın bulabilirdi. Ama oraya koyacağı hiçbir kadının aksilik çıkarmayacağından emin olmazdı. Ayrıca karşı tarafın aksilik çıkarma olasılığı daha yüksek olurdu.
Ama şimdi Melora vardı. Öldürülen tüm kurbanların görünüş analizine uyan ve sınavını gerilerek de olsa geçen. Oraya, yakın çevresinden olan Molly'i de koyabilirdi ama sadece koymakla kalırdı. Adamın onunla ilgilenmeyeceğinden fazlasıyla emindi.
Hazırlanan bardağın, masadan ona doğru kaydığını gördüğünde barmene küçük bir göz attı Melora. Mırıldanmasını kesmişti dinlenildiğini anladığında. Küçük bardağı zarif parmaklarıyla kavrayıp arkasına geri döndü. Ancak döndüğü gibi ona yaklaşmakta olan bir adama rastladı. Onun, Sherlock'un gösterdiği adam olup olmadığını hafızasında yoklarken kesinlikle o olmadığı kanaatine varmıştı.
Adam için korkutucu bir göz parlaması verip geri yoluna dönmesini sağlarken genç kadın, insanlara bakmayı kesip bar tarafına geri döndü. Elindeki bardağı tek dikişte içti. Yeşile kaçan saydam sıvı boğazını yakarken ağzına, naneden dolayı ferahlık vermişti. Yüzü, yanmadan dolayı buruşmuştu ama barmene bardağı verip bir siparişte daha bulundu. "Altı."
Sherlock'un sesi bu sefer uyarırcasına çıkmıştı. Alkol oranı yüksek olan likörden istekte bulunuyordu ve onları tek dikişte içiyordu. Kadının bünyesinin alkole dayanıklılığının ne kadar olduğunu bilmiyordu, abartıp plandan sapmasını hiç istemezdi.
"Geleceğine emin misin?" Duruma burun buruştururken çantasından çıkardığı telefonla uğraşıyormuş görünüşü verdi etraftakilere. Her zaman yaptığı rutinini belki bugün yapmayacağı tutardı adamın. Belki bir başka yere gitmek isterdi burası yerine. "Gelmezse de sıkıntı değil ama."
"Oraya gelecek." Sherlock hızlıca karşıya geçerken kendi için çalınan kornaları umursamadı. Park halindeki boş taksinin yanına varıp arka koltuğa geçti. "Uzun zamandır sessizdi. Ne olacaksa bu gece olacak. 1 Elm, Ealing."
Taksiciye adresi vermesiyle yola çıkmaları bir olmuştu. Kolunu sıyırdığında saatini kontrol etti. 21 dakika, trafiği işin içine katmadığı sadece 21 dakika yol sürecekti. Eve varıp içeri gizlice girmek vardı bir de. Güvenlikle uğraşması gerekiyordu ayrıca.
"Sence beni seçer mi?" Oyalanıyormuş gibi elinde kurcaladığı telefonu bırakırken barmenin hazırladığı bardağa uzandı. Önüne düşen sarı bukleden kurtulmak için omuzlarının üstünden geri atarken, öne eğilip cilveli bir görünüş sundu barmene sorusunu sorarken. Aslında soru kulaklığın diğer ucundaki Sherlock'aydı.
Barın ardındaki adam ona yöneltilen soruyla bir anlık duraksamıştı. Daha sonra gözlerini kadının üzerinde gezdirdi. Sarı saçları loş ışığın altında parlıyordu. Giymiş olduğu lacivert kadife elbise beyaz tenini öne çıkarırken, kadının bedenindeki tüm kıvrımları gözler önüne sermekteydi. Yüzüne çarpık bir gülümse yerleştirip kendinden hediye olarak bir bardak hazırladı. "Kim bilmiyorum ama seçmezse çok şey kaçırır."
Melora, barmen için küçük bir kıkırtı bırakmıştı. Dudaklarını ısırırken hediye olarak verilen bardağı aldı ve teşekkür edercesine başını yana eğdi. Pek hoşuna gitmese de şu an, yaramaz kızı oynamalıydı. Yılların verdiği gözlem yeteneğiyle bunda zorlanmayacaktı.
"Öldürdüğü kadınlardaki ortak tüm kriterlere sahipsin. Seni kaçırmayacak." Sherlock'un sesi Melora'nın kulağını doldururken bir anda yanaklarının ısındığını hissetmişti. Hazırlık esnasında öldürülen kadınlara bakmıştı. Hepsi sarışın, güzel kadınlardı. Kızaran yüzünü göremeyeceği için Tanrıya şükredip kendini toparlamak adına birkaç öksürükte bulundu Melora. "Bunu iltifat olarak alıyorum."
Yanında hareketlilik hissettiğinde kızaran yüzünü kaldırıp ne olduğuna baktı. Ama gördüğü adam ile gülümsemesi daha çok genişlemişti. Sherlock onun fotoğrafını göstermişti. Ünlü iş adamının oğlu Theodore Bundy, Sherlock'un Kanlı Tarot cinayetlerinde tek şüphelisi.
Yeşil gözleri kadının ela gözleriyle buluştuğunda yüzünde ufak bir tura çıkmıştı. Sarı saçları bir çerçeve gibi yüzünün iki yanından aşağı dalgalanırken pürüzsüz beyaz teni pembeleşmişti. Ela gözlerinin parıltısı büyüleyiciydi. Ve kadifenin sarıp sarmaladığı kusursuz bir bedene sahipti. Sadece tablolarda karşılaşabileceği büyüleyicilikteydi kadın.
"Yakından daha bir güzelsin." Adamın sözlerine karşı bakışları kaçırmıştı utanmışçasına. Kulağında Sherlock'un sorusu can bulurken bir şey diyemedi. "Ben Theodore Bundy, ama bana sadece Ted diyebilirsin."
Bakışları adamın uzattığı ele gittiğinde derin bir nefes aldı. İşte asıl zorlu aşama başlamıştı onun için. Kalkıp gidebilir, Sherlock'u bu planda tek bırakabilirdi. Buradaki söz konusu kendisiydi. Eğer kalkıp giderse ne biri ona, ne o bir başkasına dokunacaktı. Ama Sherlock ona güvenmişti. Öyle ki bu işi ona verip gitmişti. Birbirlerini tanıyalı kaç gün olmuştu oysa güven zincirini oluşturmak için.
Ama hayır, Sherlock'u yarı yolda bırakmayacaktı. Onun o zorlu güvenini kazanmıştı. Bunu yapacaktı, herkes adına.. Bir başka ölümü önlemek için, Sherlock için ve en çok kendi için. Tabularını bugün, şu saatten itibaren kırıyordu.
Parmaklarını küçük cam bardaktan çekti. Oturduğu taburede yan dönerken uzatılan ele uzattı elini. Sıcak teni bir başka sıcak tenle buluşmuştu. Saatler önce tenine değen ten Sherlock'un soğuk parmaklarıydı. Şimdi, bir başkasının tenindeki sıcaklıkla temas etti. "Melora.. Sadece Melora."
Yeşil gözlerini memnun olmuşçasına kıstı adam. Sarıya kaçan saç bukleleri anlından sarkarken bir gülümseme sundu kadına. Parmakları arasındaki kadının teni sandığından daha yumuşaktı. Tıpkı kadının kendisi gibi ismi de diğerlerinden farklıydı. "Nadirsin."
Taksiciye gerekli parayı verip indi Sherlock. Kararmak üzere olan Londra havasından derin bir iç çekti ve önündeki bahçeli eve baktı. Theodore, zengin hayatına nazaran oldukça basit bir hayat seçmişti kendine anlaşılan. Basit hayatında bir zevke ihtiyacı vardı, onu da cinayet işleyerek dolduruyordu.
Bahçe kapısını aralarken içeriyi kontrol etti. Evde yanılmıyorsa bir tek hizmetçisi bulunuyordu. Kalıcı değildi, çıkmasına yarım saati vardı. Ve bu demek oluyor ki Sherlock'un da yarım saati bulunuyordu. Hizmetçi işini bitirdiğinde güvenlik sistemini devreye sokup çıkacaktı. Neyse ki bahçeye açılan arka kapı, mutfağı havalandırmak için bu saatlerde açık bırakılıyordu. Sherlock, kesinlikle oradan girecekti.
Sessiz adımlarla arka bahçeye doğru dolanırken kimseye görünmemeye dikkat çekti. Ama o esnada paltosunun cebindeki titreşime aldığı telefondan bir uyarı almıştı. Normalde olsa bunu umursamazdı ama bu Melora'dan olabilirdi. Birbirleriyle iletişim halinde kalmalarını sağlayan tek şey kulaklıktı ve Melora kulaklığını çıkarmıştı. Ne kadar çok bağırıp söylense de yol boyunca, kadına sözünü geçirememişti.
Telefonuna gelen mesaja baktığında Melora'nın farklı bir yerin konumunu attığını gördü. Bu demek oluyordu ki Melora'yı bıraktığı mekandan ayrılmışlardı. Elini çabuk tutması gerekiyordu. Katil ikinci adıma geçmişti.
Telefonu cebine geri atıp adımlarını biraz daha hızlandırdı. Sadece sineklik ile kapalı olan kapının sinekliğini sessizce yana kaydırıp içeri adımını attı. Hizmetçinin nerede olabileceğini hesapladı. Tesadüf üzeri günlük rutinini öğrenmişti ve şu an çamaşır odasında olmalıydı. O da, alt kattaydı. Bu tarz yapılı evlerde genellikle öyle olurdu.
Adımlarını sessiz tutarak merdivenlere yöneldi. Merdivenleri tırmanırken gıcırdamalarını umursamadı ama olabildiğince sessiz tuttu. O kadarcık sesi de duymazdı artık.
Basamakları atlatıp odaların olduğu dar koridora girdiğinde durakladı. Ve en köşedeki siyah ahşaplı kapıya gitti. O olsaydım eğer ofisi buraya yapardım, dedi ve nokta atışında bulundu. Karanlığın iyice çöktüğü ofis odasına kendini attığında çevreye hızlı bir bakış attı. Adama söyleyebileceği tek şey vardı Sherlock'un; lanet bir sanat aşığıydı ve sanattan anlıyordu.
Pencereden vurmaya başlayan sokak ışığının aydınlattığı kadarıyla duvarları süsleyen tablolar göz attı. Her biri birbirinden farklıydı. Köşelerindeki imzalara bakılırsa çizer Theodore oluyordu. Barok akımından oldukça etkilenmiş olmalı ki tüm tablolarında bunu uygulamıştı.
Çizimlerden daha çok ilgilenmesi ve bulması gerek tarot kartları vardı. Saatine göz attı, 10 dakikasını kaybetmişti. Hızlı davranıp çalışma masasına ilerledi. Ulu ortalık yere bırakmayacağını biliyordu. Burada bir yerlerde kasası bulunmalıydı. Masasında ya da karşı duvarı boydan boya kaplayan kitaplığın çekmecelerinde..
Geniş masanın önüne geldiğinde tekerlekli sandalyeyi çekip öylesine bir yere itekledi. Paltosunu geriye atıp çömeldiğinde çekmeceleri tek tek açmaya başladı. Açtığı çekmeceleri geri kaparken karanlıkta, pek çok fırça ve boya kapsülleriyle karşılaşmıştı. Ama en sonunda istediğini bulmuştu Sherlock. Şimdi geriye sadece şifreyi bulması kalmıştı.
Bir elini onu boğmaya başlayan atkısına atarken diğer elini saçlarına daldırdı. Biraz vakte ihtiyacı vardı. Dinginliğe.. Sadece birkaç sayı, basitti. Theodore'un hayatında tutacağı sayılar.
Başını masanın köşesinden kaldırıp mavi gözlerini etrafta gezdirdi adam. Etrafta bu sayılarına ona sunacak ipuçları olmalıydı. Ve ilki, tablolardaki akım.. Barok. Akımın kullanıldı yüzyülları aklının bir köşesine sabitledi. Katil olduğuna emin olduğuna göre tarot kartları; 78 karttan oluşuyordu. 22 ve 56 olarak kendin içinde bölüşürdü.
'17182256'.. İnce parmaklarını tuşların üzerinde gezdirip şifreyi girdiğinde onu memnun eden kilit açılma sesini duydu. Kapağı açıp içine baktığında kart desteleriyle karşılaştı. Bunlar, ileride öldürülecek sarışın kadınlar için beklemekteydi. Uzanıp herhangi birini aldı bakmak için ama karşılaştığı şey Sherlock'u olabildiğince şoka uğratmıştı.
Tarot kartı boyutlarında ve biçimindeydi ama üstünde hiçbir çizim yoktu kart parçasının. Küçük bir yazı dahi bulunmuyordu. Oysa gördüğü fotoğraflarda, bizzat el yapımı çizimler bulunmaktaydı. Katil tarot kartlarının üstündekilerini kendi çizmekteydi. Ama Sherlock, hazırladığı kartları bir köşede tuttuğunu düşünüyordu.. çizimli halleriyle.
Elindekini bırakıp bir başkasını aldı ve aynı şeyi onda da gördü. Birbiri ardını takip eden diğerleri içinde aynı şey söz konusuydu. Peki neden hiçbirinde çizim yoktu? Kurbanlarını öldürüyordu ve onların yanına tarot kartları bırakıyordu, her biri farklı olan tarot kartı. Bir şey kaçırıyor olmalıydı. Ve bir şey kaçırıyor olması hiç hoşuna gitmedi.
Paltosunun kolunun altında ışıldayan saatine gözleri gitti. Çıkması için 15 dakikası vardı ama şimdi çıkamazdı. Bu odada bulması gereken bir şey olmalıydı, eli boş çıkamazdı. Katil kesinlikle o adamdı, üzerlerinde çizimleri olmasa da tarot kartları vardı.
Atkısını biraz daha çekiştirirken bunaldığını hissetti. Hızla ayaklanıp ellerini birleştirdi ve çenesine yasladı. Odaya tekrardan göz attı. Bunu defalarca yapmıştı ve tekrar yapıyordu. O zaman dikkatini çekmeyen ama şimdi dikkatini çekecek bir şey olmalıydı. Sherlock'un buradan eli boş çıkmaya niyeti yoktu.
Kitaplığın önündeki koltuğun, kendine bakan kısmının ardındaki kısımda bir şey gözüne çarpmıştı adamın. Masanın etrafından dolanıp şömine ve kitaplığın önünde duran koltuğu geçti. Üstü bez parçasıyla örtülmüş bir tuvaldi. Uzanıp bez parçasını kaldırdığında karanlıktan tam olarak seçemediği bir siluetle karşı karşıya kalmıştı.
Elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Telefonun ışığından yararlanarak eğilip ne olduğuna baktı Sherlock. Bu bir kadın figürüydü, yüzü tam olarak seçilemese de beden kıvrımları bunu belirtmekteydi. Boyama beneklenme tarzında yapılmıştı. Kullanılan renk tek tüktü, kırmızı ve tonları.
Çizimin üstünde parmağını gezdirdiğinde kaşları çatıldı. Tabloyu geri bırakıp şüpheyle Ted'in çalışma masasına geri dönmüştü. Biraz önce kasayı bulmak için karıştırdığı çekmeceleri geri açtı ve boya kapsüllerinden birini masanın üstüne bıraktı. Eldivenlerinden kurtulurken daha rahat kavradığı cam kapsülün ağzını açtı.
İçindeki şey boya olamayacak kadar sıvı görünüyordu. Burnuna götürüp kokladığında bu şeyin kesinlikle boya olmadığına emindi. Parmağına döküp dilini değdirdiğinde ise, aldığı tat acı bakır tadıydı. Kapsüllerin her birinde boya yerine kan bulunuyordu. Ayrıca o kadın figürünün olduğu tablo, tamamen kanla resmedilmişti.
Kapsülleri ceplerken eldivenleriyle telefonunu hızla alıp odadan ayrıldı. Evden çıkması için yaklaşık 5 dakikası vardı. Kadının etrafta dolandığını ayak seslerinden anlayabiliyordu. Daha fazla burada kalıp işleri riske atamazdı, özellikle iletişimleri kesilen Melora'nın hayatını.
Hizmetçinin salona girmesini fırsat bilip hızla evden ayrılan Sherlock kendini yola atmıştı. Kendi için taksi bakıyordu, bir yandan da telefonundan Lestrade'le iletişime geçmeye çalışıyordu. Mesaj yoluyla Melora'nın attığı konumu geri müfettişe yollarken Melora'nın acil yardıma ihtiyacı olduğunu eklemişti.
İlerdeki taksiyi durdururken akşam karanlığı altında koşturdu. Her şey Sherlock için belirginleşmişti. Kurbanların çok fazla kan kaybettiğini söylemişti Lestrade. Aklına daha önce nasıl gelmediğini bilemiyordu. Katil, kurbanlarını kanlarını biriktiriyordu. Tarot kartlarının üstü boştu, çünkü onların kanlarıyla karıştırıp boyası çizimini öyle yapmaktaydı. Ayrıca biriktirdiği kanlarla kurbanlarının tablolarını yapıyordu. Ve Sherlock'un biraz önce gördüğü tablo öldürülen son kurbana aitti.
Yerdeki muşambaların hışırtıları arasında topuklularıyla sağlam adımlar atmaya çalıştı Melora. Boya kokusuyla karışmış havayı derince içine çekip kadehin içindeki şampanyayı yudumladı. Bakışları adamın üzerindeydi, kulağı da ondaydı ama aklı burada değildi. Çaktırmadan kolundaki saate bakıp zamanı kontrol ediyordu.
Sherlock'a mesaj attığından beri herhangi bir mesaj almamıştı. Adamın başına bir şey gelmiş olduğu düşüncesi aklına düşmüş olsa da bunun olmayacağından emindi. Ama artık bitirmek istiyordu bu işi. Rahatsız olmaya, ayrıca birazda olsa sarhoş olmaya başlamıştı. Gün boyunca aldığı alkoller, bedenindeki tüm gerilmeyi söküp atmıştı. Yaptığı şeylerin farkındaydı, kontrolleri de hâlâ elindeydi. Ama bir bardak daha içerse tüm bunları kaybedebilirdi.
Bardaktaki tüm içeceği bitirdiğinde düşüncelerinden uzaklaştı ve olduğu ortama geri döndürdü kendini. Islanan dudaklarını yalayıp omzunu rahatsız eden elbisesinin kalın askılığına el atarken Ted'in sözlerini başıyla onaylamıştı. Parmaklarını resmin üzerinde dikkatlice gezdirdi uzanıp. Koyu renklerin hakim olduğu bir arka bahçe ve keyfini süren insanların bir resmiydi.
"Bence bu yeteneğini değerlendirmelisin." Sarı saçlarını sol omzunda toplarken bakışlarını adamın yeşillerine dikti. Hayranlıkla bakan adama, 'ne' dercesine cilveli bir bakışta bulunmuş ve kıkırdamıştı. "Cidden yeteneklisin."
"Değerlendiriyorum." Ted, büyülendiği kadına birkaç adım yaklaşıp mırıldandı. Melora'nın sanattan anladığını, çizim atölyesine ilk adımlarını attıklarında anlamıştı. Tablolarında kullandığı tüm akımları söylemişti. Hatta onunla uzun uzun sanat hakkında sohbet etmişti. Uzanıp kırmızı dudakları öptü. Kadının karşılık vermesine izin vermeden de ayırmıştı dudaklarını. "Ama kendimce. Bir tane daha?"
"Aslında daha fazla içmesem çok daha iyi olur. Sarhoş benle uğraşmak istemezsin." Elinden alınan kadehe karşılık başını iki yana salladı. Adamın gelip tekrar dudaklarına bir öpücük kondurmasıyla bedeni sarsılmıştı. İlk öptüğünde şaşırsa da gün içerisinde ardından gelenlere alışmıştı. Artık eskisi kadar kendini kasmıyordu temaslarda.
"Peki o zaman, bunları götürüp geliyorum."
Kadehleri alıp odadan ayrılan adamın ardından hızla etrafa göz attı. Yapabileceği bir şey aklına gelmemekteydi. Telefonuna koşmak ve Sherlock'la iletişime geçmek istiyordu ama bunun için vakit yoktu. Telefonu eleyecekti artık. Polisi de arayamazdı, Ted'in yanlış hareketini görmemişti. Elinde katil olduğuna dair bir belge bulunmuyordu. Ayrıca Sherlock'un da elde edip etmediğini bilmiyordu.
Sıkıntılı bir nefesle karşı duvara geçti. Bembeyaz duvarlar onu boğmaya başlamıştı. Her tarafta duvara yaslandırılmış tuvaller bulunuyordu. Üzerlerindeki çizimlerde birbirinden farklı farklıydı. Ama Ted'e yalan söylememişti, gerçekten yeteneği vardı çizime. Hobi olarak bunu yaptığını söylüyor olsa da bunu mesleğe çevirebilirdi.
Tuvallerin arasından, diğerlerinden biraz daha farklı olan tuvali fark ettiğinde uzanıp aldı Melora. Ellerinin arasında sıkıca kavradığı tabloyu düşürmemek için dikkat etti. Sanatçıların bu tarz şeylere karşı hassas olduğunu, çok çabuk sinirlendiklerini ve yanlış anladıklarını biliyordu. Sıkıldığı dönemlerde bir ara sanata merak salmıştı.
Puantaizm akımını kullanılarak yapılmış ellerinin arasındaki çizime baktı. Bir kadın portresiydi, güzel bir kadın portresi. Çizimdeki renk hakimiyeti kırmızı ve tonlarıydı. Diğer çizimlerine göre farklı bir havası vardı. Ve boya sanki boya gibi gelmemişti Melora'ya. Ayrıca burnu, tuvalden boya kokusu da almıyordu. Kan kokusunu nereden olsa tanırdı, beynine kazınmış bir kokuydu. Parmaklarını çizimin pürüzlü üstünde gezdirdiğinde kan lekesini hemen ayırt etti. Biraz önce boya kullanılmış çizimin dokusuna bakmıştı. Daha bir yağlıydı ama bu tamamen kuruydu.
Düşüncelere dalıp gitmişken belinde hissettiği kollarla yerinden sıçramıştı genç kadın. Nefesini düzene sokarken rolüne geri dönmeye çalıştı. "Korkma, benim."
"Ani hareketlere alışık değilim." Dudaklarını birbirine bastırıp adamın yaptığı gibi fısıldamıştı. Elinde sıkıca tuttuğu tabloyu daha fazla dikkat çekmemek adına geri duvara yaslarken ellerini, beline sarınan kollara sardı. "Bunu da sen mi çizdin?"
Melora'nın sorusuna karşılık adamın gözleri tabloya gitti. Kadının belindeki sıklığını arttırmıştı omzundan boynuna doğru uzayan bir öpücük köprüsü çizerken. Adamın fısıltısı kulağında can bulurken gözlerini yumdu Melora. "İstersen seni de çizebilirim.. Emin ol, bu zamana kadar elimden çıkan ve çıkacak olan tabloların en güzeli olacaksın."
Beklenmedik bir şekilde gelen atağa karşı Melora hiçbir şey yapamamış, fırsatı dahi olmamıştı. Kafası, önündeki beyaz duvara sertçe çarptırıldı. Aldığı sert darbenin yüzüne yaşattığı ağrıyı anlatamazdı. Tarifsiz, dalga gibi yayılan sızıyla sersemleyip geri, boşluğa düştü. Kendinde olan her şeyi bir anda kaybetti. Sanki zihni kısa devre yapmış ve her şeyi kapamıştı.
Bir an tıkandığını hissettiğinde dudaklarını araladı. Sadece nefes almak istiyordu çünkü ciğerleri yanıyordu. Gözlerinin karartısı hafif hafif dağılırken, paniğin devreye girmemesi için kendini olabildiğince sakinlikle kilitli tuttu genç kadın. Yüzünün her bir yanından akan sıvının sıcaklığı kendisini sıkıntıya soksa da ayaklanmaya çalıştı.
Ayağa kalkması oldukça güçtü, kendini hâlâ toparlayamamıştı. Başı dönüyordu. Yere tekrar geri uzanmak istiyordu. Dudaklarını aralayıp derin bir nefes almaya çalıştı. Gözleri Ted'i aramıştı atölye boyunca ama ortalıklarda yoktu.
Güç almak için duvara tutunurken bir küfür savurdu. Burnundan dudaklarına akan kanı kolunun tersiyle silerken mutfak tarafından sesler işitmişti. "Ölüm. Senin için seçtiğim tarot kartı bu, Melora."
Ted, elindeki malzemelerle içeri gelip boyalarını koyduğu masaya yerleştirdi. Kanı dolduracağı bir şişe ve içine kanı nakletmesini sağlayacak, ucu iğneyle bağlı hortumu sertçe tepsiden alıp masaya koydu. Ceketinin iç cebinden çıkardı boş tarot kartını Melora'ya göstererek malzemelerin yanına bırakmıştı.
"Kelime sana negatif geliyor olabilir. Ölüm sonuçta. Ama biliyor musun, kelime ne kadar negatif gelse de, tarotta anlamı bir o kadar pozitif."
Adam, eline geçirdiği bıçakla yavaşça hâlâ duvardan destek alan kadına yaklaştı. Yüzünden akan kanlara üzülerek bakıyordu. Sanatını yansıtacağı boyaların heba olmasını istemezdi hiçbir sanatçı. Melora onun en güzel tablosu olacaktı. Büyük bir tuvale çalışacaktı onu, özenle ve olabildiğince dikkatli. Önceki modellerine teşekkür ediyordu, oldukça iyiydiler. Ama Melora onun için bir başkaydı.. başka da kalacaktı.
Melora, kendini korumak için yaklaşan adamı itti. Adamı etkilediği gibi kendi de etkilenmişti bu itmeden. Dengesini kaybederken Ted onu sıkıca yakalamıştı. Sertçe bedeni duvara yaslarken boynuna bıçağı dayadı. Genç kadın, daha fazla boğazıyla temas etmemesi için bıçağın keskin kısmını eliyle durdurmuştu. Avuç içinde hissettiği sızıyı umursamadan adamın gücüne karşılık kendi gücünü sergiledi.
Adamın boştaki eli kadının sarı saçlarına gittiğinde, boynunu daha fazla açığa çıkarmak için onları sertçe aşağı doğru çekmişti. Melora acı bir inleme verirken boştaki eliyle saçlarını kavrayan kola yapışmıştı. Adam, pes etmesi için kadının kulağına bir şeyler mırıldanıp duruyordu. Ve bu, Melora'nın sinirlerini daha çok bozuyordu.
Ted psikopatın tekiydi. İlk karşılaştıklarında değil de, sohbetleri koyulaştığında onun bir an katil olmayacağını düşünmüştü. Sherlock'un yanıldığını varsayarken kendi yanılmıştı bu noktada. Sanattan doğan bir katildi o. Zevklerini daha ileriye taşımıştı, modellerini kendi kanlarıyla resmediyordu.
Dişlerini sıkıp kırdığı dizini sertçe adamın iki bacağının arasına geçirdi. Acı ile bükülen Ted elindeki bıçağın hakimiyetini kaybetmişti. Bıçağın yere düşüşüyle, parlak metali ayağının altına aldı genç kadın. En yakındaki silahı tuvaller olduğu için eline geçirdiği gibi parçalara ayrılana kadar adama vurdu.
Adamın kendisine gelmesini izin vermeden bir başka tuvalle saldırıya geçti. Bu halde ne kadar dayanıp savaşabileceğini bilmiyordu. Onu böylesine ayakta tutan şey vücudunda yüksek dozda bulunan adrenalin ve alkoldü. Ama birinin gelip olaya el atmasına hayır demezdi. Bugün onun için çok yoğun geçmişti, özellikle uzun bir süreden sonra. Holmes kardeşlerin teklifleri, yeni bir imaja bürünmesi, Sherlock'un sınavı ve son olarak Ted..
Eline geçirdiği son tuvali de adamın bedeninde parçalattığında soluklanmak için durmak zorunda kaldı. Dizlerinin üstünde durmuş Ted, kollarıyla kendini korumaktaydı. Her ikisi de bir süre sessiz kaldı. Ne Melora, Ted'in ne planladığını kestirebiliyordu; ne de Ted, Melora'nın ne düşündüğünü..
Ted'in herhangi bir hareketiyle kendini zorlayıp ayağının altındaki bıçağı kapabilirdi savunma amaçlı. Tek yapması gerek küçük bir hamle. Ama kimse kıpırdamadan atölyenin kapısı gürültülü bir şekilde açılmıştı. Elleri silahlı ekip içeri nüfus ettiğinde bedeni rahatlamıştı genç kadının, katil Ted'e nazaran. Sonunda onun için gün bitiyordu.
"Melora?" Onca insanın arasından ona seslenen meraklı sese çevirdi bakışlarını. Lestrade, yanındaki adamlara katili kelepçelemeleri için silahının ucuyla işaretlerken tedirgin bir bakışta bulunmuştu genç kadına. Yüzünün bu halini kim görse korkardı.
"Selam.." Suç işlemiş bir çocuk gibi mırıldanırken elini kaldırıp selamladı. Kaldırdığı elinin yaralı olduğu aklına geldiğinde bakmak için kendine çevirmişti. "Elim kanıyor, doktora ihtiyacım var."
Yerdeki parçalara dikkat ederek, genç dedektifin yanına gidip koluna girmesini sağladı müfettiş. Yüzünde öfke, hüzün ve az çok sevinç vardı. "Sadece elin kanasa iyi. Bir göz atılmaya ihtiyacın var."
Ambulansın arka tarafında oturmuş tedavisinin bitmesini bekliyordu Melora. Hastaneye gitmek istemediği için yaralarıyla burada ilgileniliyordu. Elindeki sargıyı düzeltirken, kaşındaki son yaraya bant yapıştıran adama bakışlarını kaldırdı. "Yine de bir görünseniz iyi olur."
Kadını ikna etmek için elinden geleni yapmıştı ama inatçılığını kıramamıştı. Durumu iyi görünüyordu, yine de makinelerden geçmesi iyi olurdu onun için. Ama Melora, adamın dil dökmelerine karşılık tekrardan başını iki yana salladı sakince. İhtiyacı olan bir hastane değil, evdi.
"İyiyim. Teşekkürler." Sağlık görevlisinin işi bittiği için yanından ayrılmıştı. Bunu fırsat bile Melora, sağ burun deliğine tıkadıkları pamuğu çıkarıp yan tarafında duran çöp kutusuna attı.
Atölyeden çıkarılır çıkarılmaz Lestrade onu buraya getirip oturtmuştu. Omzunun üstüne bırakılan kırmızı battaniyelerden birini alıp bacaklarını örterken Londra'nın soğuğunu bedeninde kırmaya çalışmıştı. Çok kısa bir süre içerisinde de olay yeri bir anda kalabalıklaşmıştı. Gazetecilerin var oluşları bile artık Melora'yı rahatsız etmiyordu. Ama gözleri kalabalığın arasından birini aramıştı.
Sherlock.. Görünürde yoktu. Başına bir şey gelmiş olması oldukça düşüktü. Polislere buranın yerini o vermiş olmalıydı, yerlerini ondan başka kimse bilmiyordu çünkü. Adamı gözlerinin aramaması gerektiğini biliyordu. Sherlock için söylenenler çoktan kulağına gelmişti. Uyarılarını da almıştı. Adamla takılmaya devam ederse bir gün başının yanacağını da eklemişlerdi.
Bazı adım seslerinin, bulunduğu yere doğru geldiğini işittiğinde bakışlarını gelene çevirdi. Elinde bir battaniye ile çevredeki kalabalığı yoklayarak yaklaşmaktaydı Sherard. Ela gözlerin üzerinde olduğunu fark edince kaygıyla kadının yüzüne, daha doğrusu yaralarına baktı. Yine de tüm o yaralara rağmen sevimliliğini ve can alıcılığını korumaktaydı.
Elindeki battaniyeyi açıp Londra'nın soğuğunu daha iyi yenebilmesi için genç kadının omuzlarına bıraktı. Bu hareketi Melora'dan tatlı bir gülümseme kazandırmıştı. "Teşekkür ederim."
Melora'nın kulağa melodik gelen tınısı sarışın adamı utandırırken, yüzündeki dikkati dağıtmak için ellerini saçlarına attı. Ne yapacağı veya ne diyeceği konusunda tıkanıklık yaşarken gözleri etrafta konu aradı. Tam dönüp yaralarının ne durumda olduğunu soracağı vakit gözleri az ilerdeki adama kaymıştı.
Sıkıntılı nefesini soğuk havaya verirken Melora'yla istemeden de olsa vedalaşıp oradan uzaklaştı. Sherlock ile aynı ortamda olmayı sevmiyordu. Tavırları ve karakterleri Sherard ile uyuşmamaktaydı. Bu da sıklıkla ters düşmeleri anlamına geliyordu.
"Duvara fena toslamışsın." Sherard'ın gidişini izlemeye dalmışken alaycı tondaki sesle gözlerini devirdi. Bakışları, elleri cebinde büyük adımlar atan Sherlock'la buluşmuştu. Başını sola yatırıp tatlı bir gülümseme sundu mavilere. Gelmesini beklemiyordu ama bunun için mutluydu. "Selam."
Kadının yanında yerini alırken dönüp arka taraftaki atölyeye göz attı. Bugünde bir dava kapanmıştı. Bu işin güzel yanı; ileride öldürülme ihtimali yüksek olan sarışın kadınların, böyle bir vahşilikte öldürülme olasılıklarını bir tık daha aşağı çekmiş olmalarıydı. Bir seri katil daha engellenmişti.
Mavi gözleri usulca geri döndüğünde Melora'nın yüzünde gezindi. Tüm o yaralara rağmen yüzünde gülümseme eksik değildi. Ağrı ve sızılarını hissetmiyor olmalıydı. Yoksa böyle gülümsemesi zordu.
Burnundan akan kırmızı ince sıvıyı gördüğünde kaşları çatılmış, bir peçete uzatmıştı. "Buna ihtiyacın var."
Doğruca kendine uzatılan peçeteye bakarken, adamın neyi kastettiğini anlamıştı. Parmaklarını battaniyenin içinden kurtarıp Sherlock'tan peçeteyi aldı. Dudaklarının üstüne yayılan ısıyla burnuna bastırdı. Çarpmadan dolayı burnu kırılmamıştı belki ama, burun damarlarında çatlama meydana gelmişti. Bu da, burnunun zorlandıkça kanamasına sebebiyetti ki Londra'nın bu geceki soğuğu yeterince zorluyordu damarlarını.
"Kanla kafayı bozmuş adam." Dedi Melora peçeteyle burnunu tıkarken aralarındaki sessizliği bozmak için. Onun neler bulmuş olduğunu da merak ediyordu. Tüm bu Ted ile baş başa geçirdiği mükemmel(!) zamanlarda Sherlock adamın evinde araştırma yapıyordu. Bir şeyler bulmuş olmalıydı.
"Sanat için kan, kan için sanat." Sherlock cebinden çıkardığı cam kapsülünü kaldırıp salladı. İçindeki kırmızı sıvı camın her bir yanını sarmalamıştı. Boştaki elini uzatıp adamdan aldı Melora. Işığa tutup daha net incelemeye koyulmuştu. Cam kabın üstüne yapıştırılmış bir etiket bulunmaktaydı. Çirkin bir yazı olmasına rağmen etiketin üstündeki kelimeyi okuyabiliyordu.. Denge. Bu, tarotta bulunan kartlardan biriydi. Öldürülmüş kadınlardan, yanında denge kartının bulunduğu kurbana ait olmalıydı kaptaki kan.
Sırf kendi sanatını yapmak için onca kadını, daha hayatlarının baharındayken öldürdü. Ne elde etmişti? Bir hiç.. Sadece kendini tatmin etmek dışında hiçbir şey. Psikolojik olarak Ted böyle mutlu oluyordu. Hastalıklı ruhu ona bunu intibak ettirmişti.
"Sen nasılsın?" Sherlock'un sorusu onu kendine getirmişti. Elindekini adama geri iade ederken yorgunluk çökmüş omuzlarını silkti. "Yaralarıma göre ağrım yok."
"Damarlarında yüksek dozda alkol ve adrenalin var. Yarın sabaha görürüm seni. "
Başıyla onaylamıştı Sherlock'u. Haklıydı, alkol zaten bedenini gevşetmişti. Olan ağrıyı bastırıyor olmalıydı. Eve gittiğinde yatağa yattığı gibi kalacaktı. Ertesi sabah kalkacağını düşünmüyordu. Tabii şu an abartıyordu durumu ama gün boyunca yataktan çıkmama hakkı sunarlarsa, hayır demezdi.
Aklına bir şey gelmişçesine gözlerini kıstı Melora. Burnuna bastırdığı peçeteyi çekip kırmızılığa baktı. Sherlock'un da dikkatini çekmişti. Ted'le geçirdiği vakit boyunca kendi hayatı için kararlar alıp durmuştu. Ve bunlardan birini şimdi, Sherlock'la paylaşmak istiyordu. "Yarın da saçımı kızıla boyarım artık. Eminim kızıl da yakışacaktır bana. Belki kızıl seven bir katilin peşine düşeriz."
"Birlikte mi?" Melora'nın iğneleyici sözlerine karşı kaşlarını çatıp gülümsedi. Genç kadının ne demek istediğini anlamıştı. Şaşırmamıştı, çünkü Melora'da gitme isteğini hiç görmemişti Sherlock. Gerçekten gitmek isteseydi kimse genç kadını durduramazdı. Londra onun eviydi. Kaçmaya çalışsa da kendini iyi hissettiği tek yerdi. Açıkçası genç kadının bu kararına sevinmişti Sherlock. Ters düşmeden onunla anlaşan tek kişiydi ayrıca.
"Belki ortak oluruz diye düşünmüştüm." Ela gözlerini irileştirip mavilere diktiğinde gözlerini kırpıştırdı. Adamın 'hayır' dememesi için elindeki tek kalan yavru köpek bakışını kullanmıştı. Sherlock 'hayır' dese ne olurdu, kırılırdı ama kabullenirdi de. Tek çalışmayı seviyorsa buna ne diyebilirdi ki, bir zamanlar o da öyleydi.
Sherlock, bir şey söylemek için dudaklarını araladığında sözcükleri ağzına tıkatılmıştı Lestrade tarafından. Melora'ya, konuşup konuşamayacağını sorduğunda onu başıyla onaylamıştı genç kadın. Uzun bir konuşmaya dahil olacaklarından, Sherlock içinde yer açmıştı kayıp oturmasını işaret ederek. Bir yandan da müfettişe, Sherlock yanlarındayken de konuşabileceği mesajını vermişti bulunduğu bu hamlesiyle. Buna karşılık Lestrade sıkıntılı bir nefeste bulmuştu. Yan yana oturan ikileye onaylamaz bir şekilde baş sallarken başladı Melora'yı azarlamaya. Azarlamaların ardından öğütler takip etmişti sözcüklerini.
Sherlock ve Melora'nın yaptıkları çok yanlış ve tehlikeliydi. Melora bu işten ağır yaralar alabilirdi. Hiç düşünmek istemese bile herhangi birinin küçük bir hatası, genç kadını ölüme sürükleyebilirdi. Söz konusu ruh hastası bir seri katildi. Seri katil psikolojisini çok iyi biliyorlardı. Nasıl olurda Sherlock'a uyardı böylesine. Adamdan daha mantıklı ve oturaklı olduğunu düşünüyordu Melora'nın. Eskiden arada delilikleritutuyordu ama büyümüştü artık. Olgunlaşmış olmalıydı, değil mi?
"..Korkusuzluğuna hayranım ama her şeyin içine atlamamalısın. Tekrardan Bayan Hudson ile senin travmatik yaralanmalarınla uğraşamayız, yaşlandık, biliyorsun. Uslu bir dedektif olup sana verilen davaları yapmanı ve ne deniyorsa sözleri ikiletmeden yerine getirmeni istiyorum." Uslu uslu onu dinleyen kadına bakarken dudağının köşesi kıvrılmıştı belli belirsiz. Bir an gözünün önüne Melora'nın, Scotland Yard'a ilk geldiği zamanlardaki hali gelmişti. Toyluğu ile başına belalar alsa bile geleceği parlak bir öğrenciydi.
Ellerini ceketinin altından beline atıp sıkıntılı bir yüz ifadesinde bulundu. Gözleri, konuşmadan baymış Sherlock'a bir saniyeliğine kaymış ama tekrar Melora'yı bulmuştu. Uyarılarını göz önüne almayacaklarını bilse de söylemiş olmaktan zarar gelmezdi. "Ayrıca, Sherlock Holmes adlı şahsa karşı mesafeni korumanı rica ederim vesaire vesaire."
Karşısındaki saçları kırlaşmış müfettişe 'cidden mi' dercesine kaşlarını çatmıştı Melora. Cevap olarak Lestrade omuz silkmişti. Bu cevaptan memnun olmamışçasına burun buruştururken omzunun üstünden Sherlock'a bakış attı. Adam, üstündeki iki çift göze 'üstüme alınmadım' dercesine dudaklarını bükmüştü. Konunun umurunda olmadığını açık bir şekilde yansıtmaktaydı. Ne olursa olsun kendi bildiğini okuyacaktı.
İki adamında cevaplarına karşı memnun olmamıştı. Sherlock ile iş birliği yapmasını isterken şimdi mesafeyi korumasını mı istiyordu? Bugün başı belaya girmiş olabilirdi, ama hep böyle olacağı anlamına gelmezdi bu. Zaten başı Sherlock'tan öncede belaya giriyordu.
"Aramıza hoş geldin. Dosya işleri seni bekliyor." Lestrade, genç dedektifin omzuna dostça vurup işine geri dönmek ve Melora'nın azabından kaçmak için yanlarından uzaklaşmaya koyuldu. Ama ardındaki bağrışlara gülmüştü, o kadın tüm yaşadıklarına rağmen sapasağlamdı.
"Ah hadi ama dosya çaylak işi. Çaylaklığı yıllar önce bıraktım.. Lestrade, bana bir cinayet ver!" Kesinlikle ofiste dosyalara gömülmek için Londra'da kalmaya karar kılmamıştı. Burada kaldı çünkü, eski maratonunu özlemişti. Cinayet çözmek eski Melora'yı canlandırmıştı ve cidden ona masa başı işe veremezdi.
"Eminim Sherlock'la bir tane bulacaksınız!" Kapıdan içeriye girmeden önce son kez dönüp bakmıştı ambulanstaki ikiliye. Melora için tek taraflı olsaydı belki, saygısından uyardı sözlerine ama ucunda Sherlock vardı. Hem Sherlock ne zaman onun koyduğu kurallara doğru düzgün uymuştu ki?
Müfettişin söylediklerine karşı yüzünde tebessüm oluşmuştu Melora'nın. Dönüp Sherlock'a baktığında onun ayaklanışını izledi. Başta, uçları dalgalanan siyah saçları olmak üzere kendine çekidüzen verirken masumca onu izleyen Melora'ya elini uzatıp, eve gitmeyi önerdi. Dinlenmeyi her ikisi de hak etmişti bugün.
Yazım yanlışlarım varsa affola.
Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.
Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...
01. Hikayedeki durumuyla çok bir alakadar olmasa da 'Theodore Bundy' gerçekte var olan bir seri katildir. 30'dan fazla (100'den fazla olduğu da söylenmekte) kişi öldürdüğü düşünülüyor. Kurbanları kadınlar, öldürme yöntemi boğma ya da başa güçlü vuruş. İdamla cezalandırılıp elektrikli sandalyeye bağlanmış. Boş bir zamanda 'ne izlesem acaba' derseniz, belgeseli ve filmi bulunmakta.
02. Köşeye attığım bölümler bitiğh
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top