04| gece yarısı sohbeti.
0004. BÖLÜM DÖRT
— gece yarısı sohbeti.
───── Kelime | 3013 ─────
Karanlık sokakta, soğuğun bedenine çarpmasına izin vererek sakince eve ilerlemekteydi Melora. Zanlı, tespit edildikten sonra oradan ayrılmıştı. Artık onunla işleri yoktu. Çocukla iletişime geçebilmek için onlara yardımcı olacak annesi vardı. Sadece, şüphelerinin yersiz olduğunu ummak istiyordu.
Çocuğun tedirginliğinin sadece yaşadığı olayın korkusundandır diye yorumlayacaktı. Ama biri böyle bir çocuk kaçırma girişiminde bulunsaydı, işini daha sağlama almaz mıydı? Güpegündüz çocuk kaçırılmıştı, ki görgü tanığı yoktu bu olaya karşı. Kim rehin aldığı birini kaçmaması için bağlamazdı? En önemlisi, merdivenlerden itildiğini ve oradan aşağı yuvarlandığını söylemişti. Ama bu kesinlikle bir yalan olmalıydı.
Farkına vardığı şeyle hızını daha çok arttırdı. Eğer merdivenlerden düştüyse bedeninde morluklar olurdu. Sabah konuştukları doktor, yüzündeki yaralar dışında herhangi bir yarasının bulunmadığını söylemişti. Merdivenlerden düşen birinin nasıl bedeninde morluk veya ezik olmazdı? Kendisi bunu deneyimlediğinde teninde, özellikle kemiklerinin çıkık olduğu bölgelerde pek çok ezikle sonuçlanmıştı.
"Lanet olsun, neden şimdi aklıma geliyor!" Yüzüne çarpan rüzgara karşı mırıldandı. Sakin kafayla bütün bunları masaya yatırması gerekiyordu.
Sonunda eve vardığında kapıyı açmak için yönelmişti. Ama birden izlenildiği hissi içine düştü. Kaşlarını çatıp omzunun üstünden sokağı yokladı. Yol boyunca bu his gidip gelmişti onunla beraber ama bu sefer o kadar güçlüydü ki. Bir çift gözün direk bedenine odaklı olduğundan fazlaca emindi.
Sokak her zamanki gibiydi. İnsanlar geçip gitmekte, birkaç araç sokağa giriş yaparken bazıları çıkışta bulunmuştu. Sadece biri.. Sokağın köşesindeki ara sokakta öylece dikilen adam bizzat bakışlarını üzerinde tutuyordu. Fark edilmeme çabasında hiç bulunmadı, hatta fark edildiğinden memnundu oldukça.
Önüne hızla döndü ve kapıyı olabildiğince çabuk açtı. Odasına girene kadar ardından kapattığı kapılar sertçe çarpılmıştı. Bütün bir bina gürültüyle yankılanırken geldiğini herkese duyurmuş oldu. Üstündekileri yatağının üstüne atarken eldivenlerini arka tarafa bakan penceresine fırlatmıştı. Neyse ki kapalı olan pencere, kendisine çarpan kumaş parçalarını durdurup doğruca yere düşmelerini sağladı.
Bayan Hudson, biraz önce önünden hışımla geçen kadını gördüğünde peşinden gitmek için ayaklanmak istemiş, ama ardından gelen bir başka sert kapanışla bundan vazgeçmişti. Melora'nın sinirli anında ona bulaşmaması gerektiğini çok iyi biliyordu. Alevi söndüğünde yanına giderdi, şimdilik televizyonundaki dizisine geri dönecekti.
Televizyonun karşısında küçük bir iç geçmesi yaşayan yaşlı kadın, kendisini hızla toparladı. Esnemesini ve uykudan gözlerinin yaşarmasını durduramamıştı. Kumandaya uzanıp televizyonu kapatırken saate bakındı. Oldukça geç olmuştu, en azından onun için baya geç bir saatti.
Kalktığı yerden odasına geçerken önünden geçtiği Melora'nın odasının kapısı açılmıştı. Onun uyuyor olacağını düşünüyordu. Saatler boyunca odasından çıkıp etrafta gezindiğini görmemişti. Ayrıca bütün gün evden uzaktı, koşuşturup yorulmuş olmalıydı. Hem bunu gözlerinden de görebiliyordu, uyku arayan bir çift ela göz yüzüne sabitlenmişti. Ama aynı zamanda, uykuyu dahi umursamadan parıldıyordu, bu da konuşacak şeylerin var olduğunun göstergesiydi.
"Uyuyacak mısın?" Masumca gelen soru Bayan Hudson'ı gülümsetmişti. Anlaşılan saatten hiç haberi yoktu Melora'nın. Başını aşağı yukarı sallarken Melora, başını yana yatırmış ve dudaklarını bükmüştü. "Ama benim konuşmaya ihtiyacım var."
"Benimde uykuya tatlım. Ve senin şu güzel gözlerinin de uykuya ihtiyacı var." Uzanıp genç kadının yanağını kavramaya çalıştı. Bu, Melora'nın kafasını diğer tarafa çekmesine sebep olmuştu. Bunu, isteyerek yapmamıştı işte. Yaşlı kadına üzgünce baktı, çünkü onun da üzüldüğünü biliyordu. "Affedersin.."
"Sorun değil hayatım." Bir anne şefkatiyle genç kadının gözlerinin içine baktı. "Demek uyumayacaksın ve konuşmaya ihtiyacın var. Yukarı çıkmaya ne dersin? Sherlock'un uyuduğunu sanmıyorum, seni dinleyecektir."
"Rahatsızlık vermek istemem." Geri adım atmıştı o an Melora. O kadar samimi değillerdi, yani onu rahatsız edebilirdi. Cidden, saat kaçtı? Bu saatte o da, Bayan Hudson gibi yatağına girip güzel bir uyku çekmek için hazırlanıyordu belki şu an.
"Eğer rahatsız olursa seni kapı dışarı eder. O zaman gelip beni uyandır." Bayan Hudson sıcak bir gülümsemeyle yanından ayrılıp odasına girdi. Her an uyandırılma ihtimaline karşılık kendini tetikte tutmuştu yatağına geçerken.
Yanından ayrılan Bayan Hudson'ının ardından havaya birkaç kez nefesini bırakmıştı. Konuşabileceği, onu dinleyecek birine ihtiyacı vardı. Dönüp bir kitapla konuşamazdı ya da yastıkla. Aynadaki yansımasıyla konuşmak çok sinir bozucuydu. Bayan Hudson onun en popüler seçeneğiydi. Genellikle olaylar üzerine tartışırken onu dinlediği sıra, hep uyuya kalırdı. Bu sinir bozucuydu ama en azından oraya kadar iyi bir dinleyici oluyordu. Bir evcil hayvan edinmeyi dahi düşünmüştü kendine, çok sürmeden de bu düşünceden vazgeçmişti. Bir evcil hayvanın sorumluluğunu üstlenemezdi.
Odasına geri dönüp yatağın üstüne fırlattığı kazağını geri aldı. Gömleğinin üstüne tekrardan giymişken pencerenin önündeki eldivenlerine uzandı. Onları giyip giymemekten emin değildi. Sabahki Sherlock'un söyledikleri aklına gelirken biraz önce Bayan Hudson'ın kalbini kırdığı hamleyi düşündü. Sıkıntıyla parmaklarını kumaşın içine geçirirken, vazgeçip geri çıkardı. Odadan çıkmadan önce onları özenle yatağın üstüne bırakmıştı.
Daireden sessizce çıkıp olabildiğince az gürültü yaparak basamakları tırmandı. Kapıya birkaç kez tıklattı. Sesin gelmesini beklemeden de kapıyı aralamıştı. Aslında, kovacaksa bir an önce kovmasını istiyordu. Böylece çözümsüz kaldığından kendine daha çabuk çözüm bulabilirdi.
"Merhaba?"
Bir kedi mırıltısı gibi çıkan sesiyle aralık kapıdan başını uzatarak salona seslenmişti. Salonun ışığı yanmıyordu ama bir başka odadan gelen aydınlık azda olsa ayırt ettirmeye yettiriyordu içerisini. Tam 'uyuyor' deyip geri merdivene dönmeyi kararlaştırdığı vakit, adamın sesi kulaklarını doldurmuştu.
"Selam?" Merakla mutfaktan seslenmişti Sherlock. Bakışlarını mikroskoptan ayırırken mutfağın ışığıyla aydınlanan salona baktı. Çok geçmeden de Melora'nın uykulu ela gözleriyle karşılaşmıştı. Bedenini mutfağın giriş kısmına yasladı, mahcupça gülümserken. "Hey, gelebilir miyim?"
"Geldin bile." Sherlock kaşlarını kaldırırken gülümsemişti. Bu genç kadını da gülümsetirken onu, içeri tamamen davet edip masanın etrafındaki boş sandalyelerden birine oturması için işarette bulundu.
Usulca adamı dinleyip başıyla onayladı. Mutfağa tamamen girerken adamın karşısındaki sandalyeye geçti. Boşta kalan kollarıyla bedenini sarmalayıp, ortamdaki sessizliğe küçük bir gülümseme bıraktı. Meraklı bakışları adamın ne yaptığıyla ilgilenirken, Sherlock'un bakışları ise üzerinde kısa bir odaklanma yaşamıştı.
Onun uyuması gerekiyordu, gözlerinden buna ihtiyacı olduğu besbelli anlaşılıyordu. Dün gece uyumadığını, tüm geceyi dışarıda geçirdiğini biliyordu. Çünkü o da uyumamıştı. Dış kapının açılıp kapanma sesi dün gece bir kez gelmişti ve ikinci ses sabah olmuştu. Ayrıca onun sokaktan ayrılışını pencereden görmüştü.
Günün en az bir saatini uyumak için ayırmadığını düşünürse, etrafta dedektiflik yaparken tüm gününü koşuşturmaya ayırmış oluyordu. Baş ağrısından ölüyor olmalıydı. Bütün bunlara rağmen uyuyacakmış gibi de görünmüyordu, çünkü bir şey istiyordu. Ve ayrıca bu saatte buraya geldiğine göre kesinlikle bir şey isteyecekti.
"O bir insan dili mi?" Adamın ilgilendiği insan dilini işaret ederek merakla sormuştu. Sherlock, işine geri dönerken başıyla onayladı kadını. "Onu küçük bir deney için morgdan ödünç aldım."
Başını, Sherlock'un her söylediği kelimeyle usulca sallamıştı. Merakını gidermek ve belki bir şeyler öğrenebilmek adına yaptığı tüm adımlarını büyük bir ilgiyle izlemeye başladı. Bir an bu kata neden geldiğini bile unutmuştu. Her zaman biyoloji ve yapılan çeşitli deneyler ilgisini çekmişti hayatı boyunca. Kendini bu konuda eğitmeyi seviyordu. Bu dedektiflik yoluna adım atmasaydı adli tıpta çalışıyor olurdu. Ama vücudundan atıp da kurtulamadığı yüksek doz adrenalin, onu her zaman aksiyona sürüklüyordu. Tabii başka nedenleri de vardı.
"Uçuşunu kaçırmanı sağlayan dava nasıldı?" Uzanıp içi bir çeşit saydam sıvıyla dolu olan damlacığı alarak dilin üzerindeki bir kısma damlatırken, sorusunu Melora'ya yöneltmişti. Burada kalmak istemediğini pek çok yönden dile getirmişti. Uçak biletini bugüne almışken şu anda, gecenin bir yarısı karşısına oturmuş deneyini izliyordu. Ayrıca buradan gitme sebebini çok saçma buluyordu ve kalmak isteğinden olabildiğince emindi Sherlock.
"Çocuk şu an, bence, Scotland Yard çalışanlarının hepsini parmağında oynatıyor." Konuşmak istediği konuya Sherlock'un sorusuyla başladığı için rahatlıkla nefesini vermişti. Saçlarını omzunun bir köşesine toplarken açık parmaklarını örtmek için kazağın kollarını kullandı. Onun eldiven takmıyor oluşu gözünden kaçmamışken Sherlock'un, konu ayrıca dikkatini çekmişti.
"Yalan söylüyor. Söylediği şeylerle ilgili tutarsızlıklar, derin çatlaklar. Ama aynı zamanda çocuğun anlattıkları oturuyor."
"Lestrade ne diyor?"
Soruyu karşısında kâkülleriyle oynayan kadına yönelttiğinde mikroskopun odağını ayarlamaktaydı. Kadının sessiz duruşundan bakışlarıyla konuştuğunu anladığında ela gözleriyle kesişti. Ona 'sence' der gibi bakarken 'her zamanki gibi' bakışıyla geri dönmüştü. Lestrade her zaman kendi bildiğini okuyup, işlerde bir yanlışlık olduğunu fark edince yardım için geri dönerdi.
"Çocuğun kaçırıldığına inanabilirdim ama elimde kanıtlar olmasaydı." Kesintisiz deneyi üzerinde duran Sherlock, aynı zamanda can kulağıyla Melora'nın anlattığı davanın tüm detayını zihnine naklediyordu. Aynı şeyi Melora da, çocuğun anlattığı her şeyi karıştırmadan adama anlatırken yaptıklarına odaklıydı.
Buradan, Lestrade ile ayrıldıktan sonra olan her şeyi güzel bir özet geçmişti. Çocuğu ormanlık yoldan geçmekte olan araç sahibinin bulduğunu, çocuğun doğuştan sağır ama işitme cihazıyla az çok duyabildiğini anlatmıştı. Utandığı ve ses tonunu ayarlayamadığı için konuşmadığını ve işaret diliyle iletişime geçtiğini söylemişti. Daha sonra annesi olan Elizabeth'i kısa birkaç sözcükle anlatıp Henry'nin verdiği ifadeyi detaylıca Sherlock'a nakletmişti.
"Okulun bahçesinde, okulun bahçıvanları gibi giyinen biri tarafından kaçırıldığını söyledi. Ortaya çıkan bir görgü tanığı yok. Okula giriş saatinde bahçeden kaçırılmak sence de çok mantıksız değil mi? Oldukça riskli bir durum, görgü tanığı elbette olmalı."
"Ya görgü tanığını da çocukla beraber ortadan kaldırdıysa?" Soruyu ortaya mırıldanarak atmıştı ama çok geçmeden hemen ardından kendini cevaplamıştı. "Ama yapamaz, bir çocukla dahi baş edemeyen biri ikinci kişiyle asla baş edemez."
Melora, Sherlock'a onaylarca sesler çıkarırken kendini tutamamış, esnemişti. Sonunda dinginleştiğinden kaçındığı uyku onu bastırmıştı. Adamda esnemekte ona eşlik ederken eliyle bakmadan mutfak dolaplarını işaret etti. "Kahve orada."
İkisinin de ihtiyacı olan şey uykularını biraz daha bastıracak bir bardak kahveydi. Sherlock'a nasıl bir kahve içtiğini sorup dolapların arasından kahve kavanozunu aradı. Pek çok içi çeşitli tozlarla dolu kavanozları elemiş ve sonunda kahve olduğundan emin olduğunu içlerinden ayırmıştı. Süt ihtiyacını gidermek için buzdolabına yöneldi.
Buzdolabın kapağını açmasıyla gördükleriyle durakladı. İnsan gözleri olduğundan kesinlikle emin olduğu gözler ön sırada olmak üzere, çeşitli insan uzuvları birbiri ardına sıralı Melora'yı selamladı. Şaşırmıştı ama çok değil. Şaşkınlığı, uzun süre böyle bir dolap görmediği içindi. Hatta temiz olmasına bile şaşırmış olabilirdi. Çünkü bunun oldukça kanlısına şahit olmuştu. Ah, o kanlı görüntüyü unutmak için çok şey yapabilirdi.
Zihnindeki düşüncelerden gözlerini birkaç defa artarda kırpıştırarak kurtulurken süt kutusuna uzandı. Şu anki endişesi sadece, süt kutusunun içindeki şeyin gerçek süt olmama ihtimalinin olmasıydı. Kapağını açıp küçük bir koklama yaparken kahve hazırlığına geri döndü.
"Yamyam olmadığını umuyorum Sherlock."Hazır olan kahve kupasını Sherlock'a uzatırken gülümsemişti.
Kadının bu farklı düşüncesine karşı Sherlock da gülmüştü. İncelediği dilin herhangi bir tepkimeye girmesi için bir süre tanırken kupasını kadından aldı. Burnunda hoş bir his hissettiren buharın sıcaklığına aldırmadan onun için hazırlana kahvesinden bir yudum aldı. Karşısındaki sandalyeye geri oturan ela gözlerin sahibine verdi dikkatini tekrardan.
İki eliyle sarmaladığı kupanın köşesinden kahvesine üflemekteydi genç kadın. Ciddiyetini ve dikkatini oldukça iyi korumaktayken, konuşurken gözlerini yerdeki boşluğa sabitlemişti. Zihnindeki hiçbir şeyden atlamadığına emin olmak istiyordu.
"Henry, o sürekli soruları cevaplarken tedirgin davranıyor. Bunu, o yaştaki bir çocuğun kaçırılmasının verdiği psikolojiye yordum. Yanlış bir cevap verme korkusu belki sarmıştır onu. Ama ifadesini şimdi dikkatli düşününce.." Parmaklarıyla bardağın üstünde belli bir ritim tutmuştu. Kahveyle ıslanan dudaklarını yalayıp onları birbiriyle ezdi. "Ama ifadesini daha dikkatli düşününce, lanet olsun dinginliği seviyorum. Henry, merdivenlerden yuvarlandığını söylemişti ama doktor; vücudunda yara olmadığını bizlere belirtmişti."
"Ayrıca kaçıp gitmemesi için ya da kendine zarar vermemesi adına onu bağlaması gerekir. Bütün zorla adam kaçırma protokolünde bu olur." Mırıldanarak dudaklarının arasından dökülen sözcükleri kahvesiyle bastırdı, kadının devam etmesini istemişti.
"Kesinlikle." Oturduğu sandalyeden heyecanla dikleşerek Sherlock'u onayladı Melora. Kahvesinden koca bir yudum alırken gözlerindeki pırıltı biraz daha canlanmıştı, davada bir şeyler netleşiyordu, çözülmüyor olsa da. "Ayrıca oraya kadar bir araç bagajının içinde seyahat ettiğini belirtmişti. Bulunduğu anki üzerindeki okul formasını incelemeye fırsatım oldu gitmeden önce. Ve kesinlikle bagajın o ağır tuhaf kokusu kumaşın üzerine sinmemişti. Onun yerine başka bir koku vardı.." Durakladı, birden kahve kokusu ona bir başka gelmişti. O da, aklının kazıdığı kokuyu tekrar ön plana ittiği içindi. "..Dışkı."
Bakışlarındaki şaşkınlığı gizleme gereği duymamıştı Sherlock. Olaylar gittikçe tuhaflaşırken, Melora'nın tüm bunlara dikkatinin çekmiş olması hoşuna gitmişti. Diğerleri tüm bunları atlayıp yüzeydekilerle ilerlemeye çalışırken, genç dedektif eline verilenle yetinememişti. Bunu cidden sevmişti. Hâlâ acemiydi, öğrenmesi gereken çok şeyi vardı. İlk önce kendine olan şüphelerinden kurtulup düşüncelerinden emin olmalıydı. Eğer burada kalsaydı, onunla çalışmasını isteyebilirdi. Başarılı bir öğrenci olurdu. Ayrıca , parmaklarıyla kupanın çevresinde ritim tutmak yerine mors alfabesi mi kullanıyordu?
"Ben çok ciddiyim Sherlock. Bakma öyle." Ciğerlerindeki basıncı geri plana atmak için yanağının içini dişlemişti. "Dışkı kokuyordu, öyle kolay fark edilebilecek kadar yoğun olmasa da. Ayrıca üzerine çim lekesiyle çamurda bulanmıştı. Gün içerisinde hiçbir yere yağmur yağmadı, ıslak bir yerden geçilmiş. Yani nehir veya göl gibi küçük su yataklarının olduğu civar."
Daha fazla kendini tutamayıp, oturduğu sandalyeden kalktı ve karanlığa hapsolmuş salona ilerledi. Bir aşağı bir yukarı giderek kendine bir yol oluşturmuştu ilerleyebileceği. Derin nefeslerde bulunarak düşüncelerinin üzerinden geçiyor ve pek farklı sonuçlara sapıyordu. Her birine yeni teoriler üretiyordu. Başındaki ağrı daha çok şiddetlenirken sıcak basmıştı bedeninin içini ve dışını. Onu izleyen Sherlock'un bakışları altında, odanın dağınıklığı arasından pencereye ulaştı. Sıkıntılı Londra havasında bir türlü yağamayan gri bulutlar hakimdi.
Gecenin ıssızlığındaki sokağa bakarken tekrardan konuşmaya döndü, ama bakışlarını dışarıdan çekmemişti. Bu sefer konuşma sırası Melora'daydı sanki. Ve dinleme kısmı Sherlock'a kalmıştı, sabahkinin aksine. Ama ikisi de bundan şikayetçi değildi. Bilakis Sherlock, Melora'nın konuşmasını istiyordu. Kendine şüpheliği kalkardı eğer davayı tek başına çözüp sonuca getirirse.
"Hadi bunların hepsinin ucu açık, başka şeylerle de cevaplandırabiliriz. Dışkı kokusu belki üzerinde durulmayacak boş bir konudur. Bagajın o ağır kokusu belki bir şekilde arınmıştır. Merdivenlerden düştüğünü söylerken belki tökezlediğini söylemeye çalışmıştır bize. Yüzde 90 eşleşme ise fotoğrafik bir hafızaya sahip olduğunu gösterebilir." Gözleri saatler önce baktığı sokağın köşesindeki ara sokağa tekrardan kayarken, gördüğü tanıdık bedenle kendi bedenini sakince pencere önünden çekti. "Tüm bunların hepsi benim şüphelerim olabilir, saçmalıklarım. Sorun değil, daha önce de birkaç defa yanılmıştım."
"Bana sorarsan.. Basit bir kaçırılma olduğunu sanmıyorum. Hatta bir kaçırılma olduğunu bile sanmıyorum. Çocuğun tavırlarından bahsettin, tedirgin dedin. Ama ilk karşılaştığında çok rahat davrandığını söylemiştin. O yaşlardaki bir çocuk dakikalar önce birinin elinden kaçmışken psikolojik olarak rahat olamaz." Bardağından son yudumunu alan Sherlock bakışlarını Melora'dan çekip, beklettiği insan diline geri döndü. Kabı mikroskobun altına yerleştirip tepkimeye giren dokuyu inceledi. Ama sonradan söylediği sözcükleri Melora'yı şaşırtmıştı. "İşin sonu saklı ve karmaşık bir cinayete bağlansa keşke."
Sessizliğin hakim olduğu salonda Melora'nın kıkırtısı yankılanmıştı. Sherlock'un sözcüklerindeki şaşkınlığını üzerinden attığında gülme isteğini bastıramamıştı. Katılıyordu, bir davada cinayet varsa ve özellikle bir seri katilin işiyse durum oldukça eğlenceli olabiliyordu. Beyin yaksa d, aldığı zevk bir başkaydı diğer davalara göre. Ama tabi her zaman iyiliğin tarafında olup, suçsuz insanların öldürülmemesini savunacaktı.
Alt dudağını sarkıtıp, omuz silkti. "Cinayetleri çözmeyi severim ama birilerinin öldürülmemesi taraftarıyım."
Artık, daha fazla Sherlock'un zamanını çalmaması gerektiği kanaatine vardığında kol saatinden saati kontrol etti. Cidden gecenin bir yarısıydı ve burada durmuş Sherlock 'u rahatsız ediyordu. Yine de tüm bunlara rağmen kapı dışarı etmemiş ve gayet iyi bir dinleyici olmuştu. Bayan Hudson'ın söyledikleri aklına geldiğinde burukça kıvrılmıştı dudaklarının uçları yukarıya.
Daireden ayrılmak için hareketlenip uzaktaki ışıktan az çok belirgin olan kapı kulpuna uzanmıştı. "Ah, artık sonuçları yarın alırız. Şüpheliyi sorguya çektiklerinde her şeyin anlaşılacağını umuyorum."
Kapıyı aralarken ardından onu yolcu etmek için gelen Sherlock'a çevirmişti bedenini. Yüzüne çarpan loş ışıkla oluşan gölge oyunlarıyla adamın yüz hatlarının keskinliğini daha net görebiliyordu. Dikkat çekici bir karaktere sahipken en az onun kadar dikkat çekici yüz hatlara ve gözlere sahipti. Bakışlarıyla çok şey yapabilirdi. "Teşekkür ederim. Biri tarafından anlattıklarımın dinlenilmesini istiyordum. Düşüncelerime birilerini ortak etmeden duramam."
"Bunu ben de yaparım, onla." Melora'nın olayını başıyla anlayışla sallarken, şöminenin üzerinde duran kafatasını gösterdi. Melora'nın gözleri tekrar sabahki kafatasıyla kesiştiğinde gülümseyerek geçmişten gelen anılarını zihninden defetti. "İyi bir dinleyici, sohbeti de pek hoştur."
"Öyleyse bence Bayan Hudson'ın onu fark etmemesi için elinden geleni yap, yoksa benimkine eşlik eder.. Mezarlıkta." Çok gizli bir sırrı paylaşırcasına karanlıkta Sherlock'a fısıldadı. Görmeyeceğini bildiği halde çok gizli sırrına ortak olana adama göz kırpmıştı. Ama hemen ardından minnetle baktı. "Tekrar teşekkür ederim Sherlock, sanırım sana borçlandım ama şimdi seni burada rahat bırakıyorum. İyi geceler."
Kapının dışına çıkıp son kez Sherlock'a bakarak merdivenlere yöneldi. Ama ardındaki adamın mırıltısını duymuştu. Duyurmak istediği bir mırıltıydı da zaten Sherlock için. "İyi geceler."
Gülümseyerek basamakları daha çabuk indi ve kendini odasına kapattı. Uyku için yalvaran gözlerine artık boyun eğebilirdi. Yarın bir başka koşturmacaya hazırlıklı olmalıydılar.
Sabah kendine zor gelebilmişti Melora. Erken saatlerde ertelemediği koşusunu yaparken önünden geçtiği her kahve dükkanından en az bir bardak kahve almıştı. Ve günü 5 bardak kahveyle açmasıyla beraber, vücudunda can bulan o yoğun adrenalinle gün boyunca nasıl başa çıkacağını hesapladı.
Eve dönüp üstündeki teri atmak için küçük bir duşla ilk günkü kıyafetlerini üzerine geçirmişti. Daha fazla kıyafet almadığı için kendiyle tartışmış ve haksız bulmuştu. Ne kadar çok kıyafet alırsa yanına, kalacağı gün bir o kadar katına çıkabiliyordu. Ama Londra'nın bir istisna olacağı düşüncesini bastırmamalıydı çantasını hazırlarken.
Dün gecenin sunduğu rahat uykuyla mutlu bir şekilde kalkan Bayan Hudson, odasından çıkıp mutfağa geçmişti. Bir hayli enerjik gördüğü Melora'nın çoktan kahvaltı hazırlığı işine giriştiğini görünce keyfi daha çok yerine gelmişti. Anlaşılan o ki, dün gece Sherlock onu dairesinden kovmamıştı. Buna sevinmişti yaşlı kadın. Sherlock için üzülmekteydi açıkçası.
Bir tane bile arkadaşı, değer verdiği canlı bir varlık yoktu yakın çevresinde. Eh bu olmadığı içinde insanların yaptıkları şeylerden uzak kalıyordu. Tatile çıktığını görmemişti, bir partiye katıldığını ya da özel günleri kutladığını. Melora'nın başını derde sokmadığı sürece, arkadaş olarak onu edinebilirdi. Böylelikle insanların gündelik hayatta yaptığı şeylerin akışına kapılırdı belki. Melora'yı arkadaşı olarak benimserse, onun gündelik hayatına ayak uydurması gerekirdi. Ya da tam tersi olur, Melora'nın yaşam tarzını altüst ederdi. Ki Melora'nın hayatı da Sherlock'un hayatından pek farklı değildi ya, sadece adama göre biraz daha sıcakkanlıydı.
Masa hazırlığı için yardıma girişen Bayan Hudson'a gülümseyip birbirlerine günaydınla selamlamışlardı. Yaptığı krepleri tabaklara bölüştürürken dış kapıdan sesler geldi. Bunun kim olduğunu ve ne için geldiğini çok iyi biliyordu genç kadın. Kapıya yönelen Bayan Hudson'ı durdurup koridora çıktı. Kapıyı açmadan önce gülümsemesini bastırmak için birkaç kez öksürmüştü.
Sonuna kadar açtığı kapıda, bıkkın tavırlarıyla basamaklarda dikilen Lestrade ile, hemen ardında kaldırımda duran ve Melora'yı görmesiyle sıcak bir gülümse eşliğinde selamlayan Sherard'ı bulmuştu. Selamına karşılık küçük bir tebessümle karşılık verirken hızla Lestrade'e döndü.
"Buraya gelmek istemiyorum ama Melora.."
Müfettişin 'sen haklısın galiba' gibi çıkan sözcüklerinin devamını getirmeden sözünü kesmişti Melora. Bu işte bir tuhaflık olduğunu en başta söylemişti, ve ne isteyeceğini gayet iyi biliyordu. Onunla gelip olaya tekrar bir göz atmasını isteyecekti. "Bir şartla gelirim."
"Şu şartlar neden bitmiyor." Müfettiş isyan edercesine kendince mırıldanmıştı. Ondan istenilen şartlar hiç bitmiyordu, onun istediği şartlar ise hiçbir zaman yerine getirilmiyordu. Hayatın ona karşı adaletsizliği, ayrıca sabır taşı olma sınavıydı.
"Sherlock da bana eşlik edecek.." Duraksamıştı aniden. Omzunun üstünden üst kata çıkan merdivenlere kısa bir göz atıp çabucak kendini toparlandı cümlesini tamamlamak için. ".. Tabii o da isterse."
O anki tepkisini koruyamamıştı Lestrade. Melora'nın bu isteği.. ona sunacak kadar çabuk kaynaşacaklarını düşünmemişti. Bugün birbirlerini tanıyalı daha 3. gün olmuştu. Gerçi, Melora'nın bu kadar çabuk kaynaşmasına şaşırmamalıydı. Ama Sherlock zor biri. Ayrıca bu davanın Sherlock'un ilgisini çekecek bir yanının olduğunu sanmıyordu ve danışmanlığına da ihtiyaçları yoktu.
"Kurallara karşı gelmemi istiyorsun, farkındasın değil mi?"
"Benle gelmiyor musun?"
"Sen bizden birisin çünkü." Lestrade'in imasına karşı gözlerini devirmişti. Kapı pervazına yasladığı ellerini çekip saatini gösterdi. "Zaman doluyor. Daha öncede yaptığın bir şey, hem o benim misafirim olacak." Son sözcüğünün altını vurgularken göz kırpmıştı.
Yazım yanlışlarım varsa affola.
Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.
Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...
01. Ne kadar boş ve saçma bir bölümdü.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top