9. Bölüm | Görülmeyen Güzide

5 gün sonra

"Hazır mısın?" diye fısıldadı küçük çocuk. Arkadaşı da hemen onu onayladı. "Bak, doğruyu anlat beni yalancı çıkarma ha!" diye mırıldandı hemen ardından da. "İlk günden heyecan olacak, neden yalancı olasın?" dedi çocukta. "Doğruyu söyleyeceğim, merak etme."

"Hadi o zaman."
Fısıldaşmaları, sinsi planlarına tuz biber olurken ikili kıkırdadı. Biri yaşıtlarına göre uzun olan iki çocuk sessizce sınıfa girip sinsi gülümsemelerini yüzüne takındılar.

"Hadi!" diye sürekli birbirlerine komut verip, kurban olarak seçtikleri küçük kızın arkasından yaklaşırken biranda 'Bööö!' diye bağırıp kızı korkuttular.

Küçük kız çığlık çığlığa sırasından hoplarken, sınıftaki tüm çocuklar ona gülmeye başladı. İki çocuk yaptıkları küçük şakanın sonucundan bir hayli memnun bir şekilde karınlarını tuta tuta sınıftaki şen kahkahanın başını çekerken, hem korkmuş hem de şaşkın olan Mercan gözleri yaşlı bir şekilde öylece bakakaldı. Etrafındaki herkesin, tüm sınıf arkadaşlarının az önceki çığlığı yüzünden kendine güldüğünü fark edince omuzları düştü, başı ağırca öne eğildi.

Mercan karşısındaki bu iki çocuğa ne yapmıştı ki, böyle kötü bir şaka yapılmıştı? Bir an için o kadar korkmuştu ki, kalbi yerinden çıkacak sanmıştı. Eli göğsünden ağırca düştü, dudakları aşağıya doğru sarktı.

"Niye yaptınız?" diye sordu sonunda, kısık bir sesle. Niye beni korkuttunuz ve neden şimdi gülüyorsunuz?
Kahkahaların ardından sarışın çocuk bağırdı. "Ah! Gördün mü nasıl da korktu!"
Mercan ayaklarını yere vurup gözlerini ovuşturdu. Bağırıp çığırmak, her sabah usanmadan annesine, okula gitmek istemek istemediği için, yaptığı ısrarlar gibi mızmızlanmak istiyordu ama şimdi herkes ona gülerken hiçbir şey yapası gelmiyordu. Arkadaşlarının annesi gibi onu kabullenmeyeceğini bir yerde biliyordu belki de... Arkadaşlarına bağırdığında, onlar annesi gibi kendisini kucaklamayacak ve bir daha onunla oyun oynamayacaklardı artık.

Sümeyye'nin geldiğini gördü Mercan, omuzları bir an için dikleşti. "Ne yapıyorsunuz?" diye bağırdı küçük kız. Elleri yine belinde, saçları başının üstünde çinçin bağlanmış halde oldukça tatlı görünüyordu.

"Deli kızı korkutuyoruz!" diye atıldı sarışın çocukta. "Kim deliymiş!" diye bağırıverdi Sümeyye. "Ben size deli demeyeceksiniz demedim mi?"

"Ama o deli, gördüm ben!" diye devam etti çocukta. "Geçen gün parkta gördüm ben onu, kendi kendine konuşuyordu. Hatta çiçeklerle de konuşuyormuş!" diyerek tiz bir kahkaha attı küçük çocuk.


"Gördün mü? Doğruymuş işte, Mercan deliymiş," dedi arkadaşları onu destekleyerek. Mercan'ın bakışları kendisine ' deli' diye takılan iki çocukta gezindi. Biri, henüz ilk günden tüm heyecanını yerle yeksan eden uzun boylu çocukken, diğeri çok daha önceden karşılaştığı ve hiçte iyi anılarının olmadığı sarışın çocuktu.
Sol ayağındaki kalın bandajlar altından görülen alçı, onun ayağını kırdığı günden kötü bir anı hatırlatadururken, değişmeyen parlak sarı saçları ve yaramaz gülümsemesi Mercan'ın kaşlarını çatmasına neden oldu.

Bu çocuk, kendisine deli diyen ve Mercan'ın okula gelmemesini umarak dualar ettiği Ege idi. Hasta yatağından kalkar kalkmaz yaptığı ilk şey, okulda büyük bir karmaşaya sebebiyet vererek Mercan'ın adını deliye çıkartmak olmuştu.

"Senin adın ne?" diye sordu Sümeyye. Sarışın çocuk ayağındaki ağır alçıya rağmen Mercan'ın sırasının üstüne çıkarak boyunu olabildiğince yükseltti. Geldiği ilk andan sınıfın dikkatini çektiği yetmiyormuş gibi, yüklendiği fazla özgüven ile de seslendi.

"Benim adım Ege arkadaşlar," dedi. Sarı saçları ve temiz kıyafetleri bir diğer ilgi odağı olurken haylaz gülümsemesi hiç silinmedi. "Ayağımı kırdığım için biraz geç kaldım ama merak etmeyin, görüyorum ki henüz hiçbir şeyi kaçırmamışım."
Ellerini çarpıp, çocuklar arasındaki fısıldaşmayı azaltırken, içine büyük bir adam kaçmış gibi konuşmaya devam etti.


"Beni tanıyacaksınız ve bu okul dönemimizin eğlenceli geçmesi için her şeyi yapacağım. Sayemde çok eğleneceksiniz ve..." sınıf arkadaşları üzerindeki bakışları Mercan'a yöneldi. Renkli gözlerinin hedefinde kalan Mercan tereddütle ona bakarken, sol gözünden de bir damla yaş firar etti.

"Mercan'ın deli olduğunu hepinize göstereceğim."

Sümeyye huysuzlanıp homurdanırken, sınıftaki çocuklarda neşeyle bağırmaya başladı. Ege, yaşıtlarına pek çok vaatte bulunup, birinci sınıfın bol etkinlikle ve neşeyle geçeceğini de vaatlerine eklerken Mercan boynu bükük bir halde öylece bekledi. Ege'nin neşeli sözleri teneffüsü doldurdu. Sonunda, öğretmen gelip tüm çocuklar yerine geçerken her ders başında olduğu gibi yoklama alınmaya başlandı.

Sınıftaki öğrencilerin isimleri birer birer sayılırken her bir öğrenci minicik boyu ile ayağa kalkarak isimlerini doğrulamaya başladı.

"Egemen Eraslan?" diye seslenen öğretmenin hemen ardından Ege, alçılı ayağı ona hiçbir engel teşkil etmiyormuş gibi ayağa kalkıp sıraların arasında durdu. Hafifçe öne doğru eğilip ellerini iki yana açan yaramaz çocuk sevimlice gülümsedi. "Egemen Eraslan," diyerek yeniledi ve selam verdi. Abartılı selamı öğretmeni ve öğrencileri gülümsetirken Ege ayağa kalktı. "Sınıfa kendimi tanıttım öğretmenim ama resmen sizinle tanışmadık," dedi. Öğretmen dudaklarını büküp ufaklığın sevimli davetine hoşça karşılık verdi. "Buyurun, tanışalım Egemen Bey."

"Ah, hayır. Ege yeterli efendim," diyen küçük çocuk ağır ağır öğretmenine yaklaştı.

"Sizin yorulmanızı hiç istemem öğretmenim. Bu yüzden bir sorununuz olduğunda bana söyleyin, ben hallederim."


Öğrenciler kıkır kıkır gülmeye başlamış, güzel öğretmenlerinin vereceği cevabı beklerken Mercan kirpiklerinin ardından kırgınlıkla gülen genç çocuğa baktı. Etrafındaki sesler buğulu geliyor, gözlerinin odağında yalnızca Ege'nin yaramaz kahkahaları tekrar tekrar oynuyordu.

"Mercan'ın deli olduğunu hepinize göstereceğim."
Küçük kızın tek düşündüğü, Ege'nin bu tuhaf çabaları devam ederse arkadaşlarının ona sürekli 'deli' diyecek olmasıydı.
Kalika'yı göremiyor olmaları, kendisinin deli olduğu anlamına mı gelirdi? Ama Kalika yalnızca kendisi için geldiğini söylerken, onun aslında çok özel olduğunu söylememiş miydi? Belki de zamanında Kalika'yı da böyle dışlamışlardı, o yüzden diğerlerinin değil de yalnızca Mercan'ın arkadaşı olmak istiyordu...

Yani... Mercan aslında deli değildi ancak Ege onu deli gibi göstermeye çalışıyordu.

Öğretmen ve Ege bir süre şakalaştıktan sonra ayağı ağrıyan çocuk yerine oturdu. Mercan'ın bakışları da onu takip etti. Yerine oturan çocuk, bir an için Mercan'a baktığında göz göze geldiler. Ege'nin huysuz atakları gecikmedi, tıpkı ilk karşılaştıkları günkü gibi nanik yapmaya başladı. Alaylı tavırları Mercan'ın kalbini yaralamakla kalmadı... Küçük kızın Ege'ye karşı duyduğu tuhaf öfke biranda nüksetti ve çatılan kaşları kendisi ile alay eden çocuğa karşı harekete geçti. Sevimli yüzü şekilden şekle giren Ege, sonunda omuzlarını silkip önüne döndü. Ege bu defa önünde oturan çocuklara sataşmaya başladığında, Mercan onun davranışlarının ne kadar tutarsız olduğunun bilincinde dahi olmadan hareketlerinden nefret etti.

Biraz sonra öğretmenin "Mercan Solgun?" diye seslenmesi ile bakışları aniden odağını değiştirdi ve telaşla ayağa kalktı. Ani kalkışı ile dizini sıraya çarpmış ve kendi kendine canını yakmıştı. Bu yüzden suratını buruşturup sızlandı.
"Öğretmenim yanlış söylediniz!" diye atıldı Ege, Mercan'ın cevap vermesine dahi izin vermeden. "Onun adı; Mercan Deli!"

Öğretmen gülüşmeye başlayan çocukların ardından mahcup bir edayla Mercan'a bakarken, Mercan omuzlarını yukarı çekip boynunu ve yüzünü saklamaya çalıştı utançla. "De-li Mer-can!" diye sayıklayan Ege'ye birkaç erkek çocuğu da eşlik etmeye başlayınca Mercan üzgün bir şekilde yerine oturdu. Çocuklar gülerek kendisine deli olduğunu söylerken, Ege ve yanındaki arkadaşı da komik ifadelerle bağırıyordu.

Mercan'ın o küçücük bedeni yok olmak istercesine daha da büzüştü o sıra. Masasının altına saklanmak, belki de koşarak sınıftan çıkmak gibi bir hayale tutundu. Bunca zaman Ege'nin okula gelmemesi için dua ederken, arkadaşlarının da ona inanmayacak olmasını umut ediyordu ama şimdi umutları gerçekleşmemiş, o korkulu rüyalarının merkezine düşüvermişti. O an kendisini bu durumdan kurtaracak, deli olmadığını kanıtlayacak bir şey istedi.

O ürpertici soğuklukta o an kendini gösterdi. Mercan titredi, nefesi buhar olup havaya karıştığında teninin buz kesildiğini hissetti. Arkadaşı yakınlardaydı, bunu hissedebiliyordu. Kalika şimdi ortaya çıkacak ve Mercan'ın yalnız olmadığını, onun deli olmadığını ve herkesin aksine Mercan'ın gerçek bir dosta sahip olduğunu gösterecekti.

Onu hissediyordu, tamda onun burada olmasını istediği anda onu hissediyordu.

"Çocuklar susun!" diye bağıran öğretmenin ardından sessizleşen çocuklar, yine de kıkırdamaya devam etti.

"Mercan!" diye adını fısıldayan esintinin ardından Mercan'ın kısacık saçları havalandı. Etrafını saran rüzgârın ardından Mercan Kalika'nın yaydığı o tuhaf kokuyu duydu, hemen ardından da karanlık dumanlarını etrafında hissetti.
"İnsanlar böyledir Mercan; bencil ve acımasızlardır. Seni üzmekten başka hiçbir şey yapmaz ve yalnız bir şekilde hayatına devam etmek zorunda bırakırlar."
Kalika'nın sanki çok uzaklardan sesleniyormuşçasına gelen sesi, Mercan'ı ürpertti. Mercan başını ağırca yana eğdi ve dudaklarını gizlice kıpırdattı. "Ama ben yalnız olmak istemiyorum," diye mırıldandı Mercan. "Ben yalnız kalmak istemiyorum..." Dolgun dudakları yine aşağı doğru sarkmış, küskünlüğünü belli edercesine kollarını küçük bedenine sarmalamıştı.

"Yalnız değilsin Mercan, ben senin arkadaşınım. Arkadaşımın üzülmesini asla istemem."

"Ama şu an çok üzgünüm," diyen Mercan'ın gözleri bir anlığına Ege'ye çarptı.

"Onların seni üzmesine izin vermeyeceğim." Kalika'nın o pürüzlü sesi Mercan'ın kulaklarını es geçip dört duvar arasında gezindi. Öğrencileri süpüren ve onların ruhunu ürpertici bir hisle dolduran kara dumanlar sınıfın sınırlarını zorlarcasına duvarlara çarpıp dağıldı. Kalika'ya ait o korkutucu dumanlar hiç son bulmayacakmışçasına büyüdü, tüm sınıfı kapladı ve kendi aralarında gülüşüp, Mercan hakkında konuşan çocukların bir anlığına duraksamasına neden oldu. Sınıfta sessizliğin hâkimiyeti gerçekleşene dek, öğrenciler bir bir susmaya başladı.

"Gerçekten mi?" diye mırıldandı Mercan, heyecanlı bir şekilde. Kollarını çözüp sırasında dikleştiğinde, gözleri çoktan harekete geçmiş olan Kalika'daydı. Kalika'nın varlığı şimdi o kadar büyümüş ve dağılmıştı ki, sınıftakiler bir tutamda olsa onun varlığının hissini reddetmeyecek hale gelmişti. Mercan'ın mavi gözleri hayranlıkla dolmuş, hatta bir miktar minnettarlığa kucak açmıştı.

"Hak etmediğin hiçbir şeyi yaşamana izin vermeyeceğim Mercan."
Mercan gülümsedi, "Biliyordum, biliyordum."
Gözleri büyüleyici güzelliklerde gezinip, bu defa farklı bir hisle Ege'ye değdiğinde Ege dudaklarını büzüp bağırdı. "Hala kendi kendine mi konuşuyorsun Mercan!"
Sanki gülmek, onun için nefes almak kadar sık bir aktiviteymiş gibi görünen küçük çocuk Mercan'ı işaret ederek onun kendi kendine konuşuyor olduğunu ispat etmek için etrafındakileri uyardı. "Bakın, o yine kendi kendine konuşuyor. Size deli olduğunu söylemiştim!"

Mercan omuzlarını silkti ve Ege'ye dönüp seslendi. "Ben deli değilim, sana arkadaşımla konuştuğumu söylemiştim."
Kalika'dan güven alan Mercan'ın artık Ege'den korkmasına gerek yoktu. Ege üzerindeki renkli ceketi çekiştirip saçlarını havalı bir şekilde savurdu. "Biz niye arkadaşını göremiyoruz o zaman akıllım!"
Mercan omuzlarını silkti. Durmadan kulağına fısıldayan varlığın kendisine sağladığı güveni bir an bile sorgulamadan ayağa kalktı. Mavi gözlerinin hedefinde artık sadece Ege vardı ve uzun bir süre de Ege'nin hedefinde ki tek kişi olacağını bilmeden atıldı.

"Sana kendi kendime konuşmadığımı göstereceğim!" dedi, saçlarını tıpkı Ege gibi savurup.

İki küçük çocuk, düelloya tutuşur gibi atışmaya başladığında araya giren ilk kişi öğretmenleri oldu. "Çocuklar, bu gereksiz tartışmayı hemen sonlandırmanızı istiyorum."

"Hayır, öğretmenim," dedi Ege. "Hadi bize deli olmadığını göstersin."
Öğretmenin, Ege'nin yaptığı şeyin yanlış olduğunu ve ilk gününden böyle bir karmaşaya sebebiyet verdiği haberinin en kısa sürede annesine ulaşacağını söylemesi yaramaz çocuğu durdurmadı.

"Eğer şimdi deli olmadığını kanıtlamazsan, bundan sonra sürekli seninle uğraşacağım," dedi Ege. "Sürekli senin deli olduğunu söyleyeceğim."

"Sen deli değilsin Mercan," diye fısıldayan varlığın ardından yüksek sesle söylendi Mercan.

"Ben deli değilim!"

"Bunu kanıtlayabilirsin Mercan, onlara deli olmadığını gösterebilirsin."

"Deli olmadığımı size göstereceğim ve benimle uğraşamayacaksın!"
Ege omuzlarını silkip güleç bir ifadeyle Mercan'a baktı. "Görmek istiyorum," derken bile Mercan'a savurduğu alaylı bakışlar küçük kıza çarpıp yere düşüyordu.

Mercan derin bir nefes aldı ve sınıftaki tüm arkadaşlarına teker teker baktı. Henüz küçücüktü ancak üzerindeki onca bakışın ne kadar merak dolu olduğunu ve beklenti içinde olduklarını görebiliyordu.
Bunca zaman arkadaşlarının ona söyleyeceği her türlü hakaretin korkusu ile yaşamıştı ancak şimdi, Kalika ona yardımcı olacağını söylerken neden duracaktı ki?

Kalika her şeyi yapabilir, her şeyi rahatlıkla gösterebilirdi. Kalika ispatın kendisiydi ve şimdi yalnızca gücünün bir miktarını göstermesi bile yeterli olacaktı.
Mercan, gözlerini karşıya doğru çevirdiğinde öğrencilerin bakışları da istemsizce aynı yöne çevrildi.

Mercan'ın neredeyse nefes dahi almıyormuş gibi hareketsiz duran bedeni ve karşıya bakan mavi gözleri biraz sonra sınıftaki öğrencilerin tamamen sessizliğe bürünmesine neden oldu. Fısıldaşmalar dindi, merak su yüzüne çıkıp küçük kalpleri heyecanla çarptırdı.

Mercan'ın yerine oturmasını ve yaşanan olay hakkında velilerle konuşacağını söyleyen öğretmenin solgun sesi biraz sonra sessizliğe eşlik etti. Öğretmen sustu, öğrenciler Mercan'ın en ufak bir hareketini yakalamak ister gibi dikkat kesildi.

Soluk sesleri...

O an için sessizliği bölen tek şey soluk sesleriydi...

Mercan'ın tüm zihnini ele geçiren o yankıyı hiç kimse duyamıyor, hiç kimse anlayamıyordu ama o kesik kesik gelen soluk sesleri oradaydı. Kalp atışı gibi sık ancak kesik gelen sesler devam etti. Gücü gittikçe arttı, soluk sesleri soğuk bir rüzgar gibi hissedilene dek büyüdü ve sonunda Mercan, derin bir nefesi dudaklarından salıverdi. Nefesi sessiz ancak kuvvetliydi.

Kalika'dan yayılan ancak kontrolü tamamen Mercan'a bırakmış olan o ürpertici kara dumanlar dağıldı; sıraların altına giren ve duvarlara çarpan dumanlar Mercan'ın nefesi ile havaya karıştı. Karanlığı aydınlığa çevirecek bu hareket, aslında fırtına öncesi sessizlik gibi kendini açığa vurdu.

Yalnızca birkaç saniye...
Birkaç saniye sonra kulakları tırmalayan güçlü bir ses duyuldu.
Ani nükseden ve tüm öğrencilerin kulaklarında çınlayan bu ses, sınıftaki sessizliğin korku dolu çığlıklarla bölünmesine neden oldu.

Bu ses, tıpkı en karanlık kuyulardan yükselen ve peşi sıra en derinlerdeki korkularımızı açığa çıkaran korkunç bir yaratığın sesi gibiydi. Uzun tırnakların her defasında duvarlara, hatta zihinlerin kuytu köşelerine yaptığı basıncı hissedebiliyorlardı.

Tırmalanıyor gibiydi...

Sanki biri, kalpleri göğüs kafesi arasında sıkıştırmış; onu en ücra köşelerde kavramış gibi acımasızca tırnaklarını geçiriyor gibiydi.
Duvarlardan gelen sürtünme sesi, sınıfın dört bir köşesinden ayrı ayrı duyuldu. Tüm öğrenciler, korku ve şaşkınlıkla etrafına bakınıp sesin nedenini görebilmeyi arzularken, Mercan kararlı bir şekilde karşısına bakıyordu.

Çünkü diğerlerinin duyduğu ancak göremediğinin aksine Mercan, o seslerin sahibini görebiliyordu. Mavi gözlerine dikkatle bakıldığında, bedenini kaskatı kesmiş o varlığın yansımasını görebilecek kadar duygulu bakıyordu. Kalika, tüm gerçekliği ile var olduğu hissini dört duvara çarparken, duyulan pençe sesleri daha da ürpertici hale gelmeye başladı.

Sesler güçlüydü, sanki her bir tiz darbede duvarlar titriyormuş gibi bir hisse kapılmalarına neden oluyordu.

Sesler her defasında daha uzun aralıklarla devam ederken, öğrenciler birbirlerine sarılıp sürekli aynı şeyi sayıklayıp duruyordu.

"Neler oluyor?" "Bu seste ne?" "Öğretmenim, lütfen yardım edin!" "Sakin olun çocuklar!" "Öğretmenim!" "Neden böyle oluyor?"

Mercan, gözlerini Kalika'dan ayırıp Ege'ye çevirdiğinde, onun da tıpkı diğer öğrenciler gibi korku dolu olduğunu gördü. Ağrıyan bacağını tutan küçük çocuğun gözler şaşkınlıkla büyümüş, bir illüzyonist gibi görünen Mercan'a bakakalmıştı. "Sana söylemiştim!" diye soludu Mercan. "Ben deli değilim,"

Ege, Mercan'ın ürpertici güzelliğinden gözlerini çekip yeniden sınıfta yankılanan tırmalama seslerine yöneldi. Sesler gittikçe boğuklaşmış ve tok bir halde kulaklarına basınç yapar olmuştu.
"Size kanıtlayabilirim," diye mırıldandı Mercan. "Ben deli değilim, o burada!"

Mercan'ın kendinden oldukça emin çıkan sözleri, öğrencilerin ondan korkmasına neden olduğu sırada tuhaf bir şey gerçekleşti. Sesler aniden durdu, kulakları yırtacak derece tiz bir çınlama duyuldu. Tüm çocuklar korkuyla kulaklarına asılıp yere çökerken, öğretmen telaşla bağırıp duruyordu.

Mercan yeniden Kalika'ya baktı ama o anda orada olmadığını, çoktan yok olduğunu gördü. Sınıfı kasıp kavuran ve ıssız bir gece gibi karanlığa boğan dumanları kendisi ile birlikte gitmişti. Ürpertici his, varlığının yaydığı soğukluk ve kasvet yok olduğunda, bir gülme sesi duydular.

Tok bir gülüş... Ne Mercan'dan, ne varlıktan ne de sınıftaki öğrencilerden geliyordu.
"Hahaha, çocuklar!" dedi bir adam. Ses, yine sınıfın dört bir yanından yankılanıyor ve birkaç saniye önceki o korkunç anları anımsatıyorken, öğretmen derin bir soluk verdi.

"Üzgünüm çocuklar, kedim mikrofonu ele geçirmiş ve yanlışlıkla çalıştırmış. Az önce duyduğunuz sesler yaramaz kedimin tırmıkları idi. Dersi böldüğümüz için özür dileriz," diyen müdürün sesi hoparlörden yankılanırken öğretmen gülüp, çocukların sıralarının ardından çıkmasını sağladı. Bir miyavlama sesi ile son bulan müdürün konuşmasının ardından, Mercan afallamış bir halde öylece kalakaldı. Sınıftaki öğrenciler bir bir ayağa kalkıp ona bakmaya başladığında, ne yapacağını bilemez bir hale geldi.

Az önce, tıpkı devasa bir canavarın duvarlara pençe izleri bırakıyormuş gibi duydukları ses, aslında müdürün kedisine mi aitti? Bu nasıl mümkün olabilirdi? Kalika, biraz önce ona varlığını ispat etmek için yardım edeceğini, deli olmadığını herkese kanıtlayabileceğini söylememiş miydi?

Öğrenciler kendine gelip, üzerlerindeki korkuyu attıktan hemen sonra sınıfta bir kahkaha tufanı koptu.

"İnanamıyorum! Bu harikaydı!" diye bağırdı Ege. Ayağa kalkıp Mercan'a yaklaşırken neredeyse gözlerinden yaş gelmek üzereydi. Tek elini ağrıyan bacağına saran Ege, herkesin duyabileceği kuvvetle bağırdı. "Az önce bize deli olmadığını kanıtlayacağım derken deli olduğunu ispatladın! Haha, konuşup durduğun arkadaşın bir kedi miydi? İnanamıyorum, biran için gerçekten korkmuştum ama artık onu deli olduğunu hepiniz biliyorsunuz!"

Ege, kendinden geçmiş bir şekilde kahkaha atarken sınıftaki öğrenciler de gülüp Mercan hakkında komik sözler sarf etmeye başladı.

"De-li Mer-can!" diye sayıklamaları sınıfı inletirken öğretmenin gür sesi de bu sayıklamaları silmek için yükselmiş, çocuklara komut verir hale gelmişti.

"Herkes sussun!" diye bağırdı genç kadın. "Herkes derhal sussun! Hoparlörde yaşadığımız teknik sorun nedeniyle dersimiz bölünmüş ve ufak bir yanlış anlaşılma olmuş olabilir ama şimdi herkesin susmasını istiyorum, anladınız mı?"
Genç kadın, işaret parmağını tehditkâr bir şekilde sallarken öğrenciler ellerini dudaklarına yaslayıp yerlerine oturdu.

"Bu yanlış anlaşılma konusunda kimsenin bir daha konuşmasını istemiyorum. Bu konu bir daha gündeme gelmeyecek, arkadaşınızın üstüne yüklenmeniz kesinlikle çok yanlış!"

Ege'nin omuzlarını silkip arkadaşları ile fısıldayışı Mercan'ın gözünden kaçmadı. Hala daha ayakta dikiliyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ancak küçük zihni o kadar karışmıştı ki, taşları yerine oturtmakta zorlanıyordu. Sarsıldı, güveni kırıldı... Kendine ve çevresine neler diyeceğini bilemedi...

O an kendine itiraf edemedi ancak en büyük düşmanından, en önemli anda zihnini parçalayacak büyük bir darbe almıştı. Küçücük bir hamle, tamda en doğru anda - Mercan'ın tüm okul hayatını, zihninin yetişeceği çağını etkileyecek anda- kocaman bir darbeye dönüşmüştü.

Güçlü bir silah az önce patlamıştı.

"Şimdi derse geçeceğim ve özellikle siz ikinizin," diyerek Ege'yi ve arkadaşını işaret etti öğretmen. "... Ses çıkarmasını istemiyorum. Yoksa size ceza veririm, anladınız mı? Herkes susuyor ve derse geçiyoruz."



Diğer bölümde yeni karakter minyonumuz ile görüşürüz! Sizce hangi karakterimizin minyonu gelecek?
Ve... Yeni bölümde farklı bir Mercan ile tanışmaya hazır mıyız?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top